Kalbinde dünyayı taşımak
“O sözler ki bir kere çıkmıştır ağzımızdan Uğrunda asılırız… #Attilâİlhan (15.06.1925/10.10.05) Türk şiirinin en yücelerinden yurtseverliğin yılmaz bekçisi Attilâ İlhan gibi bilge/şairin 100. doğum yılında yaygın etkinliklerle anılmayışı nankörlükten öte içten içe çürüme halidir.” Attilâ İlhan’ın Deniz’ler için şiirinden üç dizeyle başlayan yukarıdaki paragraf Nihat Behram ’ın 15 Haziran tarihli bir internet mesajıdır. Yani tam da Attillâ İlhan’ın 100 yıl önce doğduğu gün ve ayın tarihi. Doğrusunu söylemek gerekirse bu tarihi ben de atlamıştım. Oysa Attilâ İlhan en sevdiğim, en çok etkilendiğim şairlerimizin başında gelir. “Çürüme hali” ne kadar sert bir ifade olsa da yazık ki çok yanlış değil. Sokaktaki yurttaşa “Kimdir Attilâ İlhan” diye sorulsa acaba onu hakkıyla tanıyan kaç kişi çıkar? Oysa özellikle de genç biri, Attilâ İlhan şiirinden habersizse genç olmanın ne olduğundan da habersiz demektir. Attilâ İlhan, kendi gençlik yıllarını anımsadığı bir şiirinde kardeşi Cengiz İlhan için “kalbinde dünyayı taşır bu çocuk” der ve devam eder: “Dünya kalbimizde taşınmaya değer” Acaba günümüzde, kaç genç, kalbinde dünyayı taşıyor? Daha doğrusu dünyayı kalbinde taşımak ne demektir dense ne yanıt verecektir? Hem de okumuş yazmış, bilinçli bir gençten söz ettiğimizi düşünelim. Diyeceksiniz ki ne kalbi, ne dünyası? Özellikle de bizimki gibi bir ülkenin genci, yaşam koşullarını, geleceğini kaygıyla düşünmekten öte ne düşünebilir ki? Bu soruya yanıtım şöyle olacaktır: Bizim gençlik yıllarımız da kolay olmayan koşullarda yaşandı. Ama bu koşullar kalbimizde dünyayı taşımamıza engel olamadı. Siyasetin içinde oluşumuzun yanı sıra, romanlar, şiirler okuduk. Yeni filmleri, tiyatro oyunlarını kaçırmamak için koşturup durduk. Kardeşim, Nihat Behram’ın “içten içe çürümek” dediği şey, günümüzün, liseli ya da üniversiteli gençleri arasında bile şiirle, romanla, sanatla ilgili olanların sayısının, çoğalan nüfusla ters orantılı olarak gitgide azalması olmalı. Günümüzün dünyası ne yazık ki güzel bir dünya değil. Kalbimizde taşınmaya da değmez! Ama kalplerde taşınmaya değer bir dünya hep vardır ve olacaktır. Bunun nasıl bir dünya olduğu Attilâ İlhan gibi şairler okunarak anlaşılır: Aşk ve serüven duygusu, yurt ve insan sevgisi, yaşamı keşfetme heyecanı ve dünyanın neresinde bir haksızlık varsa orada haklıdan yana savaşmak arzusu ve sorumluluğu… Bütün bunların birbirinden ayrılmazlığı ve şiirde yepyeni metaforlarla dile getirilmesi… Kalbinde dünyayı taşımak, hangi yaşta olursak olalım, böyle bir duygu, bilinç ve heyecana sahip olmak ve onu hiç yitirmemek demektir. Yoksa yaşamaya pek de değmez. Kalbimde hep taşıdığım sevgili şairimi 100. doğum yılında saygıyla anarken bir başka değerli şaire, Nihat Behram’a da hatırlatması ve uyarısı için teşekkür ederim.
Source: Ataol Behramoğlu
53. festival de sona erdi
Bizim kuşak çok genç yaşlarındaydı İstanbul Müzik Festivali ile tanıştığında. Festivalin başlaması ilkbaharın gelmesiydi. Daha önceki yazılarımda da değinmiştim. Yakın bir dostumuz her yeni festival başladığında şöyle derdi: “Ne yapalım bizim de yazlığımız filan yok ama İstanbul’da müzik festivalimiz var!” Demek bu uluslararası festival İstanbul’a dünyanın çeşitli köşelerinden sanatçıları getirdiğinde kimi dinleyiciye bir yazlık eve taşınmanın keyfini veriyordu. O zamanlar festivalin en önemli etkinlikleri Aya İrini’deydi. Binanın eşsiz atmosferi, bahçenin büyülü ortamı bambaşkaydı. Oraya ulaşmak için çok erken yola çıkmanız gerekirdi. Ama her zorluğa değerdi doğrusu. Bu yıl kişisel nedenlerle müzik festivalindeki son etkinliklere katılamadım. En son izlediğim konserler şef Alan Gilbert yönetimindeki NDR Elbphilharmonie Orkestrası’nın iki gece art arda süren muhteşem dinletileriydi. Topluluğun içinde yer alan çok sayıda çocuk yaşında gencin coşkuyla çalıyor olması dikkat çekiciydi. Sanırım orkestra yetkilileri bu gençleri ustalarla birlikte çaldırtarak eğitimlerine katkıda bulunuyorlar. Şef Alan Gilbert New York Philharmony’nin müzik direktörü ve daimi şefi olarak sekiz yıl çalışmış, sonra da NDR Elbphilharmonie’nin daimi şefi olmuş, halen bu toplulukla yapılan sözleşmesi 2028- 2029 mevsimine dek uzatılmış. Bir şefin orkestrasıyla özdeşleşmesinin ne kadar verimli olduğunu tarih boyu izlemişizdir. Örneğin Herbert von Karajan ’ın 34 yıl boyunca Berlin Filarmoni Orkestrası’nı yönetmesi gibi. Topluluğun ilk konserindeki solisti, kemancı Frank Peter Zimmerman ’ın (d.1965) kemanından yükselen sesler su üstünde kayarcasına doğaldı. Bu sanatçıyı önceden de birkaç kez daha dinlemiş, her sefer hayran kalmıştım. Artık iyice olgunlaşmış, kendisini besteciyle özleştirmenin inceliklerine varmış. Özgeçmişinden okuduğumuza göre J.S. Bach ’tan çağdaş besteci Ligeti ’ye kadar uzanan geniş bir dağarcığa sahip. Kayıtlarıyla da nice ödül kazanmış. Bu kez Johannes Brahms ’ın Re Majör Op.77 Keman Konçertosu’yla onu alkışladık. NDR Elbphilharmonie Orkestrası’nın Alan Gilbert yönetimindeki ikinci konserinde solist Polonyalı piyanist Rafal Blechacz (d.1985) idi. 2005 Chopin yarışmasını kazandıktan sonra dünyanın bütün sahneleri ona kapılarını açmış. Chopin’in 1 numaralı op. 11 Mi Minor, Piyano Konçertosu’nu çaldı. Bestecinin romantizmini hiç abartmadan sağlam bir yaklaşımla sundu. Ne yazık ki ben bu konserden sonra İstanbul’dan ayrılmak zorundaydım. Kaçırdığım kimi etkinliğin başında Geneva Camerata’nın “Revolta” başlıklı sahne gösterisi var. Bu festivalden unutamıyacağım bir etkinlik de çellist Gautier Capuçon ve piyanist Alexandre Kantorov ikilisinin kusursuz dinletisi oldu.
Source: Evin İlyasoğlu
Zebra koşusu
Siyah beyazdır.
Kendi bedeninde bile zıtlıktır, karşıtlıktır, renk olarak değil, fikir olarak, görüş olarak, siyah da vardır, beyaz da vardır, bizatihi demokrasidir.
Derisi siyah da, şeritleri mi beyazdır, yoksa derisi beyaz da, şeritleri mi siyahtır, tamamen senin niyetine bağlıdır, kimine göre ak’tır, kimine göre kara’dır, dedim ya, özgür düşüncedir.
Asidir zebra… Sırtına binemezsin. Gem vuramazsın. Ama, doğadaki en iyi huylu canlılardan biridir, hoşgörülüdür, dostanedir, tıpkı insanlar gibi sosyal varlıklardır, tıpkı toplum gibi birlikte ve kalabalık halinde yaşarlar.
Barışçıldırlar, yaşadıkları ortamda kimseye düşman değildirler, kimseye garezleri yoktur, kimseye saldırmazlar, faunada herhangi bir başka canlıya zarar verdikleri görülmemiştir, tarihte örneği yok, sakindirler, huzurludurlar.
Gel gör ki, karıncayı bile incitmedikleri halde, daima risk altında yaşarlar, daima tehlike içindedirler, çünkü, vahşi hayvanların hedefidirler. Buna rağmen asla saklanmazlar. Cesurdurlar, mangal yürekli denir ya, öyledirler, merttirler, her yönden tehdit gelebildiği halde, ürkmek tırsmak yerine, meydan okurcasına açık alanda gezerler.
Türkçesi zebra’dır, İngilizcesi de öyle, Almancası da öyle, İtalyanca, Lehce, Danca, Macarca, Çekçe, Portekizce, İspanyolca, Rumence, Boşnakça, İsveççe, hemen her lisanda zebra’dır, evrenseldir.
Eşek gibi değildirler, kafaları çalışır, önsezilidir, bön bön bakmazlar, iyi görürler, iyi duyarlar, iyi koku alırlar, hissederler.
Vatandaş gibidirler, her namuslu vatandaş gibi gerçek kimlikleri vardır, sahte kimlikle dolaşmazlar, her birinin siyah beyaz şeritleri diğerlerinden farklıdır, insanların parmak izi gibidir, adıyla sanıyla yaşarlar, ömürleri boyunca hangisinin kim olduğu bellidir.
Kim olduklarını gösteren o siyah beyaz şeritleri sayesinde, parçalayıcı dişleri, yırtıcı pençeleri, pırrr diye uçacak kanatları olmadığı halde, en vahşi ortamlarda bile gayet rahat, gayet serinkanlı yaşayabilirler. Çünkü… Baş düşmanı olan aslanlar, kaplanlar, leoparlar filan, renk körüdür, aslanlar mesela, yeşili sarıyı, siyahı beyazı ayırt edemezler, sadece hareketi görürler, hareket eden hedeflere şuursuzca saldırırlar, açık alanda hareketsiz duran zebraları işte bu yüzden gözden kaçırırlar! Kavurucu sıcakta topraktan yükselen buhar, görüş alanını titretir, zebra şeritlerini rüzgarda salınan ot yığınlarına benzetir aslanlar, kaplanlar, kafaları karışır, pusuya yatarlar, hata yapılmasını beklerler, biri kıpırdarsa, derhal saldırırlar. Saldırırlar ama hangisine? Toplum gibi kalabalık halinde, topluca gezinen zebralar, tehlike yaklaşınca, çil yavrusu gibi dağılarak her yöne doğru koşmaya başlarlar. E hepsi tıpatıp birbirine benziyor, aslan birini gözüne kestirip, netleştirip, saldırı planı yapamaz, ona mı saldırayım buna mı saldırayım derken, kafası iyice allak bullak olur, birini yakalayayım derken hepsini elinden kaçırır.
Ortam doğal ortamsa, başkaca dış faktör yoksa, herhangi bir suçu günahı olmadığı halde durup dururken saldırıya uğrayan zebralar, hayatta kalır.
Peki ya doğal ortam bozulursa?
İşte o zaman fenadır, az önce anlattığım gibi en somut tehlikeler karşısında bile, en ciddi tehditlere aldırmadan, saklanmadan, korkmadan, çekinmeden, açık alanlarda mertçe dolaşan zebralar, namlunun ucunda mesela, çaresizdirler.
Hani denir ya, tüfek icat oldu mertlik bozuldu, mertlik bozulunca doğal ortam da bozulur, avcı tüfeğini doğrultur, dürbünüyle nişan alır, tetiği yoklar, basar, drann!
Zebra koşuşu başlar.
O drann sesiyle içgüdüsel start verilmiştir, etrafta aslan kaplan yoktur ama, drann sesinden belli, topluca, yan yana, omuz omuza, çılgınlar gibi koşmaya başlarlar, koşarlar koşarlar koşarlar, uzaktan bakarsın, yırttılar galiba dersin, kurtuldular zannedersin, çok şükür biri düşmediğine göre, umutlanırsın, herhalde ıskaladı dersin, ama, avcı o sırada sinsice gülümsüyordur. Koşarlar koşarlar koşarlar, çılgınca, üç dakika, beş dakika, topluca koşarlar, tık… Biri tökezler ve düşer. Vurulmuştur. Çünkü, drann sesinden sonra sısss diye havada ıslık çalarak süzülen mermi, pufff diye saplanmıştır birinin vücuduna, o anda her şey bitmiştir aslında, mermiyi yiyen farkında değildir, hangisine denk geldiğini bilmeden, yürekleri ağızlarında, heyecanla, birbirlerinden ayrılmadan, koşarlar koşarlar koşarlar, kanı boşalana kadar, son damla, ve biri düşer.
Zebra… Toplumdaki sıradan insanlardır.
Vahşi ortamda, kimseye zararları olmadan, kimseye kin gütmeden, kimseye saldırmadan, huzurlu şekilde hayatını sürdürmeye çalışan, evrensel değerleri benimsemiş, demokrasiye, özgür düşünceye inanan, zıtlıkları bünyesinde barındıran, hoşgörülü, barışçıl, kimseyi kandırmayan, kimseye biat etmeyen, sıradan insanlardır.
Evet… Bu anlattıklarımın hepimize tanıdık gelmesi, zebra koşusunun neticesinde hepimizin çok üzülmesi, havada sısss diye ıslık çalarak süzülen o mermiyi, pufff diye vücudumuza saplanmış gibi hissetmemiz, ondan.
Kimseye garezimiz olmadığı halde, toplum içinde dostane şekilde yaşadığımız halde, sosyal varlıklar olarak kalabalık halinde, birbirimize saygı duyarak, birbirimizi rahatsız etmeden, işimizde gücümüzde namusumuzla çalıştığımız halde, daima yüreğimizin ağzımızda olması, ondan.
Sabah evden çıkıyoruz, akşam eve dönene kadar veya gece yatıyoruz, sabahın ilk ışıklarıyla uyandığımızda, öngöremediğimiz saçma sapan tehditlere-tehlikelere maruz kalarak, o mermi metaforu acaba hangimize veya hangi sevdiğimize denk gelecek diye, acaba bugün hangi sevdiğimiz düşecek diye, yüreğimizin ağzımızda olması, bu adaletsiz ortamda sürekli panik halinde, zebra koşusu halinde yaşamamız, ondan.
Ekrem İmamoğlu, Esenyurt, Beşiktaş, Beykoz, Şişli, Büyükçekmece, Gaziosmanpaşa, Avcılar, Adana Seyhan-Ceyhan, Aykut Erdoğdu, Fatih Altaylı, kurultay, şimdi Tunç Soyer, sürek avıdır bu… Zebra koşusudur.
Source: Yılmaz Özdil
Ece Erken, bir dönem "Eniştem" dediği Sinan Akçıl'a aşkını ilan etti!
Samsun Havalimanı”nda geçtiğimiz günlerde el ele yürürken görüntülenen sunucu Ece Erken ve şarkıcı Sinan Akçıl, magazin gündemine sürpriz bir başlıkla oturdu. İkilinin samimi halleri, aralarında bir ilişki başladığı yönünde yorumlara neden olurken, geçmişte yaşanmış bir televizyon programı kaydı da yeniden gündeme geldi.Ece Erken”in yaklaşık dört yıl önce sunduğu bir televizyon programına Sinan Akçıl”ı konuk ettiği görüntüler, sosyal medyada yeniden dolaşıma girdi. Söz konusu yayında Erken, o dönem Burcu Kıratlı ile evli olan Akçıl”a “Eniştem hoş geldin” diyerek seslenmiş ve “Siz gerçekten büyük bir aşkla evlendiniz sevgili Burcu ile” ifadelerini kullanmıştı. Görüntülerin yeniden gündeme gelmesinin nedeni ise Ece Erken”in o yıllarda Burcu Kıratlı ile yakın arkadaş olması. Kamuoyunda bilinen bu dostluk, bugün ortaya çıkan el ele görüntülerle birlikte yeniden tartışma konusu oldu. Sosyal medyada çok sayıda kullanıcı, “Bir zamanlar “enişte” dediği kişiyle şimdi el ele” yorumlarında bulundu. İLK FOTOĞRAF GELDİ Günlerdir sessizliğini koruyan Ece Erken, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımla hem aşkını doğruladı hem de Sinan Akçıl”la ilk karelerini yayınladı.Erken yaptığı paylaşımda, “Dediniz ki üzer zamana bıraktım… Dediniz ki enişteci. Bana yürümüş, iltifat etmiş Ece”yi çok sevmek yasaklanmalı demiş canlı yayında tanımadığım bir sanatçıya mesafemi koymuşum. Çok gördünüz be. Dediniz ki öleni çabuk unuttun… 3 yıl oldu bunun zamanı nedir var mıdır zamanı… İşime, gücüme, evladıma, aşkıma verdim kendimi hor değil hoş görün beni. Çok mutluyum, en azından şimdilik bırakın mutlu olayım.” ifadelerini kullandı.
Source: Haberler
Günlük burç yorumları AŞK, İŞ, PARA! 2 Temmuz Çarşamba günü günlük burç yorumuna göre nasıl geçecek?
Haftanın ortasına gelinirken, 2 Temmuz Çarşamba günü burçların gökyüzü enerjileri üzerindeki etkisi merak konusu oldu. Aşk hayatından kariyer planlarına, ruhsal dengeden günlük motivasyona kadar pek çok alanda burçlar yol gösterici ipuçları sunuyor. Yeni bir haftaya adapte olmaya çalışırken, Çarşamba gününün astrolojik yansımaları hem bireysel farkındalık hem de genel yönelim açısından dikkat çekiyor. Peki, 2 Temmuz Çarşamba günü seni neler bekliyor? Hangi burçlar için fırsatlarla dolu bir gün, hangileri için temkinli adımlar öne çıkıyor? İşte burcuna göre 2 Temmuz Çarşamba gününün detaylı yorumu… 2 TEMMUZ 2025 ÇARŞAMBA GÜNÜNE ÖZEL GÜNLÜK BURÇ YORUMLARI! Astrolojik göstergelere göre bu Çarşamba günü bazı burçlar için sürpriz gelişmeler, bazıları içinse içe dönüş ve planlama zamanı olabilir. Günlük burç yorumları, günün enerjisini doğru yönetmek isteyenler için rehber niteliği taşıyor. İşte, 2 Temmuz Çarşamba gününe özel günlük burç yorumları…Koç BurcuKoç burcu bugün ilişkilerde dengeyi sağlamak adına önemli adımlar atabilir. Özellikle ortaklıklarda ve sosyal çevrede daha fazla uyum arayışına girebilirsiniz. Öğleden sonra yaşanacak gelişmeler, içsel gücünüzü fark etmenizi sağlayacak. İletişimde net ve yapıcı olmak, sizi avantajlı kılacak.Boğa BurcuBoğa burcu için ev içi düzenlemeler ve finansal sorumluluklar ön planda. Maddi konularda gerçekçi adımlar atmalı, aceleci davranmaktan kaçınmalısınız. Gün ortasında yaşanacak olumlu etkilerle, geçmişte kalan bazı kalıpları dönüştürme fırsatı yakalayabilirsiniz.İkizler Burcuİkizler burcu bugün iletişim trafiği artarken, sosyal çevrede daha yapıcı bir tutum sergileyebilir. Yeni bilgiler edinmek ve fikir alışverişinde bulunmak size fayda sağlayacak. Günün ikinci yarısında içsel farkındalıklarınız artabilir; özellikle yazılı veya sözlü ifadelerde başarı ön planda olacak.Yengeç BurcuYengeç burcu bugün ailevi konulara ve duygusal güvenliğe odaklanıyor. Duygularınızı dengede tutmanız gereken bir gün olabilir. Öğleden sonra sizi duygusal olarak zorlayan kalıpları kırmak ve ruhsal anlamda rahatlamak mümkün olacak. Samimiyet ve içtenlik iletişimde sizi öne çıkaracak.Aslan BurcuAslan burcu için bugün sosyal ilişkiler, liderlik ve özgüven temaları ön planda. Kendinizi ifade etme isteğiniz artarken, aşırı gururdan uzak durmanız önemli. Öğle saatlerinde dönüşüm enerjisiyle karar alma süreçlerinizde daha cesur olabilirsiniz.Başak BurcuBaşak burcu bugün sorumluluk duygusu ile iş hayatında ön plana çıkabilir. Detaylara gösterdiğiniz özen sayesinde fark yaratabilirsiniz. Gün ortasında, verimsiz alışkanlıkları değiştirmek için güçlü fırsatlar doğabilir. Pratik yaklaşımlar başarıyı beraberinde getirecek.Terazi BurcuTerazi burcu için ilişkilerde denge, adalet ve uyum ön planda. Sosyal bağlarınızı güçlendirmek için olumlu bir gün. Gün ortasında içsel dönüşüm yaşama ihtimaliniz yüksek. Zihinsel berraklık ve duygusal açıklık, ilişkilerde pozitif sonuçlar doğurabilir.Akrep BurcuAkrep burcu için bugün içe dönüş ve kişisel sınırların yeniden değerlendirilmesi zamanı. İlişkilerde derinlik arayışınız artabilir. Özellikle geçmişten gelen bazı kalıpları dönüştürmek için fırsatlar doğacak. Duygularınızı dengeleyerek daha sağlam kararlar alabilirsiniz.Yay BurcuYay burcu bugün bireysel özgürlük arayışı ile sorumluluklar arasında denge kurmak durumunda kalabilir. Hayallerinizi gerçekleştirmek için stratejik adımlar atmalısınız. Öğle saatlerinde zihinsel bir açılım yaşayabilir, yeni fikirlerle motive olabilirsiniz.Oğlak BurcuOğlak burcu için bugün kariyer hedefleri ve disiplinli yaklaşım ön planda. Ancak aşırı sorumluluk hissi, sizi duygusal olarak yorabilir. Gün ortasında profesyonel hayatta eski yöntemleri bırakmak ve yeni yaklaşımlar benimsemek başarı getirebilir.Kova BurcuKova burcu bugün özgünlüğünü ifade etmekle, çevresel beklentileri dengelemek arasında kalabilir. Sosyal bağlarda açıklık ve dürüstlük, ilişkileri güçlendirecek. İçsel farkındalığınızın arttığı bu günde, ruhsal dönüşümler de mümkün.Balık Burcu Balık burcu için ailevi konular ve içsel güvenlik ön planda olabilir. Gün içinde yaşanacak gelişmeler sizi geçmişle yüzleşmeye ve şifa bulmaya yöneltebilir. Aşırı hassasiyetlerden uzak durmalı, duygusal dengeyi korumalısınız.
Source: Haberler
Türkiye”nin tek “Sucuk Müzesi”
Afyonkarahisar da Türkiye de tek olma özelliğiyle bilinen ve özel bir şirket tarafından organize sanayi bölgesindeki sucuk, pastırma üretim fabrikasında kurulan müze, sergilenen ürünlerle dikkati çekti.Firmanın yönetim kurulu üyelerinin koleksiyon olarak topladığı malzemelerden oluşan ve 100 yıldan fazla geçmişe sahip sucuk üretim ekipmanlarının sergilendiği müze, 1 yılda 30 bin ziyaretçi ağırladı.Müzede sergilenen ürünler arasında 100 yıllık geçmişe dayanan ahşaptan kıyma makinesi, bıçaklar, masatlar, sucuk dolum makineleri yer alıyor.SUCUK ÜRETİMİNİN TARİHİ YOLCULUĞU Afyonkarahisar da, hayvancılık ile sucuk üretiminin başlangıcı ve gelişimine yönelik bilgilendirme yapılan müzeyi ziyaret edenlerin etlerin işlenişi, eski dolum makineleri, baharatlar, eski zırh makineleri, firmanın ilk dükkanın maketi ile sucuk ve pastırma kurutma odasını geziyor.Müzede firmanın ilçelere sucuk ve pastırma taşıma amaçlı kullandığı 1943 model araç da sergileniyor. Sucuk Müzesi nde boğa ve inek bibloları ile et çekme makineleri de yer alıyor.Müzeyi gezen çocuklar boğa ve inek biblosuna, yetişkinler ise sucuk ticaretinin başladığı ilk dükkan ve nakliye aracına ilgi gösteriyor. Müze ziyaretçilerinden Mehmet Arıkan, Müzeyi duymuştum. Ziyarete geldim. Gezerken müze bizi geçmişe götürdü. Müzede sergilenenler çok ilginç diye konuştu.MÜZE ÜCRETSİZ Sucuk Müzesi İşletme Müdürü Mehmet Doğan da müzenin ücretsiz ziyaret edildiğini anlattı. Türkiye de tek olan müzeye ilişkin bilgi veren Doğan, Yaklaşık 1060 metrekare salonda fabrikada kullanılan eski makine ve teçhizatlar, fabrikadaki işleyişi canlandırdık. Eski makineleri sergiledik.Müzede yer alan bütün makineler firmamız tarafından kullanıldı. Eski dükkanımızın birebir yaptık. Arabamızı sergiliyoruz. Firmamız Cumhuriyet ile yaşıt, 1920 de kuruldu. Yaklaşık 3 yıldır müzemiz hizmet veriyor ifadelerini kullandı.
Source: Habertürk
Sultan Abdülhamid’e vefa! Son nefesini verdiği oda restore ediliyor
Beylerbeyi Sarayı, Boğaziçi’nin kenarında mücevher gibi duran bir imparatorluk yadigârı… Sultan Abdülaziz tarafından 1863-1865 yılları arasında yazlık saray olarak inşa ettirilen bina, sultanların yanı sıra önemli devlet adamlarını ağırladı, tarihî hadiselere ev sahipliği yaptı. Yaklaşık 150 senelik Beylerbeyi Sarayı, şimdi bugüne kadarki en büyük restorasyonla ihya ediliyor. Millî Saraylar tarafından yürütülen çalışmalar çerçevesinde sarayın ana binasının tamamı restore edilecek; çatı ve dış cephesinin yanı sıra selamlık ve harem kısımları da orijinal hâline kavuşturulacak.Sarayda hâlihazırda odaklanılan harem bölümünün ise oldukça önemli bir özelliği bulunuyor. 1909’da Sultan II. Abdülhamid’i tahttan indiren ihtilalci askerler, padişahı önce Selânik’teki Carlo Alâtini Köşkü’nde, yaklaşık üç sene sonra ise Beylerbeyi Sarayı’nın küçük bir kısmında ev hapsine zorladı. İşte Sultan II. Abdülhamid’in hayatının son altı yılını geçirdiği ve büyük acılardan sonra 10 Şubat 1918 günü hayata gözlerini kapadığı yer, bu sarayda bulunuyor.ÖZEL ODALAR TADİL EDİLİYORRestorasyon çerçevesinde tarihî önemi haiz Sultan II. Abdülhamid’in yatak odası, çalışma odası, banyosu ve eşi Ayşe Sultan’a ait “Müşfika Kadın Efendi Odası” da tadil ediliyor. Sultan’ın yaşadığı drama şahitlik eden mekânlardaki zamana bağlı yıpranmalar ile çeşitli hasarlar gideriliyor. Bu odalarda Sultan’ın bizzat eşyalarının da yeniden sergilenmesi planlanıyor.Geçen sene başlayan restorasyon çalışmalarının 2026 yılı içerisinde tamamlanması bekleniyor. Böylece acı hatıralara sahip mekânların, gelecek nesillerle tanıştırılması hedefleniyor. Konuya dair açıklamalarda bulunan Millî Saraylar Restorasyon Dairesi Başkanı Gökşen Canıyılmaz, Beylerbeyi Sarayı’ndaki restorasyon çalışmalarının yapının ömrünü uzatmak maksadıyla yapıldığını söylüyor. Canıyılmaz “Bu, Beylerbeyi Sarayı’nın tarihindeki en büyük restorasyon olma özelliğini taşıyor. İnşallah sarayın ana binasını bütünüyle restore edeceğiz. Ancak ziyareti durdurmamak adına çalışmalarımızı etaplar şeklinde yapıyoruz. İlk etapta çatı, cephe ve haremden başladık. Daha sonra selamlık kısmını restore edeceğiz. Çalışmalarda, onaylı proje doğrultusunda temel güçlendirme, temizlik, konservasyon ve restorasyon yapıyoruz” diyor.Beylerbeyi Sarayı’nın denize yakınlığı sebebiyle hassas bir yapı olduğunu vurgulayan Gökşen Canıyılmaz “Sarayda o kadar iyi bir işçilik var ki çok dikkatli davranıyoruz. Yapı elemanlarının orijinal hâlini koruyarak ömürlerini uzatmaya çalışıyoruz. Bize ulaşan ecdat emanetini ileriye taşımak istiyoruz” diye konuşuyor. SULTAN’IN SARAYDA KULLANDIĞI EŞYALAR BUGÜNE ULAŞTISultan Abdülhamid’in hapis hayatı yaşadığı kısımlarda da özenli bir çalışma yürütüldüğünü söyleyen Canıyılmaz, “Beylerbeyi, en özgün eşyaların yer aldığı saraylardan biri. Sultan Abdülhamid’in kullandığı eşyalar da orijinal hâlleriyle bugüne gelmiş. Sultan Abdülhamid’in kullandığı ve üzerinde vefat ettiği yatak ile oturma takımı, hilalli koltuğu, yazı takımları ve kütüphanesi gibi birçok orijinal eşya saray envanterinde bulunuyor. Bu eşyalardan bir kısmı restorasyon sebebiyle şimdilik ‘Havuzlu Salon’da sergileniyor. Sultanın çalışma odasındaki eserler ise Yıldız Sarayı içerisinde yer alan Abdülhamid Han Müzesi’nde ziyaretçilerle buluşuyor. Restorasyondan sonra hepsi Beylerbeyi’nde sergilenmeye devam edecek” ifadelerini kullanıyor. Sarayın Abdülhamid Han’la özdeşleştiğini söyleyen Canıyılmaz, sözlerine şöyle devam ediyor: Beylerbeyi Sarayı, Sultan Aziz devrinde yapılsa da Sultan Hamid’le özdeşleşmiş. Çünkü 33 sene ülkeyi yönetip Osmanlıya hizmet eden Sultan Abdülhamid, burada vefat etmiş. Ziyaretçiler restorasyondan sonra onun yaşadığı sıkıntılara rağmen nasıl hayata tutunduğunu daha iyi anlayabilecek. Bunu yaşatacak olmak bizim için çok kıymetli. SARAY ZİYARETE AÇIKBeylerbeyi Sarayı, restorasyon safhasında da ziyaretçi kabulüne devam ediyor. Geçen sene 649 bin kişiyi ağırlayan saray, Millî Sarayların gözde mekânları arasında yer alıyor.Diyarbakır gezi rehberi: Surlar, hanlar ve efsaneler şehri
Source: Şule Altınel
30″uncu yılını kutladı
Haluk Levent, sanat hayatının 30 uncu yılında Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu nda sevenleriyle bir araya geldi. Konser öncesi basın mensuplarıyla bir araya gelen Haluk Levent, sanat hayatının 30 uncu yılının geçtiğini ancak sembolik olsun diye konserin ismini bu şekilde belirlediklerini söyledi. Sosyal medya aracılığıyla çocukların da kendisini sevdiğini ve konserlerine geldiğini belirten Haluk Levent, konserin beklenilenin üstünde ilgi gördüğünü ve 10 gün önceden biletlerin tükendiğini dile getirdi. Aynı zamanda Ahbap Derneği nin kurucusu olan Haluk Levent, son dönemde orman yangınlarına dair de çalışmalar yürüttüklerini de dile getirerek; Ahbaplarla konserden bir saat önce yangın muhabbeti yaptık. Bilecik ten, İzmir e her yere kadar koordine olduk. Elimizden ne geliyorsa yapacağız. Konser versem de çocuklarımız orada çalışıyor. Ona göre bir çalışmalar başladı ifadelerini kullandı. Yaz boyunca yoğun bir şekilde çalışacağını ve yeni bir şarkı çıkaracağını da sözlerine ekleyen Haluk Levent, yeni parçasının cover bir parça olacağını, 10 – 15 gün içinde klip çekeceklerini ifade etti. Haluk Levent, konserde hayranlarından birinin evlilik teklifinde bulunmasıyla Anlasana şarkısını çift için seslendirdi. Şarkılarını konserde dinleyicilerle birlikte seslendiren Haluk Levent, sahnede 30 uncu yıl sebebiyle getirilen pastayı keserken; Nice 30 yıllara dedi ve programı düzenleyenlere teşekkür etti. Fotoğraflar: AA
Source: Habertürk
Senden Kalan”da Ahmar”dan sinsi plan! Huzurunu bozmak için Maha”yla evleniyor
Senden Kalan dizisinde Emaan ve Fakhar romantik bir akşam yemeği yerken, Ahmar aniden yanlarına gelir ve laubali tavırlarla Emaan’ın özel alanına girer. Emaan’a, neden onu aramadığını ve numarasını silip silmediğini sorarak kocasının yanında onu küçük düşürmeye çalışır.Bu beklenmedik davranış karşısında Fakhar şaşkına dönerken, Emaan ise derin bir hayal kırıklığı yaşar. Ahmar, Maha’yı gerçekten sevmediği halde Emaan’ı rahatsız etmek amacıyla ona evlenme teklif eder. Maha ise bu teklife mutlulukla “evet” der. Ahmar’ın bu planı Emaan’ın hayatını nasıl etkileyecek?SENDEN KALAN 10.BÖLÜM TANITIMI!Kanal 7 ekranlarında yeni bir dram daha başlıyor. “Teri Raah Mein”, Türkçe adıyla “Senden Kalan”, farklı dünyalara ait iki genç kadının yollarının kesişmesiyle başlayan aşk ve rekabet dolu bir hikâyeyi izleyiciyle buluşturuyor.Aşkın, rekabetin ve hayatın zorlu yollarının iç içe geçtiği “Senden Kalan”, hafta içi her gün saat 14:10’da Kanal 7’de!
Source: Kübra Yılmaz
Başkan Altay Kolezyum’da sema programına katıldı
Kültür ve Turizm Bakanlığı, Roma Büyükelçiliği, Konya Büyükşehir Belediyesi ve Yunus Emre Enstitüsü iş birliğinde İtalya”nın başkenti Roma”da düzenlenen sema programı büyük beğeni topladı. Tarihi Kolezyum Açık Hava Parkı”nda düzenlenen program öncesinde görüşlerini paylaşan Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Uğur İbrahim Altay, dünyanın en bilinir kültür yapılarından birisi olan kolezyumun gölgesinde UNESCO”nun İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Listesi”nde bulunan sema ayin-i şerif programını icra ettiklerini söyledi. “HZ. MEVLANA”NIN FELSEFESİNİ, KÜLTÜRÜNÜ VE ÜLKEMİZE AİT DEĞERLERİ TANITMAK BİZİM İÇİN ÇOK BÜYÜK BİR ONUR VE ŞEREF” Konya”nın ve Hz. Mevlana”nın tüm dünyaya geçmişten itibaren söyleyeceği çok önemli sözleri olduğunu kaydeden Başkan Altay, “Özellikle günümüz dünyasında barışın, kardeşliğin ve huzurun en ihtiyaç olduğu bu dönemde medeniyetin merkezlerinden birisi olan Roma”da, kolezyumun hemen yanı başında sema ayin-i şerif programını icra etmek, Hz. Mevlana”nın felsefesini, kültürünü ve ülkemize ait değerleri tanıtmak bizim için çok büyük bir onur ve şeref” ifadelerini kullandı. Başkan Altay, programın icra edilmesinde çok büyük desteği olan Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy”a, Roma Büyükelçiliği”ne ve Yunus Emre Enstitüsü”ne teşekkür ederek, “Bu, şehrimizin tanıtımı için büyük bir fırsat. Seçkin misafirlerimize sema ayin-i şerifi programımızı hep birlikte icra etmiş olacağız. Hz. Mevlana, bundan 800 yıl önce başta mesnevisi olmak üzere birçok kitabında tüm dünyaya huzur ve kardeşlikten bahsetmiş ülkemizin yetiştirdiği en önemli mutasavvıflardan birisi. Bizler de günümüzde onun felsefesini anlatmak için elimizden gelen tüm gayreti gösteriyoruz. Programın hayırlar getirmesini temenni ediyorum. Roma”da Hz. Mevlana”yı, Konya”yı anlatmak bizim için çok büyük bir mutluluk” açıklamasını yaptı. Programda da misafirlere hitap eden Başkan Altay, şu ifadelere yer verdi: “Yüzyıllardır insanlığa ilham olmuş bir kültürün, derin bir hikmetin ve evrensel bir çağrının yankılarını birlikte paylaşmak için toplandık. Konya, geçmişin izlerini bugün de taşıyan, taşında toprağında, havasında Mevlana Celaleddin-i Rumi”nin ruhunu hissettiren bir medeniyet mirasçısıdır. Mevlana, “aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguyu paylaşanlar anlaşabilir” anlayışıyla asırlardır gönülleri birleştirmiştir. Bugün burada izleyeceğimiz UNESCO”nun İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Listesi”nde yer alan sema ayini işte bu çağrının en önemli ifadesidir.” Başkan Altay, konuşmasında programa katılan tüm misafirleri doğal ve tarihi güzelliklerini görmek için Konya”ya da davet etti. BÜYÜKELÇİ ÜLGEN BAŞKAN ALTAY”A TEŞEKKÜR ETTİ Türkiye”nin Roma Büyükelçisi Elif Çomoğlu Ülgen, “Çok kısa bir sürede böyle bir hayali gerçekleştirmemize yardımcı olan Kültür ve Turizm Bakanlığımıza, Konya Büyükşehir Belediye Başkanımıza ve onların performans sanatçılarına şükranlarımı sunuyorum. Binlerce yıllık bu ortak insanlığın kültürüne bu gece bizimle birlikte şahit olacak izleyicilerimize de teşekkürlerimi sunuyorum” dedi. “MEVLANA”NIN MESAJI YOL GÖSTERİCİ” Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Gökhan Yazgı ise yaptığı konuşmada, Mevlana”nın barış dilini ve insanlığa sunduğu evrensel mesaja vurgu yaparak, “Mevlana dünyaya ayrıştırmak değil, birleştirmek için geldiğini her sözünde ve davranışında göstermiştir” diye konuştu. Dünyada yaşanan çatışmalar ve ayrılıklara da değinen Yazgı, Mevlana”nın mesajının yol gösterici olduğunu ifade ederek “Bugün, savaşların ve ayrılıkların arttığı bir dünyada, Mevlana”nın “insanlık”, “kardeşlik” ve “barış” temelli mesajları, hepimiz için bir rehber niteliğinde olmalıdır” değerlendirmesinde bulundu. ROMA”DA SEMA AYİN-İ ŞERİFİ İZLEYENLERİ ETKİLEDİ Avrupa”nın merkezinde, tarihi kolezyumun hemen yanında gerçekleştirilen sema ayin-i şerifi programında Mevlana Celaleddin-i Rumi”nin evrensel mesajı İtalya semalarında yankılandı. Açık havada yapılan programda, tasavvuf musikisi eşliğinde icra edilen sema, izleyenleri çok etkiledi. Roma”da Mevlana”nın felsefesinin tanıtımı açısından önemli bir adım olarak değerlendirilen programda semazenlerin ruhani dönüşleri izleyiciler tarafından büyük beğeni topladı. Programa; Türkiye”nin Roma Büyükelçisi Elif Çomoğlu Ülgen, Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Gökhan Yazgı”nın yanı sıra, İtalyan hükümetinden yetkililer, kültür-sanat çevresinden isimler ve çok sayıda sanatsever katıldı.
Source: Sabah