Çalsın davullar, yensin timballo’lar
İtalyan mutfağını sadece tabaklara değil, geçmişe yayılan bir miras olarak düşünüyorum. Bazı yemekler vardır ki yalnızca damağımızı değil, yüzyıllar boyunca şekillenmiş gelenekleri de taşır bize. İşte bunlardan biri timballo abruzzese. Pek çoğunun adını ilk kez duyduğu bu nefes kesici yemek, İtalya’nın merkezindeki Abruzzo bölgesinden gelen ve içinde bir toplumun ruhunu taşıyan lezzet abidesidir.Bu yemek, adını Arapça kökenli ‘tunbal’ yani davul kelimesinden alır. Zira görünümü büyükçe bir kalıpta pişirilmiş kocaman bir davulu andırır. Ancak bu yemeğin kalbindeki şey sadece şekli değil, katmanlara gizlenmiş kültürüdür. Napolyon döneminden beri varlığı belgelenmiş bu tarif, özellikle büyük bayram sofralarının, düğünlerin ve dini kutlamaların baş tacı olmuştur.Abruzzo’da yapılan timballo, bölgeye göre değişen malzemelerle çeşitlenir: Bazen taze yapılmış krep tabakalarıyla, bazen lazanya yapraklarıyla hazırlanır. İçinde köfteler, haşlanmış yumurtalar, domates sosu, mozzarella, bazen enginar, mantar olabilir. Her katman, ailenin kuşaktan kuşağa aktardığı sırları ve gelenekleri simgeler. Kimi evlerde sadece Paskalya’da, kimi yerlerdeyse birinin askerden dönüşü gibi özel anlarda çıkar ortaya.Yanına bir roka salatasıBu yemek İtalya’nın ‘belleği’ sayılabilecek bir tabaktır. Zira her bir dilimi yoksulluktan doğan yaratıcılığı, bayram sofralarının birlik duygusunu ve köy fırınlarının tüten dumanını anlatır. Sadece beslenmek değil, geçmişle bir köprü kurmaktır bu güzel yemeği yemek.Bugün timballo abruzzese gastronomik trendlerin ötesinde, İtalya’nın özüne dair bir şey söylemek isteyen herkesin keşfetmesi gereken bir başyapıttır. Ve bir tabak timballo bize şunu hatırlatır: Gelenek, sadece tarifte değil; onu hazırlayan ellerde, bekleyen sofralarda ve paylaşan yüreklerdedir. Size verdiğim tarifi deneyin; sonuç, dışı hafif çıtır, içi yumuşacık ve kat kat lezzetle dolu bir İtalyan klasiğidir. Yanına sadece basit bir roka salatası yeterli. Çünkü bu leziz yemeğin başka hiçbir şeye ihtiyacı yoktur.Timballo abruzzese (4 kişilik)NE LAZIM?Krep için ◊ 2 yumurta◊ 1 su bardağı un◊ 1 su bardağı süt◊ 1 tutam tuzHarç için◊ 200 gram kıyma◊ 1 diş sarımsak◊ 3 yemek kaşığı zeytinyağı◊ 200 ml domates sosu◊ Yeterince tuz, karabiber◊ 2-3 yaprak taze fesleğen◊ 2 haşlanmış yumurta◊ 150 gram rendelenmiş mozzarella◊ 2 yemek kaşığı rendelenmiş parmesanNASIL YAPARIM?◊ Öncelikle 6 adet taze krep ya da lazanya yaprağı hazırlanır. Eğer krep tercih edilecekse listedeki krep malzemeleri çırpılarak klasik krep hamuru hazırlanıp ince tabakalar halinde pişirilir. Hazır lazanya kullanacaksanız, paketteki talimata göre haşlayıp kenarda bekletmek yeterli.◊ İç harç için 200 gram kıyma, 1 diş sarımsak ve zeytinyağıyla kavrulur.◊ Ardından içine 200 ml domates sosu, tuz, karabiber ve birkaç yaprak taze fesleğen eklenir. Sos iyice çekene kadar pişirilir.◊ Ayrı bir kapta 2 haşlanmış yumurta doğranır, 150 gram rendelenmiş mozzarella ve 2 yemek kaşığı rendelenmiş parmesanla karıştırılır.◊ Küçük bir fırın kabı zeytinyağıyla yağlanır. Tabanına bir krep ya da lazanya yaprağı serilir. Üzerine sırasıyla etli domates sosu, peynirli karışım ve yeniden yaprak gelecek şekilde kat kat yerleştirilir. Katmanlar tamamlandığında en üste bir miktar parmesan serpilir.◊ Önceden ısıtılmış 180 derece fırında, üzeri altın rengi alana kadar yaklaşık 25-30 dakika pişirilir. Fırından çıktıktan sonra 10 dakika dinlendirilip dilimlenerek servis edilir.Bitkilerle iyi bir ilişki kurmak için…Evimizde bitkilere yer açarak doğayla sade ve huzurlu bir bağ kuruyoruz. Fakat sağlıklı kalabilmeleri için doğru bilgi gerekiyor. Doğanın ritmini hissetmek ve yaşam alanımızdaki çiçeklerle gerçek bir uyum yakalamak için bitki bakımı konusunda ufkumuzu açacak kitapları uzman jüri üyelerimize sorduk. mPınar TAHİRLERİhtiyaçlarını öğreninLabofem: Bitkilerle İyi Geçinme Rehberi, Fem Güçlütürk (Mundi)Yazarın kendi deneyimlerine dayanan bu kitap bitki bakımına dair pratik ve gündelik bilgiler veriyor. Bitkilerin ihtiyaçları, hastalıkları, bakım ipuçları ve sık sorulan sorular başlıklar halinde ele alınıyor. Aslı Hızar Derici, Selen Okan, Ece Fontana ve Dilek Yalçın’ın önerisi.İç mekân bitkileriSaksı Bitkileri El Kitabı, Stephanie Donaldson&Peter McHoy (Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları)Saksı bitkilerinin bakımı ve çoğaltılması üzerine temel bilgiler sunuyor. İç mekân bitkileri, askı sepetler ve çiçekliklerle ilgilenenler için pratik bir başvuru kaynağı. Nihan Sevinç Muşdal, Aslı Hızar Derici ve Fem Güçlütürk’ün tavsiyeleri arasında.Sebze ve çiçek yetiştiriciliğiBahçıvanın El Kitabı, Peter McHoy (Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları)Bahçeciliğe yeni başlayanlar için ideal. Sebze ve çiçek yetiştiriciliğinden kapalı balkon ve seralara uzanan konularda bitki bakımı sürecine eşlik ediyor. Bahçe planlaması ve saksı seçimi gibi başlıkları var. Nihan Sevinç Muşdal ve Selen Okan’ın listesinde.Özel araştırmalarDekoratif Türkiye Bitkileri, Prof. Dr. Ertan Tuzlacı (Alfa Yayıncılık)Bitkilerin botanik özelliklerine yer veriyor. Ece Fontana “Prof. Dr. Ertan Tuzlacı Türkiye’de yetişen bitkileri fotoğraflamış ve araştırmalarında elde ettiği bilgileri paylaşmış. İçinde bitkilerle oluşturulabilecek dekoratifürünler de var” diyor.Teknik bilgiler…Az Su İsteyen Bahçeler, Gülnar Onay (İnkılâp Kitabevi)Su tasarrufu odaklı bahçecilik için bir rehber olan kitap için Fem Güçlütürk “Bahçe planlaması yaparken başvurulacak önemli bir kaynak. Bitkilerin nereye, nasıl dikileceği bilgilerine yer veriyor” diyor.Bir kılavuz gibiTürkiye’nin Bahçe Bitkileri ve Kent Çiçekleri, Ertan Tuzlacı (Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları)Naz Irmak Saf: “611 tür bitkiyle bazı cins ve türlere ait birçok kültür çeşidi, toplam 1.111 fotoğrafla sunuluyor. Bitki bakımı adına kapsamlı bir kılavuz.”Sade ve anlaşılırBitkilerin Bildikleri: Dünyaya Bitkilerin Gözünden Bakmak, Daniel Chamovitz (Metis Yayınları)Bitkilerin duyu sistemlerini sade ve anlaşılır bir dille anlatıyor. Aslı Hızar Derici kitabın bitkileri daha bilinçli gözlemlemek için etkili bir kaynak olduğunu söylüyor.Amatörler içinBahçem ve Ben: Amatör Bahçıvanın Elkitabı-Gülnar Önay (Remzi Kitabevi)Amatör bahçıvanlar için bir elkitabı niteliğinde. Selen Okan: “Bahçenizde kolaylıkla yetiştirebileceğiniz bitkilerin özelliklerini öğrenebilir, bakım sırlarını keşfedebilirsiniz.”Her yaşa uygunÇocuklar için Kolay Bahçecilik, Charles Dowding (Doğan Çocuk)Dilek Yalçın: “Her ne kadar çocuk kitabı gibi görünse de içinde çok faydalı bilgiler var ve her yaşa hitap ediyor. Evinizde olması gereken güzel bir kaynak. Temel sorularınıza yanıt verebilir.”Doğanın gücüKozmik Bilim Işığında, Ahmet Maranki-Elmas Maranki (Nesil Yayınları)Evde yetiştirilebilecek şifalı bitkilere odaklanan kitap için Bergen Sert “İlaç kullanmak istemeyenler için bir hazine. Doğanın ne denli güçlü bir doktor olduğunu hatırlatıyor” yorumunu yapıyor.
Source: Danilo Zanna
Mehmet Şef’in yeni mekânı: Konargöçer bir mutfak hikâyesi
Mehmet Şef’i anlatmama gerek yok. Kariyerinin zirvesinde, tüm Türkiye onu tanıyor, restoranları gayet başarılı bir şekilde devam ediyor. Ama o, yerinde durmayı seven, birikiminin faiziyle yaşayan insanlardan değil. Sektörün emektarlarından, üretmeyi hayat felsefesi haline getirmiş bir şef benim gözümde. Şimdi yeni restoranı Alaz ile iddialı bir maceraya sıvamış kollarını. Evet, çıkış noktası kesinlikle iddialı zira geçmişle bugünü, göçle kökü, ateşle hafızayı birleştirmek hem birikim hem araştırma istiyor.Güzel bir noktadan başlamışlar ama bana göre, Alaz göç yolunun izini sürerken daha da gelişecek, zaman içinde karakterini daha sağlam biçimde şekillendirecek. E, kolay değil yapılmamışı yapmak, altına imzanı atmak. Sadece Mehmet değil, arkasındaki en büyük güçlerden biri olan erkek kardeşi Mithat Şef ve oğlu Emre’yi de unutmamak gerek. Onların da bu hikâyedeki katkısı çok büyük. Hikâye demişken, malum günümüz gastronomi dünyasında çokça konuşulan şeylerden biri ‘hikâyesi olan yemekler’. Ancak şef Mehmet Yalçınkaya’nın sunduğu şey bundan fazlası: Hikâyesi olan bir coğrafya, hafızası olan bir alev, kökü olan bir yolculuk. Yörük bir ailenin çocuğu olan Yalçınkaya, köklerinden hiç kopmamış bir şef.Restoranın adıyla başlayalım: Alaz. Yanan, korlanan, içten içe alevlenen ateş anlamına geliyor. Bu tam da Türklerin tarihsel kimliğine işaret eden bir kavram. Çünkü Orta Asya’nın bozkırlarında başlayan göç yolculuğundan Anadolu’ya uzanan serüven, çoğu zaman bir ocak etrafında, ateşin başında anlatılan hikâyelerle taşınmış günümüze. Alaz’daysa bu ateş bir metafor olmaktan çıkarılarak restoranın merkezine konmuş. Dışarıdan da izleyebildiğiniz mutfakta göreceğiniz üzere mutfağın akışı yanan açık ateş etrafında dönüyor; bazen pişirme, bazen isleme bazen de kurutma yapılıyor.Alaz’da ateş sadece bir ısı kaynağı değil; zamanın, dayanıklılığın ve dönüşümün bir sembolü. Dumanla tatlanan etler, közle lezzetlenen sebzeler, tandır tekniğiyle pişmiş hamurişlerindeki çıtırtı… Bunların her biri yüzyıllardır varlığını sürdüren göçebe mutfağının ateşle ilişkisini yeniden gündeme getiriyor. Tabii ki modern mutfak tekniklerinden vazgeçmeden, bu kadim bilgiyi günümüzün estetik anlayışıyla buluşturuyor. Yani Alaz’da ne geçmiş nostaljiye hapsediliyor ne de bugün gelenekle sınırlanıyor. Ve baktığınızda asıl ustalık gerektiren şeylerden biri de geçmişten esinlendiğin noktayı doğru seçip onu günümüz mutfak diliyle birleştirmek.Mutfakta özen ve emekBen Alaz’a açılış günü verilen öğle yemeğinde gittim. Öncelikle dışarıdan görünüş inanılmaz Avrupai, o Bask bölgesindeki sessiz lüksü temsil eden restoranların zarifliğinde. İçeride tam ortadaki kocaman, yüksek mermer masa müthiş bir şıklık katmış mekâna. Duvarlardaki işlemeler, aydınlatmalar, belli ki hepsine ayrı ayrı özenilmiş. Ama en çok özen ve emek elbette mutfakta. İlk servis günü olmasına ve o kadar kalabalığa rağmen servisi hiç aksatmamaları dikkat çekiciydi.Gelelim yemeklere…Göçebe yaşamın olmazsa olmazı saklama tekniklerinden biri olan salamurayla hazırlanmış bir etle başladı tadım. Karışık baharat çeşitleriyle 5 gün salamura edilen nuar, 45 dakika fırında pişirildikten sonra tütsülü-hardallı güzel bir sosla sunuluyor. Eti şu anda alışık olduğumuzdan farklı bir işleme yöntemi olsa da ilk dilimden sonra alışıp ikinci dilimden sonra etin liflerine işleyen lezzeti daha çok hissediyorsunuz. Ara sıcaklar arasında ve aslında tüm menüdeki yemekler içinde en parıldayanlardan biri Göbeklitepe isimli tabak. Adını insanlık tarihinin en eski yerleşim yerlerinden biri olan Göbeklitepe’den alan bu tabakta kuzugöbeği mantarının içi incecik çekilmiş bulgurla doldurulup tabağın altına konan manda yoğurtlu sosla tatlandırılmış.Ördek siritGöbeklitepeHumuslu işkembe tiridiDana pulideyse dananın ‘puli’ denen, inciğin de üst tarafındaki ve 400 kiloluk bir danadan sadece 800-900 gr kadar çıkan özel bir bölüm kullanılmış. Uzun pişirilen pulide aradaki kolajenin erimesiyle daha jelatinimsi kıvamı da bu lif lif etin arasında hissediyorsunuz. Menüye göz attığımda dikkatimi çeken ve tekrar gidip denemek istediğim yemekler şunlar: Dananın göğüs kısmından elde edilen brisket etinin 14 çeşit baharatla uzun süre odun ateşinde pişirilmesiyle hazırlanan ve yapımı toplam 8 gün süren dana pastrami. Cızlama. Obalarda en hızlı yapılan katıklardan biri olan bazlamaya, pek de tadı olmayan Bolu’nun kara kabağını pırasa ve soğanla hazırlayıp, kabağa boyut atlatıp cızlama adını vermişler. Tütsülenmiş alabalık, ördek sirit, serçedili erişte de listemde. Bunlar sayabildiklerimden birkaçı.Mehmet Şef’in simidine (haberlere konu olan) değinmeden geçmeyelim. Ortaya paylaşımlık olarak gelen simit, mahalle fırınından aldığınıza göre elbette yüksek rakamda. Zira sadece şekli ismiyle müsemma, içindeki deniz mahsullerinden başlı başına bir tabak bile olur. O yüzden sosyal medyada fiyatıyla yaygara yapmadan önce biraz daha neyin ne olduğuna bakmak gerek diye notumu da düşmüş olayım…
Source: Ebru Erke
Ay tutulması neden uğursuzlukla ilişkilendirildi?
Gökyüzünün kırmızıya büründüğü bir gecede ayın yavaşça karanlığa gömülmesi… Binlerce yıl boyunca bu doğa olayı, farklı kültürlerde korkunun, uğursuzluğun ve tanrısal mesajların habercisi olarak görüldü…AY TUTULMASI NEDİR VE NEDEN OLUR? Ay tutulması, Dünya nın Güneş ile Ay arasına girmesiyle Ay ın Dünya nın gölgesinde kalması sonucu oluşur. Bu olay, çıplak gözle rahatlıkla izlenebildiğinden tarih boyunca büyük ilgi çekmiştir. Ancak bilimsel açıklamalar gelişmeden önce, bu olağanüstü doğa olayı çoğu toplumda korku ve tedirginlik uyandıran bir göksel uyarı olarak yorumlandı.MEZOPOTAMYA: TANRILARDAN GELEN UYARI M.Ö. 2300 lere uzanan Sümer ve Babil tabletlerinde ay tutulmaları detaylı şekilde kayıt altına alınmıştır. Bu toplumlar, ay tutulmasını krallar için kötüye işaret eden ilahi mesajlar olarak yorumlar, olası felaketleri önlemek adına ayinler düzenlerdi.HİNT MİTOLOJİSİ: RAHU NUN İNTİKAMI Hindu inanışına göre tutulmaların sorumlusu Rahu adında bir iblistir. Tanrıların ölümsüzlük iksirini içmeye çalışırken yakalanan Rahu nun kafası kesilir. Ancak başı ölümsüzlük kazanmıştır ve hâlâ intikam peşindedir.Ay ya da Güneş i yutmaya çalışır, ama boğazı olmadığından yuttuğu cisimler tekrar ortaya çıkar. Bu mit, ay tutulmasını sembolik bir intikam olarak açıklamaktadır.MISIR: KAYITLARDAKİ SESSİZLİK Astronomi bilgisiyle ünlü Antik Mısırlıların ay tutulmaları hakkında doğrudan kayıt bırakmamış olması şaşırtıcıdır. Bazı uzmanlara göre bu sessizlik, tutulmaların uğursuz kabul edilmesiyle ilgilidir. Efsanelerde geçen görme kaybı metaforlarının tutulmaları ima ettiği düşünülür.ÇİN: EJDERHALARIN GÖKYÜZÜ SALDIRISI Antik Çin de tutulmalar, göksel bir ejderhanın Ay ı yutmasıyla açıklanırdı. İnsanlar bu ejderhayı korkutup kaçırmak için davullarla, çanlarla gürültü çıkarırdı. Bu gelenek, tutulmaların ritüelleştirilmiş bir savunma pratiğine dönüşmesine neden oldu.AMERİKA YERLİLERİ: AY I YARALAYAN GÜÇLER Kızılderili topluluklarında ay tutulması, doğanın dengesiyle oynayan mitolojik figürlerle ilişkilendirilirdi. İnka lar, bir jaguarın Ay a saldırdığına inanır, onu korkutmak için gürültü yaparlardı. Ojibwa halkı ise Ay ı tuzağa düşüren bir çocuğun hikayesini anlatırdı.BATI AFRİKA: GÖKTEKİ KAVGAYI DURDURMAK Togo ve Benin de yaşayan Batammaliba halkı, ay tutulmasını Güneş ile Ay arasındaki bir kavga olarak görür. Bu dönemde insanlar aralarındaki kırgınlıkları onarır, barış içinde bir araya gelerek gökyüzüne örnek olmaya çalışırlardı.ORTAÇAĞ AVRUPASI: KORKU VE KARA ALAMET Orta Çağ Avrupa sında tutulmalar, genellikle felaketlerin habercisi sayıldı. Veba, savaş ya da lider ölümleriyle ilişkilendirilirdi. Bilimin henüz açıklayamadığı bu doğa olayları, halkın kolektif bilinçaltında tehdit unsuru olarak yer etti.BİLİMSEL DÖNÜŞÜM: ARİSTOTELES VE AY IN GÖLGESİ Antik Yunan da Aristoteles, ay tutulması sırasında Dünya nın Ay a düşen yuvarlak gölgesini gözlemleyerek Dünya nın küresel olduğunu öne sürdü. Bu, tutulmaların mitolojik değil bilimsel açıklamalarla değerlendirilmeye başlanmasının ilk adımlarındandı.AY TUTULMASI, BİR AYNADIR Tarih boyunca ay tutulmaları, toplumların inançlarını, korkularını ve hayal güçlerini yansıtan birer ayna oldu. Kimileri için uğursuzluk, kimileri için ilahi bir sınav, bazıları içinse doğayla barışmanın bir yolu… Bugünse, ay tutulmalarını hem bilimsel merak hem de görsel bir şölen olarak izliyoruz. Kaynak: Eclipse Optics, Times of India, Brittanica
Source: Habertürk
Forma tanıtımı için geri sayım
Bordo mavililerin gelecek sezon giyeceği formaların tanıtım çekimleri başladı. Çekimlerde Trabzon”un turistik mekanları ve şehrin sembol isimlerinin yer alması planlanıyor. Kulüp mevcut forma sponsoru olan Joma ile 2025-26 sezonu için de çalışmaya devam edecek. Forma çekimini geçtiğimiz sezon formaların çekimini yapan reklam ajansı gerçekleştirecek.
Source: Fotomaç
Azerbaycan kültürü Kars”a taşındı! Yüzlerce kişi akın etti
2025 yılının Azerbaycan”da Anayasa ve Egemenlik Yılı ilan edilmesi kapsamında Kars Valiliği, Azerbaycan Diaspora Bakanlığı, Azerbaycan Kars Başkonsolosluğu, Kars Belediyesi ve TADEF iş birliğiyle defile ve konser düzenlendi. İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Konferans Salonu”nda düzenlenen etkinlik saygı duruşunda bulunulması ve iki ülkenin milli marşlarının okunmasıyla başladı. Programda, Azerbaycan”ın geleneksel milli kıyafetlerini tanıtan bir defile düzenlendi. Azerbaycan”ın tarihi dokusunu yansıtan kıyafetlerin sergilendiği gösteri, izleyicileri etkiledi. Ardından Azerbaycan Devlet Sanatçısı Alihan Samedov ve Revane Gurbanova, sahne alarak müzikseverlere unutulmaz anlar yaşattı. Samedov”un etkileyici balaban performansı, Azerbaycan”ın kültürel mirasına duyulan sevgiyi güçlendirirken, Revane Gurbanova”nın seslendirdi bir birinden güzel türküler vatandaşları kendinden geçirdi. Konser boyunca vatandaşlar şarkılara eşlik ederken, müziğin birleştirici gücüyle ortak değerler ön plana çıktı. Etkinlik yapılan konuşmaların ardından son buldu. Programa; Azerbaycan”ın Diasporadan Sorumlu Devlet Komitesi Başkan Yardımcısı Valeh Hacıyev, AK Parti Kars Milletvekili Adem Çalkın, Belediye Başkanı Prof. Dr. Ötüken Senger, Azerbaycan Kars Başkonsolosu Zamin Aliyev , protokol üyeleri ve çok sayıda vatandaş katıldı.
Source: Gazetevatan.com
Dünyanın taşa oyulan en büyük yaşam merkezi
Aurangabad yakınlarında, bazalt kayalıkların kalbine oyulmuş 34 mağara… Her biri, 5. yüzyıldan 12. yüzyıla uzanan zaman diliminde, Hindu, Budist ve Jain ustaların ellerinde hayat buldu. Ellora Mağaraları yalnızca bir ibadet alanı değil, insanlığın yaratıcılığına dair en büyük kanıtlardan biri!ELLORA MAĞARALARI NEREDE? Hindistan ın Maharashtra eyaletinde, Aurangabad kentine yaklaşık 30 kilometre mesafede yer alan Ellora Mağaraları, Charanandri Tepeleri ne oyulmuş durumda. 1983 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi ne alınan bu eşsiz kompleks, yaklaşık 2 kilometrelik bir alana yayılmış durumda.ÜÇ DİN, BİR YER: BUDİZM, HİNDUZİM VE JAINİZM Ellora da bulunan 34 mağara, üç farklı dinin izlerini taşıyor. Budist mağaralar (1-12 arası) 5. ila 8. yüzyıllar arasında; Hindu mağaraları (13-29 arası) 7. ila 10. yüzyıllar arasında; Jain mağaraları ise (30-34 arası) 9. ila 12. yüzyıllar arasında oyulmuş. Bu mağaralar, farklı inançların aynı mekânda yan yana barış içinde yaşayabileceğinin taş üzerindeki kanıtı olarak kabul ediliyor.KAYA İÇİNDE BİR MİMARLIK MUCİZESİ: KAILASA TAPINAĞI En dikkat çekici yapı ise, 16 numaralı mağarada bulunan Kailasa Tapınağı. Himalayalar daki Kailasa Dağı ndan ilham alınarak yapılan bu dev tapınak, yukarıdan aşağı doğru oyularak inşa edildi.İnşası sırasında yaklaşık 150 bin ila 200 bin ton kaya yerinden çıkarıldı. Tapınağın boyutları 50 metre uzunluk, 33 metre genişlik ve 30 metre yükseklik olarak kayda geçmiştir. Tapınak, dev fil heykelleri, Ravana nın Kailasa Dağı nı kaldırmaya çalıştığı sahne ve tanrı Shiva ya adanmış anıtlarla süslenmiş.BUDİST VE JAIN MAĞARALARININ ÖNE ÇIKANLARI Budist mağaralarda en dikkat çekenlerden biri, marangoz mağarası olarak bilinen 10 numaralı Visvakarma. Jain mağaraları ise zarif detayları ve ince işçilikli heykelleriyle öne çıkıyor. Jain inancının Digambara mezhebine ait freskler de bu mağaralarda yer alıyor.NASIL YAPILDI? TEKNOLOJİK VE SANATSAL BİR BAŞARI Kailasa gibi yapıların nasıl yapıldığı hâlâ bir mühendislik bilmecesi. O dönemde herhangi bir makine yardımı olmadan, sadece çekiç ve keskiyle bu denli büyük kaya kütlelerinin oyulması, insanlık tarihinin en etkileyici teknik başarılarından biri olarak kabul ediliyor.ZAMANIN ÖTESİNDE BİR DENEYİM: SANAT VE TOPLUM Ellora yalnızca dini yapılar değil; aynı zamanda o dönemin sosyal hayatı, siyasi yapısı ve kültürel alışkanlıklarını da gözler önüne seriyor. Mağaralarda bulunan sahneler, tanrıların yanında sıradan insanların hayatlarına da yer veriyor.GÜNÜMÜZDE KORUMA VE ZİYARET Ellora Mağaraları, Hindistan Arkeoloji Kurumu (ASI) tarafından korunuyor. Ancak zamanla oluşan su sızıntıları, çatlaklar ve çevresel etkiler nedeniyle sürdürülebilir koruma çalışmaları büyük önem taşıyor. Mağaralar hem yerli hem de yabancı turistler için önemli bir ziyaret noktası. Kaynak: Unesco, Brittanica, Ministry of Culture Goverment of India
Source: Habertürk
ABD”nin Chicago kentinde “Türk Festivali” başladı
Chicago’nun Rosemont bölgesindeki Donald E. Stephens Fuar Merkezi’nde düzenlenen festival, bu yıl ikinci kez gerçekleştiriliyor.
Kuzey Amerika’da bugüne kadar düzenlenmiş en kapsamlı Türk festivali olma özelliği taşıyan etkinlik, üç gün boyunca sürecek.
Festivalin açılışı Kültür ve Turizm Bakanlığı İstanbul Tarihi Türk Müziği Topluluğu Mehter Takımı ile yapıldı. Festival alanına kurulan 200’ü aşkın stantta, ziyaretçiler yansıtan el sanatlarından yöresel tatlara Türk kültürünün zenginliğini tanıma fırsatı bulacak.
Türkiye”den festivale katılan sanatçılar, ebru, tezhip, seramik ve hat gibi geleneksel Türk sanatlarını, düzenledikleri atölye çalışmaları ve sergilerle ziyaretçilerin beğenisine sunacak. Festival boyunca ABD”de yaşayan Türk toplumu ve Türkiye ile ilgili konuların ele alındığı çeşitli oturum ve söyleşiler de yapılacak.
Festivalin komite kurucularından Halil Demir, açılışta AA muhabirine yaptığı açıklamada, “Bu kadar insanı bir araya getirmek ve kendi milletimin burada temsilcisi olmak, onların ürettiklerini, yaptıklarını buradaki insanlara tanıtmaya çalışmak güzel bir şey.” dedi.
Festivali “bir çocuğu sevgiyle büyütmeye” benzeten Demir, bu yıl ikincisi düzenlenen festival için hem katılımdan hem de insanların etkinliğin önemini kavramasından dolayı memnun olduklarını dile getirdi.
Etkinliğe Türkiye”den katılan davetliler arasında, eski Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Türkiye”nin Washington Büyükelçisi Sedat Önal, Azerbaycan”ın Washington Büyükelçisi Khazar Ibrahim, Şanlıurfa Belediye Başkanı Mehmet Kasım Gülpınar ve Konya Belediye Genel Sekreter Yardımcısı Şükrü Koyuncu gibi isimler bulunuyor.
Festival kapsamında ayrıca, “Türk Festivali” için kayıt yaptıran ilk 2 bin kişi arasından kurayla seçilecek 10 kişiye, Türk Hava Yolları tarafından Türkiye’ye gidiş-dönüş uçak bileti hediye edilecek.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
Senede sadece iki hafta çiçek açıyor! 130 yıl önce Avrupa”ya götürüldü, yeniden anayurdunda
Türkiye’ye özgü bir tür olup 1896 yılından bu yana doğada kaybolduğu rapor edilen ‘yitik lale’ o yıllarda götürüldüğü Avrupa’dan 6 yıl önce soğanının getirildiği anavatanı Amasya’nın Merzifon ilçesinde çoğaltılmaya çalışılıyor. SENEDE 2 HAFTA ÇİÇEK AÇIYOR 4 yıldır senede bir defa sadece 2 hafta süreyle çiçeği açan lale, meraklıları tarafından ilgiyle gözlemlenip fotoğraflanıyor. Fotoğrafı ’Türkiye Bitkileri Listesi Kitabı’na kapak olan bu özel tür, halen bilim insanları ve gezginler tarafından doğada aranıyor. FOTOĞRAFI TÜRKİYE BİTKİLERİ LİSTESİ KİTABININ KAPAĞINDA İlk kez 1892’de Alman bahçıvan Mühlendorff tarafından toplanarak Avrupa’ya gönderilip “tulipa sprengeri” adıyla bilim dünyasına tanıtıldıktan sonra en son 1896’da doğada görülen bitkinin Anadolu’da varlığının sona erdiği kayıtlara geçmişti. Avrupa’da az sayıdaki özel bahçede süs bitkisi olarak varlığını devam ettirebilen gizemli bitkinin fotoğrafı Türkiye Bitkileri Listesi kitabına kapak olmuştu. YİTİK LALE GURBETTEN SILAYA DÖNDÜ Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi’nin lalenin Türkiye’ye geri getirilmesi için 2016 yılında başlattığı “Yitik Lale Gurbetten Sılaya Dönüyor” adlı proje olumlu sonuçlar verdi. İngiltere’den önce İstanbul’daki Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi’ne, sonrasında anayurdu Amasya’ya getirilen yitik lale soğan ve tohumları TEMA Vakfı’nın Merzifon’daki bahçesine dikilmişti. Soğan 4 yıl önce 2 çiçek açtı. Sayıları giderek artan çiçek sayısının bu yıl 25’e ulaşması bekleniyor. Çiçekler sadece 2 hafta süreyle izlenebildikten sonra soluyor. SENEDE 2 HAFTA SÜREYLE ÇİÇEK AÇIYOR TEMA Vakfı Merzifon Temsilcisi Kadir Acar, “Lalemiz senede 2 hafta süreyle çiçek açıyor. Diğer lale türlerinden farklı olarak onlardan bir ay sonra çiçekleri ortaya çıkıyor” dedi. Anayurdunda toprakla buluşan kırmızı renkli lalenin güzelliğiyle göz kamaştırdığını anlatan Acar, “Yitik Türk Lalesi 130 yıl sonra Avrupa’dan döndü. Ama bugünlerde bu laleyi doğal ortamında halen arayan insanlar da var” diye konuştu. Bu yıl açan lale çiçeklerini Merzifon Kaymakamı Ahmet Karaaslan da gözlemleyerek bilgi aldı. Doğaseverlerde lalelerin önünde fotoğraf çektirdi. Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi’nde çoğaltılan 45 bin Yitik Türk Lalesi tohumu, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü ile yapılan iş birliğiyle geçen yıl Amasya’da farklı noktalara ekilmişti. O bitkilerin 4 yıl içinde gelişerek çiçek vermesi de bekleniyor.
Source: Mahmut Ekinci
Suudi Arabistan”da 73 yıllık alkol yasağı bitiyor
Suudi Arabistan, 2026 yılı itibarıyla turizmi canlandırmak ve küresel etkinliklere ev sahipliği yapabilmek amacıyla belirli bölgelerde alkol satışına sınırlı ölçüde izin vermeye hazırlanıyor. Yeni düzenleme, yalnızca lisanslı oteller, diplomatik alanlar ve belirli turistik tesislerle sınırlı olacak. Sert içkiler kapsam dışı kalırken; şarap, bira ve cider gibi düşük alkollü içkilerin kontrollü şekilde sunulması planlanıyor. PRENS SELMAN”IN VİZYON STRATEJİSİ Bu adım, Veliaht Prens Muhammed bin Selman”ın öncülüğünde yürütülen “Vizyon 2030” stratejisi çerçevesinde, ülkenin petrol dışı gelirlerini artırma hedefinin bir parçası olarak atıldı. Yetkililer, bu uygulamanın Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn gibi Körfez ülkelerinde elde edilen turizm başarılarından esinlenerek hayata geçirildiğini vurguladı. KURALLAR TİTİZLİKLE UYGULANACAK Yeni sistem kapsamında alkol satışı sadece özel eğitimli ve yetkilendirilmiş personel tarafından yapılabilecek. Sunum ve tüketim süreçleri ise sıkı denetim mekanizmalarıyla kontrol edilecek. Kültürel hassasiyetlerin korunması ve toplumun dini değerleriyle çelişmemesi amacıyla kurallar titizlikle uygulanacak. İSTİHDAM ARTIŞINA DA KATKI SAĞLAMASI AMAÇLANIYOR Hükümet yetkilileri, bu düzenlemenin uluslararası otel zincirlerini ve etkinlik organizatörlerini Suudi Arabistan”a çekeceğini, aynı zamanda istihdam artışına da katkı sağlayacağını belirtti. Önde gelen turizm ve konaklama şirketlerinin de bu değişimi yakından takip ettiği, projelerini yeni kurallar doğrultusunda revize etmeye başladığı ifade ediliyor. Suudi Arabistan, attığı bu adımla hem turizm alanında rekabet gücünü artırmayı hem de ülkenin muhafazakâr yapısıyla modernleşme vizyonunu dengelemeyi amaçlıyor.
Source: Haberler
Türkiye”nin en iyi kebabı hangi ilimizde! Tartışma yeniden alevlendi
Kebabın başkenti Adana”da kasaplar ve kebapçılar, birçok ilin kebap konusunda meydan okuduğunu belirterek, “En çok et tüketilen yer Adana”dır. Etin ve kebabın adresi Adana”dır. Kimsenin bize meydan okumaya gücü yetmez” diyerek rest çekti.Türkiye”nin sevilen ve bilinen lezzetlerinden kebap hem vatandaşların hem de turistlerin vazgeçilmezi olmaya devam ediyor. Zaman zaman farklı şehirlerde olduğu gibi geçtiğimiz günlerde Tokat ve Sivas”tan da kebapçılar, kendi lezzetlerini öne sürerek Adana Kebabına meydan okudu. En lezzetli kebabın kendi illerinde olduğunu belirtenlere Adana”dan cevap geldi. Adanalı kebap ustaları ve kasaplar, en lezzetli kebabın, kendi kentlerine ait olduğunu ifade ederek resti çekti. “DİĞER İLLERDEN GELİP KEBAP YİYİP GERİ DÖNEN İNSANLAR VAR” Adana Kasaplar Odası Başkanı Saruhan Yağmur, Adana”da festivallerde 350-400 ton et tüketildiğini anlatarak, “Adana”ya meydan okumaya kimsenin yetkisi yok. Adana Kebap, bize Osmanlı döneminden miras kalma. Adana Kebap her zaman bir numaradır. Adana Kebap”ı gelip vatandaşlarımız yesin ve kararı kendileri versin. Adana”da festivallerde tonlarca et tüketiliyor. En çok kebap tüketilen, et tüketilen il Adana. Diğer illerden gelip kebap yiyip geri dönen insanlar var” dedi. “KİMSENİN BİZE MEYDAN OKUMAYA GÜCÜ YETMEZ” Adanalı kebap ustası Ömer Algan ise, yurt içi ve yurt dışından binlerce insanın kebap yemek için şehre akın ettiğini, bu tür lezzet kıyaslamalarının doğru olmadığını söyledi.Kebap denilince dünyada da ilk olarak Adana kebabının akıllara geldiğini dile getiren Algan, “Kıyma kebabı tamamen bu kentindir. Buraya dünyanın her yerinden insanlar kebap yemek için akın ediyor. Kuzu etinden olur ve zırhta çekilir. Eğer en lezzetli kebap Sivas-Tokat gibi illerde yenseydi oraya akın ederlerdi. En çok et tüketilen yer Adana”dır. Etin ve kebabın adresi Adana”dır. Kimsenin bize meydan okumaya gücü yetmez” diye konuştu.Kebap yemeye gelen vatandaşlardan Murat Avcı ise kebabın Adana harici başka hiçbir yerde bu kadar yaygın ve lezzetli olmadığını kaydetti.
Source: Son Dakika
Tarihi kiliseyi mutfağa çevirdiler! Şarkılar söyleyip, börekler açtılar
Niğde’nin Aktaş Kasabası, her yıl 21-27 Mayıs tarihleri arasında kutlanan Türk Mutfağı Haftası kapsamında düzenlenen özel bir etkinliğe ev sahipliği yaptı. Niğde Valiliği, Aktaş Belediyesi ve İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü iş birliğiyle organize edilen etkinlikte çarşaf böreği yapıldı, helva kavruldu, maniler okundu ve şarkılar söylendi. Katılımcılar, sadece damak tadına değil, aynı zamanda bölgenin misafirperverlik geleneğine de tanıklık etti.Niğde Valisi Cahit Çelik’in eşi Nermin Çelik, etkinlikte yaptığı konuşmada, Bugün burada geleneksel lezzetlerimizin güzel örneklerini tanıyacağız. Aynı zamanda bu kadim topraklarda çok büyük bir gelenek olan misafirperverliği göreceğiz. Aktaş, yıllardır bu geleneği yaşatan bir kasabamız. Bu özel hafta boyunca Türk mutfağının sürdürülebilir, sağlıklı ve atıksız yiyeceklerini tanıtacağız. Bereketli ve huzurlu sofralar diliyoruz ifadelerini kullandı. İl Kültür ve Turizm Müdürü Elif Belkıs Baştürk ise etkinliğin Aktaş Kasabası’nda düzenlenmesinin nedenine değinerek, Aktaş halkı geçmişten bu yana yardımlaşmayı, misafire sahip çıkmayı bilen bir topluluktur. Evlerini açarlar, yemeklerini paylaşırlar. Bu yardımseverlikleriyle ün kazanmış bir yerdir. Aynı zamanda mübadele köyü olan Aktaş’ta bu ruh hala yaşıyor. Biz de bu ruhu tanıtmak ve yaşatmak istiyoruz. Bugün burada geleneksel kıyafetler, yemekler ve kültürel değerleri Türk Mutfağı Haftası kapsamında tanıtacağız dedi. Kültürel mirasın yaşatılmasına ve Türk mutfağının zenginliğinin aktarılmasına katkı sunmak amacıyla düzenlenen etkinlikte çarşaf böreği katılımcılara tanıtıldı ve ikram edildi.
Source: Gazetevatan.com
Türk boylarının mezarları 750 yıllık anıt ağacın gölgesinde zamana direniyor
İlçeye 43 kilometre uzaklıktaki Çataloluk Mahallesi”nde Zamantı Irmağı”nın kolu İkizler Çayı”nın hemen yanındaki mezarlık, Türk boylarının yanı sıra Osmanlı dönemi bezemeli mezar taşlarına da ev sahipliği yapıyor.
Mahalle sakinlerinden hayatını kaybedenlerin de halen defnedildiği mezarlık Kargın, Bayındır, Eymir, Salur ve Alkaevli olmak üzere 5 Türk boyuna ait damgalı mezar taşlarıyla dikkati çekiyor.
Mezarlığı araştıran ve makaleler de yayımlayan Erciyes Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Aslı Sağıroğlu, AA muhabirine, Orta Asya”dan bu yana Türklerin ölü gömme adetlerini sürdürdüğünü, mezar taşlarının tapu senedi konumunda olduğunu söyledi.
Tarihi mezarlıktan, kültür ve tarih araştırmacısı Nezir Ötegen vasıtasıyla haberdar olduğunu ve bölgeye geldiğinde çok ilginç bir manzarayla karşılaştığını anlatan Sağıroğlu, “Anıt ağacının içinde iki mezar taşı beni karşıladı. Mezar taşlarından birinin üzerinde de damga vardı. Yaptığımız araştırmalar sonucunda bir Türk boyu damgası olduğunu öğrendik. Anıt ağaç yaklaşık 750 yıllık ve tescillenmiş karakavak. Bu tescile istinaden biz de mezar taşlarının bu anıt ağaçtan önce dikildiğine kanaat getirdik.” dedi.
Sağıroğlu, Kilikya bölgesinden Kapadokya”ya geçmek isteyen konar göçer Türkmen boylarının Çataloğlu Mahallesi”ni bir üs gibi kullandıklarını, varlıklarını mezar taşlarından anladıklarını kaydetti.
Türk boylarının, mezarların üzerine kendi damgalarını işlediklerini aktaran Sağıroğlu, “Biz bu damgaları halıların, keçelerin, yaygılarının üzerinde de görebiliyoruz. Alkaevli boyuna ve Eymir boyuna ait ikişer mezar taşını tespit ettik. Anıt ağacının içindeki mezar taşı Kargın boyuna ait. En çok da Salur boyuna ait mezar taşı var. Türkiye”de, bir anıt ağacının içinde mezar taşına rastlamadım, bir örneği yok. Belki dünyada bile böyle örnek yok.” diye konuştu.
“Ahlat”tan sonra Anadolu”da önemli bir mezarlık alanı da burası diyebiliriz”
Sağıroğlu, ilk Türk aşiretlerinin mezar taşlarının en önemli örneğinin Ahlat”ta bulunduğunu anımsatarak şöyle devam etti:
“Ahlat özellikle süslemeleri, menhir (Toprağa dikine yerleştirilmiş büyük boyutlu taş blok) ve dikili taş geleneğiyle çok ayrı yerde. Ahlat”tan sonra Anadolu”da önemli bir mezarlık alanı da burası diyebiliriz çünkü burası sadece damgalı mezar taşlarıyla değil, aynı zamanda dikili mezar taşı, menhir geleneğiyle de çok önemli. Ayrıca mezarlık alanında Türkmen beylikleri döneminden sonra Geç Osmanlı dönemi bezemeli mezar taşlarıyla karşılaşıyoruz, onlar da çok özel imgelerle kendilerini ifade etmiş.”
Mezarlığa defin işleminin devam ettiğine dikkati çeken Sağıroğlu, bunun, mezarlığın giderek tahrip olmasına yol açacağını, bu nedenle yeni definlerin durdurulması gerektiğini belirtti.
Sağıroğlu, 2021 yılında Develi Belediyesinin desteğiyle mezarlık alanında lisans, doktora ve yüksek lisans kademesindeki öğrencileriyle 68 gün boyunca bir dizi çalışma yürüttüklerini, 437 mezar taşı üzerindeki likenleri temizlediklerini, mekanik temizleme yaptıklarını, taşların envanterini çıkarıp makale yazdıklarını sözlerine ekledi.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
Kırklareli”nde Türk Mutfağı Haftası”nda Girit lezzetleri tanıtıldı
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan”ın eşi Emine Erdoğan”ın öncülüğünde kutlanan Türk Mutfağı Haftası kapsamında Millet Bahçesi”nde düzenlenen etkinliğe, İstanbul Beykent Üniversitesi Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölüm Başkanı Dr. Öğr. Üyesi şef Esat Özata katıldı.
Özata, burada karamelize soslu yoğurtlu balkabağı ile domates soslu fıstıklı köfte pişirdi.
Yaklaşık 1 saat süren etkinlikte şef Özata, iki farklı yemekle sunum gerçekleştirdi.
Daha sonra Kırklareli”nin lezzetleri bilgi yarışması düzenlendi.
Kırklareli”nin coğrafi işaretli ürünleri ve yöresel yemekleri hakkında 18 sorunun yer aldığı yarışmada, Kırklareli Üniversitesi Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölümü öğrencisi Serra Canarslan birinci oldu. Canarslan”a ödül verildi.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
“Milli Mücadele”nin ilk karargahı” Atatürk Evi”ni 1 yılda 40 bin kişi ziyaret etti
Atatürk, 19 Mayıs 1919″da Samsun”a çıkmasının ardından 25 Mayıs 1919″da Havza”ya gitti. Atatürk”ün o dönem kaldığı Mesudiye Oteli, günümüzde Atatürk Evi Müzesi olarak yerli ve yabancı turistler tarafından ziyaret ediliyor.
Mustafa Kemal Paşa”nın yatak odasının yanı sıra Havzalılara hediye ettiği Cumhurbaşkanlığı forsunun teşhir edildiği müzede, duvarlarda da Milli Mücadele sürecinde Havza”nın öneminin anlatıldığı bilgi notları yer alıyor.
Atatürk”ün çalışma odasında Gazi Paşa”nın balmumu heykeli, kendi el yazısıyla kaleme alıp dönemin Havza Kaymakamı Fahri Bey”e verdiği yazı, Havza Genelgesi”nin yayımlandığı telgraf cihazı sergileniyor.
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Kaya Tuncer Çağlayan, AA muhabirine, Havza”nın, Milli Mücadele tarihinde önemli kilometre taşlarının birisi olduğunu söyledi.
Mustafa Kemal Atatürk”ün, Havza”ya geldiğinde Mesudiye Oteli”nde ikamet ettiğini belirten Çağlayan, “Kendisi malum devletin hem askeri hem mülki müfettişi olduğu için o zaman Havza”da Kaymakamı Fahri Bey ve Belediye Başkanı İbrahim Bey, Genel Müfettişlik Heyetini ve Karargahını ağırlamak için Mustafa Kemal Paşa”ya şu an Havza Atatürk Evi diye bilinen, Samsun Büyükşehir Belediyesi”ne ait binayı tahsis etmiştir. Kurmay heyeti şu anki Havza”daki Atatürk evinde kalmıştır. Otel sahibi tarafından oteldeki müşteriler çıkartılmış, tamamen Mustafa Kemal Paşa”nın kendisine ve kurmay heyetine tahsis edilmiştir.” ifadelerini kullandı.
Çağlayan, Atatürk”ün milli mücadeleye dair kararları Havza”da 18 gün kaldığı evde aldığına dikkati çekti.
Atatürk”ün Havza”ya gittiğinde küçük bir kasaba olmasına rağmen konumu itibariyle önemli bir nokta olduğunu belirten Çağlayan, “Mustafa Kemal Paşa için ilçeyi önemli kılan şey, Havza”daki telgrafhanedir. Paşa, Samsun ve Havza”da yapmış olduğu çalışmaların çok büyük bir kısmını telgraf makinesi üzerinden gerçekleştirmiştir. Samsun”daki telgraf makinesi İngilizlerin denetiminde olduğu için çok serbest değildir ama Havza”daki telgrafhane güvendedir. Mustafa Kemal Paşa”nın Havza”da 18 gün gibi uzun bir süre kalmasının önemli sebeplerinden bir tanesi de telgrafhanedir.” dedi.
Havza”nın milli mücadele açısından ilklerin şehri olduğunu dile getiren Çağlayan, Mustafa Kemal Paşa”nın direktifleriyle ilk teşkilat olan Havza Müdafaa Hukuk Cemiyetinin kurulduğunu, ilk mitingin yapıldığını ve ilk genelgenin yayımlandığını kaydetti.
Çağlayan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Yine Havza”da bir başka ilk, Mustafa Kemal Paşa, Kuvayımilliye olarak adlandırabileceğimiz bir faaliyet çerçevesinde Topal Osman Ağa ile görüşmüştür. Yani Topal Osman Ağa Karadeniz”in Kuvayımilliye”sinin en önemli ismidir. Onunla Havza dışarısında görüşmüş. Aslında asayişle ilgili görevi arasında Topal Osman Ağa gibi isimi tutuklamak varken tam tersini yapmıştır. Bölgede faaliyet gösteren Pontuscu Rum çetelerine karşı mücadelesine devam etmesini ve kendisiyle irtibatta olmasını söylemiş, bazı direktifler vermiştir. Sovyet-Rus yönetimi ile de ilk temasın Havza”da kurulduğunu söylemek mümkün. Bu yönüyle de baktığımızda Havza”ya gerçekten ilklerin şehri demek gerekiyor.”
Müze görevlisi Rukiye Bulut ise müzenin 2 katlı olduğunu belirterek, şu bilgileri verdi:
“Giriş katta Mustafa Kemal Paşa”nın, çalışma odası, yatak odası ve kurtuluş yolu odası bulunmaktadır. Üst katta ise etnografya salonları vardır. 25 Mayıs 1919″da buraya gelmiş Mustafa Kemal Paşa, biz her yıl 25 Mayıs Atatürk”ü Anma ve Termal Turizm adıyla festival yaparız. Her yıl ziyaretçi sayısında bir artış gözlemlenmektedir, 2024 yılında yaklaşık 40 bin ziyaretçisi vardı.”
Bulut, müzenin pazartesi hariç hafta içi 08.00 ile 17.00 saatleri arasında ziyarete açık olduğunu sözlerine ekledi.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
Kuzey Makedonya’nın Kratova kasabası, tarihi köprüleriyle ziyaretçilerini geçmişe götürüyor
Daha önce 17 köprü ve 12 kuleye ev sahipliği yaptığı belirtilen kasaba, ayakta kalan 6 köprü ve 6 kulesiyle tarih meraklılarını ağırlıyor.
Orta Çağ”dan kalma şehir görünümünü koruyan Kratova, Osmanlı döneminde madencilik alanında öne çıkan yerleşim yerlerinden biri olarak biliniyor.
Çeşitli kaynaklarda Kratova”da İkinci Beyazıt Dönemi”nde (1481-1512) darphane açıldığı, yaklaşık 150 yıl aktif kaldığı, altın ve gümüş paraların bastırıldığı ifade ediliyor.
Kratova köprüleri
Kasabadan geçen Tabakhane veya Kratova nehirlerinin üzerinde adeta birer gerdanlık gibi dizilen ve bugünlere ulaşan Rada, Yukarı Hamam, Grofçanski, Çarşı, Jorkishirski ve Arguliçki isimli 6 tarihi taş köprü bulunuyor. Bu tarihi köprülerin 18″inci ila 19″uncu yüzyılda inşa edildiği biliniyor.
Bunlardan en meşhuru Rada, halk efsanesiyle de öne çıkıyor.
Rada Köprüsü’ne dair anlatılan efsane şöyle:
“Köprüyü inşa eden 9 kardeş, her gece yapının yıkıldığını fark eder. Bunun üzerine bir anlaşma yaparlar: Ertesi sabah kendilerine ilk yemek getiren eşin, köprünün temeline kurban edilmesine karar verirler. 8 kardeş, eşlerini bu durum hakkında önceden uyarırken en küçük kardeş, eşi Rada’ya haber vermeyi unutur. Ertesi sabah yemeği getiren Rada olur. Sözlerine sadık kalan kardeşler, köprünün duvarlarını Rada’nın üzerine örerek inşa eder. Bu olayın ardından köprü bir daha yıkılmaz ve Rada”nın adıyla anılmaya başlar.”
Kratova”nın kuleleri
Kuleleriyle de meşhur Kratova kasabası, Arnavut kaldırımlarıyla süslenen küçük, tarihi çarşısıyla çok sayıda ziyaretçiyi ağırlıyor.
Küçük, huzurlu kasaba, bugüne kadar hasarsız ulaşan saat kulesine de ev sahipliği yapıyor.
Saat kulesinin Osmanlı döneminde inşa edildiği belirtiliyor. Kasaba Emin Bey, Simiceva, Zlatkova ve Krsteva kulelerini de sınırları içinde barındırıyor.
Başkent Üsküp”e 1,5 saatlik mesafede
Kratova, yakınlardaki Kuklica”da peri bacalarına benzeyen, “taşlaşmış düğün merasimi” diye adlandırılan kaya oluşumları ve tarih öncesi çağlarda megalitik gözlemevi olarak kullanılan volkanik kaya olan “Cocev Taşı” gibi yapılarla tarih meraklılarına adeta görsel şölen sunuyor.
Başkent Üsküp”e 1,5 saatlik mesafede bulunan Kratova”ya otobüsle de gitmek mümkün.
Tek yön yaklaşık 5 avroya, çift yön yaklaşık 10 avroya bilet alınarak otobüsle Kratova”ya ulaşılabiliyor.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
Sanatçı Turan Manafzade, depremzede öğrencilerle bir araya gelme hikayesini anlattı
Hatay”da etkinliklerde depremzede öğrencilerle bir araya gelen Manafzade, AA muhabirine, başkalarının acılarıyla empati kurabilmenin insan için çok değerli bir duygu olduğunu söyledi.
Manafzade, 2023″te yaşanan Kahramanmaraş merkezli depremlerin Türkiye”de yaşayan herkesi derinden etkilediğini ifade ederek, “Bir sanatçı olarak Türkiye”mizin deprem bölgelerindeki insanlarımıza “Sizlerin yanındayız.” diyebilmek için “Bir Deprem” adlı eseri besteledim. Geçtiğimiz yıl bir iyilik hareketi başlatarak bu bölgeye dikkati çekmek istedim. Hatay Büyükşehir Belediyesinin daveti ile bir konser vermek üzere Hatay”a gittim.” şeklinde konuştu.
Cumhuriyet”in 100. yılı için bestelediği “Türkiye 100” adlı marşı Hatay”da öğrencilerle seslendirdiğini dile getiren Manafzade, şöyle konuştu:
“İnsanlar Türkiye”nin dört bir yanında coşkuyla ve sevgiyle söylüyor. Ben de buna karşı kayıtsız kalamazdım elbette. O bölgeye gitmişken onlarla buluşmak istedim. Hep beraber coşkuyla müziğimizi seslendirdik. Öğrenciler bana, “Sizi çok takdir ediyoruz. Sizi rol model görüyoruz. Biz de piyano çalmak isterdik. Keşke okulumuzda piyanomuz olsaydı.” diye mektuplar yazmıştı. Antakya”da bir okulumuza bir hayırseverimiz benim hatırım için bir piyano bağışladı. Böyle güzel bir harekete vesile olmuş oldu. Hatay”ın en başarılı liselerinden Payas Fen Lisesinde bir müzik sınıfının açılışını yaptık. Sağ olsunlar beni onurlandırarak, müzik sınıfına benim ismimi verdiler.”
“Bu duyguyu genç yaşta yaşamak çok farklı duygulara yöneltti”
Sanatçı Manafzade, Hatay ziyaretinde kendisini en çok etkileyenin öğrencilerin gösterdiği ilgi ve alaka olduğuna dikkati çekerek, “Geleceğimizin aydınlık yüzlerinin böyle sevgi ve ilgi gösterdikleri bir insan olmak, bu duyguyu genç yaşta yaşamak beni gerçekten çok farklı duygulara yöneltti. Ben de aynı şekilde elimden geldiğince, yaptığım “Türkiye 100″ marşının güzelliklere vesile olmasını temenni ediyorum. Hatay”da bulunduğum sırada konteyner evleri de ziyaret ettim. Oradaki insanları ziyaret etmek bambaşka bir empati duygusu yaratıyor insanda.” ifadelerini kullandı.
Azerbaycan-Türkiye kardeşliğinde çok önemli işler yapmaya çalıştığını anlatan Manafzade, 2 yıl önce kurdukları “Yedi Güzel” müzik topluluğuyla Türk kültürünü tanıtmak amacıyla yurt içinde ve dışında 22 konser verdiklerini söyledi.
Turan Manafzade, Hatay”daki öğrencilerin iç dünyalarını ve duygularını yansıttıkları bir defter dolusu mektup yazdığını ve bu mektuplardan çok etkilendiğini vurgulayarak, “Bugüne kadar yazılan mektupların yanında elbette ki deprem bölgemizde yazılan mektuplarda daha farklı bir duygu hissettim. Bir öğrencimiz bana “Hiç hayatınızda pes ettiniz mi?” diye sormuş. Ben ona “Hiçbir zaman pes etmedim. Pes edecek gibi oldum ama hiçbir zaman vazgeçmedim. Hep sevdiğim şeylerin peşinden gittim. Sevgi emek ister ve hayal edebildiğimiz her şeyin gerçek olduğuna inanıyorum.” diye cevap verdim. Kariyer seçimlerinde kendilerine örnek olabilecek bir kişilik olduğumu söylemeleri benim için bir onur oldu gerçekten.” değerlendirmesinde bulundu.
İslam Manafov, yarın CSO Ada”da müzikseverlerle buluşacak
Piyanist ve besteci İslam Manafov ise yarın Ankara”da “Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti”nin 107. Yılına” başlıklı konser vereceğini belirterek, şunları kaydetti:
“Dünyanın birçok yerinde konserlere, sahnelere çıkıyorum. Hemen hemen konserlerim birbirinin repertuvarını tekrarlamıyor. Bu büyük bir repertuvara sahip olduğumun kanıtıdır. Her konsere ayrıca hazırlanmak lazım. Her bir konserin de bir anısı ve ithafı vardır. Yarın Ankara Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasının tarihi salonunda sahneye çıkacağım. Ankaralı sanatseverleri büyük bir memnuniyetle davet ediyorum. Ankaralılar müziği dinlemeyi, değer vermeyi çok iyi biliyorlar. Bu konseri şark dünyasında ilk demokratik cumhuriyet olan Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti”nin 107. yılına ithaf ediyorum. Konserde Frederic Chopin, Johann Strauss, Fritz Kreisler, Sergei Rachmaninoff, Üzeyir Hacıbeyli, Oscar Peterson, Art Tatum ve Astor Piazzolla”nın eserlerini icra edeceğim.”
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source: