Dünya Tiyatro Günü”nde usta oyuncular Cumhuriyet”e konuştu: Tüm dünya sahne!
Bu yılki 27 Mart Dünya Tiyatro Günü Uluslararası Bildirisi, dünyaca tanınmış Yunan yönetmen, eğitmen, Attis Tiyatrosu’nun kurucusu ve genel sanat yönetmeni Theodoros Terzopoulos tarafından yazıldı.ITI (Uluslararası Tiyatro Enstitüsü) Üniversiteler Türkiye Temsilcisi BİLKENT Üniversitesi Tiyatro Bölümü Başkanı Jason Hale ve ITI Türkiye Temsilciliği Yönetim Kurulu’nun (Turan Oflazoğlu, Engin Uludağ, Ayşe Emel Mesci ve Savaş Aykılıç) aldıkları ortak karar ile bu yılki Dünya Tiyatro Günü Ulusal Bildirisi ise, gazeteci, yazar, eleştirmen, bir dönem İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları genel sanat yönetmenliğini de yapmış, tiyatro ve sanat dünyasının değerli duayeni Hayati Asılyazıcı tarafından kaleme alındı.27 MART 2025 DÜNYA TİYATRO GÜNÜ ULUSAL BİLDİRİSİHayati Asılyazıcı Bugün 27 Mart “Dünya Tiyatro Günü”. Nefes aldığımız her gün kıymetli olsa da, bu günün anlamı insanlık tarihi açısından çok daha önemlidir. İnsan sahneden sözlü, yazılı metinler ile kendi hikâyesini yazmış, oynamış, temsil etmiş, göstermiş ve kayıt altına almıştır. Güne ve uygarlık tarihine bu saptamanın ışığında bakmak kıymetli olacaktır. Uygarlık, kültürün mayalandığı noktada yeşerir, sevginin gücü sanatın kollarında büyür. Tiyatro bu gücün insanlar arasında yayılmasında öncü, taşıyıcı bir alandır. Sahne ışıklarının yandığı sokaklar, köyler, kasabalar, şehirler, meydanlar ve ülkelerde cehaletin, bağnazlığın hükmü silinir. Özgürlüğün, özgür düşüncenin, düşünce özgürlüğünün, adaletin, vicdanın gücü duyumsanır. Bilimi, aklı, deneyimleri önemli bulan, güçlü kılan, sezgileri gelişmiş, çağdaş, laik insanın varlığı bu noktadan gelişir. Zenginleşen toplumların gücü bu kaynaktan beslenir. Dünyaya umut bu kaynağın korunup kollanması ile sağlanır. Tiyatro sahne ışıkları altında kendini beğenme yeri değil, aksine var olan sözü, sanatlı söyleme yeridir. Sahne güzelin bilgisi altında, düşüncenin güzellikle kuvvetlendirildiği bir büyük insanlık mabedidir. İki büyük savaşın izlerini, acılarını silemeyen insanlık hâlâ yeni acılardan beslenme yanılgısını sürdürüyor. Siyasal, ekonomik, toplumsal çürümeler, çürümüşlükler ve cehalet yüzünden insanlık bir büyük testten geçiriliyor. Virüsler, teknolojik saldırılar, açlık, sömürü, işgaller, savaşlar, emeksiz boş hayallerle kurgulu yalan hayatların pompalandığı TV kanalları, içi boşaltılmış gösteriler, boş konuşmalar ile beslenen körleşmeler, köleleştirme yöntemleri karşısında sınav veriyor. Şiir zamanın içinden siliniyor. Zaman ve mekân gücün elinde oyuncak ediliyor. Ahmet Hamdi Tanpınar’dan bir alıntıyla, “Saatin kendisi mekân, ilerleyişi zaman, ayarı insandır” sözünün içi boşaltılıyor. İnsanın anlam arama, yaratma çabasını besleyecek olan bilme isteği, hakkı ve öğrenme eşitliği sistematik biçimde yok ediliyor. “Mankurt”laştırılmış insan modellerinin sömürüye açık işgücü üzerinden ekonomi beklemek, erk sağlamak üzere devşirme, yapay yöntemler kurgulanıyor. İnsanlığın sorgulama, soru sorma gücü siliniyor, sindirilmek isteniyor. Tiyatro büyük iletişim gücüyle bu saldırılarla baş edebilecek kıymetli bir alandır. Sansür, engel bu yüzden önünde duvardır. Bu duvarın aşılması, yıkılması da bir gerekliliktir. Tiyatronun sırtındaki yükü hafifletecek bilgi ve bilinç ile yaklaşan Cumhuriyet’in kurucusu büyük Atatürk, ışığı alnında hissedenlere görevler vermiştir. Önlerindeki engelleri kaldırmış ve Cumhuriyet’in fazilet, onun hayat damarının da kültür olduğunu vurgulamıştır. Tiyatroya sahip çıkmak umuda, geleceğe, insana ve insanlığa sahip çıkmaktır. Dünyayı sevginin kurtaracağını bilmektir. Dünya “Tiyatro Günü” izleyicisine, emekçilerine, onlarla dayanışma içinde olup tiyatroyu sadece eğlence, ekonomi olarak algılamayan herkese ve insanlığa kutlu olsun.27 MART 2025 DÜNYA TİYATRO GÜNÜ ULUSLARARASI BİLDİRİSİTheodoros TerzopoulosYönetmen, eğitmen, yazar, Attis Tiyatrosu’nun kurucusu ve genel sanat yönetmeni, Tiyatro Olimpiyatları’nın esin kaynağı ve Uluslararası Tiyatro Olimpiyatları Komitesi’nin başkanı.Tiyatro, yoksullaştırılmış, sanal gerçeklik hücrelerine hapsedilmiş, boğucu özel yaşamlarına gömülmüş yurttaşlarla dolu bir dünyada, çağımızdan yükselen imdat çağrısını duyabilir mi? Gölgesini yaşamın her alanına yayan totaliter bir baskı ve kontrol sistemi tarafından ezilen varoluşların robotlaştırıldığı bir dünyadan yükselen çağrıyı duyabilir mi?Tiyatro ekolojik yıkımı, küresel ısınmayı, inanılmaz biyolojik çeşitlilik kaybını, okyanuslardaki kirlenmeyi, buzulların erimesini, orman yangınlarındaki ve aşırı meteorolojik hadiselerdeki artışı umursuyor mu? Tiyatro ekosistemin etkin bir parçası olabilir mi? Tiyatro yıllardır insanın gezegen üzerindeki etkisini izliyor ama bu sorunla uğraşmakta zorlanıyor.Tiyatro, insanlık durumunun 21. yüzyılda içine sokulduğu, yurttaşların politik ve ekonomik çıkarlar, medya ağları ve kanaat oluşturucu firmalar tarafından manipüle edildiği halden kaygı duyuyor mu? Sosyal medyanın bir yandan sözün akışını kolaylaştırırken, diğer yandan biz ve Öteki arasına o gerekli görülen mesafeyi sokan muazzam bir mazeret haline getirildiği dünyadan kaygı duyuyor mu? Öteki’nden, farklı olandan, Yabancı’dan duyulan sessiz ama derin bir korku giderek düşüncelerimizi işgal ediyor, eylemlerimize yön veriyor.Tiyatro, bu kanayan travmayı göz ardı ederek, farklılıkların bir arada varoluşuna yönelik bir atölye işlevi görebilir mi?Bu kanayan travma bizi Mit’i yeniden inşa etmeye çağırıyor. Ve Heiner Müller’in sözleriyle söyleyecek olursak: “Mit bir katışmaçtır (agrega), her zaman farklı, yeni makinelerin bağlanabileceği bir makinedir. Giderek artan hız kültürel alanı paramparça edinceye kadar enerjiyi taşır.” Bu taşınan enerjiyle barbarlık alanının da paramparça edildiğini eklemek isterim.Tiyatronun spotları yanıltıcı bir şekilde kendisine, tiyatroya odaklanmayı bırakıp sosyal travmayı aydınlatabilirler mi?Kesin yanıtları olmayan sorular bunlar çünkü tiyatro varlığını ve devamlılığını yanıtsız sorulara borçludur.Doğduğu yerden, antik tiyatronun orkestrasından çıkıp bugün, bu Dünya Tiyatro Günü’nde savaş manzaraları içinden geçerek sessiz bir mülteci gibi yolculuğunu sürdüren Dionysos’un ortaya attığı sorular bunlar. Dionysos’un, geçmişi, şimdiyi ve geleceği bir arada dokuyan, Zeus ve Semele’nin iki kez doğmuş evladı, değişken kimlikler taşıyan, eril ve dişil, öfkeli ve iyi niyetli, ilahi ve hayvani olabilen, çılgınlık ve sağduyu, düzen ve kaos arasında gidip gelen, yaşamla ölümü ayıran sınırda cambazlık yapan, tiyatronun ve Mit’in esrik tanrısının gözlerinin içine bakalım. Dionysos temel bir ontolojik soru soruyor: “Bütün bunların anlamı nedir?” Bu soru yaratıcı sanatçıyı hiç durmadan derinleşen bir arayışa, mitin köklerini ve insan gizeminin çeşitli yönlerini aramaya yöneltir. Günümüzün çok biçimli “Karanlık Çağlar”ından çıkabilmek için, hem belleği geliştirecek hem de yeni bir ahlaki ve siyasi sorumluluk şekillendirecek yeni anlatım yollarına ihtiyacımız var.Müjdat Gezen: Dünya Tiyatro Günü kutluolsun. Bütün siyasilerintiyatro gününükutluyorum.Tilbe Saran: Tiyatro, seyredenle seyredileninbirlikte ürettikleri birdüş. Ortakrüya görmeye elele dalmanınheyecanını aynı yürek çarpıntısıylahissetmek. Görülmeyene bakmak,duyulmayanı duymak, unutulanıhatırlamak içindir. Ve birliktedaldığın rüyadan değişerekçıkmaktır.Suna Keskin: Dünyadaki herkes, dünyadaki bütüngençler, tiyatroyla daha duyarlı, dahasosyal, daha düzgün konuşan, daha eğlencelikısaca daha insan olmanın yolunu çoktanbulmuşlar. Binlerce yıllık geçmişi olan DünyaTiyatro Günü’nü 2025 yılında biraz burukda olsak kutlayabiliyoruz. Azimle tümmeslektaşlarımı ve sevgili seyircilerimizibu güzel günün sıcaklığı ilekucaklıyorum.Haluk Bilginer-Zuhal Olcay: Tiyatro iyileştirir.Dünya Tiyatro Günükutlu olsunBennu Yıldırımlar: Tiyatro sanatımızınbaşladığı gündenbugüne kadar gelentiyatromuzun tüm ustaoyuncularının önündesaygı ile eğiliyorum.Yazılmaya ve oynanmayadeğer hikâyelerbiriktirdiğimiz, umutdolu yıllarımız olsun.Gönlü tiyatro ile dolutüm dostların bu güzelgünü kutlu olsun…Işıl Yücesoy: Senede bir gün dahiolsa 27 Mart DünyaTiyatro Günü’müz kutluolsun. Perdelerimiz hepaçık kalsın. Toplumaayna tutma görevinihep yerine getirebilsinNevra Serezli: Dünya Tiyatro Günü’nükutluyorum. 27 Mart DünyaTiyatro Günü’nde oyunumuzvar ve tiyatrodayız. Sanat herzaman iyileştirici bir güçtür.Bugünün bir gün olması ilesınırlandırmamasından yanayımdır.Oyunu izlemek için bilet alıp,zamanını ayırıp emek verip oyunuizlemeye gelmiş her seyircimizkendi çapında tiyatro gününükutlamış olur. Gelen herseyircimizin Dünya TiyatroGünü’nü kutluyorum.Bizim için önemliolan budur.Bekir Aksoy: Ahhh güzel ülkem benim,binlerce yıllık bir kültür beşiği,heykelinden mozaiğine,türküsünden gazellerine,camilerinden, medreselerindenamfi tiyatrolarına, ne bitmekbilmez bir yaşam alanısunmuşsun bize ama şimdisiyasi parti gözetmeksizinbirbirlerine yaptıklarıhakaretlerin, sahtekârlıklarınadı olmuş “tiyatro”. Birbirlerininarkasından kuyu kazmanınsöylemi “Tiyatro yapmayın”olmuş. Saygıyla duran insanlara“Put gibi, heykel gibi durma”denmiş. İnançlarının peşindenkoşan ve hayatı doya doyayaşamak isteyenlere “soytarı”denmiş. Peki bunlar sanatınve sanatçının malzemelerideğil mi? Dostlar, arkadaşlar,Türkiye’de yaşayanlar; tiyatroyapın, heykel yapın, soytarılıkyapın, yapın ki bu dünyanınmerkezini bir sanat ülkesiyapalım. Bize, “Tiyatro yapın”diyecek ve bundan korkmayacakerke ihtiyacımız var. Sanatı vesanatçıyı siyasetin üstündegörecek ve bundan beslenenmilyonlarca sanatsevere“Tiyatro yapın, hem dedamarlarınız şişene, nefesinizkesilene, ruhunuz bedeninizinağırlığını kaldırana kadartiyatro yapın” diyecek nesillereihtiyacımız var. 27 Mart DünyaTiyatro Günü kutlu olsun.Çiçek Dilligil: “Dünyada iki kişi kalıncaya deksürecektir tiyatro” derdi YıldızHoca.Aynada kendimize bakmaya,bizi bize anlatmaya devam.Tiyatro şifalandırır, anlatır, dinler,güldürür, hüzünlendirir, ihtiyaçtır.Günümüz kutlu olsun..Koltuklarımız dolsun, taşsın.Tek yürek olduğumuz, aynıhavayı soluduğumuz canımmesleğim. Yaşasın tiyatro!ATATÜRK ASPENDOSTAAtatürk 1930 Mart’ında her yaştan ve her kesimdenhalkla Antalya Müzesi’ni ve Aspendos Tiyatrosu’nugezmişti. Aspendos’ta söylediği, “Tarihi eserleriyaşatabilmek için, bu eserlere maksatlarıistikametinde hayatiyet kazandırmalıyız” sözünübugün bile tam anlamıyla yerine getiremediğimizisöyleyebiliriz.
Source: Öznur Oğraş Çolak
Haldun Taner’den seçmeler
Konuşması da aynı etkileyiciliği, aynı ustalığı taşır.İroninin günlük hayattaki dozunu, zekâ ile bezenişini onda bulursunuz.Milliyet’ten buluştuğumuz Markiz Pastanesi’ne geldiğinde yolda bir öykü yazmıştır. Siyasetin kabalığa, hoyratlığa düşmeden de anlatılacağını, yazılacağını hepimiz ondan öğrendik. Yönettiğim dergiye yazısını nereye bırakırdı? Şaşıracaksınız Kadıköy vapurunun karşısındaki işkembeciye. Gerçek tevazu ondadır, böbürlenmenin gülünçlüğünü yazar.Has bir okuru vardır. Yıllar önce İstanbul Devlet Tiyatrosu ‘yazar günleri’ yapardı, ben de danışma kurulunda idim. Taksim’deki sinemada düzenlenen geceye nerdeyse biz konuşmacılar giremeyecektik, kulise gelenler sokağa taşmıştı.Yazdığı kabareler, o türün ne olduğunu ispatladı.Nasıl mı?Metin Akpınar-Zeki Alasya ile birlikte her akşam tiyatroya gelirdi, neden?Seyircinin en çok neye güldüğünü not eder, ona göre değişiklik yapardı. Haldun Taner’in eşi Demet Taner ile Halil Tekiner’in hazırladığı ortak bir kitap, yazarı bir kez daha okumanızı sağlayacaktır:Halil Tekiner -Demet TanerBir Ada ArıyorumHaldun Taner GüldestesiHaldun Taner’in bazı fotoğrafları belleğimde.Kadıköy vapurunda ayakta dergisini okuyor.Genç bir yazar, bu kitaptan birçok bilgi edinecektir.Bu kitap nasıl ortaya çıktı?İçindekiler listesi şöyle:* Önsöz* Düz yazılarından alıntılar* Öykülerinden alıntılar* Tiyatro eserlerinden alıntılarDemet Taner’in Önsöz’ünden kitabın oluşumunu da öğrenebilirsiniz:“Kitabı hazırlarken üzerinde titizlikle durduğum nokta, seçilen cümlelerin Haldun Taner gibi çok yönlü birikime sahip bir yazarın kişiliğini, yaşam görüşünü, entelektüel derinliğini, insanlara, topluma ve doğaya olan yaklaşımını, insan haklarına duyduğu saygıyı, demokrasiye olan inancını, yazarlık ahlakına verdiği önemi ve her türlü sansür ile ayrımcılığa karşı tutumunu doğru yansıtabilmesini sağlamaktı. Ayrıca, seçilen cümlelerin yazarın ele aldığı konuların bağlamından kopmamasına dikkat ettim. Özellikle oyunlarındaki diyalogları dikkate alarak, kavram karışıklığına meydan vermemek için eserleri düz yazılar, öyküler ve oyunlar olmak üzere üç ana başlık altında düzenledik.Dileğim, bu kitabın Haldun Taner’i henüz tanımayan veya az tanıyan okurlarda onunla ilgili bir merak uyandırması ve onları Taner’in eserlerini okumaya, oyunlarını izlemeye özendirmesidir. Haldun Taner’i iyi tanıyanlar için ise bu kitabın ödülü, onların da beğenilerini kazanabilmek olacaktır.Çok Güzelsin Gitme Dur’dan bu bölüm sık sık okumamız gereken bir insanlık dersi:Bir ada arıyorum. Sen ben kavgasından uzak. İnce hesaplardan. Bir ada ki ona gelen unutsa adını, mesleğini, bencil ihtiraslarını. Soyunsa kinlerinden, hasetlerinden bir bir. Yeterince yer olduğundan kelli güneşin altında, denizde ve kıyıda, kimsenin gözü olmasa başkasının yerinde. Uzanıp düşünmemek, sadece yaşamak tadı ile yetinip bıraksa kendini kendine. Ayak oyunlarına sapmadan. Dedikodu yapmadan. Bıraksa kendini hafif rüzgâra, deniz minaresi gibi kozmik bir ezeli şarkıyı ta içinde duyarak.Bir ada arıyorum. Hoyratlıktan uzak. Nankörlükten ve küstahlıklardan. Bir ada ki herkes gülümserdir. Herkes kendisiyle ve âlemle barışık.Bir ada arıyorum. Rakamlardan uzak mı uzak. Para pul, kâr-zarar konuşmak yasak. Bir ada ki bankeri yok, yüksek faizi yok. Tahvil, senet, karşılıksız bono, sertifika, çifte faiz bilinmez. O adada akıllılar yolunu bulup safdilleri sömürmez. Dar gelirli her fırsatta okkanın altına gitmez.”(Haldun Taner, Çok Güzelsin Gitme Dur, 1983)Bu güldeste bir ustayı yeniden okumanızı sağlayacaktır.(Yapı Kredi Yayınları )
Source: Doğan Hizlan
Gazze’de ilaç ve yiyecekler tükendi
Siyonist İsrail rejimi, 18 Mart”ta tek taraflı olarak ateşkesi bozmasının ardından Gazze Şeridi”ndeki saldırılarını sürdürüyor. Dün sabah çoğu çocuk olmak üzere 28 Filistinli sivili daha katlettiler. Şehit edilenler arasında 6 aylık bir bebek de vardı. 18 Mart sonrasındaki saldırılarda 830 Filistinli hayatını kaybetti. Gazze Şeridi”ndeki Sağlık Bakanlığı, bölgede birinci basamak sağlık hizmetlerinde kullanılan ilaçların tükenmesinin hastalar için ciddi sonuçlar doğurabileceği uyarısında bulunarak, ilaç ve çocuklara özel aşıların girişine izin vermesi için İsrail”e baskı yapılmasını istedi. Birleşmiş Milletler”den (BM) “Gazze”de bir milyondan fazla kişi gıda yardımına erişememe riskiyle karşı karşıya” uyarısı geldi. BM ayrıca “İsrail”in 18 Mart”ta saldırılara yeniden başlamasından bu yana 142 bin kişi yerinden oldu” bilgisini paylaştı. DOKTORA 6 AY HAPİS Sadece birkaç kişisel eşyayla kaçan çok sayıda insan, yiyecek, içme suyu ve barınma gibi en temel ihtiyaçlara muhtaç bir şekilde sokaklarda kalıyor. BM İnsani İşler Koordinasyon Ofisi, “İsrail geçen hafta 8 yardım görevlisini öldürdü. Ölen yardım görevlilerinin sayısı 399″a çıktı. Bunlar arasında 289 BM personeli, 34 Filistin Kızılayı çalışanı ve 10 MSF çalışanı da var” dedi. İsrail, Kemal Advan Hastanesi Direktörü Dr. Hussam Abu Safia”nin tutukluluk süresini 6 ay daha uzattı. Doktor Safia, İsrail”in baskılarına rağmen hastaneyi terk etmemişti. KUDÜS”TE OSMANLI VAKFI 473 YILDIR YEMEK DAĞITIYOR Osmanlı Devleti”nin 473 yıl önce Kudüs”te yaptırdığı, ihtiyaç sahiplerine sıcak aş imkânı sağlayan Haseki Sultan Tekkesi, her yıl olduğu gibi bu ramazanda da yoksullara iftar vermeye devam ediyor. Kanuni Sultan Süleyman”ın eşi Hürrem Sultan”ın 1552″de Mescid-i Aksa”nın Meclis Kapısı”na 100 metre mesafede yaptırdığı bu tekke, asırlara meydan okuyarak varlığını sürdürüyor. TİKA YARALARI SARIYOR Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA), Gazze Şeridi”nde kurulan TİKA Ramazan Mutfağı ile ramazan ayı boyunca planlanan iftar yemeği dağıtımlarına aralıksız şekilde devam ediyor.
Source: Sabah
Mısır’da Türkiye etkisi
Piramitlerden, coğrafyadan etkilenmiş, büyülenmiş ama özellikle atların ve develerin çektiklerini görünce çok üzülmüştüm. Bu kez rotam Sharm el Seyh bölgesi oldu.Bambaşka bir Mısır’la karşılaştım.Sayıları kontrol altına alınmış, aşılı, kısır ve küpeli sokak köpekleri, dünyanın en önemli turistik merkezlerinden biri olan Sharm’a ayrı bir güzellik katıyor, ilk önce bunu belirteyim.Gastronomi ve kültür turizmi ise Türkiye’nin geniş vizyonunu yansıtan yöneticilerin sayesinde en üst seviyeye taşınmış.VİZESİZ, 2.5 SAATSharm’a vizesiz ve 2.5 saatlik bir uçuşla gidebiliyorsunuz.Pasaporttan geçmek ve havaalanından çıkmak 15 dakikanızı alıyor.Otellerle havaalanı arasındaki mesafe ise sadece 10 dakika.Sharm bölgesinin en lüks, en iyi otellerinin başında Türklerin olması beni hem çok rahatlattı hem de gururlandırdı.Accor Otelleri Mısır CEO’su Erkan Yıldırım ve Swiss Otel genel müdürü Işık Türkmen ile buluştum.Erkan Yıldırım, Rixos Sharm El-Sheikh ve Marsa Alam gibi destinasyonlarda tecrübesi ve vizyonuyla hem Türkiye’yi tanıtan hem de Mısır turizmine yön veren atılımlar yapmış.Dünyanın ilk ve tek her şey dahil Swissotel’i olma ayrıcalığını taşıyan Swissotel Sharm El-Sheikh, Işık Türkmen’e emanet. Işık, otelin mimarisi ile bizzat ilgilenmesinin yanı sıra Türk mutfağını buraya getirmiş. Tural şefin mezelerini ve özellikle kabak kızartmasını denemeden dönmeyin derim.360 DERECE TURİZMTuristler için gidilen ülkede güvenli hissetmek çok önemli.Havaalanından alınıp otele girişten itibaren bu güven ve sıcaklık hissediliyor.Son yıllarda, Sharm El-Sheikh’in sadece bir tatil noktası olmaktan çıkarıp, küresel çapta bir turizm merkezi haline gelmesinde Erkan Yıldırım ve ekibinin gastronomi, eğlence ve kültür-sanat etkinlikleriyle zenginleşen turizm anlayışının etkisi büyük.Para harcayan gezgin tüketici artık her şeyin içinde olduğu, her şeyin düşünüldüğü 360 derece bir turizm talep ediyor.Erkan Bey bu noktada yakında Michelin yıldızlı restoranları ve daha pek önemli şefi de bölgeye çekeceklerini söyledi.Burada sadece yeme içme değil kültürel faaliyetler de ön plana çıkıyor. Her şey dahilin içine konserler de girince tatilin tadı başka oluyor.MAYIS BAŞINDA ENRIQUE IGLESIAS KONSERİYaklaşan bir konserden yeri gelmişken hemen bahsedeyim. Dünya starı Enrique Iglesias 3 Mayıs’ta Radamis Rixos Sharm El-Sheikh’te sahne alacak, grup otellerinde konaklayanlar konseri ücretsiz izlerken, Türkiye dahil dünyanın dört bir yanından turistlerin bölgeye akması sağlanacak. Türkiye’den de daha şimdiden çok fazla rezervasyon alınmış.RENKLİ SU ALTI DÜNYASI VE ŞAHİKAVe Sharm denilince bana en çok sorulan soru; deniz nasıl?Deniz mevsiminin birkaç ayla sınırlı olmayıp tüm yıla yayıldığı, sıcaklıkların yıl boyunca 20 derecenin üzerinde olduğu bu bölge özellikle su altı dünyası meraklıları için tam bir cennet.Dalış sporunun merkezi olan bölgede sadece şnorkel ya da deniz gözlüğü ile bile binbir çeşit balık, mercan, rengarenk bir deniz altı yaşamı gözlerinizin önünde oluyor.Dünyanın en temiz denizinde yüzerken kendinizi bambaşka bir dünyanın içinde buluyorsunuz.Su altı güzellikleri denince favorim hep Maldivler olmuştur ama artık Sharm diyebilirim.Ve tabii dünya şampiyonu sporcumuz Şahika Ercümen’in dalış antrenmanlarını burada yaptığını söylemeden geçmeyeyim.
Source: Ömür Gedi̇k
“Koşarak sana geldim”
Demet Şener, 2005 te basketbolcu İbrahim Kutluay ile evlendi ve 2006’da kızı İrem’i, 2009’da ise oğlu Ömer’i dünyaya getirdi. 2018’de evliliğini sonlandıran Şener, oğlunun başarısını gururla takip ediyor. Ömer, babasının izinden giderek Real Madrid’in basketbol altyapısına transfer oldu ve 16 yaşına girdi. Oğlunun doğum gününü kutlamak için İspanya nın Madrid şehrine giden Demet Şener, sosyal medya hesabından özel anlarını ve Ömer’in çocukluk fotoğraflarını paylaştı. HARİKA ŞEYLER BAŞARDIN, KENDİNLE GURUR DUY Demet Şener, duygusal bir paylaşımda bulunarak şu ifadeleri kullandı; İyi ki doğdun Ömer’im. Bugün koşarak sana geldim. İlk defa doğum gününde ayrı olacağımızı düşünürken sana bu sürprizi yapmış olmanın mutluluğunu anlatamam. Seni çok çok çok seviyorum. Bu yaşında harika şeyler başardın, kendinle gurur duy. Yolun başarılarla dolu olsun, hep yanındayım, tüm kalbimle. Fotoğraflar: Instagram
Source: Habertürk
Drama Kalambaki Lisesi Öğrencileri Mahmutbey’de: Türk-Yunan dostluğuna yeni bir adım
27 Mart 2025 tarihinde Zoğrafyon Lisesi’nde gerçekleşecek olan konferansta öğrenciler, “Kalfa Sakinlerinin Tarihi: İstanbul’dan Kalambaki’ye” başlıklı bildirilerini sunacak.
KALAMBAKİ’DEN İSTANBUL’A UZANAN BİR YOLCULUK
Kalambaki, 1924 nüfus mübadelesi sırasında İstanbul’un Mahmutbey, Niğde’nin Gölcük ve Kırklareli’nin Soğuksu köylerinden göç eden mübadillerin kurduğu bir kasaba. Kalambaki Lisesi öğrencileri, Yunanistan’da düzenlenen bir yarışmada 56 okul arasından seçilerek Zoğrafyon Lisesi’ndeki konferansa katılmaya hak kazandı.
Bildirilerinde, atalarının Mahmutbey’deki yaşamını ve mübadele sonrası Kalambaki’ye uzanan hikayelerini arşiv belgelerine dayanarak anlatacaklar.
Bu anlamlı proje, Lozan Mübadilleri Vakfı’nın Yunanistan Temsilcisi Tanaş Çimbis’in, Kalambaki Lisesi Müdürü Dimitris Papadopoulos ile yaptığı görüşme sırasında ortaya çıktı. Çimbis, öğrencilerin Kalfa (Mahmutbey) kökenli mübadil Rumların izlerini aramak için çalıştığını öğrenince, bu bilgiyi LMV ile paylaştı. Bunun üzerine vakıf, öğrencileri Mahmutbey’e davet ederek, arşiv çalışmalarıyla tanıdıkları beldeyi bizzat görmelerini sağladı.
MAHMUTBEY’DE DUYGUSAL BULUŞMA
Mahmutbey’de öğrenciler, LMV Başkanı Arif Ümit İşler, Genel Sekreter Esat Halil Ergelen, Yönetim Kurulu Üyesi Sadrettin Soylu ve Lozan Mübadilleri Derneği üyesi Mahmutbeyliler tarafından karşılandı. Eski adı Kalfa olan Mahmutbey hakkında detaylı bilgiler, Esat Halil Ergelen tarafından aktarıldı. Öğrenciler, dedelerinin bir zamanlar yaşadığı sokakları gezme fırsatı buldu. Gezi sırasında, tarihi Burmalı Çeşme’yi ziyaret ettiler; bu çeşme, bir zamanlar dedelerinin su içtiği, köyün simge yapılarından biri. Ayrıca, Rumlardan kalan ve günümüzde SİT alanı olarak koruma altına alınan evlerin bulunduğu sokaklar da detaylıca gezildi. Bu evlerden biri, sokak sakinlerinden Koray Çapa tarafından ziyarete açıldı ve evin tarihi öğrencilere ayrıntılı bir şekilde anlatıldı.
TÜRK-YUNAN DOSTLUĞUNA ATILAN YENİ BİR ADIM
Gezi boyunca öğrencilere rehberlik eden öğretmenleri, veda konuşmasında duygusal anlar yaşattı. Öğretmenler, bu ziyaretin Türk-Yunan dostluğunun Kalambaki’de kök salması için önemli bir adım olduğunu vurguladı. “Bugün burada atılan tohumların yeşereceğine inanıyoruz,” diyerek, iki halk arasındaki bağların güçlenmesine olan inançlarını dile getirdiler.
Ziyaret sırasında, iki taraf arasında yeni buluşmalar için de planlar yapıldı. Mahmutbeyliler, Rumları Kasım ayında düzenlenen Türbe Dede Bayramı’na davet ederken, Kalambakililer ise Türkleri Şubat ayında gerçekleşen Kurbani Yortusu’na davet etti. Bu karşılıklı davetler, iki toplumu bir araya getirecek yeni etkinliklerin habercisi oldu.
SELİMPAŞA ZİYARETİ VE DÖNÜŞ
Kalambaki Lisesi öğrencileri, İstanbul programlarının son günlerinde, mübadele sırasında Kalambaki’den ayrılan Türklerin iskan edildiği Silivri’ye bağlı Selimpaşa köyünü de ziyaret etti. Bu ziyaret, öğrencilerin mübadele tarihinin diğer yüzünü de anlamalarını sağladı. Selimpaşa’daki temaslarının ardından grup, Yunanistan’a dönmek üzere yola çıktı.
GEÇMİŞTEN GELECEĞE BİR KÖPRÜ
Bu ziyaret, yalnızca bir öğrenci projesi olmanın ötesine geçerek, Türk-Yunan dostluğuna yeni bir soluk getirdi. Lozan Mübadilleri Vakfı’nın öncülüğünde gerçekleşen bu buluşma, mübadeleyle ayrılan iki halkın torunlarını bir araya getirerek ortak bir tarih bilinci oluşturdu. Kalambaki Lisesi öğrencilerinin Mahmutbey’deki deneyimleri, hem onların hem de ev sahiplerinin yüreklerinde derin izler bıraktı. Gelecekte düzenlenecek etkinliklerle bu bağların daha da güçlenmesi umut ediliyor.
Bu anlamlı buluşma, tarih boyunca acılar ve ayrılıklarla dolu bir dönemin, sevgi ve dostlukla yeniden yazılabileceğini bir kez daha gösterdi.
Source: Ufuk Dağ
Safranbolu lokumu üreticileri bayram mesaisinde
Safranbolu lokumu, safranlı başta olmak üzere damla sakızlı, fındıklı, güllü, çifte kavrulmuş, çikolatalı, sade ve fıstıklı gibi 20 çeşitte müşterilere sunuluyor.
Coğrafi işaret tescilli Safranbolu lokumu, 9 günlük Ramazan Bayramı tatili boyunca tüketicilere ulaştırılacak.
“Safranbolu lokumunun içinde katkı maddesi bulunmuyor”
Lokum üreticisi Erdinç Sezer, AA muhabirine, bayram için hazırlıkları tamamladıklarını ve misafirleri beklediklerini söyledi.
Sezonun Ramazan Bayramı ile başlayacağını ve yoğun dönem geçireceklerini belirten Sezer, “Safranbolu lokumu yapısı gereği boğazı yakmayan daha yumuşak yapıya sahip. O yüzden diğer lokumlardan ayrılıyor. Safranbolu lokumunun içinde herhangi bir katkı maddesi bulunmuyor. Coğrafi işareti gereği bazı kriterlerimiz var.” diye konuştu.
Sezer, yaklaşık 20 çeşit lokum üretimi yaptıklarını aktararak, “Bunların içinde safranlı, çifte kavrulmuş ve klasik fındıklı lokumumuz en popüler olanlar. Hazırlığımızı yaptık, misafirlerimizi bekliyoruz. Çikolata ve bayram şekerinin yerini lokum alıyor. Bunun gururunu yaşıyoruz. İnsanlarımız artık evlerinde misafirlerine lokum ikram etmeyi tercih ediyor. Bu da bizim için sevindirici gelişme oluyor. Safranbolu”da bu dönemde 250-300 ton lokumun satılacağını tahmin ediyoruz.” ifadelerini kullandı.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
Bilecik”te “Kadir pilavı” geleneği asırlardır yaşatılıyor
İlçeye bağlı Küre köyündeki türbede, Küre Dursun Fakıh Derneği ile köy muhtarlığı işbirliğinde Kadir Gecesi”nde aşevinde kazanlarda pişirilen pilav, teravih namazı sonrası ziyaretçilere ikram edildi.Yaklaşık 700 yıldır sürdürüldüğü bilinen gelenek kapsamında, köy kadınlarınca pişirilen 5 bin kişilik etli ve nohutlu pilav, misafirlere sunuldu. Bilecik Valisi Şefik Aygöl, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Kadir Gecesi”nin tüm İslam alemine hayırlar getirmesi temennisinde bulundu.Bereketli topraklarda yaşadıklarını aktaran Aygöl, asırlardır süren gelenekleri köylülerin dayanışma halinde sürdürdüklerini vurgulayarak şöyle konuştu: Bereketli topraklarda vatandaşımızın imece usulü yaptığı gelenekleri yaşıyoruz. Bu geleneklerden birisi de şifalı pilavımız. Şifalı pilav geleneği Osmanlı kültüründen bugüne kadar sürdürülmeye çalışılıyor. Özellikle Küre köyümüzde vatandaşlarımız kendi aralarında topladığı bereketli paralarıyla oluşturdukları şifalı pilavı, her Kadir Gecesi hem buradaki vatandaşlarımıza hem de dışarıdan gelen ziyaretçilerimize ikram ediyor. Bu gecenin anlamına uygun bir şekilde kültür devam ettiriliyor.Köy Muhtarı Eyüp Seylan da Kadir Gecesi”nin Türk İslam alemine hayırlar getirmesi dileyerek, Derneğimizle geleneğimizi 700 yıldır sürdürmenin mutluluğunu yaşıyoruz. dedi.Etkinliğe Söğüt Kaymakamı Ömer Faruk Tuncer, Söğüt Belediye Başkanı Ferhat Durgut, AK Parti İl Başkanı Serkan Yıldırım, Vakıflar Personel Daire Başkanı İrfan İşeri, Bursa Vakıflar Bölge Müdürü Haluk Yıldız, İl Emniyet Müdürü Hakan Yılmaz ve daire müdürleriyle vatandaşlar katıldı.
Source: Gazetevatan.com
Tarihi Süleymaniye Mahallesi”nde restorasyon çıkmazı
Gümüşhane”nin eski yerleşim yeri olan ve yüzyıllar boyunca Türk, Ermeni ve Rumlar”ın bir arada yaşaması nedeniyle “Hoşgörü merkezi” olarak nitelendirilen tarihi Süleymaniye Mahallesi Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı”nın 08.04.2019 tarihli ve 82935 sayılı oluru ile “Doğal Sit- Sürdürülebilir Koruma ve Kontrollü Kullanım Alanı” olarak tescillendi. 600 yılı aşkın süredir farklı milletlere ev sahipliği yapan mahalle tarihi dokusuyla sadece Gümüşhane için değil tüm Türkiye için önemli bir miras olarak nitelendiriliyor.
Tarihi kiliseleri, camileri, hamamları ve diğer tarihi yapıları bünyesinde barındıran mahallenin tarihi dokusunun korunması ve sürdürülebilir hale gelmesi için birçok proje hazırlanmasına rağmen bu projelerin birçoğu hayata geçirilemedi. Koruma altına alınan kilise ve hamamların çoğunda herhangi bir çevre düzenlemesi yapılmazken, yüzyıllardır atalarından miras kalan topraklarda yaşamlarını sürdürmeye çalışan mahalle sakinleri ise tarihi mirasın atıl duruma geldiğini söylüyor.
Mahalle sakinlerinin içerisinde yaşadıkları evlerin ise yaklaşık 150 yıllık tarihi ahşap yapılar olduğunu söyleyen Süleymaniye Mahallesi muhtarı Orhan Eryılmaz, bölgenin sit alanı olması nedeniyle restorasyon yapamadıklarını ve bu yapıların yıllar içerisinde yıkılmaya başladığının altını çizdi. Vatandaşların devletten herhangi bir yardım beklemeden tarihi mahallenin tarihi dokusunu koruyarak yaşam alanlarını restore etmek istediklerini söyleyen muhtar Eryılmaz, yetkililerden sit alanı koşullarının tekrar gözden geçirilerek çözüm bulması gerektiğini söyledi.
“AHŞAP BİNALAR ÇÖKMEYE BAŞLADI”
Mahalle sakinlerinin yüzde 90″a yakın bir kesiminin tarihi ahşap binalarda yaşadığını ve bölgenin Sit alanı ilan edilmesinin ardından hiçbir onarım yapamadıklarını söyleyen Süleymaniye Mahallesi Muhtarı Orhan Eryılmaz, “Süleymaniye Mahallesi yaklaşık 600 yıldır 3 kavmin bir arada yaşadığı bir yer. Bu yaşam süreçleri içerisinde Rumlar ve Türkler bir arada yaşadığını, karşıdaki bölgede de Ermenilerin yaşadığı bir mahalleydi. Zaten baktığınız zaman camilerle kiliseler yan yana, hamamlar var. 1. Dünya Savaşı”ndan sonra buradan göçler başladı, mübadele yılları ve sonrasında Cumhuriyet”in ilanıyla beraber buradan şimdiki kent merkezine göçler başladı. Aradan geçen 100 yılı aşkın sürede buradaki ahşap binalar göçmeye başladı. Ahşap yapının betonarme bina kadar ömrü olmaz. Burada kişisel bazda değil de devletimizin yetkili kurumları bazında buraya yatırım amaçlı hiçbir şey olmadı. Bizler memleketimiz adına, devletimiz ve milletimiz adına bu mahalleye bir şeyler yaptırmak istiyoruz. Bundan 10-15 yıl önce yetkililer gelip hamamlar, kiliseler gibi yapıların içini boşalttılar restorasyon yapmak için mahalle sakinleri olarak sevindik ama aradan 10 yıl geçti ama hala bir şey yok. Yukarıda bir okulumuz vardı orayı yapmaya çalıştılar 2024 yılında faaliyete girecek dediler daha sonra tasarruf tedbirleri ortaya çıkınca yarım kaldı. Benim konuşmadığım kimse kalmadı, mahalle arasındaki yürüyüş yolları, sokaklar hepten taştı biz bunları projelendirdik yapılacaktı ama bu zamana kadar kimse yapmadı. Yapılamamasının sebebi de burasının Sit alanı olması, hiçbir yere kazma vuramıyorsun” dedi.
“SÜLEYMANİYE MAHALLESİ”NİN BU DURUMUNU ŞEHRİMİZE YAKIŞTIRAMIYORUM”
Sit alanı kriterlerinin gevşetilerek vatandaşlara kolaylık sağlanması gerektiğinin altını çizen muhtar Eryılmaz, “Sit alanlarının kademeleri var, benim 150-200 yıllık ahşap evim yıkılıyor, bunu ne kadar onarırsan onar bir sene bir tarafı diğer sene başka tarafı çöküyor. Sadece benim değil şu anda faaliyette olan evlerin yüzde 90″ı böyle. Vatandaş evine mevcut halini koruyarak bir şey yapmaya kalksa “Hayır yapamazsın” diyorlar. Buralarda restorasyon yapılabilseydi burası böyle olmazdı. Süleymaniye Mahallesi unutuldu, eğer benim mahallem köy statüsünde olsaydı ben burayı şehir yapardım. Restorasyona izin verilsin de herkes istediğini yapsın demiyoruz, aslına uygun yapılsın buranın tarihi dokusunun bozulmasını kimse istemiyor. Vatandaşımız devletten de bir şey istemiyor devlet izin versin biz kendimiz yaparız. Yeter ki devlet bize müsaade etsin. Bu sebeplerden dolayı burada kimse durmuyor o kişiler burada dursa buranın tadı bir başka olurdu. Mahallemiz atıl durumda bunu da şehrimize yakıştıramıyorum. Burada yaşayan insanlarımız 150-200 senelik ahşap binanın altında ne kadar duracak ve can güvenliğini sağlayacak. Sit alanı kriterleri gevşetilirse, bir çözüm sağlanırsa hem burada yaşayan insanlar için hem de mahallemizin tarihi güzelliklerini eski formuna kavuşur. Yetkililerin buna bir el atması lazım. Bunun için biz zaten elimizden gelen bütün yardımı yapmaya hazırız” diye konuştu.Bu içerik Doğukan Akbayır tarafından yayına alınmıştır
Source: Doğukan Akbayır
Emine Erdoğan himayesinde başlatılmıştı: “Uluslararası Sıfır Atık Günü” tüm dünyada kutlanacak! Bu yılın sloganı “Elimizde yeterince var”
Sıfır Atık Hareketi 27 Eylül 2017″de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan”ın eşi Emine Erdoğan himayesinde başladı. BM Genel Kurulu”nda, 14 Aralık 2022″de Türkiye”nin ana sunuculuğunda, 105 ülkenin de ortak sunucu olduğu “sıfır atık” kararı oylamayla kabul edildi ve 30 Mart, “Uluslararası Sıfır Atık Günü” ilan edildi. 7 yıldır Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı koordinesinde yürütülen projenin 7. yılı için “7 Yılda 7 Kıtada” sloganı kullanıldı. “Uluslararası Sıfır Atık Günü”nde ise “Elimizde Yeterince Var” sloganı ile farkındalık oluşturulacak. TEMA: “MODA VE TEKSTİLDE SIFIR ATIĞA DOĞRU” Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü imzasıyla 81 il taşra teşkilatlarına ve yurt dışı temsilciliklerine “Uluslararası Sıfır Atık Günü” etkinlikleriyle ilgili yazı gönderildi. BM tarafından kabul edilen ve dünyanın dört bir yanında kutlanan 30 Mart “Uluslararası Sıfır Atık Günü” için bu yıl “Moda ve Tekstilde Sıfır Atığa Doğru” temasıyla etkinler düzenlenmesi istendi. 27-28-29 Mart 2025 tarihleri arasında düzenlenecek programlarda, başta çocuklar ve gençler olmak üzere toplumun tüm kesimlerinin Sıfır Atık konusunda bilinçlendirilmesi hedefleniyor. BAKANLIK KOORDİNASYONUYLA PROGRAMLAR DÜZENLENECEK Etkinlikler, Sıfır Atık kavramının uygulanabilirliğini artırmak, farkındalık oluşturmak ve iyi uygulamaları yaygınlaştırmak amacıyla gerçekleştirilecek. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlükleri koordinasyonunda gerçekleştirilecek etkinlikler; halkın, kamu kurumlarının, mahalli idarelerin, bakanlıkların il ve bölge müdürlükleri ile bağlı kuruluşlarının, eğitim kurumlarının ve sivil toplum kuruluşlarının aktif katılımıyla gerçekleştirilecek. SERGİ VE YARIŞMALAR YAPILACAK Geri dönüştürülmüş veya ileri dönüştürülmüş giysilerin sergilendiği alanlar oluşturulacak, defileler düzenlenecek. “Dolabında Kullanmadığın Kıyafetleri Getir, Değerlendir” kampanyası ile ikinci el kıyafet kullanımının teşvik edilmesi sağlanacak. Üniversiteler başta olmak üzere gençleri hedef alan etkinliklerle bilinçlendirme çalışmaları yürütülecek. Yenilikçi fikirleri desteklemek amacıyla Sıfır Atık konulu yarışmalar düzenlenecek. ÇEVRECİ ETKİNLİKLER GENİŞ KİTLELERE ULAŞACAK Hava şartları elverdiği takdirde, millet bahçeleri, parklar, kent meydanları ve alışveriş merkezlerinde farkındalık yaratmak amacıyla eğitici atölyeler gerçekleştirilecek. Etkinliklerin çeşitli dijital platformlarda ve sosyal medyada yayınlanarak daha geniş kitlelere ulaşması sağlanacak. YURT DIŞI TEMSİLCİLİKLERDE DE KUTLAMA Uluslararası Sıfır Atık Günü, yurt dışı temsilciliklerinde de çeşitli etkinliklerle kutlanacak. “Elimizde Yeterince Var” sloganlı ortak afiş tasarımı kullanılacak. Çevre temalı şarkılar etkinlik alanlarında çalınarak katılımcıların keyifli vakit geçirmesi sağlanacak.
Source: Sabah
7″inci Etnospor Forumu St.Petersburg”da gerçekleşecek
Forumda, geleneksel sporların kısa, orta ve uzun vadeli stratejileri ele alınarak, bu alandaki gelişim ve sürdürülebilirlik konuları masaya yatırılacak.WORLD ETHNOSPORT FAALİYETLERİNİ SÜRDÜRÜYORKurulduğu günden bu yana, geleneksel sporların ve oyunların tarihten süregelen kimliğini korumak, kültürlerarası etkileşimini ve bilinirliklerini artırmayı hedefleyen World Ethnosport, bu alandaki ulusal ve uluslararası faaliyetlerini sürdürmeye devam ediyor. İnsanlığın ortak değerlerine saygıyı esas alan, geleneksel sporlar ve oyunlarla toplumların hafızasını tazelemeyi amaç edinen World Ethnosport, dünyadaki birçok paydaşıyla ortak çalışmalara imza atıyor. 7″İNCİ FORUM ST.PETERSBURG”DAGelenek, saygı, dayanışma ve barış gibi dört ilke etrafında insanlığa katkı sağlamayı hedefleyen World Ethnosport, dünyanın dört bir yanından katılımcının yer alacağı 7. Etnospor Forumu”nu düzenleyecek. 7″incisi 19-20 Nisan 2025 tarihlerinde Rusya”nın St.Petersburg şehrinde geniş katılımlı bir buluşma ile gerçekleşecek.KÜRESEL ÇAPTA KATILIMForuma, World Ethnsport”a bağlı olarak faaliyet gösteren Kazakistan, Japonya, Meksika, Katar, Moğolistan, Arjantin, Türkiye, Tunus, Polonya, Pakistan, Azerbaycan, Kırgızistan, Romanya, Rusya, Türkmenistan, Gürcistan, Macaristan ve Özbekistan gibi ülkelerde bulunan 41 kurumsal üye temsilcileri katılım sağlayacak. Bunun yanı sıra, 10″un üzerinde devlet bakanı, 75 farklı ülkeden devlet yetkilileri, federasyon temsilcileri, akademisyenler ve geleneksel spor araştırmacıları forumda yer alacak.GELENEKSEL SPORLARIN İHYASI İÇİN BULUŞACAKLARForum kapsamında, “Geleneksel Sporların İhyası” başlığı altında çeşitli paneller düzenlenecek. Alanında uzman akademisyenler, federasyon temsilcileri ve araştırmacılar; geleneksel sporların uluslararası iş birliği potansiyeli, finansal sürdürülebilirliği ve medya stratejileri gibi konuları ele alacak. Ayrıca, geleneksel spor ve oyun ödüllerinin yaygınlaştırılması ve daha geniş kitlelere ulaşması için çözüm odaklı öneriler sunulacak.ÜST DÜZEY KATILIMForuma, World Ethnosport”a bağlı olarak faaliyet gösteren Kazakistan, Japonya, Meksika, Katar, Moğolistan, Arjantin, Türkiye, Tunus, Polonya, Pakistan, Azerbaycan, Kırgızistan, Romanya, Rusya, Türkmenistan, Gürcistan, Macaristan ve Özbekistan gibi ülkelerde bulunan 39 kurumsal üye temsilcileri katılım sağlayacak. Bunun yanı sıra, 10″un üzerinde devlet bakanı, 75 farklı ülkeden devlet yetkilileri, federasyon temsilcileri, akademisyenler ve geleneksel spor araştırmacıları forumda yer alacak.AÇILIŞ KONUŞMASI BAŞKAN ERDOĞAN”DAN7. Etnospor Forumu”nun açılışında, World Ethnosport Başkanı Necmeddin Bilal Erdoğan katılımcılara hitap edecek. Açılış konuşmalarının ardından, üst düzey devlet yetkililerinin bir araya geleceği Bakanlar Paneli ile forum resmen başlayacak. İki gün sürecek forum, gerçekleştirilecek oturumlar, paneller ve stratejik görüşmeler ile geleneksel sporların geleceğine ışık tutacak.
Source: Www.star.com.tr
Senegal”in renkli camileri göz dolduruyor
Ülkenin farklı bölgelerinde geleneksel İslam mimarisinin modern dokuyla buluştuğu camiler, ziyaretçilerine eşsiz bir görsel şölen sunuyor.
Nüfusunun yüzde 96″sı Müslüman olan Senegal’de, her cami kendine özgü renk ve mimarisiyle göz dolduruyor.
Bu camilerden biri, başkent Dakar”a 100 kilometre mesafedeki Mbour kentinde bulunan “Mbour Serigne Saliou Camisi”.
2015 yılında açılan camide açık pembe ve mavi tonlarının hakim olduğu dış cephe, avlusunu çevreleyen palmiye ağaçlarıyla muazzam bir kontrast oluşturuyor.
Müridi tarikatının kutsal kabul ettiği Touba kentinde yer alan “Janatoul Mahwa Camisi”, yeşil kubbesi ve yuvarlak hatlarıyla estetik bir zarafet sergiliyor.
Dakar”daki “Touba Mamelles Camisi”, uçuk pembe ve kiremit renkleriyle ve köşeli minareleriyle beğeni topluyor.
Başkente 70 kilometre mesafedeki Thies kentinde yer alan “Abdoulaye Diop Camisi”, gri tonlarının hakim olduğu mimarisi ve 4 katlı kubbesiyle öne çıkıyor.
Saint-Louis kenti yakınlarındaki Mpal ilçesinde bulunan “Yüce Kur”an Camisi (Noble Qur”an)” de 4 katlı minaresi ve köşeli yapısıyla dikkatleri üzerine toplarken, aynı zamanda bünyesindeki eğitim merkezine de ev sahipliği yapıyor.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
TTK Başkanı Özgen: Mimar Sinan Yapıları eseri, bir hazine olarak tarihe geçecek
Demirören Yayınları özel koleksiyon eserleri serisinden Türk Tarih Kurumu iş birliğiyle Mimar Sinan’ın yeteneğini inceleyen bir eser olan ‘Mimar Sinan Yapıları’ kitaplaştırıldı. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün görevlendirilmesiyle Mimar Sinan’ın eserlerini çizen ve bugün Türk Tarih Kurumu arşivi tarafından koruma altında tutulan Ali Saim Ülgen’in rölövelerini (ölçülü çizimler) içeren kitapta, çoğunluğu İstanbul’da bulunan Mimar Sinan eserleri inceleniyor. Meltem Demirören’in takdim yazısı, Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yüksel Özgen’in sunuş yazısı ile Doğan Hızlan’ın önsözünü içeren, arkeolog Dr. Murat Sav’ın yayına hazırladığı “Mimar Sinan Yapıları” kitabı, 250’den fazla teknik çizim içeriyor. Türkçe ve İngilizce olmak üzere iki dilde hazırlanan, prestij boyda ve lüks kutusuyla sunulan ‘Mimar Sinan Yapıları’, tarihe ve mimariye meraklı herkesin edinmesi gereken bir eser olarak yerini koruyor.‘AYNI GAYE VE AMAÇLA ÇALIŞMALARIMIZI YÜRÜTÜYORUZ’Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yüksel Özgen, konuşmasında, “Türk Tarih Kurumu, Türklerin dünya medeniyetine yapmış oldukları katkıları ortaya koyacak akademik çalışmaları yapmak ve bunu hem bilim dünyasıyla hem de genel kamuoyuyla paylaşmak üzere 15 Nisan 1931’de kurulmuş ve kurulduğu günden bugüne de aynı gayeyle, aynı amaç doğrultusunda Türklerin dünya medeniyetine ve dünya tarihine katkılarını bilimsel yollarla ortaya koymak üzere çalışmalar yürütmektedir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, yaşadığı müddetçe kurumun faaliyetlerini de yakından takip etmiştir. Kurumun düzenlemiş olduğu kongrelere bizzat katılmıştır önemli bir kısmına ve kurum için Dolmabahçe Sarayı”nda bir çalışma alanı da oluşturmuştur. Dolmabahçe Sarayı”ndaki kurum çalışmalarını ki, Türk Tarih Kurumu”nun ikinci kongresi de uluslararası çapta Dolmabahçe Sarayı”nda yapılmıştır, bizzat yakından takip etmiştir. Özellikle Türklerin dünya medeniyetine yapmış oldukları katkıları içeren çalışmalarını bizzat yakından takip ettiğini görüyoruz. Tabi şahsi mirasını kuruma bağışlayarak da aslında kurumdan beklentisini ortaya koymuştur” diye konuştu.‘KAPSAMLI VE ÇOK TARİHİ BİR ESER ORTAYA ÇIKTI’Prof. Dr. Özgen, Türk Tarih Kurumu’nun 1935’lerden itibaren Türklerin dünya medeniyetine katkılarını ortaya koyacak çalışmalar gerçekleştirdiğini, bunlardan birisinin de Mimar Sinan”ın hayatı ve Mimar Sinan”ın eserleriyle ilgili yapılan çalışma projesinin başlatıldığını ifade ederek, şunları söyledi:“O tarihten sonra Fuat Köprülü’nün başkanlığında Ali Saim Ülgen gibi önemli araştırmacıların koordinatörlüğünde kurumumuz çok önemli bir çalışma yapmıştır. Sadece Mimar Sinan’la ilgili değil, Türklerin dünya medeniyetine katkıları, Türk kültürünü ortaya koyacak şekilde çok kıymetli saha taramaları yapmıştır. Ve bu çalışmalardan bir tanesi de Mimar Sinan’ın eserlerinin rölövelerini de kapsayan Ali Saim Ülgen’in yapmış olduğu çizimlerdir ki, biz 2020’den itibaren Türk Tarih Kurumu”nun arşivinde bulunan bu eserleri yayına hazırlamaya başlamıştık. O çerçevede 1940’tan beri kurumumuzun arşivinde tek nüsha olarak muhafaza ettiğimiz, zaman zaman araştırmacıların da kullanmış olduğu rölöveleri de yayınlama düşüncesi vardı bizde. Doğan Hızlan Bey beni aradılar. Bunu birlikte yapmayı teklif ettiler. Biz de birlikte yapabileceğimizi ifade ederek çok güzel, kapsamlı ve çok tarihi bir eser ortaya çıkmış oldu. Bu eserin kendisi bir hazine. Eserin ihtiva etmiş olduğu malzeme sadece bizim arşivimizde ve tek nüsha, başka bir yerde yok. Bu çok kıymetli bir şey. Bu hazineyi biz Demirören Yayınları ile birlikte ortaya çıkarmış olduk. Baskı kalitesi, içeriği ve eserin görsel dizaynı itibariyle gerçekten mükemmel bir eser ortaya çıktı. Eserin kendisi, bir hazine olarak tarihe geçecek kapsamdadır. İlk defa başka bir yayın grubuyla ortak bir çalışma yapmış olduk. Bu eser bunu hak ediyordu. Gerçekten Demirören Yayınları da kurumun yayın politikasına ve eserin kalitesine uygun nitelikte güzel bir baskı yaptı. Kendilerine teşekkür ediyoruz.”‘BU TÜR İŞ BİRLİKLERİ YAPILABİLİR’Türk Tarih Kurumu’nun en önemli görevlerinden birisinin de çok ciddi bir kütüphane, arşiv ve bilgi bankası oluşturup, bunu kamuoyuyla paylaşmak olduğunu kaydeden Prof. Dr. Özgen, “Bilimsel çalışmalara ev sahipliği yapmak, hizmet etmek ve altyapı oluşturmak. Bunu yaparken de hem kendi arşivimizi kullanıyoruz hem yurt dışındaki arşivleri kullanıyoruz. Bu eser bizim kendi arşivimizde muhafaza ettiğimiz bir eserdi. Dolayısıyla bunun gün yüzüne çıkmış olması, çok daha geniş kitlelerin bundan istifade edecek olması fevkalade önemli. Bu tür iş birlikleri yapılabilir. Sonuç itibariyle bu bilime, sanata ve kültüre katkıdır. Burada kurumların hem resmî kurumların hem özellikle sivil toplum kuruluşlarının birbirleriyle ortak çalışmalarında fayda vardır. Bundan sonra da farklı iş birlikleri olabilir diye değerlendiriyoruz” ifadelerini kullandı.
Source: Gazetevatan.com
Engelli bireylerle öğrenciler ‘Ardıç Projesi”nde buluştu
İzmir Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Dairesi Başkanlığı Kütüphaneler Şube Müdürlüğü, İzmirli engelli bireylerle lise öğrencilerini buluşturan Ardıç Projesi’ni başlattı. Adını, ardıç kuşları ve ardıç ağaçlarının birbirine bağlı olarak sürdürdüğü yaşam döngüsünden alan projede, engelli bireyler ile öğrenciler seçtikleri kişilerle eşleşerek kendi öykülerini yazdı. Partnerlerin tanışma ve ısınma etkinliklerinin ardından, Meslek Fabrikası Şube Müdürlüğü’nün eğitmenleri tarafından yürütülen seramik atölyesinde birlikte üretmeyi deneyimlediler. 17 lise öğrencisi ve 17 engelli birey, öykü yazım tekniklerine ilişkin hazırlanan eğitim modülünün ardından proje partnerleriyle kendi öykülerini geliştirdi.PROJE, EĞİTİM SÜRECİNİ DE KAPSIYORArdıç Projesi; yaratıcı düşünme becerilerini geliştirmeyi, öykü yazma tekniklerine ilişkin teorik bilgi edinilmesini sağlamayı, birlikte öğrenme ve üretme sürecini deneyimlemeyi amaçlıyor. Eğitim Modülü Oluşturma Ekibi, Proje Genel Koordinasyon Ekibi, Proje Raporlama Ekibi ve kişilerin eşleşmesini sağlayan Buddy Ekibi olmak üzere toplam 40 lise öğrencisi projede farklı görevleri üstleniyor. Ardıç Projesi ile katılımcılar proje yazma, proje koordinasyonunun sağlanması, eğitim modülünün hazırlanması ve proje raporlama süreçlerine dair bilgiler ediniyor ve bu bilgileri uygulama alanı buluyor.“DOĞANIN BİZE HATIRLATTIKLARININ PEŞİNDEN GİDİYORUZ”Proje yürütücüsü Dilan Demir, varlıklarını birbirine borçlu olan ardıç kuşu ve ardıç ağacının hikâyesinden esinlenerek projenin adını belirlediklerini ifade ederek “Doğa döngüsünün bize hatırlattığı gibi ortak yaşam kültürünü oluşturmak adına birlikte üretmeyi amaç edindik. Projemizle öğretilmiş yanlışların getirdiği olumsuz önyargıları dağıtmaya çalıştık. Farklılıklarımızın bizim en büyük zenginliğimiz olduğu düşüncesinden hareketle bir arada yaşamın getirdiği güzellikleri yaşamayı seçtik. Bizi birbirimizle eşitleyen değerleri keşfettik. ‘Doğada hiçbir şey kendisi için yaşamaz’ derler. Biz bu hikâyede ‘Ben, biz olduğumuz için ben olurum’ diyebilmeyi öğrendik. Bizler, bu proje kapsamında bu hayatı birlikte güzelleştirmeyi ve anlamlı kılmayı seçtik ve yeni hikâyelerde, yeni insanlarla karşılaşmak için çalışmalarımıza devam ediyoruz” dedi.ARDIÇ KUŞU VE ARDIÇ AĞACININ HİKÂYESİAynı isme sahip doğanın iki parçası olan ardıç kuşu ve ardıç ağacının ilişkisi, isim benzerliğinden çok daha fazlasını kapsıyor. Ardıç kuşlarına ev sahipliği yapan ardıç ağaçları, ardıç kuşları sayesinde varlıklarını sürdürebiliyor. Ardıç ağaçları da her ağaç gibi tohumlara sahip olsa da bu tohumlar sadece ardıç kuşunun varlığında üremeyi sağlıyor. Ağaçtan dökülen tohumları yiyen kuşların sindirim sisteminde kabukları açılan tohumlar, bu sayede işlerlik kazanıyor. Kuşların dışkılarıyla yeniden toprağa karışan tohumlar kolayca çimlenebiliyor. Doğanın bu muhteşem uyumu sayesinde neslini devam ettiren ardıç ağacı, birçok medeniyette de şifa kaynağı olarak görülüyor ve kutsal kabul ediliyor.
Source: İzmi̇r / Cumhuriyet
Tescilli “Maraş çöreği” için ustalar bayram mesaisinde
Özel merdanelerden geçirildikten sonra taş fırınlarda odun ateşinde pişirilen Maraş çöreği, uzun süre bozulmadan saklanabilmesi, tok tutması ve kendine has aromasıyla bölge halkı tarafından çok seviliyor.
Yumuşak, gevrek, tuzlu, şekerli, cevizli, üzümlü ve pekmezli çeşitleriyle üretilen çörek, şehir dışından gelen vatandaşlardan da yoğun ilgi görüyor.
Maraş çöreği ustası Kamil Akçöp, AA muhabirine, bayram öncesinde talebin arttığını belirterek, Maraş çöreğinde geleneksel olarak fiyat artışı yapmadıklarını söyledi.
Akçöp, en çok tercih edilen yumuşak Maraş çöreğinin kilogramının bu yıl da 120 liradan satışa sunulduğunu bildirdi.
Ramazan Bayramı”nın yaklaşmasıyla işlerinin yoğunlaştığını aktaran Akçöp, “Şimdiden siparişlerimizi hazırlamaya başladık. Bayramın ilk günü de dahil olmak üzere 24 saat buradayız.” dedi.
“Yurt dışına bile götürüyorlar”
Coğrafi işaret tescilli Maraş çöreğinin en büyük özelliğinin taş fırında odun ateşinde pişirilmesi olduğunu anlatan Akçöp, şunları kaydetti:
“Eski günlerimize dönüyoruz, yavaş yavaş da olsa toparlanıyoruz. Malum, bu meslek baba yadigarı. Ailemizin hepsini depremde kaybettik. Bu çöreğin en eski ustalarından biri babamdı Kahramanmaraş”ta. Şu an Maraş çöreği, coğrafi işaretli olarak tescillendi. Şehir dışından gelenler oluyor, hatta yurt dışına bile götürüyorlar. Maraş çöreğinin en büyük özelliği, odun ateşinde pişmesidir. Odunun alevi çöreğe sinecek ne olursa olsun, Maraş çöreğinin en büyük özelliği, taş fırın çöreği olmasıdır.”
Deprem sonrası geçen yıl şehir dışına gidenlerin bu yıl kente geri döndüğünü anlatan Akçöp, “İlgi, geçen seneye bakarak son günlerde daha da arttı çünkü geçen sene çoğu vatandaşımız deprem nedeniyle şehir dışındaydı. Bu sene herkes dönüş sağladı, iyi ki bayağı yoğunluk var, çok şükür.” diye konuştu.
Bayram süresince 20 kişilik ekiple hizmet vereceklerini dile getiren Akçöp, bayram namazına kadar mesaiye devam edeceklerini sözlerine ekledi.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
Ziyaretçilerini tarihi yolculuğa çıkaran Safranbolu ve Taraklı bayramı hareketli geçirecek
“Dünyada en iyi korunan ilk 20 kent” arasında gösterilen Karabük”ün Safranbolu ilçesi, yurt içinden çok sayıda ziyaretçinin yanı sıra yabancı turistleri de ağırlıyor.
Osmanlı Dönemi”nden kalma han, hamam, cami, çeşme, köprü ve konaklarla ön plana çıkan Safranbolu, tatilciler tarafından tercih ediliyor.
Genellikle üç katlı, 6-8 odalı, 18. ve 19. yüzyıl ile 20. yüzyılın başlarında inşa edilmiş konak, pansiyon ve otellerde bayram için rezervasyon yoğunluğu yaşanıyor.
“Yüzde 100 doluluk bekliyoruz”
Safranbolu Turizm İşletmecileri Derneği Başkanı Şebnem Urgancıoğlu, AA muhabirine, Ramazan Bayramı”nda yüzde 100 doluluk beklediklerini söyledi.
Tesislerin dolduğunu belirten Urgancıoğlu, “Hatta otelci arkadaşlarımız misafirlerimizi civar bölgedeki başka yerlere yönlendirir durumda. Dolayısıyla dolu dolu bir bayrama yine hazırız. Aynı zamanda bayramın devamı ara tatil. Biz bu haftayı yoğun ve dolu geçirmeyi hedefliyoruz.” dedi.
Urgancıoğlu, nisan ayının turizm için sezon başlangıcı olduğunu dile getirerek, “Dolayısıyla sezonu da bayramla karşılamış olacağız. Bundan sonra bu hareketliliğin devam edeceğini de bekliyoruz. İnşallah sezon sonunda rekorlara imza attığımız sezonu konuşuyor oluruz.” diye konuştu.
Bayram trafiğine yönelik Valilik önderliğinde Kaymakamlık ve Belediye koordinesinde önlemlerin alındığını aktaran Urgancıoğlu, bayrama ve sezona hazır olduklarını, misafirleri beklediklerini sözlerine ekledi.
Taraklı, nüfusunun 4 katı kadar misafir ağırlayacak
Tarihi konakları, otantik sokakları ve yöresel zenginlikleriyle öne çıkan Sakarya”nın Taraklı ilçesi, bayram tatiline tam dolulukla girecek.
Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü (BMDTÖ) tarafından “Kırsal Turizm Alanı” ödülüne layık görülen ilçe, ziyaretçilerine tarihin ve doğanın ahenginde tatil imkanı sunuyor.
İş ve şehir yaşantısının stresinden uzaklaşmak ve doğayla baş başa vakit geçirmek isteyenler tarafından tercih edilen 7 bin nüfuslu ilçenin, bayram tatilinde nüfusunun 4 katı kadar ziyaretçi ağırlaması bekleniyor.
Taraklı Belediye Başkanı İbrahim Pilavcı, tatillerde ilçeye çok fazla ilgi gösterildiğini söyledi.
Ramazan boyunca da ilçenin ilgiyle karşılaştığını aktaran Pilavcı, “Burada ramazanlar da çok farklı. Taraklı, paylaşmanın, ramazanda birlikte olmanın en güzel örneklerini hala yaşatan bir yer. Bu anlamda sadece bayramda değil, ramazanda da çok yoğunduk. Bayramın da çok yoğun olacağı görülüyor çünkü rezervasyonlarımız full dolu.” ifadelerini kullandı.
Pilavcı, ilçede tarihi konaklarla ve termal tesislerle yaklaşık 4 bin konaklama kapasitesi bulunduğunu dile getirerek, İstanbul, Ankara, Bursa gibi yakın illerden günübirlik ziyaretçi de ağırladıklarını kaydetti.
İlçede 200″ün üzerinde tescilli bina olduğunu belirten Pilavcı, “Bunların neredeyse 40-50″si restore edilmiş vaziyette fakat yeterli değil. Restorasyon çalışmalarını artırıyoruz. İnşallah 5-10 yıl içerisinde konak sayılarımız yaklaşık iki katına çıkacaktır. Taraklı”ya gelenler, yaşayan kültürü görmek istiyor. Somut miras önemli ama soyut olan miras da çok kıymetli. Taraklı, doğal haliyle eskiye, tarihe duyulan özlemin birebir yaşandığı, o kokunun teneffüs edildiği bir ilçe. Taraklı, dünyaya miras, korunmalı, yarınlara taşınmalı.” şeklinde konuştu.
Pilavcı, ziyaretçilerin ilçede yapabileceklerinden bahsederek, “Tarihi konaklarımızı, yöresel ürünlerimizi görecekler, konaklarımızda kuru fasulyemizi, güzel lezzetleri tattıktan sonra Karagöl Yaylası”ndaki göletimizi, mendereslerimizi gezebilirler. Taraklı”da dolu dolu zaman geçireceklerdir.” dedi.
Konak işletmecisi Ahmet Genç de bayram rezervasyonlarının dolduğunu aktararak, “Bayram tatilinin yoğun geçeceğini bekliyoruz. Özellikle İstanbul”dan çok fazla gelen misafirimiz oluyor. Günübirlik gezi de konaklamalı tatil de olabilir. Ziyaretçiler, Taraklı”nın doğal mimarisini, yaylalarını, göletlerini gezip farklı lezzetleri tadıp keyifli vakit geçirebiliyor.” ifadesini kullandı.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source: