Kültürel Etkinlikler: En Güncel Haberler – 22 Aralık 2024

Televizyon sinemadan çok daha zor

◊ Nasıl bu kadar genç ve enerjik kalabiliyorsunuz?- 24 yaşındaydım, sahilde oturuyor düşünüyordum. Herkesin kendini bulmaya çalıştığı bir dönemdi. Hippi olayları yaygındı. ‘Ben kimim’, ‘nerede olacağım’, ‘ne yapacağım’ sorularına cevaplar arıyorduk. Dedim ki, ‘dostum, buradasın işte ve bütün mesele şu ki hayata ya korkunç, sıkıcı olarak bakacaksın ya da coşkulu bir meydan okuma olarak yaklaşacaksın…’ Ben hayatta sadece mizah arıyorum ve buluyorum… Çünkü diğer şekilde düşününce oldukça iğrenç olabiliyorum. Sanırım hayata karşı bakışımı dengeleyebildim. Düşünsene Rocky’den Rambo’ya geçiyorsun. Büyük bir ikilem.Bazı oyuncuları duyuyorum ‘Ah, evet, rol için birçok insanla çalıştım ruhumu çekip çıkardılar’ diye… Böyle şeyleri duyunca diyorum ki ‘aman Tanrım ya inandırıcısındır ya da değilsindir. Bu kadar.’ Oyunculuk dersinin sonu. Nokta. Kevin Costner bir kovboyu oynuyorsa bu Kevin Costner’dır. Bu yüzden o kadar çok sevilir. Ne demek istediğimi anlıyor musun? O bir karakteri canlandırmaya çalışmıyor. O karakterin ta kendisi oluyor.◊ Diziniz “Tulsa King”in 2’nci sezonu da çok sevildi. Televizyonun düşündüğünüzden daha zor olduğunu söylemiştiniz. Bir dizide çalışmanın sizin için en büyük kazanımı ne oldu?- Televizyon acımasız. Ama acımasızlık gerçekten içinizdeki en iyiyi ortaya çıkarıyor. Çoğu zaman film setindeyken şımartılmış hissederiz. Bunun yanı sıra birçok aktör ‘Ah, settler gerçekten zor’ derler. Sinema seti televizyona iş yapmakla kıyaslanamaz bir şey.Bir izci sloganı var, ‘hazırlıklı olun’ diye. Benim için sabah replikleri bilmeden sete gelmek büyük sorun. Ayrıca replikleri çalışmak ya da ezberlemek de onları öğrendiğiniz anlamına gelmiyor. İyi bir set için anahtar bu. Bizim sette herkes gerekli özeni gösteriyor.Geceleri prova yapıyoruz. İnsanların provadan sonra uyumasını seviyorum çünkü nedense bilinçaltına ait bir mekanizma olduğunu düşünüyorum.Ayrıca seti 15 dakika erken bitirmeye özen gösteriyorum. 20.00’de bitmesi gerekiyorsa 19.45’te bitiriyorum ve ‘Yarının provasını yapalım’ diyorum. Böylelikle ertesi gün sete kimse kaygıyla gelmiyor. Aksine déjà vu yaşayıp ‘ben bu sahneyi hatırlıyorum’ diyorlar.Bu benim televizyona iş yaparken alıştığım bir stil ve gerçekten işe yaradığını düşünüyorum.◊ Oynadığınız karakterlerin hangi nitelikleri kendinize katmak isterdiniz?- “Tulsa King”deki karakterim çok çok koruyucu, gerçi ben de bir dereceye kadar öyleyim. Bu yönünü alıp eklerdim. Dizideki rol bana çok benziyor. Dizide gangsterim ama aynı mizah anlayışım var. Herkes beni çok ciddi bir adam olarak algılıyor, aslında öyle değilim.Kariyerinizin bu döneminde, “Tulsa King” ile televizyonda elde ettiğiniz başarı hakkında neler söylersiniz? – Gerçekten oldukça özel. Şaşkınım aslında. Bu yaşlarda bir koyun iskelesinde oltayla oturuyor olacağımı sanıyordum. Bu anı yaşamak ve eşimle paylaşmak gerçekten muhteşem.FİLM İÇİN BİR ŞEHRE GİTTİĞİMDE İZOLE OLURUM, ODAMDAN ÇIKMAM◊ Dizide ilk sezon Oklahoma’daydınız, orada çekim yaparken set olmadığı zamanlarda ne yapıyorsunuz? Bulunduğunuz şehri keşfeder misiniz?- Odamdan çıkmam. Gerçekten çıkmam… Nedense, bir film için lokasyona gittiğimde çok izole olurum. Şehri turlamam. Sinemaya gitmem. Restorana gitmem… Oldukça sıradan olurum ve bir nevi enerji biriktirmeyi severim.Nadiren bir yerlere giderim. Bunun nedeni huysuz olmam değil. Sadece yenilenmenin tadını çıkarıyorum. Çünkü böyle olunca ertesi gün sette rol için çok daha fazlasına sahip oluyorsunuz.Dışarı çıkıp gezdiğinizde ya da konuştuğunuzda enerji harcamanız gerekiyor. Gevezelik enerji ister. İşteyken sosyalleşirseniz tüm enerji rezervinizi boşaltırsınız. Ama odanıza gidip 10 saat boyunca başka harika performansları izlerseniz ‘Ah, bunu denemek istiyorum’ dersiniz. Yeni rezervleriniz oluşur.Ben öyle yapıyorum ve hayatım boyunca bunu yaptım.İnsanlar, ‘Ah, Avrupa’da çekim yapmak harika olmalı’ diyor. Cevabım ‘Bilmiyorum. Odadan çıkmıyorum. Bu yüzden nerede olduğum hakkında hiçbir fikrim yok’ oluyor. Yemin ediyorum bu doğru.◊ Kendiniz için neyin işe yaradığını biliyorsunuz önemli olan da bu. Eğer sizin için işe yarayan şey buysa, neden olmasın…- Öyle, benim için işe yarayan bu. Sanki bir atlet gibi hissediyorum, ertesi gün oynamaya hazırlanmalıyım. Enerjimi ve coşkumu boşa harcayamam.Gerçi müzeleri seviyorum çünkü beni canlandırdığını hissediyorum, tüm kültürü ve sanatı içine çekiyorsun.Her şeyin tek adamlık iş olmadığını öğrendim◊ Oyunculuk dışında yapımcılık da yapıyorsunuz, kamera arkası deneyimleriniz hakkında neler söylemek istersiniz?- Önceden her şeyi tek başıma yapmaya çalışıyordum. Buna alışkınım. Yazıp yönetiyorsun, üretiyorsun. Ama artık her şeyin tek adamlık iş olmadığını fark ettim. Hepimiz sinemanın bir sanat formu olduğunu söylüyoruz, evet bir sanat formu. Ama sinemaya sanat demek konusunda çok fazla çelişkim var.◊ Neden?- Çok sanatsal bir şekilde yapılmış olsa bile, 500 kişiye ihtiyacınız var. Picasso’nun ‘Ah, evet, bu resmi 400 kişiyle birlikte çizdim’ dediğini hayal etsenize. Ne demek istediğimi anlıyor musunuz? Sinema kolektif bir sanat biçimi. Kabloları tutan adamlardan lojistik için araçları kullananlara kadar herkes önemli. Onlar olmadan hiçbir şey olmaz.

Source: Barbaros Tapan


Harran”daki katedral kazısında vitraylar bulundu

Harran Üniversitesi Arkeoloji Bölümü ve Harran Ören Yeri Kazı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Önal, AA muhabirine, Kültür ve Turizm Bakanlığının başlattığı “Geleceğe Miras Projesi” kapsamında ören yerindeki arkeolojik kazı çalışmalarının devam ettiğini belirtti.

Harran Ulu Camisi”nin 200 metre kuzeyinde yer alan katedral kalıntılarındaki kazılara yoğunlaştıklarını ifade eden Önal, daha önceki kazılarda katedralin duvarlarını, sütun başlıklarını ve kuzey nefinin (ana koridor) büyük kısmını ortaya çıkardıklarını söyledi.

Önal, kazılarda katedral mimarisinde ender görülen kuzeye açılan 3 kapıya rastladıklarını belirterek, “Buna artık sıradan bazilikal kilise demiyoruz, onun da bir üstü büyüğü baş kilise olan Harran”ın katedrali diyoruz çünkü 50 metre uzunluğundan daha fazla normal kilise ebadından oldukça büyük. Dolayısıyla bölgenin en büyük katedrallerinden birisi şu an Harran”da ve biz kazı çalışmasını yapıyoruz. Üçüncü nefin mimarisini büyük oranda ortaya çıkardık.” diye konuştu.

Kazı çalışmalarının tamamlanmasının ardından katedrali restore edeceklerini dile getiren Önal, bir sonraki adımın ise bu alanın çevre düzenlemesi yapılarak ziyarete açılması olduğunu aktardı.

“Harran”da Hazreti İbrahim”in bir resminin de olmasını bekliyoruz”

Önal, kazı çalışmaları sırasında yeni buluntular elde ettiklerini ve bunların kendilerine yapının mimarisi hakkında bilgi verdiğini belirterek, şöyle devam etti:

“Çalışmalarımızda da birkaç tane buluntuya ulaştık, zaten onlar bu alanın mimarisini de bize gösteriyor. Altın yaldızlı cam mozaik tesseraları görüyoruz. Bunlar duvarlarda ve kemerlerde, tonozlarda kullanılmış. Biz düşmüş halde tuğla tonozlarını da bulduk. Dolayısıyla tabandan da mozaik bekliyoruz hatta kutsal semavi dinlerde Hazreti İbrahim ile özdeşleştiği, ata şehri olduğu için Harran”da Hazreti İbrahim”in bir resminin de olmasını bekliyoruz bu mozaiklerden. Yine sanat tarihçi hocalarımıza bu buluntuları gösterdik. Alçı cam şebekesi üzerinde renkli camlar, vitray diye de niteleniyor. Şanlıurfa”daki bu vitraylar bölgenin en eskisi olarak adlandırılıyor çünkü biz kiliseyi buluntulara göre bölgemizdeki erken Bizans kiliseleri olarak adlandırıyoruz. O da 5″inci yüzyıl olmalıdır. Dolayısıyla bölgenin en eski renkli cam örneklerini burada görüyoruz.”

Camlardan birinin mavi, diğerinin yeşil, ötekinin mor olduğunu dile getiren Önal, “Bunların işlevi özellikle kilise pencerelerinden salonlara giren ışığı renklendirip, dua ederken, İncil okurken oradaki ilahi atmosferi daha da güçlendirmektir.” dedi.

Önal, çeşitli vaftizlerde kullanılmış veya kutsal su taşınmış cam şişe ile üzeri çeşitli desenlerle süslü cam malzemelerin de gün yüzüne çıkarıldığını söyledi.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.

Source:


Türk müziğinin gönül ustası: Alaeddin Yavaşca

Klasik Türk müziği sanatçısı, icracı ve bestekar Prof. Dr. Alaeddin Yavaşca”nın vefatının üzerinden 3 yıl geçti

Tam adı Mehmet Alaeddin olan sanatçı, Kilis”te 1 Mart 1926″da şair Yavaşcazade Sezai Efendi”nin torunu Hacı Cemil Efendi ile Kınoğlu Kadri Efendi”nin kızı Enver Hanım”ın oğlu olarak dünyaya geldi.

Yavaşca, Kemaliye İlkokulunda eğitim hayatına başlayarak Kilis Ortaokulu”ndan mezun oldu. Konya Lisesi”nde başladığı lise eğitimini İstanbul Erkek Lisesi”nde birincilikle tamamladı.

İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi”nden 1951″de mezun olan sanatçı, Haseki Hastanesi, Kasımpaşa Askeri Deniz Hastanesi, Zeynep Kamil Doğumevi, Taksim İlk Yardım Hastanesi ve Şişli Etfal Hastanesi gibi birçok hastanede doktorluk ve yöneticilik yaptı.

1950″de İstanbul Radyosunda çalışmaya başladı

Yavaşca”nın musiki hayatı, küçük yaşlardayken Kilis”te başladı ve 8 yaşında Zihni Çelikalp”ten Batı musikisi keman dersleri aldı.

Üniversite yıllarında Saadettin Kaynak, Münir Nureddin Selçuk, Hüseyin Sadeddin Arel, Dede Süleyman Erguner, Hakkı Süha Gezgin ve Salih Murat Uzdilek”in musiki bilgisinden istifade eden Yavaşca, İstanbul Belediye Konservatuvarı, İleri Türk Musikisi Konservatuvarı ve İstanbul Üniversitesi Korosunda icra kabiliyetini ve musiki bilgisini geliştirdi.

İstanbul Radyosunun açtığı imtihanı 1950″de kazanan usta sanatçı, zamanla Türkiye radyolarında ve TRT bünyesinde danışma, denetleme ve repertuvar kurullarında üyelik ve başkanlık görevinde bulundu.

“Devlet sanatçısı” olarak ödüllendirildi

Sadi Işılay”ın 1956″da çektiği “Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metrukesi” adlı filmin şarkılarını seslendiren Yavaşca, 1961″de ise “Gönülden Gönüle” filminin hem film şarkısını yaptı hem de filmin şarkılarını okudu.

Usta sanatçı, 1959″da Ayten Yavaşca ile dünya evine girdi.

Türk musikisinde devlete bağlı ilk konservatuvarın kurucuları arasında yer alan Yavaşca, Milli Eğitim Bakanlığının Türk Musikisi Araştırma, Değerlendirme ve İnceleme Kurulunda ve Devlet Planlama Teşkilatı”nın Türk Musikisi Eğitimi Komisyonunda üyelik hizmeti verdi.

Yavaşca, emekli olana kadar İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuvarında Ses Eğitimi Bölüm Başkanlığı görevini sürdürdü. Birçok üniversitede fahri doktora unvanı alan usta sanatçı, 1991″de de “devlet sanatçısı” olarak ödüllendirildi.

Çeşitli alanlarda 200″ü aşkın ödüle layık görülen Yavaşca, 2008″de müzik alanında “Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü”, 2010″da sanat dalında “TBMM Üstün Hizmet Ödülü”nü aldı.

Ayinişeriften çocuk şarkısına uzanan geniş bir bestekarlık yelpazesine sahip sanatçı, icracılığının yanında saz ve söz eseri olarak 652 beste ile yurt içi ve dışında birçok konser verdi.

Yavaşca hakkında Hasan Oral Şen ve Sinan Sipahi”nin yazdığı 2 biyografi, Yılmaz Pamukçu”nun hazırladığı nota, Taner Çağlayan”ın kendisi için yazdığı şiirlerden oluşan şiir kitabının yanı sıra kendisinin kaleme aldığı “Türk Musikisinde Kompozisyon ve Beste Biçimleri” adlı kitap bulunuyor.

95 yıllık ömründe 652 beste yaptı

Prof. Dr. Alaeddin Yavaşca”nın adı 2018″de İstanbul Büyükşehir Belediyesince, İstanbul Boğazı”nda sefer yapan vapura verildi.

Haliç Üniversitesi Konservatuvarında 2017″ye kadar öğrenci yetiştiren Yavaşca, 95 yıllık ömrüne 652 beste ile 256 ödül sığdırdı

Sanatçının Çorlu Yılmaz Büyükerşen Balmumu Heykeller Müzesi”nde balmumundan bir heykeli de bulunuyor.

İstanbul”da tedavi gördüğü hastanede 23 Aralık 2021″de, 95 yaşında hayatını kaybeden Yavaşca”nın cenazesi, Beşiktaş”taki Yahya Efendi Türbesi Haziresi”nde toprağa verildi.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.

Source: