Tiyatro Kooperatifi Yönetim Kurulu Başkanı ve oyuncu Mert Fırat ile kampanya üzerine konuştuk: Perdeler kapanmasın
“Bu Yaz Sahnelerimizi Kapatmıyoruz” başlığıyla yola çıkan kampanya, haziran, temmuz ve ağustos aylarını kapsayacak. Yaz sezonu boyunca kooperatif üyesi tiyatrolar sahnelerini açık tutacak, seyircilerle buluşmayı ve dayanışmayı sürdürecek. Kooperatif ortaklarının katılımıyla yürütülecek kampanya, sahnelerin yalnızca oyun mekânları değil, aynı zamanda bir arada olmanın, paylaşmanın ve direnmenin alanları olduğu inancıyla yaşama geçiriliyor. Kampanya kapsamında seyircilerin tiyatroya erişimini kolaylaştırmak için “Bir bilet alana ikinci bilet yüzde 50 indirimli” uygulaması başlatılırken askıda bilet yöntemiyle de öğrencilerin ücretsiz oyun izleyebilmesi hedefleniyor. Tiyatro Kooperatifi Yönetim Kurulu Başkanı ve oyuncu Mert Fırat ile kampanya üzerine konuştuk. YAKLAŞIK 80 TİYATRO – Kampanya fikri nasıl ortaya çıktı? Nisan ayında Tiyatro Kooperatifi’nin genel kurul toplantısını gerçekleştirdik. Bu toplantı, ortağımız olan tiyatro temsilcileriyle bir araya gelip yaşadığımız sorunları, çözüm önerilerimizi ve yeni proje fikirlerimizi konuşmak açısından çok verimliydi. Yaklaşık 80 tiyatroyu bünyesinde bulunduran büyük bir topluluğuz ve her zaman ortak akılla, kolektif bir biçimde hareket etmeye gayret ediyoruz. Ekonomik ve toplumsal sorunların günden güne derinleştiği bir dönemdeyiz. Bu sorunların tiyatrolar üzerindeki etkileri de kaçınılmaz biçimde gündemimizdeydi. Özellikle gençler, tiyatrolar ve seyirciler arasındaki bağın zayıflaması bizi harekete geçirdi. – Tiyatro sezonunun kısa sürmesi tiyatrolar ve tiyatroseverler için de bir sorundu aslında. Evet, bir diğer konu da, tiyatro sezonlarının eylül-mayıs aylarıyla sınırlı olmasıydı. Bu uzun süredir süregelen uygulama aslında seyirciyle aramıza görünmez bir duvar örüyor. Oysa biz sanatın mevsimsiz olduğuna, ifade özgürlüğünün zamanla sınırlanamayacağına inanıyoruz. Üstelik sahneler sadece oyunların sergilendiği alanlar değil, birlikte düşünmenin, üretmenin, direnmenin, dinlemenin, anlamanın, itiraz etmenin ve yeni fikirlerin yeşerdiği canlı mekânlar. Bu düşünceler bizi şu ortak noktaya taşıdı: “Yazın sahnelerimizi kapatmayalım. Sessizliğe, yalnızlığa ve ticarileşmeye karşı tiyatroyla ve seyircimizle yan yana duralım. Bu koşullarda kapanmak değil, açık kalmak bir duruş olsun.” “PAYLAŞMANIN VE DÜŞÜNMENİN MEKÂNI” – Kampanya ile asıl hedeflenen nedir? Bu kampanya bir oyun takvimi paylaşımı değil, dayanışmanın, birlikte üretmenin ve umudu canlı tutmanın bir ifadesi. Çünkü bugün gençler geleceksizlikle, tiyatrolar seyircisizlikle, toplum ise giderek artan bir umutsuzlukla yüzleşiyor. Biz tiyatrocular olarak sahnelerimizi açık tutmanın, hem bugüne bir yanıt hem de yarına bırakılacak bir umut olduğuna inanıyoruz. “Bu Yaz Sahnelerimizi Kapatmıyoruz” kampanyası, Tiyatro Kooperatifi çatısı altındaki tiyatroların kolektif inisiyatifiyle doğdu. Sahneli ya da sahnesiz, tüm üyelerimizin katılımıyla hayata geçti. Çünkü sahneler sadece gösteri alanı değil, birlikte olmanın, paylaşmanın ve düşünmenin mekânları. – Bilet kampanyasından bahseder misiniz? Kampanyayla birlikte haziran, temmuz ve ağustos ayları boyunca tiyatroya erişimi kolaylaştırmak için “Bir bilet alana ikinci bilet yüzde 50 indirimli” uygulamasını başlattık. Ayrıca “askıda bilet” uygulamamız sayesinde lise ve üniversite öğrencileri oyunları ücretsiz izleyebilecek. Bazı sahneler zaten yazın açıktı. Ama bu kez ilk kez kolektif bir yaklaşımla, bir duruşa dönüşerek “Yazın sahnelerimizi kapatmıyoruz” dedik. Bu sadece bu yaza özel bir kampanya değil. Amacımız daha uzun vadeli: Sanat sezonunun eylül-mayıs arasında sıkışıp kalmasına karşı bir itiraz ve gelecek kuşaklara bu döneme dair bir not bırakmak. Normalde yazın kapalı olan birçok tiyatro da büyük bir özveriyle kampanyaya katıldı. Böylece biz tiyatrolar seyircimizden, seyircilerimiz de bizden uzak kalmayacak. Sezonda kaçırılan, “Keşke izleseydim” denen pek çok oyunu yaz boyunca sahnelerimizde izlemek mümkün. Kampanyaya dair tüm detaylar ve programa “tiyatrokooperatifi.org/bu-yazsahnelerimizi-kapatmiyoruz” adresinden bakılabilir. “SANATÇININ KORUNMASI ANAYASAL GÖREV” – Sizce tiyatroların bu krizi atlatabilmesi için devlet nasıl bir yaklaşım benimsemeli? En net ve temel cevap şu olur: Anayasanın 64. maddesi uygulanmalı. Bu madde, devletin sanat faaliyetlerini ve sanatçıyı koruma yükümlülüğünü açıkça ortaya koyar. Sanat eserlerinin ve sanatçının korunması, desteklenmesi ve sanat sevgisinin yaygınlaştırılması için devletin gerekli tedbirleri alması anayasal bir görevdir. Tiyatro sanatının sürdürülebilirliği için onu yalnızca bir eğlence biçimi ya da popüler kültür öğesi olarak değil, kendi kültürel zemininde değerlendirmek şart. Tiyatro, yaratıcı endüstrilerin beslendiği, kültür-sanat ekosisteminin can damarlarından biridir. Ekonomik ve sosyal etkisi de oldukça büyüktür. Sanat tıpkı sağlık, eğitim, adalet gibi kamusal bir hizmettir. Bu nedenle tiyatro faaliyetlerinin sadece bir ticari faaliyet gibi görülmesi yanlış olur. Bu bağlamda, özel tiyatroların “tacir” statüsünden çıkarılarak sanatsal faaliyetlerine özgü, yeni ve sürdürülebilir bir statüye kavuşturulmaları gerektiğini düşünüyorum. Atılması gereken bazı somut adımları şöyle sıralayabilirim: – Vergi yükünün azaltılması. – SGK ve KDV teşviklerinin sağlanması. – Destek mekanizmalarının güçlendirilmesi ve çeşitlendirilmesi. – Sahne giderlerinde (elektrik, su, doğalgaz vb.) indirim uygulanması. – KOSGEB gibi desteklerin tiyatrolara da uyarlanması. – Sponsorluk ve bağış sistemlerinin uluslararası örneklerde olduğu gibi geliştirilmesi. Bu adımlar hayata geçirildiğinde, hem tiyatroların ayakta kalması hem de seyircilerin daha kolay erişim sağlaması mümkün olur. Çünkü sanatı yaşatmak, toplumu yaşatmak demektir.
Source: Öznur Oğraş Çolak
Hapiste bayram!
Milyonlarca insanın hapiste olduğu bir bayramı geçiriyoruz! İlle de bedenlerin hapiste olması gerekmez, haksız hukuksuz demir parmaklıkların arkasına konan yüzlerce kişiyle birlikte milyonlar onların yanında. Hapiste “güzel günler hüznü” bir başka yaşanır. Bayram, onların başında gelir. Çünkü tek gün değildir. Doğum günleri, sevdiğinizle ikinizi bağlayan özel günler, evlatlarınızın karne günü, burnunuzun direğinde, yüreğinizin derinliklerinde, gözlerinizin barajlarında yaşanır. Bayramın en ağrı günü birinci gündür. Geçmez. En güzel günü son gündür! İşte bir bayram daha bitiyor! Bugün yapılabilecek en anlamlı şey, haksız hukuksuz, toplama kampına götürülür gibi hapse atılanlarla dayanışmayı güçlendirmektir. Onlara yalnız olmadıklarını hissettirmektir. Hapiste bayram, “Yalnız değilim” diyebilmektir. Neşet Ertaş diyor ya: “Kalpten kalbe bir yol vardır, görülmez.” Milyonların hapistekilerle kalpten kalbe kurduğu yolu kesebilecek bir güç icat edilmemiştir! *** Yazı aramızda dün ODTÜ ormanının kıyısında hapistekilerle yürüdük! Doğa ne kadar öğretici, nasıl da bitip tükenmek bilmez bir enerji! Nisanda hani Anadolu’nun dört bir yanına don vurmuştu ya… Memleketin huzuruna don vurması gibi! O donda yanan tomurcuklar meyveye durmadan kuru bir çöpe döndü. Bu tür büyük zarar veren acı olayların etkisi hemen hissedilemeyebiliyor. Mayıs, haziranda bu daha net anlaşıldı. Geçen yıllarda üzüm salkımı gibi dalları kırarcasına elma dolu ağaçlar rüzgârda teneke gibi sallanıyordu. Erik ağaçları da öyle. Gür yaprakları arasında bir tek kırmızı erik yok. Ankara Sakarya ile Kızılırmak’ın sınırının içinden geçtiği tek il olduğu için topraklar bereketlidir. Bu mevsim altın sarısı kayısıların görücüye çıktığı ağaçlar hüzün yüklü. Hep birlikte, “Doğada her şey kupkuru” demeye hazırlanıyorduk ki burnumuza yerçekimini ortadan kaldıran bir iğde kokusu geldi. Ama nasıl koku! Ağaca sokulduk. Sadece biz mi mest olan, bir baktık kendi halinde meyveye durmaya hazırlanan iğde ağacının yeşil beyazı yaprakları arasında kocaman böcek bahçeleri var! Bambaşka bir evren. Başımızı kaldırıp etrafa bakınırken az ötede ıhlamur yapraklarının iç ortasından çiçekleri filizleniyor. Bir görseniz, dünyaya gözlerini yeni açmış kedi yavruları gibi. En çok bir hafta sonra ne güzel kokacaklar. Son haftalardaki ikindi yağmurları kır çiçeklerine de yaradı. Ömürleri uzadı. Aralarında yürürken bir kelebek bütün ağırlığıyla bizi durdurdu. Kanatlarına baktır tonlarca renk! Maviden yeşile… Sahi bir kelebek ortalama kaç tondur? *** Pablo Neruda diyor ya: “Bütün çiçekleri koparabilirsiniz ama baharın gelişini engelleyemezsiniz!” Hayat da böyle değil mi? Sizin gibi düşünmeyen herkesi hapse atabilirsiniz ama farklı düşüncelerin doğmasını engelleyemezsiniz. Orman kıyısında birlikte yürüdüğümüz Silivri mahpuslarının da çok ama çok büyük bir bahçesi var; gökyüzü bahçesi! Bulut tarlalarından dökülen güneşle ruhlarını yıkıyorlar. O bulutlar ki günün her saati ışık fırçasıyla akla hayale gelmez resimler yaparlar. Yaşamasını bilen hapis dahil her yerde yaşar. Nâzım diyor ya, “Esir düşmekte değil, teslim olmamakta bütün mesele”! Bedenleri esir alsanız bile hedefleri tutuklayamazsınız, umutların gözüne şiş sokamazsınız! Dikenli tellere çarpıp batan güneş onların yaşam sevincini aydınlatır! Onlar diken içindeler. Ama gül gibiler!
Source: Mustafa Balbay
Montella, Fenerbahçe iddialarına cevap verdi!
A Milli Futbol Takımı Teknik Direktörü Vincenzo Montella, karşılaşmanın oynanacağı Pratt & Whitney Stadyumu”nda düzenlenen basın toplantısında milli futbolcu Merih Demiral ile açıklamalarda bulundu.Kurban Bayramı”nı kutlayan İtalyan teknik adam, “İyi bayramlar diliyorum. Uzakta da olsak kalbimiz milletimizle beraber.” dedi.”BİZİM İÇİN İKİ ÖNEMLİ MAÇ OYNAYACAĞIZ”Oynayacakları 2 maçın, adaptasyon maçları olduğunu vurgulayan Montella, şunları söyledi:”Arzu edilen bir rakip olduğumuz için bizi davet etmeleri bizi tabii ki mutlu etti. Bu maçlarda en iyi şekilde performansımızı ortaya koymak istiyoruz. Buradayız seneye de burada olmak istiyoruz. Bizim için iki önemli maç oynayacağız. Farklı bir gerçeklikte iki tane maç olacak. Rakiplerimizin ligleri devam ediyor. Kondisyon olarak önde olabilirler ama önemli değil, biz kendi performansımıza bakacağız bazı eksiklerimiz olsa da. Hazırlık maçları olabilir, belki çok fazla önem taşımıyor gibi gözükse de bizim için sonuç almak da en önemli kısım. Bu nedenle en iyi performansımızı vereceğiz.””İLK MAÇIMIZ DEPLASMANDA ÇOK ÖNEMLİ BİR RAKİBE KARŞI OLACAK”Vincenzo Montella, “”Kamuoyunda zaman zaman eleme grubunu İspanya birinci bitirir, ikincilik mücadelesi veririz” yorumları yapılıyor. Sizin bu yorumlarla ilgili düşünceniz nedir?” sorusunu şöyle cevaplandırdı:”Genellikle hazırlığımıza önem veren bir insanım. Avrupalı takımlar olarak eylül ve haziran başındaki maçlar, her zaman daha zorlu geçer. En önemlisi ilk maça konsantre oluyoruz. Elemelerde ilk maçımız Gürcistan”a karşı ve Avrupa Şampiyonası”nda ne kadar iyi bir takım olduklarını gösterdiler, biz biraz daha fazla ilerleyebildik. Tüm maçlar çok önemli. İlk maçımız deplasmanda çok önemli bir rakibe karşı olacak. Hazırlıklarımız ona göre olacak, sonrasında adım adım ilerleyeceğiz.Genelde ligdeki performanslara göre kararlarımızı veriyoruz. Her seferinde en iyi olan hangisiyse onları çağırmaya çalışıyoruz. Sonra da hocanın görevi başlıyor. Eksik taraflar olursa da bizim orada hamlelerimiz olacak. Genel olarak hazırlığımız en iyilerin üzerine olacak. Bazen aynı pozisyonda iki iyi oyuncu oluyor, o zaman zor karar veriyoruz ama bunlar da güzel zorluklar. Yapay zeka kullanarak eksik olan taraflarımızı maalesef çözemiyorum.”MONTELLA”DAN, FENERBAHÇE İDDİALARINA YANIT!İtalyan teknik adam, “Adınız başka kulüplerle de anılıyor. Fenerbahçe iddiaları da var. Milli takım ve kulüp takımını beraber çalıştırabileceğiniz de konuşuluyor? Bu iddiaların gerçekliği var mı?” sorusuna, “Futbolcuyken de hocayken de çok fazla televizyon izlemiyorum ve haber takip etmiyorum. O nedenle böyle şeylerden fazla etkilenmiyorum. Burada çok mutluyum, başkanımızla olan ilişkimiz iyi, futbolcularımızla ortamımızı görüyor. Kendi tutkusunu da yakından takip ediyorum, takım otobüsüyle gelip antrenmanı izledi. Milli takımda olmaktan çok keyif alıyorum.” yanıtını verdi.Montella, ABD karşısında sahaya süreceği 11″le ilgili soruya ilişkin, “İlk 11″le alakalı kafamda çok net fikir oluştu. Fazladan futbolcular da getirdik, gelecek vadeden futbolcuları da getirdik, bizimle zaman geçirmelerini istedik.” ifadelerini kullandı.”AHMED KUTUCU”NUN DURUMUNU DEĞERLENDİRİYORUZ”Montella, Ahmed Kutucu”nun ABD karşısında oynayıp oynamayacağının henüz belirsiz olduğunu vurgulayarak, şöyle konuştu:”Şu anda Ahmed Kutucu”nun durumunu değerlendiriyoruz. Dün antrenmanda ufak bir şeyler oldu. ABD”ye karşı yedek kulübesinde olur mu olmaz mı hala değerlendirmedeyiz. Herkes için yerimiz var. Sezon sonu olmasına rağmen birkaç kişi fazladan getirdik. Sezon sonu olduğu için ne olur ne olmaz diye düşündük. Kimseyi dışarıda bırakma fikrimiz yok. Sadece durumlarını değerlendiriyoruz.”
Source: Muhammet Binici
Bayramları geri alacağız
Ben küçüklüğümden beri bayram sabahları, ailece kahvaltı sofrasında buluşurduk. Gülüşmelerin, bayramlaşmaların, telaşla hazırlanıp büyüklerin elini öpmeye gitmenin o sade ve içten neşesini hatırlıyorum. Bu yıl ise o neşe bize çok uzak; zira bu, Ekrem’siz geçirdiğimiz ikinci bayram.
Eşim Ekrem İmamoğlu, İstanbul’un seçilmiş Büyükşehir Belediye Başkanı ve milyonların cumhurbaşkanı adayı, üç aya yakın süredir, haksız şekilde cezaevinde. Ona ve çalışma arkadaşlarına yöneltilen suçlamalar hukuken asılsız. Artık tüm Türkiye biliyor: Cezalandırılan bir suç değil, bir duruş; halktan yana, adaleti savunan, kente ve ülkeye hakkıyla hizmet eden bir duruş.
SEVGİMİZE YENİLECEKLER
Bu bayramı eksik ve buruk geçiren sadece biz değiliz. Sevdiklerinden ayrı düşen binlerce insan var – Ekrem’in yol arkadaşlarının, gazetecilerin, öğrencilerin, kamu emekçilerinin, anayasal haklarını kullanarak eşitliği, hukuku savunanların aileleri. Silivri cezaevi, artık bu ülkenin dürüst, cesur ve sesini yükselten insanlarının adresine dönüştü. Bu karanlık tablo çok uzun sürmeyecek. Adalet gecikebilir ama mutlaka yerini bulacak; buna yürekten inanıyoruz.
Bayramlar, bu topraklarda yüzyıllardır hoşgörünün, birliğin ve dayanışmanın simgesi oldu. Bugün bu değerler zedelenmiş, toplumsal dayanışma yerini derin bir kutuplaşmaya bırakmış olabilir. Ancak biliyoruz ki, ortak değerlerimizi yeniden yeşertmek, umut dolu yarınları birlikte inşa etmek bizim elimizde. Kucaklaşmaların, ortak ve bereketli sofraların, güvenli ve neşeli sokakların bayramına yeniden kavuşacağız.
Geçtiğimiz günlerde Ekrem doğum gününü cezaevinde geçirdi. Ben de ona şu cümlelerle moral verdim: “İyi ki doğdun, iyi ki varsın. Ailemize sevgi ve huzur, ülkemize cesaret ve umut oldun.” Bu sözler sadece bir eşin ve yol arkadaşının değil, aynı zamanda bir yurttaşın sesi. Çünkü Ekrem yalnızca bir siyasetçi değil, haksızlığa karşı direnen milyonlar için bir adalet simgesi.Onu ve halkımızı yıldırabileceklerini düşünenler ise, ne onu, ne de halkımızı tanıyorlar; bu halk sağduyusuyla, vicdanıyla, direnciyle tanınır. Ekrem’in de dediği gibi: “Güler yüzümüze yenilecekler, temiz kalplerimize yenilecekler, tevazumuza, hoşgörümüze yenilecekler. Sımsıcak kalbimize yenilecekler. Seksen altı milyon insanın tamamına olan sevgimize yenilecekler.” Bugün Silivri’nin duvarlarını aşan bu sevgi ve dayanışma yalnızca bir kişiye değil; ortak bir vicdanı, adaleti savunan herkese ait. 19 Mart’tan itibaren yaşananlarla kendine yapılan haksızlıkları hatırlayanlara, hukuksuzluğun ve adaletsizliğin bu ülkeye hakim olmasına razı gelmeyenlere, eşitsizliği kabul etmeyenlere ait. Meydanlarda bir araya gelen kadınların, gençlerin, emekçilerin sesi, bu kolektif iradenin taşıyıcısı. Kurtuluş olmayacak tek başımıza, ya hep beraber ya hiçbirimiz.
Bu süreçte beni derinden etkileyen iki ses var; kadınlar ve gençler. Cumhuriyet ile kazandığı hakları ve eşitlik ilkesini sahiplenen bu kuşaklar korkuya teslim olmadı. Kadınların kazandığı haklardan vazgeçmeme iradesi, gençlerin insanca bir yaşam arzusu bu büyük yürüyüşümüze güç katıyor. Büyük Önder Atatürk’ün açtığı Cumhuriyet yolunda biz kadınlar, bize emanet edilen değerlere sahip çıkmakta kararlıyız. Çünkü biliyoruz: özgürlüğün olmadığı yerde gerçek bayram olmaz.
Gençlerin duruşunu da yakından gözlemliyorum. Kızım, oğullarım, onların arkadaşları, yanıma gelip iyi dileklerini iletmek, bu süreçte verdiği mücadeleyi anlatmak isteyen gençler… Moralleri zaman zaman bozulsa da hak, hukuk ve eşitlik talebinden asla vazgeçmiyorlar. Ekrem ve mücadeleyi sürdüren arkadaşları bu ülkenin bu gününü ve onurunu savunuyor; gençler de bu ülkenin geleceğini ve hayallerini. Onlar sayesinde yarınlara dair güvenim sapasağlam.
AYNI SOFRADA OLACAĞIZ
Bugün buruk bir bayram, ancak bu burukluğun içinde kararlı ve onurlu bir direnç ruhu var. Her adaletsizlik bir uyanışı, her baskı yeni bir farkındalığı ve mücadeleyi beraberinde getirir. Türkiye’de bu kararlı mücadele çoktan filizlendi. Saraçhane’den Silivri’ye, kampüslerden meydanlara, şehirlerden tarlalara yayılan ortak ses, bu bayramı farklı kılan duygunun yankısı, ezgisidir.
Sevdiklerimizden ayrı geçen bu bayramda, yalnız olmadığımızı biliyorum. Dayanışmayla, akılla ve cesaretle ilerliyoruz.
Ve inanıyorum ki yarın, özgür ve çoğulcu bir Türkiye’de yeniden aynı sofrada buluşacağız. Ülkemizin dört bir yanında özgürlüğün rüzgarı esecek. Tüm sevenler; kalplerinde huzurla, mutlulukla güvenle sarılacak. Bu topraklarda bayramlar, yeniden ve her zamankinden büyük bir coşkuyla her evi dolduracak.Bayramımız kutlu olsun.
Source: Haber Merkezi
7 Haziran 2025 altın fiyatları: Tarihi rekorun ardından düşüş sürüyor! Gram, çeyrek, cumhuriyet ve ons altın ne kadar?
Küresel piyasalarda yaşanan dalgalanmalar, döviz kurlarındaki hareketlilik ve jeopolitik gelişmeler, altın fiyatlarını etkilemeye devam ediyor.Kurban Bayramı’nın ikinci gününe denk gelen 7 Haziran 2025 Cumartesi günü, yatırımcılar ve vatandaşlar altın fiyatlarındaki son durumu araştırıyor.Altın fiyatlarını yakından takip eden yatırımcılar, özellikle “Gram altın bugün kaç TL?”, “Altın fiyatlarında son durum ne?”, “Altın düşmeye devam edecek mi?” gibi sorulara yanıt arıyor.Özellikle bayram döneminde hediyelik ve yatırım amaçlı altına olan talep artarken, fiyatlarda aşağı hareketler dikkat çekiyor.İşte 7 Haziran 2025 tarihi itibarıyla güncel altın fiyatları:Gram Altın: Alış 4.175,92 TL – Satış 4.176,78 TLOns Altın: Alış 3.310,03 dolar – Satış 3.310,71 dolarÇeyrek Altın: Alış 6.784,00 TL – Satış 6.890,00 TLYarım Altın: Alış 13.567,00 TL – Satış 13.782,00 TLTam Altın: Alış 27.334,96 TL – Satış 27.874,55 TLCumhuriyet Altını: Alış 27.050,00 TL – Satış 27.438,00 TLGÜNCEL ALTIN FİYATLARINI TAKİP ETMEK İÇİN TIKLAYINAltın fiyatlarının önümüzdeki günlerde de küresel gelişmelere bağlı olarak yön bulması bekleniyor. Bayram süresince piyasaların kapalı olması nedeniyle fiyatlar sınırlı bir aralıkta seyretse de, uluslararası gelişmelerin etkisi devam ediyor.
Source: Dünya Gazetesi
Haftanın Kitapları
BETEROTU(Pınar Öğünç) Gündelik hayatın çatlaklarından sızan, kırılgan hayatların hikâyeleri. Plaza işçileri, çevrimiçi âşıklar, çalışırken ölüp betona gömülenler, yerinden yurdundan edilenler, yedi göbekten şehirliler… Pınar Öğünç insan hikâyelerinin en saydam noktalarına incelikli ama derinlemesine bir bakış atıyor. Yazarın güçlü öykücülüğü, karakterlerini okurun hayatında da görünür kılıyor. Kolektif Kitap tan çıkan Beterotu okuruna hem bugünle ve kendiyle yüzleşme imkânı veriyor hem de yalnız olmadığını hatırlatıyor.AYNADAKİ YALNIZ ŞATO(Mizuki Tsucimura) Yedi öğrenci, ailelerinden ve arkadaşlarından kaçmak için odalarının karanlığına sığınmış, okula gitmeyi reddediyor. Ta ki bir gün kendilerini muhteşem bir şatoda bulana kadar. Ama bu büyülü şatoda bir görevleri var: Saklı bir anahtar bulmak. Anahtarı bulan kişi, tek bir dilek hakkı kazanacak ve dileği gerçekleştiğinde şato, içinde yaşadıkları tüm anılarla birlikte ortadan kaybolacak. Ancak bir kural da var: Her gün akşam saat beşe kadar şatoyu terk etmek zorundalar, yoksa şatonun huysuz koruyucusu Kurt Hazretleri tarafından yutulacaklar. İthaki Yayınları nın okurla buluşturduğu Aynadaki Yalnız Şato, karakterlerin duygusal dünyalarına büyük bir şefkatle yaklaşıyor ve insanlara dokunmanın beklenmedik güzelliklerini ortaya koyuyor. İç içe geçmiş odalardaki bilmeceler çözülmeyi beklerken capcanlı rüyalarla yürek ısıtan bu roman, üzüntüyü ve küskünlüğü alıp neşeyi ve umudu müjdeliyor.HAVUZ BAŞI (Sait Faik Abasıyanık) Modern Türk öykücülüğünün kurucu isimlerinden, edebiyatımızın en özgün ve ayrıksı seslerinden Sait Faik Abasıyanık ın dört kitabı haziran ayında da Can Yayınları etiketiyle okurla buluşmayı sürdürüyor. Kendine özgü yalın ve akıcı öykülerinde okuru şaşırtan, insanı ve doğayı bütün içtenliğiyle anlatmaktan geri durmayan, her şeyin merkezine insan sevgisini koyan usta yazarın bu ay okurla buluşacak kitapları Havada Bulut, Havuz Başı, Mahkeme Kapısı ve Sarnıç. Sokakların, kıyıların ve yalnız ruhların yazarı, Kökü kendinden olan bir yazar olarak cumhuriyet dönemi edebiyatımızda bir mihenk noktası olarak belirirken çağdaş öykücülüğümüzün de temellerini atan Sait Faik ten hayatın tam orta yerinden hikâyeler…DÜNYANIN SONU DEĞİL(Hannah Ritchie) Boyner Yayınları, çevre bilincine güçlü katkı sunan yeni kitabı Dünyanın Sonu Değil i okuyucuyla buluşturuyor. Oxford Üniversitesi Küresel Kalkınma Programı nda kıdemli araştırmacı olarak görev yapan Çevre bilimci Dr. Hannah Ritchie tarafından kaleme alınan kitap, dünyanın karşı karşıya olduğu çevre krizlerini verilerle analiz ederken, çözüm odaklı ve umut verici bir yaklaşım ortaya koyuyor. Ritchie; geçmiş verileri, güncel gelişmeleri ve geleceğe dair çözüm önerilerini akıcı ve anlaşılır bir dille sunarken, bireylerden devletlere kadar herkesi bilgiyle harekete geçmeye davet ediyor. Kitap, çevresel farkındalık kadar, umutla eyleme geçme çağrısı da yapıyor. Bilimsel verilerin herkes için erişilebilir hale geldiği eserde; sürdürülebilirlik, dönüşüm ve toplumsal bilinçlenme güçlü bir şekilde işleniyor.TEPSİDEKİ MELEK(Esra Kahya) Eşyaların lisanını öğrenen bir kız çocuğu geziniyor evin içinde. Annesinin terliklerinden, köşedeki ceviz vitrinden, dantel örtülerden, koltuklardan,halılardan, duvarlardan gelen seslere kulak veriyor… Esra Kahya, kuşaktan kuşağa kadınları, annelerin kızlarından neler aldığını, çocukluk denen kuyunun insanı nasıl içine çektiğini, aşkın güzel bir şey olduğunu ve sahne gerisinde dönemleri, şehirleri anlatıyor. İletişim Yayınları ndan çıkan Tepsideki Melek, inceliklerle örülü bir aile tarihi romanı. Durup durup güldüren deli bir ağlama gibi.EDEBİ COĞRAFYA(Sheila Hones)Sheila Hones, Edebî Coğrafya da edebiyat tarihinin vazgeçilmez bir boyutu hâline gelen edebî coğrafya kavramına odaklanıyor. Kitap, haritalama, mekânsallık ve hayali coğrafyalar gibi konuları derinlemesine inceliyor. Coğrafya ve edebiyat disiplinlerinin kesişiminde yer alan bu eser, yakın ve uzak okuma tanımları üzerinden, disiplinler arası çalışmaların kavramlara getirdiği yenilikçi bakış açılarını da sorguluyor. 19. yüzyıldan günümüze edebî metinlerle yapılan coğrafi çalışmaları ele alırken, temel terim ve kavramlara dair kapsamlı bir analiz sunuyor. Edebî Coğrafya , hem edebiyat araştırmacıları hem de coğrafyacılar için sözcüklerin dünyasıyla mekânın haritasını bir araya getirerek disiplinlerin sınırlarını aşan eşsiz bir kaynak. Edebiyatın mekânı nasıl şekillendirdiğini ve mekânın edebiyat üzerindeki etkilerini keşfetmek isteyen okurlar için bu kitap, VakıfBank Kültür Yayınları etiketiyle raflarda!BENİM ADIM LUCY BARTON(Elizabeth Strout)Dışarıda ışıl ışıl Chrysler Binası, içeride, hastane odasında ise Lucy Barton ve beklenmedik ziyaretçisi. İki kadın beş gün beş gece boyunca aralıksız konuşuyor. Biri geçmişe tutunmak isterken, diğeri her şeyden uzaklaşmak istiyor. Birinin yüzünde çocukluk yıllarından kalma bir gölge, ötekinin ellerinde alışkanlıkla sakladığı bir suçluluk var. Her şey ne kadar anlatılırsa anlatılsın, bir parça hep eksik kalıyor; ne kadar yaklaşmaya çalışsalar da, aralarındaki mesafe bir türlü kısalmıyor. Beş günün sonunda sabahın ilk ışıkları Manhattan a vururken, odadan çıkınca ikisi de başka hayatlara, başka yalnızlıklara dönecek. Ama bu iki kadının, Lucy ve annesinin paylaştıkları, konuştuklarından çok konuşamadıklarının yüküyle hatırlanacak. Domingo Yayınları ndan çıkan ve Pulitzer Ödüllü Elizabeth Strout un incelikli kaleminden dökülen bu roman, anneler ve kızları arasındaki karmaşık bağları, sınıf ayrımının derin izlerini, hepimizin hayatımızın bir noktasında hissettiği yalnızlığı ve sanatın iyileştirici gücünü ustalıkla ele alan, Lucy nin keskin gözlem yeteneği ve derin insanlığıyla örülen, iz bırakacak bir anlatı.MACELLAN(Laurence Bergreen)Dünyanın en büyük kaşiflerinden biri olarak anılmasına; Macellan Boğazı na, Macellan Bulutsusu na ve NASA nın güneş sistemini keşfetmek için gönderdiği Macellan uzay aracına ismi verilerek onurlandırılmasına karşın Macellan, asıl yapmak istediği şeyi yapamamıştır: Baharat Adaları na varmak, oradan gemilerine yüklediği baharatlarla ve dünyayı dolaşan ilk insan olmanın şanıyla memleketine dönmek. Dünyayı dolaşıp zenginliklerle geri dönen ilk insanlar, o perişan geminin içinde İspanya topraklarına ayak basan on sekiz denizcidir. İş Bankası Kültür Yayınları ndan çıkan bu kitap yenilmez ruhu ve bilgisiyle bu yolculuğu mümkün kılan adamın biyografisi olduğu kadar bu seferin, bir macera romanı kadar sürükleyici seyir defteri…VEBA(Jacqueline Rose) Yapı ve Kredi Yayınları ndan çıkan Veba, yaşayan en önemli feministlerden ve kültür yorumcularından biri olan Jacqueline Rose un, günümüz dünyasını daha iyi kavramak için Albert Camus, Sigmund Freud ve Simone Weil in yapıtlarına başvurduğu denemelerden oluşuyor. Ölüme yönelik radikal bir saygının daha eşit bir servet paylaşımıyla birlikte düşünülebileceğini öne süren Rose, bu tezinden yola çıkarak Covid-19 pandemisi yahut Ukrayna nın işgali gibi yakın dönemde meydana gelen felaketlerin yarattığı ruh durumlarını mercek altına alıyor. Özellikle Batı da, ölümü hayat düzenimizi ihlal eden, uzak tutulacak bir işgalci olarak düşünmenin başarısızlığa mahkûm savunmacı bir tavır olduğunu vurgulayarak ölümü yaşamak ta ısrar ediyor. Filozof Simone Weil in düşüncesini ele aldığı, kitapta kilit rol oynayan denemesinde ancak insan olmanın sınırlarını kabul ettiğimiz takdirde azgınca iktidar hırsından ve beraberinde getirdiği yanılsamalardan arınabileceğinizi ileri sürüyor.YARIN VE YARIN VE YARIN(Gabrielle Zevin)Hayatları boyunca birbirlerine aşık iki yakın arkadaş. Gereken cesareti bir türlü gösteremediler. Yıllar sonra video oyunu tasarımı dünyasında ortaklık kuran Sadie ile Sam, şöhreti, başarıyı, trajediyi ve ikiyüzlülüğü tadacak ve sonunda ölümsüzlüğe kavuşacak… Uluslararası çoksatan yazar Gabrielle Zevin,April Yayıncılık tan çıkan kitabında, aşkın ve yaratıcılığın dönüştürücü gücünü unutulmaz bir hikayeyle taçlandırıyor. Benliğimizin çok yönlü doğasını, bağlanmaya duyduğumuz sonsuz ihtiyacı, hayat ve video oyunu arasında örülü görünmez ağları bir romana sığdırıyor.
Source: Habertürk
Burcunuza göre hangi yaz tatlısı sizi anlatıyor?
Koç – Dondurmalı İrmik Helvası
Girişimci ruhu, hızlı karar alma becerisi ve ateşli enerjisiyle tanınan Koç burçları, hayatın her anında olduğu gibi tatlı seçiminde de cesur ve net olurlar. Onlar için sade bir seçenek yeterli olmaz, içinde mutlaka sürpriz ve dinamizm barındırmalıdır. Sıcak irmik helvasının içinden çıkan buz gibi dondurma, tıpkı Koç’un doğasında var olan zıtlıklara uyum sağlayabilme yetisini temsil eder. Hem dışı sıcak hem içi serin olan bu tatlı, Koç’un aceleci ama samimi yanını, ani parlayışlarını ve ardından gelen içtenliği tam anlamıyla yansıtır.
Boğa – Çilekli Magnolia
Boğa burçları için hayat, dokunsal zevklerle dolu, estetik ve konfor odaklı bir deneyimdir. Tatlı tercihleri de bu özelliklerini yansıtır. Hem damak çatlatmalı, hem göze hitap etmeli, hem de ruhu okşamalıdır. Çilekli Magnolia, Boğa’nın zarif ama doyurucu zevk anlayışına birebir uyar. Kadifemsi kreması, ağızda dağılan bisküvisi ve taptaze çilekleriyle huzurun ve tatminin birleşimidir. Bu tatlı, Boğa’nın güven arayışını, sadeliğin içindeki zenginliği ve duyusal hazza olan düşkünlüğünü enfes şekilde temsil eder.
İkizler – Renkli Sorbe Trio
İkizler burcu meraklı, neşeli, sosyal ve zihin oyunlarını seven bir yapıdadır. Rutinlerden hızla sıkılır, tek tonda yaşamayı kabul etmez. Bu nedenle onun için en uygun yaz tatlısı: Renkli ve çeşitli meyve aromalarından oluşan sorbe üçlüsüdür. Limonun keskinliği, frambuazın tatlı ekşiliği ve mango aromasıyla tropik bir dokunuş… Tıpkı İkizler gibi her bir kaşıkta yeni bir tat, yeni bir duygu saklıdır. Her gün başka bir ruh hali, başka bir renk; bu tatlı onun çok yönlülüğünü ve bitmeyen yenilik arzusunu temsil eder.
Yengeç – Vişneli Güllaç
Şefkatli, içsel dünyası zengin ve geçmişe bağlı Yengeç burçları için tatlı bir anı gibidir. Onun için en değerli lezzet, çocukluk yaz akşamlarını, aile sofralarını ya da bayram günlerini hatırlatan nostaljik bir dokunuş taşımalıdır. Vişneli güllaç, bu duygusal yoğunluğu taşıyan zarif bir yaz tatlısıdır. Gül suyunun ince aroması, sütlü dokusu ve vişnenin hafif ekşiliği; Yengeç’in duyarlılığını, kırılganlığını ve geçmişe özlemini yansıtır. Hem ferahlatır hem duygulandırır.
Aslan – Çikolatalı Parfe
Aslan burçları doğuştan sahne ışıklarını üzerinde toplamaya yatkındır. Gösterişli, ihtişamlı ve güçlü bir karaktere sahiptirler. Onlar için bir tatlı sadece tatlı değil; aynı zamanda bir “gösteri” olmalıdır. Çikolata dolgulu şık bir parfe, Aslan’ın kendine olan güvenini ve gösterişli doğasını temsil eder. Yoğun lezzetiyle damakta kalır, zarif sunumuyla göz kamaştırır. Bu tatlı da tıpkı Aslan gibi unutulmazdır, bir kez karşılaşıldığında etkisi uzun süre sürer.
Başak – Fesleğenli Limonlu Yoğurt Tatlısı
Başak burçları detaylara odaklı, titiz, sağduyulu ve doğallıktan hoşlanan bir yapıya sahiptir. Onlar için bir tatlının sadece lezzetli olması yetmez; aynı zamanda sağlıklı, dengeli ve içeriği sade olmalıdır. Fesleğenle hafifçe aromalandırılmış, limon kabuğuyla ferahlatılmış yoğurt tatlısı, Başak’ın zarif ruhuna birebir uyar. Abartıdan uzak ama karakterli bu tatlı, Başak’ın temizliği, arınmaya duyduğu ihtiyaç ve iç huzur arayışını yansıtır. Bir kaşıkta dinginlik…
Terazi – Frambuazlı Panna Cotta
Estetiğin, zarafetin ve uyumun temsilcisi Terazi burçları için tatlı, görsel ve duyusal bir sanat eseridir. Her şeyin dengede olduğu bir dünyayı temsil eden Terazi için frambuaz soslu panna cotta, ideal uyumu yansıtır. Kremsi yumuşak dokusu, frambuazın canlı rengiyle kontrast oluşturur. Ne çok tatlı ne çok ekşi… Her şeyi kararında sunan bu tatlı, Terazi’nin ince zevklerini ve güzellik arayışını temsil eder. Onun için bu tatlı, sadece damakta değil, estetik hafızada da iz bırakır.
Akrep – Bitter Çikolatalı Dondurmalı Brownie
Derinlikli, yoğun duygulara sahip ve gizemli Akrep burçları için tatlı bir yüzeysellikten ibaret olamaz. İçinde tutku, zıtlık ve yoğun bir deneyim barındırmalıdır. Sıcak bitter çikolatalı brownie’nin üzerine konan vanilyalı dondurma, Akrep’in karanlık ama baştan çıkarıcı doğasını simgeler. Sıcakla soğuk arasındaki o karşı konulmaz denge, Akrep’in kontrollü dışı ve fırtınalı iç dünyasını yansıtır. Her lokma sürükleyici bir hikâye gibi…
Yay – Ananaslı Hindistan Cevizli Trifle
Özgür ruhlu, iyimser ve maceraperest Yay burcu, egzotik tatlara ve farklı kültürlere meraklıdır. Onun tatlısı da sıradan olmamalı; onu dünyayı dolaşıyormuş gibi hissettirmelidir. Kat kat Hindistan cevizi kreması, taze ananas dilimleri ve bisküvi tabakalarıyla hazırlanan trifle, Yay’ın tropik hayallerini, enerjisini ve yaşam coşkusunu temsil eder. Her katman başka bir ülke, başka bir tat; her kaşıkta yolculuk hissi…
Oğlak – Sade Bademli Dondurma
Sorumluluk sahibi, geleneksel değerlere bağlı ve kaliteli seçimler yapan Oğlak burçları için abartılı tatlar gereksizdir. Onlar için önemli olan sağlam, sade ama etkili lezzetlerdir. Badem aromalı sade bir dondurma, bu burcun zarif ama iddialı karakterini taşır. Süslemeden, iddiasız görünen ama ilk lokmada güven veren bir tat… Tıpkı Oğlak gibi sessiz ama güçlü bir iz bırakır.
Kova – Lavantalı Beyaz Çikolatalı Mousse
Sıra dışı düşünen, yaratıcı fikirleriyle öne çıkan Kova burçları için klasik tatlılar yeterli değildir. Onlar, bir tatlının içinde dahi özgünlük ararlar. Lavanta esansıyla aromalandırılmış beyaz çikolatalı mousse, hem lezzetiyle hem de kokusuyla farklı bir deneyim sunar. Gelenekselin dışında olan bu dokunuş, Kova’nın ilerici zihnini, marjinal zevklerini ve sınır tanımayan ruhunu anlatır.
Balık – Gül Şerbetli Sakızlı Muhallebi
Hayal gücü geniş, duygusal ve sezgisel Balık burçları için tatlı; düşsel bir âlemin kapısını aralamalıdır. Onlar için lezzet, sadece fiziksel değil, aynı zamanda ruhsal bir deneyimdir. Gül şerbetiyle tatlandırılmış, sakızla kıvam kazanan muhallebi, Balık’ın yumuşak kalbini, romantik iç dünyasını ve düşlerle örülü doğasını temsil eder. Hafif, zarif ve duygularla dolu… Her kaşıkta bir masal başlar.
Source: Derleyen: Nesli Leyla Şenol
“22. Eskişehir Uluslararası Film Festivali” sona erdi…
T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü’nün desteğiyle, Anadolu Üniversitesi Kurumsal İletişim Koordinatörlüğü ve İletişim Bilimleri Fakültesi tarafından düzenlenen “22. Eskişehir Uluslararası Film Festivali”, 1 Haziran tarihinde, görkemli bir törenle sona erdi. Her yıl büyük bir özen ve hevesle hazırlanan Uluslararası Eskişehir Film Festivali’ nde, bu yıl yine önemli yapımların prömiyerleri yapıldı; söz konusu filmler ilk kez seyirciyle buluştu.Türkiye’nin üniversite kimliği taşıyan uluslararası tek uzun metraj film festivali olan “Eskişehir Uluslararası Film Festivali”; seyircisiyle, 22. yılında da çizgisini koruyarak buluştu. Festival; bu yıl da, sinemaseverlere ve üniversite öğrencilerine gösterimi yapılan filmlerin yönetmenlerinin ve usta sinemacıların içinde bulunduğu söyleşilerin ve sinema derslerinin yer aldığı zengin bir program sundu.Bu kapsamda festivalde bu yıl “Piyano Eşliğinde Sessiz Film Gösterimi” de yer aldı. 1926 yapımı “The Adventures of Prince Achmed /Prens Ahmed’in Maceraları” adlı sessiz animasyon; piyanist Hakan Ali Toker’in müzikleri eşliğinde, özel bir gösterimle sinemaseverlerle buluştu.22. Eskişehir Uluslararası Film Festivali kapsamında gerçekleştirilen “Ulusal Kısa Film Seçkisi” de Anadolu Üniversitesi Sinema Anadolu Salonunda sinemaseverlerin beğenisine sunuldu. Filmlerin gösteriminin ardından film yönetmenleriyle samimi bir söyleşi gerçekleştirildi. Gösterim sonrası gerçekleşen etkinlikte, “Dosta Yakışır Bir Davranış” filminin yönetmeni Veysel Ayvazoğlu, “Islak Köpekler” belgeselinin yönetmeni Metin Konar, “İsmi Sonra Bulurum” filminin yönetmeni Ömer Alioğlu, “İstasyon İnsanları” filminin yönetmeni Buğra Mert Alkayalar, “Rana” belgeselinin yönetmeni Ertürk Arda Aslankaya ve “XYZ” filminin yönetmeni Egemen Özcan izleyicilerle bir araya geldi. Moderatörlüğünü Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Yeni Medya ve İletişim Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Nihan Vural”ın üstlendiği söyleşide; yönetmenler film yaratım süreçlerini ve kısa film deneyimlerini katılımcılarla paylaştı.22. Eskişehir Uluslararası Film Festivali seçkisinde; ABD, Almanya, Avusturya, Birleşik Krallık, Brezilya, Çin, Filistin, Fransa, Gürcistan, İran, İtalya, Macaristan, Moğolistan, Norveç, Türkiye, Ürdün ve Yunanistan olmak üzere 17 farklı ülkeden toplam 47 uzun metraj film yer aldı. Ayrıca Uluslararası Kısa Film Seçkisi, Ulusal Kısa Film Seçkisi, Anadolu Üniversitesi Kısa Film Seçkisi olmak üzere; üç seçkide toplam 19 kısa metraj film yer buldu.Bu yıl festivalde ilk defa “Orta Doğu Sineması” adlı bir bölüm de yer aldı. Bölümün en dikkat çekici filmlerinden biri olan 2024 yapımı From Ground Zero/Sıfır Noktasından, Gazze”de yaşanan savaşın ortasında çekilen 22 kısa filmden oluşuyor. Küratörlüğünü Filistinli yönetmen Rashid Masharawi’nin üstlendiği bu projede, çoğu daha önce sinema deneyimi olmayan 22 Filistinli yönetmen, savaşın gölgesinde günlük yaşamlarını, hayallerini ve direnişlerini anlatıyor. Dikkat çeken bir diğer yapım ise Filistin’de yaşanan yıkımı konu alan ve bu yıl En iyi Belgesel dalında Akademi Ödülü alan, 2024 yapımı No Other Land/Gidecek Yer Yok adlı film. Filistin ve İsrail iş birliğiyle hazırlanan bu belgesel, Batı Şeria’daki Masafer Yatta’nın İsrail askeri işgal güçleri tarafından yok edilişinin beş yıllık sürecini gözler önüne seriyor. Söz konusu belgesel film; yalnızca savaşın insani maliyetini değil, aynı zamanda bu tür hikâyelerin anlatılmasının karşılaştığı küresel baskı ve sansür girişimlerini de gündeme taşımasıyla dikkat çekiyor. Oscar ödüllü filmin ABD’de yaygın gösterimde seyirciyle buluşma şansı bulamadığı biliniyor. The New York Times’ ın dikkat çektiği biçimiyle “Batı’nın kimsenin izlemesini istemediği” bu belgesel, yaşanan insanlık dramına yalnızca tanıklık etmekle kalmayıp, aynı zamanda direnen bir yapım olarak da öne çıkıyor.Seçkide yer alan ve hayatın gerçeklerini çarpıcı bir şekilde gözler önüne seren bu iki film; seyirciyle, Türkiye’de ilk defa Eskişehir’de buluşmuş oldu.Festivalin gelenekselleşen bölümlerinden biri olan Engelli Farkındalık seçkisi, bu yıl dikkat çeken bir yapımı ağırlamış bulunuyor. Necmi Sancak’ ın yönetmenliğini üstlendiği 2024 yapımı “Ayşe” filmi, bu özel bölüm kapsamında izleyiciyle buluştu.Oyuncu kadrosunda Binnur Kaya, Rıdvan Sancak, Menderes Samancılar, Ali Seçkiner ve Şehnaz Bölen Taftalı”nın yer aldığı “Ayşe” filmi, uluslararası gösterimini Mısır”ın başkenti Kahire”de yapmış ve 45. Kahire Uluslararası Film Festivali” nde “En İyi Sanatsal Katkı Ödülü” nü almaya layık görülmüştü. Filmin konusuna gelecek olursak;“Ayşe”, İstanbul’un kenar mahallelerinden birinde, down sendromlu kardeşi Rıdvan ile birlikte yaşayan genç bir kadının hayatına odaklanıyor. Babalarının uzun süredir hastanede olması, Ayşe’ye hem evin hem de kardeşinin sorumluluğunu yüklemiştir. Çalıştığı benzin istasyonunda tanıştığı bir tır şoföründen gelen evlilik teklifi, Ayşe’nin yaşamında yeni bir kapı aralar. Rutine sıkışmış hayatı içinde bir çıkış arayan Ayşe’nin, kendi ayakları üzerinde durma ve hayalini kurduğu yaşamı inşa etme arzusu film boyunca izleyiciyi derinden etkiliyor. Filmde Ayşe’ nin down sendromlu kardeşi Rıdvan, kendisi de down sendromlu bir birey olan Rıdvan Sancak tarafından canlandırılmıştı.Festivalin sinema aracılığıyla sosyal farkındalık yaratma hedefi doğrultusunda sunulan Engelli Farkındalık bölümü, bu yıl da izleyicilere düşündürücü ve dokunaklı bir deneyim sunmayı amaçlıyordu. Bu açıdan; “Ayşe” filmi, yalnızca güçlü anlatımıyla değil, aynı zamanda kapsayıcı sinema anlayışına yaptığı katkıyla da festivalin öne çıkan yapımlarından biri oldu.Büyük ölçüde Rıdvan Sancak’ ın kendi hikayesi olarak değerlendirilebilinecek Ayşe Filmi’ nde de down sendromlu bir karakteri oynayan Rıdvan Sancak, oyunculuğu ile büyük beğeni topladı ve Eskişehir Uluslararası Film Festivali’ nde yılın en iyi erkek oyuncu performansı ödülüne layık görüldü. Sancak, ödülünü Anadolu Üniversitesi Sinema Televizyon Bölüm Başkanı Prof. Dr. Barış Kılıç’ tan aldı. (Rıdvan Sancak)Bu konudaki dünya örneklerine bakıldığı zaman; 24 Temmuz 1968 doğumlu, işitme engelli bir Amerikalı oyuncu olan Troy Michael Kotsur’ a rastlanıyor . Kotsur, en çok 2021 filmi CODA” daki yardımcı rolüyle tanınıyor ve bu rolüyle En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dalında Akademi Ödülü”nü kazanmış bulunuyor. Ancak ülkemizde, bir engelli birey ilk kez böyle bir ödülün kazananı olmuş bulunuyor.Gelelim festivalin kapanış törenine… 22. Eskişehir Uluslararası Film Festivali kapsamında düzenlenen Hakan Savaş Sinema Kültürüne Katkı Yarışması Ödül Töreni, Sinema Anadolu’da gerçekleştirildi. Erken yaşta kaybedilen Hakan Savaş’ın adına adanan Sinema Kültürüne Katkı Yarışması Ödül Töreni’ ne; Rektör Danışmanı ve İletişim Bilimleri Fakültesi Sinema ve Televizyon Bölüm Başkanı Prof. Dr. Barış Kılınç, Eskişehir Uluslararası Film Festivali Yönetmeni Doç. Dr. Serhat Serter, Hakan Savaş’ın eşi Eskişehir Meslek Yüksekokulu Pazarlama ve Reklamcılık Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ayla Topuz Savaş, İletişim Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Bülend Aydın Ertekin, Şair Haydar Ergülen ve Öğr. Gör. Leyla Çapan’ın yanı sıra çok sayıda akademisyen ve öğrenci katıldı.Törende, ödüller sahiplerini buldu. En İyi Sinema Makalesi Ödülü, Giresun Meslek Yüksekokulu Görsel-İşitsel Teknikler ve Medya Yapımcılığı Bölümü / Radyo ve Televizyon Programcılığı Dr. Öğr. Üyesi Mehtap Özsoy’ a verildi. En İyi Sinema Kitabı Ödülü ise Afyon Kocatepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Azime Cantaş’ ın oldu.Türkiye’nin üniversite kimliği taşıyan tek uluslararası uzun metraj film festivali olan ve sinema sektörünün akademiyle buluşmasını sağlayan “Anadolu Üniversitesi Uluslararası Eskişehir Film Festivali”, belleklerimizde unutulmaz anılar bırakarak, 1 Haziran 2025 tarihinde sona erdi. Müdavimleri ise, şimdiden bir sonraki yılın festivalini beklemeye başladılar bile…Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz bir yaşam dileğiyle…
Source: Ayşegül Domani̇ç Yelçe
Turistler akın etti: Uzun uzun kuyruklar oluştu
Kapadokya bölgesindeki Kültür ve Turizm Bakanlığı işletme belgeli turistik konaklama tesisleri ile butik oteller, bayram nedeniyle yüzde 70 doluluğa ulaştı. 4 günlük bayram tatili nedeniyle ziyaretçi sayısında artış yaşandı.
Turistler, bölgede sabahın erken saatlerinden itibaren başlayan sıcak hava balonları ve ATV turları, safariler, bisiklet, at turları ve doğa yürüyüşü gibi birçok aktiviteyi deneyimlerken, tarihi mekanları da geziyor.
Aydın’dan Kapadokya’ya gelen Selda Güvenç, “Bu bayramı Kapadokya’da geçirmeye karar verdim. Çok güzel bir ortam, çok güzel bir atmosfer. Balonları izlemeye geldik. Bayramın da herkese sağlık mutluluk getirmesini, barış getirmesini diliyorum. En çok bayramda çocuklar gülsün, bayramı çocuklar hak ediyor” dedi.
Source:
Hakkari”de asırlık gelenek! Bayram namazı sonrası başlıyor, 100 hayvan kesilip yapılıyor
Yüksekova’ya 25 kilometre uzaklıktaki 200 hane ve 1500 nüfuslu Kısıklı köyünde yaşayanlar, bir asırlık kurban kesme ve et dağıtma geleneğini bu bayramda da devam ettirdi. Bayram namazı sonrası, köy meydanına getirilen 100 küçükbaş hayvan kesilip, etleri eşit bir şekilde ayrıştırıldı. Kurbanlık etler, daha sonra köydeki 200 haneye dağıtıldı.Köylülerden Nedim Özdemir, bu gelenek sayesinde kurban kesen, kesmeyen herkese eşit şekilde et dağıtıldığını belirterek, Atalarımızdan gelen bu geleneğimizi günümüzde de sürdürüyoruz.Her bayram olduğu gibi bu Kurban Bayramı’nda da 100 küçükbaş hayvan kesimi yaptık. Kesilen kurbanlıkların etlerini köy meydanında eşit bir şekilde ayrıştırdık ve bu etleri köydeki tüm hanelere dağıttık. Bu geleneğimiz bölgedeki diğer bazı köylere de örnek oldu. Bizi gören bazı köyler de bunu yapmaya başladı. Zengin-fakir demeden herkese eşit et dağıtımı yapıyoruz dedi.
Source: Gazetevatan.com
Ayşe Özyılmazel kimdir? Ayşe Özyılmazel kaç yaşında, nereli?
Ayşe Özyılmazel”in kariyeri, ailesi ve eski eşi sosyal medyada araştırma konusu oldu. Peki, Ayşe Özyılmazel kimdir? Ayşe Özyılmazel kaç yaşında, nereli? AYŞE ÖZYILMAZEL KİMDİR? Ayşe Özyılmazel, 24 Ekim 1979″da Oya Germen ve sanatçı Neco”nun kızı olarak İstanbul”da doğmuştur. Zeynep Özyılmazel adında bir ablası, Leyla adında bir kız kardeşi ve Ali Nejat adında bir erkek kardeşi vardır.[2] İstek Semiha Şakir Lisesi”nden 1997 yılında mezun olmuştur. Yeditepe Üniversitesi Sinema Bölümünden 2001 yılında mezun olmuştur. AYŞE ÖZYILMAZEL”İN HAYATI VE KARİYERİ Özyılmazel, 2001 yılında Sana Bi”şey Olmasın adlı ilk kitabını çıkardı. İstanbul Gelişim Orkestrası”nda bir süre görev aldıktan sonra Sabah gazetesinde köşe yazarlığı yapmaya başlamıştır. 1 Temmuz 2011 tarihinde reklamcı Ali Taran ile Bodrum”da Semiramis Pekkan”ın villasında evlenmiştir. Fakat evlilikleri 28 Nisan 2012 günü sona ermiştir. Özyılmazel, popüler televizyon yarışması olan Masterchef programının şefi Somer Sivrioğlu”yla yaşadığı aşkla da gündem olmuştu. Ünlü çift Ocak ayında ayrılık kararı aldı.
Source: Haber Merkezi
BUGÜN ECZANELER AÇIK MI, KAPALI MI? Kurban Bayramı”nın 2. günü eczaneler çalışıyor mu?
Kurban Bayramı”nın ilk gününde ilaç temini veya sağlıkla ilgili ihtiyaçlar doğrultusunda eczanelerin çalışma saatleri vatandaşların gündeminde yer alıyor. Bayram süresince bazı eczaneler nöbet sistemiyle hizmet verirken, genel olarak normal mesai düzeninde çalışan eczaneler kapalı olabiliyor. 6-7-8-9 Haziran tarihlerinde eczanelerin açık olup olmadığı ve hangi saatlerde hizmet verdiği merak edilirken, nöbetçi eczane listeleri de yoğun şekilde araştırılıyor. Peki, bugün eczaneler açık mı, 2025 bayram günlerinde eczaneler saat kaça kadar açık? BAYRAMDA ECZANELER AÇIK MI? Kurban Bayramı bu yıl 6-7-8-9 Haziran günlerine denk geliyor. Arefe günü eczaneler saat 13.00″e kadar açıktı. Bayramda ise nöbetçi eczaneler açık olacak. NÖBETÇİ ECZANE SORGULAMA Aşağıda yar alan bağlantı aracılığıyla bölgenizdeki nöbetçi eczaneleri sorgulayabilirsiniz. NÖBETÇİ ECZANE SORGULAMA
Source: Sabah