Ankara Devlet Tiyatrosu’nun sahneye taşıdığı oyun, tragedyadan modern polisiyeye uzanıyor: Oidipus’un izinde…
Ankara Devlet Tiyatrosu’nun sahneye taşıdığı “Oidipus Varyasyonları (Korkunun Zerresi)”, tiyatro izleyicisini hem zamansız bir mitin derinliğine hem de bugünün tedirgin gerçekliğine davet ediyor. GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZEOyun, izleyiciye klasik tragedyadan modern polisiyeye uzanan şaşırtıcı bir yolculuk sunuyor. Yeşim Gökçe’nin titizlikle yaptığı çeviri ve Whit MacLaughlin’in yaratıcı rejisi, oyunun mitolojik derinliğini günümüzün gerilim ve suç atmosferine başarıyla taşıyor. Oyunda, Meksika sınırında işlenen vahşi bir cinayet, klasik Oidipus hikâyesinin modern bir varyasyonuna dönüşüyor. Otto karakterinde Serdar Kayaokay’ın başarılı performansı, Oidipus’un trajik kaderini, çaresizlik ve bilinç arasında gidip gelen yoğun psikolojik bir portreyle birleştiriyor. Miraç Eronat’ın Jocelyn yorumunda ise kaderine razı gelen ancak trajedinin acısını derinlerinde hisseden bir kadın figürünün kırılgan ve güçlü yönleri eşit oranda hissediliyor. Sibel Günday Karpuzcu’nun Antigone’si, klasik eserin duygusal yoğunluğunu taşıyarak izleyiciye karakterin yüzyıllar boyunca süregelen cesaretini ve bağlılığını ustalıkla aktarıyor. Oyunun temposunu belirleyen ve farklı rollerdeki değişimleriyle dikkat çeken Mehmet Akay’ın performansı, seyirciyi sürekli olarak bir gizemin içine hapsederek gerilimi diri tutmayı başarıyor. Dekor ve ışık tasarımı, izleyiciyi atmosferin karanlık ve gerilimli yönüne çekerek modern bir polisiyenin tonunu yaratmakta oldukça etkili. Sahnenin çöl atmosferi ile klasik tragedya unsurlarını harmanlayan yönetmen Whit MacLaughlin, seyirciyi sürekli tedirgin eden, sorgulatan ve en sonunda yüzleşmeye zorlayan bir sahne dilini başarıyla yaratmış. KADER VE ÖZGÜR İRADE“Oidipus Varyasyonları (Korkunun Zerresi)”, yalnızca antik trajediyi çağdaş bir hikâyeye dönüştürmekle kalmıyor, aynı zamanda insanın kader ve özgür irade arasındaki çıkmazlarını da etkileyici biçimde ele alıyor. Tiyatro, bazen binlerce yıl öteden gelen bir sesin yankısıdır; bazen de o sesin bugünün diliyle çarpıcı bir biçimde yeniden yorumlanması. “Oidipus Varyasyonları”, bu iki ucu birleştiren etkileyici bir köprü kuruyor. Ankara Devlet Tiyatrosu’nun bu sahnelemesi, tiyatronun hem belleği hem de nabzı olduğunu bir kez daha hatırlatıyor. Sezonun en düşündürücü yapımlarından biri olarak hafızalara kazınıyor.
Source: Güven Baykan
2 milyon 200 bin çocuğun arasından seçildiler… Geleceğe koşan çocuklar
Atletizm Federasyonu, Türkiye çapında 81 ilden seçilen 2 milyon 200 bin çocuk arasında yarışlar, elemeler ve nihayet İstanbul’da finaller düzenledi.Tek kelimeyle “harika” diyorum. Alkışlıyorum çünkü… Yıllardır sporumuzdaki bir büyük sorunu yazıyordum.“Anadolu’nun yetenekli çocukları yeterince araştırılmıyor” diyordum.“Çocuklar sporla okul arasına sıkışıyor” diyordum. “Aileler, okulla spor arasında çaresiz kalıyor. Okula mı gitse antrenmana mı?” diyordum.Ve en önemlisi…“Anadolu’nun yetenekli çocukları dururken ‘devşirme sporcularla’ nereye kadar gidebiliriz?” diye soruyordum.Dikkat edin atletizmde başarıyı bir türlü kalıcı olarak yakalayamıyoruz.Birkaç yetenekli isim çıkıyor. Ama kuşaktan kuşağa geçemiyor.İşte bu yüzden Atletizm Federasyonu’nun bu muazzam uygulamasını alkışlıyorum.Atletizm Federasyonu Başkanı Ahmet Karadağ’ı bu kararı nedeniyle kutluyorum.Düşünsenize; Türkiye’nin her ilinden, her bölgesinden 2 milyonu aşkın çocuk yarışa yarışa geliyor.İstanbul’daki finallerde dünya çapında dereceler çıkıyor. Keşke 2 milyon çocuğun ismini buraya yazabilsem. Her birinin anne babalarını alınlarından öpsem.BU LİSTEYİ UNUTMAYINİşte geleceğe koşan çocukların listesi:Kızlar, 2015 doğumlular: Güneş Pürmüs (İzmir), 2014 doğumlular: Devin Yade Çınar (Antalya), 2013 doğumlular: Sinay Açıkgöz (Sakarya), 2012 doğumlular: Ada Öztürk (Tekirdağ), 2011 doğumlular: İrem Karacadağlı (Antalya).Erkekler, 2015 doğumlular: Eymen Kuytan (İstanbul), 2014 doğumlular: Mehmet Akif Çal (Kocaeli), 2013 doğumlular: Batuhan Toktaş (Samsun), 2012 doğumlular: Esat Ali (İzmir), 2011 doğumlular: Hasan Hüseyin Çeşim.Evet bu listeyi buraya yazıyorum. Çünkü önümüzdeki yıllarda bu çocukları takip edeceğim.Onların başarılarını gördükçe gurur duyacağım.Atletizm Federasyonu Başkanı Karadağ’ın bu devrim niteliğindeki çabasını kutlayacağım.Haydi çocuklar;Koşun geleceğe…TEKNOFEST ÖRNEĞİAslında bilimin, keşifin, araştırmanın gençliğe yayılmasını başaran önemli bir örnek var.TEKNOFEST…Türkiye çapında liselere, üniversitelere yayılan yarışmalar, buluşmalar, sergiler milyonlarca gence ulaşmış durumda.Böylece Türkiye’nin bilimsel insan altyapısına muazzam bir kaynak oluşuyor.Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fatih Kacır’la ne zaman sohbet etsek;Gençliğe yapılan bu yatırımın çığ gibi büyüdüğünü görüyorum.Şimdi bunu atletizmde görmek beni çok umutlandırdı.SIRRI SÜREYYA’DAN BİZE KALANDün bir barış ve gülümseme insanını uğurladık.Dün bir devrimci ruhu uğurladık.Dün bir sanatçıyı uğurladık.Peki Sırrı Süreyya bize ne bıraktı?Bize barışı bıraktı. Bize en acı günde, en zor günde gülmeyi bıraktı.Daha ne bıraksın arkadaş…
Source: Fatih Çeki̇rge
Bir iyi bir kötü haber
İlk etapta 15 metrobüs alacak olan ABB, 12 tanesini açık ihale usulüyle 3 tanesini de Devlet Malzeme Ofisi’nden (DMO) temin edecekmiş. DMO’dan siparişi verilen 2 metrobüs gelmek üzereymiş. Hatta geçenlerde başkentin “kırmızı-beyaz” renkli metrobüslerinin fotoğrafı da sosyal medyaya düştü. Bir metrobüsün maliyeti 1 milyon 165 bin Euro imiş.*Önce ekspres hat olarak hizmete girecek olan metrobüsler daha sonra tahsisli yol sistemine geçecekmiş. En azından belli bir aksta toplu taşıma yolcuları için rahatlama sağlar. Darısı metroya…*KÖTÜ HABER: INRIX tarafından yeni yayınlanan bir rapora göre Ankara, trafik sıkışıklığında yine üst sıralara yerleşmiş. Verilere göre başkent Ankara trafikte en çok bekleyen şehirler listesindeki sıralamada 4’üncü.*Asya kategorisinde listenin zirvesinde İstanbul var. İstanbul’da trafikte bekleme süresi 105 saat olarak açıklanırken Ankara, Jakarta ve Bangkok’un ardından 60 saat olarak açıklanan trafikte bekleme süresi ile 4’üncü sıraya yükselmiş. İstanbul’daki deprem korkusu nedeniyle muhtemel yeni göç dalgası sonrası bakalım trafikte bekleme süremiz kaça çıkacak? Ve bu listede kaçıncı sıraya yükseleceğiz? Yükselmek yerine düşmek dileğiyle…ANKARAGÜÇLÜ BÜYÜKELÇİ VE ‘BAKARIZ’ KELİMESİHOLLANDA’nın Ankara Büyükelçisi Joep Wijnands, 2.5 yıldır Türkiye’de görev yapıyor. Göreve ilk başladığı dönemde, 9 Kasım 2022’de ABB Başkanı Mansur Yavaş’ı ziyarete bisikletiyle gitmişti. Kaskını takmış, turuncu bisikletiyle Konya Yolu’ndaki büyükelçilik ofisinden 8 kilometre pedal çevirerek Hipodrom Caddesi’ndeki ABB binasına gelmişti.*Tam bir Hollandalı imajı vermişti.*Büyükelçi Wijnands’ın yeni bir açıklamasını izledim geçenlerde. Görev süresi boyunca edindiği deneyimleri ve Türk kültürüne olan yakınlığını şöyle anlatıyordu: “Ben de biraz Türk oldum sayılır. Artık çaysız yapamıyorum. Ankaragücü taraftarıyım. Eşim benden market alışverişi yapmamı istediğinde genelde ‘bakarız’ diyorum. Çok işe yarayan bir kelime.”*Bizim ülke, bizim Ankara böyledir işte. 2.5 yılda hemen alıştırır kendine…AYAŞ’TAN SAPANCA’YA YENİ ROTAAYAŞ, Güdül, Beypazarı, Nallıhan, Mudurnu, Göynük, Taraklı, Geyve ve Sapanca… İpek Yolu Turizm Koridoru’nda yer alan ilçeler. Bu koridorun uzun yıllardır yeniden canlandırılması için çaba gösteriliyor.*Geçenlerde tekrar bir cazibe merkezi haline gelmesi hedefiyle tekrar bir adım atıldı. İpek Yolu Belediyeler Birliği’nin ilk toplantısı, Bolu Göynük’te ABB Başkanı Mansur Yavaş, Nallıhan, Beypazarı, Güdül, Ayaş, Mudurnu, Taraklı, Geyve, Sapanca ve Göynük belediye başkanları ve temsilcileri, Kültür ve Turizm Bakanlığı temsilcisi Sibel Bozdağcı’nın katılımıyla yapıldı.*Ayaş’tan Sapanca’ya uzanan tarihi İpek Yolu Koridoru’nun turizme kazandırılması, yeni bir rota olması şart. Bu ilçelerdeki gençlerin göç etmemesi için şart. Tarihin korunması için şart. Kültürün aktarılması için şart. Lezzetli yemekleri herkesin tatması için şart.*Bu koridorda tarih, kültür, gastronomi ne ararsanız var.*Mansur Yavaş, Beypazarı’ndan turizm konusunda tecrübeli. Hem onun tecrübesi hem diğer belediye başkanlarının isteği hem de turizmcilerin desteğiyle umarım bu koridora bir hareket gelir.HER YAĞMUR YAĞDIĞINDA…ANKARA’da nisan, mayıs, haziran ayları yağışla birlikte altyapının da her defasında alarm verdiği aylar…*Başkentte her yağmur yağdığında, “Bereket” diyor şükrediyoruz, “İnşallah bir yerleri yine su basmaz” diyerek temennide bulunuyoruz…15 GÜNLÜK GÜZELLİKÜLKEMİZDE sınırlı bölgelerde görülen ve endemik türler arasında yer alan dağ lalesini genelde farklı illerdeki haberlerden duyarız. Aslında bu güzellik hemen yanı başımızda, Kızılcahamam’da da bulunuyor.*Nisan ortasından mayıs başına kadar kısa bir süre gözlemlenebiliyor. Yalnızca yüksek rakımlı, kayalık ve bozulmamış doğal alanlarda yetişiyor.*Kızılcahamam Belediye Başkanı Süleyman Acar, geçenlerde Soğuksu Milli Parkı’nda yürüyüşe çıkıp yeniden kendini gösteren bu nadide güzelliği incelemiş ve “Baharın habercisi, Kızılcahamam’ımıza özgü zarif dağ lalemiz yeniden toprağı selamlamış” demiş.*Ben de “Şehirden uzaklaşıp stres atalım” diyenlere yılda 15 gün görülen dağ lalesini selamlamaya Kızılcahamam’a gidin diyeyim.GÜNÜMÜZDE İNSANLARIN 2 HAYATI VAR 1- Gerçekte yaşadıkları. 2- Sosyal medyada paylaşmak için yaşadıkları.
Source: Murat Yılmaz
1 haftanı bir de böyle planlamaya ne dersin?
Yoğun şehir hayatında doğayla bağ kurmak giderek zorlaşıyor. Ancak her gün küçük ama etkili adımlarla doğayı gündelik yaşamın bir parçası hâline getirmek mümkün. Haftanın her günü için özel olarak hazırlanan bu doğa takvimi, hem zihinsel hem de fiziksel bir yenilenme sunuyor! PAZARTESİ: GÜNE YEŞİLLE BAŞLA Haftanın en zor günü olarak bilinen Pazartesi, stres hormonlarının en yüksek olduğu zaman dilimlerinden biridir. Güne bir fincan kahve veya bitki çayı eşliğinde en yakın parkta 10 dakikalık bir yürüyüşle başlamak, hem zihinsel hem de bedensel olarak rahatlama sağlar. Bu kısa yürüyüş sırasında doğanın seslerine odaklanmak, kuşların cıvıltısı ya da rüzgarın ağaçlarda çıkardığı hafif uğultu gibi detaylar, sinir sistemini sakinleştirir. Unutma, doğaya açılan her adım, yeni bir başlangıçtır. SALI: YAŞAM ALANINA YEŞİL BİR DOKUNUŞ EKLE Salı günü, rutinlerin oturmaya başladığı, haftaya alışma dönemidir. Bu günü evine ya da iş yerine küçük bir saksı bitkisi alarak değerlendirebilirsin. Bitkinin toprağını değiştirmek, yapraklarını temizlemek veya gün içinde birkaç dakika onunla ilgilenmek bile doğayla mikroskobik bir bağ kurmanı sağlar. Bitkiler sadece yaşam alanlarını güzelleştirmez, aynı zamanda bulunduğu ortamın havasını temizleyerek zihinsel berraklık sağlar. ÇARŞAMBA: GÖKYÜZÜNE BİR DAKİKA AYIR Haftanın ortası geldiğinde yoğunluk ve yorgunluk kendini göstermeye başlar. İşte bu yüzden çarşamba günleri sadece iki dakikanı gökyüzünü izlemeye ayırmak büyük fark yaratabilir. İster öğle arasında ister akşam eve dönerken, başını göğe kaldır. Bulutların şekilleri, gökyüzünün tonu ve rüzgarın sesi; tüm bu unsurlar zihnini toparlamana yardımcı olur. Bu minik mola, gün içinde ruhsal bir denge yaratabilir. PERŞEMBE: ELLERİNİ TOPRAĞA BULAMA ZAMANI Haftanın sonuna yaklaşırken enerjimiz düşmeye başlayabilir. Perşembe günü, toprağa temas etmenin tam zamanıdır. Balkonunda bir saksıyı elden geçirmek, küçük bir fide dikmek ya da sadece toprakla oynayarak vakit geçirmek bile serotonin seviyeni doğal yollardan yükseltebilir. Araştırmalar, ellerini toprağa sokmanın mutluluk hormonlarını artırdığını gösteriyor. CUMA: DOĞAL SESLERLE ZİHNİNİ TEMİZLE Haftanın yorgunluğu ve stresini atmak için cuma akşamı kendine sessiz bir zaman yarat. Doğal seslerden oluşan bir meditasyon kaydı açabilir ya da bir doğa belgeseli izleyerek hem bilgi edinip hem de zihinsel bir kaçış yapabilirsin. Yağmurun sesi, yaprakların hışırtısı veya kuşların melodisiyle dolu birkaç dakikalık bir dinlenme, uyku kaliteni dahi etkileyebilir. CUMARTESİ: DOĞAYI KEŞFETME GÜNÜ Şehirde yaşıyor olsan bile çevrende keşfedilmeyi bekleyen doğal alanlar mutlaka vardır. Cumartesi gününü bir orman yürüyüşüne, bir gölet kenarında sessiz zaman geçirmeye ya da sahil boyunca uzanan bir yürüyüş yoluna ayırabilirsin. Yeni bir park, koruluk ya da botanik bahçe… Şehrin içinde saklı kalmış doğa köşeleri seni bekliyor olabilir. Telefonunu sessize al ve sadece doğanın ritmine kulak ver. PAZAR: DOĞAL MALZEMELERLE YARATICI OL Pazar, yeni haftaya hazırlanmak için ideal bir gündür. Bu günü daha keyifli ve verimli hale getirmek için kurutulmuş çiçeklerle süs eşyaları yapabilir, doğal taşlarla basit dekoratif objeler üretebilir ya da mevsim sebzeleriyle sağlıklı bir yemek hazırlayabilirsin. Doğadan ilham alarak ortaya çıkardığın her ürün, seni doğaya bir adım daha yaklaştırır. Üstelik bu tür yaratıcı aktiviteler, zihinsel dinlenme ve kendini ifade etme açısından da oldukça faydalıdır.
Source: Habertürk
Modern çağın Da Vinci’si: Lorenzo Quinn
Kendi kanından eserSanatçı olmak, efsanevi aktör Anthony Quinn’in oğlu Lorenzo Quinn’in genlerinde var diyebiliriz. Dünya çapında açtığı sergiler, tasarladığı sayısız eser ve ödülle bu yüzyıla damgasını vuran çağdaş sanatçılardan olan Quinn ile Etiler’de yeni açılan Four Seasons Hotel ve Residences projesindeki Miart Gallery’de bir araya geldik. Sanatçı, eserlerini ilk kez Türk sanatseverlerin beğenisine sundu. Matematik ve fizik dallarını sanatla buluşturan Quinn’in adeta bir denge harikası olan heykelleri ile kendi kanı ve parmak izinden tablolarının olduğu yağlı boya serisi, sanatçının global şöhretinin emareleri gibiydi. Sanatçı, “2 yıl boyunca İstanbul’a bu sergiyi getirmek için uğraştık. Nihayet buradayız. Bu güzel şehre ilk defa 20 yıl önce geldim. Roma’da doğmuş bir İtalyan olarak Roma İmparatorluğu’nun izlerini taşıyan bir şehirde bulunmak heyecan verici” dedi.Balıklar sanat eserinde yaşayacakKendi sanatını “Birleştiriciliğin gücü” olarak tanımlayan Lorenzo Quinn, “Dünya zor bir dönemden geçiyor. Ama ben, en iyi eserlerimi en karanlık zamanlarda üretmiş birisiyim. Eserlerim ayrımcılık değil, birleştiricilik mesajları taşıyor. Bizleri ayrıştıran değil, ortak noktalarımızı bulma odağındayım. Eserlerim çoğunlukla yazdığım şiirler ve 41 yıldır tuttuğum günlüklerimin yansıması. Hayatın kendisinden, seyahatlerimden oldukça ilham alıyorum” dedi. Sanatçının yeni projesi ise oldukça heyecan verici. Quinn, ilk defa Barselona sahillerinde hayata geçireceği enstalasyonda; balıklara doğal yaşam alanı yaratacak bir materyalden yapılma heykeli denizin içine yerleştirecek.Bir insan yüzü şeklinde olacak eser, çağdaş bir mercan görevi görüp balıklara yeni bir yaşam alanı sunacak. Bu seri, yakın zamanda Türkiye kıyılarıyla da tanışacak.Kral Charles’a danışmanlık vermiş bir isimGelelim Lorenzo Quinn’i büyük bir yatırımla Türkiye’ye getiren Miart Gallery kurucusu İrem Deniz’e… Uluslararası sanat danışmanlığı veren, sektöre koleksiyonerlikten geçen, Hermitage Müzesi’ne dahi danışmanlık veren, Kral Charles’a prensken verdiği sanat danışmanlıkları sonrası ilk galerisini Londra’da kuran Deniz, Miart Gallery’inin iki yeni lokasyonunu Four Seasons Bosphorus ve Etiler’de açtı. Etiler’deki galeride düzenlenen sergide buluştuğumuz ödüllü küratör İrem Deniz, “Lorenzo Quinn ile uzun zamandır tanışıyoruz. 2.5 yıldır bu sergiyi açmaya uğraşıyoruz. Sanatçının dünyadaki en büyük sergisi şu an burası. İki mega TIR’la farklı disiplinlere ait 80 eseri Türkiye’ye getirdik. Şu an bu serginin ülkemizde oluşu, Türk sanat ekosistemi adına oldukça kıymetli” dedi. Sergi, 2 Temmuz’a kadar Four Seasons Etiler’de açık olacak.
Source: Arda Sayıner
“Mücadele başlattık”
Yaklaşık 14.900 üyesi olan müzik meslek birliği olan MESAM (Türkiye Musiki Eseri Sahipleri Meslek Birliği), birkaç yıl öncesine kadar sürekli olarak olağan dışı seçimler ve o dönemlerde başkanlık, yönetim kurulu kavgalarıyla gündeme gelirdi. Tartışmalara – kavgalara karışanlar ünlü olduğu için bir hayli de dikkat çekerdi. MESAM, 4 yıldır bu bağlamda değil, başka bir şekilde gündeme geliyor. Üyelerinin telif haklarının peşine düşmesiyle gündeme gelen MESAM, Kültür ve Turizm Bakanlığı nın katkılarıyla bu konuda bir hayli yol aldı. Örneğin Mart 2025 te; Tarihi Anlaşma olarak nitelendirilen, gastronomi tesisleriyle müzik meslek birlikleri arasında Müzik Lisansına İlişkin İş Birliği Protokolü imzalandı. Keza 21 bin otelle de telif anlaşmasına varıldı. video#881348# TELİF TOPLAMADA SON 6 DAYDIK ♦ Telif konusunda mevcut durum nedir? Biz 4 yıl önce göreve başladık. 4 yıl önceki görüntü şuydu; Türkiye, telif toplama konusunda CISAC (Uluslararası Besteci ve Söz Yazarları Konfederasyonu) verilerine göre dünyanın son 6 ülkesinden biriydi. Şu an geldiğimiz nokta itibarıyla durum ne? CISAC 2023 verileri yayımlandı ve Türkiye 39 uncu sıraya çıktı. Onlarca basamak atlayıp buraya geldik. Bu nasıl oldu? Kültür ve Turizm Bakanımız Sayın Mehmet Nuri Ersoy, konuya gerçekten çok ilgili ve çok duyarlı. Meslek birliklerinde başkanlık yaptım ama daha önce yönetim kurulu üyeliği de yaptığım için onuncu yılım. Bu 10 yılda gördüğüm en iyi bakan Mehmet Nuri Ersoy dur. Hem turizm hem kültür – sanat tarafında dengeli bir politikası var. Her iki sorunu da çözmeye yönelik adımlar atıyor. Bunlardan biri de otellerdi. 4 yıl önce kendisine söylediğimizde; “Tarifelerinizde makul oranda bir indirim yapın, hepsini bağlayalım demişti. Şu anda 21 bin otelin tamamı lisans bedelini ödüyor. Kaynağından lisanslama Türkiye’de ilk kez oldu. Oldukça önemli bir konu. Diğer yandan da özellikle dijital platformlarla ilgili bütün sözleşmeleri sil baştan gözden geçirdik. Gelişmiş ülkelerde, YouTube; meslek birliklerine gelirinin yüzde % 15’ini öderken bizde bu oran oldukça düşüktü; % 3.8 – % 4.8 aralığında bir yerdeydi. Onu aynı standartlara, % 15 e çıkardık. Diğer dijital platformlarla ilgili de çok ciddi iyileştirmeler yapıldı. Biz MESAM ı 4 yıl önce genel kurulda 86 milyon TL ye devraldık. 2023 te 1.5 milyar TL nin üzerine çıktı. Bizim hesaplarımıza göre; yaklaşık 200, 250 milyon dolar arası gelir elde edebiliriz. Sektör olarak düşündüğümüzde nihai hedef, 250 milyon dolar ama şu anda henüz 80, 90 milyon dolarlardayız. TOPLU ULAŞIM ARAÇLARI İÇİN MÜCADELE BAŞLATTIK ♦ Telif gelirlerinin 250 milyon dolara ulaşması lâzım dediniz; bu konuda başka neler yapmanız gerekiyor? Neler planlıyorsunuz? Bir; içerideki sorunlar, iki; dışarıdaki sorunlar… İçerideki sorunlar şunlar; toplu taşıma araçları hâlâ hiç telif ödemiyor. Bununla ilgili şu anda çok büyük bir mücadele başlattık. İki; düğün salonları hiç telif ödemiyor. Çünkü lehte ve aleyhte iki tane yargı kararı var. Lehte çıkan Ankara’daki bir düğün salonu… Bir yargıtay dairesinden haklı bir karar çıkıyor. Yargıtay dairesi; “Düğün salonları umumi mahaldir, burada bir ticaret yapılıyor ve tabii ki telif ödemeleri gerekir” diyor. Ancak ondan bir yıl sonra Bayrampaşa’daki bir düğün salonuyla ilgili dosyayı da aynı mahkeme, taban tabana zıt bir kararla; “Hayır, ne alakası var? Eş – dost toplanmış düğün yapmışlar. Buradan bir telif doğmaz” diyor. Aynı mahkemenin verdiği bir karar, tüm kazanımlarımızı 30 sene geriye götürebiliyor. Benzin istasyonlarıyla anlaşmak üzereyiz. En makul yaklaşımı gösterenler onlar oldular. Güzellik merkezleri, kuaförler zaten bugünlerde tartışma konusu. Bunları çözdüğümüzde, öte yandan da repertuvarımızın inanılmaz boyutlarda kullanıldığı Türk dünyasındaki sorunu çözdüğümüzde bayağı bir yol kat etmiş olacağız. Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan gibi ülkelerde Türkçe müzik repertuvarı kullanılıyor ama tek kuruş alamıyoruz. Çünkü yasaları ve uygulamaları var ama bir denetim mekanizması yok. Bunun için de telif toplamıyorlar. Temel sıkıntı bu… ARAP ÜLKELERİNDE DURUM TAM BİR FACİA ♦ Başka ülkelerde sorun var mı? Arap ülkeleri bu konuda tam bir facia. Türkçe müzik repertuvarının ve Türk dizilerinin yaygın olduğu iki ülke var: Pakistan ve Bangladeş; onları saymadım bile. Neden? Çünkü bir umudum yok. Oralarda bir telif bilincinin olması, yasasının oluşması ve uygulamaya geçilmesi 50 sene sürer. Geleceği ne olur, belli değil. Orta Doğu’ya baktığımızda savaş var, kan var, göz yaşı var. Onların daha büyük öncelikleri var ama buna rağmen Irak ile ilgili çok önemli bir gelişme oldu. Biz arkadaşlarımızla Erbil’e gittik, bölgesel hükümetle görüşmeler gerçekleştirdik. Onlar da; “Tüm Irak’ı kapsayan bir çalışma yapalım” dediler. Bu arada Erbil, Orta Doğu’nun Paris’idir. Yaşamın her alanında bunu hissetmek ve görmek mümkün. Oradaki bölgesel hükümet kültür ve sanata da çokça önem veriyor. O sorunu çözmüş olacağız ama mesela, İran’da 35 milyona yakın Türk yaşıyor ve bu insanların tümü Türkçe müzik dinliyor. Biz biliyoruz, görüyoruz, konuyla ilgili ölçümlerimiz var. Televizyonda da aynı şekilde sonuçlar var. Fakat İran’da bir fikri mülkiyet yasası yok. Orada çeşitli dijital mecralar yasak. Sinema alanında müzik alanında da tümü yasak, kapalı bir ülke. Dolayısıyla oradan da bir şey çıkmaz ama ben bütün bu ülkeleri devre dışı bırakarak söylüyorum; Türk dünyasını ve içerideki sorunları çözdüğümüzde 250 milyon doları yakalarız. Türkiye’deki sanatçılar da rahata erer. BAKAN BEY DE OLAYIN FARKINDA ♦ Bununla ilgili bir çalışma başlattınız mı? Şu an çok ciddi bir çalışma yürütülüyor. Onu da Kültür ve Turizm Bakanlığı ile birlikte yürütüyoruz. Çünkü bu konu ancak bakanlar devreye girdiğinde çözülebilir. Bakan bey de olayın farkında… Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile ilgili de önemli bir girişimimiz oldu; 3 senedir devam ediyordu ama şu an sona yaklaşıldı. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, yaklaşık 500 bin nüfuslu olan, özerk olmayan, tanınmayan bir ülke diyebilirsiniz ama Türkiye isterse, bakanlık isterse, bunu rahat bir şekilde yapabilir ki şu anda yapılıyor. Oradan da yaklaşık 500 milyon liralık yıllık telif kaybımız var. KARŞILIĞINDA MİLYON DOLARLIK YAZILIM VEREBİLİRİZ ♦ Siz, diğer ülkelere; Sizin ülkenizde olan telif haklarını da toplayalım ve size verelim diyorsunuz değil mi? Evet, meslek birlikleri çalışma esaslarını düzenleyen 5846 sayılı fikir ve sanat eserleri kanununa bağlı yeni yönetmelik, meslek birliklerimize yurt dışında temsilcilik kurma hakkı veriyor. Ancak o ülkelerin de onayına bağlı olarak… Dolayısıyla biz MESAM temsilciliği kurduğumuzda hem onların teliflerini toplamış olacağız hem kendi telifimizi toplamış ve almış olacağız ama öte yandan biz onlara milyon dolarlık bir yazılım vermiş olacağız. Çünkü hiçbirinin böyle bir yazılımı elde etme gücü yok. MESAM şu anda kendi teknolojik altyapısı içerisinde kendi yazılımlarını üretebilen bir kurum. Biz bu yazılımları da onlarla paylaşmış olacağız. Satın almaya kalkarlarsa minimum bir milyon dolar olan sistemi hibe edeceğiz. KÜÇÜK BERBERLERDEN PARA İSTEMEYİZ ♦ Toplu taşıma araçları için telifleri toplama adına nasıl bir çalışma yürütüyorsunuz? Şu anda Türk Hava Yolları dışında hiç kimse telif ödemiyor. Şehirler arası otobüsler bile ödemiyor. Hepsinde müzik ve eğlence paneli var. Birkaç gündür kuaförler ve güzellik merkezleriyle ilgili konu gündemde. Ortada bir kanun maddesi var ve çok açık. Kişisel kullanım değil de ticarethanelerde müzik kullanıldığında bunun 5846 sayılı yasaya göre bir telif hakkı vardır. Haydi diyelim ki böyle bir yasa yok ama bu kul hakkı. Ben şarkıları radyodan dinliyorum diyor. Nereden dinlediğinin bir önemi yok, toplu taşıma aracında da radyodan müzik çalınabilir ama hiçbir meslek birliği, bir radyoya; Al bunu sınırsız kullan demez. Biz o radyoya, o müziği radyodan yayınlayabilmesi için lisans veriyoruz. Hangi aygıt üzerinden olursa olsun; toplu taşıma aracı, umumi mahaller, berberler de bunlara dâhil, bunlardan bir telif doğar. Kuaförler önce şöyle bir algı oluşturdu; metrekare başına yıllık 6 bin lira. Hesap ettik, berber dükkanını mı satın alıyoruz? Böyle bir şey yok. Günlük 16 liraya tekabül ediyor, yıllık maksimum 6 bin lira. Genellikle metrekare hesabı yapılıyor. Burada daha büyük bir faaliyet var, 12 kişi çalışıyor ve daha çok kazanıyor, metrekaresi de şu kadar ama öbür yanda mahalle arasında tek sandalyeli tek kişinin çalıştığı bir berber var, ondan zaten istemeyiz. Ondan ne alacaksınız, istediği kadar müzik çalsın. Gerekçe olarak Biz müzikten para kazanmıyoruz diyenlere, biz zaten kazandığınızı iddia etmiyoruz. Restoranlar da toplu taşıma araçları da müzikten para kazanmıyor. Böyle bir bakış açısı olur mu? Ben Almanya’da Berlin Türk Konservatuvarı na misafir olmuştum. Kurucusu olan Halime hanım bana; “Sizde okulların tarifesi nasıl?” dedi. Ne okulları? Biz okullardan almıyoruz, dedim. “Biz Berlin Türk Konservatuvarı nda 23 Nisan’da çocuk şarkıları söylettik, GEMA bizden 35 bin Euro para istedi. Bu parayı ödeyemeyeceğimizi söyledik en son 5 bin Euro ya indirdiler” dedi. Bakar mısın, biz hiç okul ve hastanelere girmedik. Devlet kısmına girmeyiz ama özel hastaneler, özel okullar yasalar gereği ödemek zorunda. Oralara vakti gelince gireceğiz ama şimdi önceliğimiz kuaförler, güzellik merkezleri ve toplu taşıma araçları. MÜZİSYENLER, MÜZİKTEN PARA KAZANAMAZSA BAŞKA İŞLERE YÖNELMEK ZORUNDA KALIR ♦ Bir hayli işiniz var… Çok işimiz var ve çok da zor. Çünkü toplumda telif bilinci yaygın değil. Yani telifi bir hak olarak görmüyorlar. 2012 ya da 2013 yılıydı, Türkiye İstatistik Kurumu’nun genel olarak vatandaşlarla ilgili bir çalışması vardı. Mesela, ihtiyaç sıralaması yapmışlar ve müzik ilk yüzde yoktu. İlk yüze bakıp; Türkiye de müzik bir ihtiyaç değil diye düşünülebilir ama alt kırılımlarında ne tür müzik dinliyorsunuz gibi değişik sorular yöneltiliyor ve ben müzik dinlemiyorum diyen tek bir kişi yok. Herkes müzik tüketiyor ama ücretsiz tüketmeyi kendinde hak olarak görüyor. Şimdi sektörün bir gerçeğini paylaşacağım sizlerle; ortalama bir şarkının şu anki üretimi yaklaşık 500 bin lira. Bir şarkının stüdyo maliyeti yaklaşık 300 bin lira. Sazlara ödenen para, stüdyonun kiralanması, aranjörün ekstra ücreti, tonmaister, mastering, hele hele solist kötüyse hatalarını gizlemek için bir de melodyne yapıyorlar; yaklaşık 300 bin lira oluyor. Ortalamasını söylüyorum. İsim vermeyeyim, tarifelerini açıklamış olurum ama memleket sathında çok tanınan bir aranjörle çalışacağım, marka birisiyle çalışacağım dediğinizde, bir milyon lira oluyor. Çünkü onların sırf kendisi için istediği rakam 500 bin liradır ama bu işin ortalaması 300 bin lira. Ben bir de klip çekeyim, bunu tanıtayım dediğinizde 500 bin lira. Eskiden kaset, CD vardı, siz o dönemi çok daha iyi bilirsiniz. Şimdi o da yok. Satış nerede ve nasıl olacak? Bir; dijitalde görüntülenecek, dinlenecek ve oradan bir para gelecek. İki; meslek birliklerinin topladığı teliften pay alınacak. İyi de radyocusu ödemezse, düğün saloncusu ödemezse, berberi ödemezse, toplu taşıması ödemezse, nasıl iş yapılacak ve nasıl ayakta kalınacak? Bir süre sonra iş yapamayan şarkıcılar ne yapacaklar? Başka işlere yönelecekler. Nitekim pandemiyle beraber de öyle oldu. Şu anda konservatuvar mezunu arkadaşlar kargo şirketlerinde kurye olarak görev yapıyorlar, garson olarak görev yapıyorlar. Enstrümanlarına o kadar hakimler ki bu duruma içim parçalanıyor. Ancak ayda yılda bir kere bir iş çıkacak da bir soliste eşlik edecekler. Onunla da geçinilemiyor. Üretilen bir müzik var ve bunu kendinde hak olarak görenler var. Düşünebiliyor musunuz? Ekmek bizim inancımızda, örf, adet ve geleneklerimizde kutsaldır. Ekmek yere düştüğünde alırız, öper başımıza koyar kuşlara veririz. Ekmek kutsalımızdır, ekmekten de para alma diye fırıncının kapısına dayanıyor muyuz? Böyle şey mi olur? POPÜLER 30 KİŞİNİN PARASININ PEŞİNDE DEĞİLİZ ♦ Burada kafaları karıştıran konu; Zaten konserlerden milyonlarca lira alıyorlar düşüncesi. O buzdağının üstünde kalan kısmı, bir de alt kısım var. Konser veremeyen saz sanatçısı belki yılda iki konsere gidiyor – gidemiyor. Perdenin önünde görünenlerden dolayı arkadakiler göz ardı ediliyor. Doğru… Türkiye de bu insanların çok büyük bir bölümünün kendine ait şarkıları yok. Bir de biz o popüler 30 kişinin parasının peşinde değiliz. Zaten ticari bir anlaşma yapıyorlar ve konserden alıyorlar ama o sanatçıların şarkılarına söz yazan, beste yapan sanatçıların hakkının peşindeyiz. Biz aranje edenlerin hakkının peşindeyiz. Eğer bir berber dükkanı fonogram üzerinden çalıyorsa, bu iş için ciddi bir para yatırmıştır, oradan gelecek teliflerden kendi hayatını devam ettirmenin peşindeyiz. Yoksa o Türkiye deki 30 civarında popüler isim, bir konserden milyon lira alıyor ama zaten söyledikleri şarkıların çoğu kendi şarkıları değil. Biz Mahzuni Şerif in, Neşet Ertaş ın, Zeki Müren in şarkılarının teliflerinin peşindeyiz. Çünkü varisler de bu paralarla yaşıyorlar. GÖREV HEP İŞİ BİLMEYEN AĞABEYLERE VERİLDİ ♦ Dijital platformlardaki sorun neden bu kadar geç çözüldü? Dünya ortalaması % 15 iken bizde neden % 3’lerdeydi. Bizi üçüncü dünya ülkesi olarak mı gördüler yoksa biz yeterince ilgilenmedik mi? Her ikisi de… Bir; onlar bizi üçüncü dünya ülkesi olarak gördükleri için bu kadar düşük bedeller ödediler. İki; bizde de iş bilmezlik temel sorunlarımızdan biri. Mesela, MESAM’da bu işler uzun yıllar hep şöyle yürüdü. Kişinin popülerliğine, tanınmışlığına göre seçimler yapıldı. Hep; Bu ağabeyimiz yaşça bizden çok büyük, seksenine merdiven dayamış, klasik Türk müziğinde ya da halk müziğinde kilometre taşıdır, görevi ona verelim dendi. Allah, onlara 250 yıl daha ömür verse yine fikri mülkiyetin f sini öğrenemeden gideceklerdi. Nitekim zaten uzun yıllar yönetim kurullarında görev yapan, gününü gırgır şamatayla geçirmiş ağabeylerimiz vardı. Sonra genç bir jenerasyon geldi. Aslında çok da genç değiliz, ellinin üstündeyiz ama onlara göre çocuğuz. YARI YARIYA OLSAYDI BENİ ORADA BİR GÜN BİLE TUTMAZLARDI ♦ Sen de bir hayli mücadele verdin… Evet, bazen kaderinde öyle yazıldıysa onu yaşıyorsun, benim de kaderimde hep savaşmak yazılıymış demek ki. Ben savaştım. Çünkü bu konuları bilmeseydim, içine bu kadar girmeyecek, burnumu sokmayacaktım. Çok yıpratıcı işler. Fakat bir şeyin doğrusunun o olmadığını bildiğinizde ben bunun için savaşırım. Çünkü burası sana ait bir yer değil, hepimiz buranın üyesiyiz. Yönetmek bizim de hakkımız ama haydi seçildin, nasıl yöneteceksin? İşte biz bu dört yılda o yönetim farkını ortaya koyduk. Bu başarı hikâyesinde en büyük rolü MESAM üyelerine veriyorum çünkü onlar kadar popüler bir insan değilim, onlar kadar tanınmışlığım yok ama % 93 oranında örgütlenip bizi ilk genel kurulda seçtiler. Eğer % 93 değil de % 51’e % 49 olsaydı, muhtemelen beni orada bir gün tutmazlardı. Hemen her gün uğraşırlardı ama umutları kalmadı. İkinci genel kurul yapıldı ve bizi başarılı buldukları için yine aynı oranda seçtiler. Karşımdaki tüm rakiplere rağmen orada da aynı sonuç çıkınca umutları bitti. Aksi taktirde o umudu devam ettirecek algı operasyonları ile geçmişte yaptıkları gibi algı konusunda çok başarılı oluyorlardı. Siyaset, inanç gibi kavramları da devreye sokup bizi bir gün orada tutmayacaklardı ama şu anda ortaya çıkan başarı hikâyesinden sonra bir meslek birliğinin böyle yönetilmesi gerektiğini anladılar. PEŞİNİ BIRAKMAYACAĞIMIZI SÖYLEDİK ♦ Peki YouTube a ne dediniz? Müziği yasaklama yetkimizi kullanacağımızı, bunun bir telifi olmadığını, bunun bir üçüncü dünya ülkesine bakışının tezahürü olduğunu kabul etmeyeceğimizi söyledik. Önce reste, rest oldu. % 5 e çıktılar ama kabul etmedik. % 7 ye çıktılar, kardeş kuruluşumuz kabul etmemizi istedi ama biz asla kabul etmeyeceğiz dedik. Nihai olarak bizim gerçekten işin peşini bırakmayacağımızı, BTK ya gidip RTÜK’e gidip devletin en ilgili kurumlarına gidip müziği yasaklama yetkimizi kullanacağımızı gördüler ve ondan sonra % 15 e çıkardılar. Ben blöf yapmam, bunu zaten biliyorlar. Doğruluğuna inandığım bir şey konusunda savaşırım, ya orada can veririm, hikâyem biter ya da onu alırım, oradan koparırım.
Source: Habertürk
Hıdırellez mesajları ve sözleri 2025: Hıdırellez mesajları resimli ve Hoş Geldin Bahar sözleri
Hıdırellez mesajları resimli seçenekleriyle tercih ediliyor. 5-6 Mayıs tarihleri arasında kutlanacak bahar bayramı gül ağacı dileği, elma kabuğu ritüeli gibi geleneklerle gündemde. İşte; kısa,uzun, farklı ve yeni Hıdırellez mesajları ve sözleri 2025.. – Tuttuğun dilek gerçek olsun, hanenize mutluluk dolsun. Hıdırelleziniz kutlu olsun.- Bahar geldi yaz geldi Hıdırellez zamanı geldi. Hızır (as) dileklerinizi kabul etsin, Hıdırellez bayramınız kutlu olsun. – Hızır aleyhisselam, bugün edilen tüm dileklerinizi kabul etsin.- Hızır aleyhisselam ile İlyas aleyhisselam ab-ı hayat suyunu bulsun, dilekleriniz kabul Hıdırellez bayramınız kutlu olsun.Play Video – Aylardan Mayıs, günlerden Hıdırellez; gününüz hep güneşli talihiniz hep bol olsun. Hızır gününüz kutlu olsun.- Hıdırellez bayramında dilekleriniz kabul olsun, sağlıklı, bereketli nice yıllar dilerim. – Hıdırellez bayramınız kutlu olsun, Hızır (as) dileğinizi bahşetsin.- Yaz gelince dilekler bağlanır gül ağacına. Hızır (as) gelsin ağacınıza dileniğinizi kabul etsin, bereketiyle yüzünüzü güldürsün. Hıdırelleziniz kutlu olsun. – Yaz dileğini bağla gül ağacına; bu sefer olmazsa bir dahaki bayrama. Hıdırellez bayramınız kutlu olsun.- Kışın bitip doğanın yeşerdiği bu günde Hızır tüm umutlarınızı yeşertsin. Hıdırellez bayramınız kutlu olsun… EN GÜZEL HIDIRELLEZ BAYRAMI MESAJLARI- Dileğinizi bağladığınız gül gibi yüzünüz gülsün. Hıdırellez bayramınız kutlu olsun.- Havalar gibi yüreğinizde hep sıcacık olsun. Hıdırellez”de dilekleriniz kabul olsun. – Evin olsun, araban olsun, olmazsa canın sağ olsun. Hıdırellez bayramın kutlu olsun.- Hıdırellez ateşini büyüttük, dertlerimizi söndürdük. Hıdırellez bayramında dilekleriniz kabul olsun. – Hızır (as) berekti ile gelmesini, gül ağacına bıraktığınız dileğiniz gerçek olmasını temenni ederim. Hıdırelleziniz kutlu olsun.- Hıdırellez bereketiyle gelir, dileğin kabul olur inşallah. Bereketin ve yazın habercisi Hıdırelleziniz kutlu olsun. – Az bilirim, uz bilirim, hıdırellezden sonra yaz bilirim.- Hıdırellez yaz kapısı, yedi gün sürer tipisi. Hıdırellez bayramınız kutlu olsun. – Yaz dileğini bırak bir güle; kavuş berekete. Hıdırellezin kutlu olsun.- Hıdırellez yağmurlarının damlaları altın olur.
Source: Gazetevatan.com
Uzungöl’de Arap turistler, tarlada mısır eken vatandaşlara hurma dağıttı, tarla belledi
Turizm sezonunun açılmasıyla birlikte başta yerli ve yabancı turistlerin en uğrak destinasyonlarından biri olan Uzungöl’de turizm hareketliliği devam ederken, doğal yaşamın içinde az miktarda da olsa tarımla uğraşan vatandaşların mücadelesi sürüyor. Bu süreçte tarlada mısır eken vatandaşların yanına gelen Arap bir çift, çalışan kadınlara ve diğer vatandaşlara hurma ikram etti. Dostane tavırlarıyla dikkat çeken çift, yöre halkıyla kısa süreli samimi bir etkileşim kurdu. İkramlaşmanın ardından esprili tavırlarıyla ortamı neşelendiren Arap turist, eline bir kaç adet mısır tohumu alarak tarlaya serpti ve gülerek Önümüzdeki aylarda tekrar geleceğim, bakalım mısır ne kadar büyümüş? sözleriyle çevresindekileri güldürdü. Oluşan renkli anlar bununla da sınırlı kalmayarak turistin tarla bellemede kullanılan çapa motorunu çalıştırarak toprağı bellemeye çalıştığı anlar da beğeni topladı. O anlara ait görüntüler sosyal medyada kısa sürede yayıldı ve ilgi gördü.
Source: Gazetevatan.com
Baharın gelişiyle Erzurumlular bu görüntülere şahit oldu! Gökkuşağı bile ortaya çıktı
Baharın gelişiyle birlikte derelerden gelen berrak sular, Tortum Gölü’nü doldurmaya başladı. Gölde bulunan su bendini aşan sular, her yıl olduğu gibi Tortum Şelalesi’ni besleyerek muhteşem bir manzara oluşturdu.Her yıl yüzbinlerce yerli ve yabancı turisti ağırlayan şelale, şu günlerde en dolu ve en etkileyici hâlini yaşıyor. Özellikle hafta sonları doğaseverlerin akınına uğrayan Tortum Şelalesi, üzerindeki gökkuşağı ile sunduğu görsel şölenle ziyaretçilerini kendine hayran bırakıyor.Doğal yapısı, berrak suyu ve etkileyici yüksekliği ile 7’den 70’e herkesin mutlaka görmesi gereken bu doğa harikası, hem fotoğraf tutkunları hem de sakinlik arayanlar için eşsiz bir rota sunuyor. Tortum Şelalesi, bahar aylarının taze havasında ziyaretçilerini bekliyor.
Source: Gazetevatan.com
Hıdırellez ritüelleri ve gelenekleri
Orta Asya, Ortadoğu, Anadolu ve Balkanlar da kutlanan Hıdırellez baharın müjdecisi olarak kabul ediliyor. Gül ağacına dilek dilemek isteyen ve bu bahar bayramının ritüellerine, geleneklerine göre yaşamak isteyenler Hıdırellez nedir ve neler yapılır sorusuna yanıt arıyor. Peki, 2025 Hıdırellez ne zaman kutlanacak, ayın kaçında? Hıdırellez nedir, duası, ritüelleri ve gelenekleri nelerdir, nasıl dilek tutulur? İşte detaylar HIDIRELLEZ NE ZAMAN, BUGÜN HIDIRELLEZ Mİ? UNESCO nun Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi ne eklediği Hıdırellez, yüzlerce yıllık geleneklerden biridir ve her yıl 5-6 Mayıs tarihleri arasında kutlanır. 2025 HIDIRELLEZ HANGİ GÜNE DENK GELİYOR? Doğanın canlanması ve bolluk, bereket anlamına gelen Hıdırellez tarihleri bu yıl Pazartesi ve Salı günlerine denk geliyor. Buna göre 2025 Hıdırellez kutlamaları 5 Mayıs Pazartesi akşamı başlayacak, 6 Mayıs Salı günü ikindi ezanında bitecek. HIDIRELLEZ RİTÜELLERİ: HIDIRELLEZ DE NASIL DİLEK DİLENİR? Hıdırellez gelenekleri arasında en yaygın olanı gül ağacı altına dilek dilemektir. Bu gelenek Hıdırellez akşamında gerçekleştirilir. Dilekler bir kağıda yazılıp asılabileceği gibi şekil olarak da gül ağacının altına çizilebilir. Ev isteyen ev resmi, araba isteyen araba resmi çizebilir. Hıdırellez sabahı da ilk iş gül ağacının dibine gidilir ve o notlar alınıp suya bırakılır. Hıdırellez akşamında bir diğer dilek dileme biçimi de gül ağacına para asmaktır. Asılan paralar ve dilekler 6 Mayıs sabahı erkenden geri toplanır. Para cüzdana konulur ve yıl boyunca o para harcanmaz. Hıdırellez parası kişiye o yıl boyunca darlık ve parasızlık yüzü göstermez. Anadolu da halk tercihen beyaz elbiseler giyerek gün doğmadan önce yeşil ve bol sulu kırlara gidilip eğlenilir. Kutlamalar yeşillik, ağaçlık alanlarda, su kenarlarında, bir türbe ya da yatırın yanında yapılmaktadır. Bu gibi yerlere bu nedenle Hıdırlık denildiği de olur. Hızır ın gezdiği kabul edilen yeşil yerlerde dolaşıp çiçek toplanır, oyunlar oynanır, baharın ilk kuzusu kesilerek yenilir. Toplanan çiçekler kaynatılıp içilirse hastalıklara iyi geleceğin; bu su ile kırk gün yıkanan kişinin gençleşip güzelleşeceğine inanılır. Hızır Hakkı için kuzu kesmek, Hızır geleneğinin yayıldığı her yerde görülen genel bir adettir. Diyarbakır da Ciğaret adıyla ayrı bir tören yapılır. Baharın bu taze kuzusunu yemekle bedenlerin sağlık ve canlılık kazanacağı inanışı vardır. Hızır ın eli değen şeylerin dolup taştığı rivayeti nedeniyle Hızır günü arifesinde yiyecek kaplarının, ambarların ve para keselerinin ağzı açık bırakılır. Ev, bağ, bahçe isteyenler herhangi bir yere istediklerinin küçük bir modelini yaparak; altın ve benzeri ziynet eşyası isteyenler ağaç yapraklarını kollarına veya boyunlarına takarak isteklerine kavuşacaklarına inanır. Anadolu nun bazı yerlerinde Hıdrellez Günü yapılan duaların ve isteklerin kabul olması için sadaka verme, oruç tutma ve kurban kesme adeti vardır. Kurban ve adaklar Hızır hakkı için olmalıdır çünkü tüm bu hazırlıklar Hızır a rastlamaya yöneliktir. HIDIRELLEZ DUASI Bin bir adım bir adım /Allah bir adım adım / Kerim kerem Allah /Başımda bir duman var yardım eyle ya Allah / La ilaha illallah Muhammeden Resullullah yetiş imdadıma hızır ile Allah birsin sen kulla mişersin biz gibi kulların yardımcısı sensin hızır deryada erdim murada amin. HIDIRELLEZ NEDİR? İŞTE ANLAMI VE ÖNEMİ Hıdırellez ya da Hıdrellez, Orta Asya, Ortadoğu, Anadolu ve Balkanlar da kutlanan mevsimlik bayramlardan biridir. Ruz-ı Hızır (Hızır günü) olarak da bilinen Hıdırellez günü, dünyada darda kalanların yardımcısı olduğu düşünülen Hızır ile denizlerin hâkimi olduğuna inanılan İlyas ın yeryüzünde buluştukları gün olarak düşünülür ve kutlanır. Doğanın canlandığı gün olarak bilinen Hıdırellez Bayramı baharın gelişi anlamını da taşır. Hızır Günleri 6 Mayıs ta başlar ve 7 Kasım a kadar sürer. Hristiyanlar da Aziz George gününü aynı gün kutlar. Aziz George da baharın gelişini temsil eder.
Source: Habertürk
Resimli Hıdırellez mesajları
Hıdırellez, yüzyıllardır süregelen bir bahar bayramıdır; doğanın uyanışıyla birlikte insanların da umutlarını tazelediği özel bir gündür. Anadolu dan Balkanlar a, Orta Asya dan Mezopotamya ya uzanan geniş bir coğrafyada kutlanır. 5 Mayıs gecesi dilekler yazılır, gül dallarına asılır, ateşler yakılıp üstünden atlanır. Bu günde sevdiklerinizin Hıdırellez bayramını kutlamak için farklı Hıdırellez mesajlarını bir araya getirdik. İşte, en güzel Hıdırellez mesajları…HIDIRELLEZ MESAJLARI Toprak uyandı, kuşlar döndü, umut yeniden filizlendi. Hıdırellez, hayatının her alanında yeni ve güzel başlangıçlar getirsin. Geçmişin yükünü bırak, geleceğe bir çiçek gibi umutla bak. Hıdırellez, sana yeni başlangıçlar, tatlı sürprizler ve iç huzuru getirsin. Bahar geldi, şimdi yenilenme ve umut zamanı. Hıdırellez de toprağa ektiğin her dilek, sana şans, sağlık ve sevgi olarak geri dönsün.RESİMLİ HIDIRELLEZ BAYRAMI KUTLU OLSUN MESAJLARI Hıdırellez in bolluk, bereket ve umut dolu enerjisi hayatımıza güzellikler getirsin. Dualarımız kabul, dileklerimiz gerçek olsun; bu bahar yüreğimize iyi gelsin. Toprağın bereketi, suyun akışı ve gökyüzünün genişliği dileklerine yoldaş olsun. Hıdırellez in tüm güzelliği seninle olsun.EN GÜZEL HIDIRELLEZ KUTLAMA SÖZLERİ Baharın gelişiyle birlikte, gönlündeki tüm çiçekler açsın. Hıdırellez, sana ve sevdiklerine sağlık, huzur ve şans getirsin. Hıdırellez; umudun yeniden yeşerdiği, kalbin hafiflediği, hayatın tazelendiği bir gündür. Dileklerin gönlüne göre olsun, her yeni gün sana daha çok güzellik getirsin. Bir dilek tut, yüreğinin en derininden… Hıdırellez rüzgarı alsın götürsün gökyüzüne; kabul olan dilekler, hayırlı başlangıçlar olsun. Bu gece yıldızlara ne fısıldarsan, kalbine güzellik olarak geri dönsün. Hıdırellez in mucizesi seni de bulsun.Dileklerimizi ateşle arındırıp yeşilin umuduna emanet ediyoruz. Bu Hıdırellez de kalbin ne dilediyse yolu sana açılsın. Gece yakılan ateşle eski yüklerini bırak, sabah açan çiçekle tazelen. Hıdırellez, hayatına bahar gibi güzellikler getirsin. Baharın en güzel armağanı Hıdırellez, içimizde saklı kalmış dilekleri gün yüzüne çıkarsın. Dualarımız göğe, umutlarımız toprağa emanet; her şey gönlünce olsun.Bugün dilediğin ne varsa, yarının gerçeği olsun. Hıdırellez gecesi, yüreğini ferahlatan bir mucizeyle gelsin. Bu bahar, yeni kapılar açılsın hayatında. Hıdırellez de ettiğin her dua karşılığını bulsun; sana umut, sevgi ve huzur getirsin. Hıdırellez sadece dileklerin değil, içindeki çocuğun da yeniden uyandığı gündür. Neşen bol, yolun açık, kalbin sevgiyle dolu olsun.
Source: Habertürk
“Nemrut”un develeri” koruma altına alınıyor
Tatvan ilçesindeki volkanik Nemrut Dağının patlaması sonucu oluşan, zamanla deve ve insan figürlerine benzer şekiller alan kayalar, korunma sağlanamadığı için yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Her geçen gün tahrip olan ve halk arasında ‘Nemrutun develeri’ olarak bilinen 26 kayadan oluşan bloklar, koruma altına alınacak. Bitlis Valisi Ahmet Karakaya, beraberindeki Tatvan Kaymakamı Remzi Demir, İl Kültür ve Turizm Müdür Vekili Ergin Güven ve İl Özel idaresi Genel Sekreteri Adem Aydoğdu ile birlikte bölgeye giderek incelemelerde bulundu.GÖRSEL BİR ŞÖLEN SUNUYORKaya blokları ile ilgili bilgi alan Vali Karakaya, volkanik patlama sonrası oluşan kayaç yapıların güzel bir görüntü oluşturduğunu belirterek, şunları söyledi:Nemrut kalderasıyla ilgili yaptığımız daha üst boyutlu milli park, jeopark çalışmasının içerisinde değerlendireceğiz. Vatandaşlarımızın en güzel şekilde burada güzel fotoğraflar vererek, sevdikleriyle birlikte ziyaret etmekten mutlu olduğu bir alan haline gelmesi için çalışmalar yapacağız. Halk arasında Nemrut Develeri olarak bilinen bu bölgede 26 kayacın yer üstünde olduğunu gördük. Bununla ilgili araştırma yapılıp, koruma altına alınması için çalışma başlatacağız. Bitlis, hem doğal güzellikleriyle hem de tarihi dokusuyla çok güzide bir vilayet. Burada 15’inci yüzyılda olduğunu değerlendirdiğimiz bir volkanik patlama sonrasında oluşan kayaç yapılar Nemrutun develeri olarak halk tabiriyle adlandırılmakta. Volkanik patlama sonrası oluşan bu kayaç yapılarda burada vatandaşımıza çok güzel bir görsel şölen sunuyor dedi.
Source:
Hıdırellez dilekleri nasıl yapılır?
Hıdırellez dilekleri günün en çok araştırılan başlıkları arasında yer aldı. 2025 yılında Hıdırellez, 5 Mayıs Pazartesi akşamı başlayacak ve 6 Mayıs Salı ikindi ezanı ile sona erecek. Hıdırellez ritüellerinden biri olan gül ağacına dilek dilemek isteyenler Gül ağacına nasıl dilek dilenir, Hıdırellez duası nasıl okunur sorusuna yanıt arıyor. Dileklerin yazılı olduğu kağıtlar veya resimler, gül ağacının dallarına asılabilir. Eğer ev sahibi olmak isteniyorsa, ev resmi, araba almak isteniyorsa, araba resmi çizilebilir. HIDIRELLEZ DE DİLEK NASIL TUTULUR? Hıdırellez de dilek tutmak için 5 Mayıs akşam ezanı ile gül dallarına paralar asılır. Eskiden, kese içine para konup gül dibine gömülürken, günümüzde genellikle açık cüzdanlar bırakılır. Dileklerin yazılı olduğu kağıtlar veya resimler, gül ağacının dallarına asılabilir. Eğer ev sahibi olmak isteniyorsa, ev resmi, araba almak isteniyorsa, araba resmi çizilebilir. 6 Mayıs sabahı, asılan paralar ya da cüzdanlar geri toplanır ve sonra bu notlar suya bırakılır. HIDIRELLEZ DUASI NASIL YAPILIR? Hıdırellez de gül ağacına dilek tutarken dua etmek de önemli bir gelenektir. Dileklerinizi dile getirirken şu dua okunabilir: Bin bir adım bir adım / Allah bir adım adım / Kerim kerem Allah / Başımda bir duman var yardım eyle ya Allah / La ilaha illallah Muhammeden Resullullah yetiş imdadıma / Hızır ile Allah birsin sen kulla mişersin / Biz gibi kulların yardımcısı sensin Hızır deryada erdim murada amin. HIDIRELLEZ GELENEKLERİ -Gül Ağacına Dilek Tutma -Ateşten Atlamak -Para Asma ve Cüzdan Bırakma HIDIRELLEZ KESESİ İÇİNE NE KONUR? Hıdırellez kesesinin içine genellikle para konur. Gül ağacına asılan paralar, eski geleneklere göre kese içinde yer alır ve bu kese gül dibine gömülürdü. Ayrıca, dilekler bir kağıda yazılabileceği gibi, çeşitli şekiller de çizilebilir. Ev isteyen bir ev resmi, araba isteyen bir araba resmi çizmek, dileklerin gerçekleşmesi için yapılan geleneksel yöntemler arasındadır. Hıdırellez, sadece dilek tutma geleneğiyle değil, aynı zamanda dostlukların pekiştirildiği, yeniliklere adım atılan bir bayramdır. Bu özel günde yapılan ritüeller, kişilere umut ve güven aşılar
Source: Habertürk
Sivas”ın Zara ilçesinde “saya gezmesi” geleneği 60 yıl sonra yeniden canlandırıldı
Yeşil Zara Gönüllüleri Derneğince Zara 4. Eğrilce (Hıdırellez) Şenlikleri kapsamında “saya gezmesi” geleneği 60 yıl aradan sonra ilçede yeniden canlandırıldı.
Geleneksel kıyafetlerle “saya gezmesi” etkinliğine katılanlar, ilçe esnafını ziyaret etti. İlk kez ilçe merkezinde yapılan etkinlikte saya ekibi, maniler ve türküler eşliğinde halaylar çekti, esnaf ve vatandaşları yarın düzenlenecek Hıdırellez Şenliği”ne davet etti.
Yeşil Zara Gönüllüleri Derneği Başkanı Rüşan Sümbüloğlu, AA muhabirine, yıllar sonra ilçede “saya gezmesi” geleneğini yaşattıkları için mutlu olduklarını söyledi.
Çocukluğunda geleneğin yaşatıldığını ve insanların keyif aldığını belirten Sümbüloğlu, “Derneği kurduğumuzda sadece doğa ve çevre sorunlarıyla ilgilenmek yerine kaybetmiş olduğumuz, unuttuğumuz, raflara koyduğumuz geleneksel tavırlarımızı, sosyal varlıklarımızı yeniden canlandıralım istedik.” ifadelerini kullandı.
Sümbüloğlu, ilçede 2021 yılında Hıdırellez Şenlikleri”ni başlattıklarını da anımsatarak, yıllar sonra yeniden düzenledikleri “saya gezmesi” etkinliğini gelecek yıllarda da sürdürmeyi hedeflediklerini dile getirdi.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
Anadolu”nun manevi mimarı: Yunus Emre
Büyük Türk düşünürü, mutasavvıf ve şair Yunus Emre, asırlardır insanlığa ilham oluyor.
Kesin doğum tarihi bilinmeyen, Anadolu”nun manevi mimarlarından Yunus Emre, çeşitli kaynaklara göre 13″üncü yüzyılın ortası ile 14″üncü yüzyılın ilk çeyreği arasında yaşadı.
Türk İslam halk düşüncesinin en önemli yapı taşlarından Yunus Emre”nin 1307-1308″de yazdığı “Risaletü”n-Nushiyye” ile vefatının ardından sevenlerinin derlediği şiirlerinden oluşan “Divan” isimli iki önemli eseri bulunuyor.
Her müminin arzuladığı ilahi aşkı anlattığı şiirlerini halk diliyle yazan, “Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz” dizelerinin sahibi, Anadolu irfanının sembolü Yunus Emre, her yıl mayıs ayında Eskişehir”de Yunus Emre Kültür ve Sanat Haftası”nda düzenlenen etkinliklerle anılıyor.
Vefatının 704″üncü yılı dolayısıyla Mihalıççık ilçesine bağlı eski adı Sarıköy olan kırsal Yunusemre Mahallesi”ndeki türbesinde Valilik tarafından gerçekleştirilecek törenle yad edilecek büyük Türk düşünürü anısına 12 Mayıs”a kadar çeşitli etkinlikler yapılacak.
“Düşüncelerini İslam dini temelinde oluşturmuştur”
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Felsefesi Öğretim Üyesi ve Yunus Emre Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Kamil Sarıtaş, AA muhabirine, Anadolu”nun manevi mimarlarından Yunus Emre”nin Türk tasavvuf edebiyatının Anadolu”daki kurucusu kabul edildiğini ve şiirlerinde her müminin arzuladığı ilahi aşkı dile getirdiğini anlattı.
Yunus Emre”nin sade ve gösterişsiz bir hayat yaşadığını belirten Sarıtaş, sözleriyle ve yaşantısıyla 13. yüzyıldan bugüne kadar tanıyan her insanın kabinde taht kurmayı başardığını vurguladı.
Sarıtaş, Yunus Emre”nin kısa, özlü ve etkili sözleriyle tasavvuf alanında etkili olduğunu dile getirerek, “Her daim İslam”ın iman, aşk, umut ve adalet üzerine kurulan zaman ve mekan üstü mesajlarının taşıyıcısı olmuştur. “Ölen hayvan imiş aşıklar ölmez” ve “her dem yeniden doğarız, bizden kim usanası” diyen Yunus Emre”nin yaşamının üzerinden yüzlerce yıl geçmesine rağmen düşünceleriyle diri kalmaya ve diri kılmaya devam etmektedir.” dedi.
Yunus Emre”nin Anadolu halkında manevi duyguların oluşmasını sağlayan en önemli kişilerden biri olduğunun altını çizen Sarıtaş, şöyle devam etti:
“Onun kullandığı dil halkın anlayacağı kadar sade olduğundan pek çok kişiye rehber olmuştur. Yunus Emre, Haçlı seferleri, Moğol istilaları ve birçok isyanın, saltanat kavgalarının bulunduğu yani insanların acı çektiği bir dönemde kardeşlik, iyilik gibi kavramlar üzerinde yazdığı şiirleriyle, kişiliğiyle insanların iç dünyasını aydınlatarak fikirleriyle Anadolu”da birlik ve beraberliğin kurulmasını sağlamıştır. Tüm beylikleri gezerek onlara birlik olmanın önemini aktararak toplumsal bir hizmet ortaya koymuştur. Düşüncelerini İslam dini temelinde oluşturmuştur. Dolayısıyla insanlığa bakışında eşitlik ilkesine hayli önem vermiştir. Kimseyi birbirine üstün görmeyen Yunus Emre, herkesin aynı haklara sahip olduğunu söyler ve yönlendirdiği halka bu bakış açısını kazandırmaya çalışır.”
Sarıtaş, Yunus Emre”nin küçük meseleleri, basit uğraşları dava edinmediğini, sevgi, aşk, irfan ve hizmetle gönül yapmaya çalıştığını belirterek, “Kendisinin esas uğraşısının gönüller yapmak olduğunu ifade etmiştir. İslam”ın emrettiği gibi toplumdaki insan ilişkilerinin sevgi bağı üzerine inşa edilmesi gerektiğini vurgulamış ve bu yüzden “aşk” kavramını sıkça kullanmıştır.” diye konuştu.
“Her türlü şiddetin önlenmesinde Yunus düşüncesine ihtiyacımız var”
Prof. Dr. Sarıtaş, Yunus Emre”nin Anadolu”da “halk hekimi” gibi dolaşarak halkın yaşadığı sorunlara çözümler getirmeye çalıştığına dikkati çekti.
Dün olduğu gibi bugün de Yunus Emre”nin diline ve gönlüne muhtaç olduklarını ifade eden Sarıtaş, sözlerini şöyle tamamladı:
“Çocuğa ve kadına şiddetin, hatta her türlü şiddetin önlenmesinde Yunus düşüncesine ve inanç şekline ihtiyacımız var. Yunus gönüllü müminlere, Yunus gönüllü dervişlere, Yunus gönüllü anne-babalara, Yunus gönüllü öğrencilere, Yunus gönüllü patronlara, Yunus gönüllü başkanlara, Yunus gönüllü memurlara, Yunus gönüllü doktorlara ihtiyacımız var. Bu nedenle Yunus”u sadece okul, cadde ve enstitü isimlerinde değil, hayatımızın her anında yaşatmalıyız. Yunus Emre, Anadolu İslam kültür ve medeniyet geleneğimizde olduğu gibi yeniden dini ve ahlaki inşada soyut motive aracımız olabilir. Bizler bugün Yunus Emre”nin mirasına sahip çıkarak, sadece bedenimizi değil aynı zamanda ruhumuzu da doyurmaya gayret etmeyi, yaratılanı yaratandan ötürü sevmeyi, insanlar arasında ayrım yapmamayı ve ilişkileri sevgi bağı üzerine kurmayı öğrenmeli ve öğretmeliyiz.”
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
Sivas”ta yeniden canlandırılan gelenek
Orta Asya dan geldiğine inanılan ve Zara ilçesine bağlı bazı köylerde geçmişte oynanan köy seyirlik oyunu, Zara 4. Eğrilce Şenlikleri kapsamında yeniden yaşatılmaya başlandı.Bereket ve bolluğun simgesi olarak ilçe kırsalında her yılın şubat ayında bir hafta süren etkinliklerle gerçekleştirilmiş saya gezdirme köy eğlencesinde, ilk kez Zara ilçesi merkezinde esnaf ve vatandaşlar ziyaret edildi.Cadde ve sokaklarda gezen saya ekibi, ziyaret ettikleri ev ve işyerlerinin kapılarında maniler ve türküler okuyarak halaylar çekti.Vatandaşların alkışlarla karşıladığı saya ekibine esnaflar da geleneğe sahip çıkılması adına çeşitli hediyeler verdi.Saya gezdirme geleneği hakkında açıklama yapan Kültür ve Turizm Bakanlığı El Sanatları Sanatçısı Nilgün Gökkuş Bozalioğlu, Orta Asya dan gelme bir kültür olduğunu biliyoruz saya gezmesinin. Deveyi yapıyoruz merdivenle, beden olarak devenin içini üç kişiyle giydirdik. Kırmızı yakalı olan Arap, aslında bereketi temsil ediyor. Gittiği evden kapıdan saya için para veya yiyecek topluyor. Gittiği evin önce toprağına elindeki asayla vuruyor, toprak bereketleniyor. Sonra ahırına vuruyor, ahırın kapısına, orada da bereket oluyor. Evinde de huzur olması için evin dış kapısına vuruyor dedi.Oyunun normalde şubat ayında yapıldığını söyleyen Bozalioğlu, Bir hafta sürüyor bu oyun aslında. Sadece içerisinde bir günü seçiyorlar ama hiç kimseye söylemeden, köy halkının haberi olmadan gençler bir yerde toplanıyorlar ve birbirlerine hissettirmeden hazırlığını yapıp kıyafetini giyiniyorlar. Ondan sonra halkın arasına dağılıyorlar. Bunun sebebi de hayvanların daha iyi döl tutması, alacakları o senenin mahsulünün daha iyi olması, yoğurdu, peyniri, sütü çocuklarıyla birlikte bolluk ve bereket içerisinde yemesi gibi o kadar çok şeyi kapsıyor ki aslında çok saygı duyulacak bir oyun. Biz de bugün bunu hep beraber, kalabalık bir şekilde temsil etmeye çalıştık ve gördüğümüz kadarıyla da Zara nın birçok insanı bize alkış tuttular diye konuştu.
Source: Habertürk
Turizmde yeni rekor beklentisi güçleniyor
Yılbaşı, sömestir ve Ramazan Bayramı gibi tatil dönemlerindeki doluluk turizmciyi memnun etti. Erken rezervasyonlardaki hareketlilikle yılın başarılı geçeceğini öngören turizmciler, yaklaşan Kurban Bayramı öncesinde devam eden ilgi nedeniyle başarılı bir yaz sezonu geçirmeye hazırlanıyor.
Türkiye Otelciler Federasyonu Başkan Yardımcısı Mehmet İşler, AA muhabirine, Türkiye turizminin her geçen yıl bir adım daha ileriye gittiğini söyledi.
İşler, geçen yıl Türk turizmi açısından en iyi yılın yaşandığını belirterek, 2025″te de hedeflerinin tüm zamanların rekorunu kırmak olduğunu kaydetti.
Turizm sektörünün kendini her yıl yenileyen, rekorlarını tazeleyen bir sektör olduğunu vurgulayan İşler, şöyle devam etti:
“Turizm dinamik, aktif, dünyayla entegre olmuş bir sektör olduğu için 2025 yılında bizim beklentimiz 65 milyon turist ağırlamak, 64 milyar dolar da girdi sağlamaktır. Geçmiş yıllarda turist sayımız çok, gelirimiz düşüktü. Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansının var olmasıyla özellikle kendimizi, tanıtma alanında çok öne çıkarttık. Artık ekonomik, ucuz bir tatil ülkesi olmaktan, hakkının ve değerinin verildiği gerçek fiyat performansıyla kendini tanıtan iyi bir turizm destinasyon merkezi olduk. Bu zaten dünyadaki bizim ilk beş ülke arasına girmemiz için yeterli bir hedeftir. Türkiye ilk 10″a girmişti, şimdi ilk 10″dan ilk 5″e girdi. Sektör olarak hedefimiz dünyadaki ilk 3 turizm destinasyon noktasından biri olmak.”
İşler, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy”un “2025 yılı sonunda 65 milyon ziyaretçi ve 64 milyar dolar gelir hedefini gerçekleştirmeye kararlıyız.” ifadesini hatırlatarak, “Açıklanan rakamı yüzde 100 tutturacağımıza inanıyoruz. Bu konuda da sektörün hiçbir şüphesi yok. Özellikle ana pazarlarımız Almanya ve İngiltere”den hareketlilik devam ediyor. Rusya”dan biraz daha hızlı bir rezervasyon akışı bekliyoruz. Uzak Doğu, Amerika ve Latin Amerika yeni pazarlar olarak fevkalade bir performans gösteriyor. 2025 yılında Sayın Bakan Mehmet Ersoy”un dediği bu hedefleri yüzde 100 tutturacağımızdan kimsenin şüphesi olmasın.” diye konuştu.
“Kalitemiz diğer ülkelerle kıyaslanamaz”
Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜRSAB) Yönetim Kurulu Üyesi Engin Ceylan da Türkiye”nin çok önemli bir turizm ülkesi olduğunu belirtti.
Çin, Almanya ve İngiltere”den gelecek turist sayısında artış beklediklerini ifade eden Ceylan, deniz, kum, güneş turizminin yanı sıra sağlık, kültür ve gastronomi turizminin de ilerlediğini söyledi.
Ceylan, turizm çeşitliliğinin artmasının ziyaretçi sayısı ve gelirine de olumlu yansıdığını dile getirerek, “Fiyatlara baktığımız zaman biraz diğer ülkeler gibi yüksek kalsak da kalitemiz diğer ülkelerle kıyaslanamaz. Turizm ülkemizde, diğer ülkelere göre nitelikli, nicelikli olarak çok kaliteli yapılıyor.” dedi.
Geçen yılın turizmde rekor yılı olduğunu hatırlatan Ceylan, “Geçen yıla bakacak olursak yüzde 10-15 civarında büyümeyi öngörüyorum. Geçen seneki rakamlarımızın biraz üstüne çıkacağımızı öngörüyorum.” ifadelerini kullandı.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
Justin Timberlake”in İstanbul konseri öncesi kulis istekleri şaşırttı! Bir kuş sütü eksik
Pop müziğin dünya çapındaki yıldızı Justin Timberlake, 2025 dünya turnesi kapsamında bir kez daha İstanbul”da sahne alacak. Sanatçı, 30 Temmuz 2025″te İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Stadyumunda hayranlarıyla buluşacak. Organizatörlerin verdiği bilgiye göre konserin biletleri satışa çıkar çıkmaz yoğun talep gördü. Timberlake”in sahne performansı, dans şovları ve canlı vokaliyle İstanbul”da unutulmaz bir geceye imza atması bekleniyor. ŞAŞIRTAN KULİS TALEPLERİ Sanatçının sahne öncesi hazırlıkları kapsamında kulisinde istediği malzemeler de kamuoyunun ilgisini çekti. Edinilen bilgiye göre Timberlake, konser günü kulisinde buzlu badem, çekirdeksiz üzüm, ananas, muz, elma, mango, dilimlenmiş karpuz ve Antep fıstığı bulundurulmasını istedi. Ayrıca kulisin tam 22 derece sıcaklıkta olması yönünde özel bir talepte bulunduğu bildirildi. SOSYAL MEDYADA GÜNDEM OLDU Bu kulis istekleri, sosyal medya kullanıcılarının ilgisini çekti. Bazı kullanıcılar, sanatçının isteklerini “profesyonellik gereği” olarak değerlendirdi. Ancak bazı kullanıcılar, bu kadar detaycı tercihlere mizahi yorumlar yaparak “Bir de plaj şemsiyesi isteseymiş”,gibi esprilerde bulundu.
Source: Haberler
Türkiye”ye “Kuzey Avrupa” teklifi: Birbirimize sunacağımız çok şey var
Letonya”nın Ankara Büyükelçisi Bahtijors Hasans, Letonya-Türkiye ilişkilerini, turizm destinasyonu olan ülkesinin kültür ve geleneklerini AA muhabirine değerlendirdi.Letonya”nın oldukça eski bir devlet olduğunu belirten Hasans, ülkesinin pek çok kültürel geleneği olduğuna değindi.Hasans, Letonya”da 4 mevsimin yaşandığını vurgulayarak her mevsimin kendine has gelenekleri ve etkinlikleri olduğunu vurguladı.Ülkesinde kutlanan “Yaz Gündönümü (Midsummer”s Eve)” adlı bir resmi tatilin varlığından söz eden Hasans, bu tatilde insanların güneşi selamlamak için uyumadan gün doğumunu beklediğini söyledi.Hasans, Letonya”nın turistler için her türlü imkanı sunan bir turizm destinasyonu olduğunu vurgulayarak, başkent Riga”nın “Art Nouveau (Avrupa ve Amerika”da 1890-1910 yılları arasında gelişen dekoratif ve mimari stil)” binalarının en yoğun olduğu şehirlerden biri olarak bilindiğine dikkati çekti.Riga”da her türlü mimarinin yanı sıra özellikle Gotik (12. yüzyılın ortalarından 16. yüzyılın başına kadar yaygın olarak uygulanmış bir mimari stil) tarzda yapılmış mimari eserlerin keşfedilebileceğini söyleyen Hasans, sadece bir gün içinde Letonya”da birden fazla şehrin keşfedilebilecek kadar birbirine yakın olduğunun da altını çizdi.Letonya halkının yemek kültürüne de önem verdiğini belirten Hasans, Noel arifesinde hazırlanan sofrada genellikle 12 çeşit yemek bulunduğunu ifade etti.- “BU YIL DİPLOMATİK İLİŞKİLERİMİZİN KURULUŞUNUN 100. YILINI KUTLUYORUZ”Ülkesinin Türkiye ile NATO müttefiki olduğuna değinen Hasans, “Mükemmel ilişkilerimiz var. Bu yıl diplomatik ilişkilerimizin kuruluşunun 100. yılını kutluyoruz.” dedi.Hasans, Türkiye”nin, Letonya”nın Sovyetler Birliği tarafından işgalini tanımayan birkaç ülkeden biri olduğunu hatırlatarak, “Türkiye”ye bunun için çok müteşekkiriz. Bu yüzden 100 yıllık bir geleneğimiz var. Hem ilişkiler hem de geleneklerden bahsediyorum. Biz eski dostuz.” diye konuştu.Türkiye-Letonya arasındaki işbirliği olanaklarına değinen Hasans, “Her zaman söylediğim gibi, her iki ülkenin de birbirine sunacakları var. Letonya ve Türkiye arasındaki işbirliğinden bahsettiğimizde, Türk iş dünyasına ve Türk ekonomisine de Kuzey Avrupa pazarına erişim gibi teklifler sunuyoruz.” ifadelerini kullandı.Büyükelçi Hasans, Letonya”nın Avrupa”nın en hızlı büyüyen ekonomilerinden biri olduğunu belirtti.- YAZIN DENİZ, KIŞIN KAYAK POPÜLERLetonya halkının çok misafirperver olduğunu söyleyen Hasans, “Biz tüm misafirlerimize en üst düzeyde sunabileceğimiz her şeyi sunuyoruz.” dedi.Hasans, ülkesinin turistlere farklı mevsimlerde farklı turistik aktiviteler sunduğunu ifade ederek, yaz aylarında deniz tatilinin kış aylarında ise kayak gibi kış sporu aktivitelerinin çok popüler olduğunu belirtti.Letonya”nın yüzde 64″ünün ormanlarla kaplı olduğunu vurgulayan Hasans, kendi favori aktivitesinin mantar toplamak olduğuna dikkati çekti.Büyükelçi Hasans, ayrıca ülkesinde her beş yılda bir “Letonya Şarkı ve Dans Festivali” düzenlendiğine dikkati çekti.Hasans, Letonya kültüründe ve sosyal yaşamında önemli bir yere sahip, dünyanın en büyük amatör koro ve dans etkinliklerinden olan festivalin 2003″te “UNESCO İnsanlığın Sözlü ve Somut Olmayan Mirasının Başyapıtları Listesi”ne dahil edildiğini anlattı. Letonya”nın çok güzel bir ülke olduğunu vurgulayan Hasans, herkesi ülkesine davet ederek, “Gelin ve kendiniz keşfedin.” mesajı verdi.- LETONYA, EUROBASKET 2025″E EV SAHİPLİĞİ YAPACAKHasans, Riga”da 27 Ağustos-14 Eylül tarihlerinde düzenlenecek 2025 Avrupa Basketbol Şampiyonası”na (EuroBasket 2025) da değinerek, “Benzerliklerimizden biri de iyi basketbol oynuyor olmamız.” ifadesini kullandı.EuroBasket 2025 kapsamında ilk müsabakanın Türkiye-Letonya maçı olduğunu belirten Hasans, iki ülkenin takımlarının da çok güçlü olduğunu vurguladı.Hasans, “Tüm Türk vatandaşlarını Letonya”ya gelmeye ve Türkiye”yi desteklemeye davet ediyorum çünkü tüm maçlar çok heyecanlı, çok çekişmeli geçecek.” ifadesini kullandı.Basketbol müsabakalarının yanı sıra çok fazla kültürel etkinliğin de düzenleneceğini söyleyen Hasans, “Riga”da çok eğlenceli zaman geçireceğimize söz veriyoruz.” diye konuştu.
Source: Www.star.com.tr
“Salkaya Köyü’ndeki kazılar, bölgenin tarihine ışık tutuyor”
Binlerce yıllık medeniyetlerin beşiği olan Anadolu, antik kentlerden mozaiklere, höyüklerden tapınaklara kadar uzanan benzersiz bir kültürel mirasa ev sahipliği yapıyor. Anadolu toprakları, Paleolitik Çağ’dan bugüne uzanan sayısız mirası barındırıyor. ‘Yerin Altındaki Bütün Cevherleri Çıkarıyoruz’ projesi ile Anadolu’nun kültür miraslarının gün yüzüne çıkarılması çalışmalarına destek veren Cengiz Holding’in grup şirketi Eti Bakır, yeni bir kazı alanına sponsor oldu. Geçmişte Elazığ’daki Harput Kalesi’nin kazı çalışmalarını destekleyen Eti Bakır, şimdi de Elazığ Salkaya’da yer alan Erken Bizans dönemine ait olduğu değerlendirilen taban mozaiğinin araştırma çalışmalarına katkı sağlıyor. DESTEK VERDİĞİMİZ ÇALIŞMALARI ARTIRACAĞIZ Eti Bakır Genel Müdürü Asım Akbaş, “Özellikle teknolojinin ve sürdürülebilir enerjinin, dolayısıyla da modern yaşamın vazgeçilmez hammaddesi olan bakırı çıkaran ve son ürün haline getiren bir şirket olarak ülkemizin ekonomisine önemli bir katkıda bulunurken yerin altındaki diğer cevherleri de hayata kazandırıyoruz. Sanayi ve üretim faaliyetlerimizin yanı sıra, kültürel mirasımızın korunması ve gelecek nesillere aktarılması konusundaki sorumluluğumuzun bilincindeyiz. Salkaya Köyü’ndeki kazılar, bölgenin tarihine ışık tutan önemli bulgulara ev sahipliği yapıyor. Bu keşifler, yalnızca arkeolojik anlamda değer taşımakla kalmayıp, aynı zamanda bölgesel kalkınma ve kültür turizmi açısından büyük bir potansiyel barındırıyor. Bu tür projelere verdiğimiz destek, Anadolu’nun zengin kültürel mirasını koruma ve geleceğe taşımamızda önemli bir adım niteliğinde. Kültürel mirasımıza sahip çıkmak ve bölgenin tarihsel zenginliklerini gün yüzüne çıkarmak adına üzerimize düşeni yapmaya devam edeceğiz. Gelecek dönemde de bu doğrultuda destek verdiğimiz çalışmaları artıracağız” dedi. ELAZIĞ’IN TARİHİNE IŞIK TUTAN İLK MOZAİK Elazığ’ın kent merkezine 14 kilometre uzaklıktaki Salkaya Köyü’nde 2023 yılında bir çiftçi tarafından tarlasına vişne ağacı ekimi sırasında renkli ve parlak taşlar fark etmesi üzerine keşfedilen ve kazı çalışmaları başlatılan taban mozaiği, bölgenin tarihine dair önemli bir bulgu olarak dikkat çekiyor. Yaklaşık 84 metrekarelik alana serili olan taban mozaiğinin tarihinin ise Erken Bizans dönemine ait olduğu belirtiliyor. Elazığ’da şimdiye kadar benzeri bulunmayan mozaik, bir ilk olma özelliği taşıyor. Mozaiğin üzerinde kurt, domuz, dağ keçisi, geyik, sülün, Anadolu Leoparı gibi hayvan figürlerinin yanı sıra bölgeye ait çeşitli bitkiler de dikkat çekiyor. Taban mozaiği etrafında yapılan kazılarda, antik dönemde kullanılan kilise ve şarap imalathanesi olabileceği tahmin edilen kalıntılar da bulunuyor. Bu yapılar, bölgenin dini ve ticari faaliyetler açısından merkezi bir nokta olabileceğine işaret ediyor. Kazıların devam etmesiyle, bölgenin sosyal, dini ve ekonomik yapısına dair daha fazla bilgi edinilmesi bekleniyor.
Source: Habertürk
O kalplere ne hayat ne de isim sığdı: Sivas”ın en sessiz mezarlığı
Sivas”taki Yukarı Tekke Mezarlığı”ndaki bebek mezarlığı, görenlerin dikkatini çekiyor. Binlerce kişinin ziyaret ettiği mezarlıkta yer alan bu özel bölümde, mezar taşlarının tamamı kalp şeklinde tasarlanmış.
Bu farklı tasarım kadar mezar taşlarının üzerindeki yazılar da yürek burkuyor. Doğar doğmaz hayatını kaybeden ve henüz ismi konulmadan toprağa verilen bebeklerin mezar taşlarında yalnızca “bebek” yazıyor.
Kimliği belirlenemeyen veya ailesi tarafından sahiplenilemeyen bebeklerin mezar taşlarında ise sadece “kimsesiz” ibaresi yer alıyor. İnsanları büyük bir hüzün etkisi altına alan bu bölüm, ziyaretçilerine duygusal anlar yaşatıyor. Vatandaşlar, bu bölgeye geldiklerinde dualarını eksik etmiyor.
MEZARLARIN BAŞINDAKİ YÜREK YAKAN DETAYLAR
Mezarlık ziyaretine gelen Hikmet Şahin, bebeklere dua ettiğini ifade ederek, “Çocuklar cennetle müjdelendiği için günahsızladır. Aileler mezarların başına çiçek ekmişler ve oyuncaklar koymuşlar. Aileler bunları yaparak bir nebzede olsun hasret gideriyorlar. Burada duygu dolu anlar yaşanıyor. Ben de her hafta bir kez buraya geliyorum. Hiçbir mezarı ayırt etmeden herkese dua ediyorum. Bütün bebeklere dua ettikten sonra kendi aileme de dua edip buradan ayrılıyorum. Dinimizin bize verdiği bu güzelliği elimden geldiğince yapmaya çalışıyorum. İnsanlar ölen yakınlarını unutmasınlar. Boş vakitlerinde insanlar mezarlara gelip dua etsinler çünkü bu insanlar bizlerden dua bekliyorlar. Allah herkesin mekanını cennet etsin” diye konuştu.
Source: Çağla Çağlar