Türkiye rönesansının kırılması
AÇIK bir bilgidir ki, Maveraünnehir, bilhassa bugünkü Orta Asya, 13. ve 14. yüzyıllarda bugünkü İran İslam Rönesansı’nın canlı köşelerinden biriydi. İbn Sînâ, Bîrûnî, Mâverdî gibi isimler; ister tıp, ister astronomi, matematik, tarih, coğrafya, isterse felsefe alanında dünyanın iki ucu arasında -Endülüs ile Doğu İran ve Maveraünnehir arasında- bilgi alışverişinde bulunurdu. Ana dili Farsça olan, ancak Arapça yazıp konuşan bilginlerin yanı sıra Türkler de bu entelektüel ortamda önemli bir yer tutuyordu. Türk tarihine, Dîvânü Lugâti’t-Türk kadar derinlikli bir sözlük yazılmamıştır. Fârâbî gibi isimler eşsizdir. Arap gramerini Fars asıllı bilginler işlerken, İslam’ın nakli ilimlerinde de onların sözü geçerdi. Ali Kuşçu, Timurlenk’in torunu Uluğ Bey zamanında, bu büyük âlim ve hükümdarın himayesi altında yetişmiştir.Fatih Sultan Mehmed ve Ali KuşçuBİRÇOK ESER KALEME ALDI“Cehaletiyle meşhur Rum” deyimi, bazı durumlarda Orta Asya ve İran’da kaynayan ilim muhitinde tutunamayan ya da ulema arasındaki çirkin mücadelelerin harcadığı insanları emen bir coğrafya olmuştur. Doğudakilerin Anadolu için kullandığı bu ifadeye rağmen Anadolu, eksiklerinin farkında olarak, medreselerden cami yapımı ve dekorasyonuna kadar Tebriz, Horasan, İsfahan ve Maveraünnehir bölgesinden ve Orta Asya’dan ulemayı ve sanatkârları kendine çekmekten geri durmamıştır. Bu isimleri davet etmekte tereddüt etmemiştir.Ali Kuşçu, Fatih Sultan Mehmed’e ilk önce Uzun Hasan’a (Hasan Padişah) hizmet ederek ulaştı. Bu dönemde birçok eser kaleme aldı. Günümüze ulaşanlardan biri, astronomiyle ilgili Farsça bir kitap olan Risale fil-Heye’dir. Orijinal kopyaları buradan dünyaya yayılmış, o dönemde Farsçadan Türkçeye de çevrilmiştir. Er-Risaletü’l-Muhammediyye fi’l-Hisâb gibi, sayısı onu aşan eserleri olduğu bilinmekle birlikte, kaybolan eserlerinin de bulunduğu tahmin edilmektedir. Ali Kuşçu, 15 Aralık 1474 tarihinde Türkiye’de vefat etti ve Eyüp’te defnedildi.ATILIMLARIN KÖKÜ BURADAFatih Sultan Mehmed, Rönesans Avrupa’sında örneği görülmeyen özgün bir aydındı. Arapça ve Farsçadaki mükemmeliyetinin yanı sıra İtalyanca ve eski Yunancayı da iyi bildiği, sadece Türk kaynaklarında değil, yabancı kaynaklarda ve Bizans’ın son döneminde de hayranlıkla ifade edilmiştir. Resim sanatına yakınlığı, gençliğinde bu konuda eskizler yaptığının bilinmesiyle de dikkat çeker. Doğu Akdeniz’de yaşayan bu özgün aydın hükümdarın çevresini ilk olarak Ali Kuşçu gibi Asya’dan gelen âlimler sardı. Rönesansımız, durgunlaşsa da, 20. yüzyıla büyük bir tarihi kırık ya da uçurumla değil, yoğunluğunu kaybederek ve yavaşlayarak ulaştığı açıktır. Aksi takdirde, 19. yüzyılda orduda tıbbın, kimyanın, veterinerliğin ve coğrafyanın kendi ölçülerimiz içinde gelişmesini; Batı ilmi ve üniversitesine doğru yüksek okullar aracılığıyla atılan adımları izah etmek mümkün değildir. 20. yüzyıl Türkiye’sinin atılımlarının kökü buradadır. Eksikliklerinin ve gereken yoldan sapmalarının köklerini de burada aramak gerekir.MEDENİYET TARİHİMİZİN MARATONU- 1474 yılı 15 Aralık, Ali Kuşçu’nun ölüm yılıdır. Şu anda 550. yılını anıyoruz.1526 Mohaç Zaferi, Avrupa’daki hâkimiyetimizin ve yerleşmemizin ilk önemli adımlarından biridir ve iki yıl içinde bu askerî zaferin 500. yılını anacağız. Ancak unutmayalım ki, Macaristan, Orta Avrupa’nın Rönesans’ı temsil eden bir ülkesiydi. Balkan milletlerinin kendilerine atfettikleri bu döneme ait Rönesans olayı mübalağa olsa da, Macaristan bu kapsamda bir istisnadır- edebiyatıyla, musikisiyle, mimarisiyle.-Unutmayalım, Kanuni Sultan Süleyman, Batı müziğini icra eden ya da öğrenen bir Türk değildi, ancak bu müziği dinlemeye meraklı olduğu vekayinamelerden anlaşılmaktadır. Maddi bir kanıt isterseniz, Buda’da Macar kralı Mátyás Korvinus’un sarayındaki kütüphaneden alınarak Osmanlı topraklarına getirilen musiki mecmualarını gösterebiliriz. Bu eserlerin Topkapı Sarayı’nda yeniden tamiri ve değerlendirilmesi, yaklaşık 30 yıl önce Macar Bilimler Akademisi ile Topkapı Sarayı’nın işbirliğiyle gerçekleştirilmiştir. Bu, bir dönemin Macar kültürünün Topkapı Sarayı’nda muhafaza edildiğini gösterir.İLİŞKİLER DİPLOMASİYLE YÜRÜTÜLÜYORDU1925 yılında Ankara Hukuk Mektebi’nin kuruluşunun 100. yılını gelecek yıl kutlayacağız. Hukuk inkılabımızdan önce eğitim vermeyi amaçlayan bu girişim, o dönemde başarılı bir başlangıç yapamamış olsa da niyeti olumluydu. Özellikle merhum hocamız Coşkun Üçok’un öğrenciliği sırasında edindiği tecrübelerden aktardığına göre, girişim pek başarılı değildi, ancak 1933 üniversite reformuyla gereken atılım yapılmıştır. Bu okulun kuruluşunun bu yıl içinde hakkıyla anılmasını, hukuk tarihi eğitimindeki geçmiş ve bugünkü sorunların ele alınmasını hararetle tavsiye ediyoruz.1926 yılı, hiç şüphesiz, Türk hukukunun Romanizasyonunda ikinci safhadır. İlk safha nedir diye soracak olursanız, 1699 Karlofça Antlaşması’ndan itibaren Türk devletinin, bürokrasisinin uluslararası hukuka yakınlaştığını ve en azından Westphalia sistemini öğrenmeye başladığını söyleyebiliriz. Batı ile ilişkiler sadece savaşlarla değil, ticaret ve yoğun diplomasiyle de yürütülüyordu. Türkiye’yi bugünkü hukuk platformuna yaklaştıran bu başlangıçtır. Bu nedenle, 2026 yılını bu konularda akıllıca kutlamalar için ele almak gerekir; belki de geç bile kaldık.2026 yılı ayrıca Bakü Türkoloji Kongresi’nin 100. yıl dönümüdür. Fuad Köprülü’den Ağam Alioğlu’na, Sovyetler Birliği topraklarındaki Türkologlar, kuvvetli Alman ekolü ve Dârülfünûn Edebiyat Fakültesi’nin ağır toplarıyla temsil edilen bu kongrede, harf devrimi gibi önemli konular tartışılmıştır. Sol komünist dünyayla başlayan soğukluk nedeniyle bir süre ara verilen bu ilişkiler, 1965’ten sonra Ankara ve İstanbul Edebiyat Fakültelerinde devamlı düzenlenen Türkoloji ve Türk Tarih Kongreleri ile yeniden tesis edilmiştir.DOĞRU VE TİTİZ YAZILAR YAZMAK GEREKİYORO dönemin gençliğini oluşturan nesil, bugün literatürde duyduğumuz birçok bilgini Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi ve Türk Tarih Kurumu’nun merdivenlerinde seksiyonları dolaşarak tanımış ve onlarla konuşma imkânı bulmuştu. Çağdaş Türkiye’yi şekillendiren ancak zamanla gölgede kalan bu dönemi tekrar değerlendirmek için 2026 yılı bir vesile olmalıdır.Tabii ki, 1928’in 100. yılı, harf inkılabının yıl dönümü de yaklaşıyor. 2028’de bu olayın ciddi şekilde ele alınması, 1500 yıldır kullanılan Türk yazı dilinin yeniden değerlendirilmesi ve yapılanların bilançosunun çıkarılması gerekmektedir. İnşallah bu dönüm noktası üç yıl sonra kuru bir konferansla geçiştirilmez.1432 ve 2032, Türk tarihinin önemli Rönesans münevverlerinden biri olan Fatih Sultan Mehmed’in 600. doğum yıl dönümüdür. Bu büyük aydın kafa ve genç mareşali anmak için şimdiden doğru ve titiz bir şekilde yazılar yazmaya, çizimler yapmaya ve bu olayı değerlendirmeye başlamamız gerekiyor.RAHMİ KOÇ TEKNOLOJİ MÜZESİ RAHMİ Koç Teknoloji Müzesi’nin kendine özgü özellikleri vardır. Belki Amerika’da, Detroit’teki Ford Müzesi veya Viyana’daki Arsenal Müzesi kadar eski bir tarihe sahip değildir. Oradaki teşhirle kıyaslandığında farklı yönleri tartışılabilir, ancak bu müze dizisinde geri kalınmadığı görülür. Bununla birlikte, müzenin bir alanı diğerlerinden daha orijinaldir. Bu müzede orijinal eski modellerin yanı sıra maketler ve özellikle üretimde kullanılan ilk deneme modelleri de yer alır. İşte bu özellik, müzenin en orijinal tarafını oluşturur.BU MÜZE KENDİNE ÇEKİYORİkinci önemli unsur ise müzenin işleyişidir. Eksik parçaların ve modellerin envanteri yapılır; bulunamayan parçalar için arayış sürdürülür. Sergilerde bu tür parçalar geçici teşhire sunulur ve dünyanın öbür ucunda olsa bile getirilir. Müzenin koleksiyonunda bu tür modeller de bulunmaktadır.“Beygir Gücü” sergisi, günün her saatinde her yaştan ziyaretçiyi, özellikle de çocukları ve gençleri neşe ve merakla kendine çeken bir alandır. İkinci pavyonda nadir at heykelleri de sergileniyor. Bu serginin, bu yılın en önemli etkinliklerinden biri olduğunu düşünüyoruz. Bu tür sergilerin devamlı olmasını temenni ediyorum.İstanbul, müzecilik alanında çok önemli atılımlar yapıyor. Bu gelişmelerde Koç müzelerinin, özellikle Teknoloji Müzesi’nin büyük bir payı olduğunu teslim etmeliyiz.2024’ÜN KELİMESİTDK ve Ankara Üniversitesi İletişim Araştırmaları ve Uygulama Merkezi (İLAUM) işbirliğiyle yılın kelimesi seçilmesi için anket yapıldı. “Kalabalık yalnızlık” gibi, iki sıfattan isme çevrilmiş bir kelime seçildi. Kullanımında kafiyeden başka hiçbir özellik yok. Anlam olarak son derece kafa karıştırıcı. Soyut, sentetik bir kavram olmakla birlikte basit bir tasviri birleştiren, gramer bakımından da adeta “hanedanlık” kelimesine benzer kaba bir kafiye. Bu terimi bizim nesil duydu. 1950’lerde “The Lonely Crowd” başlığıyla çıkan, Yale profesörlerinden David Riesman’ın eseriydi. Refah düzeyi ve organizasyon bakımından kendisiyle çok övünen ABD ve Batı Avrupa toplumlarındaki geleceğin krizini haber veriyordu. Problem, dikkat çekildiği kadar da büyüktü. Bu kelime, sosyolojimizde “yalnız toplum” diye çevrildi ve doğru da kullanıldı.SAKINCALI BULUYORUMBu nedenle, böyle bir kelimenin hiçbir akademik kontrole başvurmadan kabul edilmesini sakıncalı görüyorum. Dil çok önemlidir. Maalesef TDK, 1940’lardan beri kimin idaresinde ve kimin hâkimiyetinde olursa olsun şuursuzca, bazen doğru dürüst deyimleri ortaya koysa da, geniş bir tarama ve değerlendirme ile fonetik laboratuvar çalışması yapmadığı için çok yanlış kelimeler (sözlükler) belirliyor. Kurumun bu huyu devam ediyor. Kullanmamanızı tavsiye ediyorum. Bunun adı “yalnız kalabalık”tır, “münzevi kalabalık” da olabilir. Önce bu kelimeyi seçime sunanlar, kavramı anlatan ve ele alan sosyolojik eseri okusalardı.YENİ YIL MESAJIİNŞALLAH gelecek yıl, gönül dinlendirici ve hoş kokulu yazılarla tamamen dolmasa da daha çok iyi şeylere yer vereceğimiz bir yıl olur. Hepinize şimdiden sağlıklı ve mutlu yıllar diliyorum. Toplum ve yurt olarak hak ettiğimiz güzel günlere ulaşmamız dileğiyle.
Source: İlber Ortaylı
Üretmek, çalışmak, sistem kurmak için adım atma zamanı
Yeni yıla Oğlak enerjisiyle giriyoruz. 31 Aralık günü Oğlak burcunda meydana gelecek yeniayın etkilerini 5 gün önceden hissetmeye başladık. Bu etkiler 10 Ocak’a kadar da devam edecek. Bakalım yılın son haftasında burçları neler bekliyor? Ama önce günlük tüyolar…Bugün Ay, tüm gün boyunca Yay burcunda seyahat edecek ve enerjimizi yükseltecek. Bu süreçte özgürlük arayışımız artabilir, seyahat, eğitim veya keşif temalarına odaklanabiliriz. Macera dolu planlar yapmak için harika bir gün. Duygusal olarak iyimser hissedebilir, esnek ve samimi bir iletişim içinde olabiliriz.Yarın Ay, sabah saatlerinde 2.33 ile 7.37 arasında Yay burcunda boşlukta olacak. Bu saatlerde yeni başlangıçlardan kaçınmak daha iyi olacaktır. Daha sonra Ay, Oğlak burcuna geçerek sorumluluklarımıza odaklanmamız gereken bir atmosfer yaratacak. Merkür ile Şiron arasındaki üçgen açı, iletişimde şifalanma ve sorunları çözme adına güçlü bir destek sunuyor. İki gün boyunca, geçmişten gelen bir kırgınlığı düzeltmek veya önemli bir konuda net bir çözüm bulmak için fırsatlar yakalayabiliriz.Salı günü 9 derece Oğlak burcunda yeniay meydana gelecek. Yeniayla birlikte hayatımıza çekidüzen vermek gereken konular nelerse onlara rahatlıkla odaklanacağız. Görev ve sorumlulukların üstesinden ciddiyetle gelebileceğiz. Bu dönem üretim zamanıdır. Üretmek, çalışmak, sistem ve düzen kurmak adına ayrıca kariyerimiz açısından da önemli adımlar atabiliriz. İş kurabilir-değiştirebilir, hedeflerimizi üstlerimizle konuşabiliriz.Çarşamba Ay, 13.49’a kadar boşlukta olacak, bu zaman diliminde işlerimizde belirsizlikler yaşanabilir. Daha sonra Ay, Oğlak burcuna geçerek disiplinli ve yapılandırıcı bir enerji getirecek. Mars ile Plüton’un Aslan-Kova aksındaki karşıtlığı, güç mücadelelerini ve liderlik çatışmalarını gündeme getirebilir. Bu etki 4 gün sürecek, özellikle ilişkilerde ve grup dinamiklerinde tansiyonu düşürmeye çalışmalıyız.Perşembe Ay, tüm gün boyunca Kova burcunda seyahat edecek, sosyal çevremiz ve arkadaşlık ilişkilerimiz ön plana çıkabilir. Yenilikçi fikirler üretmek, grup çalışmaları yapmak ve geleceğe yönelik planlar oluşturmak için ideal bir zamandayız. Özgürlük ihtiyacımız artabilir ve farklı şeyler denemek isteyebiliriz. Teknolojiyle ilgili konulara odaklanmak veya bilgi paylaşmak için uygun bir gün.Cuma günü Ay, sabah 7.11’den akşam 18.21’e kadar boşlukta olacak, bu nedenle yeni projelere başlamak yerine mevcut işleri tamamlamak daha verimli. Akşam saatlerinde Ay, Balık burcuna geçerek duygusal hassasiyetimizi ve sezgilerimizi arttıracak bir enerji getirecek. Venüs, Balık burcuna geçiyor ve 4 Şubat’a kadar romantizm, empati ve sanatsal yaratıcılık açısından bizi destekleyecek. Aşk ve ilişkilerde fedakârlık ve derinlik ön plana çıkabilir; duygusal bağlar güçlenebilir.4 Ocak Cumartesi Ay, tüm gün Balık burcunda seyahat edecek ve hayal gücümüzü zenginleştirecek bir atmosfer yaratacak. Güneş ile Satürn arasında oluşacak sekstil açı, disiplinli bir şekilde hayallerimizi gerçekleştirme fırsatı sunuyor. İki gün boyunca, planlarımızı somutlaştırmak ve istikrar sağlamak adına destekleyici bir enerji hissedebiliriz. Manevi konulara ve ruhsal çalışmalara odaklanarak iç huzurumuzu arttırabiliriz. OĞLAK YENİAYININ BURÇLARA ETKİLERİ NELER OLACAK? Gelecek planları yapmak için harika bir dönem Koç (21 Mart-19 Nisan)Bu yeniayda iş hayatınızda sorumluluk almanız gerekebilir; çabalarınızın karşılığını alabilirsiniz. Patronlarınızla ilişkilerinizde bir dönüm noktası yaşanabilir. Gelecekle ilgili planlar yapmak için harika bir zaman. Ancak aceleci davranmayın. Aileden destek görebilirsiniz. Özellikle kariyerinizde bir yeniden yapılanma sürecine girebilirsiniz. Esnek olun ve fırsatları değerlendirmek için gözlerinizi dört açın.Hayata bakış açınızı yeniden şekillendirebilirsinizBoğa (20 Nisan-20 Mayıs)Eğitim, seyahat ve kişisel gelişim alanlarında yepyeni kapılar açılabilir. Hayata bakış açınızı yeniden şekillendirebilecek bir farkındalık yaşayabilirsiniz. Akademik çalışmalar, yurtdışı bağlantıları ya da hukuki konular ön plana çıkabilir. Planlarınızı somutlaştırmak için sabırlı bir şekilde çalışın. Bir konuda uzmanlaşmak için güçlü bir motivasyon hissedeceksiniz. Sizi destekleyecek güçlü bağlantılar kurabilirsiniz.Yatırım fırsatlarının peşinden koşabilirsinizİkizler (21 Mayıs-20 Haziran)Kredi, borç veya ortaklaşa gelirler gibi finan- sal konularda sorumluluklarınızı yeniden yapılandırmanız gerekebilir. Kaynakları etkin kullanmaya ve bütçenizi daha gerçekçi şekilde yönetmeye yönelik adımlar atabilirsiniz. Kredi araştırmaları yapabilir, yatırım fırsatlarının peşinden koşabilirsiniz. Ayrıca bu dönem dizlerinize, dişlerinize, kemiklerinize, eklemlerinize dikkat etmenizde fayda var.Yeni bir ilişki bekârların kapısını çalabilir Yengeç (21 Haziran-22 Temmuz)Bu yeniay ilişkiler ve ortaklıklar alanında önemli kapıları aralayabilir. Evlilik, iş ortaklığı veya uzun vadeli bir birliktelik söz konusuysa sorumlulukları paylaşmak için yeni düzenlemelere gidebilirsiniz. Eğer sorunlar varsa çözebilirsiniz. Yeni işbirlikleri, anlaşmalar, sözleşmeler yapabilirsiniz. Eğer bekârsanız karşılıklı, birlikteliğin sorumluluğunu kaldırabileceğiniz bir ilişki de kapınızı çalabilir.Disiplinli bir spor ya da beslenme programı başlatınAslan (23 Temmuz-22 Ağustos)Günlük düzeniniz ve çalışma ortamınızla ilgili önemli yenilikler gündeme gelebilir. Sağlığınızı ve vücut enerjinizi düzene sokmak isteyebilir, spor veya beslenme programlarını daha disiplinli bir biçimde uygulayabilirsiniz. İşyerinde daha sorumlu ve planlı davranarak, görevlerinizi titizlikle yerine getirme eğiliminde olacaksınız. Çalışma arkadaşlarınızla işbölümü yapmanız gerekebilir.Birileriyle yakınlaşabilir, flört edebilirsinizBaşak (23 Ağustos-22 Eylül)Çocuk sahibi olma veya çocuklarla ilgili konularda önemli kararlar alabilirsiniz. Eğer çocuklarınız varsa onların gelecekleriyle ilgili uzun vadeli planlar da yapabilirsiniz. Yeni bir hobiye başlayabilir veya bir hobinizi işe dönüştürebilirsiniz. Eğer hayatınızda özel anlamda kimse yoksa birileriyle yakınlaşabilir, flört edebilirsiniz. Bu dönem riskli yatırımları araştırabilir ve yatırım yapmayı düşünebilirsiniz.Geçmişle ilgili konuları çözebilirsinizTerazi (23 Eylül-22 Ekim)Evde bir düzen değişikliği yapabilir ya da aile bireyleriyle ilişkilerinizi güçlendirmek için çaba gösterebilirsiniz. Taşınma, ev satın alma ya da evinizde yenilikler yapma gibi durumlar gündeme gelebilir. Geçmişle ilgili konuları çözmek için bu enerjiyi kullanabilirsiniz; özellikle ebeveynlerle olan ilişkilerinizde iyileştirici adımlar atabilirsiniz. Aile içinde sorumluluk almanız gereken bir dönemdesiniz.Kısa vadeli hedeflerinizi yapılandırabilirsinizAkrep (23 Ekim-21 Kasım)Eğitim ve yakın çevre ilişkilerinizde yeni bir dönem başıyor. Kısa vadeli hedeflerinizi yeniden yapılandırabilirsiniz. Yakın çevrenizle ilişkilerinizde daha ciddi bir tutum benimseyebilirsiniz. Projelerinizi hayata geçirmek için çalışabilirsiniz. Yazılı ya da sözlü iletişimde daha etkili olabilirsiniz. Yeni bir fikir ya da proje için önemli bir başlangıç yapabilirsiniz. Zihinsel gücünüzü odaklayıp başarıya ulaşabilirsiniz.Kendinize güveninizi arttıracak bir başarı elde edebilirsiniz Yay (22 Kasım-21 Aralık)Finansal durumunuzu yapılandırmak için harika bir dönem. Gelir kaynaklarınızı gözden geçirip güvenli bir temel oluşturabilirsiniz. Yeteneklerinizi değerlendirmek ve kazanç sağlamak için fırsatlar ortaya çıkabilir. Harcamalarınızı kontrol altına alabilirsiniz. Uzun vadeli maddi hedefler belirlemek, bu yeniayın enerjisine oldukça uygun. Kendinize olan güveninizi arttıracak bir başarı elde edebilirsiniz.Kariyerinizde sağlam temeller atabilirsinizOğlak (22 Aralık-21 Ocak)Kişisel hedeflerinizi yeniden belirleyebilirsiniz. Görünümünüzü değiştirmek, sağlığınıza ya da kendinize daha fazla zaman ayırmak için ideal bir dönem. Gelecekte ne yapmak istediğinize dair güçlü bir hedef geliştirebilirsiniz. İlişkilerinizde sınırlar koymak ya da kendinizi daha net ifade etmek için cesur adımlar atabilirsiniz. Özellikle kariyer ve kişisel gelişim alanlarında sağlam temeller atabilirsiniz.Sizi kısıtlayan korkularınızla yüzleşebilirsinizKova (22 Ocak-18 Şubat)Geçmişten gelen yükleri bırakmak ve hayatınızdaki gereksiz unsurları elemek için iyi bir dönem. Sizi kısıtlayan korkularınızla yüzleşebilirsiniz. Özellikle hayır işleri ya da başkalarına yardım etme konularında daha fazla sorumluluk alabilirsiniz. Sağlığınıza dikkat ederek dinlenmeye özen gösterin. Gizli kalmış bir gerçeği öğrenip hayatınıza yepyeni bir perspektif kazandırabilirsiniz.Hayallerinizle ilgili somut adım zamanıBalık (19 Şubat-20 Mart)Sosyal çevreniz bu yeniay ile birlikte yeniden şekilleniyor. Yeni insanlarla tanışabilir, grup çalışmaları ya da projelerde görev alabilirsiniz. Hayalleriniz ve uzun vadeli hedeflerinizle ilgili daha somut adımlar atabilirsiniz. Gerçek dostlarınızı daha iyi ayırt edebilirsiniz. Geleceğe dair planlarınızı netleştirmek için bu enerjiyi kullanabilirsiniz. Uzun vadeli başarılar için güçlü bir zemin oluşturabilirsiniz.
Source: Dinçer Güner
Nostaljik yıldızların yapımcısı Hakan Eren naftalinli şarkıları sandıktan çıkarıyor
1- Müzik yapımcısı Hakan Eren’le beraberiz. 20 yıl Radyo D’de ‘Bir Zamanlar’ ve ‘Bahar Mimozaları’ adlı programları hazırlayan Eren, müzik dünyasında ‘popun arkeoloğu’ olarak tanınıyor. Son 30 yılını unutulmaya yüz tutmuş şarkıları kurtarmaya, nostalji albümleri yapmaya, hikâyeleri yeniden seslendirmeye adamış. Nostaljik yıldızların kayıp eserlerini bulup kayıt altına alıyor, albümler yapıyor.DİYARBAKIR’DAN AKSARAY’IN IŞILTILARINAEren, 1963 yılında Diyarbakır’da oto tamircisi bir baba ile ev hanımı bir annenin beş çocuğundan en küçüğü olarak dünyaya geliyor. Annesi, o henüz yedi yaşındayken hayatını kaybediyor. On yaşındayken ailece İstanbul’a taşınıyorlar. İlk adresleri Aksaray. Sene 1973… Pikapta dinlediği sanatçıların isimleri afişlerde; Neşe Karaböcek, Emel Sayın… Anlatıyor: “Babamın okuma yazması yoktu. Bize gazete okuturdu. Sürekli fırça yerdim çünkü gazetede haberden çok gazino ilanlarını okurdum. Kim hangi gazinoda çıkıyor, İstanbul’daki bütün müzikholleri kadrolarıyla bilirdim. İmkân olmadığından sadece bir sefer Çakır Gazinosu’nun uygun fiyatlı ‘Duhuliye’ denilen kısmına gitmiştik. Orada izlediğim Zeki Müren’i ömrüm boyunca unutmadım.SENE 1970 – Diyarbakır’da ilesiyle…AKLI SANATTA KENDİ MÜHENDİSLİKTESanatla ilgili bir iş yapmayı koyuyor aklına. Ancak maddi durumları kötü. Aileyi taksi şoförlüğü yapan iki ağabey geçindiriyor. Baba da en küçük oğlunun doktor veya mühendis olmasını istiyor. Eren, Pertevniyal Lisesi’ni bitirdikten sonra sınava giriyor. Birkaç deneme sonunda Yıldız Teknik Üniversitesi İzmit Elektrik Mühendisliği’ni kazanıyor.SENE 1989 – Mühendislik yıllarıNOSTALJİYİ NEDEN SEVERİZ“Fikret Hanım, ‘Anlamazdın’ şarkısı patlayınca ‘Benim 1974’te yaptığım şarkı nasıl bu kadar meşhur oldu?’ diye şaşırmıştı. Hasan Saltık, Türk halk müziğinde taş plaklarla büyük işler yaptı. Ben de 25 yıldır Türk popunu canlandırmak için çalışıyorum.” Peki nostaljinin tılsımı nedir? Eren’in yanıtı: “Herkes çocukluğunda dinlediğini arıyor…”İLK BÜYÜK SÜPERSTAR EROL BÜYÜKBURÇ’TU“Türkiye’deki ilk büyük süperstar Erol Büyükburç’tur. İkincisi Zeki Müren, üçüncüsü Ajda Pekkan. Sonuncusu da Tarkan. Güzel ses, iyi ses ve alımla birlikte‘sahneye yakışmak’ diye bir şey var.”DİJİTAL PLATFORM RADYOYU ÖLDÜRDÜEren: “Özel radyolar bugüne kadar şarkı patlatabiliyordu çünkü 2000’lere kadar DJ’ler istedikleri şarkıyı çalabiliyordu. Müzik listelerinin otomasyona geçmesiyle bu azaldı. Müzik piyasası dijital platforma döndü, bu da müzik kültürünü biraz öldürdü. TRT de çok etkili ve öğreticiydi. Maalesef Türkiye’de duayen sanatçıların hepsine değer verilmiyor. Ancak öldüklerinde isimleri hatırlanıyor.”SENE 2011 – Neşe Karaböcek ile ‘Gazino Show’ gecesinden.ÖNCE ALİYE SONRA ISSIZ ADAM…Beklenen nostalji patlamasının ayak sesleri önce Aliye dizisinde Ayten Alpman’ın ‘Ben Varım’ şarkısıyla geldi. Sonra Çağan Irmak’ın yönettiği ‘Issız Adam’ filmiyle zirveye ulaştı. Eren: “Müzik danışmanlığını yaptığım Issız Adam’la nostalji nihayet popüler oldu. Hâlâ ortaya çıkaramadığım, Türk popunda kaybolmuş dünya kadar şarkı var elimde; Ayten Alpman, Gönül Yazar, Hümeyra…SENE 2019 – Gönül Yazar ile sahnede.SENE 2005AJDA ‘KİMLER GELDİ’Yİ ZORLA OKUMUŞTU“Fikret Şeneş, ‘Kimler Geldi Kimler Geçti’yi Ajda Pekkan’a zorla okutmuş. Ayten Alpman ‘Memleketim’i, Asu Maralman ‘Bal Gibi Olur’u, Yeliz ‘Bu Ne Dünya Kardeşim’i okumamak için stüdyodan kaçmış!” 2- MÜZİĞİN DÖRT YAPRAKLI YONCASIEren, “İzmit’te okul başlayınca sanat hayatım bitti” diye anlatıyor: “Sanatçıların şaşalı yaşamı çok hoşuma gidiyordu. Televizyon hayatımıza yeni girmişti. Sene 1970’ler. O dönem büyük bir Ajda Pekkan-Nükhet Duru rekabeti vardı. Herkes Ajda Pekkan’ın peşinde koşarken Nükhet Duru’nun buğulu sesi, yaptığı kaliteli şarkılar çok etkileyiciydi. O dönem Nükhet Duru, Ajda Pekkan, Sezen Aksu ve Nilüfer müziğin dört yapraklı yoncası, kare asıydı. Onlara sonra Zerrin Özer eklendi.”SENE 2012 – Ajda Pekkan ve Fikret Şeneş ile…3- KASET VE CD ÇIKINCA PLAKLAR FRİZBİ OLDUBabasına verdiği sözü tutup mühendislik diplomasını alıyor. Mühendislik işleriyle maddi durumu düzeldikçe müzik aşkı bendine sığmaz oluyor: “Saraçhane’de bir koli plakla karşılaştım; Sevda Karacan ve 1970’lerin yıldızları. O dönem plaklar artık frizbi olarak kullanılacak kadar demodeydi. Bit pazarlarını gezip plakları toplardım. 1995’te şarkıları pikaplardan kaset ve CD’lere doldurup nostalji albümleri yapmaya başladım. O zamanlar 1990’lar patlamıştı ve ‘Delisin Delisin’ler gibi 1970’ler hitleriyle kimse ilgilenmiyordu. Bir gün Radyo D’de nostalji programı yapılacağını duydum. Arşiv desteğinde bulunabileceğimi söyledim. Beni davet ettiler.”4- POP MÜZİĞİN ARKEOLOĞUYanında numune bir Ajda Pekkan bir de Ayla Dikmen CD’si götürüyor. Bu görüşmeden, neredeyse 30 yıl devam edecek ‘Bir Zamanlar’ radyo programıyla çıkıyor: “Bu arada Seyyal Taner, Ayten Alpman gibi eski sanatçılarla tanışmaya başladım. Onlara bazen kendilerinin bile hatırlamadığı, ‘Şu gazinoda bunu giymiştin’ gibi detaylar anlatınca şaşıyorlardı. Zafer-Banu-Hülya üçlüsünü ilk ben birleştirdim. Ajda 1960’lı yıllarını ilk benim programımda anlattı, Mavi Işıklar ilk defa benim programımda yeniden bir araya geldi. Kaybolan sanatçıları çıkardım. Hikâyelerini anlattırdım. O yüzden piyasadaki lakabım; müzik arkeoloğu oldu.”SENE 2000’LER – Yeliz – Nil Burak – Seyyal Taner5- BAK BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞDevamı: “Ancak 1970’leri hâlâ kimse umursamıyordu. Fikret Şeneş beni müzik sektörüne ittirdi. Türkiye’nin köklü plak firmalarından Odeon’la tanıştım. Nostalji albümleri yaptık. Sene 2000; ‘Bak Bir Varmış Bir Yokmuş’ serisi, Türk Pop tarihi diye bir proje hazırladık. 2005 yılında kendi yapım şirketim Ossi Müzik’i kurdum. Bir ayda altı albüm hazırladım; Seyyal Taner, Atilla Atasoy, Neco, Işıl Yücesoy… Bütün sanatçılar, söz yazarları, bestecilerin desteğiyle nostaljik Türk popunu ayaklandırdık.”SENE 2021 – “Herkes Nükhet Duru hayranlığımı bilir.”
Source: Zeynep Bi̇lgehan
Necip Fazıl Müzik Ödülü sahibi Muzaffer Ertürk: Türküler memleketin tapusudur
Akşam Gazetesi Kültür Sanat Editörü Bedir Acar, Türk müziğine verdiği emek, Harput musikisinin klasik eserlerini gün ışığına çıkarma çalışmaları, kendine özgü icrası ve TRT”de yaptığı “Bergüzar” ve “Dem Bu Dem” programlarıyla türkülerimizi yaşatma gayretleri nedeniyle Necip Fazıl Müzik Ödülü”ne layık görülen Muzaffer Ertürk ile Necip Fazıl”ın mücadelesi ve bıraktığı etkileri üzerine konuştu.Necip Fazıl Cumhuriyet döneminin yakın tarihimizin önemli şairlerinden, mütefekkirlerinden biri. Büyük bir mücadelenin içinden geçmiş kendisi. Sizin dünyanızda Necip Fazıl isminin nasıl bir yeri var?Necip Fazıl Kısakürek edebi hassasiyetinin çok ötesinde büyük bir mefkûre insanıdır. Büyük bir yol açıcıdır, öncüdür. Bize ait bir mefkûre olan Büyük Doğu felsefesiyle ortaya çıkmışlardır. Büyük Doğu İslam”dır bana sorarsanız. İslam”ın güneşinden bize ışıklar devşiren bir düşünür olarak yolumuzu aydınlatan kahramanlardandır. Söylemleriyle zaten insanları cezbeden, her konuştuğu sözde bir hikmet ve irfan sayfası açan nadir insanlardandı.Öncülerin ortaya koymuş olduğu bu yol, bu feryat, bu figan bizlere çok şey öğretti. Bugünün nesilleri olarak onların emeklerini görmemek, onların bu feryatlarını bilmemek büyük kayıp olurdu.Bir çile insanıydı aynı zamanda. Zor zamanlarda tek başına kalsa bile elini taşın altına koymaktan çekinmedi…Gençlik yıllarımda büyüklerimizin Necip Fazıl için söylediği bir söz vardı: “Doğunun aynası” derlerdi. Doğunun aynasından kasıt zaten İslam”ın bizatihi kendi ışığıydı. Çünkü o aynadan sızan da Müslümanca düşünmenin ışığıydı. Sonraki kuşaklar olarak onların çekmiş oldukları eziyet ve sıkıntılara bizatihi şahit olmadık ama şahitlerinden dinledik, eserlerinden okuduk. Bu şekilde Necip Fazıl gibi öncülerin manevi mirasları kuşaktan kuşağa aktarılmış oluyor. Bu ödüller de bunun bir nişanesi…Sizi en çok etkileyen şiiri?Kaldırımlar şiirinde görülmemiş etkileyicilikte bir yalnızlık tarifi vardır Üstad”ın. Aynı zamanda onun dikkatleri üzerine çektiği şiirdir.Aynı şekilde Sakar ya şiiri… Gençliğimizde Sakarya”yı dinleyip de duygulanmayan, ağlamayan bir arkadaşımı görmedim. Bize o kadar büyük bir efkâr, o kadar büyük bir sorumluluk yüklerdi ki… Sakarya dendiği zaman “Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk Sakarya” dendiği zaman içimizde fırtınalar kopardı. Bugün dinlesem yine aynı feryat, aynı âvaz yerini bulur.Nedir Sakarya şiirini bunca etkili kılan?Çünkü orada Türkiye”nin ve İslam dünyasının kaybettiği mefkûrenin dile getirilişi vardır kanaatimce. Hikmet ve irfan aynasının elimizden kayıp gidişine bir ağıt vardır.Necip Fazıl Ödülü”nün size tevdi edilmiş olmasını nasıl karşıladınız?Kültür ve fikir hayatımız açısından böylesine önemli bir şahsiyetle adımın anılmış olmasından çok büyük bahtiyarlık duydum. Efkârı ve melâli yüksek insanların isimlerinin bulunduğu bir yerde şahsıma da ödül verilmiş olması, “demek ki emeklerimiz zayi olmamış” hissi yaşatıyor insana. Bu, büyük bir onurdur. Bugüne kadar müziğimiz adına karınca kararınca çalıştık, sıkıntılar çektik. Müziği sadece eğlence olarak gören bir güruh var memleketimize. Büyük yanılgı içindeler. Bizde musiki aynı zamanda bir inşa yoludur. Yani şiir kadar, edebiyat kadar önemlidir. İnsanı kendi fıtratına döndüren, insana kendi fıtratını bildiren bir yoldur. Türküler çerçevesinde bize ait olan o kadar çok şeye, duyguya, düşünceye, yaşanmışlıklara şahitlik ederiz ki. Ve biliyoruz ki türkülerimiz bu memleketin yazılı olmayan tapusudur. Ayrıştırıcı değil, birleştiricidir. Bunu anlatmak için bütün çabamız…
Source: Www.star.com.tr
“Hep Otuz Üç Yaşında” filminin özel gösterimi yapıldı
Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM) bünyesinde yazılan ve İslam medeniyetinin 15 asırlık serüvenine ilişkin telif edilmiş ilk özgün ansiklopedi olarak bilinen eserin konu edildiği TRT ortak yapımı film izleyicisiyle buluştu.
Yapımcılığını Halil Kardaş, senaristliğini Selman Kılıçaslan ve yönetmenliğini Murat Pay”ın üstlendiği kurmaca-belgesel film ile 46 ciltlik TDV İslam Ansiklopedisi”nin hikayesi beyaz perdeye taşındı.
Gösterim öncesinde AA muhabirine açıklamalarda bulunan yönetmen Murat Pay, filmin İSAM yetkililerinin yaklaşık 33 yıl süren İslam Ansiklopedisi”nin hazırlanış hikayesinin görselleştirmek istemeleri sonucunda ortaya çıktığını söyledi.
“Yapmam gereken malzemeye sadık kalarak filmi çekmekti”
Pay, ansiklopedinin bir “kahramanlık hikayesi” olduğunu fark etmesinin kendisini bu filmi yapmaya iten temel duygu olduğunu vurgulayarak, “Ortada çok büyük emek ve başarı var. Kahramanlık hikayesini daha anlamlı kılan unsur, bunun geçmişte değil günümüzde, sıradan hayatların içinde olması. Bunu fark etmek benim için çok kıymetliydi. Daha sonra ansiklopedinin serüvenini anlamaya çalıştığımız bir sözlü tarih ve senaryo yazım sürecimiz oldu. Yaklaşık 2,5 sene içerisinde de filmimizi tamamlayarak sinemaseverlerin beğenisine sunduk.” dedi.
Filmin bir “kurmaca-belgesel” olduğunun altını çizen Pay, “Burada sadık kalmamız gereken gerçek bir dünya vardı. Bu benim anlamaya çalıştığım bir dünyaydı. Yapmam gereken gerçekliğe bir şey dayatmak değil, malzemeye sadık kalarak filmi çekmekti. Ama öte yandan kurmaca bir dünya inşa ettiğimin, bir film yaptığımın da farkındaydım. Bu anlamda gerçekliği sadık kalmanın dozajını ayarlayarak kurmaca bir film ortaya koymuş olduk.” diye konuştu.
“İşin finansmanını sadece ben sağlıyor olsaydım da yine böyle bir film yapardım”
Pay, filmin “sipariş” bir iş olmasına karşın, bir yönetmen olarak yapılan işle büyük bir “duygudaşlık” kurduğunu ve ürünün bunun bir sonucu olarak ortaya çıktığını dile getirerek, şunları aktardı:
“Benim için “Hep Otuz Üç Yaşında” son kertede kurgusal bir film. Yaptığımız sözlü tarih çalışmalarından çıkan malzemeyi detaylı olarak inceledim. Bu belge parçalarını da ihmal etmeden, kurmaca bir ürün ortaya koymaya çalıştım. İSAM yetkilileri bu süreçte bana fazlasıyla güvendiler. Filmin kurgusal boyutuyla ilgili noktalarda beni son derece özgür bıraktılar. İşin finansmanını sadece ben sağlıyor olsaydım da yine böyle bir film yapardım. Bu onların meseleye nasıl baktığının ve sahip oldukları vizyonun da bir göstergesi.”
Ansiklopedi üzerine yapılacak bir filme insanların ilk anda “soğuk ve mesafeli” yaklaştıklarına dikkati çeken Pay, “Karşımızda gerçekten büyük emeklerle yürütülen önemli bir kültürel çalışma var. Ülkemizde kültürel hareketler ne yazık ki uzun soluklu olmuyor. İslam Ansiklopedisi, kültürel hayatımızda uzun soluklu, bitirilebilmiş, bir okula dönüşmüş ve hepimizin üzerini düşünmesi, sahip çıkması gereken çok önemli bir proje. Ansiklopedi vesilesiyle hatırı sayılır bir entelektüel hafıza ve birikim de ortaya çıktığını biliyoruz. Bir yönetmen olarak ülkemizin kültür hayatı içindeki bu projenin bir parçası olmaktan son derece mutluyum.” değerlendirmelerinde bulundu.
Film hakkında
“Hep Otuz Üç Yaşında” filmi, 29. Saraybosna Film Festivali”nde (SFF) dünya prömiyerini yaptı.
Bakü”de düzenlenen Korkut Ata Türk Dünyası Film Festivali”nde filme “Jüri Özel Ödülü” takdim edildi.
Yapım ayrıca, “TV Belgesel” dalında Türkiye Yazarlar Birliği Ödülü”ne de layık görüldü.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
Z Frekansı”nda haftanın konuğu Canay Doğan!
Güncel müziğin tınısını takip eden, genç müzisyenlerin platformu Z Frekansı, bu hafta yeni dönem Türkçe müziğin en kendine has duruşu ve karakteristik seslerinden Canay Doğan ı konuk etti. resim#1208001# Canay hep müziğe ilgi duymuş, ailesinin müziğe olan yatkınlığını profesyonel bir alana taşımış ve hayatını buna göre şekillendirmiş bir müzisyen. Birçok tarzda şarkıları var ve bizi şaşırtmaya devam edeceğini şimdiden söylüyor. Aslında bir tarzın içine sıkışma değil de, biraz müzikal arayışın içinde. Genel olarak alternatif diyebiliriz müziğine, ama yakın bir zamanda reggie tarzında şarkısı da gelecek. Heyecanla bekliyoruz. Güzel Sanatlar Lisesi nde okuyan Canay, konservatuvara giriyor ancak son sınıfta bırakıyor. Caz bölümü okuyan Canay ın enstrümanı davul. Ancak pandeminin yarattığı izolasyon, seyahat kısıtlamaları gibi olumsuzluklar davulcuları da ciddi şekilde etkiliyor. Davul evde odanda çalınabilecek bir enstrüman değil haliyle. İşte bu dönemde Canay ın müzik yolculuğunda bir yol ayrımına şahit oluyoruz. Canay davuldan biraz daha kendi bestelerine, biraz daha solo performanslara geçiş yapıyor. Canay ın ses tellerindeki nodülden kiste kusursuz bir geçiş, Canay a karakteristik bir ses kazandırıyor. Bence insanın kendine haksızlık etmeden ciddi derecede eleştirel yaklaşması, o insanı ilerletir, büyütür. Canay henüz müzikal olgunluğa erişemediği yorumunu getiriyor kendisine. Çünkü her yaptığı şey başka. Zaman içinde bunun dengesini bulacağına eminim. Müzik her ne kadar hissiyatların tınılara dökülmüş hali olsa da, bu bir meslek. Bir yanda her zaman gelir yaratma kaygısı var. Sanırım bir sanatçının en olmasını umacağı şey, tamamen öznel duygularla yarattığı şarkıların geniş kitlelere yayılması ve maddiyat sorununun ortadan kalkması. Ancak tabii ki terazinin tamamen öznelliğe kaydığı senaryolar her zaman olası değil. Bir denge yaratmak gerekiyor. Canay da bu dengeyi kurması gerektiğinin farkında. Hem kendi içine sinen müzik türünü hem de hayata daha güvenli bakacağı bir dinleyici kitlesini oluşturacağı yolun içinde. Canay çok sıcakkanlı, harika enerjili, işinde kesinlikle ciddi ve şarkı söylemeye başlayınca kendisinden başka bir şeyle ilgilenmeye fırsat vermeyecek ölçüde etkileyici bir tınıya sahip biri. Programa davet etmeden önce şarkılarını dinliyordum, Çöl adlı şarkısı için gayri ihtiyari tekrar tuşuna basınca davet etmeye karar verdim. Bu yetenekli müzisyen herkes gibi bazen kendini çöllerde hissedebilir ancak kaliteli müziğinin denizlerin serinliğinde biteceğine eminim…
Source: Habertürk
PTT Pul Müzesi 100 binden fazla ziyaretçiyle rekor kırdı
Uraloğlu, yaptığı yazılı açıklamada, müzenin ziyaretçi sayısına ilişkin bilgi verdi.2013″te hizmete açılan PTT Pul Müzesi”nin, Osmanlı”dan Cumhuriyet”e kadar uzanan geniş bir koleksiyonla ziyaretçilerini karşıladığını belirten Uraloğlu, Osmanlı döneminde tedavüle sunulan ilk posta pullarından Cumhuriyet dönemine kadar farklı tarihi ve özel günleri anlatan 870 bin pul ile 70 bin filatelik zarfın müzede arşivlendiğini kaydetti.Uraloğlu, ziyaretçilerin, müzede 10 bin pulu yakından inceleme fırsatı bulduklarına dikkati çekerek, “Geçmişten günümüze iletişim alanında yaşanan süreçlerin aynası niteliğindeki PTT Pul Müzesi, 2024″te, geçen yıla göre yüzde 30 artışla 100 binden fazla ziyaretçiyi ağırladı. Müze, yalnızca filatelik ürünlerle değil, sosyal ve kültürel etkinlik alanlarıyla da ziyaretçilere eşsiz deneyim sunuyor.” değerlendirmesinde bulundu.Müzedeki çocuk kulübünde kısa animasyon filmlerle pul koleksiyonculuğunu öğrenen çocukların kendi pullarını tasarlama imkanı bulduklarını belirten Uraloğlu, müzede, öğrenciler başta olmak üzere, her yaş grubundan ziyaretçinin tarihin izlerini ve filatelik kültürünü keşfettiğini ifade etti.Müzenin, yalnızca koleksiyon alanı değil, geçmişle bugün arasındaki güçlü bağ kuran bir kültür merkezi olduğuna işaret eden Uraloğlu, “PTT Pul Müzesi, ülkemizin iletişim tarihine tanıklık etmek isteyen herkesi bekliyor. Modernleşen dünyada, geçmişin izlerini koruyarak filatelik kültürü yeni nesillere aktarmayı sürdüreceğiz.” değerlendirmesinde bulundu.- HAFTA İÇİ HER GÜN ZİYARETE AÇIKZiyaretçiler, PTT Pul Müzesi”nde tedavüle sunulan pulların yanı sıra ilk gün zarfları ve diğer filatelik ürünleri satın alabiliyor ve kişisel pul yaptırma hizmetinden de faydalanabiliyor.Müze, dini ve milli bayramlar hariç, hafta içi her gün 09.00-17.00 saatlerinde ücretsiz ziyaret edilebiliyor.Müze Kafe ise ziyaretçilere dinlenme ve yemek yeme imkanı sunuyor.Özellikle öğrenci grupları, tarih ve kültürle iç içe bir deneyim yaşayarak pulların tarihini ve kültürünü yerinde öğreniyor.
Source: Www.star.com.tr
Gassalların gözünden “Gassal” dizisi
Mezarlıklar Daire Başkanı Köksal Saral, AA muhabirine, “Ölünce beni kim yıkayacak?” sorusunun peşine düşen gassal (ölü yıkayıcı) Baki”nin hikayesinin anlatıldığı diziyi izleyince tebessüm ettiğini söyledi. Dizinin üç bölümünü izleme fırsatı bulduğunu belirten Saral, “Her yönüyle doğru çekilen bir dizi. Hem duygu yönüyle hem fiziksel hareketleriyle, insanlarla ilişkileriyle çok doğru hareketler yapılmış.” dedi. Gassal, gasilhane ve cenaze kavramlarının insanlara bir soğukluk hissi verdiğini ifade eden Saral, gassallığı bilinmeyen bir dünya olarak nitelendirdi. Saral, gassallığın girilmesi çekinilen bir dünya olduğunu anlatarak, şöyle devam etti: “Gassallık, içine girildiği zaman da çift taraflı ruhu olan bir dünya. Hem maddi hem manevi kısmında da ruhu olan, yaşanması gereken bir dünya. Soğuk bir yüzü olduğundan dolayı uzak da durulan bir şey. Ne zaman insanın başına geliyorsa böyle bir olay, insanlar o zaman gasilhaneye gidiyor, cenazeyle ilgilenen arkadaşlarla muhatap oluyor. Onlarla tanıştıktan sonraki düşünceleri değişiyor. Bunu da güzel anlatıyor dizi. Öyle gördüm oradan. Birkaç sahnesi var, gassal fırça yiyor ama içine atıyor. Fırça yemeye devam ediyor, olmayacak bir iş isteniyor, yine vatandaşa bir kötü cümle söylemeden bir şekilde işini halletmeye çalışıyor. Gassal dizisini izlerken bu bağlamda kendimizi, arkadaşlarımızı gördük. Bizler, bütün burada çalışanlar o yoldan geçtik açıkçası. Diziyi büyük oranda beğendim.” “Dizide kendimizi gördüm” Gasilhanede 5 yıldır çalıştığını dile getiren Önder Ünal ise kendilerini en çok Kovid-19 salgını döneminin etkilediğine değindi. Ünal, “Kovid döneminde hem psikolojisi hem yoruculuğu hem de cenaze sahiplerinin acılı hali bizi çok etkilemişti. Biz her cenazeyle adeta ölüyoruz burada. Her cenaze yakınıyla bizim cenazemiz, acımız gibi hissediyoruz.” diye konuştu. Maden kazasında kaybettiği kuzeninin cenazesinin kendisini çok etkilediğinin altını çizen Ünal, “Etkilenmiştim ama öbür cenazeler nasılsa o da aynıydı bizim için. Hepsini biz kendi cenazemiz gibi görüyoruz zaten.” şeklinde konuştu. Diziyi izlerken duygulandığını ve kendilerini gördüğünü ifade eden gassal Mücahit Murat da şunları kaydetti: “Adı üstünde, dizi bir gassalı anlatıyor. Beğendim, hoşuma gitti. Dizide kendimizi gördüm. O arkadaşın yerine kendimi koydum. “Gufraneke ya Rahman” diyor cenazeyi yıkarken. Çok eskiden beri bu işi yaptığımız için alıştık biz. Sadece kendi yakınımızı, anne-babamızı yıkarken bir acımız oluyor.” “İnsanların bir cenazesi oluyor, bizim ise günde kaç cenazemiz oluyor” Mesleğinin merhamet işi olduğunu dile getiren 5 yıllık gassal Emine Karbuz, bebek cenazelerinden çok etkilendiğini vurguladı. Fatma Ardıç ise daha önce köylerde, 3 yıldır da belediyenin gasilhanesinde gassallık yaptığını belirterek, “Herkese zor geliyor. Vicdan işidir, zor iş. Bizim de bir ailemiz olduğu için etkileniyoruz. İnsanların bir cenazesi oluyor, bizim ise günde kaç cenazemiz oluyor. Cenaze kendimizin gibi davranıyoruz, sadece iş deyip geçmiyoruz, gerçekten vicdan işi.” dedi. Gassal olduğunu duyanların şaşırdığını anlatan Emine Babuşcu da “Bazıları olumsuz bakabiliyor. Anlatıyorum onlara. Bazıları, “nasıl yapabiliyorsun, gençsin yapamazsın” diyorlar. Yaptığım meslekten gurur duyuyorum.” ifadelerini kullandı. Babuşcu, şunları söyledi: “Yaptığımız işi bazen burada bırakıp eve taşımamak gerekiyor ama üzüldüğümüz tabii ki çok oluyor. Gençler, bazen yaşlılar da bizi üzebiliyor, çocuklar mesela, anlatamam. Çevremde gassallığın ne olduğunu bilen de var bilmeyen de var. Bununla ilgili insanları bilgilendirmemiz lazım. Bizim anamız, babamız, çoluğumuz çocuğumuz buradan geçecek. Ölümü tatmayacak insan yok.” Diziyi beğendiğini ifade eden Babuşcu, “Daha önce de gassal videoları izlemiştim. Duygulandığımız çok şeyler var. Buranın dışına çıktığımızda bazı şeyleri unutmazsak olmuyor, unutuyoruz. Ölümü her an tadacakmış gibi yaşamalıyız.” diye konuştu. Gülümser Babuşcu da gassallığın bilinmeyen yönlerinin dizide anlatıldığını belirterek, “Dışarıda bize çok farklı bakan da güzel yaklaşan da oluyor. Bazısı korkutucu buluyor, bazısı iyimser yaklaşıyor. Dizide kendimizi görüyoruz.” şeklinde konuştu.
Source: Internet Haber
“Bu şarkılar ortak hikâyemiz”
Sıla, İstanbul daki bir mekânda sevenleriyle bir araya geldi. Ünlü şarkıcı, kendi yazdığı ve sevenlerinin hep bir ağızdan söylediği şarkılarının yanı sıra gazino sahnesine özel repertuvar hazırladı. Firuze , Dilek Taşı ve İspanyol Meyhanesi gibi Türk müziğinin klasikleşmiş eserlerini seslendiren Sıla, Bu şarkılar hepimizin ortak hikâyesi diyerek, müziğin birleştirici gücüne vurgu yaptı.
Source: Habertürk