Kültürel Etkinlikler – Yeni Kitaplar ve Yavaş Yaşam Trendleri

Haftanın Kitapları

GENE AŞK(Doris Lessing)Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından okurlarla buluşturulan Gene Aşk geç yaşta aşk, tutku ve arzular üzerine kabul edilmiş görüşlere meydan okuyan bir yapıt. Konusu altmışlı yaşlarında, başarılı bir oyun yazarı ve yönetmeni olan Sarah Durham ın çevresinde gelişiyor. 19. yüzyılda yaşamış, sıradışı bir kadının bıraktığı yazı ve resimlerle kurgulanan yeni bir oyunun çalışmaları sırasında Sarah, kendini beklenmedik bir duygular karmaşası içinde bulur. Tiyatro ekibinden iki oyuncuyla yakınlaşıp onların yaşamlarını tanıdıkça hem o zamana kadar benimsediği yaşantıyla hem de yaşlanmaya ilişkin genelgeçer kanılarla yüzleşmek durumunda kalır. Gene Aşk ömrümüzün her aşamasında aşkın bizi sürekli nasıl şekillendirdiğine ilişkin incelikli bir anlatı.PORÇAKAL(Bircan Değirmenci)Sadece yastık, döşek, Zetina dikiş makinesi, el radyosu ve kıyafetlerimizden ibaret olan eşyalarla sığınmıştık taşı toprağı altın dedikleri o koca şehirdeki küçük dünyaya. Keşke o radyoyu da getirmeseydik. Annem ve ablam tam buraya ayak uydurmaya çalışırken radyodaki ses yüzlerine bir tokat gibi çarpıp gurbette olduklarını hatırlatırdı çünkü. Ellerinde ne iş varsa bırakarak radyonun karşısına oturup şarkı başlamadan ağlamaya hazırlanırlardı. Şimdi de TRT sanatçısı Ayla Gürses ten dinliyoruz: Gurbet o kadar acı ki. Diyarbakır dan İstanbul a 1970 li yılların ortalarında göç eden, büyük şehrin girdabında hayatta kalmak için çırpınan arafta kalmış bir aile hikâyesi… Yaslı bir anne ile dünya yansa umurunda olmayan, anason kokan bir babanın hasbelkader büyüyen yedi çocuğu. Geçmişteki Gazi Köşkü, Suriçi, Lalebey Mahallesi, Menekşe Plajı, gazinolar, sinemalar, Boğaziçi, Adalar, Şehremini, Samatya… Bircan Değirmenci, İletişim Yayınları ndan çıkan Porçakal da, yaşanmışlıklarını hikâyeleştirirken, İstanbul-Diyarbakır arasında mekik dokuyan bir kız çocuğunun parıldayan şaşkınlığıyla göz göze getiriyor bizleri.KADINLARIN TARİHİ(Georges Duby – Michelle Perrot)Kadınların toplumsal, kültürel ve siyasal tarihini beş ciltte bütünlüklü bir şekilde ele alan Georges Duby ve Michelle Perrot nun editörlüğünde hazırlanan Kadınların Tarihi serisi ALFA Yayınları tarafından yeni bir edisyonla okurlarla buluşturuyor. Yüzyıllar boyunca tarihyazımı erkeklerin eylemleriyle şekillendirildi. Savaşlar, fetihler, imparatorluklar ve büyük siyasi dönüşümler anlatılırken, kadınlar çoğunlukla sessiz bırakıldı; kamusal alandan dışlanmış, özel alanla sınırlandırılmış bir konumda değerlendirildi. Ancak 20. yüzyılın ikinci yarısıyla birlikte başlayan feminizm dalgaları, bu tarihsel suskunluğu sorgulamaya ve dönüştürmeye başladı. İşte Kadınların Tarihi serisi, tam da bu çabanın bilimsel ve entelektüel bir ürünü olarak karşımıza çıkıyor. Alanında uzman onlarca ismin katkısıyla hazırlanan bu beş ciltlik dev eser, kadınların Batı uygarlığı içerisindeki yerini, rollerini, temsillerini ve mücadelelerini dönemsel ve tematik bir yaklaşımla inceliyor. Tarihi yalnızca erkeklerin değil, kadınların da şekillendirdiği bir alan olarak yeniden inşa ediyor.BU NE SAÇMA SİS(Enrique Vila-Matas)Enrique Vila-Matas metinlerarasılığı kullanan, kurmacanın tabiatını sorgulayan ve nevi şahsına münhasır eserleriyle öne çıkan, İspanyol edebiyatının en muzip, en üretken yazarlarından birisi. Edebiyat dünyasının her detayını romanlarında kullanmaktan çekinmeyen Vila-Matas, İthaki Yayınları ndan çıkan Bu Ne Saçma Sis te Katalunya nın bağımsızlığının ilan edildiğinin sanıldığı belirsizliklerle dolu üç günde gerçekleşen aile içi bir edebi karşılaşmayı anlatıyor. Babalarının vefatının hemen akabinde, memleketleri Barselona nın en hararetli günlerinde, düelloyu andırır bir buluşmada bu iki kardeş, yazar ve edebiyat kahramanı nihayet hesaplaşacaktır… Vila-Matas ın muazzam edebi labirentlerinden biri daha: Kurulurken yapıtaşlarının söküldüğü, yazılırken atıflarla durmadan dönüşen, her köşesinde küçük varoluşların parıldadığı, sıkı okurlar için sisin içinden çıkan som bir cevher…KIRMIZI BUĞDAY(Ahmet Büke)2022 yılında Vedat Türkali Roman Ödülü nü kazanan Deli İbram Divanı nda, Ege insanının doğayla, tarihle, efsanelerle beslenen hayatlarını anlatan Ahmet Büke, Kırmızı Buğday da hikâyeye bu kez bambaşka bir açıdan yaklaşıyor. Can Yayınları ndan çıkan ve kaderini memleketine bağlamış, ölümden yaşam doğuran insanları anlatan Kırmızı Buğday, Arap Ali, Adnan Bey, Gani Dayı, Teğmen Cemil, Dünya, Maya gibi unutulmaz karakterlerle hem tarihsel hem de toplumsal bir anlatının izini sürüyor: Âlemi uzaktan seyredince kuleler, konaklar, üzerinde koşan tavla tavla atlar, mayalı develer, yalçın dağlar, acı göller, Şahin Beyler, beylerin uzun elleri, körüklü çizmeleri ve de bağlanmış taşlar ile salınmış köpekleri görünür. Bundan ibaret sanılan devranın derisinin altında asıl sahibin nehirden nabzı atar oysa. Çoğu zaman derinlere kaçar, kendi bile unutur nefsini. Sonra olmadık zamanda ve umulmadık anda öz magmasına rastlar. İçin için kaynar, elini öteki elinin örsünde döver, göbeğini keser ve onu gömdükleri kabuğu zelzelelerle yırtarak yazısını yeniden yazmaya çıkar. Bütün iş çoğunluktadır. Bütün iş buğdayı yatıracak acı rüzgârı beklemek yerine fırtına olup esmeyi hatırlamaktır. Ehil bir el gelir, kazandaki süt taşına uzanır ve atar dışarıya. Süt taşar! YAŞAM VE YARATICILIK ÜZERİNE 12 NOTA(Quincy Jones)Dünyanın sayılı müzisyenlerinden, prodüktörlerinden ve akıl hocalarından biri olan Quincy Jones, Epsilon Yayınları ndan çıkan Yaşam ve Yaratıcılık Üzerine 12 Nota adlı kitabında yaratıcılık, yaşam ve mükemmellik arayışı üzerine düşüncelerini samimi bir dille ortaya koyuyor. Başarılı ve çok ödüllü bir müzisyen olmasının yanı sıra hayatı sonuna kadar kucaklayan bir öğretmen de olan Jones, müzikle yoğrulmuş yaşamını, karşılaştığı zorlukları ve bu zorluklar karşısındaki direncini tüm yalınlığıyla gözler önüne seriyor. Her bölümü bir notayla adlandırılan bu kitapta, 12 notaya karşılık 12 unutulmaz yaşam dersi okurları bekliyor. Hayatın bir melodi gibi akıp gittiğini, kimi zaman güçlü bir akor, kimi zaman derin bir sessizlik olduğunu ancak her zaman cesaretle başlaması gerektiğini keşfederken, Quincy Jones un büyüleyici yolculuğuna tanıklık edecek ve onunla birlikte hayatın 12 notasını keşfedeceksiniz. Özellikle yaratıcılık gerektiren işlerle uğraşanların başucu kitabı olmaya aday Yaşam ve Yaratıcılık Üzerine 12 Nota da herkes için bir şeyler var.HUZURLU BEYİN(Dawson Church)Gerçek huzur, sadece dış koşullara mı bağlı? Stresin ve endişenin altında ezilmeden daha mutlu ve yaratıcı bir yaşam sürmek mümkün mü? Peki ya, beyninizi yeniden programlayarak hayatınızı kökten değiştirebileceğinizi söylesek? Destek Yayınları ndan çıkan Huzurlu Beyin, bilimsel araştırmalarla desteklenen tekniklerle, zihninizi nasıl daha sakin, daha dirençli ve daha mutlu bir hale getirebileceğinizi gösteriyor. Nöroplastisite sayesinde beyninizin değişebilir olduğunu keşfedecek, meditasyonun ve farkındalığın gücüyle stresin kontrolünü ele alacaksınız. Dawson Church, kitabında yalnızca teoriyle değil, gerçek hayat hikâyeleri ve pratik uygulamalarla, beyninizi pozitif bir dönüşüm sürecine sokmanın sırlarını paylaşıyor.ANNA FREUD U OKUMAK(Nick Midgley)Anna Freud u Okumak, psikanaliz tarihinin en önemli figürlerinden birinin çalışmalarını kapsamlı şekilde ele alıyor. Minotor Kitap tan çıkan eser Sigmund Freud un Antigonem diye andığı ve psikanalizle iç içe geçen ömrü boyunca klinisyen, kuramcı, eğitimci ve araştırmacı olarak özgün çalışmalara imza atan Anna Freud un düşünce ve pratiğine odaklanıyor. Anna Freud Merkezi nde klinisyen ve eğitimci olarak görev yapan Nick Midgley, temel tartışmalar ile önemli uygulamaları bir araya getirerek, Anna Freud un kuramsal ve klinik katkılarını sistematik bir şekilde göz önüne seriyor. Çocuk analizi ve çocuk psikoterapisi alanlarının öncülerinden biri olarak tanınan Anna Freud un yapıtlarının nispeten geri planda kalmış yönlerine de dikkat çeken Midgley, çocukların yaşamlarının iyileştirilebilmesi adına eğitim ve bakım kurumlarında, hastanelerde ve hukuki bağlamlarda gerçekleştirilen çalışmaları da ayrıntılı bir biçimde ele alıyor.GENESIS(Arda Aydoğar)Arda Aydoğar ın insanlığın geleceğine dair çarpıcı kurgusuyla dikkat çeken ilk romanı Genesis Mythos Kitap tarafından yayınlandı. Kitap, okuyucularını büyük bir yok oluşun ardından yeniden var olma çabasının anlatıldığı sürükleyici bir bilimkurgu yolculuğuna davet ediyor. Roman, 2097 yılında, insan uygarlığının nükleer bir felaket sonucu yok olmasının ardından, Ay yüzeyindeki bir uzay kolonisi olan Genesis te yaşamaya çalışan bir grup insanın öyküsünü merkezine alıyor. Genesis, güçlü atmosferi, detaylı dünya inşası ve karakter temelli anlatımıyla dikkat çeken bir distopya olarak bilimkurgu edebiyatına yeni bir katkı sunuyor. Teknolojinin, düzenin ve insan doğası nın sınandığı bu evrende, yaşamla ölüm arasındaki çizgi yalnızca fiziksel değil; aynı zamanda ahlaki ve toplumsal bir sınav olarak da öne çıkıyor. Aydoğar ın korku ve gerilim unsurlarını da anlatısına başarıyla entegre ediyor.YATIRIMIN ALTIN ANAHTARI(Tony Robbins – Christopher Zook)Dünyaca ünlü motivasyon konuşmacısı, girişimci ve en çok satan yazar Tony Robbins in, Christopher Zook ile kaleme aldığı yeni kitabı Yatırımın Altın Anahtarı İnkılâp Kitabevi etiketiyle raflardaki yerini aldı. Finansal başarı ve özgürlük konusunda rehber niteliğindeki bu eser, yatırımcılara sürdürülebilir servet oluşturmanın inceliklerini sunuyor. Kitapta; Ian Charles, Bill Ford, Wil Vanloh gibi dünyanın en başarılı yatırımcılarıyla Robbins in yaptığı özel röportajlardan yola çıkarak risk yönetimi, sürdürülebilir büyüme ve doğru yatırım stratejileri hakkında çığır açan bilgiler paylaşılıyor. Kitap, yalnızca varlık oluşturma sürecine değil, aynı zamanda bu servetin korunmasına ve büyütülmesine dair derinlemesine analizler içeriyor. Eser, küresel ekonomik dalgalanmalara karşı her koşulda kazandıran stratejiler geliştirmek isteyen yatırımcılar için eşsiz bir kaynak niteliği taşıyor.KOPENHAG-DENİZKIZI VAKASI(Yazan: Pandolfo – Çizen: Risbjerg)Ölü bir denizkızı koca bir ulusu sessizliğin uçurumuna sürükleyebilir mi? Yazar Pandolfo ile çizer Risbjerg in sofistike bir kara mizah ve şiirsel bir derinlikle yoğurdukları Kopenhag – Denizkızı Vakası, Danimarka halkını yasa boğan dehşet verici bir cinayetin gizemini aydınlatan nefes kesici bir dedektiflik macerası. Bir ülkenin kültürel değerleri üstüne düşündürürken efsanelerin gerçeklik payını da sorgulatan bu etkileyici grafik roman; Wes Anderson filmlerini aratmayan masalsı atmosferi ve eksantrik tiplemeleriyle parmak ısırtıyor. Masal kenti Kopenhag ı arka fona yerleştirerek düşle gerçeğin iç içe geçtiği bir kurguya imza atan Pandolfo ve Risbjerg, Danimarka ulusu için paha biçilemeyen bir değerin yitirilişini tüm duygularımızı harekete geçirecek bir çarpıcılıkla ele alıyor. Desen Yayınları ndan çıkan kitap ayrıca, aynı topraklarda yaşayan büyük usta Hans Christian Andersen e saygı duruşunda bulunmayı da unutmuyor.TAVŞANCIK MAYMUN A KARŞI(Jamie Smart)Dünya çapında çocukların büyük ilgisini gören ve çok satanlar listelerinde zirveye tırmanan Tavşancık Maymun a Karşı serisi, The Kitap Yayınları etiketiyle raflarda. İrem Bir tarafından Türkçe ye çevrilen kitap, British Book Awards ve Laugh Out Loud (LOLies) Ödülleri nden ödüller ile dönen ve Yılın En Komik İllüstratörü ünvanını kazanarak büyük bir başarıya imza attı. Serinin hikayesi, bir maymunun uzaya fırlatıldığını düşündüğü bir deneyim ile başlar. Ancak maymunun iniş yaptığı yer, Tavşancık ve arkadaşları Pigi ile Minnak ın huzurlu ormanıdır. Maymun, kendini yeni gezegenin kralı ilan edince, işler hızla kontrolden çıkar. Yaramazlıklar, çılgın icatlar, bol koşturmaca ve kesintisiz komedi devreye girer…

Source: Habertürk


Yavaş yaşam trendi nedir? Şehirde mümkün mü?

Koşturmaca, bitmeyen işler ve dijital ekranlar arasında sıkışıp kalan ruhlarımız, artık nefes almak istiyor. Yavaş yaşam akımı, bu çağrıyı duyanlar için huzurlu bir alternatif sunuyor. Her şeyden biraz daha az ama daha bilinçli… Belki de yavaşlamak, daha derin bir yaşamın anahtarıdır! YAVAŞ YAŞAM AKIMI NEDİR? Modern dünyanın hızlı temposuna karşı bir tepki olarak doğan “yavaş yaşam akımı”, daha bilinçli, sade ve huzurlu bir yaşam biçimini savunuyor. İlk olarak 1980’lerin sonlarında İtalya’da “slow food” hareketiyle dikkat çekmeye başlayan bu felsefe, günümüzde yaşamın her alanına yayıldı. Yavaş yaşam; hızın, tüketimin ve sürekli ulaşılabilir olmanın dayattığı stresi reddederken; anı yaşama, doğayla uyumlu olma ve insan ilişkilerinde derinlik arama üzerine kurulu. Bu akım, sadece kırsalda veya doğayla iç içe yerlerde değil; kalabalık şehirlerin ortasında bile benimsenebilecek bir alternatif yaşam tarzı sunuyor. Asıl mesele, mekan değişiminden çok zihinsel bir dönüşüm. YAVAŞ YAŞAMIN FELSEFESİ: HIZLI YAŞAMIN KARŞI KIYISI Yavaş yaşam, bireyleri üretkenliğe ve hızla tüketime odaklayan sistemin dışına çıkmayı önerir. Sürekli koşuşturma, çoklu görev yapma ve “boş kalmaktan korkma” hali, zamanla hem fiziksel hem de zihinsel tükenmişliğe yol açar. Oysa yavaş yaşam, bu tükenmişliğe karşı şefkatli bir yaklaşım geliştirerek; daha azla yetinmenin, doğaya kulak vermenin ve insanın iç dünyasına dönmesinin yollarını arar. Bu felsefe, zamanı bir kaynak değil, bir deneyim olarak görmeyi önerir. Sabah kahvesini içmek, bir parkta yürüyüş yapmak ya da dostlarla uzun sohbetler etmek, artık birer lüks değil; yaşamın özü olarak görülür. ŞEHİRDE YAVAŞ YAŞAM MÜMKÜN MÜ? Kalabalıklar, trafik, bitmeyen işler, gürültü… Şehir hayatı çoğu zaman yavaşlamaya elverişli görünmese de, yavaş yaşam akımı bunu tersine çeviriyor. Şehirde yavaş yaşamak, doğrudan fiziksel kaçıştan ziyade bir bakış açısı değişimiyle başlıyor. Sabahları birkaç dakikalık sessiz bir meditasyon, dijital ekranlara bakmadan yenen bir öğle yemeği ya da haftada bir doğa yürüyüşü… Bunlar küçük gibi görünse de şehirde yavaşlamanın adımları olabilir. YAVAŞ YAŞAMIN TEMEL UYGULAMA ALANLARI Zaman Yönetimi: Yavaş yaşam, zamanı doldurmak yerine anlamlandırmayı hedefler. Gün içindeki programlar sadeleştirilir, çoklu görevlerden uzak durulur. “Hayır” demek bir beceri olarak görülür. Tüketim Alışkanlıkları: Hızlı moda yerine ikinci el ya da sürdürülebilir ürünler tercih edilir. Gereksiz harcamalardan kaçınılır, sadeleşme ve minimalizm ön plana çıkar. Yeme Alışkanlıkları: “Slow food” anlayışıyla, hızlı atıştırmalıklar yerine evde pişirilen, yerel ve mevsimsel gıdalar tüketilir. Yemeği yalnızca karın doyurmak değil, bir ritüel olarak görmek önemlidir. Dijital Detoks: Sosyal medya kullanımını sınırlamak, bildirimleri kapatmak ve ekran süresini azaltmak, zihinsel olarak yavaşlamanın etkili yollarından biridir. Doğayla Temas: Haftada bir bile olsa doğada vakit geçirmek, zihinsel dinginliği artırır. Şehirde yaşayanlar için bu, bir şehir parkında oturmak ya da haftasonu küçük kaçamaklar yapmak şeklinde olabilir. NEDEN DAHA ÇOK İNSAN YAVAŞLAMAK İSTİYOR? Pandemi sonrası dönemde birçok kişi, hızlı yaşamın aslında ne kadar sürdürülemez olduğunu fark etti. Evde geçirilen zamanlar, hayatın aslında ne kadar koşuşturma dolu ve farkındalıktan uzak olduğunu gösterdi. Bu farkındalık, bireyleri daha bilinçli seçimler yapmaya itti. Yavaş yaşam, sadece “moda” bir akım değil, aynı zamanda ruh sağlığı, fiziksel sağlık ve sosyal bağların güçlenmesi açısından da bilimsel olarak faydalı kabul ediliyor. Yavaşlayan bireyler, daha az stresli, daha az tüketen ve daha çok düşünen bireyler haline geliyor.

Source: Habertürk


2 kızıyla hayatını yeniden kurdu! Denizlerin kaptanı oldu: “Artık hayatımın dümenini ben tutuyorum”

Yeni kuşaklar için 17 yaşında evlenme fikri korkunç değil mi? Dilek Çetinkaya erken evliliği sonrası iki çocuk annesi oldu. 18 yılın sonunda saygı ve sevginin bittiğini anlayan anne, çocukları için daha sevgi dolu bir yuva sağlamak adına evliliğine son verdi. Aradan 18 yıl geçti ve şimdi “Kendi ayakları üzerinde duran iki kızım var, onlar benim gururum” diyor. Bir nevi ikinci bir hayata başlamış Dilek Çetinkaya, televizyon izleyip zaman öldürmektense yeni şeyler öğrenmeye meraklı, üretmeye sevdalı bir kadın. Boyun eğip kaderine razı olanlardan değil, bugün yeni ne yapabilirim derdinde ilham veren bir kadın… – Dilek Çetinkaya kimdir, sizi tanıyabilir miyiz? – İstanbul Bakırköy doğumluyum. Bulgaristan kökenliyim ve bununla gurur duyuyorum. 17 yaşında evlenip 18 yaşında ilk evladını kucağına almış biriyim. İki kızım var, çocuklarımla birlikte yaşıyorum. İkisini de kendi ayakları üzerinde durabilecek şekilde yetiştirdim. Birisi harika pastalar yapan bir şef, diğeri dublaj sanatçısı. 18 sene evli kaldıktan sonra eşimle yollarımızı ayırmaya karar verdik. Bazı nedenlerden dolayı ayrıldık. Saygı bitince sevgi de yetmiyor. – İki çocukla yaşam kolay olmamıştır… – O süreçte psikolojik bunalıma girdim. Ayakta kalmaya çalıştım. Sonrasında ailem beni yanına aldı orada yaşamaya başladım. Çünkü sağlık olarak tükendim. Altı yılda anca toparlandım. Çocuklarım ve annemle beraber umreye gitmek istiyordum. Böyle bir hevesim ve sözüm vardı. Ancak annem o sırada vefat etti. Yaşadıklarıma bir de anne acısı eklendi. Bir sene sonra anneme söz verdiğim için onun adına bir hoca alıp ve çocuklarımla umre yolculuğumuza çıktık. Hayatım orada yeniden başladı, dirildim diyebilirim. – Neler değişti hayatınızda? – Kocamdan ayrıldığım evi yeniledim. Kırdım, döktüm yepyeni bir hale soktum. Benim için bir tür terapi gibiydi. Sonrasında sosyal medyada “kendi evinin mimarı” diye sayfa açtım, baya bir yankı uyandırdı. Yolda beni görüp tanıyanlar oluyordu, resim çektiriyor hatta benden evlerinin tasarımı için fikir alıyorlardı. Bir süre sonra mobilyacılardan iş teklifi almaya başladım. Onların mimarlarıyla iş birliği yapmamı istediler. Bu şekilde 6 yıl çalıştım. – Gelelim yat kaptanlığına… O zaman neden hiç kadın kaptan yok diye düşündüm. Sonrasında bu işler nasıl oluyor, okulu var mı, prosedür nasıl, ne yapılabilir diye araştırdım. Heveslendim baya. Bir okul buldum. Eğitim aldım ama sudan çıkmış balık gibiydim. Öğrendiklerimi pekiştirebilmek için sağda solda beni çalıştıracak eğitmenler buldum. İlk seferinde balıkçı teknesiyle başladım. Gece dondurucu soğukta çıktım denize. Tekne kullanmanın verdiği heyecan ve mutlulukla, çığlık ata ata ilk turumu tamamladım. Sonra iki hafta hasta yattım ama çok eğlenceliydi. Haliç, Yenikapı, Ataköy Marina, Yalova, Eminönü, Beylikdüzü.. Her yerde talim yapa yapa kendimi belirli seviyeye getirdim. Şimdi hem kendim sürüp tecrübemi artırıyorum, hem de isteyen kadın gruplarıyla boğaz turları yapıyoruz. Takipçilerim bana merakla soruyorlar, “Biz de kaptan olabilir miyiz?” diye. Onları elimden geldiğince en doğru şekilde yönlendirmeye çalışıyorum. Bir kadının mesleği olması çok önemli, birbirimize ilham vererek destek oluyoruz. – Tekne almayı düşünmüyor musunuz? – Şu an değil, prosedürleri ağır. Mutlaka bir kaptan daha olmalı. Şu anda pişme yolundayım, tecrübe bu işte çok önemli. Sonrası için hayallerim çok var tabii ki. DENİZİ BİLMEDEN OLMAZ – Kaptan olmadan önce deniz ile aranız nasıldı? – Daha önce yüzemezdim, havuza girer kenarlara tutunarak yüzerdim. Tek elim boşta kalırsa kendi kendimi boğuyordum. Sonra yavaş yavaş havuzdan denize çıktım, yüzmek için çabalıyordum. Öğrenmeyi çok istiyordum. Sonra kollarımı serbest bıraktım, kendimi de suya bıraktım. Baktım, durabiliyorum. Yani şunu gördüm, insan ne kadar çok çırpınırsa o kadar batıyor. Bu benim hayat felsefem oldu. Sonra yüzmeye başladım. Sonuçta denizi bilmeden kaptan olamayız.

Source: Serkan Ünlü


Dünyanın en genç profesörü Oktay Sinanoğlu”nun vefatının 10. yılı

Oktay Sinanoğlu, 25 Şubat 1935″te, babası Nüzhet Haşim Sinanoğlu”nun başkonsolos olarak görev yaptığı İtalya”nın Bari kentinde dünyaya geldi.

İkinci Dünya Savaşı”nın başlamasının ardından 1939″da ailesiyle Türkiye”ye dönen Sinanoğlu, çok küçük yaşlarda bilime ilgi duymaya başladı.

Türkiye Eğitim Derneği (TED) Ankara Yenişehir Lisesini birincilikle bitiren Sinanoğlu, 1953″te TED tarafından burslu olarak kimya mühendisliği eğitimi için ABD”ye gönderildi.

ABD”de 1956″da Kaliforniya Üniversitesi (Berkeley) Kimya Mühendisliğini birincilikle bitirerek mezun olan Sinanoğlu, 1957″de Massachusetts Institute of Technology”den (MIT) birincilikle mezun olarak yüksek kimya mühendisi oldu.

Berkeley”de 1959″da “Kuramsal Kimya” üzerine doktora yapan Sinanoğlu, iki yılda tamamladığı doktorası süresince ABD Atom Enerjisi Merkezi”nde araştırmalarda bulundu.

Dünyanın en genç profesörü oldu

ABD”de Harvard ve Yale üniversitelerinde genç yaşta dersler veren Sinanoğlu, yeni buluşlarını verdiği dersler ve yayınlarıyla dünyaya tanıtarak 26 yaşında profesör oldu.

Sinanoğlu, 2 yıl sonra, 1963″te “dünyanın en genç profesörü” ünvanını kazandı ve New York Times gazetesinde “28 yaşında Yale”in en genç kimyacısı” haberiyle adından söz ettirdi.

Türkiye”de kuramsal kimyanın gelişmesinde öncülük eden Sinanoğlu, 1973″te Almanya”nın en önemli bilim ödüllerinden biri olan “Aleksander Von Humboldt Bilim Ödülü””nü kazandı.

Sinanoğlu, 1975″te Japonya”nın Uluslararası Seçkin Bilimci Ödülü”nü kazandı ve aynı yıl özel kanunla kendisine “Türkiye Cumhuriyeti Profesörü” ünvanı verildi.

ABD, Almanya, Fransa, İsveç, Japonya, Hindistan, Rusya, Meksika ve daha pek çok ülkeye bilimsel araştırmalar ve projeler için giden Sinanoğlu, üst düzeyde bilimsel ve devlet nişanları aldı, devlet başkanlarının şeref konuğu oldu.

Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) mütevelli heyeti 1962″de, yalnızca Oktay Sinanoğlu”na mahsus olmak üzere “Danışman Profesör” ünvanını verdi.

Dünya bilim literatürüne önemli katkılarda bulundu

Türkiye Cumhuriyeti Özel Elçisi olarak 1976″da Japonya”ya gönderilen Oktay Sinanoğlu, Türkiye ile Japonya arasında kültür, bilim ve eğitim ilişkilerinin temellerini attı.

Yale Üniversitesi”ndeki profesörlük görevinden 1993″te emekliye ayrılan Sinanoğlu, aynı yıl Türkiye”ye dönerek Yıldız Teknik Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü”nde profesörlüğe atandı. 9 sene bu görevi sürdüren Sinanoğlu, 2002″de emekli oldu.

Amerika Bilim ve Sanat Akademisinin ilk Türk üyesi olan Sinanoğlu, TÜBİTAK Bilim Ödülü, Sedat Simavi Ödülü, Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği Üstün Hizmet Ödülü ile Yılın Fikir Adamı ve Yılın Bilim Adamı ödüllerini kazandı.

Sinanoğlu, Yıldız Teknik Üniversitesi öğrencilerinin oylarıyla 2005″te “Yılın Yıldızları En Beğenilen Bilim Adamı Ödülü”ne layık görüldü.

Bilim hayatı boyunca kuantum fiziği ve kimyası, moleküler biyoloji ve matematik alanlarında yüzlerce teorem geliştiren Sinanoğlu, dünya bilim literatürüne önemli katkılarda bulundu.

İki kez Nobel kimya ödülüne aday gösterilen Sinanoğlu, canlılara biyolojik kimliğini veren DNA”ların şifresini çözerek, bilinmeyen türden canlılar yaratmanın teorisini kurdu.

Ömrünü Türkçe öğretimine adadı

Oktay Sinanoğlu, 1980″li yıllarda Türk siyasetindeki sorunlar, eğitim ve dil bilimi gibi konularla ilgilendi, kendisini Türkçe öğretimine adadı.

Sinanoğlu, birçok röportajında, konferansında ve makalesinde “Türkçe giderse Türkiye gider. Yabancı dille eğitim ile Türkiye gider” düşüncesini savundu.

Türkçenin bilim dili olması gerektiği fikrini savunan Sinanoğlu, her konuşmasında dilin önemine dikkati çekerek, “Dilini kaybeden bir millet, kimliğini de kaybeder.” ifadeleriyle Türkçeye verdiği önemi gözler önüne serdi.

Sinanoğlu, bir başka konuşmasında ise Türkçe ve kültüre ilişkin, “Gönlü yüzdüren dildir. Toplumun diline de kültür deriz. Bunun tarifini de biz yaptık. Kültür toplumun gönlüdür. Herkesin de gönlü vardır. Bizim Türkçe de dünyanın en eski dillerindendir. Matematik gibi yapısı vardır.” değerlendirmesinde bulundu.

Sinanoğlu “Adam”, “Göçmen Hamamı”, “Bye Bye Türkçe”, “Hedef Türkiye”, “Dayatmalar Kabusu”, “İlerisi İçin”, “Ne Yapmalı”, “Büyük Uyanış”, “Türkçe Giderse Türkiye Gider”, “2050”ye 5 Kala: Dünyanın 105 Yıllık Tarihi” ve 3 ciltlik “Yeni Bilim Ufukları” isimli kitapları kaleme aldı.

Sinanoğlu, 19 Nisan 2015″te, ABD”nin Miami kentinde, solunum yetmezliğine bağlı olarak tedavi gördüğü hastanede hayata veda etti.

Naaşı Türkiye”ye getirilen Sinanoğlu, İstanbul”daki Karacaahmet Mezarlığı”nda toprağa verildi.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.

Source:


Ankara Keçiörengüçlü futbolcu Rroca: Süper Lig”e çıkabiliriz

Süper Lig”de de forma giyen ve yaklaşık 5 yıldır Türkiye’de oynayan Arnavut futbolcu Rroca, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 2020-2021 sezonunda Arnavutluk’tan Türkiye’ye geldiğini hatırlattı.

İstanbulspor’da Süper Lig”e çıkma başarısını yaşadığını anlatan Rroca, “İstanbulspor”daki İlk yılımda play-off oynadık. Ertesi sezon yine play-off oynayıp Süper Lig’e çıktık. Ardından iki sezon Süper Lig’de İstanbulspor forması giydim. Daha sonra 6 ay Manisa FK’da kiralık oynadım, yeniden İstanbulspor’a döndüm ve bu sezon başında Keçiörengücü’ne geldim,” diye konuştu.

Arnavutluk ve Türkiye kültürlerinin benzer olduğunu ancak Türkçeyi öğrenmenin başta zor geldiğini aktaran Rroca, şunları kaydetti:

“Geldiğimde hiç Türkçe bilmiyordum. İlk 6 ay çok zorlandım. Sonra Bolu’da bir kampa gittik. Her gün Türkçe konuşmaya çalıştım. Bazı arkadaşlar güldü ama ben öğrenmek istedim ve öğrendim. Şimdi iyi Türkçe konuşuyorum. Özel kurs almadım, antrenmanlarda ve saha içinde öğrendim.”

“Play-off hayalimiz var, inşallah gerçekleşir”

Keçiörengücü’nde çok mutlu olduğunu vurgulayan Rroca, “Şu anda play-off hattındayız. İnşallah ligin sonunda bu hayalimize ulaşırız. Play-off”a kalırsak Süper Lig”e çıkabiliriz.” dedi.

Ankara’yı çok beğendiğini, Keçiören’de yaşamaktan memnun olduklarını sözlerine ekleyen Arnavut futbolcu, “Kulüp, yönetim, tesisler, her şey çok güzel. Başkanımız da hedefi olan bir takım kurdu. Özel bir sezon geçiriyoruz, lig de çok çekişmeli. Puan farkları az, her takım her takımı yenebiliyor,” diye konuştu.

Frikik golleriyle dikkat çekti

Bu sezon Keçiörengücü’nün attığı gollerde önemli katkısı olan Rroca, frikik golleriyle de öne çıktı.

Ligde en çok gol atan ikinci takım olduklarını belirten Rroca, “İyi bir hücum hattımız var. Savunmamız da güçlü. Mame Diouf, Malaly Dembele, Moustapha Camara ve Francis Ezeh bize çok katkı sağladı. Ben de 10 numara pozisyonunda takıma yardımcı oldum. Yeni hocamız Sedat Ağçay ile de uyum içindeyiz. Çok pozisyona giriyoruz. Frikik vuruşları için de ayrıca çalışıyorum. Bu sezon bu konuda başarılı oldum, inşallah devamı gelir,” değerlendirmesinde bulundu.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.

Source: