Vitrindeki Albümler – 28 Haziran 2025
ZEN-G “GOLDSCHOOL” (SONY MUSİC TÜRKİYE) Rap camiamızın en üretken ve yaratıcı isimlerinden biri Zen-G, harbi Zeytinburnu delikanlısı… Yeni albümü “Goldschool” adından da anlaşılacağı üzere hip-hop kültürüne, onun altın çağına bir saygı duruşu niteliğinde. Bu saygı duruşu doğal olarak alemin kolpacılarına bir sitem anlamına da geliyor. Örneğin açılıştaki “Grafiti” adlı parçanın bir satırı, Zen-G’nin sert tavrını çok net ortaya koyuyor: “Ey Türk rapçi, birinci vazifen para için şöhret için kendin için hip-hop’u satmak…” Sazı ve sözü çok net ve kısa: üç dakikayı bulan parça yok, 14 şarkı toplam 31 dakika sürüyor. Ne söyleyecekse kısa kesiyor Zen-G; söz yazarlığı, flow çeşitliliği ve üretim gücünü net yansıtıyor. Ne de olsa o bir sokak kültürü neferi… Sound olarak da birden fazla yüzü var Zen-G’nin; drill, trap, klasik rap ve arabesk rap gibi… Bu yüzler farklı dönemlere ve coğrafyalara işaret etse de Zen-G’nin elinde tek bir müzikal silaha dönüşüyor. Hem modern, hem geleneksel… “Goldschool”u, Zen-G’nin ifadesiyle tanıtacak olursak “kendi altın çağımı başlatırken kariyer kaleme eklediğim tuğla niyetine bir altın külçesi, merdivenimde yeni bir basamak, kendime koyduğum yeni bir çıta mahiyetinde bir albüm”. Hak vermek için en az bir kez dinlemelisiniz. GÖKSENİN “GINA” Yıllar önce Supradyn ve B Planı isimli topluluklarla tanıdığımız Göksenin Tuncalı, kadınların nadiren boy gösterdiği roker alemimizde en ayrıksı ve takdire şayan karakterlerinden. İstikrarla sürdürdüğü sahne yaşantısında Kadıköy’ün efsane mekânı Shaft’ın vazgeçilmez yüzlerinden olmuş; yetinmemiş, erkeklerin başaramadığı bir adımı atarak Blues Derneği’ni kurup yönetim kurulu başkanlığı görevini omuzlamıştı. Beste ve albüm çalışmalarını da ihmal etmedi Göksenin. Şimdi üçüncü albümü “Gına” ile yine sahnede. Bir tutkunun insanı Göksenin; o tutkunun peşini ömür boyu bırakmayanlardan. Tutkunun adı Blues. Ancak “acıya, ayrımcılığa ve yalnızlığa karşı bir Blues-Rock yolculuğu” diye tarif ettiği albümü sadece blues’tan ibaret değil. Burada country-rock’tan rock’n roll’a, slow blues’tan Mediterranean soft-rock’a kadar uzanan bir yelpaze var. Yanı sıra da kavırlar: Alberta Hunter, Bessie Smith ve Yavuz Çetin’den… Vokal, gitar ve klavyeleri üstlenen Göksenin’in ekibinde gitarcı Gürkan Özbek, basçı Ozan Yeşildal ve davulcu Soner Doğanca yer alıyor. İçerik olarak da her ne kadar ekonomik sıkıntılara, ayrımcılığa, çelişkilere ve hüzne değinse de, eğlenceli tarafı eksik değil. Defalarca dinleseniz de gına getirmeyeceksiniz.
Source: Murat Beşer
Joseph KosInskI’in yönettiği Brad Pitt’in başrolde olduğu ‘F1 Filmi’ gösterimde: Umut, strateji midir
Ehren Kruger’in kaleme aldığı; Brad Pitt, Javier Bardem ve Kerry Condon gibi isimlerin başrolü paylaştığı, “Top Gun: Maverick” ile “Top Gun” efsanesini yeni kuşaklara da taşıyan Joseph Kosinski’nin yönettiği film, eski F1 (Formula 1) pilotu Sonny Hayes’in (Brad Pitt) pistlere dönüş mücadelesini anlatıyor. Yıllar önce geçirdiği ağır kazanın ardından F1’e dönmesi pek olanaklı görünmeyen Hayes, yaşamındaki tüm girişimlerinde başarısız olmuş, iki kez boşanmış, sorunlu bir karakter olarak izleyicilerin karşısına çıkıyor. Ancak geçmişte birlikte yarıştığı, dostu ve hayali APXGP takımının sahibi olan Ruben Cervantes (Javier Bardem), takımında boşta olan koltuğu ona teslim etmek ister. Ve hikâyle başlar… BURNU HAVADA PİLOT 2013’te gösterime giren Zafere Hücum (Rush), Formula 1’in dünyada en yükselişe geçtiği 70’li yıllarda, iki efsane pilot James Hunt (Chris Hemsworth) ile Niki Lauda’nın (Daniel Brühl) mücadelesini anlatıyordu. F1’in en ölümcül olduğu dönemde, sürücülerin aldığı riskleri büyük bir gerilimle izleyiciye aktarmayı başarmıştı. Kosinski de anlatısındaki direksiyonu, F1’de en çok dikkat çeken takım arkadaşı iki pilot arasındaki mücadeleye kırıyor. Samimi hikâye; IMAX ekranının görkemi, görüntü yönetmenliğinin kusursuzluğu, Hans Zimmer’in müziklerinin ihtişamı, yönetmenin aksiyondaki ustalığıyla izlenesi bir film ortaya çıkıyor. Genç ama yetenekli, acemi ve biraz da “PR”cısının gölgesinde büyüyen, burnu havada pilot Joshua Pearce (Damson Idris) ile eski kafalı, uyumsuz ve sorunlu kurt pilot arasındaki kavga ön planda. Ancak, iki saat 35 dakikalık filmde, Joshua Pearce karakterinin çözülüşü o kadar sihirli bir dokunuşla beyazperdeye yansıyor ki “Biraz daha uzun olsaydı da karakterin iç yolculuğunu ve değişimini daha tutarlı izleyebilseydik” düşüncesini doğuruyor. MERAK UYANDIRICI Film, F1 sevenler için 155 dakikalık bir “grand prix” tadında, sevmeyenler ya da pek bilgisi olmayanlar için ise merak uyandırıcı bir hal içinde. Yalnızca iki takım arkadaşı pilotun çekişmesinden çok -ki en önemli unsurlandandır, F1 tarihinde örneği çokturbasınla ilişkileri, sosyal yaşamı, geri planda dönen milyarlarca dolarlık ekosistemi, takım patronlarının soğuk savaşını, takımların patron katlarında yaşanan alicengiz oyunlarını, takım arkadaşlığının ve birlikte hareket edebilmenin ne kadar yaşamsal değer taşıdığını, izleyiciye olabildiğince tadında aktarıyor. Duygusallığın, hırsın, tutkunun, hızın ve bireysel yeteneğin yanında, kurt pilot Sonny Hayes’ten, başarıyı umuda bağlayan yetenekli pilot Joshua Pearce’e (Damson Idris) takım toplantısında sorduğu “Umut strateji midir?” sorusu, stratejinin hem F1’de hem de yaşamda çok önemli bir yerde durduğunu izleyenlere gösteriyor. Filmde, Uluslararası Otomobil Federasyonu (FIA) aldığı tüm güvenlik önlemlerine karşın F1’in hâlâ ne denli tehlikeli bir spor olduğu, (önbilgi içerir) Roman Grosjean’ın 2021’de Bahreyn GP’nin ilk turunda yaptığı korkunç kazayı gözlerimizin önüne getiren sahneyle yeniden yaşatıyor. Film, gerçek F1 karakterlerinin (pilotlar Max Verstappen, Charles Leclerc, Carlos Sainz, Mercedes-AMG Petronas patronu Toto Wolf, Red Bull takım patronu Christian Horner) filmde yer alması, gerçek pistlerde, yarış öncesi yarış alanlarında çekilen sahneler, gerçeklikten uzak olmayan bir evreni sunuyor. SÜMEN ALTI MESELELER Warner Bros & Apple Originals ortaklığıyla vizyona giren filmin yapımcı kadrosu geniş. Jerry Bruckheimer, Dede Gardner, Chad Oman, Brad Pitt, Jeremy Kleiner, Joseph Kosinski ile birlikte, sürücüler klasmanında yedi kez dünya şampiyonluğu yaşayan Lewis Hamilton da yer alıyor. Film pek çok yönüyle, F1 markasına değer katmak için ve daha geniş kitlelere prestijli yüzünü göstermek için kurgulanmış gibi görünebiliyor. Netflix’te bu yıl yedinci sezonu yayımlanan “Formula 1: Drive to Survive” belgesel serisinde içeride kaynayan kazanlar, karanlık alanlar daha açık görülebiliyor. Filmde bu meseleler, biraz sümen altı edilmiş. Filmde Tobias Menzies, Kim Bodnia, Shea Whigham, Will Merrick, Joseph Balderrama, Sarah Niles, Samson Kayo, Abdul Salis, Callie Cooke, Layne Harper ve Luciano Bacheta da rol alıyor.
Source: Mehmet S. Aman
Ayın gastronomi akımı: Kokusu çocukluktan gelen yemekler
Çocuklukta duyulan kokular, aile sofrasında paylaşılan tarifler ya da unutulmuş yöresel yemekler; artık yeni nesil sunumlarla restoran menülerinde karşımıza çıkıyor. Bu akımda, geleneksel bir sütlaç hafifletilerek köpük formunda sunulabiliyor; anneanne köftesi, yerel malzemelerle hazırlanmış ev yapımı ekşi maya brioche arasında servis ediliyor. Ya da kuru fasulye, domates suyu ve tütsülenmiş tereyağıyla bambaşka bir katman kazanıyor. Yani hatırladığımız lezzetler, alışık olmadığımız biçimlerde karşımıza çıkıyor ama duygusu ilk ısırıkta tanıdık. Bu akım yalnızca mutfakta değil, mekân estetiğinde ve servis anlayışında da kendini gösteriyor. Emaye tabaklar, dantel örtüler, defter yaprağına basılmış menüler… Her detay, hafızalara dokunmak üzere kurgulanıyor. Sosyal medya bu trendin güçlü bir taşıyıcısı. Gastronostalji, yalnızca yemeğe değil, geçmişe duyulan özleme de hitap ediyor. Yemeği bir zaman kapsülüne dönüştüren bu akım, modern şehir yaşamı içinde gelenekten kopmadan var olmanın yaratıcı yollarını sunuyor. Artık sofralarda anılar var; hem kişisel hem kolektif olanlardan…
Source: Burçak Şener
Köklerine sadık, çağın hafifliğine uygun bir restoran
Şefleri meslekteki ilk yıllarından bu yana tanımanın en güzel taraflarından biri dönüşümlerini gözlemlemek. Çok eski dostum olan Ömür Akkor mesela… Onu bu kez yeni yeri Natolia’da ziyaret ettim. Ve yine yanında yol arkadaşı Alper (Ünlütürk) var. Natolia’nın menüsünde şeflerimiz hem Anadolu hem Yukarı Mezopotamya’ya selam duruyor hem de artık doğaya, mevsimselliğe ve malzemenin ruhuna duydukları ilgiyi açık ediyorlar. Bu kez karşımızda, ağır mutfak tekniklerinin gölgesinde değil; tazeliğin, sebzenin ve mevsimin doğal ışıltısında pişen tabaklar var. Gelenekten beslenen ama bugünü anlatan lezzetler… Natolia’nın mutfağında sadece Osmanlı mutfağının görkemi, Anadolu’nun kökleri değil, tarlanın neşesi de var. Salatalar mesela yalnızca eşlikçi değil; karakter taşıyan, soslarıyla düşünülmüş başkarakterler.Ömür Akkor’un bu dönüşümünde en çok sevdiğim şey, kendi sesini koruyarak geçirdiği evrim. Tüm o bildik Anadolu aromaları çağdaş bir anlatımla sunuluyor. Mutfakta hâlâ tandırın derinliği, ev yoğurdunun tınısı var; ama artık bu notalara limon kabuğunun ferahlığı, yanık tereyağının Fransız mutfağındaki fındıksı sıcaklığı da eşlik ediyor. Bakmayın siz, kolay bir şey değildir köklerine sadık kalarak çağın hafifliğine ayak uydurmak. Ancak olgunlaşmış bir şefin mutfağı bunun altından kalkabilir.Ustalara saygıGelelim Natolia ziyaretinde tadına baktıklarıma… Her tabakta bir coğrafya, her dokunuşta bir hatıra olduğunu hissetmek insana iyi geliyor. Mesela Ödemiş’in ikonik adreslerinden biri olan Töngül Pide Fırını’nın geçen yıl kaybettiğimiz ustası İsmail Töngül’ün anısına hazırlanan pide. Bol kıymalı, üzerine tıpkı ustanın yaptığı gibi olgun bir İzmir tulumu rendelenmiş. Bu yalnızca bir pide yorumu değil; Anadolu mutfağının ustalara duyduğu sessiz minnettarlığın da bir ifadesi. Kendi çiftliklerinden gelen sütle yapılan yoğurt, yine kendi imalatları olan turşular, pastırmanın çemenli dış yüzeyi alınarak marine edilip carpaccio zarafetinde sunumu, nefis sosuyla cibes otu.Altında salçalı, ekşili, ince bulgurlu harç üzerinde kavrulmuş kıymayla sunulan Antakya usulü çiğköfte müthiş bir başyapıt. Bu çiğköftenin minik versiyonunu al ve üç yıldızlı bir restoranın başlangıç yemeklerine koy. Kimse yadırgamaz eminim. Ortaya gelen bakır tenceredeki Ankara tavaysa adeta bir gövde gösterisi. Pilavı yoğun et suyuyla, üstündeki etlerse ağır ateşte pişmiş.Mekânın duvarlarında Ömür Akkor’un kendi koleksiyonundan seçtiği tablolar, antika kilimler, aile yadigârı objeler, geçmişin bugünle kurduğu samimi ilişkiyi anlatıyor. Natolia’da Ömür ve Alper’in yanında bir de vizyoner bir isim var; Emre Karaca. Sadece dekorasyon veya mimari tasarım değil, incelikle düşünülmüş her detayın arkasında Emre Karaca ve ekibi var. Kültürel sahiplenmenin çağdaş bir dilde yazıldığı Natolia’nın yolu açık olsun.
Source: Ebru Erke
CHP’de hipersonik füzeler atılıyor
KİMİN KAVGASI BU: Bu kavga iki kişinin kavgası. Yani Ekrem İmamoğlu ile Kemal Kılıçdaroğlu’nun kavgası. İmamoğlu’ndan nefret eden Kılıçdaroğlu, bir intikam peşinde. “Mutlak butlan” davasını bunun için eşsiz bir fırsat olarak görüyor. Çok tepki almasına rağmen şartları zorlamasının temel nedeni bu. Tabii devasa bir hırsı da buna eklemek lazım.*- ÖNLENEMEYEN SAVAŞ: İmamoğlu, bu sorunun tatlılıkla aşılmasını istedi. Bunun için çabaladı. Hem Özgür Özel’le hem Kılıçdaroğlu’yla görüşmeler yaptı. Ancak hapisteki birinin kriz yönetme olanakları sınırlı. Siyasi gücünüz azalmışsa, parasal olanaklarınız kalmamışsa… Ne yapabilirsiniz ki?*- ÖZEL ETKİSİZ: Aslında ortalığı yatıştırmak Özgür Özel’e düşerdi. Ancak Özel, bu konuda iyi bir performans sergileyemedi. Tarafları bir araya getiremedi. Kılıçdaroğlu’nu yumuşatamadı. İmamoğlu’nun sözcüsü konumundan kurtulamadı. “Kriz çözen liderlik” sergileyemedi.*- BRAVO YAVAŞ’A: Bu süreçte en şahane tavrı Mansur Yavaş sergiledi. “Durun, siz kardeşsiniz, kendinize gelin” diye özetlenebilecek bir tavırdı bu.*- 10 MİLLETVEKİLİ: Kemal Kılıçdaroğlu’na destek açıklaması yapan 10 milletvekili, günün en çok konuşulan konusu. Bazılarının hain, bazılarının kahraman ilan ettiği 10 milletvekili, parti içindeki çatlağı gözler önüne sermiş oldu.YÜRÜYEN MERDİVENİKTİDAR taraftarları, ne zaman Kemal Kılıçdaroğlu’yla alay etmek isteseler şunu söylerlerdi:*“Yürüyen merdivene ters bindi.”*Kılıçdaroğlu’nun son atılımlarından memnun olmayan CHP’liler, bugünlerde şöyle demeye başladılar:* “Gerçekten de yürüyen merdivene ters binmiş abi.” MUHARREM İNCE KONUSUBU konuda iki şey söyleyeceğim:* – BİR: CHP’nin Muharrem İnce’ye ihtiyacı var mıydı? Emin değilim. Muharrem İnce’nin CHP’ye ihtiyacı var mıydı? Yüzde yüz eminim ki vardı. Siyasi kariyeri açısından en doğru kararı verdi Muharrem İnce.*- İKİ: Memleket Partisi’ni kapatmasa iyi olur. Çünkü mutlak butlan kararı çıkar, Kılıçdaroğlu partiyi ele geçirirse… Yedek parti olarak Memleket Partisi’ne şiddetle ihtiyaç duyulabilir.NATO ZİRVESİ HANGİ ŞEHİRDE OLACAKÜÇ alternatif var:*BİR: İstanbul. İKİ: Ankara. ÜÇ: Antalya.* Finale kalacak şehri açıklıyorum:*ANKARA.LAHEY TAM BENLİK BİR YERİSTANBUL cayır cayır yanarken…Lahey’de durum şöyleydi:*“Üzerime bir mont alayım da üşümeyim” dedirten bir ısı… Güneşsiz, kasvetli, karanlık bir hava… Dur durak bilmeyen bir rüzgâr…*İflah olmaz bir kışcı olarak “Burası tam benlikmiş” dedim. Tabii içimden.HANDE YENER’İN DANSÇISINI İZLERKEN- Başkası adına utanma duygusunu sonsuz yaşadım.- Doğaçlama dansın saçmalığının zirveye ulaştığını gördüm.- Manasızlığa, iticiliğe, sevimsizliğe maruz kaldım.- Dansta liyakatsizlik sorununu fark ettim.- Bu kişinin nasıl Madonna’nın dansçısı olabildiğine şaştım kaldım.BİR ÖMÜR SEZEN AKSU- ÇOCUKTUK: Radyodan yükselirdi Sezen Aksu şarkıları.*- GENÇ OLDUK: Sezen Aksu şarkılarıyla uzaklara daldık.*- 30’LARA GELDİK: Sezen Aksu şarkıları marşımız oldu.*- 40’LARI BULDUK: Bilge kraliçemiz oldu Sezen Aksu.*- 50’LERE ULAŞTIK: Sezen Aksu’yu özler olduk.*- 60’A MERDİVEN DAYADIK: Yeni bir Sezen Aksu albümüyle mest oluyoruz.
Source: Ahmet Hakan
Dubai’de lezzetle sarhoş olmak Orfali Bros
Urfa kökenli (Evet, soyadları da oradan) Suriyeli üç kardeş -Mohammad, Wassim ve Omar Orfali- ellerini değil, yüreklerini taşın altına koyarak bu bistronun, Orfali Bros’un temellerini attılar. Yıl 2021’di… Üç yıl üst üste MENA’nın 50 Best listesinde birinci oldular. 2024’te Michelin yıldızını aldılar. Dubai’de yıldızları gökyüzüne değil, kebabın üstüne kondurdular desek yeridir.Bu hikâyenin merkezindeyse sevgili dostum şef Mohammad Orfali var. Halep doğumlu, mutfakta dünya vatandaşı. “Yemekle hikâye anlatırım” diyor ve gerçekten anlatıyor. Deprem sonrası Londra’daki yardım etkinliğinde, omuz omuza çalıştığımızda bir kez daha anladım; bu adamın tabağında vicdan da var.Yaptığı işe ‘bistronomi’ diyor; fine dining’in tek kaş kaldıran havasını alıp bistro sıcaklığıyla harmanlıyor. ‘Come with me to Aleppo’ adlı kebabı mesela; wagyu, vişne, çamfıstığı… Michelin yıldızını almasına şaşmamalı.Ama Orfali Bros’un alameti farikası alkol servis etmemesine rağmen mesut eden içecekleri. Dubai gibi hava atmak üzerine kurulu bir şehirde, alkol sunmamak cesur bir karar. Onlar bunun yerine fermente çilekten tepache, ekşi mayalı kvass, kızılcık bazlı mock- tail’lerle misafirin damağını konuşturuyor. Kafayı bulmadan dünyayı unutuyorsun.Restoranın iki katlı açık mutfağında, aşağıda Mohammad Ortadoğu tatlarını pişirirken, üst katta kardeşleri Fransız stili tatlıları sahneye koyuyor. Gerçek bir aile sinerjisi. Da Vinci’nin “Sadelik en yüksek gelişmişliktir” sözü sanki bu sofrayı anlatıyor. Transparan, gösterişsiz ve son derece rafine.O meşhur burgerVe tabii işin burger boyutu… O meşhur burger o kadar tutuldu ki bizim orada olduğumuz gece iki Emirati (Birleşik Arap Emirlikleri vatandaşı), Rolls Royce’tan inip dışarıda 4 burger gömdü. Mohammed başta şaşkın, sonra yılgın. Şimdi “Bu burger beni aşacak” diyerek, pideler ve burger için ana dükkânın yanında 3 Bros. adında yeni bir yer açıyor.Orfali Bros sadece yemek yenen bir yer değil; kültür, duygu ve hafıza mekânı. ‘Lüks’ü pahada değil, anlamda bulan; yemeği şova değil, hikâyeye dönüştüren bir yer. Dubai’nin ruhsuz zincir restoran dünyasında, içi dolu bir cümle gibi duruyorlar.Şef Mohammad bir gün şöyle dedi: “Biz yemek konuşuruz. Dilimiz yemektir.”Ben de şöyle ekleyeyim: Eğer Dubai’de bir restoran hem mideye hem kalbe hitap ediyorsa, onun adı Orfali Bros’tur.Hem ayık kalırsınız hem kendinizden geçersiniz.Afiyetle sarhoşluk böyle olur.
Source: Somer Sivrioğlu
Açık lise 3. dönem sınav yerleri açıklandı mı? MEB AÖL sınav giriş belgesi sorgulama
Açık lise 3. dönem sınav yerleri açıklandı mı? MEB AÖL sınav giriş belgesi sorgulama2025 DGS sınav yerleri açıklandı mı? Sınav yerleri, salon no bilgisiIssız Adam ne zaman çıkacak ve yayınlanacak?KYK bursu Temmuz ayında yatar mı? Üniversitelerde yaz tatili başladı!Haziran seminerleri online mı, yüz yüze mi? Öğretmen seminerlerinde takvim belli oldu!LGS tercih tarihleri 2025: LGS tercihleri ne zaman yapılacak?Lise diplomaları ne zaman verilecek? e-Devlet mezuniyet belgesi sorgulamaAşure günü başlangıç tarihi 2025: Aşure günü ne zaman başlar ve biter? Muharrem ayının 10. günü ne zaman?Aşure günü başlangıç tarihi 2025: Aşure günü ne zaman başlar ve biter? Muharrem ayının 10. günü ne zaman?Süper Lig fikstür çekimi tarihi 2025-2026: Trendyol Süper Lig ne zaman başlıyor?
2025 Ehliyet yenileme ne zaman bitiyor, cezası ne kadar?AUZEF bütünleme sınavı ne zaman, sınav yerleri açıklandı mı?Galatasaray 5 yıldızlı forma satışta: GS yeni sezon forma fiyatları ne kadar?Butlan ne demek? Mutlak butlan kararı nedir, hangi hallerde uygulanır?Müge Anlı sezon finali mi yaptı? Müge Anlı yeni sezon ne zaman?Okullar ne zaman açılacak, yaz tatili kaç ay sürecek? 2025Muharrem ayı orucu hangi tarihte, kaç gün tutulur? 2025 Muharrem ayının 1. ve 10. günü ne zaman, neden oruç tutulur?AGS sınav giriş yerleri sorgulama 2025: AGS sınavı ne zaman? Sınav giriş yerleri açıklandı mı?Meclis tatili ne zaman? TBMM tatili ertelendi mi, çalışma süresi uzatıldı mı?KPSS A Grubu nedir? Hangi meslekler KPSS A Grubu kapsamındadır?
LGS sonuçları 2025: MEB LGS sonuçları ne zaman açıklanacak?ALES/2 sınav giriş belgesi görüntüleme: ALES/2 sınav yerleri açıklandı! ALES ne zaman?Brawl Stars kapanacak mı, kapanıyor mu? Brawl Stars ne zaman kapanacak?Babalar günü ne zaman? 2025 Babalar günü kaç gün kaldı?Papara Hesap İncelemesi Ne Zaman Bitecek? Müge Anlı bugün var mı? Yeni sezon ne zaman, saat kaçta başlayacak?Öğretmen, uzman öğretmen ve başöğretmen maaşları 2025 ne kadar olacak? Temmuz öğretmen maaş zammı hesaplamasıÖTV düzenlemesinde son dakika: ÖTV matrahı değişti mi, ne kadar oldu? Araçlarda ÖTV düzenlemesi yürürlüğe girdi mi?Temmuz kira zammı: TÜİK ev ve iş yeri kira artış oranı ne zaman belli olacak? Kira zammı hesaplamaÖğretmenlerin il içi mazerete bağlı atama: MEB Özür grubu atama başvuruları ne zaman?
Source: Sporx.com
Nero’nun feneri 544 yıl önceki gibi ayakta! Patara Deniz Feneri ziyaretçilerini bekliyor
Kaş ilçesinde tarihi M.Ö. 6 bin yıl öncesine uzanan Patara Antik Kenti”nde, Roma İmparatoru Nero”nun yaptırdığı ve tamamı 1481″deki tsunamide yıkılan 26,5 metre yüksekliğindeki deniz fenerinin restorasyonu tamamlandı. 544 yıl sonra yeniden ayağa kaldırılan Patara Deniz Feneri”nin restorasyon projesi, Münir Karaloğlu”nun Antalya Valiliği döneminde, turizmde 2020 yılının “Patara Yılı” ilan edilmesi kapsamında başlatıldı. KAZILARDAN ÇIKAN TAŞLAR KULLANILDI Akdeniz Üniversitesi”nden Prof. Dr. Fahri Işık ve eşi Havva İşkan Işık tarafından 37 yıl önce başlatılan kazılarda çıkartılan yüzlerce tarihi eser arasında en önemlilerinden biri olan deniz feneri, yüzde 80″i kazılarda ortaya çıkartılan orijinal taşları, yapay zeka teknolojileri kullanılarak yıkılmadan önceki halindeki yerlerine konularak inşa edildi. 2020″de başlayan ve 5 yıla yakın devam eden restorasyonun tamamlanmasının ardından, 544 yıl öncesinde olduğu gibi orijinal görüntüsüne kavuştu. Çevre düzenlemesinin ardından ise ziyaretçilerini ağırlayacak. “CEVRE DÜZENLEMESİ TAMAMLANACAK” Prof. Dr. Havva İşkan Işık, “Henüz çevre düzenlemesi tamamlanmadığı için fenerin bulunduğu alan ziyarete açılmadı ama siz yine de yolunuz Patara”dan geçerse mutlaka uğrayın. Patara Deniz Feneri, antik kentten ve kum tepelerinden hemen her açıda karşınıza çıkıp, göz kamaştırıyor” dedi.
Source: Erdoğan Öztürk
664. Tarihi Kırkpınar Yağlı Güreşleri için geri sayıma geçildi
Asırlardır gerçekleştirilen Tarihi Kırkpınar Yağlı Güreşleri”nde bu yıl pehlivanlar, 4-6 Temmuz tarihlerinde kol bağlayacak.
Edirne Sarayiçi Er Meydanı”nda düzenlenecek “ata sporu yağlı güreşin olimpiyatı” olarak adlandırılan organizasyonda, 40 başpehlivan çayıra çıkacak.
Yusuf Can Zeybek, “ebedi altın kemer” için er meydanına gelecek
Kırkpınar”da son iki yılın şampiyonu Yusuf Can Zeybek, bu yıl da birinciliği elde etmesi durumunda altın kemerin ebedi sahibi olacak.
En son efsane başpehlivanlardan Ahmet Taşçı, 1997″de Kırkpınar”ın nişanesi altın kemerin ebedi sahibi olmayı başardı.
Türkiş: “Büyük bir heyecanla karşılıyoruz”
Türkiye Geleneksel Güreşler Federasyonu Başkanı İbrahim Türkiş, 664. Tarihi Kırkpınar Yağlı Güreşleri öncesinde AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.
Tarihi Kırkpınar Yağlı Güreşleri”nin “UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Miras Temsili Listesi”nde bulunduğunu ve Türkiye”nin yanı sıra dünyanın farklı ülkelerinde büyük ilgi gördüğünü belirten Türkiş, “Kırkpınar, federasyonumuzun geleneksel yağlı güreşlerinin en üst organizasyonu olması sebebiyle adeta “geleneksel yağlı güreşlerin olimpiyatı” olarak adlandırılmaktadır. Her yıl geleneksel olarak düzenlenen Tarihi Kırkpınar Yağlı Güreşleri”nin bu yıl 664″üncüsünün düzenlenmesini büyük bir heyecanla karşılıyoruz.” dedi.
Türkiş, Türkiye Geleneksel Güreşler Federasyonunun, kurulduğu yıldan bu yana Tarihi Kırkpınar Yağlı Güreşleri”ni hak ettiği değere ulaştırmak adına önemli adımlar attığını vurgulayarak, “Hiç şüphesiz, 2023 yılında kurulan CW Enerji Türkiye Yağlı Güreş Ligi, güreşçilere ciddi rekabet ortamı içinde kendilerini geliştirme fırsatı sunmuştur. Tarihi Kırkpınar Yağlı Pehlivan Güreşleri”ne katılacak pehlivanların CW Enerji Türkiye Yağlı Güreş Ligi”nde sezon sonu elde edilen derecelerle belirlendiği yeni mücadele konsepti içerisinde tüm sporcular, Kırkpınar”da güreşme hedefiyle daha ciddi mücadele içerisinde olmuşlardır. “Kırkpınar”da 40 başpehlivan” mottosuyla geleneksel Türk sporu yağlı güreşin olimpiyatı olarak tanımlanan Tarihi Kırkpınar Yağlı Güreşleri; marka değeri, rekabet seviyesi ve seyir zevki yüksek, daha kaliteli ve sürdürülebilir bir organizasyon yapısına kavuşmuştur.” ifadelerini kullandı.
“14 boyda 826 sporcu mücadele edecek”
Bu yılki katılımcı sayılarını paylaşan federasyon başkanı İbrahim Türkiş, şunları kaydetti:
“664”üncüsü düzenlenecek Tarihi Kırkpınar Yağlı Güreşleri”nde minik 1 boydan başpehlivan boyuna kadar 14 boyda toplamda 826 sporcu mücadele edecek olup; 818 sporcu 2024 yılı CW Enerji Türkiye Yağlı Güreş Ligi”nde elde ettiği puanlar ile 664. Tarihi Kırkpınar Yağlı Güreşleri”ne katılmaya hak kazanmıştır. 2024 yılında ilk kez Tarihi Kırkpınar Yağlı Güreşleri”nde hayata geçen “Kırkpınar”da 40 başpehlivan” uygulaması ile CW Enerji Türkiye Yağlı Güreş Ligi”nde sezon boyunca elde ettiği puanlarla 32 başpehlivan doğrudan, 8 başpehlivan ise ön eleme güreşleri sonrası Tarihi Kırkpınar Yağlı Güreşleri”nde mücadele etme hakkı kazanmıştır. 2025 yılında ise başpehlivan boyunda mücadele edecek ilave 8 sporcunun belirlenmesinde uygulanan ön eleme kaldırılmış, ilave 8 başpehlivanın belirlenmesinde 664. Tarihi Kırkpınar Yağlı Güreşleri öncesi düzenlenen 2025 yılı CW Enerji Türkiye Yağlı Güreş Ligi etaplarındaki puan sıralaması dikkate alınmıştır.”
Türkiş, Kırkpınar”da mücadele edecek tüm pehlivanlara başarılar dileyerek, “Bu yıl ilk kez Tarihi Kırkpınar Yağlı Güreşleri”nde görev alacak tüm hakem, cazgır ve federasyon yetkililerinin görev ücretlerinin federasyonumuz tarafından ödenmesi sağlanacak olup; belediyemize görevli ücretleri ödemesi konusunda destek sağlanmıştır. Her yıl olduğu gibi bu yıl da Tarihi Kırkpınar Yağlı Güreşleri, Edirne Belediyesinin ev sahipliğinde yapılacak. Federasyonumuz, Edirne Valiliğimiz ve Kırkpınar ağalığımız organizasyonun daha güzel ve etkin bir şekilde yapılmasını sağlamak için Edirne Belediyemiz ile iş birliği içerisinde maddi ve manevi olarak organizasyona katkı sağlamaktadır. Tarihi Kırkpınar Yağlı Güreşleri, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da TRT Spor”dan naklen yayınlanacak. Kıymetli yağlı güreş seyircilerimize şimdiden keyifli seyirler dilerim.” şeklinde görüş belirtti.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
Türkiye”nin desteğiyle restore edilen Arnavutluk”taki Kurşunlu Camisi eski ihtişamına kavuştu
Arnavutluk”ta Osmanlı mimarisi tarzında korunmuş en büyük cami olarak öne çıkan, Buşatlı Mehmed Paşa tarafından 1773-1774 yıllarında yaptırılan cami, 1948″de kültür anıtı ilan edilerek devlet koruması altına alındı.
Komünist rejimin hüküm sürdüğü 1967″de, Arnavutluk”ta dinin resmen yasaklanmasıyla birlikte özellikle minaresinin yıkılmasıyla hasar gören cami, ibadete kapatıldı.
Cami, 16 Kasım 1990″da Müslümanlara kapılarını yeniden açarak, Arnavutluk”un sembol camilerinden biri halini aldı.
Vakıflar Genel Müdürlüğü restorasyonu üstlendi
Balkanlar”ın bu nadide camisi, yıllarca hasar görmesi ve sık sık su altında kalması nedeniyle kullanılamaz hale gelirken, restorasyon çalışmaları, Türkiye Vakıflar Genel Müdürlüğünün mali desteğiyle Eylül 2022″de başlatıldı.
Çalışmalarda, yeni minarenin yapılması, caminin iç kısmının restore edilmesi, kubbelerindeki kurşun tabakanın değiştirilmesi, su baskınları ve diğer hasarın engellenmesi amacıyla çevresinde düzenleme yapılması yer aldı.
Restorasyonu tamamlanan ve açılışına 8 Mayıs”ta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan”ın canlı bağlantıyla katıldığı Kurşunlu Camisi, eski ihtişamıyla kapılarını açtı.
Kurşunlu Camisi bugün yerli ve yabancı ziyaretçilerin ülkede en çok ilgisini çeken ibadethaneler arasında yer alıyor.
Bölgedeki Müslümanlar, Kurşunlu Camisi”nde ibadetlerini yerine getirmekten mutlu
İşkodra ve çevre illerden gelen Müslümanlar, uzun yıllar sonra ilk kez bu camiyi ziyaret ederken, aralarında cami hasar görmeden önce ibadetlerini burada yapanlar da bulunuyor.
Kurşunlu Camisi”ne gelen 78 yaşındaki Recep Bellova, AA muhabirine, komünist rejim tarafından kapatılmadan önceki cuma namazını da burada kıldığını anlattı.
Bellova, caminin yeniden ibadete açılmasının tüm İşkodra halkı için büyük bir mutluluk olduğunu söyleyerek, “Uzun yıllar sonra ilk kez bu camiye namaz kılmak için geldim. Bence bu, tüm bölge için harika bir armağan. Bu, gençler için bir lütuf ancak aynı zamanda bu camiyi görebilmek ve namaz kılabilmek nasip olan biz yaşlılar için de. Türkiye”ye böylesine değerli bir yatırım yaptığı için saygı duyuyoruz.” diye konuştu.
“Türkiye sayesinde bu yapının değerini ve ihtişamını olduğu gibi koruyabildik”
55 yaşındaki Herion Maho da en son Kasım 1990″da namaz kıldığı caminin yeniden açılmasının kendisi için büyük sevinç kaynağı olduğunu söyledi.
Maho, “Bu camiyi bir kez daha görmek büyük bir mutluluk ve olağanüstü bir duygu. (Restorasyondan sonra) İlk namazımı bir akşam vakti tek başıma kıldım, çok mutlu oldum. Türk hükümetine, özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan”a çok teşekkürler.” ifadelerini kullandı.
Kurşunlu Camisi”nde ilk cuma namazını kılan 38 yaşındaki Senad Kraja, son derece heyecanlı hissettiğini dile getirerek, “Harika bir şey. Türkiye sayesinde bu yapının değerini ve ihtişamını olduğu gibi koruyabildik. Türkiye”ye çok teşekkür ediyoruz, ülkemizde ve İşkodra”da yaptıkları her iş, her icraat için çok minnettarız.” dedi.
80 yaşındaki Muamer Vuci ise Kurşunlu Camisi”ni “Balkanlar”ın mucizesi” olarak nitelendirerek, “Bugün biz İşkodralılar olarak gururluyuz çünkü bu cami Balkanlar”da gelenekleri olan ve tarihi bilinen bir camidir. Dost Türk halkına, büyük, ciddi ve eksiksiz bu yatırımlarından dolayı teşekkür ederiz.” şeklinde konuştu.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
Milli sinemanın kahramanı: Cüneyt Arkın
Gerçek adı Fahrettin Cüreklibatır olan sanatçı, Nogay Türklerinden Hacı Yakup ile Halise Cüreklibatır çiftinin çocuğu olarak, 8 Eylül 1937″de Eskişehir”in Karaçay köyünde dünyaya geldi.
Sırasıyla Necatibey İlkokulu, Eskişehir Ortaokulu ve Eskişehir Atatürk Lisesini bitiren sanatçı, 1962″de İstanbul Tıp Fakültesinden mezun oldu.
Arkın”ın kaleme aldığı şiir ve hikaye denemeleri, üniversitede okuduğu yıllarda çeşitli dergilerde yayımlandı.
Askerliğini Eskişehir”de yedek subay olarak yapan Arkın, vatani görevinin ardından bir dönem Adana ve civarında doktorluk yaptı.
Sinemaya 1964″te adım attı
Cüneyt Arkın, Göksel Arsoy”un başrol oynadığı 1963 yapımı “Şafak Bekçileri” filminin çekimleri sırasında yönetmen Halit Refiğ”in dikkatini çekti.
Aynı yıl Artist dergisinin yarışmasında birinci olan sanatçı, Halit Refiğ”in teklifi üzerine 1964″te “Gurbet Kuşları” adlı sinema filmiyle oyunculuğa başladı.
Cüneyt Arkın, 2007″de 26. İstanbul Film Festivali”nin “Sinema Onur Ödülü”ne layık görüldü. İstanbul Kültür Sanat Vakfının internet sitesinde yer alan bir yazıya göre Halit Refiğ, Cüneyt Arkın hakkındaki düşüncelerini şu sözlerle aktarmıştı:
“Gurbet Kuşları”ndan sonra Cüneyt Arkın”a genellikle kadın seyirciye hitap eden, romantik genç aşık rolleri verildi. İtiraf etmeliyim ki, günün birinde onu önce Türkiye, sonra dünya çapında ünlendirecek “Malkoçoğlu” ya da “Dünyayı Kurtaran Adam” gibi kişilikler aklımın ucundan geçmemişti. O, Cüneyt Arkın”ı bizzat kendisi yaratmıştır ve dünya sinema tarihinde bir başka benzeri yoktur.
Cüneyt Arkın, zaman zaman Alain Delon”a benzetilen yüz güzelliğiyle aşk filmlerinin ünlü bir yıldızı seviyesine ulaşmışken, İstanbul”a gelen Medrano Sirki”nde bir mevsim ücretsiz çalışıp atletik yeteneklerini geliştirmeye girişti. Atlı, kılıçlı, atlamalı zıplamalı macera filmlerindeki akrobatik gösterileri, onu dünya sinemasındaki bütün rakiplerinin ötesine taşıdı. Filmleri farklı isimlerle dünyanın dört bir yanında gösterilir hale geldi. İtalyanlar onun filmlerini George Arkin adıyla Güney Amerika”da pazarlarken, İran”da Fahrettin adıyla gönüllerde taht kurmuştu. Bu alandaki bütün başarısına rağmen Cüneyt Arkın kendisini sadece hareket gösterisine dayanan filmlerle sınırlamadı, ciddi toplumsal konuları işleyen filmlerde de rol aldı. Kendisi de filmler yönetti. Çok kimseler onun Türkiye”de kalmayı dünya yıldızı olmaya tercih etmesine akıl erdiremeyebilir. Ama o, öncelikle kendini Türkiye”nin güvenliğine ve esenliğine adayan “Vatandaş Rıza”dır. “Dünyayı Kurtaran Adam” ise işin şakası, neşemizi bulmak için bir vesiledir.”
Kendi tarzını oluşturdu
Ülkü Erakalın”ın yönettiği 1964 yapımı “Gözleri Ömre Bedel” filminin finalindeki kavga sahnesi, sanatçının kariyerinde dönüm noktası oldu.
Arkın, sinemadaki ilk 2 yılında 30 kadar filmde rol aldı. Bir süre duygusal-romantik jön karakterlerini canlandıran sanatçı, Refiğ”in önerisiyle aksiyon filmlerine yöneldi.
İstanbul”da binicilik ve karate eğitimlerinin yanı sıra Medrano Sirki”nde bir süre akrobasi eğitimi alan Arkın, öğrendiklerini “Malkoçoğlu” ve “Battalgazi” serilerinde beyaz perdeye aktardı ve Türk sinemasında daha önce örneği görülmeyen bir tarz geliştirdi.
Usta sanatçı, 1964″te ilk evliliğini, kendisi gibi doktor, sınıf arkadaşı Güler Mocan ile yaptı. Çiftin kızları Filiz, 1966″da doğdu. Çift, 1968″de ayrıldı.
Aynı yıl, Fahrettin Cüreklibatır olan isminin yerine Cüneyt Arkın sahne adını kullanmaya başladı.
Cüneyt Arkın, 1969″da Betül Işıl ile nişanlandı. İkili 1970″te evlendi ancak 1971″de boşandı. Kısa süre sonra yeniden evlenen çiftin, Kaan ve Murat adını verdiği iki çocuğu oldu.
Altın Portakal ve Altın Koza”nın sahibi oldu
Sanatçı, 1969 yapımı “İnsanlar Yaşadıkça” filmiyle 6. Antalya Altın Portakal Film Festivali”nde “En İyi Erkek Oyuncu” seçildi.
4. Altın Koza Film Festivali jürisi, 1972″de “Baba” filmindeki rolüyle Yılmaz Güney”i “En iyi erkek oyuncu” seçti. Ancak jüri, siyasi baskılar sonucu, “Yaralı Kurt” filmindeki performansıyla ikinci olan Arkın”ı “En iyi erkek oyuncu” olarak belirledi. Jürinin kararına tepki gösteren Arkın, ödülü reddetti.
Unutulmaz oyuncu Arkın, 1976″da “Mağlup Edilemeyenler” filmiyle 13. Antalya Altın Portakal Film Festivali”nde “En İyi Erkek Oyuncu” ödülü, 36. Antalya Altın Portakal Festivali ve 18. Sadri Alışık Tiyatro ve Sinema Oyuncu Ödülleri”nde “Yaşam Boyu Onur Ödülü” aldı, 2013″te ise Kültür ve Turizm Bakanlığı “Kültür ve Sanat Büyük Ödülü”ne layık görüldü.
Kısa sürede Yeşilçam”ın aranan başrol oyuncuları arasına giren sanatçı, romantik filmlerle başladığı sinema yaşantısını hareketli filmlerle sürdürdü. Kariyeri boyunca westernden komediye, maceradan toplumsal filmlere birçok farklı türde filmde oynadı. Özellikle 1978 yapımı “Maden” ve 1979 yapımı “Vatandaş Rıza” filmleri, sanatçının kariyerinde büyük öneme sahip oldu.
Usta sanatçı, oyunculuğun yanı sıra televizyon programları hazırlayıp sundu, kısa bir süre dergi ve gazetelerde sağlıkla ilgili yazılar kaleme aldı.
Türk milliyetçisi kimliğiyle bilinen sanatçı, bir dönem siyasetle ilgilendi. 20 Ekim 1991″deki genel seçimlerinde Anavatan Partisinden Eskişehir”de 4. sıradan milletvekili adayı oldu ancak seçilemedi. Bir dönem İşçi Partisi adına düzenlenen etkinliklere katıldı.
Cüneyt Arkın, 28 Haziran 2022″de kalbinin durması nedeniyle İstanbul”da kaldırıldığı hastanede 85 yaşında yaşamını yitirdi.
Oyunculuğun yanı sıra yönetmenlik ve senaristlik yaptı
Kariyeri boyunca 300″ü aşkın filmde rol alan Arkın, yönetmenlik ve senaristlik de yaptı. Son olarak 2014″te çekilen “Gulyabani” filminde rol alan sanatçının oynadığı filmlerden bazıları şöyle:
“Aşk ve Kin”, “Gözleri Ömre Bedel”, “Hepimiz Kardeşiz”, “Sokakların Kanunu”, “Şoför Nebahat ve Kızı”, “Gurbet Kuşları”, “Kırık Hayatlar”, “Dudaktan Kalbe”, “Serseri Aşık”, “İnatçı Gelin”, “Horasan”ın Üç Atlısı”, “Fakir Bir Kız Sevdim”, “İntikam Uğruna”, “Malkoçoğlu”, “Göklerdeki Sevgili”, “Cibali Karakolu”, “Yüzbaşı Kemal,” “Hacı Murat”, “Namus Borcu”, “Artık Sevmeyeceğim”, “Köroğlu”, “Yüzbaşının Kızı”, “Vatan ve Namık Kemal”, “Osmanlı Kartalı”, “Melikşah”, “Aşk Mabudesi”, “Arım Balım Peteğim”, “Selahattin Eyyubi”, “Ferhat ile Şirin”, “Yarım Kalan Saadet”, “Yusuf ile Züleyha-Hazreti Yusuf”, “Yumurcak Köprüaltı Çocuğu”, “Vahşi Çiçek”, “Her Şey Oğlum İçin”, “Battal Gazi”, “Malkoçoğlu Ölüm Fedaileri”, “Severek Ayrılalım”, “Nazlı ile Murat”, “Çöl Kartalı”, “Yaralı Kurt”, “Kara Murat: Fatih”in Fedaisi”, “Yumurcak Küçük Kovboy”, “Çaresizler”, “Acı Hayat”, “Kara Murat Fatih”in Fermanı”, “Oğul”, “Dayı”, “Kin”, “Babalık”, “Cemil”, “Deli Yusuf”, “Babacan”, “Tek Başına”, “Che Carambole Ragazzi”, “Maden”
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
Özgürlük sandığınız kuralsızlık olabilir! Uzmanlar uyardı: Yaz tatilinde ebeveynlerin yaptığı en büyük hata…
Yaz tatili başladı ve çocuklar en çok tablet ve telefonları ile vakit geçirecekleri için mutlu… Aileler ise ikilemde: “Tatilde ekran süresini biraz esnetsek mi acaba?” diye düşünüyorlar. Peki, yaz tatilinde çocukların ekran ile ilişkisi nasıl olmalı? Anne-babalar tatilde nasıl bir düzen kurmalılar? Çocukların yaşaması gereken, onların gelişimine uygun tatil nasıl olmalı? Bu sorularımızın cevabını psikoterapist Gökhan Ergür”den aldık. ESNEK OLUN AMA KURAL DA KOYUN Yaz tatili geldiğinde çocuklar için “özgürlük” hissi çok güçlü olur. Okulun sınırlarından çıkmak, zamanla ilgili daha esnek davranmak, erken kalkmamak ya da sürekli planlı olmak zorunda olmamak çocukları heyecanlandırır. Teknoloji de bu özgürlüğün sembollerinden biri haline gelir; çünkü çocukların çoğu için telefon ya da tablet, hem eğlence hem de sosyalleşme aracı. Ancak burada denge çok önemli. Tatil “kuralsızlık” demek değildir. Ekran süresiyle ilgili sınırlar tamamen ortadan kalktığında, çocuklar kendilerini kontrol etmekte zorlanırlar. Bu da hem psikolojik hem de fiziksel gelişimlerini olumsuz etkileyebilir. Uyku düzeni bozulur, dışarıda geçirilen zaman azalır, bedensel hareket kısıtlanır ve ruh hali değişken hale gelebilir. O yüzden ailelerin yapabileceği en sağlıklı şey; ekran süresini tatilde biraz daha esnek hale getirmek ama tamamen serbest bırakmamak. Örneğin, günün belli saatlerinde ekran kullanımına izin vermek ama bu zamanı çocuğun yaşına uygun şekilde sınırlamak. Ve bunun yerine geçirilecek zamanı da doldurmak: doğada vakit geçirmek, ailece masa oyunları oynamak, kitap okumak, çocukların ilgisine göre küçük sorumluluklar vermek gibi. Çocukların tatilde dijital cihazlardan uzaklaşabilmesi, ancak onların yerine hayatlarına anlamlı şeyler girdiğinde mümkün olur. Yasaklamak değil, yönlendirmek gerekir. Tatil, sadece dinlenme değil; aynı zamanda ruhu ve bedeni besleme zamanı da olabilir. Sağlıklı bir yaz tatili aslında sadece çocuğun dinlenmesi değil; aynı zamanda büyümesi, keşfetmesi ve kendini yeniden inşa etmesi için bir fırsattır. Günlük koşuşturmanın, akademik hedeflerin biraz geri çekildiği bu dönemde çocukların duygusal dünyalarına daha fazla yer açılır. Tam da bu yüzden yaz tatili sadece eğlenceyle değil, içsel dengeyle de ilgilidir. Her çocuğun yaşı, mizacı ve ihtiyaçları farklıdır. Ama ortak bir şey var: çocuklar gerçek deneyimlerle gelişir. Toprağa dokunarak, suyla oynayarak, yürüyerek, bir şey inşa ederek, düşüp kalkarak büyürler. Bu nedenle yaz tatilinde çocukların fiziksel hareketliliği artmalı, doğayla temasları çoğalmalı. Bir kamp ateşi etrafında oturmak, bir salıncağa binmek ya da sabah denize girmek gibi sıradan görünen deneyimler, aslında çocuğun hem bedenini hem ruhunu büyütür. Psikoterapist Gökhan Ergür CAN SIKINTISI YARATICILIĞI TETİKLER Aynı zamanda yaz tatili çocukların iç dünyalarıyla temas ettikleri bir dönem olabilir. Kitap okumaları, kendi başlarına kalmaları, sıkılmaları bile bu temasın bir parçasıdır. Çünkü bazen can sıkıntısı, yaratıcılığın kapısını açar. Aileler olarak bizler de bu dönemde “verimli vakit geçirme” baskısını biraz azaltmalı, çocukların gün içinde küçük rutinler kurmasına yardımcı olmalı ama aynı zamanda boşluklara da izin vermeliyiz. En güzel tatiller bazen hiçbir şey planlanmadan geçirilenlerdir. Son olarak; sağlıklı bir yaz tatili, çocuğun sadece mutlu olduğu değil, aynı zamanda kendini biraz daha tanıdığı bir tatildir. Gelişim dediğimiz şey yalnızca büyümek değil; hissetmek, fark etmek ve hayatı biraz daha içselleştirmekle de ilgilidir. Yaz tatili bunun için bulunmaz bir fırsattır. YAZ AKŞAMI NOSTALJİSİ Eskiden İstanbul”da bazı semtlerde kurulan açıkhava sinemaları varmış. Annem anlattığında hep imrenirdim. Keşke çocuklarımızı götürebileceğimiz yine böyle imkanlar olsa diye içimden geçirirdim. Belki mahallerde olmadı ama bazı mekanlar İstanbul”un o eski ruhunu güncel haliyle buluşturdu. Ailece de gidilebilen bu yaz akşamı etkinliklerine bir göz atın ve çocuğunuz için en uygun filmi seçerek gidin derim. Boğaz”ın tatlı serinliğinde, patlamış mısır ve klasik filmler…
Source: Pinar Yildiz Yüksel
Cumhuriyet Pazar, pazarınıza renk katmaya geliyor
Keyifli söyleşiler, güncel trendler, ufuk açan yazılar, renkli bir içerik. Cumhuriyet Pazar 1838. sayısıyla karşınızda. Kalbinin attığı yerde Başak Gümülcinelioğlu’yla “Aşkı Hatırla” dizisindeki Umay karakterinden doğacak oğluna hazırladığı şarkı listesine uzanan üretken bir yolculuğu konuştuk – Deniz Ülkütekin Plastiği reddet, geleceği inşa et Mikroplastikler yalnızca doğayı değil bedenimizi de tehdit ediyor. Plastiksiz Temmuz, küçük adımlarla büyük dönüşümler yaratmaya çağırıyor – Ayça Ceylan Frekansı yakalamak Bir jest, bir bakış, bir cümle… İnsanlar bazen en karmaşık sorunları bile anlaşarak çözebilir. Üstün Dökmen, iletişimin incelikli yollarını anlatıyor – Prof. Dr. Üstün Dökmen Gastronominin yeni rotası: Güney Şef restoranları tatil sofralarına damga vuracak. Tabakta sadelik, mutfakta teknik, sofrada sanat arayanlara özel bir lezzet rehberi – Burçak Şener Antik ekmeğe özel reçete Eskişehir Küllüoba Höyüğü’nde bulunan 5 bin yıllık ekmek tarifi, Anadolu’nun en eski ekmek örneğini sofralara taşıyor – Emirhan Çoban Zirveden düşüş Jon Hamm’in başrolde yer aldığı “Your Friends & Neighbors” dizisi, yatırım fonu yöneticiliğinden hırsızlığa uzanan sarsıcı bir düşüşü aktarıyor – Başak Bıçak Zamanın kenarında bir ses Lo-fi dokunuşlarıyla geçmişin izlerini bugüne taşıyan Jessica Pratt, 5 Temmuz’daki İstanbul konseri öncesi sorularımızı yanıtladı – Deniz Ülkütekin Kendi yolum, kendi ritmim Dans videolarıyla tanındı, müzikle iç sesini buldu. Berrin Keklikler, çokkültürlü kimliği ve “bir kalıba sığmayan” tarzıyla kendi yolunda ilerliyor – Melodi Yapıcı Üç büyük şehirde eş zamanlı müzik keyfi Sound of Europe 4–6 Temmuz tarihlerinde İstanbul, Ankara ve İzmir’de müzikseverlerle buluşuyor. Etkinlikte genç ve yetenekli Türk ve yabancı müzisyenler sahne alacak – Orhun Atmış Bilim, zorunluluk ve bir itiraz Determinist bilim anlayışının gölgesinde özgürlük mümkün mü? Émile Boutroux’nun 150 yıl önceki itirazı, hâlâ felsefe ile bilimin kesişiminde yankılanıyor – Ayşe Acar Kültür Rotası… – Berrin Karadeniz Gazeteniz Cumhuriyet’le birlikte istemeyi unutmayın!
Source: Haber Merkezi
Türkiye Kültür Yolu Festivali Bursa”da kapılarını açtı: 71 noktada 600″den fazla etkinlik…
Açılış töreninde konuşan Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Gökhan Yazgı, medeniyetimizin kurucu izlerini taşıyan bir kültür ve tarih hazinesi olan Bursa”da Kültür Yolu Festivali”ni gerçekleştirmenin geçmişle bugünü sanat aracılığıyla buluşturmak açısından ayrı bir anlam taşıdığını ifade etti. Bakan Yardımcısı Yazgı, “Bu festival yalnızca konserlerden ya da sergilerden ibaret değil; geçmişle geleceği buluşturan, yerel olanla evrenseli harmanlayan güçlü bir kültür ve turizm atılımı. Şehirleri marka şehirler haline getirmenin yolu onların kültürünü, sanatını ve hikâyesini yaşatmaktan geçiyor, Türkiye Kültür Yolu Festivali tam olarak bunu yapıyor” dedi. Türkiye”nin dünya turizminde 5. sıradan 4. sıraya yükselmesinin, kültürel mirasın etkin tanıtımı ve zengin içerikli etkinliklerle doğrudan ilişkili olduğuna dikkat çeken Yazgı, özellikle kültürel etkinliklerin nitelikli ziyaretçi artışını destekleyerek turizme önemli katkı sağladığını belirtti. BUGÜNE KADAR 6 BİN ETKİNLİK YAPILDI, ON BİNLERCE SANATÇI HALKLA BULUŞTU Festival için ilk yola çıkıldığında 80 etkinlik noktasıyla başlandığını hatırlatan Yazgı, bugün bu sayının 1000″e yaklaştığını ve 2024 yılı itibarıyla 6.000″in üzerinde etkinlik ve on binlerce sanatçıyla halkı sanatla, sanatçıları halkla buluşturmanın haklı gururunu yaşadıklarını dile getirdi. Kültür Yolu Festivali”nin yalnızca sanatseverlere değil, 7″den 70″e tüm vatandaşlara ulaşmayı amaçlayan kapsayıcı bir organizasyon olduğunun altını çizdi. “Kültür ve Sanatla Bütünleşmiş Bir Turizm” vizyonunun festivalin temel taşı olduğunu ifade eden Yazgı, bugün artık Avrupa”nın en seçkin festivalleriyle birlikte anılan ve Avrupa Festivaller Birliği”ne üye bir organizasyon haline gelen Türkiye Kültür Yolu Festivali”nin başarısının, kültür ve turizm politikalarının ne denli doğru bir eksende ilerlediğini açıkça ortaya koyduğunu söyledi. PICASSO BURSA”DA Festivalin açılış günü protokol üyeleri ve konuklar Merinos Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi”nde sanatla dolu bir yolculuğa çıktı. Bakan Yardımcısı Gökhan Yazgı ve Selim Terzi, açılış sonrasında Pablo Picasso: Yaratılış Her Şeydir, Köklere Yolculuk Dijital Sanat Sergisi, Eskizden Piksele, Adil-i Mutlak ve Şehzadeler Sultanlar Oyuncak Sergisi gibi festivalin öne çıkan sergilerini ziyaret etti. Festivalin yıldız etkinliklerinden biri olan Pablo Picasso: Yaratılış Her Şeydir sergisi, dünyaca ünlü sanatçının gravür, çizim, litografi ve fotoğraflarından oluşan 50 orijinal eseri sanatseverlerle buluşturuyor. Festivalde yalnızca geleneksel sanatlar değil, dijital sanatın seçkin örnekleri de Bursalılarla buluşuyor. Köklere Yolculuk Dijital Sanat Sergisi ve Eskizden Piksele dijital sanat seçkileri, çağdaş ve klasik eserleri bir araya getirerek izleyicilere benzersiz bir deneyim sunuyor. 28 Haziran – 6 Temmuz tarihleri arasında sürecek festival, 71 noktada yaklaşık 600 etkinlikle Bursa”nın zengin kültürel mirasını sanatın evrensel diliyle buluşturacak. Bursa sokakları konserler, sergiler, tiyatro ve atölye çalışmalarıyla şenlenecek ve çocuklardan yetişkinlere herkes için sanat dolu bir atmosfer yaşatılacak.
Source: Sabah