“Kültürel Zenginlikler – Yurt, Lezzetler ve Kitap Önerileri”

Yurt yürektedir, yürektir

Yurt ana kucağıdır, baba ocağıdır; insanın doğduğu, büyüdüğü, yaşadığı, sevdiği insanların olduğu, dilini konuştuğu yerdir. Yurt insanın yüreğindedir, yüreğidir. Yurt sevgisini yakınlarımızdan, tarihimizden, türkülerden, romanlardan, öykülerden, denemelerden, şiirlerden ve Nâzım Hikmet ’in şiirlerinden öğrendim. Nâzım Hikmet, yaşadığı 20. yüzyılda insanları yurtseverliğin özü olan antiemperyalist bilince çağırmanın boynuna borç olduğunu duyumsuyor ve bunun oluşmasında, yükselmesinde payı olsun istiyordu. MEMLEKET OLUR SEVDASI Onun şiirleri, umut, iyimserlik, özlem, kavga, özveriyle dolu bir yurtseverlik okyanusudur. Çocuk yaşta yazdığı “Ey zavallı vatanım/ Neden böyle ağlıyor” (Vatana!), “Vatanın parçalanmış bağrı/ Bekliyor senden ümit” (Feryad-ı Vatan) dizelerinde de görüldüğü gibi, şiir ırmağı, ilk can suyunu aldığı damlalarda bile coşkuyla doludur. “Bu ne güzel memleket: Yüksek dağlarında kış,/ Yollarında sonbahar, deresinde ilkbahar,/ Altın güneşinde de yazın sıcaklığı var” dizelerindeki yurt güzellemesi, genç gönlündeki yurtseverliğin ışıltısıdır (İç Anadolu’ya İlk Bakış). Antiemperyalizmle yurtseverliğin yapışık olduğunu düşünen Nâzım Hikmet’in “Menzil yakın/ bakın/ kurtuluş günü artık sayılı/ Önümüzde şarkın kurtuluş yılı/ bize kanlı mendilini sallıyor/ Al atlarımız emperyalizmin göbeğini nallıyor” (Piyer Loti), “Şarktan geliyorum./ Şarkın isyanını haykıraraktan geliyorum” (Bir Hintlinin Ağzından), “Biz,/ adımlarını tarihin akışına uyduran/ temelleri çöken emperyalizme vuran,/ yarını kuranlarız” (Cevap) dizelerinde, olanca somutluğuyla emperyalizme karşı savaşımla bütünleşmiş bir yurtseverlik vardır. “Dünyayı, memleketimi ve seni düşündüm” dizesiyle memleketinin sevdalısıdır o. “Memleketimi seviyorum/ Çınarlarında kolan vurdum, hapishanelerinde yattım” (Memleketimi Seviyorum) ile Kuvayi Milliye Destanı’ndaki “Dört nala gelip Uzak Asya’dan/ Akdeniz’e bir kısrak başı uzanan/ bu memleket bizim” (Davet) dizelerinde yurtseverlik göklere çıkar. “Sen esirliğim ve hürriyetimsin,/ Çıplak bir yaz gecesi gibi yanan etimsin,/ Sen memleketimsin” (Sen); “Yaşamış sayılmaz zaten/ yurdu için ölmesini bilmeyen millet” (İstiklâl), “Memleketim, memleketim, memleketim,/ ne kasketim kaldı senin ora işi… Sen şimdi yalnız saçımın akında,/ enfarktında yüreğimin,/ alnımın çizgilerindesin memleketim” (Yine Memleketim Üstüne Söylenmiştir) dizeleri ve başlı başına Memleketimden İnsan Manzaraları bir yurtseverlik destanıdır. “Ve elbette ki, sevgilim, elbet,/ dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya,/ dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle: işçi tulumuyla/ bu güzelim memlekette hürriyet” (6 Aralık 1945) ve “Bursa’da havlucu Receb’e” dizesiyle başlayan şiirinin sonundaki, “Vatan ki bu insanların evidir,/ sevgilim, onlar vatana düşman” (7 Aralık 1945) deyişindeki yurt sevgisi, sömürüsüz bir yaşam özlemiyle bütünleşir. “Memleket toprağındadır kökü,/ Bedrettin gibi taşır yükü” (Yatar Bursa Kalesinde), “Anadolu’da bir köy mezarlığına gömün beni” Vasiyet’i, onun yurtseverliğinin özüdür. BUGÜNÜN YAPI TAŞLARI “İnsan olan vatanını satar mı?/ Suyun içip ekmeğini yediniz./ Dünyada vatandan aziz şey var mı?/ Beyler bu vatana nasıl kıydınız?” (Bu Vatana Nasıl Kıydılar?) ve “…‘Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz’ dedi Hikmet/ …vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,/ vatan mızraklı ilmühalse, vatan polis jopuysa,/ ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,/ vatan Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması, topuysa,/ vatan kurtulmamaksa korkunç karanlığınızdan,/ ben vatan hainiyim…” (Vatan Haini) dizeleri, ikili anlaşmalarla, NATO’ya girişle, ABD üsleriyle başlayan sürece karşı yurtseverliğin şamarı ve 1960’larda kitleselleşen antiemperyalist coşkunun, 68 kuşağının, ulusal kurtuluşçu dalganın yapı taşlarıdır. Yurt, yurt sevgisi yürektedir, yürektir diyor Nâzım Hikmet.

Source: Öner Yağcı


Dikkatini çekmek için en iyi yöntem

Viyana Veterinerlik Üniversitesi’nden araştırmacılar bize bu konuda önemli tüyolar veriyor.Proceedings of the Royal Society dergisinde yayımlanan yeni bir çalışma, köpeğinizin dikkatini çekmenin ve odaklarını yönlendirmenin en başarılı yolunu şöyle aktarıyor: İstenen nesneye işaret edin ve doğrudan köpeğinize bakın.Christoph J. Völter liderliğindeki araştırma ekibi, ödül bulma deneyi sırasında gözlerinin nereye yöneldiğini kaydetmek için toplam 20 köpeği kameralarla donatmış. 8 melez köpek, 4 terrier, 2 Avustralya çoban köpeği, 2 kaniş, 1 collie, 1 retriever, 1 Alman çoban köpeği, 1 de Rodezya sırtlan köpeği varmış.Yöntem şu: Bir kişi, iki kaptan birine bir ödül saklayacak ve ardından köpeğe ödülün hangi kapta olduğunu işaret etmek için farklı ipuçları kullanacak. İpuçları arasında işaret etme, kaba bakma, ona doğru bir top atıyormuş gibi yapma ve işaret etmeyi bakmayla birleştirme yer alıyor.Sonuçlar oldukça ilginç: Kişi hem doğru kâseye işaret ettiğinde hem de baktığında, köpekler ödülü bulmada önemli ölçüde daha başarılı olmuş.ELİNİZLE İŞARET EDİP ONA BAKINAraştırmacılar, köpeklerin bakışlarının genellikle kişinin yüzünden eline ve ardından doğrudan ödülün bulunduğu kâseye kaydığını belirtiyor. Bu net akış, birleşik ipuçlarının köpeklerin dikkatini etkili bir şekilde amaçlanan hedefe yönlendirdiğini gösteriyor.Sadece işaret etmek bile köpekleri ele doğru bakmaya yöneltmiş ama bakışlarını belirli kâseye yönlendirmede o kadar etkili olamamış. Benzer şekilde, sahte top atışı, köpeklerin genellikle o yöne bakmasını sağlasa da ödül içeren kâseye odaklanmış bir bakışa yol açmamış. Bunun yerine, pes edip kişiye geri dönmeden önce hızla görünmez topu aramışlar.Yani köpeğimize gitmesi gereken yönü işaret edip bir de ona doğru bakarsak bu onları yönlendirmede bizi başarıya ulaştırıyor.Bu da daha net iletişimin, daha etkili eğitimin ve daha güçlü bir bağın anahtarı olabilir. JAPON ROMANLARINDA NEDEN ÇOK KEDİ VAR Bu sorunun cevabını Japon dergisi Metropolitan aramış.Japon hikâye anlatımında benzersiz ve güçlü bir yere sahip olan kedilere, Japon romanlarının pek çoğunda denk gelmek mümkün. Haruki Murakami’nin ya da Hiro Arikawa’nın hangi kitabını karıştırsanız bir kediyle karşılaşırsınızDergiye göre bunun en önemli sebeplerinden biri Japonya’nın kedilerle olan köklü kültürel bağı. Yazıdan aktarayım: “Japon kültürel anlatımı doğaüstü kedilerin hikâyeleriyle doludur. Ülkenin dört bir yanındaki vitrinlerde görülen çağıran kedi maneki-neko, şans ve refahın sembolüdür. Kediler bağımsızlıkları ve gizemli auralarıyla saygı görürler ki bu özellikleri romanlara çok uygundur. Bunun da ötesinde, Japon kurgusunda kediler genellikle hafıza, kayıp ve rahatlık sembolüdür. Takashi Hiraide’nin Misafir Kedi’sinde kahraman, değişim ve belirsizlik döneminde teselliyi ziyarete gelen bir kedide bulur. Bu kitaplar, Japonların “mono no aware” kavramına, yani “yaşamın geçici doğasına karşı duyarlılığa” dayanıyor.”Biz de kedileri çok seviyoruz, edebiyatımızda da bu izi görmek mümkün. Umarım bu izler artar.OKUR FOTOSU ÇEVİK MELEK Okurumuz Banu Çakır, kedisi Melek’in fotoğrafını şu notla iletmiş: “Melek bir haftalıkken yağmurda sokakta bulduğum bir kedi. Sayısız oyuncağı varken, çoğu zaman bir üzüm ya da fındık ile oynamayı tercih ediyor, boyunun üç katı atlayarak topu tutabiliyor. Hayvan sevgisini yaymaya devam edin lütfen. Teşekkürler.” Melek’in güzelliği karşısında büyülendiğimi söyleyeyim en başta. Sonra da okurumuza teşekkür edeyim övgüsü için. Okurumuza ve Melek’e tüm sevdikleriyle upuzun sağlıklı bir ömür dilerken sizden de kedinizin, köpeğinizin fotoğrafını bekliyorum.NOT: Kediniz ya da köpeğinizin fotoğrafını #dünyagüzeli etiketiyle ve Hürriyet’ten bahsederek sosyal medyada paylaşın ya da sdemirel@hurriyet.com.tr adresine mail atın, seçip paylaşalım…

Source: Serhat Demi̇rel


Tokyo’da ne içtiğin değil; neyle, nasıl, nerede ve kimin ellerinden içtiğin de önemli…

Japonya’da herhangi bir şeyi ‘sunmak’ yalnızca bir servis eylemi değil, başlı başına bir felsefe ve yaşam disiplini. Yemeğin veya içeceğin içeriği kadar nasıl sunulduğu, kimin elinden çıktığı, eğer içecekse kullanılan suyun menşei ve fincanın formu bile ayrı bir dikkat gerektiriyor ve anlam taşıyor. Bizde çoğu zaman bir yemeğin lezzeti onun tek hakikati olarak görülür; oysaki Japonya’da lezzet, deneyimin yalnızca bir katmanıdır. Japonya’da yemek ve içmek; bakmak, dokunmak, koklamak, dinlemek ve anlamaktan ayrı düşünülemez. Asıl değer, onu çevreleyen tüm öğelerin bir araya geldiğio bütünlükte yatar. Bir fincan matcha içtiğinizde çayın suyu kadar, o suyun sıcaklığına karar veren kişinin bilgeliği de içtiğiniz şeyin bir parçası sayılır. Gözle görülüp kulakla işitilen her detay, bir hikâyenin taşıyıcılarından biri olarak kabul edilir. ŞAMPİYON BARİSTALAR Aynı özenli yaklaşımı hem geleneksel çay seremonisinden ilham alan Sakurai’de hem de omakase kahve deneyimiyle sınırları zorlayan Cokuun’da bire bir yaşadım. Ve bu iki yerde de çay ya da kahve içmenin, bizdeki gibi ‘hızla bir şeyler alayım’ duygusuyla yapılan basit bir eylem olmadığını gördüm. Orada bu an, adeta kutsal bir törene dönüşüyor. Bu derinlikli yaklaşım, bize belki de en çok şunu hatırlatmalı: Sadece ne yediğimiz ya da ne içtiğimiz değil, onu nasıl ve kimden aldığımız da değer yaratır. İşte bu yüzden Japonya’da yemek, bedenin değil, ruhun da beslendiği bir sanata dönüşüyor. Ve bizde kimi zaman yüzeyde kalan bu deneyim, orada bir yaşam kültürüne evriliyor.Geleneksel Japon çay seremonisini modern bir yorumla sunan Sakurai’de çay, bardaktan çok bir mekânın parçası olarak, bir akışın içinde geliyor önünüze. Aynı duyguyu, kahvede omakase (tamamen şefin inisiyatifinde yapılan servis) sunumu yapan Cokuun’da da hissediyorsunuz. Hidenori Izaki’nin vizyonuyla yaratılmış bu mekânda, kahve sadece içilmiyor, önce seyrediliyor, sonra dinleniyor, sonra koklanıyor ve en son içiliyor. Kendinizi şefin ellerine teslim ettiğiniz omakase servis biçiminin suşi dışında kahve ve çaya da aynı titizlikle uygulandığını görüyorsunuz bu iki mekânda da.Tokyo’nun Omotesando adlı oldukça popüler bölgesinin ıssız arka sokaklarındaki bir binanın altından, saklı bir geçitten giriliyor Cokuun’a. Sadece rezervasyonla çalışıyorlar. Yani geçerken uğradım kafası asla işlemiyor burada. Çünkü tek seansta yalnızca dört kişiye servis veriyorlar. Evet, yanlış duymadınız, dört kişi! Kapıdan girdiğinizde ayakkabılarınızı çıkarıp kocaman bir kürenin içine girip oturuyorsunuz. Ve sonrası sizi bambaşka bir dünyaya taşıyan 1,5 saatlik bir kahve yolculuğu.Fonda usul usul çalan rahatlatıcı müzik eşliğinde her şey önünüzde sessizce hazırlanıyor. O zarif hareketler sanki kurgulanmış bir koreografinin parçası gibi, izlerken sizi adeta hipnotize ediyor. Bu minik tezgâhın önünde 2014 yılında dünya barista şampiyonu olmuş olan Hidenori Izaki var. Arka taraftaki yardımcısı Miki Suzuki ise üç kez Japon barista şampiyonu olmuş. Zaten sadece ikisi var mekânda çalışan olarak.Hem kahve hem de çayda suyun önemi malum. Bizim için ‘önemli’ ama onlar için bu ‘hayati’ bir konu. Size ikram ettikleri ve kahve demlemede kullandıkları suyu Fukushima bölgesinin en iyi sake üreticilerinden birinin su kaynağından temin ediyorlar. Her hafta kaynaktan taze çıkmış su geliyor mekâna.Burada kahve çekirdekleri bir hammadde değil de tıpkı şaraplık üzümde olduğu gibi kökeniyle, işlenme şekli ve sunum biçimiyle başlı başına bir deneyim anlatıcısı. O yüzden bildiğiniz tüm kahve ve demleme yöntemlerini unutmanız gerekiyor bu mekânda. Zira Hidenori San’ın kendi geliştirdiği teknikler de var; soğuk metal bir küre üzerinden kahveyi süzüp son aşamada sıcak demlenmiş kısmı eklemesi gibi. Kahveniz bazen de yuzu veya Buddha’s hand gibi bir narenciyeyle moctail olarak sunuluyor. Hatta bizim bakır cezveyi o kadar sevmiş ki kendi yöntemiyle kahve bile pişiriyor bizim geleneksel cezvemizde. Cokuun’da kahve yalnızca dilde değil, ruhta da iz bırakıyor.Tokyo’nun Aoyama semtinde, bir binanın ara katlarından birindeki Sakurai ise Japonların kırmızı çizgisi olan çayı modern bir bakış açısıyla çokkatmanlı bir kültür objesi olarak ele alıyor. Mekânın yaratıcısı Shinya Sakurai uzun süre farklı yerlerde çalıştıktan sonra 2014 yılından bu yana kendi açtığı Sakurai’de Japon çayını modern bir formda yeniden yorumluyor. Sakurai’yi sadece sekiz kişilik sade bir çay barı olarak da tanımlayabilir, şefin ellerine teslim olduğunuz minik şef restoranlarına benzetebiliriz. Yaklaşık 30 çeşit ve sadece yerli çay (gyokuro, sencha, bancha, hojicha) hem tek hem de harmanlanmış olarak servis ediliyor. Burada yuzu kabuğuyla soğutulmuş buzlu gyokuro’dan, elle kavrulan hojicha’ya, hatta çay yapraklarının limonlu tuzla yenmesine kadar pek çok duyusal sürprizle karşılaşıyorsunuz. Her çayın yanına da mevsime uygun wagashi (dışı hamurla kaplı, mevsim meyveleriyle tatlandırılan geleneksel Japon tatlısı) eşlik ediyor. Su mevzusu burada da hassas. Sakurai’nin suları günlük olarak Tokyo yakınlarındaki bir kaynaktan temin edilip sadece aynı gün servis ediliyor.Her iki mekân da benim için çok keyifli bir deneyim oldu ve şunu bir kez daha anladım ki; Tokyo’da sadece ne içtiğin değil; neyle, nasıl, nerede ve kimin ellerinden içtiğin de önemli…

Source: Ebru Erke


Haftanın Kitapları

LATİN AMERİKA DAN TEKİNSİZ ÖYKÜLER Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Latin Amerika dan Tekinsiz Öyküler adlı derlemesiyle, zengin kültürel mirası, çok katmanlı tarihi ve edebi yenilikçiliğiyle öne çıkan Latin Amerika ya bir yolculuk sunuyor. Modern Klasikler Dizisi kapsamında yayımlanan bu derleme, 1880-1930 yılları arasında Latin Amerika edebiyatında iz bırakmış usta kalemlerin öykülerini bir araya getiriyor: Horacio Quiroga, José Asunsión Silva, Juan Montalvo, Leopoldo Lugones, Manuel Gutiérrez Nájera, Roberto Arlt, Roberto Mariani ve Roberto Payró gibi önemli isimlerin eserleri, bölgenin tarihsel dönüşümlerinin yarattığı tekinsiz atmosferi yansıtıyor. Kitapta yer alan 17 öykü, savaşların, devrimlerin ve toplumsal çalkantıların gölgesinde şekillenen Latin Amerika gerçekliğini farklı açılardan yansıtıyor. Bu derleme, yalnızca bir edebiyat seçkisi değil, aynı zamanda bir kıtanın ruhunu anlama rehberi.NEREDESİN MATHIAS?(Ágota Kristóf)Ágota Kristóf un Mathias ve Line adlı iki metnini bir araya getiren Neredesin Mathias?, Can Yayınları etiketiyle okurla buluştu. Ágota Kristóf Koleksiyonu ndan alınan ve bu kitapta bir araya getirilen iki metinden Line 1978 yılında yazılmış, Mathias ise –yazım tarihi kayda geçmediyse de– yazarın belirttiğine göre 1970 lerin başına dayanır. Her ikisi de, farklı yollardan olsa da, yazarın takıntılarını ortaya çıkarır: Çocukluk ve onun sürüklenen bir dünyadaki ürkütücü zekâsı, ikiz idealine duyulan özlem, sözcüklerin aldatıcılığı, hayatın umutsuzluğu, zamanın seyrelmesi. Kristóf sürgünün hayatında yarattığı kopuşun ötesine geçerek, taviz vermez bakışıyla saptadığı, hayatını bütünüyle kaplayan hayal kırıklığı yığınından azade kalabilmiş görünen o tek alana, sert ve zorlu çocukluğuna özlem duymaya devam eder. Dışarıdaki dünyanın gidişatını pek umursamadan, onu harekete geçirebilecek bir meselenin, tek bir meselenin varlığından söz eder: Çocuk ve çocukluk meselesi. 17. YÜZYIL: BAROK, BİLİM, YÖNTEM ÇAĞIAlfa Yayınları nın tarihsel düşünceye katkı sunan en kapsamlı eserlerinden biri olan 17. Yüzyıl: Barok, Bilim, Yöntem Çağı Umberto Eco nun editörlüğünde hazırlanmış, kültürel, entelektüel ve bilimsel tarih alanında benzersiz bir başvuru kaynağı… Eco nun seçici ve kavramsal bakışını yansıtan editörlük rolünden beslenen; Adnan Tonguç tarafından Türkçeleştirilen çalışma, dönemi bütün yönleriyle anlamak isteyenler için yol gösterici bir pusula işlevi görüyor. Barok sanatın duyusal derinliğinden bilimsel yöntemin doğuşuna, 17. yüzyıl Avrupa sındaki çalkantılı dönüşümleri hem entelektüel hem de tarihsel bir perspektifle okura sunuyor. Kitap; tarihten felsefeye, bilimden edebiyata, müzikten mimariye kadar uzanan geniş bir içeriği kapsıyor. Otuz Yıl Savaşları ndan Galileo nun paradigmalarına, Spinoza dan Rembrandt a, Monteverdi den Descartes a kadar çağın zihinsel haritasını detaylı biçimde çizen yapıtta, akademik titizlikle hazırlanmış bölümler bir araya geliyor. SESİZLİĞİN ÜÇ YÜZÜ(Bilge Uzun)Prof. Dr. Bilge Uzun un İnkılâp Kitabevi etiketiyle yayımlanan yeni romanı Sessizliğin Üç Yüzü; okuyucuyu içe dönüşün, hakikatin ve şifanın izini sürmeye çağırıyor. Romanın merkezinde mesleğinde başarılı bir psikolog olan Yağmur var. Yağmur un kendi iç dünyasına doğru çıktığı sessizlik yolculuğu, yalnızca onun değil; Toprak, Marie, Özge, Putu, Hezaren ve Niko nun da hikâyeleriyle örülüyor. Uzun, Sessizliğin Üç Yüzü nde; günümüz insanının dikkatini dağıtan ses kalabalığını, anlamdan yoksun iletişim biçimlerini sorgularken, gerçek bağlantının içsel bir sessizlikle mümkün olduğunu hatırlatıyor. Sessizliğin Üç Yüzü, iletişimin kelimelerle değil, kalplerle kurulduğunu anlatan bir içsel keşif hikâyesi olarak okurlarla buluşuyor. İTAATSİZLİK(Naomi Alderman)Eski ABD Başkanı Barack Obama nın favori yazarlarından Naomi Alderman ın 2006 da Orange Yeni Yazarlar Ödülü ve 2007 de Sunday Times Yılın Genç Yazarı Ödülü nü kazandığı İtaatsizlik romanı İthaki Yayınları ndan çıktı. Kalemini Margaret Atwood un mentorluğunda geliştiren Alderman, daha bireysel kimlikleri ile toplumun çizdiği sınırlar arasında sıkışan iki kadının hikâyesini anlattığı ilk romanında melankoliyi umutla birleştirerek okura yansıttıyor. İtaatsizlik, 2017 de başrolünde Rachel Weisz ve Rachel McAdams ın oynadığı bir filme uyarlandı, birçok sinema ödülüne layık görüldü. İnsan için en büyük devrim, gerçek kimliğiyle yaşayabilmektir. İtaatsizlik, köklerini kaybetmeden özgürlüklerini savunan herkesin, sesini ve yolunu sahiplenme mücadelesi…KAR VE İNCİ(Nihan Kaya)Okuyan Us Yayınları ndan çıkan Kar ve İnci, edebiyat ile psikolojiyi harmanlayan bir roman. Zihni unutmuştu. Ama duyguları hatırlıyordu. dediğimiz bir kadının anlattığı fantastik hikayeler üzerinden gerçeğin izini sürüyoruz romanda kimi zaman. Tek eşyası olan kırmızı ayakkabılarını elinde taşıyarak kendisine anne-baba arayan kız çocuğu bir insanın içinde ömür boyu nasıl yaşar; bunu düşünüyoruz. Kimi zaman, bizi kaya gibi çarpan sert gerçekliğin eksik parçaları yol gösteriyor. Romanın sonunda bu parçaların hepsi birleşerek okuru şaşırtacak.TUZLU SU(Jessica Andrews)Gitgide erişilmez olmaya başlayan bir anneye özlem, hayalet gibi silikleşmiş bir babayı hayatın farklı evrelerinde kabullenme çabası… Geçmişin gölgelerinden sıyrılmak ve kendine ait bir yer bulmak isteyen Lucy, zamanın ve mekânın derinliklerinde kaybolmaya çalıştıkça aslında kendine dokunmaya başlıyor. Ayrıntı Yayınları ndan çıkan bu hikâye, aidiyetle özgürlük arasında bocalayan bir ruhun portresi. Çocukluğun sessiz çatlaklarından sızan özlemlerle örülü, geçmişin ağırlığıyla geleceğin belirsizliği arasında sıkışmış bir yolculuk. Lucy, iç dünyasının karmaşasında gezinirken, hem büyümenin sancılarını hem de insana ait olan o evrensel arayışı dile getiriyor.FRANZ KAFKA ÖLMEK İSTEMİYOR(Laurent Seksik) Beni öldürmezseniz şayet, siz bir katilsiniz diye sayıklıyordu ölmeden önce Kafka, tıp öğrencisi arkadaşı Robert Klopstock tan bir doz daha morfin isterken. Başucunda Dora Diamant da bulunuyordu. Bu sırada kız kardeşi Ottla Kafka Prag da iyi haberler beklemekteydi. Yazarın ölümünden sonra Robert Avrupa yı terk edip New York a yerleşir ve tüberküloz mütehassısı seçkin bir cerrah olur; Kafka nın bazı yapıtlarını borçlu olduğumuz Dora, Nazilerin yaptığı soykırımdan ve sonrasında Stalin zulmünden kaçıp İngiltere ye sığınır; Ottla ise Theresienstadt toplama kampında kardeşi Franz ın altmışıncı yaş gününü kutladıktan sonra bir grup Yahudi çocukla birlikte gaz odalarında can verir. Doktor ve yazar Laurent Seksik, Yapı Kredi Yayınları ndan çıkan Franz Kafka Ölmek İstemiyor da Kafka nın hayatındaki bu üç önemli insanın birbirleriyle kesişen hayatlarını Kafka nın son yıllarının, ayrıca günlüklerinin ve mektuplaşmalarının da izini sürerek anlatıyor. Franz Kafka Ölmek İstemiyor her satırından yalnızlık ve Kafkaesk duyguların damladığı bir roman.NAMASTE-MUTLULUĞA, KENDİNİ GELİŞTİRMEYE VE BAŞARIYA GİDEN YOL(Héctor García-Francesc Miralles) Japonların uzun ve mutlu yaşam sırları üzerine yazdıkları uluslararası çoksatan Ikigai nin ardından Héctor García ve Francesc Miralles bu sefer manevi gelişim yolunda önemli bir uğrak noktası ve binlerce yıllık köklü kültürüyle Doğu maneviyatının beşiği olan Hindistan a rotasını çeviriyor. Yazarlar, Nepal Kitap tan çıkan bu kapsamlı çalışmalarında nefes pratikleri, mantralar, meditasyonlar, Ayurveda, Tantra gibi bedensel, zihinsel ve ruhani gelişim için paha biçilmez mirasıyla bu topraklarda yeşeren kültürün dünyaya armağan ettiği önemli bilgileri okurlarına aktarıyor. Sanskritçede bir selamlama kelimesi olan namaste, içimizdeki kutsallığı selamlamamız için bizleri Hindistan a götürüyor. Stres, endişe ve korkuyu hafifletmeye yardımcı olan en iyi teknikleri ve tam yaratıcı potansiyelimizi nasıl harekete geçireceğimizi öğreneceğimiz bu çalışma, mutluluk ve kendini gerçekleştirme yolunda bir rehber niteliğinde.TAVANIN ÖTE YANI(Rober Haddeciyan)Aras Yayıncılık ktan çıkan bu eser, Ermenice edebiyatın yaşayan en üretken ve etkili isimlerinden Rober Haddeciyan ın Tavan adlı romanının devamı. Haddeciyan, toplumsal belleği bireyin kırılgan bedeni ve zihinsel sürekliliği üzerinden ele almayı başaran nadir yazarlardan. Tavanın Öte Yanı, bireysel ve kolektif hafıza arasındaki ilişkiyi sorgulayan, göç etmenin hem fiziksel hem düşünsel sonuçlarını göz önüne seren, çağdaş Ermenice yazının önemli metinlerinden biri olarak dikkat çekiyor. Haddeciyan ın güçlü gözlem yeteneği ve dilindeki ölçülülük, bu eseri yalnızca bir devam kitabı değil, aynı zamanda bağımsız bir edebi duruşun ifadesi haline getiriyor.

Source: Habertürk


Yaz stilinde doğaya dönüş! Bu renk kombinleri çarpıcı hale getirecek…

Yaz mevsimine girer girmez hepimizin kombinleri ve kombinlerinde kullandığı kumaş ve renkler değişti. İncecik jean”ler, ketenler, yüzde yüz pamuklu kumaşlar dolaplarımızı domine etmeye başladı. Ve doğruya doğru elimiz hep bize sahilleri hatırlatan mavilere, ferahlık veren beyazlara gidiyor. Bir yandan da rengarenk çiçeklerden ilham alarak pembeler, sarılar, kırmızılar, fuşyalar kombinlerimizde geniş yer tutuyor. Ama bu yaz moda dünyası bu renklerin yanı sıra bizlere huzur ve ferahlık verecek bir başka rengin diğer renklerden daha popüler olmasını istemişe benziyor. Doğa dendiği zaman doğrudan aklımıza gelen yeşil renk bu sezonun beklenmedik favori rengi oldu diyebiliriz. Hem de moda dünyasını öyle bir ele geçirmiş durumda ki fosfor yeşil de, zümrüt yeşili de, haki tonları da yağ yeşili de aynı anda popüler. Yeşilin bu kadar farklı tonlarını bir daha ne zaman bir arada görürüz cidden ben de bilmiyorum. Ancak hazır yeşil bu kadar popülerken tadını çıkarmakta fayda var diyebilirim. Dediğimiz gibi yeşil, doğanın ve canlılığın sembolü. Huzur, tazelik ve denge hissi yaratır. Özellikle pandemi sonrası yaygınlaşan çevreci moda trendinin de etkisiyle yeşil rengi farklı tonlarıyla bu sezon sık sık karşımıza çıkacak. EL İŞLERİYLE UYUMLU Yeşil rengi daha dikkat çekici hale getirmek çok kolay. Özellikle de bu sezon çok popüler olan el işi öğelerle. Bu tarz parçalar en sade kombini bile bir anda hareketlendirme özelliğine sahip. Özellikle püskül ve kroşe gibi detaylar yeşil tonlarındaki kombininizi bir anda daha havalı bir hale getirmek mümkün. Amaç, temiz çizgilerden vazgeçmek değil. Tam tersine yeşille gelen bu sadeliği yenilikçi ve el işçiliğiyle harmanlamak. Her ne kadar minimalist bir stil arayanlar için bu yaklaşım, fazla karmaşadan kaçınan bir estetik sunsa da aynı zamanda tasarımların içine katılan zanaatkar dokunuşlar, sade parçaları daha özgün ve dikkat çekici hale getirir. HANGİ RENKLERLE KOMBİNLEYELİM? Kombinlerde kullanırken yeşil üzerine hangi renk giyilmesi gerektiğini şu an içinizden sorduğunuza eminim. Yeşilin açık ya da koyu olmasına bağlı olarak hangi renkle uyumlu olacağı değişir. Unutmayın ki renk kombinasyonları kişisel tercihlere ve mekanın amacına bağlı olarak değişebilir. Ayrıca, aksesuarlar ve detaylarla da renkleri dengeleyebilir ve istediğiniz atmosferi oluşturabilirsiniz. Renklerle denemeler yaparak ve kendi tarzınızı yaratmayı deneyerek en iyi uyumları bulabilirsiniz. KOYU YEŞİL İLE UYUMLU RENKLER Nötr gri: Koyu yeşil ile nötr gri, sofistike ve şık bir kombinasyon oluşturur. Bu renkler, oturma odaları veya yatak odaları için idealdir. Kahverengi: Koyu yeşil ve kahverengi, doğal ve toprak tonlarına dayalı bir estetik yaratır. Bu kombinasyon, rustik veya doğal dekorasyon tarzları için uygundur. Mavi: Koyu yeşil ve mavi, deniz ve ormanların birleştiği bir atmosfer yaratır. Bu renkler, iç mekanları serin ve huzurlu bir şekilde dekore etmek için kullanılabilir. Altın rengi ya da sarı: Koyu yeşil ile altın veya sarı, zengin ve lüks bir görünüm sağlar. Bu kombinasyon özellikle yemek odaları veya şık oturma odaları için uygundur. AÇIK YEŞİL İLE UYUMLU RENKLER Beyaz: Açık yeşil tonlarıyla beyazın kombinasyonu ferah ve temiz bir görünüm sağlar. Özellikle yaz aylarında kullanılan bu kombinasyon, sakin bir atmosfer yaratır. Bej: Açık yeşil ve bej bir araya geldiğinde doğal ve sıcak bir his oluşturur. Bu renklerle dekore edilmiş bir alan rahatlatıcı bir ortam sunabilir. Pembe: Açık yeşil ve pembe, narin ve romantik bir etki yaratır. Bu renk kombinasyonu genellikle çocuk odaları veya dinlenme alanları için tercih edilir. Sarı: Açık yeşil ve sarı, enerji veren ve canlandırıcı bir atmosfer yaratır. Bahar ve yaz mevsimlerinde kullanmak için mükemmeldir. ZÜMRÜT YEŞİLİNİN ŞIKLIĞI Bu sezon birçok moda tasarımcısı zümrüt yeşili tonuna koleksiyonlarında geniş yer verdi. Bu renk gece kıyafetlerin, tuvaletlerde zaten her zaman kadınların favori renkleri arasındadır. İpeklerle, satenlerle daha da etkili bir görüntüye kavuşan zümrüt yeşili yazın da bronz tenle sizin iddialı ve elegan bir görüntüye kavuşmanızı sağlayacak. Bu renk keten gibi doğal kumaşlarla çok uyumlu olmasa da dediğimiz gibi ipeklerle mükemmel bir uyum sağlıyor. NOSTALJİK MİNT TONLARI 2010″ların başında popüler olan mint yeşili yani fıstık ya da nane yeşili, yeniden hayatımıza geri dönüyor. Bu renk, göz alıcı bir şekilde geri dönerken hala biraz gizemli ve gözden kaçan bir tonda. Bu rengi gardırobunuza dahil ederek, nostaljik bir dokunuşla modern bir şıklık yaratabilirsiniz. SOFİSTİKE ŞİŞE YEŞİLİ İsmi komik gelebilir ama bu renk en az siyah kadar şık bir renk. Şişe yeşili, yaz sezonu için hayat kurtaran bir renk diyebiliriz. Bu derin yeşil tonu, lüks moda markalarının podyumundan da eksik olmuyor. Aksesuarlarda da sofistike bir görünüm sunan bu renk, jean”lerle veya siyah parçalarınızla tam bir uyum yakalayacaktır. DOĞAL ZEYTİN TONLARI Zeytin yeşili görünümler 2024 yılı itibariyle yükselişe geçen renkler arasında. Sonbahar-kış koleksiyonlarında geniş yer alan bu renk ilkbahar-yaz sezonun da etkisini sürdürüyor. Ton çok sade olduğundan, haki benzeri renk pantolonlarda ve ceketlerde kolaylıkla kullanılabiliyor. FERAHLIĞIN RENGİ BEYAZ ÜZÜM Rengin ismi beyaz üzüm ama isme aldanmayın çünkü bahsettiğimiz renk çok açık bir yeşil rengi. Ferahlık ve doğallık arayanlar için beyaz üzüm, yaz gardırobuna taze bir dokunuş ekliyor. MODANIN YENİ YILDIZI BRAT GREEN Brat Green geçtiğimiz yıldan bu yana moda dünyasında oldukça ilgi görüyor. 2025″te de bu renk, eskisi kadar popüler olmasa da yine de popülaritesini sürdürüyor. Fosforlu yeşillerle birlikte daha frapan bir yeşil görünümünü ortaya koyuyor. Zeytin ve çimen yeşili tonları, sokak stilinden podyumlara kadar birçok koleksiyona ilham verecek.

Source: İdi̇l Demi̇rel


Turistik Karaelmas Ekspresi ilk seferine çıktı

Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları Taşımacılık AŞ ile Batı Karadeniz Kalkınma Ajansı (BAKKA) ve Zonguldak İl Özel İdaresi (ZİÖİ) arasında imzalanan protokolle, Ankara-Zonguldak-Ankara parkurunda Karaelmas Ekspresi ile turistik tren seferlerinin ilki, Ankara Gar”ında düzenlenen törenle başladı.Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Bakan Yardımcısı Oruç Baba İnan törende yaptığı konuşmada, “Turistik Karaelmas Ekspresi”nin, Zonguldak ve Ankara arasında işleyecek bir turistik tren hattı olmasının yanında geçmişte emeğin, kömürün ve sanayileşmenin simgesi olmuş Karaelmas havzasının yeniden keşfi olduğunu ifade etti.Bu projenin, kültürel mirasın korunarak geleceğe taşınmasının yerel kalkınma açısından önemini bir kez daha gösterdiğini vurgulayan İnan, seferin ilk misafirlerine keyifli yolculuklar diledi.Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı Bakan Yardımcısı Osman Boyraz da düzenli olarak böyle organizasyonlar yaptıklarına dikkati çekerek, Türkiye”nin hava, demir ve kara yollarında olduğu gibi, haberleşme ve denizcilikte de inanılmaz işler yapmaya devam ettiğini söyledi.TURİZMİN PAYI ARTACAKKültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Nadir Alpaslan da Türkiye”nin AK Parti döneminde dünyada bölgesel güç konumuna geldiğini belirterek, kültür turizm alanında da çok büyük ilerlemeler kaydettiklerini bildirdi.Turizm gelirinin 60 milyar doları geçtiğini ve geçen yıl 62 milyon ziyaretçiyle dünyada 4. sıraya yükseldiklerini vurgulayan Alpaslan, “Artık dünyada turizmde Süper Lig”de oynayan, dünyanın en önemli turizm ülkelerinden birisi konumuna geldik. Cennet vatanımızın her bir köşesi kültür ve turizm adına çok özel ürünleri içerisinde barındırıyor. Biz bu ürünleri ülkenin her bir köşesine, 81 ilimize her bir bölgeye yayarak turizmimizi büyütmeye devam edeceğiz. Batı Karadeniz bölgemiz de kültür, turizm açısından, tarihi açısından, doğal güzellikler açısından, gastronomi açısından olağanüstü bir zenginliğe sahip. Biz bu zenginlikleri tüm dünyaya çok daha etkili bir şekilde tanıtarak inşallah bölgenin turizmden aldığı payı daha üst noktalara hep birlikte çıkaracağız.” diye konuştu.KARŞILIKLI 8 SEFER DÜZENLENECEKToplamda karşılıklı 8 sefer yapacak olan tren 2 yemekli, 4 yataklı ve 1 kuşetli vagondan oluşuyor. 120 kişilik kapasiteye sahip tren Ankara”dan bu akşam hareket ederek Zonguldak”a ulaşacak tren, dönüş yolculuğuna Cumartesi gece 23.55″te başlayacak. Pazar günü Çerkeş”te 2 saat, Çankırı”da 5 saat ve Kalecik”te 2 saat 30 dakikalık gezi amaçlı duraklamaların ardından aynı gün 19.02″de Ankara”ya varacak.Ankara”dan 13 Haziran, 26 Eylül, 10 Ekim, 14 Kasım”da hareket edecek trenin son seferi Zonguldak”tan 15 Kasım”da gerçekleşecek.

Source: Emre Genç


Özgür Özel, Gadir-i Hum Bayramı”nı kutladı

CHP Genel Başkanı Özgür Özel , Adaletin, dayanışmanın ve beraberliğin sembolü olan Gadir-i Hum Bayramı’nı kutluyorum. Arap Alevi toplumunun en büyük bayramının, ülkemize huzur ve barış getirmesini diliyorum ifadesini kullandı. Özel, Arap Alevi toplumunun Gadir-i Hum Bayramı dolayısıyla sosyal medya hesabındaki mesajında, Adaletin, dayanışmanın ve beraberliğin sembolü olan Gadir-i Hum Bayramı’nı kutluyorum. Arap Alevi toplumunun en büyük bayramının, ülkemize huzur ve barış getirmesini diliyorum ifadelerine yer verdi. CHP liderinin paylaşımı şöyle

Source: Anka


Milli Saraylar bahçeleri yaz akşamlarında ziyaretçilerini ağırlıyor

Ziyaret saatlerinin uzamasıyla saray, kasır ve müze bahçelerinde yer alan kafeler de yaz akşamları boyunca hizmete devam edecek.

Milli Saraylar İdaresi Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Ahmet Çapoğlu, AA muhabirine, 15 Eylül”e kadar sürecek uygulama çerçevesinde Milli Saraylara bağlı tarihi mekanlardan seçilmiş saray, kasır ve müzelerin bahçelerinin daha uzun sürelerde ziyaret edilebileceğini söyledi.

Beylerbeyi Sarayı”nın cuma, cumartesi ve pazar akşamları 22.00″ye kadar ziyaret edilebileceğini belirten Çapoğlu, “Köşk ve kasırlardan Mecidiye Kasrı, Aynalıkavak Kasrı ve Ihlamur Kasrı da 22.00″ye kadar ziyaret edilecek. Yine Dolmabahçe”de, Resim Müzesi bahçesinde de ziyaretler 22.00″ye kadar devam edecek. Beykoz Cam Müzesi ve Küçüksu Kasrı Mesire Alanı akşam 21.00″e kadar ziyaret edilebilecek. Küçüksu Mesire alanı pazartesi günleri hariç haftanın her günü salıdan pazara kadar akşam 21.00″e kadar ziyaret edilebilecek.” diye konuştu.

Fotoğraf: Özlem Limon/AA

Beylerbeyi Sarayı”nın da çok özel mekan olduğuna değinen Çapoğlu, şunları kaydetti:

“Beylerbeyi Sarayı, tarihte sadece padişah ve üst düzey yönetimin içinde bulunabileceği bir mekan. Şimdi ziyaretçilerimiz harem ve selamlık bölümü arasında yaklaşık 113 metreyi bulan bir mesafeyi rıhtımda dalgalar eşliğinde yürüyerek ziyaret edebilecek. Burası çok özel bir yer. Birkaç saat sonra gün batımı başlayacak. Gün ışığının kalkmasıyla muhteşem manzaralar, hafızalarda belki bazılarımızın fotoğraf kareleri olarak anılarında yer edecek. Ziyaretçilerimize bu mekanlarda ayrıca kafeterya imkanı da sunulmakta. Bu mekanlarda gezerken hafif içecek ve atıştırmalık imkanı da sunulmaktadır.”

Uygulama 15 Eylül”e dek sürecek

Osmanlı döneminde yalnızca padişah ve devlet erkanına açık olan Beylerbeyi Sarayı”nın görkemli rıhtımı da hafta sonları halkın ziyaretine açık olacak.

İstanbul Boğazı”nın incisi olarak nitelendirilen rıhtım, ziyaretçilere deniz kıyısında 113 metrelik tarihi yürüyüş alanı sunacak. Selamlık ve Harem bahçeleri arasında geçiş sağlayan rıhtım, özellikle gün batımında sunduğu manzarayla İstanbul”un görsel belleğine unutulmaz kareler ekleyecek.

Ihlamur ve Aynalıkavak kasırlarının çiçeklerle bezenmiş bahçeleri, Resim Müzesi”nin zarif peyzajı ve Beykoz Mecidiye Kasrı”nın doğayla iç içe alanı, gün ışığına veda etmeye hazırlanan akşam saatlerinde ayrı atmosfer sunuyor. Ziyaretçiler bu alanlarda hem doğanın dinginliğini hem de mimarinin estetik zarafetini bir arada deneyimleyebilecek.

Uygulama kapsamında seçili saray, kasır ve müzelerin bahçeleri her hafta cuma, cumartesi ve pazar akşamlarında ziyarete açık olacak.

Çocuklu ailelerin yanı sıra her yaştan ziyaretçiyi şehrin tarihi güzellikleriyle iç içe akşam yürüyüşüne davet eden uygulama, 15 Eylül”de sona erecek.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.

Source:


Barış Manço”nun “yol arkadaşı” Belçika”dan İstabul”a getirildi

Türk müzik tarihinin efsane isimlerinden Barış Manço”nun Belçika”daki 1991 model kırmızı spor otomobili restore edildikten sonra Türkiye”de ilk kez İstanbul”daki bir AVM”de sergilenmeye başladı.

Araç, sanatçının oğlu Doğukan Manço”nun girişimleriyle yeniden Türkiye”ye getirildi.

Doğukan Manço, babasının otomobilinin restorasyon ve tasarım yenileme süreçlerini de kendisi üstlendi.

Barış Manço”nun “yol arkadaşı” olarak anılan araç, Belçika”nın Liege kentinde meydana gelen sel felaketinde zarar görmüştü.

“2 YILDIR UĞRAŞIYORDUK”

AVM”de düzenlenen lansmanda konuşan Doğukan Manço, babasını yeni nesillere taşımaya devam edeceğini vurguladı:

“Gurur verici bir gün. 2 yıldır bu aracı Türkiye”ye getirmek için uğraşıyoruz. Sonunda başardık. Tabii ki bunu Barış Manço severlerle başardık. Gümrükler Genel Müdürlüğü”nün desteğiyle, lojistik firmanın desteğiyle, aynı zamanda bu aracın markasının Türkiye distribütörünün desteğiyle.”

“Bugün bu mutluluğu Barış Manço severlerle paylaşmanın gururunu yaşıyoruz. İyi ki varsınız. Hep birlikte Barış Manço”yu yeni nesillere taşımaya devam ediyoruz. Çünkü Barış Manço en başından beri milli değerimiz, Türkiye”nin gururu.”

Source:


Kütüphanelerde Cumhuriyet tarihinin rekoru kırıldı! Bakan Ersoy açıkladı

Kültür ve Turizm Bakanlığı, yalnızca mekânsal büyüme değil; içerik ve hizmet çeşitliliği açısından da önemli adımlar attı. Kütüphaneler artık sadece kitapla buluşulan değil, yaratıcı fikirlerin geliştirildiği, sanatsal ve eğitsel faaliyetlerin düzenlendiği üretim merkezleri hâline geldi. 2024 yılında 29 binden fazla etkinlik düzenlenirken, bu etkinliklere 1,5 milyonu aşkın kişi katıldı.BAKAN ERSOY: KİTAPLA BÜYÜYEN NESİLLER İÇİN DURMADAN ÇALIŞIYORUZKültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy da sosyal medya hesaplarından şu mesajı paylaştı:“Kitapla büyüyen nesiller için durmadan çalışıyoruz. Göreve geldiğimiz günden bu yana, kütüphanelerimizi sadece kitapların değil; bilginin, öğrenmenin, buluşmanın ve gelişmenin merkezleri hâline getirmek için yoğun bir çaba sarf ettik. 2018 yılında ülke genelinde 1.162 olan kütüphane sayımızı 2025 itibarıyla 1.301’e yükselttik. Ancak yalnızca sayıyı artırmakla kalmadık; çok daha önemlisi, kütüphanelerimizin kullanım alanlarını da büyük ölçüde genişlettik. Bugün, tam 750 bin metrekarelik bir alanda kullanıcılarımıza hizmet sunuyoruz. 28 milyon olan yıllık kullanıcı sayımız ise bugün 38,7 milyonu aştı. Türkiye Yüzyılı vizyonuyla; 7 gün 24 saat açık kütüphanelerimiz, yenilikçi hizmet anlayışımız ve dijital dönüşüm yatırımlarımızla her yaştan vatandaşımızı bilgiyle buluşturmaya devam edeceğiz.”Gezici kütüphanelerle kırsal bölgelere ulaşılırken, bebek ve çocuklara özel tematik kütüphaneler, alışveriş merkezleri ve havalimanlarında kurulan kütüphanelerle her yaştan ve profilden kullanıcıya erişim sağlandı.Dijital dönüşüm alanında da önemli mesafe katedildi; Millî Dijital Kütüphane Projesi ve yapay zekâ destekli hizmetler ile milyonlarca belgeye erişim kolaylaştı.Yapılan çalışmalarla birlikte kütüphaneler sadece kitap okunan alanlar olmaktan çıkarak; sanattan girişimciliğe, teknolojiden kültürel üretime kadar çok yönlü katkılar sunan merkezler hâline geldi.

Source: Gazetevatan.com


Kütüphanelerde tarihi rekor

Kültür ve Turizm Bakanlığı, halk kütüphanelerini geleneksel yapısından çıkararak; bilgi, öğrenme, üretim ve sosyal etkileşim merkezlerine dönüştürmeye devam ediyor. 2018 yılında 1.162 olan kütüphane sayısı, 2025 itibarıyla 1.301’e ulaştı. Aynı dönemde toplam kullanım alanı 750 bin metrekareye, kullanıcı sayısı ise 38,7 milyona çıktı. Bakanlık, yalnızca mekânsal büyüme değil; içerik ve hizmet çeşitliliği açısından da önemli adımlar attı. Kütüphaneler artık sadece kitapla buluşulan değil, yaratıcı fikirlerin geliştirildiği, sanatsal ve eğitsel faaliyetlerin düzenlendiği üretim merkezleri hâline geldi. 2024 yılında 29 binden fazla etkinlik düzenlenirken, bu etkinliklere 1,5 milyonu aşkın kişi katıldı. Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy da sosyal medya hesaplarından şu mesajı paylaştı:“Kitapla büyüyen nesiller için durmadan çalışıyoruz. Göreve geldiğimiz günden bu yana, kütüphanelerimizi sadece kitapların değil; bilginin, öğrenmenin, buluşmanın ve gelişmenin merkezleri hâline getirmek için yoğun bir çaba sarf ettik. 2018 yılında ülke genelinde 1.162 olan kütüphane sayımızı 2025 itibarıyla 1.301’e yükselttik. Ancak yalnızca sayıyı artırmakla kalmadık; çok daha önemlisi, kütüphanelerimizin kullanım alanlarını da büyük ölçüde genişlettik. Bugün, tam 750 bin metrekarelik bir alanda kullanıcılarımıza hizmet sunuyoruz. 28 milyon olan yıllık kullanıcı sayımız ise bugün 38,7 milyonu aştı. Türkiye Yüzyılı vizyonuyla; 7 gün 24 saat açık kütüphanelerimiz, yenilikçi hizmet anlayışımız ve dijital dönüşüm yatırımlarımızla her yaştan vatandaşımızı bilgiyle buluşturmaya devam edeceğiz.” Gezici kütüphanelerle kırsal bölgelere ulaşılırken, bebek ve çocuklara özel tematik kütüphaneler, alışveriş merkezleri ve havalimanlarında kurulan kütüphanelerle her yaştan ve profilden kullanıcıya erişim sağlandı.Dijital dönüşüm alanında da önemli mesafe kat edildi; Millî Dijital Kütüphane Projesi ve yapay zekâ destekli hizmetler ile milyonlarca belgeye erişim kolaylaştı.Yapılan çalışmalarla birlikte kütüphaneler sadece kitap okunan alanlar olmaktan çıkarak; sanattan girişimciliğe, teknolojiden kültürel üretime kadar çok yönlü katkılar sunan merkezler hâline geldi.

Source: Habertürk