İsrail basını Akkuyu”yu hedef aldı! “Türkiye, yeni İran”dır”
Israel Hayom gazetesinde Shay Gal tarafından kaleme alınan makalede geniş bir Türkiye analizi yapıldı ve Ankara”nın yürüttüğü dış politikanın kendilerine zarar verdiği belirtildi.”TÜRKİYE, YENİ İRAN”DIRUluslararası siyaset, kriz yönetimi ve stratejik iletişim uzmanı Shay Gal, İsrail Hayom Gazetesi için kaleme aldığı yazısında, “Türkiye, yeni İran”dır. Türkiye, bu yıl faaliyete geçmesi planlanan Akkuyu Nükleer Projesi”ni hızlandırıyor. Türkiye”nin bağımsız uranyum zenginleştirme konusundaki ısrarı, nükleer silah geliştirmesini sağlayacak.” ifadelerine yer verdi.Shay Gal”ın yazısının devamı şöyle:”TÜRKİYE, OSMANLI”DAN BERİ İLK KEZ BÖLGESEL HAKİMİYET ARAYIŞINDA”İsrail”in İran’a yönelik saldırılarının ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’yi askeri, siyasi ve nükleer hedefleriyle “yeni İran” konumuna yerleştirdi. Osmanlı İmparatorluğu”nun yıkılışından bu yana ilk kez Türkiye, açık şekilde bölgesel hâkimiyet arayışına girdi.Türkiye, İran gibi, başta Hamas olmak üzere terör örgütlerine siyasi ve lojistik destek sağlayarak bölgesel istikrarsızlığı körüklüyor. Bu tutum, İran’ın uzun süredir izlediği gözdağı ve nükleer gerilim stratejisine benzerlik gösteriyor.”ERDOĞAN, TAYFUN FÜZESİ VE KAAN UÇAĞI İLE TEHDİT EDİYOR”Erdoğan, 560 km menzilli Tayfun balistik füzesinin test edildiğini açıkladı ve Yunanistan’a açık uyarılarda bulundu. Aynı zamanda 2029’da hizmete girmesi beklenen yerli savaş uçağı KAAN’ın seri üretimine geçildi. Erdoğan bu yarışta “İran ve İsrail’in gerisinde kalamayacaklarını” belirtti.”TÜRKİYE, NÜKLEER SİLAH GELİŞTİREBİLİR”Türkiye”nin bu yıl faaliyete geçecek olan Akkuyu nükleer projesini hızlandırdığı iddia edilen makalede bağımsız uranyum zenginleştirme konusunda ısrar ettiği, bunun da askeri nükleer kabiliyete hızlı bir geçişe işaret ettiği vurgulandı. 2019″da Cumhurbaşkanı Erdoğan”ın “İsrail”in nükleer silahlara sahipken Türkiye”nin bunlara sahip olmasını yasaklamasını kabul edemem” sözlerine yer verilen makalede Türkiye”nin uluslararası bir ağdan yararlanarak İran”ın yolunu izleme riski taşıdığı iddia edildi. “MAVİ VATAN STRATEJİSİ VE KIBRIS İŞGALİ”Türkiye’nin Yunanistan’a yönelik tehditleri ve Kıbrıs’ın kuzeyindeki 50 yıllık fiili işgali, “Mavi Vatan” doktrini kapsamında deniz ve hava üstünlüğü hedeflerinin parçası. Bu strateji, Çin’in Güney Çin Denizi’ndeki yayılmacı politikalarıyla benzerlik taşıyor.”TÜRKİYE, “NATO KALKANI” İLE ELİNİ GÜÇLENDİRİYOR”Türkiye, NATO üyeliğini dokunulmazlık kalkanı olarak kullanıyor. Rus yapımı S-400 hava savunma sistemi satın alması güvenliği zayıflatırken, F-35 programına dönme çabaları Erdoğan’ın elini güçlendiriyor. NATO’nun 5. maddesi ise Türkiye’ye komşularının tepkilerinden korunma alanı sağlıyor.Avrupa Birliği, Mayıs 2025’te Türkiye’ye 150 milyar euroluk SAFE güvenlik programını onayladı. Bu karar, Türkiye’nin insan hakları ihlalleri, Kıbrıs’taki işgali ve Yunanistan’a yönelik tehditlerine rağmen alındı; bu da AB’nin çelişkili tutumunu gözler önüne seriyor.”TÜRKİYE TEHDİDİ, İRAN”IN ÖNÜNE GEÇEBİLİR”ABD ve Avrupa’nın çifte standardı, İsrail’i bağımsız stratejilere yönlendiriyor. Türkiye’nin Kuzey Suriye’deki askeri varlığı, İsrail için yeni bir tehdit oluşturuyor. 2025 Nagel Komitesi raporuna göre, Türkiye tehdidi İran’ın önüne geçebilir.İsrail, Yunanistan ve Kıbrıs’la enerji ve savunma alanında iş birliklerini artırdı. Mısır ve BAE ile güvenlik ilişkileri derinleşti. Türkiye’nin F-35 programına geri dönüşüne İsrail net biçimde karşı çıkmalı; Suriye’yle müzakerelerde Türkiye’nin askeri varlığına sınırlama getirilmesi talep edilmelidir.ABD, Türkiye’yi Moskova’ya karşı zorunlu bir ortak olarak görürken; Avrupa eleştiri ile iş birliği arasında gidip geliyor. Bu kararsızlık, Türkiye’nin cesaretini artırıyor. Kontrol altına alınmazsa, Türkiye’nin İran’dan bile büyük bir tehdit haline gelmesi olasılığı güçleniyor.
Source: Muhammet Binici
12 asker Kuzey Irak’taki o mağarada nasıl şehit oldu? ‘Eğitimli köpek’ detayı
Irak”ın kuzeyinde bir mağarada yapılan arama tarama faaliyeti sırasında metan gazına maruz kalan 12 asker şehit oldu.
Olayın nasıl gerçekleştiğine ilişkin NTV”de yer alan habere göre, terör örgütünün daha önce hastane olarak kullandığı mağaraya ilk kez facianın yaşandığı pazar günü girilmedi. Çok katlı mağarada yaklaşık bir haftadan bu yana arama tarama faaliyeti yapılıyordu.
MAĞARAYA ÖNCE EĞİTİMLİ KÖPEKLER SOKULDU
Mağaraya askerlerden önce özel eğitimli köpekler girdi. Olumsuzluk tespit edilmeyince metan gazından şüphelenilmedi.
Edinilen bilgilere göre köpek aramasının ardından mağara giriş protokolü uygulandı. Üç ayrı gruba ayrılan askerlerden ilk grup mağara girişinin üstündeki kata ilerledi. İçeriye giren ilk grupla temas kurulamayınca ikinci grup ilerlemeye başladı. Metan gazının etkisini 3. gruba ileten ise ikinci gruptaki son asker oldu. O askerin yardım edin çağrısıyla facianın farkına varıldı.
Farklı katlara sahip olan mağarada olayın yaşandığı gün girişin üstündeki katta inceleme yapıldı. Metan gazının askerlerin girdiği o katta yoğunlaştığı anlaşıldı.
“BÖYLE YOĞUN METAN AZ RASTLANAN BİR DURUM”
Arama kurtarma faaliyetleri için bölgeye sevk edilen madenciler metan gazının ilk grup askerin girdiği üst katta yoğunlaştığını tespit etti. Madencilerin “böyle yoğun metan birikmesi zor rastlanan bir durum” ifadesini kullandığı öğrenildi. Arama kurtarma faaliyetleri sırasında mağaraya saatlerce oksijen basılmasına rağmen oksijen seviyesinin yükseltilemediği belirtildi.
Mağarada bu denli yüksek yoğunlukta metan oluşmasının nedenleri de araştırılıyor. Mağara içinde bulunan bir jeneratör odasından kaynaklanabileceği ya da olaydan bir hafta önce Şemdinli yakınlarında meydana gelen bir depremin yarattığı yer hareketi nedeniyle metan gazının toprak altından mağara içine sızarak yoğunlaşmış olabileceği ihtimalleri üzerinde duruluyor.
Metan gazının yoğunlaştığı o bölgeye hala girilemediği, uzaktan kumandalı insansız kara araçlarıyla inceleme yapılacağı da edinilen bilgiler arasında yer alıyor.
MAĞARANIN GİRİŞİNDE 20 METRE SÜRÜNMEK GEREKİYOR
Mağaranın girişinin çok dar olduğu ve girişte en az 20 metre boyunca sürünerek ilerlemek zorunda kalıyor askerler. Dar girişin metan gazı birikmesine sebep olabileceği vurgulanıyor.
BÖLGEDE 3 BİN MAĞARADA METAN GAZINA RASTLANMADI
Pençe Kilit Bölgesinde şimdiye kadar 3 bine yakın mağarada arama tarama faaliyeti yapıldığı, metanla ilgili herhangi bir emareye rastlanmadığı ifade edildi.
SORUŞTURMA NASIL DEVAM EDİYOR?
Öte yandan idari soruşturma devam ediyor. Tedavi altındaki askerlerle o gün görev yapan bölgedeki askeri yetkililerin bilgilerine başvuruluyor. İhmal ya da tedbirsizlik olup olmadığı soruşturma sonucunda ortaya çıkacak.Bu içerik Taner Şahin tarafından yayına alınmıştır
Source:
Mevduat ve fonlara uygulanan stopaj artırıldı
Soykırımcı İsrail Gazze”de çadırları bombaladı! Çok sayıda Filistinli şehit oldu
12 kahramana veda… Türkiye şehitlerini uğurladı
Bahçeli”den Terörsüz Türkiye mesajı: Önemli gelişmeler yaşanıyor, tuzaklar bozulacak
Cumhurbaşkanı Erdoğan”ın telkinleri iletildi! Bakan Fidan: Hamas”la görüştük
İBB yolsuzluğunda bir itiraf daha! Rant tezgahından Halk TV çıktı
Source: Www.star.com.tr
Trump ve Netanyahu, Gazze”yi görüşmek üzere ikinci kez bir araya geldi
İkili arasındaki görüşme, Netanyahu”nun Trump”ın ocak ayında göreve başlamasından bu yana gerçekleştirdiği üçüncü ABD ziyareti kapsamında gerçekleşti.
Gazze”de ateşkes görüşülürken İsrail “gönüllü göç” adı altında Filistinlileri sürgün etmeye hazırlanıyorNetanyahu, Trump”ı Nobel Barış Ödülü”ne aday gösterdi
Trump ile Netanyahu arasında Beyaz Saray”daki Oval Ofis”te yapılan basına kapalı görüşmenin bir saatten fazla sürdüğü ve toplantı kapsamında Gazze”de ateşkes sağlanmasına yönelik süren çabaların ele alındığı belirtildi.
Netanyahu, X hesabından yaptığı açıklamada, Trump ile bu hafta içindeki ikinci görüşmesinin tamamlandığını aktardı.
Görüşmenin Gazze”de esirlerin serbest bırakılması ve “Hamas”ın askeri ve yönetsel kapasitesinin ortadan kaldırılmasına” odaklandığını belirten Netanyahu, İran ile yaşananların sonuçlarını ve doğurabileceği olasılıkların da ele alındığını vurguladı.
Amerikan haber platformu Axios”a göre, Trump ile Netanyahu arasındaki toplantıdan önce Katarlı yetkililerden oluşan bir heyet de Beyaz Saray”a gelerek üst düzey yetkililerle birkaç saat süren görüşmeler gerçekleştirdi.
Başbakan Netanyahu, Washington temaslarının ikinci gününde Temsilciler Meclisi Başkanı Mike Johnson ile görüşmüştü. Görüşmenin ardından basına açıklamalarda bulunan Netanyahu, Gazze”de ateşkesin sağlanması konusunda çalıştıklarını ifade etmişti.
Netanyahu, “Ara buluculardan gelen teklifi kabul ettik. İyi bir teklifti. (Trump”ın Orta Doğu özel temsilcisi) Steve Witkoff”un orijinal fikrine uyuyor ve biz de buna yaklaştığımızı düşünüyoruz. Amacımız bir sonraki aşamaya geçmek.” demişti.
Witkoff da dünkü açıklamasında, ateşkes görüşmelerinde ilerleme kaydedildiğini belirterek, hafta sonuna kadar Gazze”de 60 günlük bir ateşkes konusunda anlaşmaya varılabileceği yönünde “umutlu” olduğunu söylemişti.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
Türkiye tecrübesi diğer tecrübelere benzemediği halde…
Hayırda yarışmak vardır bizim kültürümüzde. Hayırda yarışmak, iyi olanı daha çok isteyip iyi olanı yapmada öne geçme çabasıdır.
“Terörsüz Türkiye” projesi topyekün bu millete ve bu memlekete “iyilik”tir.
Bu konuda yarışmak da “Hayırda yarışmak”tır. Ve biz gönüllü olarak bu yarışın bir neferiyiz, bilinmektedir.
Kendimize, milletimize, memleketimize, vatanımıza iyilik yapmak için yarışmaktayız..!
SURETİ HAKTAN GÖRÜNÜP….
“İyilik yapıyorum” derken başkalarının ajandalarını çalıştıranların…
Doğrudan, o ajandanın bir aparatı olarak içeriden operasyon çekenlerin…
Yanımızda yöremizde olduğu gerçeğini ıskalamadığımızı da kayıtlara geçirmek isteriz.
Böyle bir iklimde “Terörsüz Türkiye” projesinin en kritik en önemli eşiğinde bekliyoruz.
Bugün yarın, İmralı’daki PKK ele başı Öcalan’ın doğrudan örgüte bir çağrısı daha olacak.
Bu çağrının görüntülü olacağını tahmin etmek güç değil.
Mühim de değil.
Mühim olan vereceği mesaj.
O mesaj ile birlikte muhtemeldir ki Cuma günü bir grup PKK’lı Kuzey Irak’ta Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) kontrolünde, silah bırakacak.
Silah bırakma o günden sonra peyderpey devam edecek.
Dün dikkat çektiğimiz, husus şuydu;
Bir takım medya araçları eliyle bu silah bırakma eyleminin propagandaya çevrilme ihtimali. Ve bu ihtimalin memlekette oluşturacağı olumsuzluklar.
Bugün bir başka hususa dikkat çekelim.
KİMİLERİ HALA YABANCI AJANDALARI ÇALIŞTIRMA DERDİNDE OLABİLİR Mİ?
Girişte belirttiğimiz “hayırda yarışalım” dediğimiz günlerde, “sureti haktan görünenler”in “yabancı ajanda”yı çalıştırıyor olması gözümüzden kaçmıyor.
Menşei konusunda da kanaatlerimiz var ama şimdilik o mesele parantez içinde kalsın!
Türkiye’nin terörle mücadelesi kendine hastır. Terör örgütü PKK’nın bir “etnisite” üzerinden ayrılıkçı faaliyetleri yürüttüğü gerçektir. Ama, Irak’taki gibi bir coğrafi “ayrılık” ya da “bölgesel yekparelik” yoktur.
Daha açık ifade ile, “Dünyadaki çatışma çözümleri” başlığı ile bize sunulanların neredeyse tamamı “bizim” tecrübemizle alakası yoktur!
Örnek olsun diye söyleyelim, Hasip Kaplan’nın bir gün kurduğu şu cümle ilginçti;
“Eşim Edirne’li ben Şırnaklıyım. İki çocuğumuz var. Ne yani şimdi, eşimi ve bir çocuğum Edirne’ye gönderip ben ve bir çocuğum da Şırnak’a mı gidecek.”
Yine, sıklıkla “Diyarbakır’da bizim Bodrum da” diyenlerin kimler olduğunu hatırlayalım.
Bingöl ile Bitlis’i, Van’ı, Diyarbakır’ı, Sivas’dan, Tokat’tan, Adana’dan, Antalya’dan, Konya’dan ayıramazsınız.
Doğrudur! Doğu ve Güneydoğu illerimizde Kürt nüfusun yoğunluğu vardır.
Ama unutmayın en çok Kürt’ün yaşadığı şehir İstanbul’dur. Aydın’da, İzmir’de hatırı sayılı Kürt nüfusumuz vardır.
Zaten İmralı’daki Öcalan da 27 Şubat’ta yaptığı açıklamada,
“1990’larda reel-sosyalizmin iç nedenlerle çöküşü ve ülkede kimlik inkarının çözülüşü, ifade özgürlüğünde sağlanan gelişmeler, PKK’nin anlam yoksunluğuna ve aşırı tekrara yol açmıştır. Dolayısıyla ömrünü benzerleri gibi tamamlamış ve feshini gerekli kılmıştır” diyerek örgütün dağılması gerektiğini ilan etmiş,
Ardından da,
“Aşırı milliyetçi savruluşunun zorunlu sonucu olan; ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır” diyerek, kültüralizm dahil tüm ayrılıkçılı fikirlerden vaz geçtiğini ilan etmişti!
BİZE AİT SORUN, BİZE AİT ÇÖZÜM..!
Hasılı… ve yani..!
“Terörsüz Türkiye” diyerek konusunu “Bağlam bütünlüğü”ne kavuşturan Cumhurbaşkanı Erdoğan’dır. Ona uyum gösteren rahmetli Sırrı Süreyya’nın “Barışa gönül indirdik” yaklaşımıdır.
Ve elbet, “Yol açıcı, ön alıcı” tutumu ile Sayın Bahçeli’nin “Öcalan örgütünü, koşulsuz şartsız lağvetsin” dirayetidir…
Bize bugünlerde “Dünyadaki çatışma çözümleri” başlığıyla sunulanların dışında bir tecrübemiz var. Ve “Bize ait” bir “Barış ve kardeşlik” süreci için yarışıyoruz.
Silah bırakma ve örgütün dağılma sürecini “otonomi”, “özerklik” ya da “federalizm” tartışması ile zehirlemek isteyenlerin kimin ajandasını işlettiğine bir kez daha bakmakta yarar var.
Hayırda yarışalım. Mış gibi yapanları da bilelim.
Haksız mıyım?
Hasan Öztürk / Haber7
Source: M Yazilari
Abdullah Öcalan'dan tarihi çağrı! Videolu mesaj yayınladı
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli”nin “Terörsüz Türkiye” mesajıyla başlayan süreç hız kesmeden devam ederken terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan”dan dikkat çeken bir mesaj daha geldi.Videolu mesajı yayımlanan Öcalan; “Değerli yoldaşlar; Komünalist yoldaşlık hareketimizin geldiği aşamayı, yaşadıkları somut durumu, sorun ve çözüm yollarına ilişkin kapsamlı bir mektupla tekraren de olsa açıklayıcı ve yaratıcı yanıtlar vermeyi, sizlere karşı etik bir görev saymaktayım. “GELİNEN NOKTA TARİHİ NİTELİKTEDİR” 27 Şubat 2025 tarihli Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı”nı savunmaya devam etmekteyim. Sizlerin PKK”nin 12. Fesih Kongresi”yle, buna kapsamlı oldukça doğru bir içerikle pozitif yanıt vermenizi tarihi bir karşılık olarak değerlendirmekteyim. Gelinen nokta oldukça değerli ve tarihi nitelikte sayılmak durumundadır. Bu arada köprü ilişkide bulunan yoldaşların çabası aynı değerde ve takdire şayandır. “DEMOKRATİK TOPLUM MANİFESTOSU HAZIRLADIM” Tüm yaşanan gelişmeler sonunda tarihi bir dönüşüm sayılması gereken bir Demokratik Toplum Manifestosu hazırladım. Bu manifesto, yaklaşık 50 yıllık “Kürdistan Devriminin Yolu”” manifestosunu başarıyla ikame edecek niteliktedir. Sadece Kürt tarihsel toplumu için değil, bölgesel ve küresel toplum için de tarihsel toplumsal bir içerik taşıdığına inanmaktayım. Tarihi manifesto geleneğinin başarılı bir örneğini teşkil ettiğinden kuşku duymamaktayım.Tüm bu gelişmelerin İmralı”da gerçekleştirdiğim görüşmeler neticesinde yaşandığını açıkça belirtmek durumundayım. Görüşmelerin özgür irade temelinde yürütülmesine azami dikkat gösterilmiştir. Varılan aşama, yeni adımlarla pratiğe geçmeyi gerekli kılmaktadır. Bu aşamanın ve gerekli adımların da tarihi nitelikte olduğunun önemle belirtilmesi, anlaşılması ve gereklerine bağlı kalınması, yol alınması açısından kaçınılmazdır.Varlık inkarına dayalı ve ayrı devlet amaçlı PKK hareketi ve dayandığı ulusal kurtuluş savaş stratejisine son verilmiştir. Varlık tanınmış, dolayısıyla ana amaç gerçekleşmiştir. Miadını doldurma bu anlamdadır. Gerisi aşırı tekrar ve açmaz olarak değerlendirilmiştir. Bu temelde kapsamlı eleştiri-öz eleştiri devam edecektir. Siyaset boşluk tanımayacağına göre, boşluk, Barış ve Demokratik Toplum başlıklı program, “demokratik siyaset” stratejisi ve temel taktik olarak bütüncül hukukla doldurulmak durumundadır. Tarihsel nitelikte ve kader belirleyici bir süreçten bahsediyoruz. “ATILAN ADIMLARIN BOŞA ÇIKMAYACAĞINI BİLİYORUM” Sürecin geneli olarak silahların gönüllüce bırakılması ve TBMM”de yetkili ve kanunla kurulması düşünülen kapsamlı komisyon çalışması önemlidir. Kısır mantıklı, önce sen-ben kısırlığına düşmeden, adımların atılmasında dikkat ve hassasiyetin gösterilmesi şarttır. Atılan adımların boşa çıkmayacağını biliyorum. Samimiyeti görüyor ve güveniyorum. Dolayısıyla daha da pratik ve somut kilit açıcı adımlara geçilmeye çalışılmaktadır. Benim tarafımdan ileri sürülen tezlerin belli başlı olanları şunlardır:Herkesin üzerine düşeni yapması, Barış ve Demokratik Toplum hedefine ulaşılması, pozitif entegrasyonalist bir perspektifle mümkündür. Tüm anlatılanlardan çıkarılan sonuç; PKK ulus devletçi bir amaçtan vazgeçmiş, bu temel amaçtan vazgeçişle birlikte temel savaş stratejisinden de vazgeçmiş, varlığını sona erdirmiştir. Gelinen tarihi noktanın daha da ileriye götürülmesi beklenmektedir. “BU BİR KAYIP DEĞİL, TARİHİ BİR KAZANIM OLARAK DEĞERLENDİRİLMELİ” Gerek TBMM ve komisyon için anlam ifade edecek, gerek kamuoyundaki şüpheleri giderecek ve sözümüzün gereğini karşılayacak şekilde silahların bırakılmasını, ilgili çevre ve kamuoyuna açık olarak temin etmeniz doğal karşılanmalıdır. Silah bırakma mekanizmasının kurulması süreci ileri taşıyacaktır. Yapılan silahlı mücadele aşamasından demokratik siyaset ve hukuk aşamasına gönüllüce geçiştir. Bu bir kayıp değil, tarihi bir kazanım olarak değerlendirilmek durumundadır. Silah bırakmaya ilişkin detaylar belirlenecek ve hızlıca hayata geçirilecektir. Meclisin çatısı altında bulunan DEM, diğer partilerle birlikte bu sürecin başarıya ulaşması için üzerine düşeni yapacaktır.Bu arada tüm karar metinlerinde vazgeçilmez bir şart olarak benim özgür kalma durumuma gelince; biliyorsunuz ki ben hiçbir zaman kendi özgürlüğümü bireysel bir sorun olarak görmedim. Felsefi olarak da kişi özgürlüğü toplumdan soyut olamaz. Birey özgürleştiği oranda toplum, toplum özgürleştiği oranda birey özgür olabilir. Bu eğilimin gereğine bağlı kalınacağı tabidir. “SİZİ DE BU İLKEYİ HAYATA GEÇİRMEYE ÇAĞIRIYORUM” Silahın değil, siyasetin ve toplumsal barışın gücüne inanıyorum. Ve sizi de bu ilkeyi hayata geçirmeye çağırıyorum. Son günlerde bölgede yaşanan gelişmeler, attığımız bu tarihi adımın önemini ve aciliyetini açıkça teyit ediyor. Sürece yönelik her türlü eleştiri ve önerilerinizi, katkılarınızı dört gözle beklediğimi belirtmeliyim. Bu tartışmalar tüm ülke, bölge, küresel düzeyde bizleri, Demokratik Modernite Güçlerini yeni bir teorik program, stratejik ve taktik evreye ulaştıracağına, şimdiden bunun hazırlık çabası içinde olunduğuna dair çok iyimser ve hazır olduğumu, arzulu ve coşkulu olarak belirtirim. Önümüzdeki döneme çağrım, kongre kararları ve en son bu yazıda dile getirdiğim görüş ve öneriler doğrultusunda yüklenelim ve başarı temelinde gelişmeler sağlayalım. Daimi yoldaşça selam ve sevgiyle kalın.”
Source: Haberler
Terör örgütü elebaşı Öcalan’dan video mesaj: PKK’ya silah bırakma talimatı! Hızlıca hayata geçirilecek
Terör örgütü PKK”nın elebaşı Abdullah Öcalan, İmralı Cezaevi’nden yeni bir fotoğraf ve video mesajla kamuoyuna seslendi. Yeni görüntüler, sürecin seyrine ilişkin dikkat çeken mesajlar içeriyor.Şubat ayında DEM Parti yetkilileri, üçüncü kez İmralı Adası’na giderek Abdullah Öcalan’la görüştü. Görüşmenin ardından örgüte yakın kanallardan Öcalan’ın yıllar sonra ilk kez paylaşılan bir fotoğrafı servis edilmişti.Geçtiğimiz gün gerçekleştirilen ziyaretinden ardından şimdi de Öcalan’ın cezaevindeki diğer hükümlüler ile birlikte çekilmiş yeni bir fotoğrafı ve video mesajı paylaşıldı.Öcalan, yayınlanan video mesajında şu ifadeleri kullandı:”Bu bir kayıp değil, tarihi bir kazanım olarak değerlendirilmek durumundadır. Silah bırakmaya ilişkin detaylar belirlenecek ve hızlıca hayata geçirilecektir.”Açıklamada ayrıca silahlı mücadelenin sona erdiği ve sürecin TBMM çatısı altında kurulacak bir komisyon üzerinden yürütüleceği yönünde çağrılar yer aldı. Öcalan, silah bırakma sürecinin bir “demokratik siyaset ve hukuk aşamasına geçiş” olduğunu savunarak, bu dönemi “pozitif entegrasyon” olarak tanımladı.Fotoğraf ve video mesajın kamuoyuyla paylaşılması, terör örgütü içinde de geniş yankı uyandırırken, silahların tamamen bırakılması yönündeki adımların kısa sürede netleşmesi bekleniyor.Terör örgütü elebaşı Öcalan yaptığı açıklamanın tamamı ise şöyle:”Değerli yoldaşlar. Komünalist yoldaşlık hareketimizin geldiği aşamayı, yaşadıkları somut durumu, sorun ve çözüm yollarına ilişkin kapsamlı bir mektupla tekraren de olsa açıklayıcı ve yaratıcı cevaplar vermeyi, sizlere karşı etik bir görev saymaktayım.27 Şubat 2025 tarihli Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nı savunmaya devam etmekteyim. Sizlerin PKK’nın 12. Fesih Kongresi’yle buna kapsamlı oldukça doğru bir içerikle pozitif cevap vermenizi tarihi bir karşılık olarak değerlendirmekteyim. Gelinen nokta oldukça değerli ve tarihi nitelikte sayılmak durumundadır. Bu arada köprü ilişkide bulunan yoldaşların çabası aynı değerde ve takdire şayandır.Tüm yaşanan gelişmeler sonunda tarihi bir dönüşüm sayılması gereken bir Demokratik Toplum Manifestosu hazırladım. Sadece Kürt tarihsel toplumu için değil, bölgesel ve küresel toplum için de tarihsel toplumsal bir içerik taşıdığına inanmaktayım. Tarihi manifesto geleneğinin başarılı bir örneğini teşkil ettiğinden kuşku duymamaktayım. Tüm bu gelişmelerin İmralı’da gerçekleştirdiğim görüşmeler neticesinde yaşandığını açıkça belirtmek durumundayım. Görüşmelerin özgür irade temelinde yürütülmesine azami dikkat gösterilmiştir.Varılan aşama, yeni adımlarla pratiğe geçmeyi gerekli kılmaktadır. Bu aşamanın ve gerekli adımların da tarihi nitelikte olduğunun önemle belirtilmesi, anlaşılması ve gereklerine bağlı kalınması, yol alınması açısından kaçınılmazdır.”PKK hareketi ve savaş stratejisine son verilmiştir”PKK hareketi ve savaş stratejisine son verilmiştir. Varlık tanınmış, dolayısıyla ana amaç gerçekleşmiştir. Miadını doldurma bu anlamdadır. Gerisi aşırı tekrar ve açmaz olarak değerlendirilmiştir. Bu temelde kapsamlı eleştiri-öz eleştiri devam edecektir. Siyaset boşluk tanımayacağına göre, boşluk, Barış ve Demokratik Toplum başlıklı program, “demokratik siyaset” stratejisi ve temel taktik olarak bütüncül hukukla doldurulmak durumundadır. Tarihsel nitelikte ve kader belirleyici bir süreçten bahsediyoruz.”Daha da pratik ve somut kilit açıcı adımlara geçilmeye çalışılmaktadır”Sürecin geneli olarak silahların gönüllüce bırakılması ve TBMM’de yetkili ve kanunla kurulması düşünülen kapsamlı komisyon çalışması önemlidir. Kısır mantıklı, önce sen-ben kısırlığına düşmeden, adımların atılmasında dikkat ve hassasiyetin gösterilmesi şarttır. Atılan adımların boşa çıkmayacağını biliyorum. Samimiyeti görüyor ve güveniyorum. Dolayısıyla daha da pratik ve somut kilit açıcı adımlara geçilmeye çalışılmaktadır. Benim tarafımdan ileri sürülen tezlerin belli başlı olanları şunlardır:”PKK ulus devletçi bir amaçtan vazgeçti”Herkesin üzerine düşeni yapması, Barış ve Demokratik Toplum hedefine ulaşılması, pozitif entegrasyonalist bir perspektifle mümkündür. Tüm anlatılanlardan çıkarılan sonuç: PKK ulus devletçi bir amaçtan vazgeçmiş, bu temel amaçtan vazgeçişle birlikte temel savaş stratejisinden de vazgeçmiş, varlığını sona erdirmiştir. Gelinen tarihi noktanın daha da ileriye götürülmesi beklenmektedir.””Detaylar belirlenecek ve hızlıca hayata geçirilecek (Silah bırakma)”Gerek TBMM ve komisyon için anlam ifade edecek, gerek kamuoyundaki şüpheleri giderecek ve sözümüzün gereğini karşılayacak şekilde silahların bırakılmasını, ilgili çevre ve kamuoyuna açık olarak temin etmeniz doğal karşılanmalıdır. Silah bırakma mekanizmasının kurulması süreci ileri taşıyacaktır. Yapılan silahlı mücadele aşamasından demokratik siyaset ve hukuk aşamasına gönüllüce geçiştir. Bu bir kayıp değil, tarihi bir kazanım olarak değerlendirilmek durumundadır. Silah bırakmaya ilişkin detaylar belirlenecek ve hızlıca hayata geçirilecektir.”DEM üzerine düşeni yapacaktır”Meclisin çatısı altında bulunan DEM, diğer partilerle birlikte bu sürecin başarıya ulaşması için üzerine düşeni yapacaktır. Bu arada tüm karar metinlerinde vazgeçilmez bir şart olarak benim özgür kalma durumuma gelince; biliyorsunuz ki ben hiçbir zaman kendi özgürlüğümü bireysel bir sorun olarak görmedim. Felsefi olarak da kişi özgürlüğü toplumdan soyut olamaz. Birey özgürleştiği oranda toplum, toplum özgürleştiği oranda birey özgür olabilir. Bu eğilimin gereğine bağlı kalınacağı tabidir. Silahın değil, siyasetin ve toplumsal barışın gücüne inanıyorum. Ve sizi de bu ilkeyi hayata geçirmeye çağırıyorum.Son günlerde bölgede yaşanan gelişmeler, attığımız bu tarihi adımın önemini ve aciliyetini açıkça teyit ediyor. Sürece yönelik her türlü eleştiri ve önerilerinizi, katkılarınızı dört gözle beklediğimi belirtmeliyim. Bu tartışmalar tüm ülke, bölge, küresel düzeyde bizleri, Demokratik Modernite Güçlerini yeni bir teorik program, stratejik ve taktik evreye ulaştıracağına, şimdiden bunun hazırlık çabası içinde olunduğuna dair çok iyimser ve hazır olduğumu, arzulu ve coşkulu olarak belirtirim.Önümüzdeki döneme çağrım, kongre kararları ve en son bu yazıda dile getirdiğim görüş ve öneriler doğrultusunda yüklenelim ve başarı temelinde gelişmeler sağlayalım. Daimi yoldaşça selam ve sevgiyle kalın.”
Source: Dünya Gazetesi
Özgür Özel bina okur, döner döner yine okur!
Çok bilindik atasözüdür: “Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur!”
Şu demektir: Benim oğlum hep aynı şeyleri yapıp durur. Çabaları bir işe yaramaz. Aynı şeyleri tekrarlayıp durduğu için de bir süre sonra kale alınmaz.
CHP lideri Özgür Özel, yapıp ettikleri ve söylemleriyle bir ‘genç ergen’ portresi çiziyor. Ciddiye alınmayınca tıpkı ergenler gibi hırçınlaşıyor. Hırçınlaştıkça kontrolünü kaybediyor. Sonunda ‘suç’, ‘hakaret’, ‘tahrik’ sayılabilecek boş cümleler ve sloganlar atmaya başlıyor.
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alındığı günleri hatırlayalım. 23 Mart’taki Saraçhane mitinginde galeyana gelerek, “Polisle çatışalım diyenler el kaldırsın” gibi abuk bir tahrik sloganıyla meydandaki kalabalığı güvenlik güçlerinin üzerine salmaya çalışmıştı. Sonradan, aslında, niyetinin böyle bir şey olmadığını tevile çalışmıştı ama cümle çok net biçimde ortada idi: “Polislere hücum!”
Özel’in bu tahrik sözünü yorumlama yarışına giren birtakım yazar-çizer takımı, ağızlarında lafı geveleyip durarak, “efendim, bu açıklama demokratik tepkilere alan açma mesajıdır” gibi neresinden tutsanız elinizde kalacak bir savunma ile konuyu geçiştirmeye çalışmışlardı.
CHP’li bazı milletvekillerinin “Emekli geçinemiyorsa, meydanlara çıkmak haktır” veya “Sarayda değil, sokakta çözüm var” minvalindeki sokak çağrıları ise “bireysel çıkış” olarak görülmüş, bu masum (!) açıklama çöp kutusundaki yerini almıştır.
Bütün bunların doğrudan sokak çağrısı olmadığını kim iddia edebilir?
Güya anayasa ve şiddetsizliği savunduğunu söyleyen bu güruhun, bu tahrik dilini “sokakları meşru demokratik alan olarak gördükleri” için böyle çağrılar yaptıkları savunması ise düpedüz insan aklıyla oynamaktır.
Gösteri, eylem, protesto, eleştiri… Adına her ne dersek diyelim, sistem dışına çıkmadan, anayasal zemin gözetilerek ve daha da önemlisi ‘ötekini’ de değerli kılarak yapılan bir haktır.
Mağlup oldukça hırçınlaşan CHP siyasetinin genetik kodlarında daima bir ‘sokak daveti’ vardır. 2021 yılında yaşanan Boğaziçi Üniversitesi olayları sırasında dönemin CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Bu ülkenin gençleri susmayacak, sokakta da üniversitede de mücadele edecek” sözünü hangi bağlamda değerlendirilmeli? Bu söz de mi “demokratik tepkilere alan açma mesajı” olarak kabul edilmeli?
Her mitinginde, her parti grup toplantısında, her söyleşisinde polemik unsuru taşıyan sözlerle gündeme gelen Özgür Özel, geçen hafta da hiçbir sözle tevil edilemeyecek büyük bir gafa imza attı. Partisinin Adana, Antalya ve Adıyaman belediye başkanlarının gözaltına alınmasını doğrudan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a bağladığı basın toplantısında sarf ettiği, “Sokağa davet edeceğim günü ben bilirim. Ama bana bu milleti sokağa davet ettirme. Televizyondan izlersiniz meydanları, Mısır’daki gibi” sözlerini “öfke dili”, “demokratik eylem hakkının kullanılması”, “kontrolsüzlük hezeyanı” olarak yutturmaya çalışmak da “demokratik tepkilere alan açma mesajı” olarak mı geçiştirilecektir?
Mısır’da yüzde 52 ile seçilen Mursi’ye karşı örgütlü olarak başlatılan sokak eylemleri sonucunda büyük felaketler yaşandı. Asker, iç karışıklığı bahane ederek darbe yaptı ve Mursi’yi görevden uzaklaştırdı.
Özgür Özel’in ‘Mısır örneği’ üzerinden askere selam çakmasını veya sivil itaatsizlik çağrısı yapmasını, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı da aba altından sopa göstererek tehdit etmesini, “efendimiz sinirli idi, dili sürçmüştü, öfkesinden gözü dönmüştü, aslında biz darbelere karşıyız” gibi sözlerle geçiştirmeye çalışmak insan aklıyla alaydan öteye geçemez…
Hadiseden hemen sonra bazı CHP’li klavye şövalyelerinin Atatürk’e sığınmaları da ayrı bir garabet… 24 yaşındaki Kurmay Yüzbaşı Mustafa Kemal, 1905’te, bazı hürriyetçi fikirleri ve eylemleri sebebiyle Yıldız Sarayı’nda hapsedilmişmiş, sorguya alınmışmış. O da sorgu sırasında diyesiymiş ki, “Saraylarını, azametlerini, taç ve tahtlarını başlarına yıkacağım!”
Tarihi bağlamından koparılmış bu sözün Mustafa Kemal’a ait olması mümkün değildir.
1. Mustafa Kemal, 1905 yılında Harp Akademisi’nden henüz mezun olmuştur.
2. Aynı yıl Kurmay Yüzbaşı olarak 5. Ordu’da (Şam) görevlendirilmiştir. Yani Yıldız Sarayı’nda sorguya alınması imkânsız…
3. Her ne kadar İttihat ve Terakki’nin etkisinde olsa da Payitaht’la kavga edecek bir durumu yoktur. Siyasî tutumu 1919’dan sonra değişmiştir.
4. En önemlisi bu ifade Nutuk’ta yoktur. Kaynaksız ve atıfsız olması da ayrı bir meseledir.
‘Kutsal vesayetçi’ CHP’li güruhun imanlı bir taraftar grubu devşirmek adına bu tür kurnazlıklara başvurması başka bir akıl tutulmasıdır.
CHP’li bazı belediye başkanlarına karşı yürütülen hukukî süreci hep birlikte takip ediyoruz. Başta İBB Başkanı İmamoğlu olmak üzere diğer bazı il ve ilçe belediye başkanlarına veya yöneticilerine karşı yürütülen davalara ilişkin kamuoyuna yansıyanlar dışında herhangi bir bilgiye sahip değiliz.
Bu süreç bazı vicdanları rahatsız edebilir. Bazı yöneticiler haklı olduklarını öne sürebilir ve hatta bir süre sonra eğer haksızlıkları ortaya çıkarsa hakları iade edilebilir. Bu tamamen hukukun işidir.
Fakat bu süreci bahane ederek devleti itibarsızlaştırma yarışına girmek hiç kimseye bir mevzi kazandırmaz. Aksine millete çok şey kaybettirir. Bu sistematik darbe dili ve daha önemlisi “sokağa dökme tehdidi, demokratik siyasetin değil sokak vesayetinin dilidir.”
Millet iradesinin -sadece- sandıkta tecelli ettiğini görmek istemeyenlerin, sıkıştıklarında sürekli sokağı adres göstermeleri aynı zamanda kaotik bir ortam özlemidir.
Bu tehlikeli gidişi durduracak olan üslup siyaset dilinin yeniden tezyin edilmesi ve çok katmanlı bir dil hassasiyeti ile mümkündür.
Vandallığa ve sokak eylemlerine çağrı,
Devlet büyüklerinin aile fertlerine küfür ve bu küfrü normalleştirme davranışları,
Emniyet güçlerini hedef gösterme,
Kamu düzenine kastetme,
Hukuk sistemine karşı girişilen tehditkâr üslup,
Birtakım odaklarla gizli kapılar ardında yapılan ortaklıkların getirdiği özgüvenle darbe çığırtkanlığı yapmak,
Toplumun manevî dinamiklerini ateşe verenleri bağrına basmak gibi ucuz rol kesmeler günlük siyasette kazanç gibi görünse de büyük bir felaketin kaldırım taşları olabilir.
Bu tavır ve ilkesiz popülizm, özellikle, kendini Atatürk’ün mirasçısı -kurucu parti- olarak gören fakat uygulamaları ile tam bir mirasyedi gibi davranan CHP’ye zarar verecektir.
Devlet aklını önemseyen ve merkezci bir yaklaşımı savunan CHP’nin kurumsal ideolojisi olan sert laiklik ve kutsal sekülerizm söylemlerinden sonra her kesime hitap çabasıyla tatsız, kokusuz ve kekre (amorf) yapıya bürünmesi işte böyle affedilmez yol kazalarını da beraberinde getiriyor. Daha da getirecek gibi görünüyor.
Hele yakın geçmişinde “dindar seçmene hitap”, “helalleşme”, “dini özgürlüklerin teminatı” ve hatta HDP ile işbirliği yaptığı halde milliyetçi denge arayışını da gözeterek geliştirdiği ikircikli dile tutunan partinin böylesine devlet karşıtı olması ve hatta bazı hukuk dışılıklara bile kurtarıcı olarak sarılması son derece şaşırtıcı…
İnsanların birbirleriyle kişisel meseleleri olabilir.
Ama kimse bir başkasının mahremine dil uzatamaz. Böyle bir hak yoktur.
Mesele devletse orada iki kere düşünmek gerekir.
CHP’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın politikaları, kişiliği ile ilgili meseleleri olabilir.
Sadece CHP’nin değil başka partilerin ve hatta insanların da…
Ama hiç kimse, devletin en üst makamına halkın teveccühü ile gelmiş olan birinin ailesine küfredemez. Onu darbe ile tehdit edemez.
Bu durum Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şahsıyla alakalı değil; bu koltukta CHP’li veya herhangi bir partiden biri oturuyor olsa da böyledir.
“Tek adam rejimi”, “otoriterleşme”, “demokrasi mücadelesi”, “kucaklayıcı siyaset” gibi eleştirel bir yoldan gitmekle; kavgacı, suçlayıcı, öfke dolu, kindar ve tahrik edici bir üslupla “Seni Mursi gibi bir darbeyle indiririz ha!” mealinde kurgulanmış tehdit söylemi aynı şey değildir.
_______________________________________________________________
“Ne için yaşarsan onu örterler üstüne…”
DEM Parti, Pençe-Kilit Harekâtı bölgesindeki bir mağarada metan gazından zehirlenerek şehit düşen 12 Mehmetçik için bir bildiri yayımladı.
“5 askerin yaşamını yitirmesinden” dolayı -lütfen- üzgünlüklerini bildirmişler.
Onlara göre ‘şehit’ değil bu kahramanların hiçbiri!
Ve bir de tatlı-sert tehdit:
“Yıllardır devam eden çatışmalı ortamın ve çözümsüzlüğün bedelini toplumun tamamı ödemektedir (…) DEM Parti olarak, (daha fazla can kaybı yaşanmaması ve hiçbir eve ateş düşmemesi için) toplumsal barışın ve demokratik çözümün esas alınması gerektiğini bir kez daha vurguluyoruz. (daha fazla can kaybı yaşanmaması ve hiçbir eve ateş düşmemesi için)…”
Aman dikkat!..
Özcan Ünlü / Haber7
Source: M Yazilari
İstanbul”da DEAŞ operasyonu: 8 gözaltı
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından DEAŞ silahlı terör örgütünün faaliyetlerinin deşifre edilmesine yönelik yürütülen soruşturma kapsamında, 1 şüphelinin eylemsel amaçlı bomba yapımı ve benzeri paylaşımların yapıldığı uygulamayı kullandığı, 2 şüphelinin örgüte ilişkin paylaşılan fotoğraf veya videolarda bulunan şahıslara benzerlik gösterdiği tespit edildi.7 şüphelinin ise yabancı terörist savaşçı olduğu belirlenirken, toplamda tespit edilen 10 şüphelinin yakalanmasına yönelik operasyon düzenlendi. Düzenlenen operasyon sonucu 8 şüpheli yakalanarak gözaltına alındı. Diğer şüphelilere yönelik yakalama çalışmalarının ise sürdüğü öğrenildi.
Source: Bahadır Alemdar
Trump'tan Putin'e benzeri görülmemiş tehdit: Moskova'yı yerle bir edene kadar bombalarım
Amerikan basın kuruluşu CNN, Trump”ın 2024 seçim kampanyası kapsamında New York kenti ile Florida eyaletinde düzenlediği bağış toplama etkinliklerinde yaptığı basına kapalı konuşmalara ulaştı. “MOSKOVA”YI YERLE BİR EDENE KADAR BOMBALARIM” Ses kayıtlarında Trump”ın, “Putin”e, “Eğer Ukrayna”ya girersen Moskova”yı yerle bir edene kadar bombalarım. Başka çarem yok.” dedim. O da bana inanmadığını söyledi ama bence yüzde 10 kadar inanmıştı.” ifadeleri yer aldı. ÇİN”E DE BENZER TEHDİTTE BULUNMUŞ Benzer bir uyarıyı Çin Devlet Başkanı Şi Cinping”e de Tayvan konusunda yaptığını anlatan Trump, “Ona “Tayvan”a saldırırsan Pekin”i bombalarız.” dedim. Beni deli sandı. Ama sorun yaşamadık.” diye konuştu.Trump, dönemin ABD Başkanı Joe Biden yerine kendisinin görevde olması halinde Ukrayna ve Gazze”deki çatışmaların yaşanmayacağını da savundu. Ses kayıtlarında Trump”ın, ABD”deki üniversitelerde Filistin”e destek amacıyla düzenlenen gösteriler hakkında da açıklamalarda bulunduğu duyuldu. Göstericileri ülkeden sınır dışı etmenin protestoları durduracağını savunan Trump”ın ses kayıtlarında, “Protestolara katılan öğrencileri ülkeden atardım.” ifadeleri yer aldı.
Source: Haberler