İran nasıl kurtulur?
İsrail’i onlarca yıldır tehdit eden dört ülke vardı: Irak, Suriye, Libya ve İran. Bu ülkelerin tamamı, diğer Ortadoğu ülkeleri gibi, diktatörlükle yönetilen ülkelerdi. Irak’ta Saddam Hüseyin, Suriye’de Hafız Esad ve Beşar Esad, Libya’da Muammer Kaddafi, İran’da Ayetullah Humeyni, Ali Hamaney ve sözde “seçimlerle” görev başına gelen çeşitli cumhurbaşkanları, İsrail’i tehdit ettikleri gibi, kendi halklarına da zulüm yaptılar. Ancak bu devletlerin paradoksal bir özelliği de, ABD emperyalizmine karşı direnmeleri ve İsrail’in işgalci stratejilerine karşı çıkmalarıydı. Saddam Hüseyin başlangıçta ABD ile işbirliği yapan bir devlet başkanıydı. Örneğin İran-Irak savaşında Saddam Hüseyin’in yönettiği Irak, İran’ın karşısında ABD ile birlikte konuşlanmıştı. Ancak Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesinden sonra, ABD Irak’ı işgal etme kararı alınca, Irak ABD karşıtı kampta yer almak durumunda kaldı. Önce Irak, din, mezhep, etnik kimlik üzerinden bölündü. Güneyde Şii Araplar, orta bölgelerde Sünni Araplar, kuzeyde Sünni Kürtler egemen oldu. Arkasından, “Arap Baharı” yalanı adı altında, Suriye ve Libya, din, mezhep ve etnik kimlik üzerinden bölündü. Suriye’de kuzeyde Sünni Kürtler, batıda Alevi Araplar, güneyde Sünni Araplar egemen oldular. Libya ise Sünni Arapların içindeki farklı yerel kabileler ve askeri fraksiyonlar arasında bölündü. Bugün bu ülkelerin hiç birisinde ulusal bir devlet kalmadı. Başka bir deyişle, Irak, Suriye ve Libya adı verilebilecek bir ülke artık yok. Bu ülkelerde diktatörlükler yıkıldıktan sonra, yerine demokratik yönetimler de gelmedi. Ayrıca bu ülkelerin bölünmesi ve parçalanması sürecinde çıkan iç savaşlarda yüzbinlerce insan yaşamını yitirdi, milyonlarca insan yaralandı, milyonlarca insan göç etti. Bu göç akımından dünyada en olumsuz etkilenen ülke Türkiye oldu, Türkiye’nin demografik yapısı değişti. Türkiye dünyada en fazla göçmen ve sığınmacı kabul eden ülke oldu. AKP hükümetinin, Türkiye’nin aleyhinde olan bu operasyonların tamamında, ABD’nin, Britanya’nın, Avrupa Birliği’nin ve İsrail’in yanında yer alması trajiktir! *** İsrail’in İran’a saldırması sonucunda başlayan İsrail-İran savaşı bu çerçevede değerlendirilmelidir. İran’da Farsiler/ Persler, Azeriler, Kürtler arasında ve/ veya köktendinci rejim karşıtları ile rejim yanlıları arasında olası bir bölünmenin, parçalanmanın, iç savaşın önlenmesi, İran için de Türkiye için de yaşamsal önemdedir. Türkiye’ye yönelik yeni bir kitlesel göç sorunuyla birlikte, İran’daki özerk Kürdistan bölgesinin, Irak’taki ve Suriye’deki özerk Kürdistan bölgelerine eklemlenmesi durumunda, Türkiye’nin de bölünmesiyle sonuçlanabilecek bağımsız Kürdistan devletinin altyapısı oluşur. İran’daki köktendinci yönetimin halk desteğinin büyük ölçüde erozyona uğradığı, sahte “seçimlere” katılım oranının yüzde ellinin altında kaldığı gerçeği dikkate alınacak olursa, İran yönetiminin, İran’ın ulusal bütünlüğünün ve bağımsızlığının korunması amacıyla da, iktidarda kalma ısrarından vazgeçmesi, bu konuda teokrasi karşıtlarıyla uzlaşması gerekmektedir. İran yönetimi, ABD ve İsrail ile uzlaşmadan, kendi içinde bir uzlaşma sağlarsa, demokratik ve laik bir yönetim biçimine doğru cesur ve büyük bir adım atarsa, ABD’nin ve İsrail’in saldırgan tutumlarına karşı kendisini daha iyi ve sağlam bir biçimde korumuş olur, ABD’nin ve İsrail’in amaçlarını boşa düşürmüş olur. Böyle bir adım kuşkusuz ki Türkiye’nin ulusal güvenliğinin ve bütünlüğünün korunması açısından da çok büyük bir adım olur. Ancak Türkiye’de ne yazık ki bu vizyonu geliştirebilecek bir hükümet iktidarda değildir! — Düzeltme: 16 Haziran 2025 tarihli “Ortadoğu Kâbusu” başlıklı yazımdaki “Azeriler” sözcüğü, dizgi sürecinde sehven “Azerbaycan Türkleri” olarak yayınlanmıştır. Doğrusu “Azeriler” olacaktır.
Source: Örsan K. Öymen
Ne Yıkıldı da Yenisini Kuruyorsunuz?
Devlet Bahçeli , “Bir kurucu anayasa anlayışı içerisinde yeni bir anayasaya ihtiyaç olduğu kabullenilmelidir” diyor. İktidar ortakları, neyi yıkmışlar da yenisini kuracaklarını sanıyorlar? Bu sorunun yanıtı, Saray’ın propaganda bakanlığının Cumhuriyetin 100. yılını kutlamamak için uydurduğu “Türkiye Yüzyılı” tekerlemesinde gizli. Biliriz ki masallar tekerlemeyle başlar. Saray ve ortaklarının padişah masalı da öyle bir şey. Kurtuluş Savaşı’nı ve Cumhuriyet Devrimi’ni karalayarak yok saymak için yaslandıkları masalın kurguları belli: Saray’ın eski ortağı, casusluk örgütü FETÖ’nün yaptığı darbe girişiminin başarısızlıkla sonuçlanması, topluma adeta bir “kurtuluş savaşı” gibi anlatılıyor. Oysa o darbe ortamına gelinmesinin baş sorumlusu yine Saray’ın kendisi. Casusluk örgütünün devletin hemen hemen her alanına sızmasına, Cumhuriyetin değer ve kurumlarının aynı örgüt eliyle kemirilmesine çıkarı adına göz yuman da kendisi. Ne zaman FETÖ ile kurdukları çıkar ortaklığı bozuldu, casusluk cemaati terör örgütünün darbe girişiminin önlenmesi de o zaman “kurtuluş savaşı” oldu. Benzer süreç, şu anda diğer cemaatlerle sürdürülüyor. Okullarda tarikat örgütleri, üfürükçüler, cinciler, örümcek kafalılar ders vermeye devam ediyor. Devlet dairelerinde tarikatlar, yandaş vakıflar cirit atıyor. İktidar, öbür yanda da üniter yapıyı, ulusal birliği yıkmaya yönelmiş, tıpkı FETÖ gibi dünya egemenlerinin bölgedeki çıkarları için kullanılan bölücü örgüt PKK’nin başı ile kol kola giriyor. Ülkeyi yönettiklerini söyleyenler, eşkıya başını “kurucu önder” olarak tanımlıyorlar. Yaratılan bu ortam içinde, Cumhuriyet ile sorunu olan tüm kindar kadrolar, Cumhuriyetin sonunu getirdiklerine inanıyorlar. Cumhuriyeti kuran parti CHP’ye yönelen operasyonlar da bu yüzden gerçekleşiyor. Demokrasinin askıya alındığı, özgürlüklerin baskılandığı, bölgede egemenlerin her dediklerine evet diyen, yurdun yeraltı, yerüstü değerlerinin pazarlandığı, ulusun parçalanarak etnik ve dinsel kökenlerin öne çıkarıldığı bir yapıya kumanda eden sultanlığın oluşturulması tek düşleri… Bahçeli’nin “kurucu anayasa” dan kastı bu. Bahçeli’nin “kurucu önder”den saydığı eşkıya başının gündeme taşıdığı “konfederalizm” den kastı da bu. Türkiye bu oyuna gelir mi? Gelmeyeceği yapılan anketlerden belli. Gidici olduklarını biliyorlar, o yüzden de hırçınlaşıyorlar. PİS İŞ! Trump ’ın kurduğu iki tümce, dünyanın yeni düzeninin ne olduğunu kanıtlıyor: “İran dini lideri Hamaney ’in nerede olduğunu biliyoruz. Şimdilik öldürmeyeceğiz ancak sabrımız tükenmek üzere.” Bir devlet başkanı, bir başka devletin sorumlusunu öldüreceğini açık açık söylüyor. Ve bu cinayete azmetmiş adamın ülkesi, sözüm ona dünyanın barış ve güvenliğinden sorumlu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin daimi üyesi! Çevremizde yaşanan savaşın perde gerisi, tüm dünya halklarının gözleri önünde oynanan çok kirli ve kanlı bir oyundur. Almanya Başbakanı Merz , yüzü kızarmadan, bölgedeki savaşı “İsrail’in hepimiz için yaptığı pis iştir” diyerek tanımlıyor. Yaşananlar, dünya egemenlerinin kendi topraklarını ve halklarını yıkıma uğratmadan, yerel dinci ve gerici iktidarlarlar üzerinden gerçekleştirdikleri bir dünya paylaşım savaşıdır. Olan; köklü ve onurlu Fars, Yahudi ve Arap halklarına olmaktadır
Source: Işık Kansu
“Soykırım” öyle mi?..
18 Haziran 2025…
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM) Milletvekili George Aslan, TBMM’de yaptığı konuşmada özetle, “Türkiye, Ermenilere soykırım yapmıştır…” dedi.
DEM’den önceki parti, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Milletvekili Garo Paylan da, 14 Ocak 2017’de Meclis’te yine “soykırım” demişti.
Son dönemde, Türkiye’ye iftira atmak moda oldu.
Dışarıdan çok, içeriden…
“Çeyrek eğitimli” olmanın dayanılmaz hafifliği…
Ermeniler, 19’uncu yüzyılın sonlarına kadar Osmanlı yönetiminde adeta altın çağlarını yaşadılar.
Askerlik yapmazlardı, kısmen vergi ayrıcalığı da tanınırdı.
Devlette, önemli görevlere yükseldiler.
İkinci Abdülhamit’in Dışişleri Bakanı Dadyan, Ticaret Bakanı Ohanhes, Maliye Bakanları Sakızyan ve Portakalyan Ermeni’dir.
Osmanlı Devleti zayıflamaya başladığında iş değişir.
Ermeni komitelerinin ve Ermeni kiliselerinin kışkırtıcı faaliyetleri yoğunlaşır.
Birinci Dünya Savaşı’nda, Ermeniler Ruslarla işbirliği yaparlar.
Türk ordusunun gerisinde, eylemler ve baskınlar düzenlerler.
Kadın, çocuk, yaşlısı dâhil Van’ın Zeve köyünün tümü Ermeniler tarafından öldürülür.
İngiliz belgesine göre, Van ve Bitlis yöresinde Ermenilerin öldürdükleri Türklerin sayısı üç yüz bin ile dört yüz bin arasındadır.
Ermeni saldırılarının artması üzerine, ordunun cephe emniyeti tehlikeye düşer.
İşte bu nedenle, 24 Nisan 1915’te Ermeni komiteleri kapatılır.
Yöneticilerinden 235 kişi tutuklanır.
Her yıl, “sözde soykırımı anma günü” olarak adlandırılan 24 Nisan, aslında tehcirle (göç ettirme) ilgili değildir.
“Tehcir Kanunu”, olayların şiddetlenmesi üzerine 27 Mayıs 1915’te çıkarılır.
Padişah Vahdettin’in Başbakanı Damat Ferit, Türklere karşı Ermenileri destekler.
İsmet İnönü, Hatıralar adlı kitabında şöyle der:
“Avrupa’da ve dünyada Ermeni sorunundan dolayı Türkiye aleyhine yöneltilen düşmanlıklar, Damat Ferit hükümetleri tarafından daima desteklenerek doğrulanıyordu… Ermenilerin, Türkler tarafından zulüm gördüklerinin şahitliğini Damat Ferit Hükümetleri yapıyordu.”
Osmanlı Devleti’nin Başbakanı, Osmanlı’ya, Türklere atılan iftirayı destekler.
Ermenilerin tehcirinde suçlu olduğu yalanıyla, Boğazlıyan Kaymakamı Mehmet Kemal Bey sırf İngilizlere yaranmak için tutuklanır ve idama mahkûm edilir.
Vahdettin, İngilizlere şirin görünmek için Boğazlıyan Kaymakamı’nın idamını onaylar.
Bu coğrafyanın değişmeyen yazgısıdır…
Hain yetiştirmekte, çok verimli ve bereketli toprağa sahiptir bu vatan!..
Şeyh Sait İsyanı mimarlarından Kürt İslamcılar, Ermeni terörist çetelerle ittifak içindedirler.
Ortak bir örgüt de kurarlar, adı Taşnak-Hoybun.
1980’lerde PKK/ASALA ittifakı, bu örgütün devamıdır.
PKK terör örgütü ile Ermenistan arasında da, hep yakın iş birliği olmuştur.
2020’de, Ermenistan işgalindeki Karabağ’ı kurtarma savaşında, PKK teröristleri Azerbaycan’a karşı kullanıldı.
26 Şubat 1921’de Mustafa Kemal Paşa, “Public Ledger” (Philadelphia) muhabirine şunları söyler:
“Rus Ordusu, 1915’te bize karşı büyük taarruzunu başlattığı sırada o zaman çarlığın hizmetinde bulunan Taşnak Komitesi, askeri birliklerimizin gerisinde bulunan Ermeni halkını isyan ettirmişti…
İkmal ve yaralı konvoylarımız acımasız şekilde katlediliyor, gerimizdeki köprüler ve yollar tahrip ediliyor ve Türk köylerinde terör hüküm sürdürülüyordu…”
Meşhur ABD’li Profesör Bernard Lewis, 1993 yılında “Le Monde” gazetesinde yayımlanan makalesinde şöyle yazar:
“Osmanlı Hükümetinin, Ermeni ulusuna karşı kitlesel imhayı öngören bir planı olduğunu gösteren geçerli kanıt yoktur. Türklerin tehcire başvurmalarının meşru nedenleri vardır. Çünkü Ermeniler, Osmanlı topraklarını işgal eden Rusya ile ittifak halinde Türklere karşı çarpışıyorlardı.”
ABD’li Ermeni Profesör Hovannisan da, 1982’de Münih’te yapılan “Dünya Ermenilerinin Problemleri Kongresi”nde “Ermeni Soykırımı ispatlanamamıştır. Soykırım hukuken geçersizdir…” gerçeğini dile getirir.
Tarihi belgelere rağmen…
“Soykırım” sözcüğünde ısrarın amacı, sihirli üç “T”dir.
“Tanınma”, “tazminat” ve “toprak”.
Ermenileri “tehcir” olayının “soykırım” olarak tüm dünyada tanınması, bu yolla Türkiye’den tazminat ve ardından toprak talebinde bulunulması…
Başta ABD olmak üzere, 30’dan fazla ülke tarihi gerçekleri yok sayan soykırım iftirasını meclislerinde kabul ettiler.
Türkiye, özellikle son dönemde sadece kınama açıklamalarıyla yetindi.
12 Mayıs 2025’te, PKK terör örgütünün silah bırakma açıklamasında da, Türkiye “soykırım”la suçlandı.
Ve, Türkiye’yi yönetenler bu açıklamayı yırtarak çöpe atmadılar.
“Yetmez ama evet”çiler, “eski sol yeni liberaller”, Şeyh Sait işbirlikçileri de koro halinde bu iftirayı desteklerler.
Türkiye’ye karşı olmanın, dayanılmaz hafifliği…
Ve insan merak ediyor haliyle…
Bu vatanın, daha kötü bir yazgısı olur mu diye…
Source: Naim Babüroğlu
ABD”de Filistin gösterilerinin sembolüydü! Mahmoud Khalil serbest bırakıldı
Filistin’e verdiği destek nedeniyle Trump Yönetimi tarafından sınırdışı edilmeye çalışılan Columbia Üniversitesi mezunu Mahmoud Khalil, tutulduğu göçmen gözaltı merkezinden serbest bırakıldı.Federal yargıç Michael Farbiarz, Khalil’in davası devam ederken serbest bırakılmasına hükmetmişti. Bu karardan birkaç saat sonra Khalil dün serbest bırakıldı. Financial Times”ın haberine göre; Yeşil Kart sahibi olan Khalil, Louisiana”nın kırsal kesiminde üç aydan fazla bir süredir gözaltında tutuluyordu.Serbest bırakıldıktan sonra Louisiana”da gazetecilere konuşan Khalil, “Soykırımı protesto ettiği için tutuklanması gereken doğru kişi yoktur. Trump Yönetimi burada herkesi insanlıktan çıkarmak için elinden geleni yapıyor” dedi.Khalil, en çok karısını ve 104 günlük tutukluluk süresi boyunca doğan oğlunu görmek istediğini söyledi.BBC”de yer alan habere göre; Khalil, “Oğlumla geçirdiğim tek zaman, hükümetin bize dayattığı bir saatlik sınırdı. Bu, artık saate bakmadan onu ve eşim Noor”u kucaklayabileceğim anlamına geliyor” ifadelerini kullandı.Trump”ın politikalarına darbeSuriye doğumlu Khalil, geçen yıl Columbia Üniversitesi”nde Filistin yanlısı kampüs protestolarına katıldığı için ABD Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza Birimi tarafından 8 Mart”ta gözaltına alınmıştı.Khalil”in gözaltına alınması New York ve Washington DC”de büyük gösterilerin yapılmasına yol açmıştı. Khalil”in serbest bırakılması, Filistin”e destek veren öğrencileri sınır dışı etmeye çalışan ve İsrail”in Gazze”deki saldırısına karşı ABD”deki protestoların odak noktası haline gelen üniversitelere baskı uygulayan Trump yönetimine bir darbe niteliğinde…Hükümet, Columbia, Harvard ve diğer üniversitelerde akademik bursları kesti ve kampüs yönetiminde köklü değişiklikler talep etmişti. Bunun nedeni olarak ise kampüste Yahudi öğrencilere yönelik tacizlerin önlenememesi olarak gösterildi.Beyaz Saray itiraz edecekBeyaz Saray sözcüsü Abigail Jackson, Khalil”i “dolandırıcılık ve yanlış beyan” ile “Amerikan dış politika çıkarlarına zarar veren davranışlarda bulunmakla” suçladı.Beyaz Saray, Yargıç Michael Farbiarz”ın Khalil”in serbest bırakılmasını emretme yetkisi olmadığını savunuyor.Jackson, “Temyiz mahkemesinde haklı çıkacağımızı umuyoruz ve Khalil”in ABD”den sınır dışı edilmesini sabırsızlıkla bekliyoruz” dedi.
Source: Dünya Gazetesi
Benzin ve motorine tarihi zam! İsrail-İran savaşı tabelaya yansıdı: Fiyatlar uçtu!
İsrail-İran savaşı sonrası petrol fiyatının tırmanması nedeniyle akaryakıta da zam üstüne zam geldi. İsrail”in İran”ı vurduğu 13 Haziran”da brent petrolün varil fiyatı bir günde yüzde 10 yükseldi, 78 dolara kadar çıktı. ARTIŞ YÜZDE 20’İ GEÇTİ Savaş öncesi yaşanan yükseliş de eklendiğinde aylık artış yüzde 20″yi geçti. Benzinin litresi 12 Haziran”da İstanbul”da 46 lira 96 kuruş, Ankara”da 47 lira 63 kuruştu. Motorin ise İstanbul”da 46 lira 27 kuruş, 47 lira 12 kuruştu. 13 Haziran”da benzin İstanbul”da 48 lira 39 kuruşa çıkarken, motorin 46 lira 27″de sabit kaldı. 19 Haziran”da ise benzin 49 lira 97 kuruşa, motorin 51 lira 37 kuruşa yükseldi. 19 Haziran”da Ankara”da ise benzin 50.64 TL”ye, motorin 52.22 TL”ye çıktı. DEV ZAM GELDİ Gelen son zamla birlikte İstanbul”da benzininin litre fiyatı 51.50 TL”ye, motorinin fiyatı ise 54.72 TL”ye yükseldi. Ankara”da ise benzin 52 lira 16 kuruşa, motorin 55 lira 56 kuruşa çıktı. 13 Haziran”dan itibaren gelene zamlar sonrası, bir dizel aracın deposunu doldurmak için 500 lira daha fazla ödenecek. 60 litrelik depoya sahip benzinli araç için ise 270 liralık fark oluşacak. BİR DEFADA YAŞANAN EN BÜYÜK ARTIK Bu zamlar, ÖTV düzenlemeleri haricinde, akaryakıt grubunda bir defada yapılan en büyük artış olarak kayıtlara geçti. Petrol fiyatlarındaki dalgalanma, tüketicilere yansıyan yüksek zamların ortaya çıkmasına neden oluyor. Artan maliyetler nedeniyle sürücüler ve ulaştırma sektöründeki işletmeler zamlı fiyatlarla karşı karşıya kaldı. Uzmanlar, petrol fiyatlarındaki dalgalanmanın önümüzdeki dönemde de akaryakıt fiyatlarını etkilemeye devam edeceğini belirtiyor.
Source: Haber Merkezi
“İsrail hepimizin kirli işlerini yapıyor” demişti: Almanya Başbakanı Merz hakkında suç duyurusu
Almanya Başbakanı Friedrich Merz hakkında, İsrail”in hepimiz için yaptığı kirli iş ifadesini kullanarak Alman anayasasına aykırı hareket ettiği gerekçesiyle suç duyurusunda bulunuldu. Aralarında sanatçı Dieter Hallervorden, yazar Albrecht Müller ve eski milletvekillerinin de bulunduğu çok sayıda ismin yaptığı ortak açıklamada, Bizler Almanya Başbakanı Friedrich Merz hakkında suç duyurusunda bulunuyoruz. Merz, Almanya Anayasası”nın özellikle 9, 25 ve 26. maddelerini ihlal etmiştir ifadesi kullanıldı. İSRAİL GÜZELLEMESİ YAPMIŞTI Başbakan olmadan önce dünyanın en büyük silah yatırımcısı BlackRock”un yönetim kurulu başkanı olan Merz”in, 17 Haziran 2025″te Kanada”da düzenlenen G-7 Zirvesi sırasında İsrail”in İran”a karşı uluslararası hukuka aykırı saldırılarını Bu, İsrail”in hepimiz için yaptığı pis iş sözleriyle güzel göstermeye çalıştığı belirtildi. İsrail”in saldırılarını övmenin BM Şartı”na açıkça aykırı olduğuna işaret edilen açıklamada, Federal Başsavcı ve Berlin Savcılığı”ndan Federal Şansölye aleyhine cezai işlem başlatılması talep edildi. NAZİ TERMİNOLOJİSİ KULLANDI Şansölye”nin İsrail”in saldırılarını övmesinin ulusal ve uluslararası hukuka aykırı olmakla kalmayıp, Nazi terminolojisi kullanılarak da yapıldığına işaret edilen açıklamada, 1942 Nazi subayı August Haefner”in, Babi Yar”daki toplama kampında 34 bin Yahudi”nin toplu infazını, aynı pis iş kelimesiyle haklı göstermeye çalıştığı kaydedildi. Suç duyurusuna imza atanlar arasında kabare sanatçısı Uwe Steimle, müzisyen Diether Dehm, girişimci Klaus Dieter Böhm, yayıncı Matthias Oehme, ses sanatçısı Alexa Rodrian, edebiyatçı Jenny Farrell, heykeltraş Uli Barnickel, gazeteci yazar Patrik Baab, eski milletvekili Andrej Hunko ve Avrupa Parlamentosu milletvekili Michael von der Schulenburg gibi isimler bulunuyor. NE OLMUŞTU? Şansölye Merz G7 Zirvesi için bulunduğu Kanada”da ZDF televizyonu muhabirinin İsraillilerin bu kirli işi yapmasının çok cazip olup olmadığını sorması üzerine Kirli iş terimi için size minnettarım. Bu, İsrail”in hepimiz için yaptığı kirli iş. Biz de bu rejimden etkileniyoruz. Bu molla rejimi saldırılarıyla dünyaya ölüm ve yıkım getirdi. Hizbullah ile 7 Ekim”de İsrail”de Hamas ile. Tahran”daki rejim olmasaydı, bu asla mümkün olmazdı. Rusya”ya Tahran”dan insansız hava aracı tedarik edilmesi. Evet, İsrail”in orada yaptığı kirli iş demişti.
Source:
Eski Başbakan”dan Türkiye itirafı: Hata yaptık
Eski İspanya Başbakanı Jose Luis Rodriguez Zapatero, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından İspanya”nın başkenti Madrid”de “Daha Adil Bir Dünya Mümkün” başlıklı panelin açılış konuşmasını yaptı.Türkiye”nin Avrupa Birliği”ne (AB) en yakın ve heyecanının en üst seviyede olduğu dönemde, 2005, 2006″larda AB”ye alınması gerektiğini, bunun gerçekleşmemesinin hata olduğunu vurgulayan Zapatero, “Türkiye, AB üyesi olsaydı günümüzde yaşanan savaşlar olmazdı. Rusya, Ukrayna”ya savaş açamaz, İsrail Gazze”ye saldıramazdı. Türkiye”nin AB üyeliği geçmişte anahtar bir öneme sahipti, şimdi de anahtar ve gelecekte de anahtar olacak.” şeklinde konuştu.”Rusya”nın işgali karşısında Ukrayna”nın umudu ve en büyük garantisi AB”dir.” diyen Zapatero, “AB bir barış siyasi topluluğudur. Ve askeri güç kullanmadan kendini genişleten, yayılan tek kurumdur. Türkiye”nin katılımı ile AB daha önemli olacak, tarihi bir vizyona ve siyasi akla sahip olacaktır.” görüşünü savundu.- “GAZZE”DE YAŞANANLAR DÜNYA TARİHİNİ DEĞİŞTİRECEKTİR”Konuşmasında, İsrail”in Gazze”deki soykırımının kabul edilemez olduğuna da vurgu yapan eski İspanya Başbakanı, “Yahudi soykırımı dünya tarihini değiştirdi. Gazze”de yaşananlar da dünya tarihini değiştirecektir. Bu sadece zaman meselesi.” dedi.”Gazze”deki barbarlığın durdurulmasını gerektiğini” ifade eden Zapatero, “İspanya hükümetinin Filistin Devleti”ni resmi olarak tanıyarak, İsrail”in Gazze”de yaptıklarına karşı çıkarak ve BM Genel Kurulu”nda kabul edilen Gazze için ateşkes kararına öncülük ederek doğru bir pozisyon aldığını” söyledi.Zapatero, “Gazze”deki barbarlık durdurulmalı.” ifadesini kullandı.- NATO SAVUNMA HARCAMALARINI NEDEN ARTIRMAK İSTİYOR?Diğer yandan NATO Genel Sekreteri Mark Rutte ve ABD Başkanı Donald Trump”ın NATO üyesi ülkelerden talep ettiği savunma harcamalarının Gayri Safi Yurt İçi Hasıla”nın (GSYİH) yüzde 5″ine çıkarılması önerisini sert bir dilde eleştiren Zapatero, İspanya Başbakanı Pedro Sanchez”in de savunma harcamalarının artırılmasına karşı açıklamalarına destek verdiğini kaydetti.Savunma harcamalarının GSYİH”nın yüzde 5″ine çıkarılmasına açık şekilde karşı olduğunun altını çizen Zapatero, gelişmekte olan ülkelere yapılan kalkınma ve işbirliği yardımlarının yüzde 0,5″i bile bulmadığı bir dönemde askeri harcamaların artırılmasının eşitsizlikleri büyütmekten başka bir işe yaramayacağını ifade etti.”Silahsız barış olabilir. Er ya da geç bu hareket başlayacaktır.” diyen Zapatero, şu açıklamalarda bulundu:”Savunma paraları nereye harcanacak? Alınan füzeler nereye atılacak? Dünya nüfusunun yüzde 14-15″ine denk gelen NATO ülkelerinin savunma harcamaları neden bu kadar fazla. Birileri bize açıklayabilir mi? Gelecek nesillere bırakılmak istenen barış, demokrasi, birlikte yaşam kültürü bu mu? Benim cevabım hayır.”- “İSLAM KORKUSU GÖRÜNMEZ DÜŞMAN YARATTI”Zapatero, dünyada barış için somut girişimlerin artırılmasını, sessiz kalınmaması gerektiğini vurgulayarak, ayrıca “İslam korkusu görünmez düşman yarattı. Hata yapıldı. Orta Doğu bakın ne durumda? Afganistan, Irak, Suriye, Yemen, Libya, yarısı sivil 1 milyondan fazla kişi öldü. Neden? İsrail”in şu anda Gazze”yi ortadan kaldırması için mi? Maalesef bilanço bu.” görüşünü savundu.Rusya-Ukrayna Savaşı ve İsrail”in İran”a saldırılarıyla başlayan çatışmalar ile İsrail”in Filistin”deki soykırımı örneklerini vererek dünyanın şu anda kritik bir dönemden geçtiğini aktaran Zapatero, şöyle konuştu:”Belki de bu kritik dönemin sonunu yaşıyoruz. Umarım dibe vurmuşuzdur. Çünkü bu durum uzun sürmeyecek ya da daha ileriye gitmeyecektir. Barış, işbirliği ruhu üstün gelecektir. Tarihte hep böyle oldu. Kritik dönemler değişimi getirir.”Zapatero, “tarihte büyük bir demokrasi olarak yerini alan ve dünyanın bir numaralı gücü olan ABD”nin şu anda çok derin bir kriz yaşadığını” öne sürerek, “inkarcı, demokrasi, insan hakları ve Avrupa karşıtı” olarak tanımladığı yeni sağcı ideolojiye karşı her zaman umudunu koruduğunu kaydetti.Avrupa”nın tarihine bakarak önündeki tehditlere karşı her zaman uyanık olması gerektiğini, “barışın başlangıç, adil olmanın ise inşa edilmesi gereken bir süreç olduğunu” dile getiren Zapatero, “Avrupa özeleştiri yapmalıdır. Nazizim ve Stalinizm Avrupa”da doğdu. Bu küçük bir detay değil. Her zaman aklımızda tutmalıyız.” dedi.- TÜRK BÜYÜKELÇİ KÜÇÜKEL, BM”DE REFORMUN ZORUNLU OLDUĞUNU SAVUNDUPanelin açılışında konuşan Türkiye”nin Madrid Büyükelçisi Nüket Küçükel Ezberci de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan”ın “Dünya beşten büyüktür.” sözüne atıfta bulunarak, “küresel değişimlerin çok hızlı ve karışık olduğu bir dönemde yaşadığımızı, mevcut ihtiyaçlara karşılık verebilmesi için Birleşmiş Milletlerin (BM) reform yapmasının zorunluluk olduğunu” vurguladı.Büyükelçi Ezberci ayrıca, Filistin”e destek başta olmak üzere bir çok konuda Türkiye ve İspanya”nın sıkı işbirliğinde ve aktif şekilde çalıştığını söyledi.- PANELDE CUMHURBAŞKANI İLETİŞİM BAŞKANI ALTUN”UN MESAJI YAYIMLANDIPanelde görüntü bir mesajı yayımlanan Cumhurbaşkanı İletişim Başkanı Fahrettin Altun da BM”nin barış ve güvenlik sağlama konusundaki temel misyonundan uzaklaştığını, kapsayıcılık eksikliği sorunu yaşadığını ifade etti.Altun, BM”nin adalet ve eşitlik temelinde reform edilerek, daha kapsayıcı, şeffaf ve hesap verebilir olması gerektiğinin altını çizdi.Daha adil, kapsayıcı ve destekleyici bir uluslararası düzen inşa etmenin zorlukları ve fırsatları üzerine düşünmek amacıyla akademisyen, diplomat, siyasetçi ve ekonomistleri bir araya getiren panelde, İspanyol ve Türk aydınlar, çok taraflılık, insan hakları, BM”de reformun gerekliliği, Rusya-Ukrayna savaşı ve Gazze”deki soykırım başta olmak üzere uluslararası sorunlarda BM”nin çözüm üretememesi konularını tartıştı.
Source: Www.star.com.tr
“İran-İsrail çatışması Kalkınma Yolu”nu erteletebilir”
Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu gelecek hafta İstanbul da düzenlenecek Küresel Ulaştırma Koridorları Forumu öncesinde gündeme dair açıklamalarda bulundu. Bakan Uraloğlu basın mensuplarıyla gerçekleşen buluşmada ilk olarak Türkiye nin ulaştırma alanında yaptığı yatırımlara ilişkin verileri paylaştı. 2002 yılından bu yana 293.5 milyar dolarlık bir yatırım yapıldığını belirterek Karayolları, demiryolları, havayolu, denizcilik ve haberleşme noktasında bunun üretime katkısının yaklaşık bir trilyon dolar olduğunu hesaplıyoruz ifadelerini kullandı. BÖLÜNMÜŞ YOL UZUNLUĞU YAKLAŞIK 5 KATINA ÇIKTI Bu süreçte karayollarında 6 bin 101 kilometre olan bölünmüş yol uzunluğunu 29 bin 742 kilometreye yükselttiklerini belirten Bakan Uraloğlu Bu da mevcut yol ağımızın yaklaşık yüzde 42 sini oluşturuyor. Ancak trafik hareketinin yaklaşık yüzde 80-85 ini sadece bu bölünmüş yollar üzerinden seyrettirebildiğimizi söylemek isterim. Otoyolu 1700 km den 3800 km lere, bitümlü sıcak karışım kaplamayı 8500 den 32000 km lere, viyadük uzunluğunu 311 km den 799 a Tünel uzunluğunu da 50 km den 790 a çıkardık dedi. 10 bin 900 kilometre olan demiryolu ağını yaklaşık 14 bin kilometreye çıkardıkları bilgisini veren Uraloğlu şöyle devam etti: Bir taraftan da mevcut elektrikli ve sinyalli hat uzunluklarımızı yüzde 60, 70 hatta yüzde 80 lere kadar çıkarmış olduk. Dolayısıyla bu hem çevreci hem de kapasiteyi artıran bir durum. Ülkemizi Avrupa da 6. dünyada 8. yüksek hızlı tren işletmecesi ülke yaptık ve 2251 km Yüksek hızlı demir yolu inşa ettik. Kent içi raylı sistemlerde de yine bakanlığımız yaklaşık on dört ilde toplam 1.014 kilometre bir raylı sistem inşaatını gerçekleştirdi. HAVALİMANI SAYISI 26 DAN 58 E YÜKSELDİ Bakan Uraloğlu 2002’de 26 aktif havalimanı olduğunu hatırlatarak bu rakamın bugün 58 e ulaştığını 2 havalimanının ise yapımının devam ettiğini belirtti. Uraloğlu nun paylaştığı verilere göre 2022 yılında denizcilik sektöründe liman tesisi sayısı 2022 de 152 iken bugün 217 oldu. 37 olan tersane sayısı ise 85 e ulaştı. FİBERDE HEDEF 800 BİN KİLOMETRE İletişim alanındaki güncel rakamları da açıklayan Uraloğlu 96.5 milyon bir geniş bant aboneye ve 605 bin kilometre fiber ağ uzunluğuna ulaşıldığını söyledi. Fiberde ilk etapta hedefin Bunu ilk etapta 800 bin kilometreye ulaşmak olduğunu ifade etti. 45 GÜN YERİNE 13 GÜN Bakan Uraloğlu bu verileri paylaşmasının ardından Türkiye nin jeopolitik önemi ve son dönemde giderek daha sık konuşulan uluslararası ulaşım ve lojistik ağlarla ilgili bilgilendirme ve değerlendirmelerde bulundu. Bugün Süveyş kanalından giden bir yükün yaklaşık kırk beş günde; Ümit Burnu nu dolaştığını söyleyen Uraloğlu Kalkınma Yolu’nu bitirdiğimizde oradan giderse 25 günde bu yolculuk, yük taşıma süresi tekamül etmiş olacak. Orta Koridor’u, etkin bir şekilde kullandığımız durumda da 18 günde… Bunu ilerleyen zamanda 13 günlere kadar düşürmüş olacağız dedi. Orta Koridor hakkındaki detayları paylaşan Uraloğlu bunun Hazar geçişli, Gürcistan limanlarından Karadeniz e inebilen, Türkiye den de demir yoluyla kesintisiz Avrupa ya giden bir hat olduğunu söyledi. ORTA KORİDORDAN 114 MİLYAR DOLARLIK ETKİ Kuzey Koridor un Rusya nın savaş halinde olmasına rağmen hala etkin bir şekilde kullanıldığına dikkat çeken Ulaştırma Bakanı Batı, yüklerin İran üzerinden çok taşınmasını istemiyor. Onun için biz bu Hazar geçişli Orta Koridoru çok daha güçlendirme gayreti içerisindeyiz. Burada orta koridorun ülkemizdeki durumu nedir? Yaklaşık 2 bin 262 kilometre. Bunun belli bölümlerini bitirdik. Geri kalan bölümünde de çalışmaya devam ediyoruz ama Marmaray geçişli demiryolu güzergahını halihazırda işletebiliyoruz diye konuştu. Orta Koridor için toplamda yaklaşık 50 milyar dolarlık bir yatırım yapılmış olacağını belirten Bakan Uraloğlu, bu koridorun üretime etkisinin 114 milyar dolar olacağını ve yıllık da yaklaşık 144 bin kişiye istihdam imkanını sağlayacağını öngördüklerini belirtti. Çin den Avrupa ya yüklerin şimdilik 18 ama ilerleyen zamanda 13 güne kadar düşen bir süre içerisinde taşınacak olmasının bu koridorun önemli etkenlerinden bir tanesi olduğunu vurguladı. TEK BİR HATTA BAĞLI KALMAMAMIZ GEREKİR Bakan Uraloğlu Kalkınma Yolu Koridoru’nun ise Irak ın Basra Körfezi ndeki Fav Limanı ndan başlayıp 1200 km ile Ovaköy e, Türkiye de de Kapıkule ye kadar giden ve üç denize de bağlantısı olacak olan bir koridor olduğunu belirtti. Orta Koridor, Kalkınma Yolu Koridoru gibi alternatiflerin çeşitlendirilmesi gerektiğini belirten Uraloğlu şöyle devam etti: Bakın bugün İsrail in İran a saldırması sonucunda Hürmüz Boğazı nın kapatılması konuşuluyor. Dolayısıyla Hürmüz Boğazı kapatıldığı zaman Fav limanı gelecekteki beklenen kapasitenin işlevin altına düşebilecektir. O zaman bizim elimizde Orta Koridorun güçlü olarak durması lazım. Deniz yollarının güçlü olarak durması lazım. Yani tek bir hatta bağlı kalmamamız gerekir. Bakan Uraloğlu nun verdiği bilgilere göre Kalkınma Yolu kapsamında 2100 kilometre demiryoluve aynı güzergahta bir karayolu ağı olacak. Bu kapsamdaki da bittiğinde yaklaşık 24 milyar dolarlık bir yatırım yapılmış olacak. Projenin yıllık 50 milyar dolarlık ekonomik etk ve ortalama 63 bin kişilik istihdam yaratacak. Hızlı tren ağlarının birçok ile bu vesileyle bağlanacağının altını çizen Uraloğlu Altı milyon yeni vatandaşımıza bu vesileyle ulaşmış olacağız ve ülkemizde bunlar sadece bir transit koridor değil aynı zamanda lojistik üsler anlamında da üretim merkezlerinin gelişmesini destekleyecektir dedi. KUZEY MARMARA HIZLI TREN HATTININ İHALESİ BU YIL YAPILACAK Şu anda Marmaray dan günde maksimum dört yük treninin geçmesine imkan verilebildiğini söyleyen Uraloğlu Niye? Çünkü yılın yaklaşık 20 saatine yakın bölümü, 18-20 saat 300 tren seferi ile 700 bin insanımızı, vatandaşımızı taşıyoruz. Bunun haricinde kalan 4-6 saatlik bölümünde hem günlük bakımı yapıyoruz hem de sadece 4 tane yük trenini geçirebiliyoruz. Şimdi Gebze den başlayıp Sabiha Gökçen Havalimanı, Yavuz Sultan Selim Köprüsü, İstanbul Havalimanı, Çatalca ya yani Halkalı-Kapıkule ye bağlanacak olan hızlı tren hattımıza bağlantı sağlamış olacağız. 120 km uzunluğunda Dünya Bankası nın koordinasyonunda İslam Yatırım Bankası ve diğer bankaların kredi görüşmeleri tamamlanmak üzere inşallah bu sene ihalesini yaparak yapımına seneye başlayalım diye düşünüyoruz. Burasını açtığımız an artık bu koridorda bir kapasite problemi kalmamış olacak. Yaklaşık bir 5 milyar dolarlık da bir yatırımdan bahsediyoruz açıklamasında bulundu. ANKARA-İZMİR HIZLI TRENİ NE ZAMAN TAMAMLANACAK? Bakan Uraloğlu bunların yanında devam eden demiryolu hattı çalışmalarıyla ilgili son gelişmeleri aktardı: Ankara nın Ege ye bağlantısı İzmir e hızlı tren hattımız da yaklaşık 505 kilometre, çalışmalar devam ediyor. Afyon a kadar 2026 yılında, devamını da 2027 ve 2028 yıllarında bitirelim diye çalışmalarımıza devam ediyoruz Başka projemiz, Ankara İstanbul arasından hızlı trenden ayrılıp Osmaneli nden Bursa dan Bandırma ya kadar giden hattımız. Yaklaşık 200 kilometre civarında. Bunu da bu sene sonu itibariyle Bursa ya kadar gayret ediyoruz. Biraz iddialı olmakla beraber. Geri kalanını da 2028’e kadar bitirmiş olacağız. Bir başka projemiz Kalkınma Yolu Koridoru’nun da önemli bir parçasını oluşturan Mersin, Adana, Osmaniye, Gaziantep hattımız. Yaklaşık 312 kilometre uzunluğunda, bunu da inşallah 2026 sonu 2027 gibi bitirmiş olacağız. Bazı bölümlerinin dört hat olduğunu da özellikle belirtmek isterim. SUYU BIRAKTIĞINIZDA EN DOĞRU MECRADAN AKAR Bakan Uraloğlu yaptığı sunumun ardından basın mensuplarının sorularını cevapladı. İsrail-İran gerilimi Kalkınma Yolu’nu etkileyip etkileyemeyeceğinin sorulması üzerine Tek bir koridora bağlı kalmamızın doğru olmadığını söyledim. Bu Orta Koridor için de böyle, Kalkınma Yolu Koridoru için de böyle. Tabii bu şekildeki çatışmalar bu projelerle ilgili bazı soru işaretlerini beraberinde getiriyorlar. Ama bunun ilanihaye devam etmesini de öngörmüyoruz. Zaten böyle bir sıkıntıyı dünyanın sürdürebilme şansı yok. Dolayısıyla bu projede bu tür çatışmalar ya da gerginlikler belki başlamasını belki biraz erteletebilir. Belki oraya sağlanacak finansmanla ilgili biraz daha yoğunlaşmayı gerektirebilir. Ama bu şöyledir; hani siz suyu bıraktığınızda o en doğru mecradan akar ya bu Kalkınma Yolu Koridoru da böyle bir mecra. Bugün ya da istediğimiz zaman diliminde olmasa bile mutlaka hayata geçireceğiz cevabını verdi. TÜRKİYE SADECE BİR GEÇİŞ KORİDORU OLMAYACAK Bakan Uraloğlu na ayrıca Orta Koridor un Avrupa Birliği ne Çin ürünlerinin çok daha ucuza ve hızlı gitmesi anlamına gelmesi dolayısıyla Türkiye nin ihracatı açısından bir dezavantaj doğurup doğurmayacağı soruldu. Uraloğlu bu soruya şu şekilde cevap verdi: Bakın bugün bulunduğumuz İstanbul dan İzmir e dört yüz yirmi altı kilometrelik bir otoyol yaptık. Ve üç buçuk saatte gidebiliyoruz. Yapılmadan önce sekiz buçuk saatti. Bugün yapmasaydık on üç saatler olmuş olacaktı. İstanbul İzmir seyahati. Soruyla ilgisine geleyim. Bu güzergahı yaptıktan sonra on iki tane organize sanayi bölgesi bu güzergaha yakın yerlerde teşkil edildi. Dolayısıyla Türkiye sadece bir geçiş koridoru olmayacak, sadece bir navlun ücretleriyle yetinmeyecek, lojistik ve üretim anlamında da ciddi avantajlar sağlayacaktır diye söyleyebilirim.
Source: Habertürk
AKP”nin “sürpriz” konuğu Leyla Alaton”dan açıklama: “Öküz altında buzağı arayanlara kötü haber…”
Bu haftaki AKP Grup Toplantısı”nda AKP”li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan”ı dinleyenler arasında Alarko Holding Yönetim Kurulu üyesi ve Alvimedica Yönetim Kurulu Başkanı Leyla Alaton’un bulunması dikkat çekmişti. Milletvekilleri sırasında oturarak Erdoğan”ı dinlediği görülen Alaton”un grup toplantısında ne için bulunduğu merak konusu oldu. Toplantıda aynı zamanda bir tıp doktoru olan AKP Kocaeli milletvekili Saadettin Hülagü’nün yanında oturan Alaton, toplantı sonrası Erdoğan ile de bir görüşme yaptı. Görüşmenin içeriği basına yansımadı. Alaton, bu sürpriz görüntüler ve görüşme üzerine bir açıklama yaptı. Toplantıya Benim arkadaşım, uzun yıllardır tanışırız dediği AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin”in davetiyle katıldığını belirten Alaton, Erdoğan”la da iş görüşmesi yaptığını söyledi. Alaton”un YetkinReport “a yaptığı açıklamalar şöyle: – AK Parti grubuna davetle mi gittiniz, yoksa kendiniz mi başvurdunuz? – Özlem Zengin, AK Parti Grup Başkanvekili benim arkadaşım, uzun yıllardır tanışırız. Bana sık sık Grup toplantılarının halka açık olduğunu, iki haftada bir çarşamba günleri yapıldığını, bir gün gelip görmemi istediğini söyler. Geçen salı Ankara’ya başka bir görüşme için gittiğimde dostum Özlem Zengin Hanımın davetiyle vatandaşların da katıldığı grup toplantısına son dakika katılma daveti aldım. – Gerçi halkın ve biz gazetecilerin izlediği balkon kısmında değil, milletvekillerinin oturduğu bölümdeydiniz. – Evet, Özlem Hanımla geldik ama onun yanına oturmadım, arkalarda bir koltukta, bir milletvekilinin yanında yer gösterdiler. – Gelişinizin İsrail-İran savaşıyla, AK Parti ile muhtemel siyasi bağlarınızla ilişkili olduğu öne sürüldü. – Hiç alakası yok. Toplantıyı izledim. Daha sonra oraya gelmişken kendi görüşme odasına alındım. ERDOĞAN”LA NE KONUŞTU? – Özlem Hanımın odasında mı? – Sayın Cumhurbaşkanının odasında. – Makam odası mı? – Hayır konuşma sonrasında görüşmelerini yaptığı daha küçük bir oda. – Özlem Hanım da var mıydı? – Evet, zaten onun sayesinde görüştük. Sayın Cumhurbaşkanımızla, Belediye Başkanı olduğu dönemden yani 30 sene evvelinden, GYİAD yönetim kurulu üyesi olduğum günlerden tanışırım. Zaman içinde birçok defa karşılaştım ve sohbetlerimiz, şakalaşmalarımız olmuştur. – Nasıl karşıladı? Çok iyi karşıladı. Iğdır’dan kayısı gelmiş, kayısı ikram etti. – Ne kadar süre görüştünüz? 15 dakika, yarım saat? – Yarım saat kadar ŞİRKETİMLE İLGİLİ BİLGİ VERDİM – Ne görüştünüz? – Benim işlerimi sordu. Tamamıyla işlerle ilgili sohbetimiz oldu. Alvimedica medikal cihaz şirketim hakkında kendisine bilgi verdim. Alarko olarak tarıma ne kadar büyük bir yatırım yaptığımızı, şu an Türkiye’nin en büyük kapalı jeotermal enerji ile beslenen kapalı seralarını inşa ettiğimizden ve neredeyse tamamıyla ihracata çalıştığımızı, pestisitsiz domates, biber yetiştirdiğimizi anlattım. – Siyaset konuşmadınız mı? – Hiç konuşmadık. – İsrail-İran savaşı, ya da Türk Yahudi Toplumunun durumu? – Hayır, konuşmadık. Çok verimli, pozitif ve faydalı bir bilgilendirme fırsatı oldu. Öküz altında buzağı arayanlara kötü haber ama ne politika ne dünya durumu ne de başka şeyden bahsettik. KONU SURİYE”DEKİ HASTANE Mİ? Alaton”un Erdoğan”la yaptığı bu görüşmenin ardından akıllara Suriye’deki HTŞ yönetiminin Sağlık Bakanı Musab El Ali ve beraberindeki heyetin geçen günlerde Türkiye”ye yaptığı ziyaret geldi. Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu ile bir araya gelen Musab el Ali, Türkiye’nin Suriye’de biri kalp-damar hastanesi olmak üzere iki hastaneyi işletmesi için protokol imzalamıştı. HTŞ yönetiminin Türkiye ile işletme protokolünü imzaladığı hastanelerden biri Şam Kalp Hastanesi, diğeri ise Halep Onkoloji Hastanesi oldu. Sağlık Bakanlığı’nın Bilkent Yerleşkesi’nde dün törenle imzalanan protokole ilişkin konuşan Memişoğlu, Halep ve Şam”da tarafımızca işletilecek olan sağlık tesislerinin planlama ve işletme süreçleri, Türkiye”nin sahip olduğu tecrübeyle şekillenecektir. Türkiye, Suriye”deki yeni sürecin ilk anından itibaren acil ihtiyaçlara ilişkin gerekli adımları atmaya başlamıştır” demişti. Art arda yaşanan bu gelişmeler, Suriye”de yapılacak butıp yatırımı için ilgili olarak koroner stent, balon kateter, tanı ve kılavuz kateter gibi tıbbi cihazlar üreten Alvimedica firmasının da tercih edilme ihtimaliyle ilgili olabileceği yorumlarına neden oldu.
Source: Haber Merkezi