Küresel Politika Gündemi – Gerilimler, İşbirlikleri ve Stratejik Hamleler

Kuzey Kore”den 2 ülkeyi alarma geçiren balistik füze denemesi

Son zamanlarda Rusya ile sürdürdüğü askeri işbirliği ile gündeme gelen Kuzey Kore, bir kez daha Güney Kore ve Japonya”yı alarma geçirdi. Güney Kore Genelkurmay Başkanlığı”ndan (JCS) yapılan açıklamada, Kuzey Kore”nin Japon Denizi istikametine doğru birden çok kısa menzilli balistik füze fırlattığı bildirildi. 250 KİLOMETRE MESAFE KAT ETTİ Saat 09.30 dolaylarında Kuzey Kore”nin Jagang eyaletindeki Ganggye bölgesinden ateşlenen füzelerin yaklaşık 250 kilometre mesafe kat ettikten sonra denize düştüğü aktarılırken, fırlatılan füze sayısına ilişkin net bir bilgi paylaşılmadı. Japonya hükümeti hasar rapor edilmediğini açıkladı. JAPONYA HÜKÜMETİ DOĞRULADI Öte yandan Japonya hükümeti de Pyongyang”ın son füze denemesini doğruladı. Japonya Baş Kabine Sekreteri Yoshimasa Hayashi gerçek zamanlı veri paylaşımı da dahil olmak üzere Japonya, ABD ve Güney Kore arasındaki 3″lü işbirliğinin sürdüğünü belirterek, “Bu noktada kesin bir değerlendirme yapamıyoruz. Ancak, Japonya topraklarına veya münhasır ekonomik bölgesine herhangi bir füze düştüğü doğrulanmadı ve herhangi bir hasar raporu da alınmadı” ifadelerini kullandı. “FÜZE DENEMELERİ BÖLGENİN GÜVENLİĞİNİ TEHDİT EDİYOR” Kuzey Kore”nin devam eden füze denemelerinin Japonya”nın, bölgenin ve uluslararası toplumun barış ve güvenliğini tehdit ettiğini vurgulayan Hayashi, “Gerekli bilgileri toplamak ve analiz etmek için ABD, Güney Kore ve diğer ülkelerle yakın bir şekilde çalışmaya devam edeceğiz ve gözetim faaliyetlerini sürdürmek için elimizden geleni yapacağız” dedi. TRUMP”A GÖZDAĞI Kuzey Kore”nin son füze denemesi, ABD”de 20 Ocak”ta yönetimi devralmaya hazırlanan Donald Trump ve hükümetine gözdağı olarak yorumlandı. Son füze denemesini 6 Ocak”ta gerçekleştiren Pyongyang yönetimi, ses hızının 12 katına ulaşabilen orta menzilli hipersonik balistik füze test ettiğini açıklamıştı.

Source: Haberler


TBMM Başkanı Kurtulmuş: Suriye yönetiminin içerisinde olmaları beklentimizdir

TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, Avukat Osman Ataman”ın 138.”sini düzenlediği Bab-ı Ali Toplantıları kapsamında İstanbul”da bir otelde düzenlenen “Yeni Küresel Sistem Arayışı ve Türkiye”nin Rolü” başlıklı programda yaptığı konuşmada, dünyanın her dönemde önemli küresel sorunlarla karşı karşıya kaldığını söyledi.Savaşlardan, işgallerden, açlık ve kuraklıktan kaynaklanan küresel göç hareketlerinin tüm dünyayı etkilediğini belirten Kurtulmuş, “Bizim gibi göç hareketlerine karşı mütehammil olan milletlerin gösterdiği reaksiyonlar başka, özellikle Avrupa ülkeleri gibi birkaç bin tane göçmen geldiği zaman ayakları titreyen ülkelerin gösterdiği reaksiyonlar başkadır. Ne tür reaksiyon verilirse verilsin, göç meselesinin çözülmesi gereken önemli bir küresel sorun olduğunu hepimiz biliyoruz.” ifadelerini kullandı.Kurtulmuş, önemli meselelerden birinin de iç savaşlar olduğunu, bu konuya Suriye”nin son 13 yıllık geçmişinin örnek olarak verilebileceğini anlattı.İnsan hakları meselesinin önemine dikkati çeken Kurtulmuş, “Maalesef özellikle son yıllarda ve Gazze”deki gelişmeler, insani değerlerin, insan haklarına ve onuruna dayalı insani öğretinin iflas ettiğini ortaya koymuştur. Ağızlarını her açtıklarında, herkese insan hakları dersi verenlerin, herkese insan hakları konusunda vaaz edenlerin konu Filistinli insanlar, Müslümanlar, Orta Doğu”nun insanları ya da Afrika”nın masum insanları olduğu zaman nasıl bu öğretinin birkaç asır gerisine gittiklerini hep beraber gördük.” değerlendirmesinde bulundu.Küresel gelir eşitsizliği meselesinin, dünyanın en büyük felaketi olduğunu dile getiren Kurtulmuş, dünyanın yüzde birlik nüfusunun, toplam servetin yüzde 50″sinden fazlasına hakim olduğunu söyledi.- “TÜRKİYE ÖNLENEMEZ BİR YÜKSELİŞİN BAŞLANGICINDADIR”Kurtulmuş, teknolojinin güçlü ülkelerle gelişmekte olan ülkeler arasındaki makası yakınlaştıran bir çarpan etkisi sağlayabileceğini ancak yeni medya uygulamalarındaki gelişmelerle kapitalizmin yeni bir boyuta eriştiğini aktardı.Dünyada çok farklı bir döneme girildiğini kaydeden Kurtulmuş, bu yeni dönemde çok merkezliliğinin hakim olduğu bir dünya sitemi kurulacağını belirtti.Kurtulmuş, yeni dönemde yıldızı parlayan ülkelerden birinin Türkiye olacağını vurgulayarak, “Türkiye bu çerçevede önlenemez bir yükselişin başlangıcındadır. Ümit ediyorum ki bu çok kutuplu dünya sistemi içerisinde adından çok bahsedilen, kendilerine birçok yerde ihtiyaç duyulan en önemli ülkelerden birisi olacaktır.” şeklinde konuştu.İsrail”in Gazze”deki soykırımına değinen Kurtulmuş, “İsrail ve siyonist rejim dokunulamaz bir devlet, dokunulamaz bir rejimdi ama İsrail”e, Netanyahu ve yakın çetesine yakın dönemde iki kere dokunuldu. Birisi Uluslararası Adalet Divanı”nda verilen karardı. Bir diğeri ise Uluslararası Ceza Mahkemesinin verdiği karardır. Bu kararlar çıktıktan sonra bunları değerlendirmek kolaydır ama bu kararların ne kadar zor şartlar içerisinde verildiğini hepimiz biliyoruz.” ifadelerini kullandı.- “DOKUNULAMAZ ZANNEDİLEN İSRAİL”E DOKUNULDU”Numan Kurtulmuş, Gazze”deki insanlık dramı için dünyanın pek çok yerinde düzenlenen gösterileri hatırlatarak, şunları söyledi:”İnsanlık cephesinin yaptığı her gösteri ve “Filistin”e özgürlük” diyerek bağırdıkları her slogan, Uluslararası Adalet Divanını ve Uluslararası Ceza Mahkemesini etkiledi. Dokunulamaz zannedilen İsrail”e dokunuldu. Sizi temin ederek söylerim ki Netanyahu ve çetesinin getirdiği siyonist rejimin bu halleri, iyi halleridir, iyi günleridir. Önümüzdeki dönem dünya sisteminin değişmesi bakımından tarihi öneme sahip olan İsrail”e daha çok dokunulacaktır. Birçok uluslararası alanda hesap verecekler ve bu yaptıkları yanlarında kar kalmayacaktır. Bu söylediğim sadece bir hükümete karşı değil, çökmüş, ayaklar altına serilmiş olan uluslararası sistemin yeniden dirilmesine vesile olacak önemli adımdır.”Dünyada keskin hatlarla gelişen çelişki ve çatışma dönemi olacağını aktaran Kurtulmuş, “Bir tarafta adaleti savunanlar, diğer taraftaysa zulmü savunanlar arasında bir mücadele, çelişki olacaktır. İnsanlık cephesi, bu konuda adaleti savunanların bir araya gelebileceğinin çok somut örneğini oluşturmuştur. Filistin”in nerede olduğunu bile bilmeyen insanların kalkıp Filistin davasına sahip çıkmaları ancak adalet duygusunun çok yüksek olmasıyla izah edilebilir.” diye konuştu.- “TECRÜBEMİZİ SURİYELİ KARDEŞLERİMİZE AKTARMAK BOYNUMUZUN BORCUDUR”TBMM Başkanı Kurtulmuş, yönetimde kapsayıcılık ilkesinin önemine değinerek, yeni Suriye yönetiminin büyük sınav vereceği alanlardan birisinin bu ilke olduğunun altını çizdi.Yeni Suriye yönetiminden kapsayıcı ve demokrat olmaları, toplumun bütün farklı kesimlerinin temsil edilebileceği bir Suriye”yi inşa etmelerini beklediklerini ifade eden Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü:”Türkiye olarak bir komşuluk vazifesi, bir kardeşlik vazifesi olarak üzerimize düşen, Suriye”nin yeni yönetiminde ve Suriye halkına demokratik rehberlik yapabilmektir. Bu büyük tecrübemizi Suriyeli kardeşlerimize aktarmak boynumuzun borcudur. Suriye”de hangi dini kökenden, hangi etnik kökenden, hangi kültürel farklılığa sahip olursa olsun, bütün toplum kesimlerinin Suriye yönetiminin içerisinde olması ve onların da temsil edildiği bir sistemin kurulması beklentimizdir. Suriye”nin yeni yönetiminden bir diğer beklentimiz de terör örgütlerinin bütünüyle Suriye topraklarının dışına çıkmasının temin edilmesi ve Suriye”nin toprak bütünlüğünün sağlanmasıdır.”Osman AtamanProgramda konuşan Bab-ı Ali Toplantıları Düzenleme Kurulu Başkanı Osman Ataman ise etkinliğe ilişkin dair bilgiler verdi.

Source: Www.star.com.tr


Vahdettin İnce yazdı: Adı konmamış süreç

Malumunuz insanın dünya hayatı isim koymakla başlamış. Yüce Allah, Adem”e ilk olarak varlıkların isimlerini, diğer bir ifadeyle varlıklara isim koymayı öğretmiş. Nitekim bu doğamızın gereği, bir çocuk dünyaya geldiği zaman ilk olarak ona bir isim vermek aklımıza gelir. Hatta bazı tez canlı aileler, çocuk daha dünyaya gelmeden ona bir isim bulma telaşına girerler. Ebeveynler, yakın akrabalar arasında isim tartışması bile yaşanır çocuk henüz doğmamışken. Acele tarafından da olsa eşyanın tabiatına uygun bir davranıştır bu. Yaratılışımızdan kaynaklanan bu özellik, hayatın her alanında kendini gösterir. Mesela bir mucitsek eğer, icadı tamamladıktan sonra ona bir isim veririz ilk olarak. İsimsiz süreçler de yürümez bildiğiniz gibi. Gerçi bizim ülkemizde adı daha ilk adımda konulmuş süreçler de pek yürümüyor, mevzuat namüsait olduğu için.Geçenlerde katıldığım bir TV kanalında sunucu, “MHP lideri Devlet Bahçeli”nin çağrısı üzerine Türkiye”de bir süreç başladı. Bu süreç kapsamında DEM Parti heyeti, önce İmralı adasına gidip orada tutuklu bulunan Abdullah Öcalan”la görüşüp ondan bir mesaj getirdi. Ardından başta Meclis başkanı olmak üzere bazı partilerle görüşmeler gerçekleştirdi. Lehte ve aleyhte açıklamalar yapılıyor, talepler, endişeler dile getiriliyor. Beklentiler yükseltiliyor. Uyarılar yapılıyor. Hatta başlamış olan veya devam etme ihtimali bulunan sürece yönelik tehditler havada uçuşuyor. Herkes gardını almış gidişatı gözlemliyor. Ama bu sürecin bir adı yok! Adı konmamış bir süreç işliyor gibi” dedi.”Bana da tuhaf geliyor ama bu durum toplumumuzun karakterine de hepten aykırı değil. Her şey olup bittikten sonra ona bir isim vermek de bu toplumun kültüründe var. Malum olduğu üzere eski Türk destanlarında kahraman, iyice serpilip gürbüzleşmedikçe, mesela bir kahramanlık yapmadıkça ona bir isim verilmediği anlatılmaktadır. Dede Korkut masallarında Boğaç Han, delikanlılık çağında, o da bir azgın boğayı yendikten sonra ancak bir isme kavuşabiliyor. Eh Kürtlerde de durum pek farklı değil. Van”dan İstanbul”a otobüsle seyahat ederken yan yana oturan, daha önce birbirlerini tanımayan iki Kürdün, yolculuk boyunca kendileriyle ilgili hemen hemen her şeyi konuştukları halde yekdiğerinin adını sormayı ancak yolculuğun sonunda akıl ettikleri sıkça rastlanan bir durumdur. Dolayısıyla bu sürecin adı belki de sonunda verilecek” diye ekledim.Mevcut sürece bir isim verilmemiş olmasının, sözünü ettiğim kültürel gerekçelerden kaynaklanıyor olması muhtemeldir. Ama bir diğer etken de daha önce başarısızlıkla sonuçlanmış süreçlerin akıbetinin tekrarlanması endişesi de olabilir. Nitekim Kürt sorunu bağlamında on sene kadar önce yaşadığımız sürece önce “Kürt açılımı”, ardından “Demokratikleşme süreci” ve en sonunda “milli birlik ve kardeşlik süreci” isimleri verilmişti. Hatırlıyorum, o günlerde konuyla ilgili olarak çağırıldığım televizyon programlarında süreçle ilgili hangi ismi kullanacağımı bazen şaşırabiliyordum. Hatta ufak çaplı krizler de yaşanabiliyordu. Mesela “demokratikleşme süreci”ne geçiş aşamasındayken “Kürt açılımı” dediğim zaman sunucu tarafından nazikçe uyarılırdım. Anlayacağınız o günlerde isimler hususunda bir tedirginlik hakimdi. Sürecin aktörlerinin “bu sürece bir isim vermese miydik acaba?” diye içlerinden geçirmiş olmaları da kuvvetle muhtemeldir. Bugünkü temkinli gidişin bir sebebi de geçmişte yaşanan bu tedirginlik olabilir nitekim. Bugünkü adımı atanlar geçmişteki sürecin de aktörleri ne de olsa. Ağızları sütten yandığı için yoğurdu üfleyerek yiyorlar gibi bir durum söz konusudur.O yüzden “hele süreç suhuletle encamına varsın, şiddet bitsin, silahlar sussun, varsın bir ismi de olmasın.

Source: Vahdettin İnce


Tunceli merkezli terör operasyonu: 3 gözaltı

Valilikten yapılan açıklamaya göre, İl Jandarma Komutanlığı ekipleri, terör örgütleri adına faaliyet yürüten kişilerin yakalanması için çalışma yaptı.Ekipler, Tunceli ve İzmir”de belirledikleri adreslere düzenlendikleri eş zamanlı operasyonda Y.T, S.Ç. ve G.G”yi yakaladı.Şüphelilerin jandarmadaki işlemleri sürüyor.

Source: Www.star.com.tr


Grönland Başbakanı Egede, Trump ile işbirliğine hazır olduklarını söyledi

Grönland yerel basını KNR”nin haberine göre Egede, Trump”ın Grönland hakkındaki söylemleri ve ABD-Grönland ilişkisi hakkında değerlendirmelerde bulundu.

Trump”a “Grönland”ı satın almak için görüşme yetkisi” veren tasarı Temsilciler Meclisine sunuldu

Danimarka: Trump”ın Grönland açıklaması kriz oluşturmadı

Egede, Grönland”ın bölgede önemli bir konumda olduğuna işaret ederek ABD, Rusya ve Çin gibi “büyük güçlerin” bundan faydalanmaya çalışabileceğini belirtti.

Bu durumun “tehdit” değil, “işbirliği için fırsat” olarak değerlendirilebileceğini ifade eden Egede, kapılarının madencilik alanında yatırımcılara açık olduğunu söyledi.

Egede, “Trump ile diyalog başlatmaya ve işbirliği için fırsatları aramaya başladık.” dedi.

Başbakan Egede, Trump”ın Grönland hakkındaki açıklamalarını endişe verici olduğunu belirterek askeri çatışma çıkmamasının önemini vurguladı.

Trump”ın Grönland ile ilgili açıklamaları

ABD”de görevi devralmaya hazırlanan Trump, 23 Aralık 2024″te Truth Social hesabından yaptığı paylaşımda, Grönland”ın ülkesinin kontrolünde bulunması gerektiğine ilişkin söylemini yineleyerek, Ada”nın mülkiyeti ve kontrolüne sahip olmanın “mutlak zorunluluk” olduğunu savunmuştu.

Trump”ın bu sözleri, Grönland yetkilileri başta olmak üzere birçok kesimin tepkisini çekmişti.

Başbakan Egede, AA muhabirine yaptığı yazılı açıklamada, “Grönland, Grönland halkına aittir. Biz satılık değiliz ve asla satılık olmayacağız. Uzun süredir devam eden özgürlük mücadelemizi kaybetmeyeceğiz.” ifadelerini kullanmıştı.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.

Source:


Yazı-tura atıp öldürdüğü kadının cesedine tecavüz etti

Polonya”da korkunç bir olay yaşandı. 18 yaşındaki Wiktoria Kozielska, arkadaşlarıyla eğlenmek için gittiği mekandan dönerken otobüsteMateusz Hepa (20) ile tanıştı. Hepa, evine davet ettiği genç kadını öldürdü. YAZI-TURA ATIP ÖLDÜRDÜ Genç kadının cesedi bulunduktan birkaç saat sonra yakalanan zanlının mahkemedeki ifadeleri kan dondurdu. Hepa, mahkemede yaptığı itirafta cinayeti işlemeden önce yazı-tura attığını ve yazı gelince Kozielska”yı öldürmeye karar verdiğini söyledi. Zanlı mahkemedeki savunmasında, “”Madeni para attım, yazı geldi ve ben de onu öldürdüm. Eğer yazı gelseydi muhtemelen hala hayatta olurdu.” dedi. CESEDİNE TECAVÜZ ETTİĞİNİ İTİRAF ETTİ Daily Mail”in aktardığı bilgilere göre, zanlı, genç kadını önce boğarak öldürdüğünü ardından cesedine tecavüz ettiğini itiraf etti. Hepa, cinayetin ardından cesedi plastik bir torbaya sardığını ve yakmaya planladığını belirtti. Mahkemede Wiktoria”nın ailesi ve arkadaşları büyük bir şok içinde sanığın soğukkanlı itiraflarını dinledi. “CİNAYET İŞLERSEM DAHA İYİ HİSSEDECEĞİMİ DÜŞÜNDÜM” Geçtiğimiz hafta Gliwice kasabasında mahkemeye çıkan otomobil tamircisi zanlı, birini öldürmeyi düşündüğünü ve kurban aramak için kasabada dolaştığını söyledi. Zanlı, “Cinayet işlersem kendimi daha iyi hissedeceğimi düşündüm.” ifadesini kullandı. Ömür boyu hapis cezası istemiyle yargılanan zanlının davası 12 Şubat”a ertelendi.

Source: Çağla Taşçı


MHP Lideri Bahçeli”den önemli açıklamalar

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında açıklamalarda bulunuyor. AHaber CANLI YAYIN Bahçeli”nin konuşmasından satır başları: Sorunları yok sayarak biteceğini düşünmek ahmaklıktır. Bir sorunun çözümü için kollar sıvanmışsa ortaya çıkacak bir neticenin mahşeri bir vicdan çözümü tetikleyecek. Türkiye çok güçlü bir devlettir. Her sorun başlığını kararlılıkla alacak, tarihi sınırlarında müdahale edebilecek cesaret ve dirayettedir. Bitik siyaset temsilcilerinin ne dediğinin bir veliyatı yoktur. Çevremizde yığınak yapan kara emperyalizmin senaryolarına karşı tahkimatı yoğunlaştık. “12 ADA TÜRKİYESİZ DÜŞÜNÜLEMEZ” Bir plan dahilinde silahlandırılması Türkiye”ye meydan okumaktır, Ege”yi gerilim girdabına çekmektedir. 12 ada gasp edilmiş, ayak oyunlarıyla elinden alınmıştır. Türkiye”nin 12 adasız yaşaması tam bir hayaldir. Ege”nin karşı kıyısında saldırı bir politika takip etmenin hiçbir ülkeye kazandıracağı bir şey yoktur. Türkiye Mavi Vatan”dan asla vazgeçmez. Atina ayağını denk alsın. Yunanistan”ın yaptığının sonuçları ağır olur. Devletler arasında kalıcı dostluk veya düşmanlıklar olmaz. Bugüne kadar da olmamıştır. Dünyada bir krizin bitip diğerinin başladığı dönemlere giriyoruz. İç cephemiz dengelenmelidir. Kader ortaklığı ile geçen yüzyıllara gölge düşürmeme anlayışındayız. Zaman Türk milleti ve Türkiye zamanı. Terörsüz Türkiye çatısı kurulacaktır. Kardeşlikle yazılan Türk tarihine leke düşürmeme gayesindeyiz. Değişimsiz gelişim olmaz. Fakat kafasını değiştirmeyenler hiçbir şeyi değiştiremez. Biz gelişmiş ve güçlenmiş Türkiye”nin peşindeyiz. Ne yaptıysa kendimizi bir türlü anlatamadık. Kürt kardeşlerimize hiçbir zaman şaşı bakmadık. Onları hiçbir zaman öteki görmedik.

Source: Sabah


MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli”den önemli açıklamalar (CANLI)

MHP lideri Devlet Bahçeli”nin konuşmasından satır başları şöyle: Sorunları yok sayarak biteceğini düşünmek ahmaklıktır. Bir sorunun çözümü için kollar sıvanmışsa ortaya çıkacak bir neticenin mahşeri bir vicdan çözümü tetikleyecek. Türkiye çok güçlü bir devlettir. Her sorun başlığını kararlılıkla alacak, tarihi sınırlarında müdahale edebilecek cesaret ve dirayettedir. Bitik siyaset temsilcilerinin ne dediğinin bir veliyatı yoktur. Çevremizde yığınak yapan kara emperyalizmin senaryolarına karşı tahkimatı yoğunlaştık. Türkiye”nin 12 adasız yaşaması tam bir hayaldir Bir plan dahilinde silahlandırılması Türkiye”ye meydan okumaktır, Ege”yi gerilim girdabına çekmektedir. 12 ada gasp edilmiş, ayak oyunlarıyla elinden alınmıştır. Türkiye”nin 12 adasız yaşaması tam bir hayaldir. Ege”nin karşı kıyısında saldırı bir politika takip etmenin hiçbir ülkeye kazandıracağı bir şey yoktur. Türkiye Mavi Vatan”dan asla vazgeçmez. Atina ayağını denk alsın. Yunanistan”ın yaptığının sonuçları ağır olur. Terörsüz Türiye çatısı kurulacak Kader ortaklığı ile geçen yüzyıllara gölge düşürmeme anlayışındayız. Zaman Türk milleti ve Türkiye zamanı. Terörsüz Türkiye çatısı kurulacaktır. Kardeşlikle yazılan Türk tarihine leke düşürmeme gayesindeyiz. Değişimsiz gelişim olmaz. Fakat kafasını değiştirmeyenler hiçbir şeyi değiştiremez. Biz gelişmiş ve güçlenmiş Türkiye”nin peşindeyiz. Ne yaptıysak kendimizi bir türlü anlatamadık. Kürt kardeşlerimize hiçbir zaman şaşı bakmadık. Onları hiçbir zaman öteki görmedik. Biz birlikteyken amaçlarına ulaşamayacaklarını biliyorlar Türkiye Cumhuriyeti hepimizin vatanıdır. Bir tarafta hepimiz varız, diğer taraftar milletimizi ayrıştırmaya çalışan odaklar var. Umuyorlar ki birbirimizden kopalım, istiyorlar ki kardeş kavgasının tarafları olalım. Aramızı bozmaya çalışıyorlar. Biz birlikteyken amaçlarına ulaşamayacaklarını biliyorlar. Ama asla başaramayacaklar. Bizi asla bölemeyecekler. Hain bölücü örgütünün sonu gelmiştir. DEM temasları memmuniyet verici Terörsüz Türkiye”nin şafağı sökmüştür. DEM Heyetinin yaptığı ziyaretler memnuniyet vericidir. Terörsüz Türkiye”nin yanında duran herkes değerlidir. PKK”nın sonlandığı şartsız açıklanmalıdır DEM Parti heyetinin ikinci ziyaretleri sonunda PKK”nın sonlandığı şartsız açıklanmalıdır. Kesin ve tavizsiz beklentimiz budur. PKK”lı teröristler ya silahlarını gömmeli veya kaçınılmaz sonlarıyla karşılaşmalıdır. Terörle pazarlık olmaz, müzakere yapılmaz. Yalnızca yalnız mücadele eder. Aksi taktirde bataklık nerede ürüyorsa özellikle Fırat”ın doğusunu müdafaa etmesi Türkiye”nin görevidir. Fırat”ın iki yakası da terörden arınmalıdır. Fırat”ın doğusu terörden kurtulmalıdır. Örgütsel hürriyeti sonlandırılmalıdır.

Source: Internet Haber


MHP Genel Başkanı Bahçeli: Atina yönetimi ayağını denk alsın

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında konuştu. Bahçeli”nin açıklamalarından satır başları şöyle: *Türkiye çok güçlü bir devlettir. Siyasi düşüncelerimizi kendimize saklayıp detaylar konusunda belirsiz davranmıyoruz. İki yüzlü bir tavrın kıyısında dolaşmıyoruz. Kapalı devre siyasetin labirentlerine sıkışıp kalmıyoruz. Ne söylediysek arkasında mertçe duruyoruz. Çevremize yığınak yapan kara emperyalizmin senaryolarına karşı tahkimatı yoğunlaştırıyoruz. Maşeri vicdanlar çözümü tetikleyecek. *12 ada Türk milletinden ayak oyunlarıyla çalınmıştır. Atina yönetiminin ayağını denk almasını tavsiye ediyorum. Barışla kazanmak için savaşmak gerekiyorsa o da bizim için düğün bayramdır diyoruz. Zaman Türk milleti zamanıdır. Zemin Misak-ı Milli”nin son sınır hattıdır. Türkiye “Mavi Vatan”dan vazgeçmez. *Terörsüz bir yüzyılın çatısını gönüllerin birleşmesiyle örmenin amacındayız. Temkinli ve ihtiyatlı iyimserlikle devletimizin kutlu varlığına hiçbir halel getirmeyecek hakkaniyetli mücadelede inşallah çıta yükselteceğiz. “Biz gelişmiş güçlenmiş Türkiye”nin hedefindeyiz” *Fedakarlık ise istenen yerine getireceğiz. Biliyoruz ki değişimsiz gelişim olmaz fakat kafasını değiştirmeyenler hiçbir şeyini değiştiremez. Biz gelişmiş güçlenmiş Türkiye”nin hedefindeyiz. *MHP ile Kürtleri düşman göstermek amacıyla hain propagandayı körüklediler. Ne yaptıysak kendimizi bir türlü anklatamadık. Belli ki hürmetimizi layık olduğu veçile gösteremedik. Kürt kardeşlerimize hiçbir zaman şaşı bakmadık onları hiçbir zaman öteki görmedik. Hep birklikte Türkiye olduğunu yüreklice savunduk.”

Source: Dünya Gazetesi


FBI”dan saldırı uyarısı

FBI ve İç Güvenlik Bakanlığı, şiddet ve aşırılık yanlısı saldırganlardan kaynaklanabilecek potansiyel bir kamu güvenliği tehdidine dikkati çekmek amacıyla uyarı bülteni yayımladı.Bültende, 1 Ocak”ta New Orleans”ta meydana gelen saldırıya benzer eylemler yapılması ihtimalinden endişe duyulduğu kaydedilerek, Halktan olası benzer ya da misilleme saldırılara karşı tetikte olmalarını ve her türlü şüpheli faaliyeti emniyet güçlerine bildirmelerini istiyoruz. ifadesi kullanıldı.Saldırganların hedefleri arasında yayaların, kolluk kuvvetlerinin veya ordu mensuplarının, özellikle karayollarından erişilebilen festival ve ticari merkezler dahil halka açık, kalabalık mekanların yer aldığı vurgulanan bültende, saldırganların araçlara el yapımı patlayıcı yerleştirmeye çalışabileceklerine de işaret edildi.New Orleans”ın Bourbon Caddesi”nde yeni yılın ilk saatlerinde bir aracın hızla kalabalığın arasına dalması sonucu saldırgan dahil 15 kişi hayatını kaybetmiş, 35 kişi yaralanmıştı.Amerikalı yetkililer, polisle girdiği silahlı çatışmada öldürülen saldırganın Texas eyaletinden 42 yaşındaki Shamsud Din Jabbar adlı ABD vatandaşı eski asker olduğunu açıklamıştı.

Source: Hurriyet.com.tr


Filipinler, Çin”e ait “dev geminin kara sularında yasa dışı bulunduğunu” savundu

Filipinler Haber Ajansına (PNA) göre Ulusal Güvenlik Konseyi Genel Müdür Yardımcısı Jonathan Malaya, basın toplantısında ülkenin Zambales eyaleti açıklarındaki Özel Ekonomik Bölgesi”nde (EEZ) Çin”e ait “dev geminin” faaliyetlerine ilişkin değerlendirmede bulundu.

Malaya, Çin deniz kuvvetlerinin “yasa dışı faaliyetlerine göz yummayacaklarını” dile getirerek, Filipinler Sahil Güvenlik (PCG) gemileri ve hava araçlarıyla ihtilaflı sulara yakın bölgede gemiyi izlediklerini ifade etti.

Ulusal Deniz Konseyinin, Çin hükümetinden bu geminin çekilmesini talep ettiğini aktaran Malaya, “Çünkü bu dev gemi, kara sularımızda açıkça yasa dışı olarak bulunuyor.” diye konuştu.

Malaya, Çin”in gemisinin bölgede bulunma amacının, Filipinli balıkçıları “korkutmak ve onları geçim kaynaklarından mahrum bırakmak” olduğunu savunarak, bunun başarılamayacağını söyledi.

Çin”in faaliyetlerini “provokatif” olarak niteleyen Malaya, “(Çin”in) Filipinler sularında varlıklarına karşı çıkmayı bırakmayacağız.” dedi.

Filipinler basınında Çin”e ait bu geminin, 4 Ocak”tan bu yana bölgede görüldüğü ifade ediliyor.

Güney Çin Denizi anlaşmazlığı

Güney Çin Denizi, kıyıdaş ülkelerin bağımsızlıklarını kazandığı İkinci Dünya Savaşı”nın ardından bölge ülkeleri arasında egemenlik ihtilaflarının odağında yer alıyor.

Çin, ilk kez 1947″de yayımladığı haritayla Güney Çin Denizi”nin yüzde 80″i üzerinde egemenlik iddiasında bulunurken, yer altı kaynakları açısından zengin bölgede Filipinler, Vietnam, Brunei ve Malezya da hak iddia ediyor.

Çin”in bölgedeki ihtilaflı adalarda üsler inşa etmesine, askeri unsurlarının yanı sıra sivil gemi filolarıyla varlık göstermesine, bölge ülkelerinin yanı sıra ABD de karşı çıkıyor.

Lahey”deki Daimi Tahkim Mahkemesi, 2016″da Filipinler”in başvurusuyla verdiği kararda, Çin”in Güney Çin Denizi”nde tek taraflı egemenlik taleplerinin yasal olmadığına hükmetmişti.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.

Source:


Almanya seçimlerine dış müdahale: “Yeni Amerika” yeni bir Almanya istiyor

Anadolu Ajansı Stratejik Analiz Müdürü Zeliha Eliaçık, yeni dönemde ABD siyasetinde önemli rol oynayacak Elon Musk”ın Almanya seçimlerine müdahil olma girişimlerini, nedenlerini ve olası etkilerini AA Analiz için kaleme aldı.

Almanya’nın iç istihbarat kurumu Anayasayı Koruma Teşkilatı (Verfassungsschutz) geçtiğimiz günlerde Alman seçimlerine dış müdahale riskini ele alan bir rapor yayımladı.[1] Raporda Alman kurumları, 23 Şubat’ta yapılacak seçimlere dış müdahale, siber saldırılar, kurumların ve belli kişilerin itibarsızlaştırılması ile dezenformasyon şeklindeki seçim sonuçlarını etkilemeye yönelik saldırılara karşı hazırlık yapmaları için uyarıldı. İlginçtir ki istihbarat raporunda Rusya seçimlerde olası dış müdahalelerin gizli kaynağı olarak gösterilse de en cüretkar ve net müdahale “dost” ve hami bir ülkeden, Amerika Birleşik Devletleri”nden (ABD) geldi.

Trump döneminde hükümet harcamaları ve verimliliği alanında görev alması beklenen Elon Musk, Alman seçimleri yaklaştıkça X platformu üzerinden Alman siyasetine yönelik ardı ardına açıklamalar yapmaya başladı. Almanya için Alternatif Partisi”ni (AfD) Almanya’nın son umudu olarak nitelendiren Musk, “Almanya’yı sadece AfD kurtarabilir.” dedi. Bu çağrılar, Almanya’yı kurtarılması gereken hasta adam, ABD’yi de onu kurtaran süper güç olarak resmederek 2. Dünya Savaşı”nın sonuna benzer bir dejavu yaşatsa da, geçmişten farklı olarak içerde bölünmelere neden olan aşırı sağı tek çözüm olarak sunuyor. Tam da Alman istihbaratının uyardığı gibi Musk, Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier’a “antidemokratik bir zorba”, Şansölye Olaf Schulz’a ise “aptal” diye hakaret ederek ana akım siyasetin liderlerini ve kurumlarını da hedef aldı.[2]

Dış müdahale tartışmaları ve tepkiler

En son 9 Ocak’ta X platformunda yayınlanan Elon Musk-Alice Weidel konuşmasının, AfD lideri tutuk ve hazırlıksız konuşarak kendinden beklenen performansı gösteremediği için, AfD’nin büyüsünü bozduğuna inananlar olduğu gibi, yayını AfD’ye propaganda imkanı sunduğu için eleştirenler de oldu. Alman merkez siyasetinin bu girişimlere cevabı ise yerli hukuki inceleme başlatmaktan AfD’yi yasaklamaya kadar varan bir dizi önlemi tartışmaya açması oldu.

Musk ve AfD Almanya ana akımından gelen dış müdahale eleştirilerine “Soros müdahale ederken neden sorun olmadı.” diye karşı çıkarken, Almanya’nın Donald Trump’ın yeniden seçilme sürecindeki açıklamaları ve Romanya gibi ülkelere yönelik müdahaleleri de “Siz de aynısını yaptınız” şeklinde gündeme getiriliyor. Bu noktada Almanya’nın Batılı değerler mazeretiyle Türk siyasetini dizayn etme çabalarını da hatırlamak gerekiyor. Alman siyasetinin Avrupa Birliği”nin (AB) gücünü de kullanarak geçmişte başka ülkelere müdahale denemelerinde bulunması, “Almanya’yı kimin yöneteceğine Almanlar karar verir” haklı itirazının inandırıcılığını zedeliyor.

Bilindiği üzere Almanlar sosyal medya kullanırken X’den ziyade Facebook’u tercih ediyor. Konvansiyonel medyada sansüre maruz kaldıklarını söyleyen AfD taraftarları ise daha çok X’i kullanıyor. Alman liderlerin takipçi sayıları da bu gerçeği yansıtıyor. Gelecek seçimlerde şansölye olması beklenen Hristiyan Demokrat Birlik Partisi (CDU) lideri Friedrich Merz’in sadece 367 bin takipçisi varken AfD lideri Weidel’ın 878 bin takipçisi bulunuyor. Ancak yeni Amerika’nın yeni ve belki de en etkili yönetici elitlerinden Musk’ın Alman seçimlerine etkisini X platformunun az kullanılması üzerinden küçümsemek doğru olmaz.

Musk’ın AfD’ye verdiği sosyal medya desteğinin ötesinde esas üzerinde durulması gereken iki nokta var. Bunlar, AfD’nin toplumsal karşılığı ve Musk’ın Alman siyasetine dair yaptığı seçimlerin Almanya için uzun vadede ne anlama geleceğidir. Burada esas dikkat edilmesi gereken husus, AfD liderliğindeki yeni aşırı sağın artık radikal bir oluşum değil, toplumda karşılık bulan tepkisel bir siyasi ve toplumsal harekete dönüşmüş olmasıdır. Nitekim son anketlerde AfD Musk yayınından sonra 2 puan daha kazanarak yüzde 22 ile CDU’nun ardından ikinci parti olurken, en güçlü şansölye adayı anketlerinde de Alice Weidel en üst sıralarda yer aldı.[3] Ayrıca Almanya’da sistem karşıtı hareketlerin başta AfD olmak üzere, sadece sokaktaki antisosyal radikal grupların değil, profesörlerin ve gazetecilerin dahil olduğu entelektüel grupların desteğini de kazandığını unutmamak gerekiyor. Almanya’da AfD’li olmak eskiden olduğu gibi artık utanç verici değil, hatta ABD’nin desteği bu eski utancı bir gurura bile çevirmiş olabilir.

Pragmatik bir uzlaşı: AfD ve Musk ittifakı

Nitekim Musk’ın AfD desteğini bir imaj düzeltme çalışması gibi değerlendirmek mümkün. X yayınında AfD, hem Alman kamuoyuna hem de dünya sahnelerine antisemitizm karşıtı, İsrail dostu ve yeni dünya sistemine entegre olmaya hazır liberal bir parti şeklinde “paketlenerek” yeniden sunulmuş oldu. Örneğin Musk’ın İsrail savaşına yönelik sorusuna “bir çözümü bulunmadığını” söyleyen Weidel, Musk’ın zorlamasıyla İsrail’in varlık hakkını desteklediğini ve Almanya’da Yahudileri koruyacak tek partinin de AfD olduğunu ifade etti.

Ancak AfD liderinin, İsrail sorunu için “Çok karışık bir konu, bir çözümüm yok” demesi ve Musk’ın sunduğu çözüm önerilerini itirazsız bir şekilde kabul etmesi, Weidel’ın şişirilmiş bir figür olup olmadığı noktasındaki soru işaretlerine alan açtı. Uluslararası sistemin dönüşüm geçirdiği ve rollerin yeniden dağıtıldığı bir vasatta, AfD ve Weidel”ın Almanya için gerçekten bir kurtarıcı mı, yoksa sadece kullanışlı bir araç mı olduğu sorusu akılda tutulması gereken ihtimaller arasında yerini aldı. Zaten Weidel’in hayatına bakıldığında Sri Lankalı bir kadınla evli olması ve uzun süre Almanya’da değil İsviçre’de üstelik de sol-LGBT çevrelerinin ağırlıkta olduğu bir mahallede yaşaması, partisinin ideal olarak sunduğu muhafazakar ve yerli vizyondan çok farklı bir yerde durduğunu gösteriyor.[4] Weidel’in politik söylemleriyle özel hayatı arasındaki bu çelişkiler, onun gerçek amacı, düşünceleri ve sahiciliğinin sorgulanmasına da yol açıyor.

Musk, sadece hakim devlet yapıları ve kurumlarıyla değil, Avrupa’nın tüm değerleriyle kavgalı olduğu için, AfD’nin radikal kanatlarının aksine bir siyasetçi pragmatizmi taşıyan bu aktöre destek veriyor. Nitekim Weidel, partisini muhafazakar-liberal bir parti olarak yeniden çerçevelemekle kalmayarak, parti kurultayında Alman istihbaratı tarafından radikal bir yapılanma olarak gösterilen parti gençlik örgütünü de feshederek sisteme uyum noktasında pragmatik tutumunu yeniden göstermiş oldu.

“Dış müdahale” AfD’nin iktidar şansını arttırdı mı?

Şu ana kadar tüm Alman ana akım siyasi partileri AfD ile bir koalisyon yapmayacaklarını ifade ettiler. Ancak AfD’nin, ana muhalefet olarak siyasette pişeceği 5 yılın ardından, 2029 seçimlerinde iktidara yaklaşma şansı artabilir. Oy oranları da bu süreçte belirleyici olacaktır, çünkü AfD’nin yüksek oy aldığı bir ortamda yok sayılması halkın iradesinin yok sayılmasına yol açarak demokratik sisteme olan güvensizliği derinleştirecektir.

Şubat seçimlerinde ana muhalefet olarak çıkması beklenen AfD’nin, henüz iktidar olmadan siyasi ajandayı dönüştürerek şimdiden Almanya’nın dönüşümünü hızlandırdığı açıktır. Bu, AfD’nin taban kazandığı konularda, CDU başta olmak üzere diğer partilerin söylemlerini keskinleştirerek, özellikle göçmen ve İslam politikalarında neredeyse aynı tonu taşıyan siyasetleri benimsemesinden anlaşılıyor. Ulus devlet-sermaye ve toplum ilişkilerinin yeniden dizayn edilmeye çalışıldığı bir dönemin eşiğinde, eski aktörleri tasfiyeye çalışan bu “yeni” oyuncuların, eski düzenden devraldığı düşman ise yine değişmedi. Musk ve AfD’nin söylemlerinde keskin, merkez parti söylemlerinde daha yumuşak olan göçmen karşıtlığı ve İslam düşmanlığı, bütün partilerin siyasi söylemlerinin de odağını oluşturuyor. CDU geriye göçü kolaylaştıran yasalar çıkarmayı vaat ederken, Yeşiller ve Sosyal Demokrat Parti (SPD) de belli şartlarda göçmenlerin ülkelerine geri gönderilmeleri noktasında hemfikir. Alman siyasetinin merkezine göçmen ve İslam karşıtlığının oturtulması AfD’nin, henüz iktidara gelmeden, fikirlerinin çoktan iktidarda olduğunu ortaya koyuyor.

“Yeni Amerika” yeni bir Almanya istiyor

Elon Musk’ın müdahaleleri Almanya’yı etkiler mi tartışması 2. Dünya Savaşı”ndan beri güvenlik ve dış politikada Amerikan etkisinde olan bir ülke için çok da anlamlı olmasa gerek. Mesele Musk’ın sosyal medya gücünü kullanmasının ötesinde yeni Amerikan yönetiminin bir parçası olarak Alman siyasetine taraf oluşudur. Esasında bütün mesele “yeni Amerika”nın planları için Avrupa’nın rolünü yeniden konumlandırma çabasıdır. Trump’ın görevi devralmasından sonra gerçekleşecek Almanya seçiminin sonuçları ve koalisyon müzakereleri de Avrupa’yı ve Almanya’yı yeniden konumlandıracak olan yeni dönem Amerikan siyasetinden elbette etkilenecektir.

Merkezinde enerji darboğazına bağlı endüstrileşme sorunu bulunan bu liberal ekonomik krizin refah sorunuyla başladığını ve giderek siyaseti ve devlet kurumlarını da içine alarak bir sistem krizine dönüştüğünü söylemek gerekiyor. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra siyasi ve askeri gücü baskılanan Almanya tek güçlü olduğu alan olan ekonomide ağır darbelerle boğuşuyor. Önceden refahın üstünü örttüğü tüm sorunlar, ekonominin bozulmasıyla birlikte su yüzüne çıkarak Almanya’da toplumsal birliği sarsıyor. Krizin kapsamı Musk’ın müdahaleleriyle birlikte giderek bir meşruiyet krizine dönüşüyor.

Öyle görünüyor ki ABD ve Avrupa için başlayan yeni dönemin ve sistem dönüşümünün tüm bedeli, kurban olarak seçilen yabancılara ve icat edilen “Müslüman sorunu” eliyle Müslümanlara ödettirilecek. Nasıl ki eski aşırı sağın Nazi döneminde bir “Yahudi sorunu” var idiyse, yeni düzen kurulurken de yeni aşırı sağın mücadele edeceği bir “Müslüman sorunu” icat edildi. Ancak tüm bu hesaplar yapılırken göz ardı edilen şey Alman halkının gerçek çıkarlarıyla uyuşmayan bu siyasetin Alman toplumuna da maliyetinin çok yüksek olacağıdır.

Almanya için aşılmaz denen tüm eşikler aşıldı. Cin bir kere şişeden çıktı. Cini şişeye geri sokmak artık imkansız. Almanya’yı orta ve uzun gelecekte çok ciddi ve riskli meydan okumalar bekliyor. Kriz durumlarında her millet kendi karakter özelliklerine göre tepki verir ve Almanya tarihi bu konuda endişelere yol açan işaretler ve olaylarla dolu.

[1] https://www.verfassungsschutz.de/SharedDocs/hintergruende/DE/spionage-und-proliferationsabwehr/gefaehrdung-der-bundestagswahl-2025-durch-unzulaessige-auslaendische-einflussnahme.html#doc2014594bodyText1

[2] https://www.fr.de/politik/elon-musk-beleidigt-steinmeier-und-verhunzt-scholz-namen-93492746.html

[3] https://www.handelsblatt.com/politik/deutschland/forsa-umfrage-afd-legt-in-umfrage-bundesweit-auf-22-prozent-zu/100002363.html

[4] https://www.spiegel.de/spiegel/alice-weidel-die-afd-spitzenkandidatin-erstaunt-fruehere-weggefaehrten-a-1167859.html

[Zeliha Eliaçık, Anadolu Ajansı Stratejik Analiz Müdürüdür.]

*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.

Source:


DEAŞ”la mücadelede asıl aktör neden yeni Suriye yönetimi olmalı?

Diplomatik İlişkiler ve Politik Araştırmalar Merkezi (DİPAM) Başkanı Dr. Tolga Sakman, Suriye topraklarındaki terör örgütü DEAŞ sorununu neden PKK/YPG”nin değil yeni Şam yönetiminin çözmesi gerektiğini AA Analiz için kaleme aldı.

Ahmed Şara liderliğindeki yeni Şam yönetimi, Esed rejimini deviren son operasyondaki hızını Suriye”nin kamu yönetiminin yeniden organize edilmesi, toplumsal yapının güçlendirilmesi, istikrarlı bir devlet yapısının yeniden inşa edilmesi ve ülkenin uluslararası sistemde yerini alması için de devam ettirmeye çalışıyor. Yeni Şam yönetimi bu sürecin gerçekleşebilmesi için Suriye”nin toprak bütünlüğünü, birliğini ve egemenliğini ön planda tutuyor. Esed yönetimini deviren farklı örgütlerin kendilerini lağvederek üniter bir Suriye”de modern devlet şartlarını yerine getirecek bir tekilliği kabul etmesi de bu açıdan değerlendirilmelidir. Bu anlayışın hayata geçirilmesinde en önemli engellerden biri ülke topraklarının bir kısmını işgal eden, toplum-siyaset-güvenlik alanlarında istikrarı bozan ve tehdit faktörü olarak varlığını sürdüren terör örgütü PKK/YPG”nin Suriye”nin kuzeydoğusundaki yapısıdır.

Suriye”nin kuzeyindeki bu yapı yeni Şam yönetiminin toprak bütünlüğü, tek ordu kurulması ve Suriyeli kimliğinin toplumun her parçasınca kabulü doğrultusunda tasarladığı devlet modeline aykırı duruyor. Bu noktada planlanan istikrarlı yapının kurulması güçleşirken diğer yandan terör örgütü PKK/YPG”nin Suriye’deki tehditleri de hem asayiş hem de ulusal güvenlik yapısını bozuyor. Özellikle Esed rejiminin düşmesiyle kendilerine yönelik tehditlerin bertaraf olduğuna inanan Fırat’ın doğusundaki Arap sakinler PKK/YPG”nin baskısını daha fazla yaşamaya başladı. Örgütün elindeki silah envanteri, verilen uluslararası desteklerle birleştiğinde tehdit kapasitesi artıyor. Bu desteğin somut nedeni olan terör örgütü DEAŞ ile mücadele ise Batı”nın yeni Şam yönetimini yeterli görmediği bir konu olarak masanın üzerinde duruyor.

DEAŞ ile mücadele yeni Şam yönetimine bırakılmalı

Oysa DEAŞ, öncelikle Suriye’nin ulusal güvenliğine ve yeni yönetimin istikrarına tehdit oluşturan bir örgüttür. DEAŞ gibi hem Suriye’de hem de başka bölgelerde terör eylemlerinde bulunacak bir örgüt yapılanması, devletin yeniden inşası sürecini de olumsuz etkiler. Uluslararası sistemde başarılı bir devlet profili oluşturulması için böyle bir güvenlik açığının yurtiçinde ve yurtdışında olmaması önemli görülüyor. Üstelik DEAŞ gibi bir örgütün uluslararası nüfuz ve müdahalelere zemin hazırladığı da bilindiğinden varlığı Suriye’nin istikrarı için elzem bir konu haline geliyor.

DEAŞ ile mücadele ise sahada sürdürülen mücadele ve militanların cezaevlerinde tutulması konuları olarak ikiye ayrılıyor. PKK/YPG kontrolündeki Haseke bölgesindeki kamplarda kalan DEAŞ tutukluları içerisinde Suriye ve Irak dışından gelen 10 bin kadar militanın olduğu biliniyor.[1] Üstelik PKK/YPG farklı nedenlerle DEAŞ militanlarını gruplar halinde salıveriyor. Bu kampların yönetim ve denetiminin yeni Şam yönetimine geçmesi ile daha şeffaf ve adil bir denetim söz konusu olabilir. PKK/YPG”nin keyfi uygulamaları nedeniyle tutuklamalar DEAŞ ile etkin mücadelede fayda vermez hale gelebilir.

Diğer taraftan, PKK/YPG”nin bölgedeki silahlı varlığının temel nedeni DEAŞ’ın sahada hala varlık gösterdiği iddiasıdır. Yeni Şam yönetimi, farklı yapıların askeri kapasitelerini birleştirerek oluşturacağı milli orduyla DEAŞ’a karşı etkin bir şekilde mücadele edebilir. Bu noktada, PKK/YPG’ye verilen silah ve istihbarat desteğinin mücadele kapsamında Suriye’nin meşru ve milli ordusuna verilmesi tüm aktörlerin samimiyet testi olacaktır. Tam bu süreçte DEAŞ’ın, Şiilerce önemli kabul edilen Şam”daki Seyyide Zeyneb Türbesi”ne saldırı planlaması ancak Şam yönetiminin bu saldırıyı engellemesi örgütün Suriye’de çıkarmak istediği karmaşa ve Şam yönetiminin bununla mücadele niyetini somutlaştırdı.

Türkiye, terörün bitirilmesi için hazır

Türkiye”nin Orta Doğu’da genel olarak öngördüğü barış ve güvenlik düzeni için hükümetlerin güçlü şekilde inisiyatif alarak ortak çıkarlar üzerinde hareket etmesi planını benimsediği görülüyor. Özelde ise Suriye, Türkiye için güvenlik açığı haline gelen coğrafyalardan biridir.

Bu güvenlik açığı öncelikle Türk sınırının hemen ötesinde PYD”nin konuşlandığı ve hem Türkiye”yi hem de Suriye”yi tehdit eden sözde toprak hakimiyetinden kaynaklanıyor. Bu durum ayrıca ikinci hassas konu olan Suriye’nin toprak bütünlüğünü sağlamış istikrarlı bir siyaset yürütebilecek olan yeni Şam yönetimin ihdasında da etkili. Suriye kendi iç güvenliğini sağlayabilecek toplumsal barış ve güç kapasitesinin yanında bölgesel ve küresel çapta da kabul edilmiş ve sisteme entegre olmuş bir devlet yapısına ihtiyaç duyuyor. Böylece yeni Suriye yönetimi hem terör örgütü PKK/YPG hem DEAŞ hem de daha sonra farklı aktörlerin motivasyonuyla oluşabilecek tehditleri bertaraf edebilir.

Türkiye”nin yeni Şam yönetimine tüm bu süreçlerde destek verdiği açık. Daha fazla kabul ve entegrasyon için bölge ülkelerini de süreçlere dahil etmeye çalışan Ankara, güvenlik sorununu ilk çözülmesi gereken konu olarak görüyor. Bölgedeki YPG/PYD yapılanmasının bitirilmesi çağrısını desteklemek üzere, örgütün varlık nedeni olarak gösterilen DEAŞ gibi konuların da halledilmesi için politika geliştiriyor. Türkiye’nin DEAŞ’a karşı mücadelede önceki başarısına atfen Suriye yönetimiyle birlikte çalışarak terörle mücadele kapasitesini artırabileceklerini teklifi de Ankara’da dillendirildi. Bugün kuzeyde Türkiye’nin desteklediği Suriye Milli Ordusu (SMO), YPG/PYD ile mücadele noktasında Şam yönetimine büyük destek veriyor. Bununla birlikte, SMO’nun ulusal ordu ihdasında da önemli bir rol alacağı ve PYD veya DEAŞ gibi tehditlerde etkili olacağı açık.

Tüm bunların yanında Türkiye, uluslararası hukuktan doğan haklarıyla sınır güvenliğini sağlamak için Suriye’nin kuzeyinde operasyon başlatabileceğini teyit etti. Bu noktada Ankara, güvenlik açığı oluşturmamak ve diplomatik ve ekonomik adımlar atabilmek için yol haritası oluşturmaya başlamış görünüyor. Bunların ardından Türkiye, Şam yönetiminin de isteğiyle bölgede somut varlık gösterebilir ve sürecin tamamlanmasına destek olabilir.

[1] https://www.hrw.org/news/2023/01/27/revictimizing-victims-children-unlawfully-detained-northeast-syria

[Dr. Tolga Sakman, Diplomatik İlişkiler ve Politik Araştırmalar Merkezi (DİPAM) Başkanıdır.]

* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.

Source: