Yeniden merhaba
11 Mart 2023.
Tam olarak iki yıl önceydi.
SÖZCÜ gazetesinden ve bizzat kurduğum SÖZCÜ Televizyonu’ndan istifa ettim. Çünkü… Cumhurbaşkanlığı seçimine günler kalmıştı, açık farkla kazanacak iki adayımız vardı, Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu, bağımsız-güvenilir kamuoyu araştırma şirketlerinin tüm anketleri -hatta iktidar yanlısı kamuoyu araştırma şirketlerinin anketleri bile- bunu gösteriyordu. Ama, CHP yönetimi ısrarla genel başkan Kılıçdaroğlu’nu dayatıyordu. Araştırmacı- dürüst- muhalif gazeteci kisvesiyle CHP yönetiminden para alan, CHP’li belediyelerden menfaat sağlayan kiralık medya da bu yönde faaliyet gösteriyordu, kesinlikle yalan olduğunu bile bile, Kılıçdaroğlu’nun yüzde 60’la kazanacağını duyuruyorlardı, CHP seçmenlerini ve CHP’li olmayan muhalif seçmenleri buna inandırmaya çalışıyorlardı.
Türkiye’nin en yüksek tiraja sahip gazetesi SÖZCÜ’deki köşemde ve Atatürk vizyonuyla yayın hayatına başlar başlamaz büyük bir merakla takip edilen SÖZCÜ Televizyonu’nda bu dayatmaya karşı çıktım. Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı adayı olması halinde, Tayyip Erdoğan’ın kesinlikle kazanacağını söyledim. Guguk kuşu operasyonuyla yuvası ele geçirilen CHP’de, bu örtülü amaca hizmet eden, AKP’nin iktidarda kalması için çaba harcayan bir odak bulunduğunu söyledim. Mutlaka ama mutlaka, Ekrem İmamoğlu’nun veya Mansur Yavaş’ın aday yapılması gerektiğini söyledim. Vay sen misin bunu söyleyerek itiraz eden… 42 yıllık meslek hayatımın en ağır linç kampanyasıyla karşı karşıya kaldım.
İktidar medyasının linç kampanyalarına alışığım, işleri bu, üstünde bile durmam, önemsemem, ama bu defa farklıydı, bana yönelik linç kampanyasını CHP yönetiminden bazı milletvekilleri ve sözde muhalif medya organize ediyordu. Kelimenin tam manasıyla infaz edildim, gizli AKP’li olduğumu filan söylediler, Alevi düşmanı olduğumu söyleyen haysiyetsizler bile oldu, Kürt düşmanı olduğum için itiraz ettiğimi söyleyen tetikçiler oldu, derin devlet imalarında bulunan gerizekalılar oldu, Kılıçdaroğlu’nun gözüne girip CHP’den milletvekili olmak isteyenler birbiriyle yarıştı, namert olduğumu söyleyen kadın profesör bile oldu, CHP’li belediyelerde para karşılığında konferans veren kahraman (!) gazetecilerden bazıları hiç utanmadan CHP’de milletvekili olmak istediğimi, belediye başkanı olmak istediğimi, bu yüzden şantaj yaptığımı bile söylediler, SÖZCÜ bünyesindeki bazı hayret edeceğiniz isimler bile -kimisi ikbal beklentisiyle, kimisi CHP’yle organik bağı yüzünden, kimisi mesleki eziklikle- bu alçakça karalamaya katıldı, daha ben görevimin başındayken benim koltuğum için pazarlıklar bile yapıldı. Çok üzgünüm ama toplumu zehirlemeyi başardılar, beni çok seven, bana çok güvenen insanların zihninde bile “acaba”lar oluşturdular. Şak… Sosyal medyada “SÖZCÜ gazetesini satın almayın, SÖZCÜ Televizyonu’nu seyretmeyin” kampanyası başlatıldı. “Yılmaz Özdil orada olduğu sürece SÖZCÜ’yü boykot edeceğiz” kampanyası başlatıldı.
E, benim açımdan bardağı taşıran damlaydı, hiç tereddüt etmeden istifa ettim.
İtirazıma devam edersem, yıllardır hukuki-ekonomik baskılarla batırmaya çalıştıkları SÖZCÜ gazetesi ve ellerimle kurduğum, henüz üç gün önce yayın hayatına başlattığım SÖZCÜ Televizyonu zarar görecekti, SÖZCÜ’den ekmek yiyen onlarca basın emekçisi zarar görecekti, patron olarak değil, namuslu meslektaş olarak gördüğüm Burak Akbay zarar görecekti, bıraktım.
Bir küçük veda notu yazdım.
“Uğruna mücadele ettiğimiz insanlar tarafından taşlanmayı göze alarak, kalemin namusunu savunmak için elimden geleni yaptım, kariyerimi ortaya koyarak doğru bildiğimi dosdoğru anlattım, anlatmayı beceremediğimi hayat mutlaka anlatır” dedim.
Hayat… Hem CHP’ye, hem CHP seçmenlerine, hem SÖZCÜ gazetesine, hem de SÖZCÜ Televizyonu’na anlattı.
11 Mart 2025.
Tam olarak iki yıl sonra.
Cumhurbaşkanlığı seçiminde açık farkla kazanacak yine iki adayımız var, Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu, bağımsız-güvenilir kamuoyu araştırma şirketlerinin tüm anketleri yine bunu gösteriyor. Ama önümüzdeki seçimin yine kaybedilmesi için hem CHP içinde, hem sözde muhalif medya içinde, aynı aparatlarla, iki yıl öncesinin tıpatıp faaliyetleri yürütülüyor. Dolayısıyla, Burak Akbay’ın isteğiyle ve SÖZCÜ’ye dönmem için ısrarla çaba harcayan, hatırasıyla onur duyduğum değerli dostum Nedim Türkmen’in adeta vasiyetiyle, yeniden başlıyorum.
(Şimdilik haftada üç gün, salı, çarşamba ve cuma günleri yazacağım, önümüzdeki haftadan itibaren salı akşamları da SÖZCÜ ekranında program yapacağım.)
Uğruna mücadele ettiğimiz insanlar tarafından taşlanmayı göze alarak, kalemin namusunu savunarak, gerekirse yine kariyerimi ortaya koyarak, doğru bildiğimi dosdoğru anlatarak, belki bu defa anlatmayı beceremediğimi hayatın anlatmasına gerek kalmaz umuduyla, yeniden başlıyorum…
Yeniden merhaba.
Hayırlı yolculuklar
Yıllaaaar önceydi, ismi lazım değil, sivil toplum kuruluşu ayaklarıyla Türkiye’de cirit atan Amerikalı arkadaşlardan biriyle sohbet ediyorduk, kendisi de güya gazeteciydi, bizim gazeteye ziyarete gelmişti, gazetenin barında laflıyoruz, mesai sonu, birer duble bourbon parlatıyoruz… Çok güzel Türkçe konuşuyordu. Laf lafı açarken pat diye “Biliyor musun” dedi, “Tren yolcuları vagonda seyahat ederken, farkında olmadan ideolojik karakterini ortaya koyar…” Nasıl oluyor o iş dedim? “Bak” dedi, “Eğer trenin gidiş yönünde oturmayı tercih ediyorsa devrimcidir, pencereden dışarı bakar, manzara çok hızlı akar, sürekli yeni, sürekli değişkendir, ama eğer, trenin gidiş yönünün aksine oturuyorsa, muhafazakardır, pencereden dışarı bakar, manzara aheste aheste akar, sindire sindire seyahat eder…” Madem öyle dedim, sen tren yolculuğunda hangi yönde oturuyorsun? Gülümsedi. Anlatmak istediği zaten buydu. “Ben rayları döşerim” dedi!
Tren böyle bi şeydir.
Rayları kimin döşediğini bilmezsen, gidiş yönünde oturursun, pencerendeki manzara çok hızlı akar, sürekli değişir, kendini solcu karakterli zannedersin veya gidiş yönünün aksine oturursun, pencerendeki manzara aheste aheste akar, kendini muhafazakar, sağ karakterli zannedersin.
Halbuki, ister yolcu ol, ister makinist ol, rayları döşeyen nereye isterse, anca oraya gidersin!
Türkiye’yi bindirmeye çalıştıkları “barış treni” işte budur.
Peki bu “barış treni” denilen tren nereye gidiyor derseniz, size istasyon istasyon güzergahı anlatayım.
İlk istasyon, Ankara’ydı… AKP iktidara gelir gelmez rayları döşemeye başladılar, 2006 yılı oldu, şak, Sabri Ok Ankara’ya geldi. Sabri Ok kim? Murat Karayılan, Cemil Bayık, Duran Kalkan gibi bölücü örgütün tepe yöneticilerinden biri, Avrupa sorumlusu, elini kolunu sallaya sallaya Ankara’ya geldi, milli istihbarat teşkilatımızın yöneticileriyle görüştü. Böyle bir görüşme olduğunu nerden biliyoruz? Emniyet istihbarat dairesi eski başkanı Sabri Uzun kitap yazdı, “İn” isimli kitabında bunları açık açık anlattı, oradan biliyoruz, hatta “ben de bu görüşmeye tanık oldum” diye yazdı!
İkinci istasyon, Brüksel’di… Türkiye Cumhuriyeti tarafından kırmızı bültenle aranan ve Amed Dicle kodadıyla faaliyet gösteren gazeteci Vahdettin Tayfur, Avrupa’da bir kitap yayımladı, bu kitabında MİT’le bölücü örgütün Brüksel’de buluştuğunu öne sürdü, bu bilgi Ankara tarafından yalanlanmadı.
Üçüncü istasyon, Oslo’ydu… Hepimizin malumu, internete ses kayıtları düştü, bütün Türkiye öyle öğrendi. Asrın liderimiz miting meydanlarında bağıra bağıra “görüştüğümüzü iddia edenler şerefsizdir” derken, meğer resmi olarak pazarlık masasına oturulmuştu, İmralı’yla Kandil arasında vızır vızır kuryeler gidip geliyordu, mektuplar elden taşınıyordu.
Dördüncü istasyon, Londra’ydı… Oslo görüşmeleri sırasında emniyet istihbarat daire başkanı olan Ömer Altıparmak, Oslo görüşmeleri afişe olduktan sonra gazetecilere açık açık anlatacaktı, bölücü örgütle pazarlıklar İngiliz istihbaratının hakemliğinde yürütülüyordu. Hatta MI6 yöneticileri MİT’i sıkıştırmak için bölücü örgüte pazarlık taktikleri bile veriyordu. Bölücü örgütün İngiliz avukatı vardı, Mark Muller Stuart, bu arkadaş Londra’da sivil toplum kuruluşu maskesiyle bir düşünce enstitüsü kurulmasını sağlamıştı, bu sözde enstitü pazarlıklarda arabulucu rolü üstlenmişti.
Beşinci istasyon, İmralı’ydı… Yani bundan 10 yıl önceki açılımdı. Bugün olduğu gibi gene Pervin Buldan’la Sırrı Süreyya Önder, kurye olarak İmralı’ya gittiler. O günkü o heyette Ahmet Türk yerine Altan Tan vardı.
Hatta çok matraktır, Sırrı Süreyya Önder, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kravat takılmasın diye önerge vermişti, meclis albümüne kravatsız fotoğrafını koydurtmuştu ama İmralı’ya kravat takarak gitmişti!
Neyse, gittiler görüştüler filan, ne görüştüklerini kamuoyu bilmiyordu, sayın ahalimize habire “analar ağlamasın” deniyordu, analar ağlamasın palavrasıyla ayakta uyutuluyordu. Şak… İmralı tutanakları patladı! Pervin Buldan, Sırrı Süreyya Önder ve Altan Tan’ın ziyareti sırasında İmralı’daki arkadaşın neler söylediği Milliyet gazetesinde kelime kelime yayımlandı.
(Bakın dikkat edin lütfen, bugünkü açılımda 10 yıl önceki tutanaklardan hiç bahsetmiyorlar, yokmuş gibi davranıyorlar, unutturmaya çalışıyorlar. Halbuki, İmralı’dakinin “sansürsüz” açıklamaları, Türkiye’nin hem geleceğine, hem de AKP iktidarına dair çok çarpıcı ipuçları veriyordu, bugünlerde “barış treni” denilen trenin, nereye gideceğini anlatıyordu.)
Parlamenter sistemi lağveden, Türkiye’yi tek adam rejimine geçiren anayasa referandumu henüz yapılmamıştı ama İmralı’daki açık açık “rejim değişikliği” olacağını müjdeliyordu. “Yepyeni bir Cumhuriyet kurulacak” diyordu. “İktidarı AKP’ye altın tepside sunduğunu, AKP’nin olgunlaşması için bilerek beklediğini, yıllardır bunun için sabrettiğini” anlatıyordu.
Kendisinin hapse tıkılmasıyla Fethullah Gülen’in ABD’ye gitmesi arasında “paralellik” olduğunu söylüyordu. “Benim buraya alınmamla birlikte Fethullah da ABD’ye alındı, Florida kontrgerillanın eski merkezidir, Türkeş filan orada yetiştirildi, yeni merkez artık Utah’ta, bu cemaatçileri Utah’ta eğittiler” diyordu.
(İmralı’dakinin 10 yıl önce söylediği bu sözlerini teyit edercesine, tesadüfe bakın ki, Fethullah Gülen’in öldüğü gün, tam o gün, Devlet Bahçeli çıktı, “Öcalan umut hakkından yararlansın, buyursun gelsin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde konuşsun” dedi.)
(Makarayı az geri sarıp hatırlayalım… 1999 yılında, AKP’nin iktidara gelmesinin arefesinde, iki çok büyük sürpriz yaşandı. Abdullah Öcalan Kenya’da yakalandı, Türkiye’ye getirildi, hemen bir ay sonra, Fethullah Gülen Türkiye’yi terk etti, ABD’ye gitti. Aslında… “Kuklacı”nın hamlesiydi. Apo’yu vermiş, Feto’yu almıştı. Çünkü, Türkiye’de kullanmak üzere, Apo’dan önce Feto’ya ihtiyacı vardı.)
(ABD’de ölüp ABD’de gömülen Fethullah Gülen, takkeliydi cübbeliydi ama Amerikan malıydı. Soğuk savaş ürünüydü. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bütün Batı Bloğu ülkelerinde Moskof korkusu pompalanmıştı, bu kapsamda Türkiye’de komünizmle mücadele derneği kurulmuştu. Bu dernek, komünizmle mücadele ayaklarıyla, milliyetçi ve muhafazakar gençleri manipüle ediyordu. CIA’in adam devşirme merkeziydi. Fethullah Gülen tee 1962 yılında işte bu derneğin Erzurum şubesinin kurucularından biriydi. Amerikalılarla ilk bağlantısı orasıydı, henüz 22 yaşındaydı.)
(Komünizmle mücadele derneğinin ilk şubesi, Amerikan elçiliğinin maddi yardımıyla İzmir’de açılmıştı, bir yıl sonra, ikinci şubesi Erzurum’da Fethullah Gülen tarafından kuruldu. Caferiye Camisi’ndeki vaazlarıyla çağrıda bulundu, camiye gelenleri bu derneğe üye yaparak örgütledi.)
(Komünizmle mücadele derneğinin İzmir ve Erzurum’dan sonra üçüncü şubesi Ankara’da kuruldu. Okuduğunuzda gözlerinize inanmakta güçlük çekebilirsiniz ama komünizmle mücadele derneğinin Ankara şubesine gidip gelenlerden biri Abdullah Öcalan’dı!)
(1995’te Şam’da verdiği röportajda bizzat anlatmıştı, henüz 18 yaşındayken, Ankara’da tapu kadastro lisesi öğrencisiyken, namazında niyazındaydı, Maltepe camisine gidip namaz kılıyordu, oruç tutuyordu, ve komünizmle mücadele derneğine gidiyordu. Necip Fazıl Kısakürek hayranıydı, komünizmle mücadele derneğindeki seminerlerine katılıyordu.)
(Biri Apo, biri Feto, ikisi de CIA aygıtı olan komünizmle mücadele derneğinden çıktı… Apo’yu verip Feto’yu almışlardı, Türkiye Cumhuriyeti devletini imha etmek için Feto’yu tepe tepe kullandılar, Feto’nun öldüğü gün, Apo’yu sahaya sürdüler.)
Parantezleri kapatıp, istasyonların güzergahlarına devam edersek… Bugün unutturulmaya çalışılan 10 yıl önceki İmralı tutanaklarının en önemli vagonlarından biri, Anayasa’ydı.
Öcalan işaret parmağıyla gösterip, “vatandaşlık maddesini sana yazdırıyorum, yaz” diyerek, Sırrı Süreyya Önder’e talimat veriyordu, Anayasa’da olmasını istediği vatandaşlık tanımını bizzat yazdırıyordu.
“Özgür iradesiyle Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlılığını ifade eden her birey Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır” diyordu.
Yanisi şu… Anayasa’nın 66’ncı maddesinde yer alan “Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür” ibaresini “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır” diye değiştiriyordu. Anayasa’dan Türk’ü kaldırıyordu.
Tek tek izah ediyordu. “İlişkilerimizi anayasal ifadeye kavuşturmak istiyorum, çünkü ileride kendimizi özgürce yöneteceğiz, şu anda dayatırsak büyük alerji yaratır” diyordu. Uyandırmadan diyordu yani… Alıştıra alıştıra yapacağız demek istiyordu. Gevrek gevrek gülüyordu. “Ne ev hapsi, ne de genel af, bunlara gerek kalmayacak, hepimiz özgür olacağız” diyordu.
Peki, bütün bunlar neyin karşılığında olacaktı? Onu da izah ediyordu… “Tayyip Erdoğan’ın başkanlığını destekleyeceklerini” söylüyordu!
Altını çizerek okuyun lütfen… “Bunların demesiyle olmaz, her şey parlamento kararıyla olacak” diyordu. “Komisyon kurulacak, Türkiye Büyük Millet Meclisi onaylayacak, bizim açımızdan anca o zaman olur” diyordu.
Peki bugün, tam olarak İmralı’dakinin şart koştuğu gibi, “barış sürecini yönetmek için Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde komisyon kuralım” diyen kim? Dünyadan haberi olmayan Özgür Özel değil mi?
AKP, MHP, DEM, guguk kuşu operasyonuyla kurucu ayarlarından uzaklaştırılan yeni CHP… Barış treninin vagonları bunlar.
(PKK’nın silah bırakıp teslim olacağını söylüyorlar, ama aslında, bizim bu senaryoya tıpış tıpış teslim olmamızı bekliyorlar.)
Cümleten hayırlı yolculuklar dilerim… Yeni CHP’lilerle DEM Partililer trenin gidiş yönüne doğru, MHP’lilerle AKP’liler trenin gidiş yönünün aksine oturursa, penceredeki manzara daha güzel görünüyor!
Source: Yılmaz Özdil
Kırılgan sürecin yol kazalarına dikkat!
Prof.Dr. Salih Yıldırım, yalnız günümüzde değil, geçmişte de PKK’nın silahlarını bırakması, terörün durması için çaba gösteren bir bilim insanı. Milletvekilliği, bakanlık görevlerinde bulundu. Terörün durdurulması için büyük çabaları oldu. 2003-2005 yıllarında Celal Doğan, Tarhan Erdem’le birlikte silahları susturmak için uğraştı. Dahası DEHAP’ı kapatıp, Türkiye Partisi niteliğinde olacak DTP kurulacaktı. Olmadı. 2017 yılına gelindiğinde, 10 kişilik bir akil insanlar grubu, sorunu çözmek için 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü de bu çalışmaların içinde olmaya ikna etti. Ancak, Ankara Merasim Sokakta PKK’nın bombalı eylemleri her şeyi bitirdi. O çabalar yarım kaldı.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin açıklamalarından sonra yeni bir süreç başladı. Prof.Dr. Salih Yıldırım, hemen her siyasi parti lideriyle görüştü. Görüşmelere çok hazırlıklı olarak gitti. Terörün ülkemiz ve dünyadaki boyutlarını aktardı. Şırnaklı Prof. Dr. Salih Yıldırım’ı dinliyorum:
TALEPLER ÖRTÜŞMÜYOR
“Kürtlerin yoğun olduğu yerde Kürt halkının yüzde 93’ü ‘Devletimizle, misak-ı milli sınırlarımızla, moral değerlerimizle ilgili ‘Bir sorunum yok’ diyor. Ama ‘Devlet, beni yurttaşı gibi görmüyor, benim değerlerimi önemsemiyor, horluyor, geleceğimle, eğitimle, sağlıklı ilgili kaygılarıma güvence vermiyor.’ Yani, Kürt halkının bu konudaki beklentileriyle, terör örgütünün talep ve beklentileri tamamen farklıdır.
‘Kürt sorunu’ olarak tanımlanan olayda insan hakları ve yönetim sorunu var. Kürtler, Anadolu coğrafyasında kendi benlikleri, öf ve adetlerini, inançlarını, kültürel değerleri ile birlikte üretken yurttaş olarak yaşamak istiyor. Kendi partilerine oy verenlerin yüzde 83, Türkiye genelinde ise 63’ü ise kendilerini ikinci sınıf olarak görüyor.
SİLAH VERİP ADAM ÖLDÜRTEMEZSİNİZ?
Terör örgütünün talep ve beklentisi ise dört parçalı coğrafyada (Irak, Suriye, İran ve Türkiye) birleşip Büyük Kürdistan’ı kurmaktır. Terör örgütünün arkasında akıl hocalığını yapan emperyalist ve Siyonist dinamikler var. Onlar ‘Kürt sopasını” Devlete karşı kullanıyor ve kendileriyle birlikte olmamızı istiyor.
Örgüt mensuplarının yüzde78’i yoksuldur. Yüzde 21’i eğitimsiz, yüzde 39’u ya ilkokuldan terk ya da ilkokul eğitimlidir. Bu insanlardan ne inançlı müslüman ne de düzgün vatandaş olmalarını bekleyemezsiniz. Bunları insanca yaşam standardına kazandırdığınız, temel hak ve özgürlüklerini sağladığınızda hiç bir Kürdün eline silah verip bir insanı öldürtemezsiniz.
PEKİ KAZANANI KİM OLDU?
Terörün ülkemize maliyeti her yönden çok ağır oldu. Bu süreç sonunda kendime ve herkese soruyorum: kim kazandı? Hepimiz kaybettik. 2 milyar nüfuslu 63 müslüman devlet var. 250 milyon nüfuslu Türk kökenli devlet var. Ama Türkler ve Kürtler kadar birbirine yakın ve sahip ikinci bir halk ve devlet yok.
Anadolu coğrafyasındaki Türklerin kaderi ile Kürtlerin kaderi birdir. Türkiye dışındaki Kürtlerin kaderi ise uluslararası dış desteğe bağlıdır. Türk-Kürt ittifakı, Ortadoğu’da emperyalist ve Siyonistlerin bütün kirli oyunlarını bozar. Bizi bu coğrafyada etkin ve lider konumda olmamız için verdikleri destek ve uğraşların arkasında Türkiye Cumhuriyeti devletinin lider bir ülke olmaması yatıyor.”
SİLAH BIRAKAN ÖRGÜTLER
Yeni sürecin kısa sürede konuşulup gündeme getirilmiş bir konu olmadığını, bu konuda devletin ilgili birimlerinin yürüttüğü yaklaşık iki yıllık bir çalışma olduğunu anlatan eski Bakan Prof..Dr. Salih Yıldırım, açıklamasını şöyle sürdürdü:
“Bu işin tarafları kimse onların hepsini muhatap almalısınız. Kandil, Avrupa, Kürt halkı, cezaevlerinde bulunanlar, Kuzey Suriye, İran ve Irak da taraftır. Dünyada 402 yerleşkede terör var. Bunun 360’ı İslam coğrafyasında. Terörde hayatını kaybedenlerin yüzde 87’si müslüman.
Dünyada son 40 yıl içinde silah bırakan 404 terör örgütü var. Bunların yüzde 83’ü diyalog ve demokratik yöntemlerle uzlaşıyla silah bıraktı. Yüzde 10’unda, örgüt istediklerini devlete dikte ettirir. Yüzde 7’sinde de devlet örgütü sildi. Türkiye’nin 42 yılda güvenlik güçlerinin büyük özverisine rağmen terörü silme noktasında istenen yere geldiğini söylemek mümkün değil. Örgüt bütün ağırlığı Suriye’ye vermiş durumda.
BOZULMAYA ÇOK UYGUN SÜREÇ
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’yle de görüştüm. Terörün bitirilmesi konusunda Devlet Bey’i çok ilkeli, çok heyecanlı gördüm. ‘Bu işi hep birlikte başaracağız’ sözü bizim için çok anlamlı. Yol kazalarına karşı hazırlıklı olmak lazım. Hiç kimse kendi şahsi ve kurumsal hesaplarını bu projenin önüne koymamalı. Bu süreç iç-dış bakımdan en uygun bir süreç. Bunu başarıya ulaştırmak kolay, olumsuzluğa yönlendirebilmek çok zor. Bu kadar acı deneyimden sonra bize yakışanı yapmak bütün yurttaşlarımızın beklentisi ve hakkıdır.
Tabii bu sürecin bozulmaya, kırılmaya da çok müsait bir süreç olduğunu da belirtmemiz gerekiyor. O yüzden kimsenin yanlış yapma hakkı ve lüksü yoktur. Akılcı, gerçekçi ve çok dikkatli olmak gerekiyor. Süreçte, Kürtler, statü talebi olmadığını da deklere etmeli. Kürt kamuoyuna tercüman olmanın yolu budur.”
Source: Saygı Öztürk
SAMP/T hüsrana uğrattı! “Türk füzesi alın” teklifi
İtalya ve Fransa”nın hava savunma sistemi SAMP/T Ukrayna”da başarısız olunca gözler Türk füzesi SİPER”e çevrildi. Avrupalı uzmanlar SAMP/T yerine SİPER”i alternatif gösterdi.Türkiye”nin ısrarlı taleplerine karşın bir türlü satışına onay çıkmayan Fransız-İtalyan ortak yapımı SAMP/T hava savunma sistemleri Ukrayna”da çuvalladı. Amerikan Wall Street Journal gazetesi, savaşın başlamasının ardından Ukrayna”da konuşlandırılan sistemlerin “ciddi operasyonel sorunlar” ile karşılaştığını yazdı. SAMP/T”nin Rusya”nın gelişmiş balistik füzelerini engellemede başarısız olduğunu yazan gazete, “SAMP/T”nin düşük performans göstermesi, yüksek yoğunluklu savaşta güvenilirliği konusunda şüpheler oluşturdu” yorumunda bulundu.GÖZLER TÜRKİYE”DESAMP/T”nin Ukrayna”da yaşadığı başarısızlık sonrası gözler Avrupa”da Türk savanma sistemi SİPER”e çevrildi. Akşam Gazetesi”nin haberine göre, Daha önce “Türk savunma şirketleri, sessiz bir devrime öncülük ediyor” diyen Avrupa Politika Analizi Merkezi Daimi Araştırmacısı ve NATO2030 bursiyeri Federico Borsari, Avrupa devletlerine şu tavsiyede bulundu: “Avrupa ülkeleri hava savunmalarını yenilemeyi hedeflerken Türkiye”nin uzun menzilli SİPER sistemi, Eurosam SAMP/T veya Patriot gibi pahalı Batılı sistemlere daha ekonomik bir alternatif olarak ilgi görebilir.”ENVANTERE GİRDİTürkiye hem Patriot hem de SAMP/T taleplerinin karşılanmaması üzerine yerli ve milli SİPER Hava Savunma Sistemi”ni geliştirdi. ASELSAN, ROKETSAN ve TÜBİTAK SAGE tarafından ortaklaşa yürütülen bir projenin ürünü olan SİPER-1 başarılı testlerin ardından 2024 yılı sonunda TSK envanterine alındı. Sistem 100 km”nin üzerinde menzili ile savaş uçağı, İHA, helikopter, seyir füzesi ve havadan karaya mühimmatlar gibi tehditleri imha edebiliyor. Ayrıca çok daha gelişmiş özelliklere sahip SİPER-2″nin çalışmaları da devam ediyor.PROJEYE DAHİL ETMEDİLERASELSAN, EUROSAM ve Roketsan arasında 5 Ocak 2018 tarihinde, “Uzun Menzilli Hava ve Füze Savunma Sistemi (LORAMIDS) Tanımlama Çalışması” sözleşmesi imzalandı. Sözleşme ile Türkiye, Fransa ve İtalya”nın ortaklaşa sistem geliştirmesi hedeflendi. Ancak Fransa ve İtalya, Mart 2021″de Türkiye”yi projeye dahil etmeyerek Eurosam-SAMP/T”nin geliştirilmesine ilişkin sözleşmeyi imzaladı.DRON SALDIRILARINA KARŞI GÖKBERK HAZIRYerli ve milli savunma sanayiinde her gün yeni bir gelişme yaşanıyor. Aselsan tarafından geliştirilen ve Çelik Kubbe sistemi içinde görev yapacak olan Gökberk mobil lazer silah sistemi, FPV dronları başarıyla imha etti. Gökberk, mini/mikro İHA”ları ve EYP gibi tehditleri imha etmeyi sağlayan yakın alan hava savunma silah sistemi olarak öne çıkıyor. Gökberk daha önce döner kanatlı ve sabit kanatlı kamikaze İHA”lara karşı da etkinliği kanıtlamıştı.BU KEZ LAZER VARSanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır, konuya ilişkin sosyal medya paylaşımında, “Bu kez füze yok, lazer var. Savunma sanayisinde ürün ve teknoloji kabiliyetlerimiz gelişiyor, zenginleşiyor. Milli Lazer Silah Sistemi Gökberk, Çelik Kubbe”ye güç katacak” dedi. Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanı Haluk Görgün de milli mühendisliğin gücüyle, milli hava savunma mimarisi Çelik Kubbe”ye en yüksek teknolojiye sahip sistemleri eklediklerini belirterek, “Gökberk yerli lazer kaynağı ve alt sistemlerle, radar ve elektro-optiklerle hedef tespiti/takibi, doldurma ihtiyacı olmadan, minimum güç, maksimum etkinlikle mini-mikro İHA”ların imhasını sağlıyor. Güç seviyesi artırılabilir modüler platform tasarıma sahip Gökberk”imiz de sahada oyun değiştirmeye hazır” dedi. Gökberk, TÜBİTAK BİLGEM”in de işbirliğiyle yerli olarak geliştirildi.Drone avcısı “GÖKBERK” geliyor…Hindistan”da Türk İHA”sı alarmıTürk İHA”ları ABD”de vitrine çıkacak
Source: Www.star.com.tr
Küba”da 553 mahkumun serbest bırakılması süreci tamamlandı
Ulusal basında çıkan habere göre, Küba Yüksek Mahkemesi, aralarında insan hakları savunucusu Jose Daniel ve aktivist Felix Navarro”nun da bulunduğu 553 kişinin serbest bırakıldığını duyurdu.
Serbest bırakılanlar arasında, 11 Temmuz 2021’de düzenlenen devrim karşıtı protestolara katılan kişiler de yer alıyor.
Bazı insan hakları temsilcileri, siyasi nedenlerle tutuklu bulunan 200″den fazla mahkumun serbest bırakıldığını teyit etti.
Mahkumların serbest bırakılması kararının ardından eski ABD Başkanı Joe Biden yönetimi, Küba”yı “teröre destek veren ülkeler” listesinden çıkarmıştı ancak göreve gelen Donald Trump, Küba”yı teröre destek veren ülkeler listesine yeniden eklemişti.
– 2021 protestoları
Temmuz 2021″de binlerce Kübalı, yaygın elektrik kesintileri ve gıda yetersizliği dahil ciddi ekonomik krizi protesto etmek için sokaklara çıkmıştı.
Göstericilere yönelik tutuklamalar, Havana yönetimi aleyhine uluslararası eleştirilere yol açmış, Kübalı yetkililer huzursuzluğun sorumlusu olarak ABD yaptırımlarına işaret etmişti.
Source:
Almanya”nın 500 milyar Euro”luk savunma fonuna Yeşiller Partisi”nden itiraz! Gözler 13 Mart”ta…
Almanya”da Yeşiller Partisi, ülkede yeni hükümeti kurmak için koalisyon müzakerelerine başlayacağını açıklayan Hristiyan Birlik partileri ile Sosyal Demokrat Parti”nin hazırladığı savunma ve yatırım paketine onay vermek istemediklerini bildirdi.
Sözü edilen paketlerin onaylanması için anayasadada değişiklik yapması gerektiğini belirten Yeşiller Federal Meclis Grubu Eş Başkanı Katharina Dröge, “Milletvekillerine bu yasa değişikliklerine onay vermemelerini tavsiye edeceğiz” dedi.
500 milyar Euro”luk fon kurulabilecek mi?
CDU/CSU ve SPD daha yüksek savunma harcamaları için anayasada borç freninin gevşetilmesi ve altyapı alanlarında ihtiyaç duyulan yatırımlar için 500 milyar Euro”luk fon kurulması konusunda anlaşmıştı. Borç frenini gevşetmek için anayasadaki ilgili maddenin değişmesi gerekiyor ancak Meclis”te, CDU/CSU ve SPD anayasa maddesini değiştirecek sandalye sayısına ulaşamadığı için Yeşillere ihtiyaç duyuluyor.
13-18 Mart görüşmeleri yatırımcıların odağında
Analistler söz konusu gelişmelerin Alman pay piyasalarında risk algısını artırdığını kaydederek, Almanya”da Federal Melis”te 13 ve 18 Mart”ta savunma ve yatırım paketine ilişkin görüşmelerin yatırımcıların odağında olduğunu söyledi.
Söz konusu gelişmeler Avrupa borsalarını olumsuz yönde etkilerken, dün Almanya”da DAX 40 yüzde 1,69, Fransa”da CAC 40 endeksi yüzde 0,90, İtalya”da FTSE MIB 30 endeksi yüzde 0,95 ve İngiltere”de FTSE 100 endeksi yüzde 0,92 geriledi. Avrupa”da endeks vadeli kontratlar yeni güne de negatif bir seyirle başladı.
Source: Dünya Gazetesi
Gazze, Zelenski ve Deli Adam Teorisi
Trump”�n yeni politik liderlik stilinin s�n�rlar�n� zaman g�sterecek. Ancak �zellikle Gazze plan� meselesinde �srarc� olmas� durumunda, uluslararas� kamuoyunun tepkisi giderek b�y�yecektir. D�nya vicdan�, Trump”�n narsisistik fantezilerinden �ok daha b�y�k bir g��t�r.
Dr. Ali Ruhan �elik/ Kocaeli Sa�l�k ve Teknoloji �niversitesi Psikoloji Ana Bilim Dal� Ba�kan� / ��retim �yesi
20 Ocak”ta 47. ABD Ba�kan� olarak g�reve ba�layan Donald Trump”�n politik liderlik stili, �nceki d�nemine benzerlik g�sterse de daha keskin eylem ve s�ylemler i�ermesiyle dikkat �ekiyor. D�nya kamuoyu, Trump”�n ikinci ba�kanl�k d�neminin ilk g�n�nden itibaren bu farkl�l��a tan�kl�k ediyor. Ba�kan Donald Trump”�n politik liderlik tarz�, geleneksel siyaset teorileri ve modern politik liderlik kuramlar�yla hem �rt��en hem de ayr��an y�nler bar�nd�r�yor. Machiavelli”nin pragmatizmiyle uyumlu g�r�nen bu liderlik anlay���, Farabi ve �bni Haldun”un etik ve toplumsal birlik �nerilerine ise ters d���yor.
New York”ta emlak imparatorlu�undan ABD ba�kanl���na uzanan Trump, �zellikle ikinci d�neminde, g�reve ba�lad��� g�nden bu yana neredeyse her g�n g�ndem olu�turan bir politik liderlik profili �iziyor. Geleneksel politik s�ylemler yerine “ayk�r�” bir �slubu tercih eden Trump, k�resel siyasette a��r�l��a y�nelen zaman�n ruhunu en u� noktada temsil ediyor. �zellikle i�gal alt�ndaki Gazze meselesine yakla��m� ve Ukrayna Devlet Ba�kan� Zelenski ile milyonlar�n �n�nde ya�ad��� tart��ma, uzun y�llar konu�ulacak gibi g�r�n�yor.
Medya ikonu Trump – Ba�kan Trump
Donald Trump, i� insan� ve medya fig�r� olarak al���lm���n d���nda bir karakter sergileyerek siyaset sahnesine, �stelik ABD Ba�kanl��� gibi en �st seviyeden ad�m att�. Ancak politik liderlik, �zellikle ABD gibi k�resel bir g�c�n ba��nda olan bir lider i�in bu “ayk�r�” tav�rlar� her zaman tolere edebilecek bir alan de�il. Politik liderlerin s�yleyece�i her s�z�n, ataca�� her ad�m�n milyonlarca insan� etkileyece�i d���n�ld���nde g�rece dengeli bir liderlik profili sergilemesi beklenirken Trump”�n dalgal� duygu durumu ve �ng�r�lemez davran��lar� geleneksel siyaset normlar�yla �eli�iyor.
2017 y�l�nda g�reve ba�lad���nda, “Politik Lider Trump” �n nas�l bir yol izleyece�i merak konusuydu. Kimileri onun tamamen farkl� bir profil �izece�ini d���n�rken, kimileri ise Trump tarz� politik liderli�in �ekillenece�ini �ng�r�yordu. Beklendi�i gibi 2017-2021 y�llar� aras�ndaki ba�kanl�k d�neminde Trump, sert ekonomik hamleler yapan, keskin s�ylemlerde bulunan ve geleneksel politik s�ylemin d���na ��kan bir liderlik profili �izdi.
Trump”�n politik liderli�i, ki�ilik psikolojisi ve politik psikoloji ba�lam�nda “narsistik liderlik” ve “otoriter ki�ilik” kavramlar�yla ili�kilendirilebilir. Narsistik liderler genellikle y�ksek �zg�ven, g��l� bir karizma ve kendine hayranl�k duyma e�ilimi g�sterirken ele�tiriye kar�� a��r� duyarl�l�k, d��man alg�s� olu�turma ve g�� g�sterisine dayal� karar alma gibi �zellikler sergilerler. Trump politik liderli�inde bu �zelliklerin �o�unu yans�tarak hem i� politikada hem de uluslararas� arenada kendi imaj�n� �n planda tutan bir y�netim anlay��� benimsemi� g�r�n�yor. �zellikle “b�y�k lider” alg�s� yaratmaya y�nelik s�ylemleri ve halk�n ona duydu�u ba�l�l��� test eden provokatif a��klamalar�, narsistik liderlik �er�evesinde de�erlendirilebilir.
Ayr�ca Trump”�n politik liderlik tarz� “duygusal manip�lasyon” teknikleriyle de ili�kilendirilebilir. Pop�list s�ylemleriyle kitlelerin �fke, korku ve aidiyet duygular�n� harekete ge�irerek hedeflerine ula�may� d���nen Trump, �zellikle tehdit alg�s�n� y�kselterek destek�ilerini konsolide ediyor. Politik psikoloji ara�t�rmalar�na g�re, korku ve tehdit alg�s� y�ksek olan toplumlar, g��l� ve otoriter liderlere daha fazla e�ilim g�sterir. Trump bu dinami�i kullanarak toplumdaki ekonomik ve g�venlik kayg�lar�n� k�r�kl�yor ve kendisini bu sorunlara kar�� en etkili ��z�m mekanizmas� olarak sunuyor.
B�t�n bunlar� g�z �n�ne ald���m�zda, Trump”�n 47. ba�kanl�k d�nemi �ok daha “sert” ba�lad� diyebiliriz. Geleneksel devlet adam� profiline uymayan bir duru� sergileyen Trump, klasik politik liderlik anlay���n�n �zel bir kar���m�n� olu�turdu. Pop�list, pragmatist ve �ng�r�lemez bir liderlik tarz� geli�tirerek, “Amerika”y� Tekrar B�y�k Yap” slogan�yla se�menlerine ulusal bir misyon sundu. Muhaliflerine ve �zellikle selefi Joe Biden”a y�nelik sert ve alayc� s�zleriyle g��l� bir lider imaj� olu�turdu. Politikalar�n� ideolojik beklentilerden �ok kazan� ve g�� eksenine oturtmas� onun pragmatist yakla��m�n� g�zler �n�ne seriyor. Ancak yine de g��l� bir halk deste�ine ihtiyac� var ve bu deste�i �e�itli sosyal psikolojik stratejilerle sa�lamaya �al���yor.
Alman d���n�r Adorno” ya g�re, otoriter liderler kat� hiyerar�ik d�zenleri destekler, grup i�i sadakati g��lendirmek i�in d�� tehditler olu�turur ve toplumsal homojenli�i koruma ad�na radikal politikalar benimseyebilir. Trump”�n g��men kar��t� s�ylemleri, “biz” ve “onlar” ayr�m� yaparak toplumda aidiyet duygusunu art�rmaya y�nelik stratejileri ve politikalar�n� sertle�tirme e�ilimi bu otoriter liderlik �er�evesinde �ekilleniyor.
D��man – tehdit – ba�l�l�k stratejisi
Ba�kan Trump, kitlesini sa�lamla�t�rmak ve geni�letmek i�in �e�itli stratejiler uygulad� ve uygulamaya devam ediyor. Trump”�n se�im kampanyalar�nda s�k s�k dile getirdi�i ve g�reve geldikten sonra da s�rd�rd��� LGBT ve g��men kar��t� tutumu, ABD”de k�lt�rel muhafazak�rl���n ve kimlik politikalar�n�n yeniden �ekillenmesine katk� sa�lad�. Bu konumlanman�n s�rd�r�lebilirli�ini sa�lamak i�in ise stratejik hamlelerde bulunuyor.
Politik psikoloji alan�nda �nemli �al��malar� bulunan Vam�k Volkan”�n “grup ba�l�l���” teorisine g�re, bir grubun varl���n� s�rd�rebilmesi i�in grup �yeleri aras�nda g��l� bir ba� olmas� gerekir. Bu ba�, ya grubun d��ar�dan bir tehdit ile kar�� kar��ya kalmas�yla ya da grubun ger�ekle�tirmek istedi�i temel bir ama�la g��lenir. D�� tehdit olu�turanlar “d��man” olarak tan�mlan�r ve bu d��man�n ortadan kald�r�lmas� gerekti�i inanc� grup i�i ba�l�l��� art�r�r.
Trump, m�lteci krizini ve LGBT politikalar�n� toplumun “geleneksel d�zeni” i�in bir tehdit olarak sunarak taban�n� harekete ge�irmeyi ba�ard�. Se�im d�neminde zirveye ��kan bu stratejiyi g�rev s�resince de s�rd�rerek halk deste�ini kal�c� hale getirmeyi ama�l�yor.
Gazze, Zelenski ve Deli Adam Teorisi
�nceki ba�kanl�k d�neminde �srail yanl�s� politikalar�n� a��k�a s�rd�ren Trump, Kud�s”� �srail”in ba�kenti olarak tan�yarak �srail”in i�gal politikas�na b�y�k bir destek vermi�ti. 47. ba�kanl�k d�neminde de benzer bir yakla��m� benimsedi. Ancak bu kez Gazze meselesine y�nelik tavr�, �ng�r�lemez ve radikal bir lider profili sergiledi�ini daha belirgin bir �ekilde ortaya koydu.
7 Ekim olaylar�ndan sonra Filistin ve Gazze”ye y�nelik k�resel destek artarken Trump, tam tersi y�nde a��klamalar yaparak ABD”nin Gazze �eridi”ni devral�p b�lgeyi yeniden in�a edece�ine dair bir plan sundu ve bu konuda olduk�a k��k�rt�c� bir video yay�nlad�. Bu durum “Deli Adam Teorisi”nin bir net bir �rne�i olarak de�erlendirilebilir.
So�uk Sava� d�neminde ABD Ba�kan� Richard Nixon taraf�ndan kullan�lan bu strateji, liderin �ng�r�lemez davran��lar sergileyerek hem rakiplerini hem de m�ttefiklerini temkinli davranmaya zorlamas� esas�na dayan�r. Bu stratejiye g�re Trump”�n agresif ve �ng�r�lemez tutumu hem i� politikada hem de uluslararas� arenada kazan�mlar elde etmesine yard�mc� olabilir. Ancak Gazze konusunda sundu�u “tatil k�y�” plan� ve i�gal politikas�n� destekleyen a��klamalar� sadece politik liderlik ba�lam�nda de�il, etik a��dan da son derece sorunlu bir yakla��m� ortaya koyuyor.
�te yandan, ge�ti�imiz g�nlerde Beyaz Saray”da b�y�k bir diplomatik kriz ya�and�. Trump ve yard�mc�s� Vance”in Ukrayna Devlet Ba�kan� Zelenski ile milyonlar�n g�z� �n�nde sert bir tart��maya girmesi, Trump”�n politik liderlik tarz�yla do�rudan ba�lant�l�yd�. Daha birka� ay �nce ABD Senatosu”nda ayakta alk��lanan Zelenski, bu kez Beyaz Saray”dan neredeyse kovuldu.
Trump”�n ABD ��karlar�n� �nceleyen izolasyonist d�� politika yakla��m�, Zelenski”yi psikolojik olarak y�pratma amac� ta��yor. Trump, Zelenski”nin uluslararas� me�ruiyetini zay�flatarak Ukrayna”y� m�zakerelerde daha da g��s�z bir konuma d���rmeyi hedefliyor. Ayn� zamanda, ABD halk�na “Ukrayna i�in daha fazla para harcamamal�y�z” mesaj�n� vererek ekonomik kayg�lar� �ne ��karan pop�list bir s�ylem geli�tiriyor. B�ylelikle halk�yla empati yapan lider profili ile de halk onay�n� art�r�yor.
Trump”�n yeni politik liderlik stilinin s�n�rlar�n� zaman g�sterecek. Ancak �zellikle Gazze plan� meselesinde �srarc� olmas� durumunda, uluslararas� kamuoyunun tepkisi giderek b�y�yecektir. D�nya vicdan�, Trump”�n narsisistik fantezilerinden �ok daha b�y�k bir g��t�r!
Source:
NATO’dan dikkat çeken Türkiye çağrısı: “Başkan Erdoğan ile diyaloğu artırın!”
NATO, ABD Başkanı Donald Trump”ın, Avrupa”nın güvenliğinden çekilmesiyle birlikte Avrupa Birliği (AB) ve Türkiye”ye ilişkilerini derinleştirme çağrısı yaptı. BAŞKAN ERDOĞAN İLE İŞ BİRLİĞİNİN ÖNEMİ VURGULANDI NATO Genel Sekreteri Mark Rutte, özel bir görüşmede yıllardır gergin olan ilişkilerin ardından AB liderlerini Başkan Recep Tayyip Erdoğan ile diyaloğu artırmaya çağırdı. Görüşmeye ilişkin bilgi sahibi üç kişiye göre, Rutte, şubat ayının başlarında AB liderleriyle yaptığı özel bir öğle yemeğinde, Türkiye ile iş birliğinin artırılmasının önemini dile getirerek, toplantıda bulunanlara Ankara ile iş birliği yapmaları çağrısında bulundu. Bu adım, AB”nin savunma kapasitesini güçlendirmek için Türkiye ile iş birliğini geliştirmeye çalıştığı bir döneme denk geldi. AB”NİN KITANIN GÜVENLİĞİNİ SAĞLAMA ÇABALARI Financial Times”a göre, Trump”ın Avrupalı NATO müttefiklerine yönelik ABD güvenlik garantilerini geri çekme tehditleri, Rusya ile ilişkilerini iyileştirmesi ve Ukrayna”ya desteğini kesmesi AB ürküttü. Savunma harcamalarını artırma telaşının yanı sıra bazı AB liderleri, Norveç ve İngiltere gibi AB dışı ülkelerle “gönüllüler koalisyonu” içinde iş birliğini savundu. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, bu ayın başlarında Londra”da Avrupa”nın önde gelen askeri güçlerinin bir araya geldiği toplantıya katılarak Ukrayna”ya destek ve daha geniş kapsamlı savunma konularını görüştü. AVRUPA TÜRKİYE”YE İHTİYAÇ DUYUYOR NATO genel sekreteri ocak ayında Avrupa parlamentosuna “AB dışındaki müttefiklerin AB savunma sanayi çabalarına dahil edilmesinin Avrupa”nın güvenliği için hayati önem taşıdığına inanıyorum” ifadelerini kullandı. Üst düzey bir AB yetkilisi Türkiye ile ilişkiler konusunda yaptığı açıklamada, “Bazı şeyler değişiyor. Belli bir noktada, geçmişteki sorunlara bakmaksızın, takımınızda kimi istediğinize karar vermelisiniz.” sözlerini kullandı. AVRUPALI LİDERLERİN ANKARA”YA BAKIŞ AÇISI DEĞİŞTİ Yetkililere göre, Ankara ile daha fazla iş birliği sağlama çabası, aynı zamanda Türkiye ile AB ülkeleri arasındaki ikili ilişkileri güçlendirmeyi de hedefliyor. Financial Times”a göre, Türkiye bir AB aday ülkesi olsa ada bu süreç uzun süredir duraksamış durumda. AB, Yunanistan ile artan gerilim de dahil olmak üzere çeşitli nedenlerle güvenlik ve savunma alanındaki diyalog kanallarını askıya almıştı. Ancak birçok diplomatın Financial Times”a verdiği bilgilere göre, Trump”ın göreve gelmesi bakış açılarını değiştirdi.
Source: Sabah.com.tr Diş Haberler
Grönland”da seçmenler sandık başına gidiyor
Genel seçim için Grönland”ın başkenti Nuuk”ta ülkenin tek oy verme merkezi kuruldu.Dünyanın en büyük adasında bugün yapılacak seçimde, 31 sandalyeli parlamento Inatsisartut”un yapısı belirlenecek.Oy verme işlemi yerel saatle 09.00″da başlayacak ve akşam 20.00″de sona erecek. Grönland İçişleri Bakanlığına göre, 57 bin nüfuslu adada yaklaşık 40 bin 500 kişi oy kullanma hakkına sahip.Seçimin, mevcut Başbakan Mute Bourup Egede”nin liderliğindeki Inuit Ataqatigiit (Halk Topluluğu) Partisi ile bağımsızlık yanlısı Erik Jensen liderliğindeki Siumut Partisi arasında geçmesi bekleniyor.Son anketler, Inuit Ataqatigiit”in yüzde 31 ile önde olduğunu, Siumut”un ise yüzde 21,9 ile ikinci sırada yer aldığını gösteriyor.- TRUMP”IN GRÖNLAND”LA İLGİLİ AÇIKLAMALARITrump, ABD yönetimine yeniden gelmesinden bu yana Grönland”ı alma isteğini sık sık ifade ediyor.ABD lideri, 23 Aralık 2024″te Truth Social hesabından yaptığı paylaşımda, Grönland”ın ülkesinin kontrolünde bulunması gerektiğine ilişkin söylemini yineleyerek adanın mülkiyeti ve kontrolüne sahip olmanın “mutlak zorunluluk” olduğunu savunmuştu.Grönland Başbakanı Mute Bourup Egede ise “Grönland, Grönland halkına aittir. Biz satılık değiliz ve asla satılık olmayacağız. Uzun süredir devam eden özgürlük mücadelemizi kaybetmeyeceğiz.” açıklamasında bulunmuştu.Danimarka Krallığı çatısı altında bulunan Grönland, ülkeye 2 bin 900 kilometre uzaklıkta yer alıyor.
Source: Www.star.com.tr