Küresel Politika Vurguları – Çatışmalar, Diplomasi ve Krizler

Çatışma çözümünde rıza üretimi – Necati Özkan

1990’lı yılların ikinci yarısında yayımlanan “Genç Bir İşadamına” isimli kitap, Türkiye’deki girişimcileri etkileyen iki büyük sorundan bahsediyordu: Siyasal İslam ve ayrılıkçı Kürt hareketi. Hatırladığım kadarıyla kitabın yazarı Emre Yılmaz “siyasal İslam sisteme entegre olabilir, sistemden faydalanarak zenginleşebilirse, ayrılıkçı Kürt hareketi de silahla yenilebilirse Türkiye’nin ve doğal olarak genç girişimcilerin önü sonsuza kadar açılabilir” diyordu. Pek çok ciddi kitabın, araştırmanın, makalenin yanında aslında popüler bir kitap bile doksanlarda Türkiye’nin geleceğine ilişkin esaslı bir tespit yapabilmişti. Siyasal İslamcı fikirlerle iktidara geldikleri bilinen kadrolar gerçekten de geride bıraktığımız 25 yılda sistemden fazlasıyla nasiplerini aldılar. O kadar ki kendi içlerinde “Mücahit olacaktık, müteahhit olduk” şeklinde eleştiriler yapar noktaya geldiler. Dünyada da siyasal islamcı hareketler pratiğin zorluklarıyla karşılaştılar; itibar ve iktidar kaybettiler. Bugün için yeryüzünde iddia sahibi güçlü bir siyasal islam hareketi kaldı diyemeyiz. Ayrılıkçı Kürt hareketi ise şimdilerde geri dönülmez bir aşamaya geldi. MHP genel başkanı Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim 2024’te yaptığı konuşmasıyla ve her türlü beklentiyi aşan, herkesi şoke eden inisiyatifiyle, PKK’nin silah bırakma ve kendini feshetme yolundaki girişimleri görünür hale geldi. Böylelikle kongresini toplayan PKK 12 Mayıs Pazartesi günü o geri dönülmez aşamayı ilan etti. İktidar partileri, DEM ve ana muhalefet partisi CHP dahil siyaset dünyasının ve vatandaşların çok büyük bölümü PKK’nin kendini feshetme kararını olumlu buldu. Lakin fesih ilanında değinilen Lozan, 1921 Anayasası ve soykırım gibi kavramlar yüzünden bir kısım partiler ve vatandaşlar gelinen noktaya kuşku ve endişe ile bakıyor. Doğrusu, bu endişeleri anlamak ve önemsemek durumundayız. Ama öte yandan da kimsenin görmezden gelemeyeceği çıplak bir hakikat var: Tarihimizin en uzun, en örgütlü, en kanlı ve en maliyetli sorununu yaratan illegal bir yapı, silahtan ve silahlı mücadeleden vazgeçme iradesini ortaya koyuyor! SİLAHTAN ARINMAK ASLİ HEDEF Elbette henüz sürecin çok başındayız. Her şey oldu bitti diyemeyiz. Asıl süreç şimdi başlıyor. Siyaset bu süreçte görev yapacak. Nihai noktaya erişmek için yol alırken provokasyonlar, tuzaklar, ihanetler dahi görülecektir. Her aşamada fikir ayrılıkları yaşanacaktır. Ama tek başına bu irade beyanının bizzat kendisi bir dönüm noktasıdır. Neden? Çünkü ister düzenli ordular arasında olsun, isterse bir düzenli orduyla gerilla tarzı mücadele eden örgüt arasında olsun, savaşlar politik birer eylemdir. O yüzden literatürde, “Savaş politikanın başka araçlarla devamıdır” denir. Gelmiş geçmiş en etkili stratejistlerden biri olan Prusyalı General Carl Von Clausewitz’e göre, “Savaşın hedefi düşmana iradenizi zorla kabul ettirmek ve onu silahtan arındırmaktır.” Hatırlayalım, Osmanlı’nın sonunu getiren Mondros Mütarekesi ile tam da bu nedenle ordu terhis edildi ve silah bırakıldı. Şu halde, her şeyden önce, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yasadışı örgütle 50 yıla yaklaşan mücadelesi devlet lehine son buluyor. Dahası, 50 yıl önce Türkiye’den toprak koparma iradesi ile kurulmuş olan örgüt, “ortak vatanda birlikte yaşama” arzusuyla bu iradeyi geride bırakıyor. Kim ne derse desin, stratejik açıdan bakıldığında gelinen aşama bu topraklarda yaşayan herkesin lehinedir ve desteklenmelidir. Bu süreçte emeği geçen herkese de müteşekkir olunmalıdır. 1990’larda Kürt raporları yazarak, siyasetin zorlandığı zamanlarda Kürt milletvekillerini kendi listelerinden aday göstererek toplumsal barışa giden yolda CHP tarihi adımlar atmıştı. Benzer şekilde toplumsal uzlaşma ve kapsayıcılık adına Ekrem İmamoğlu “İstanbul İttifakı”, Özgür Özel ise “Türkiye İttifakı” diyerek, yerel yönetimlerde bu sürece gelinen yolda önemli adımlar attılar. Bugün de CHP bu süreçte aldığı pozisyonla barış yolunda stratejik bir katkı sunuyor. Ana muhalefetin mevcut pozisyonu, sürecin en önemli destekçisidir. Bununla birlikte, PKK’nin silah bırakma kararının geçici olmamasını ve ortak yaşama iradesinin toplumsal kabulünü istiyorsak, sürecin duygusal yanlarına da dikkat etmeliyiz. Çünkü dünya örnekleri duygusal yöne enerji harcamayan ve başarısızlığa uğrayan olaylarla dolu. Her çatışma ancak ve ancak toplumsal rıza üretimine odaklanan, bu alanda tarafların duygularını hesaba katan adil adımlarla tamamen çözülebilmiştir. Aksi takdirde, tarihten ve literatürden biliyoruz ki çatışmacı taraf pes etmeyecek ve daha uygun bir zamanı bekleyerek daha da yaygın şekilde mücadelesine devam edecektir. Versay Anlaşması sonrası Nazi Almanyası’nın inşası sürecinde olduğu gibi. Geride bıraktığımız şu birkaç gün içinde siyasi liderlerin yaptıkları açıklamalar ne denli kaygan bir zeminde sürecin ilerlediğini anlamamıza yetiyor. DEM Eşbaşkanı Tuncer Bakırhan’ın korucularla ilgili sözleri, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un umut hakkı ile ilgili sözleri, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Biz sayın Bahçeli ile birlikte ne yaptığımızı çok iyi biliyoruz” ifadesi henüz siyasi elitler arasında bile gidilecek çok yolun olduğunu gösteriyor. Peki ne yapmalı? Bugüne kadar sürecin kapalı kapılar ardında yürütülmesi ve ayrıntıların kamuoyuna açıklanmaması anlaşılabilir. Ama bir yandan parlamento zemini, diğer yandan da toplumsal rıza üretimi ile sürece devam edilebilir. DÜNYADAN ÖĞRENMEK Bu konuda bizden çok daha ağır bedeller ödeyerek çatışma çözümünü sonlandırmış ve nihayetinde toplumsal rıza üretimini başarmış Kolombiya örneği fikir verici olabilir. Bilindiği gibi Kolombiya’nın Marquetalia Özyönetim Bölgesi kırsalında 1964 yılında, siyasi ayrımcılık ve ekonomik eşitsizliklere isyan etmek üzere kurulmuş olan FARC (Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri), silahlı mücadeleyi esas alan Marksist-Leninist bir örgüt idi. 2016 yılına kadar tam 52 yıl süren silahlı çatışmalarda 200 binden fazla insan yaşamını yitirdi. 80 binden fazla insan kaçırıldı. 8 milyon insan yurdundan göç etmek zorunda kaldı. Kolombiya Devleti, FARC ile 1984-1991- 1999-2006 ve 2012’de olmak üzere tam beş kez müzakere masasına oturdu ve örgüt ancak 2016’da silah bırakarak kendini feshetti. BARIŞIN İLETİŞİMİ Kolombiya Devleti ile FARC liderleri arasında yapılan barış görüşmeleri ancak beşinci denemede başarıya ulaşabildi. Çünkü bu defa perde arkasında gizli anlaşmaların yapıldığına yönelik endişeleri yönetmek üzere iletişim kampanyaları yapılmasına karar verilmişti. Görüşmelerin devam ettiği dört yıl boyunca taraflar kamuoyuna düzenli ve tutarlı bilgiler verdi. Başlarda Kolombiya hükümeti temkinli bir medya stratejisi uygularken FARC hemen her hafta kamuoyuna açıklamalar yapmayı tercih etti. Hükümet önce FARC ile yakın ilişkilere sahip olduğu bilinen gazeteci Alvaro Sierra’yı iletişimi yönetmekle görevlendirdi. Ardından Kolombiya Savunma Bakanlığı ülkenin en yaratıcı reklamcılarından Jose Miguel Sokoloff ve Lowe Ajans’ı kampanyalar hazırlamak üzere görevlendirdi. Sokoloff ve ekibi dört yıl boyunca radyo, TV, outdoor ve ormanlarda, gerilla güzergâhlarında ortam medyası kampanyaları yaptı. Bir yandan Kolombiya Hükümeti FARC gerilla liderleri ile siyasi, hukuki, askeri ve ekonomik adımları görüşüyordu. Diğer yandan Sokoloff ve ekibi aileler ve eski gerillalarla görüşerek kampanyalar üretiyordu. Toplumsal rıza üretmek ve gerillaların evlerine dönmelerini sağlamak için yaygın medya kullanılıyordu. Düzenli ve sürekli kampanyalarla toplumu duygusal olarak hazırladı, gerillaları sekter tutumdan uzaklaştırıldı. Öyle ki her ay 300 gerilla kendi isteği ile örgütü ve silahını bırakıp devlete teslim oluyor ve kısa sürede ailesine kavuşuyordu. İnsan davranışlarını değiştirme konusunda önemli bir güce sahip olan reklam kampanyalarının hızlandırıcı moderasyonuyla Kolombiya dünya tarihinin en kanlı çatışmasını geride bıraktı. 40 binden fazla gerilla gücüne sahip olan FARC, sonunda silahı bıraktı ve kendisini feshetti. 2014 ve 2021’de iki kez Brand Week İstanbul’a konuşmacı olarak katılan Sokoloff deneyimlerini Türk reklamcılarla paylaştı. HUKUKSUZ TÜRKİYE”DEN TERÖRSÜZ TÜRKİYE ÇIKAR MI? Tabii ki Kolombiya tecrübesi özellikle iletişim alanında ideal bir çözüm yolu. Türkiye bu yolu bugüne kadar stratejik olarak hiç kullanmadı. Ama bizim için soru şu: Hukuksuz bir Türkiye’de terörsüz Türkiye için rıza üretmek mümkün mü? PKK’nin yarım asır sonra silah bırakması ve çatışmasızlık yolunda adım atması elbette çok değerli. Ancak Türkiye’deki gibi otoriter ve kutuplaştırma esaslı bir rejim tarafından yönetilen memleketlerde demokratikleşme olmadan kalıcı barış sağlanabilir mi? Otoriter siyasi pratikleri ortadan kaldıracak şeffaflık, kapsayıcılık ve eleştiriye açıklık gibi koşulları bu rejim kaldırabilir mi? Toplumun neredeyse yarısını temsil eden ana muhalefet partisi dışlanırken barış olur mu? Ülkenin en büyük şehrini yöneten belediye başkanı ve ekibi hapisteyken barış olur mu? Galiba bunun için, Devlet Bahçeli’nin herkesi şoke etmeyi başarmış olan “Öcalan gelsin, Meclis’te konuşsun” çıkışı kadar radikal demokratikleşme adımlarına ihtiyaç var. Hem de gecikmeden! Zira, demokratik yaşamın her alanda geliştirilmesini hedefleyen bu tür adımlar atılmazsa, sayın Bahçeli için yaşamsal bir misyona dönüşen “terörsüz Türkiye” projesi gerçekleşemeyecek. İletişimcilerin hünerli elleri bile güven ve rıza üretemeyecek. Toplumun büyük bölümünün, PKK’den boşalan “düşman” gereksinimini CHP ile doldurmaya çalıştığına inandığı iktidarın çatışmayı sonlandırma iradesi sergilediğine ikna olması olanaklı görünmüyor. Toplumsal rıza üretilemezse “iç cephede” huzur da sağlanamayacak. Öte yandan iktidar, “Silah bırakma ve çatışmasızlığın siyasi rantından yararlanırım, toplumsal barış ve demokratikleşmeyi de zamana yayarım. Gerekmezse de hiç o işlere girmem” şeklinde düşünüyorsa kendisi ve ülkemiz ilk çözüm sürecinden çok daha ağır ve uzun süreli bedeller ödemek zorunda kalabilir. CHP DÜŞMANLAŞTIRILIRSA İÇ CEPHEDE HUZUR KALMAZ İktidarı, muhalefeti, sivil toplumu ve vatandaşıyla herkes samimiyetle çalışır ve “terörsüz Türkiye” gerçekten inşa edilebilirse işte o zaman “Genç Bir İşadamına” kitabının yazarı Emre Yılmaz’ın rüyası gerçekleşir. Türkiye genç girişimciler için olduğu kadar her kökenden vatandaş için de bir barış ve demokrasi adasına dönüşür. Ancak Selahattin Demirtaş’tan Ümit Özdağ’a siyasi parti liderlerini içeride tutarak, Ekrem İmamoğlu gibi her siyasi kökenden vatandaşın desteklediği ve umut kabul ettiği yeni nesil liderleri oyun dışına atarak bu rüyanın gerçekleşmesi zor. “Terörsüz Türkiye” projesini yöneten ve bu projenin başarıya erişmesini samimiyetle isteyen herkesin şu soruya cevap vermesi şart: Madem amacınız toplumsal barış, biz niye hapisteyiz? NECATİ ÖZKAN TUTUKLU SİYASİ DANIŞMAN

Source: Olaylar Ve Görüşler


Yavuz-İdris’ten Erdoğan-Öcalan’a

Erdoğan-Bahçeli-Öcalan açılımı, bir demokratikleşme hamlesi değildir, hatta amacı doğrudan Kürt meselesi bile değildir. Bu açılımın asıl amacı, “Devletin dönüşümünde kaldıraç: Açılım” başlığı altında kısmen incelediğim gibi devleti dönüştürmektir. Devlet, Türk-Kürt-İslam rejimine uygun bir şekilde dönüştürülmek istenmektedir. ÖCALAN”IN İŞARET ETTİĞİ İTTİFAK MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ’nin PKK’ye “Gelin kongrenizi Malazgirt’te yapın” çağrısı da TBMM Başkanı Numan Kurtuluş ’un “Şah İsmail’e karşı Yavuz Sultan Selim ile İdrisi Bitlisi’nin yapmış olduğu ittifak” a dikkat çekmesi de aynı amacın gereğidir. Devleti Türk-Kürt-İslam rejimiyle dönüştürmek isteyenler, köklerini Sünni Yavuz ile Sünni (Şafi) İdris’in Şii Türkmen Şah İsmail’e karşı kurduğu ittifaka dayandırmaktadır. Hatta Malazgirt’teki tabloyu da bugünkü ihtiyaçlarına göre yorumlamaktadırlar: Öcalan 1. açılım günlerinde örneğin “1071’deki (Malazgirt’teki) Türk-Kürt-İslam ittifakı” diyor (İmralı Notları, s.420) , örneğin Yavuz-İdris ittifakını “İran hegemonyasına” karşı birliktelik olarak niteliyor (s.318-319). MİSAKI MİLLİCİLİK ADI ALTINDA Yavuz-İdris ittifakının güncel versiyonu olarak Erdoğan-Öcalan ittifakı, Türkiye’yi Kürtlerle genişletmeyi savunuyor. Bu tam olarak yeni Osmanlıcılıktır. Nitekim anımsayacaksınız, DEM Parti’nin İmralı heyetinin kıdemli isimlerinden Ahmet Türk de bunu şu şekilde formüle etmişti: “Irak Kürtleri de Suriye Kürtleri de Osmanlı’daki gibi Türklerle birlikte yaşamak istiyor” (Nefes, 1.4.2025). İktidarın “Lozan’ı hezimet” görmesi ama Misakı Millicilik yapması da bundandır: Türkiye’yi Kürtlerle genişleterek Musul, Kerkük ve Halep’i almak istiyorlar. Bahçeli ’nin buralar için plaka dağıtması o nedenledir. İktidarın Suriye politikasının esası da budur. Erdoğan 10 kasım 2017’de, Beştepe’de muhtarlara seslenirken “Kurtuluş Savaşı başlarken ilan edilen Misakı Milli’ye sahip çıkılamadığından” şikâyet etmiş ve “ Irak ile Suriye politikalarının hedefinin Misakı Milli olduğunu” belirtmiş, “İdlib’de yapılmakta olan budur, Afrin’de yapılmakta olan budur” demişti. Yine Öcalan da Misakı Milli’yi bir Türk-Kürt ittifakı diye niteleyerek güncel politik ihtiyacın argümanı haline getirmişti (s.93). Yani Erdoğan, Bahçeli ve Öcalan, Misakı Milli adı altında, Türkiye’yi Kürtlerle genişletip Musul, Kerkük ve Halep’e uzanarak yeni Osmanlı inşa etmek istemektedirler. İşte açılımla da bunu uygun bir Türk-Kürtİslam rejimi oluşturup devleti dönüştürmeye çalışmaktadırlar. PROJENİN ASIL SAHİBİ Bakınız bugünkü Misakı Millicilik, ne Türkiyeciliktir ne de Türk ile Kürt’ün yararını gözetmektedir. Bugünkü Misakı Millicilik yeni Osmanlıcılıktır ve daha vahimi ABD emperyalizminin bölge planlamasının içindedir. “Türkiye’yi Kürtlerle genişletme” planının asıl sahibi Paul Henze ’dir, Graham Fuller ’dir, CIA’dır, Pentagon’dur, ABD’dir. “Kemalizm bitti” diyen, “ ılımlı İslami yeni Türkiye Cumhuriyeti” hedefi koyan, “Türkiye’yi Kürtlerle genişletin” diyen onlardır. Graham Fuller ’in 1999’da “Irak’ın kuzeyini alın, Musul Kerkük sizin olsun” demesi de büyükelçi Robert Pearson ’un 2003’te “Irak’ın kuzeyi ile Türkiye’nin güneydoğusu tek bir ekonomik bölge olarak düşünülmeli” demesi de David Philips ’in 2007’deki “PKK’nin silahsızlandırılması, dağdan indirilmesi ve entegrasyonu” raporu da bugün Erdoğan , Bahçeli ve Öcalan ’ın dile getirdiği tezlerin asıl kaynağıdır. ABD bugün Suriye’de PYD devletine o nedenle sponsordur, ABD bugün Irak’ta Barzani devletiyle 110 milyar dolarlık enerji işbirliğini o nedenle yapmaktadır. Ve ABD emperyalizminin planlarından Türke ve Kürt’e fayda ummak ise eşyanın tabiatına aykırıdır.

Source: Mehmet Ali Güller


Netanyahu, saldırıları sona erdirmek için şartını sundu! “Çok devrimci bir plan”

Başbakan Netanyahu, düzenlediği basın toplantısında, Gazze Şeridi’ne “Gideon”un Savaş Arabaları” ismini vererek başlattıkları kapsamlı saldırılarla bölgeyi tamamen işgal etmeyi ve Hamas”ı “ortadan kaldırmayı” hedeflediklerini açıkladı.NETANYAHU ŞARTLARINI TEK TEK SAYDIGazze”yi kalıcı işgal için başlattıkları saldırıları “İsrail”in güvenliğini garanti altına alacak net şartlarla” sona erdirmeye hazır olduklarını öne süren Netanyahu, söz konusu şartların İsrailli esirlerin serbest bırakılması, Hamas’ın silah bırakması, lider kadrosunun yurtdışına çıkartılması ve bölgedeki Filistinlilerin sürgün edilmesini öngören Trump planının uygulanması olduğunu belirtti.”ÇOK DOĞRU VE ÇOK DEVRİMCİ BİR PLAN”Trump planından “çok doğru ve çok devrimci bir plan” ifadeleriyle söz eden Netanyahu, ABD ile ilişkilerinin bozuk olduğu iddialarını da reddetti.Netanyahu, Gazze”ye düzenledikleri saldırılarda Hamas”ın siyasi büro başkanları İsmail Heniyye ile Yahya Sinvar, Kassam Tugayları Komutanı Muhammed el-Masri (Muhammed Deif) ve son olarak muhtemelen Yahya Sinvar”ın kardeşi Muhammed Sinvar”ın öldürüldüğünü söyledi.”AVRUPA ÜLKELERİ BİZİ ETKİLEMEYECEK”Avrupa başta olmak üzere pek çok ülkeden yükselen Gazze”de binlerce sivilin ölümüne yol açan saldırıların durdurulması uyarılarına değinen Netanyahu, “Avrupa ülkeleri bizi etkilemeyecek ve savaş hedeflerimizden vazgeçmemizi sağlayamayacak.” dedi.”TAHRAN, İSRAİL İÇİN ÇOK CİDDİ BİR TEHDİT OLMAYA DEVAM EDİYOR”ABD”nin İran”la yürüttüğü nükleer müzakerelere de değinen başbakan, “Tahran, İsrail için çok ciddi bir tehdit olmaya devam ediyor. ABD ile tam koordinasyon halindeyiz. Onlarla her zaman görüşüyoruz. Eğer müzakerelerle uranyum zenginleştirmelerini engelleyecek bir netice başarılırsa bunu memnuniyetle karşılarız.” dedi.Netanyahu, Gazze”deki Filistinlilerle dayanışma adına sık sık İsrail”i balistik füze ve insansız hava araçlarıyla hedef alan Yemen”deki Husilere ilişkin, henüz son sözü söylemediklerinin altını çizdi.Netanyahu için yolun sonu! İpi çekildi! Kaçacak ülke arıyorNetanyahu”dan yeni işgal mesajı: “İsrail tamamını kontrol edecek”Trump”tan Netanyahu”yla teması kesme kararı

Source: Muhammet Binici


Cumhurbaşkanı Erdoğan’la Macaristan’da

Bu, Budapeşte’ye üçüncü gelişim. Her defasında hayranlığım artıyor bu şehre. Yaşayan bir tarih Budapeşte. Bu kez Türk Dünyası Topluluğu Gayriresmi Toplantısı için Budapeşte’deyiz.ORBAN MUTLUYDUCumhurbaşkanı Erdoğan’la daha önce Kırgızistan’dan Macaristan’a geçmiştik. Amerikan seçimleri yeni sonuçlanmış Trump’ın kazandığı belli olmuştu. Uçakta bir ara internet kesilmişti meğer o arada Erdoğan, Trump’la telefonda görüşüyormuş. Budapeşte’ye indiğimizde Başbakan Viktor Orban’ın yüzünde güller açıyordu. Çünkü Orban, AB içinde Trump’a yatırım yapan tek liderdi. Trump kazanınca Orban da kazanmış sayılmıştı.Orban’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ayrı bir ilgisi var. Ayrıca Türk dünyası ile ilişkilerini geliştirmeye ayrı bir özen gösteriyor. Zirve arasında kısa bir süre Budapeşte’yi gezme imkânımız oldu.BUDAPEŞTE İZLENİMLERİBizim Taksim Meydanı’na benzeyen meydanı geçip, Moda Caddesi’nden geçerek önce Büyük Kilise’ye sonra ardından Parlamento binasına yürüdük. Parlamento binasının gece aydınlatılması da çok başarılı.Budapeşte benim için biraz da Tuna demek. Arif Nihat Asya’nın dizelerindeki Tuna…“Çil çil yavrusu Tuna’nın,Her bir akışında bir tarih,Her bir kıvrımında bir millet uyanıyor!”Tuna yine kıvrım kıvrımdı, yine deli deli akıyordu.Tuna’nın üstündeki nehir tekneleri salına salına geziyordu. Budapeşte’de hava sıcaktı. Bir süre sonra sıcak hava yerini rüzgâra ve ardından yağmura bıraktı. Islandık.AZİZ SANCAR’A ÖDÜLZirvede dünyada gururunuz olan Nobel Ödülü sahibi Prof. Dr. Aziz Sancar’a “Türk Dünyasının Birliğine Katkılarından Dolayı” Türk Devletleri Teşkilatı Ali Şir Nevai Uluslararası Ödülü verildi. Göğsümüz kabardı.ORBAN’DAN TEŞEKKÜRZirvenin teması, “Doğunun ve Batının Buluşma Noktası” olarak seçilmişti.Zirvenin açılışında Başbakan Orban’dan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a teşekkür geldi. Orban, Türk Akımı projesiyle ilgili olarak, “Batılılar bunu engellemek için çok şey yaptı ama biz bunu inşa ettik. Bu boru hattı olmasaydı belki Macaristan için enerji olmayacaktı. O yüzden Sayın Erdoğan’a teşekkür ederim. Çünkü bu projeyi çok güçlü bir şekilde desteklemişti” dedi.Erdoğan kolay kolay dünya lideri olmadı. Putin’den Trump’a kadar Erdoğan’a teşekkür etmeyen lider kaldı mı? ERDOĞAN’IN KIBRIS VURGUSUZirveye dönecek olursak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın farklı bir ağırlığı vardı. Türk Devletleri Teşkilatı Gayriresmi Zirvesi tarihi Buda Kalesi’ne sırtını dayayan Varkert Bazar’da yapıldı. Orban dört dörtlük bir zirve düzenledi. Her şey tıkır tıkır işledi. Erdoğan zirvede yaptığı konuşmada, Türk dünyasını Kıbrıs Türk Devleti’nin yanında görmek istediğini söyledi. “Kıbrıs Türklerinin hak mücadelesine omuz verilmesini bekliyoruz” diye konuştu.ÜÇ TÜRK DEVLETİ Erdoğan’ın mesajının adresi açıktı. Kıbrıs Rum kesiminde temsilcilik açan Türk devletlerine mesaj verdi. Maalesef Özbekistan, Kazakistan ve son olarak da Türkmenistan Rum kesimine büyükelçi atadı.Türkiye bu sorunu Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın ifade ettiği şekilde aile içinde çözmeyi tercih etti.Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne özel bir vurgu yaptı.“KKTC’nin bulunmadığı Türk dünyası aile fotoğrafı eksik kalacaktır. İnşallah uzak olmayan gelecekte KKTC’yi tam üye olarak kabul edeceğimiz günleri görmeyi ümit ediyorum” dedi.GAZZE’DEKİ FELAKETCumhurbaşkanı Erdoğan her zirvede Gazze’nin sesi oluyor.Macaristan’daki zirvede de “Gazze’de ise sivil halk cehennemi yaşıyor. Yardım ulaşmazsa 14 bin bebeğin öleceğine dair vahim bir uyarıda bulunuldu” diye konuştu.ZİRVE BİLDİRİSİDışişleri Bakanı Hakan Fidan zirveye bir gün önce gelmişti.Zirve bildirisine Türkiye’nin önemli katkıları oldu.Bildiride KKTC’ye güçlü destek beyan eden ifadeler yer aldı.6’LI MASAMacaristan’ın ilginç bir özelliği var.Bizde geçen seçimlere damga vuran 6’lı masa vardı. Kılıçdaroğlu 6 partiyi bir araya getirmiş, cumhurbaşkanı olmak için CHP listelerinden milletvekilliği dağıtmıştı.Seçim bitti. 6’lı masa çöktü. Sonra birbirlerini ihanet etmekle, sırtından hançerlemekle suçladılar.6’lı masa önce Macaristan’da uygulanmıştı.Viktor Orban’a karşı birleşen 6 parti Macaristan’ın Kılıçdaroğlu’su olan eski belediye başkanı Peter Marki-Zay’ı çıkarmışlardı.Seçim öncesinde 6’lı masada bir ‘zafer havası’ vardı. Çünkü anketlerde önde çıkıyordu.Orban ve Erdoğan’ın karşısına küresel bir planla çıktılar. Sonuç ne oldu? Macaristan’da Orban, Türkiye’de Erdoğan kazandı. Böylece küresel proje çöktü.Erdoğan ile Orban’ın siyasi kader ortaklığı var.

Source: Abdulkadir Selvi̇


Son dakika: ABD”de silahlı saldırı! İsrailli diplomatlar öldürüldü

Son dakika haberi…İç Güvenlik Bakanı Kristi Noem’in yaptığı açıklamaya göre, Çarşamba gecesi Washington, DC’deki Capital Yahudi Müzesi yakınında İsrail Büyükelçiliği’nde görevli iki personel öldürüldü.Konuyla ilgili bilgi sahibi bir kaynak ile bir emniyet yetkilisine göre, İsrail Büyükelçiliği’yle bağlantılı olduğu düşünülen iki kişi Çarşamba gecesi Capital Yahudi Müzesi yakınında vuruldu. Bir diğer emniyet kaynağı CNN’e iki kişinin hayatını kaybettiğini doğruladı.DC Polisi, olayın FBI”ın Washington Sahadaki Ofisi’nin karşısında, müze yakınlarında, meydana geldiğini ve silahlı saldırıya dair soruşturma yürütüldüğünü açıkladı.ADALET BAKANI VE BAŞSAVCI GİTTİABD Adalet Bakanı Pam Bondi, sosyal medyada yaptığı paylaşımda, kendisi ve DC için görevdeki Başsavcı Jeanine Pirro’nun olay yerine ulaştıklarını bildirdi.Amerikan Yahudi Komitesi Başkanı Ted Deutch, Çarşamba akşamı müzede bir etkinlik düzenlediklerini ve dışarıda böyle bir şiddet olayının yaşanmasından dolayı derin bir üzüntü duyduklarını belirtti.

Source: Özgür Bayrak