Çeşme’nin ilk kadın belediye başkanı Lâl Denizli: Kimliğimizin değerlerinden biri
Öncelikle sizi biraz daha yakından tanımak isterim, Çeşme’nin ilk kadın belediye başkanısınız. Siyasi kariyeriniz nasıl başladı? Siyasete ilgim çok küçük yaşlarda başladı. 15 yaşında okuduğum bir kitap, ülkeme dair hayallerimi şekillendirmeme vesile oldu. Siyaset okumaya kesin bir şekilde karar vermeden önce arzum psikoloji okumaktı. 18 yaşımı doldurur doldurmaz partimin kapısından girdim ve o günden bugüne 15 yılı aşkın süredir partimin çeşitli yönetim ve birimlerinde aktif olarak görev aldım. Bugün, partimizin değişim vizyonunun bir parçası olarak, 33 yaşında baba ocağım Çeşme’nin ilk kadın belediye başkanı olmanın gururunu yaşıyorum. Çeşme Belediye başkanı olarak gastronominin kent kimliğiyle ilişkisini nasıl tanımlıyorsunuz? Gastronomi kent kimliğimizin ayrılmaz bir parçası. Ege mutfağının birçok zenginliği Çeşme’nin toprağında yetişiyor, yetişebiliyor. Bu nedenle hem gastronomi hem de tarımda geleneksel çiftçilik yöntemlerine yenilikçi bir bakış açısı kazandırmak istiyoruz. Çeşme, uzun yıllar deniz, kum ve güneş ile anıldı. Ancak bu topraklarda yetişen eşsiz otlar ve yerel ürünler, bizi farklı kılan bir başka değer. Bu değeri yaşatmak ana hedeflerimizden biri. Gastronomi sayesinde Çeşme’nin kültürel derinliğinin daha görünür olmasına ciddi mesai harcıyoruz. Dediğiniz gibi Çeşme denince akla deniz, güneş ve rüzgâr geliyor. Sizce artık gastronomi de bu üçlüye eklendi mi? Kesinlikle. Bugün gastronomi, Çeşme’nin deniz turizmi, doğal güzellikleri, tarihi, festivalleri kadar konuşulan bir değer haline geldi. Fakat hâlâ istediğimiz seviyelerde değil ne yazık ki. Yerel işletmelerimizle bu alanı nasıl büyütebileceğimiz konusunda toplantılar yapıyoruz. Dünyada uygulanmış başarılı modelleri adapte etmeye çalışıyoruz. Alaçatı Ot Festivali bunun en güzel örneği. Geçtiğimiz yıl “Öze Dönüş” temasıyla yola çıkmıştık ve gıda stantlarında ot ağırlıklı ürünlerin sergilenmesi kuralını getirmiştik. Tam istediğimiz verimi yakalayamamıştık. Bu yıl “Toprak, zaman, tat” temasıyla stant kurallarımızı daha sıkı tuttuk. Yer alabilecek ürünlerle, alamayacak ürünlerin net ayrımını yaptık ve ciddi bir denetim sergiledik dört gün boyunca. Çıkan sonuç oldukça başarılı oldu ve neredeyse tüm stantlarda yerel ürünlerimiz ve otlu yemekler vardı. Çeşme’nin artık sadece yaz turizminin değil; lezzetin de başkenti olma yolunda ilerlemesini arzu ediyoruz. ‘ESNAFA DESTEK’Başkanlığınız süresince Çeşme’nin gastronomi alanındaki dönüşümünü nasıl özetlersiniz? Göreve geldiğimiz günden itibaren yerel üreticileri, kooperatifleri, bölge esnafını ve turizmcilerimizi desteklemeye odaklandık. Festivallerimizi de bu şiara hizmet etmesi yönünde şekillendiriyoruz. Yerel ürünlerimizin daha geniş kitlelere tanıtılması, genç şeflerin bu süreçte yer bulması ve gastronominin sürdürülebilirlik perspektifiyle ele alınması en büyük vizyon projelerimiz arasında. Bu yıl Alaçatı Ot Festivali “Toprak, zaman, tat” teması ve kaya koruğu konseptiyle düzenlendi. Bu temayı seçmenizdeki motivasyon neydi? Toprak, zaman ve tat teması, geçmişten bugüne gelen üretim kültürümüzü ve bu kültürün geleceğe aktarımını anlatmak için seçildi. Kaya koruğu Alaçatı Ot Festivali komitemizde yerel paydaşlarımızla birlikte karar verildi. Ben toplantıda kaya koruğuna mesafeli yaklaşmıştım çünkü yalnızca limon ve zeytinyağ ile tükettiğim bir ot çeşidiydi, sıcak yemeklerde nasıl olacağını hayal edememiştim. Fakat komitemizde bulunan şefler güzel yorumlar çıkacağını söyledi. Haklı çıktılar ve festival boyunca şefler meydanımızda çok güzel yorumları tatma şansımız oldu. Önümüzdeki yıl Alaçatı Ot Festivali yemek yarışmasının uluslararası bir platforma taşınması planlanıyor. Bu süreç nasıl gelişti, ne gibi adımlar atılacak? Bu fikir başkan yardımcımın ve festival komitemizin üzerine düşündüğü bir konu. Bazı girişimlerimiz oldu, önümüzdeki yıl festivale bu alanda bir uluslararası statü kazandırmayı arzu ediyoruz. Festivalin bir gastronomi destinasyonu yaratma potansiyelini nasıl görüyorsunuz? Bu potansiyel çok yüksek. Festival artık sadece bir etkinlik değil, Çeşme’nin dört mevsim yaşanabilecek bir gastronomi destinasyonu olduğunu kanıtlıyor. Yerli ve yabancı turistlerin sadece yazın değil, baharda da bölgeye gelmesini sağlıyor. Çeşme’de henüz Michelin yıldızlı restoranımız yok ama yeşil yıldız ve Michelin Guide’a girmeyi başarmış işletmelerimiz var. Bu işletmelerin sayılarının artması için yapılabilecekler üzerine çalışıyoruz. Ot festivali gibi etkinlikler yerel üreticilere, çiftçilere ve esnafa nasıl bir katkı sağlıyor? Çeşme’miz ne yazık ki yılın 12 ayı boyunca iş yapılabilen bir kent değil. Mesela esnafımız neredeyse ekim ayından bu yana iş yapmıyor diyebileceğimiz kadar az bir düzeyde geçimini sağlamaya çalışıyor. Ekonomik koşullar da göz önünde bulundurulduğunda bu ne yazık ki üreticilerimizi, esnafımızı ve turizmcilerimizi oldukça zorlayan bir durum. Bu nedenle festival ve etkinliklerimizin sezon dışı mevsimlerde yapılmalarını özellikle önemsiyorum ki en azından ekonomik baskıları bir miktar üzerlerinden atabilsinler diye. Kendi mutfağınızda en sık pişirdiğiniz yemek nedir? Mutfağı çok severim. Yaptığım yemeklere genelde güzel yorumlar yapılır. Ancak göreve geldiğimden bu yana yoğun tempodan dolayı ne yazık ki mutfak için pek vakit bulamıyorum. Arada bu zamanı yaratmayı deniyorum. Tariflerimin neredeyse tamamı anneannemin tarifleridir. Zeytinyağlı barbunya, fasulye, kabak, enginar yapmayı çok severim. Pilav bunların yanında olmazsa olmazımdır. Bir de yine anneannemin tarifini kullandığım tas kebabı. Gastrodiplomasi denince aklınıza gelen ilk tat veya yemek nedir? Sizce Türkiye’yi temsil edecek en güçlü lezzet hangisi olurdu? Ege mutfağını uluslararası alanda temsil edecek en güçlü lezzet ise bana göre zeytinyağlılar ve mezelerle dolu bir Ege sofrası olurdu. Hem sağlıklı hem sade ama bir o kadar da derinlikli. n Son olarak Çeşme’ye gelen birine mutlaka tatması gereken üç şeyi sorsam neleri önerirsiniz? Mutlaka tatmaları gereken üç şey: Şevketibostan, enginar ve sakızlı muhallebi. DOĞAYA SAYGILI MUTFAK Sizce geleceğin mutfağı nasıl şekillenecek? Teknoloji, sürdürülebilirlik ve gelenekler bu süreçte nasıl bir rol oynayacak? Geleceğin mutfağı, doğaya saygılı, kaynakları gözeten ama bir yandan da kültürel mirası yaşatan bir yapıda olacak. Teknoloji, üretimde verimliliği artıracak ama gelenekler bu mutfağın ruhunu koruyacak. Biz Çeşme’de sürdürülebilir, onarıcı tarımı destekleyerek bu dönüşümün bir parçası olmayı hedefliyoruz. Modern mutfak teknikleriyle yerel ürünleri birleştirmek hem bugünü hem geleceği besleyecek.
Source: Burçak Şener
Yağmur altında metrelerce ucuz çay-simit kuyruğu
AKP’li Konya Büyükşehir Belediyesi’ne ait BÜFEM’de kentte 13 liraya satılan simidin 5 liradan 15 liraya satılan çayın da 5 liradan satışa sunulması metrelerce uzun kuyruğa neden oldu. Sabah saatlerinde başlayan uzun kuyruklara öğlen saatlerinde başlayan yağmur da engel olmadı.
Kuyrukta bekleyenlerin genellikle emeklilerden oluşması ise dikkat çekti. Uzun süre kuyrukta bekleyen yurttaşlar SÖZCÜ mikrofonlarına konuştu. Ucuz simit kuyruğunda bekleyen bir emekli, “Bütçeye katkıda bulunmak için ucuz simit kuyruğunda bekliyoruz. Türkiye’nin geldiği durum bu. 8 torunum var şimdi onlar için 10 tane simit alacağım. Mecburen öğünümüzü simitle geçiştireceğiz. 20 bin lira maaş alıyorum nasıl geçineceğiz?” dedi.
UMURLARINDA DEĞİL
Çocuklarıyla kuyrukta bekleyen bir kadın ise, “Dışarıdaki simit bütçemizi zorluyor. Çocuklarım da simidi seviyor. Hayat pahalılığı bütçemizi zorluyor” siteminde bulundu. Bir başka emekli ise karnını anca belediyeye ait büfem’de simit alarak doyurabildiğini belirtti ve “Aslında Büyükşehir Belediyesi’nin de diğer CHP’li belediyeler gibi lokanta açmasını isteriz ama hiç umurlarında değil” dedi.
Erdoğan’ın çay-simit hesabını hatırlattı
Konya’da ucuz simit kuyruğunda bekleyen yurttaşların simidi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 1993 yılında dönemin başbakanı Tansu Çiller’i eleştirmek için yaptığı çay-simit hesabını akıllara getirdi. Erdoğan o dönem yaptığı konuşmada 5 kişilik bir aile için her öğün çay-simit hesabı yapmış ve ‘’Bu zalim yönetim bu aziz millete bir bardak çayla bir simidi bile layık görmüyor. Bunların peşinden nasıl gideceksiniz’’ demişti.
Source: Müslüm Evci̇
Her gün 2 hurma yemenin 6 faydası!
Hurma, hem tatlı hem de besleyici sağlıklı atıştırmalıklardan bir tanesidir. Yüksek lif içeriği ve antioksidan zengini olan hurma, her yaş grubu tarafından sevilerek tüketilir. Tazesi kadar kurutulmuşu da sevilen hurmanın, vücudumuz için birçok faydası bulunur. Her gün 2 hurma yemenin 6 faydası, genel vücut sağlığınızı iyileştirmek için atılacak mükemmel bir adımdır. İşte her gün 2 hurma yemenin size sağlayacağı 6 önemli fayda:HER GÜN 2 HURMA YEMENİN SAĞLIĞIMIZ ÜZERİNDEKİ 6 FAYDASI1- Bağırsak Hareketlerini DesteklerHer gün 2 hurma yemenin 6 faydasından bir tanesi hurmanın içerdiği yüksek çözünür lif sayesinde sindirim sistemini düzene sokmasıdır. Bağırsak hareketlerini hızlandırır ve içerdiği çözünür lifler dışkıyı yumuşatarak, çözünmeyen liflerde dışkıya hacim kazandırarak kabızlık gibi sindirim sorunlarını çözer. Düzenli bağırsak hareketlerine yardımcı olan hurma aynı zamanda liflerin kolondaki toksinlere bağlanarak, vücuttan atılmalarına da yardımcı olur.2- Antioksidan Zengini ve Hastalıklarla SavaşırHer gün 2 hurma yemenin 6 faydasından ikincisi ise hurmada bulunan güçlü antioksidanların, vücudumuzu serbest radikallerin zararlarından koruma kalkanı görevi görmesidir. Flavonoidler, karotenoidler ve fenolik asitler gibi antioksidan bileşenler, diyabet, Alzheimer, kanser ve kalp hastalıkları gibi hastalıkların riskini azaltmada önemli rol oynar. Ayrıca, hurmalarda bulunan karotenoidler göz sağlığını korurken, fenolik asitler kalp sağlığını iyileştirir.3- Kronik Hastalıkların Önlenmesine Yardımcı OlurHurmanın içerdiği antioksidanlar, hücrelerimizi serbest radikallerin yol açtığı zararlardan korurken, kronik hastalıkların gelişme riskini de azaltır. Serbest radikaller, sağlıklı hücrelerden elektron çalarak hücre hasarına yol açarken, her gün 2 hurma yemenin 6 faydasından biri de bu zararı engelleyen antioksidanları hurmanın bol miktarda içererek vücudumuzu korumasıdır.4- Diyabeti Kontrol Etmeye Yardımcı OlurHurma, her ne kadar şekerli bir gıda da olsa diyabet hastaları için de uygun bir besindir.2020 yılında yapılan bir araştırmaya göre, diyabet hastalarının günde 3 hurma yemesi, HDL (iyi) kolesterol seviyelerinin artmasına ve toplam kolesterolün düşmesine yardımcı olduğu gözlemlenmiştir. Her gün 2 adet hurma yemenin 6 faydasından birisi de düşük glisemik indekse sahip hurmanın kan şekeri seviyelerini yükseltmeden koruması olabilir.5- Kemikleri GüçlendirirHurma, yüksek mineral içeriği sayesinde kemik sağlığını da destekler. İçerdiği manganez ve selenyum gibi mineraller, kemiklerin güçlenmesini ve kemik erimesi gibi hastalıklara karşı bizi korur. Her gün 2 hurma yemenin 6 faydasından bir tanesi de hurmanın kemikleri korumak için ideal bir besin olmasıdır.6- Cildin Daha Genç Görünmesini SağlarHer gün 2 hurma yemenin 6 faydasından sonuncusu ise hurmanın cilt sağlığını iyileştirmesidir. Yapılan bir araştırmada hurma çekirdeğindeki bir özütün kırışıklıkları belirgin şekilde azalttığı görülmüştür. Hurmanın cilt üzerindeki olumlu etkileri, onu güzellik bakımında da faydalı bir bileşen haline getirir.Her gün 2 hurma yemenin 6 faydası, sadece bağırsak sağlığınızı iyileştirmekle kalmaz, aynı zamanda kalp sağlığını, kemiklerinizi güçlendirir ve cildinizi genç tutar. Hurma, vitamin ve mineral deposu olmasının yanı sıra düşük glisemik indeksi sayesinde diyabetliler için de güvenli bir tatlıdır. Bu tatlı meyve, sadece bir atıştırmalık değil, vücudunuza pek çok sağlık yararı sağlayan besleyici bir kaynaktır.İlginizi çekebilir;Rafine şekersiz, kakaolu yulaf topları tarifi, nasıl yapılır?Canan Karatay”dan elma sirkesi tarifi: Her derde deva!Sürekli yorgun hissetmenize sebep olabilecek vitamin ve mineral eksiklikleri
Source: Elif Kocalı
Ünlü peynir markasında hile tespit edildi: Bakanlıktan yeni taklit ve tağşiş listesi
Tarım ve Orman Bakanlığı, taklit ve tağşiş ürünler listesine 30 yeni ürünü ekledi; marketlerde satılan ünlü bir peynir markasında yağ hilesi tespit edildi.Sağlığı tehlikeye düşüren ürünler tespit edildiYayımlanan listeye göre, sağlığı tehlikeye düşürecek unsurlar taşıyan ürünler arasında bitkisel karışımlı macunlarda ilaç etken maddelerine, sıvı yağlar ve tatlı biberlerde izin verilmeyen boya maddelerine, lahmacun harcında ve dana eti ürünlerinde ise tek tırnaklı hayvan eti kullanımına rastlandı.Sağlığı tehlikeye düşüren ürünler tespit edildiYayımlanan listeye göre, sağlığı tehlikeye düşürecek unsurlar taşıyan ürünler arasında bitkisel karışımlı macunlarda ilaç etken maddelerine, sıvı yağlar ve tatlı biberlerde izin verilmeyen boya maddelerine, lahmacun harcında ve dana eti ürünlerinde ise tek tırnaklı hayvan eti kullanımına rastlandı.Peynirde hile dikkat çektiListede, özellikle marketlerde sıkça satılan Ekiciler markasına ait tam yağlı sade eritme peynirinde yağ oranının düşük kullanılarak hile yapıldığı tespit edildi. Ayrıca peynirde, gıda sektöründe belirli sınırlar dahilinde kullanımı izne tabi olan natamisin maddesinin uygunsuz şekilde kullanıldığı belirlendi.Zeytinyağı, bal ve et ürünlerinde de uygunsuzluklar var28 Nisan 2025 tarihinde yayımlanan yeni taklit ve tağşiş listesinde birçok zeytinyağı, bal, köfte ve et ürünü de yer aldı.Ürünlerde aynı kalitede olmayan farklı maddelerin karıştırıldığı ve bu şekilde tüketiciye sunulduğu belirtildi.Tarım ve Orman Bakanlığı, gıda güvenliğinin korunması ve tüketicilerin doğru bilgilendirilmesi amacıyla denetimlerin sıkı şekilde devam edeceğini vurguladı.
Source: Dünya Gazetesi
Andız pekmezi neyden yapılır?
ANDIZ PEKMEZİ NEYDEN YAPILIR? Andız pekmezi, Türkiye nin özellikle Akdeniz ve Ege bölgelerinde yetişen andız ağacı (Juniperus oxycedrus) meyvesinden yapılan doğal bir tatlandırıcıdır. Andız ağacı, çamgiller familyasına ait olup, iğne yapraklı ve dağlık alanlarda yetişen, yaprakları dikenli, kozalakları ise meyve gibi görünür. Andız ağacının meyvesi, ilkbahar ve yaz aylarında olgunlaşarak, sonbaharda toplanmaya hazır hâle gelir. Andız meyvesinin olgunlaşan kozalakları, sert ve koyu kahverengi renk alır ve içlerinde, koyu morumsu kırmızımsı taneler bulunur. Bu taneler, andız pekmezi üretimi için gerekli olan öz suyu içerir. Andız pekmezi yapım süreci, geleneksel yöntemlerle gerçekleştirilir ve oldukça zahmetli bir işlemdir. İlk adımda, olgunlaşan andız meyveleri toplanır ve ardından yıkanarak temizlenir. Sonrasında, bu meyveler ezilir veya taş değirmenlerinde öğütülür. Öğütülen meyveler, bir süre dinlendirilerek suyunun salınması sağlanır. Elde edilen bu özsu, kısık ateşte uzun süre kaynatılır. Kaynatma işlemi, pekmezin kıvam alması ve şeker oranının yoğunlaşması için çok önemlidir. Bu işlem sırasında, andız pekmezi karıştırılır ve zaman zaman üzerinde biriken köpükler alınır. Kaynama süreci ne kadar uzun sürerse, pekmezin kıvamı o kadar yoğunlaşır ve tadı daha koyu olur. Andız pekmezi, yüksek sıcaklıkta kaynatıldıkça kıvam alırken, aynı zamanda meyvenin doğal şekerleri de çözülecek şekilde suya geçer. Bu süreçte, meyvenin kendine has aromasının pekmeze geçmesi sağlanır. Ayrıca, bazı üreticiler, pekmeze aroma ve tat katmak için ek malzemeler de ekleyebilirler. Ancak geleneksel yöntemlerde, sadece andız meyvesinin özü kullanılır. Pekmez, kaynama işlemi tamamlandıktan sonra soğutulmaya bırakılır ve sonra cam şişelere veya kavanozlara doldurularak saklanır. ANDIZ PEKMEZİ MALZEMELERİ NELERDİR? Andız pekmezi, yoğun aroması, doğal tatlılığı ve zengin besin değerleriyle öne çıkar. İçeriğinde bol miktarda mineraller, vitaminler, organik asitler ve antioksidanlar bulunur. Andız pekmezi, sindirim sistemi üzerinde olumlu etkiler yapar, bağışıklık sistemini güçlendirir ve vücudu toksinlerden arındırır. Soğuk algınlıkları ve öksürüğe iyi geldiği bilinir, bu nedenle halk arasında doğal bir şifa kaynağı olarak kullanılır. Aynı zamanda enerji verici özelliğiyle de tercih edilir ve özellikle kış aylarında bağışıklık sistemini desteklemek amacıyla tüketilir. Andız pekmezi, tatlı olarak kahvaltılarda, pastalarda veya tatlılarda kullanılabildiği gibi, doğal şeker yerine de sağlıklı bir alternatif olarak tercih edilebilir. Andız pekmezi yapımı malzemeleri şunlardır: Andız Meyvesi (Juniperus oxycedrus): Andız pekmezi, asıl malzeme olarak andız ağacının meyvesinden elde edilen öz suyu kullanır. Bu meyve, kozalak şeklinde olup, olgunlaştıkça koyu kahverenginden kırmızımsı-mor bir renk alır. Su: Andız meyvelerinin suyu çıkarılırken, bir miktar su eklenir. Bu su, meyve özünün daha kolay salınmasını sağlar ve kaynatma işlemi sırasında konsantrasyonu artırır. Şeker (isteğe bağlı): Geleneksel andız pekmezinin yapımında doğal şekerler yeterli olur. Ancak, bazı üreticiler pekmezi daha tatlı hale getirmek amacıyla ilave şeker ekleyebilir. Bununla birlikte, doğal şekerler pekmezin lezzetini sağlamak için yeterlidir. Köpükleri almak için bir miktar su: Kaynatma sırasında, pekmezin yüzeyinde birikmiş olan köpükler, bir miktar su eklenerek alınır. Bu işlem, pekmezin daha pürüzsüz bir kıvamda olmasını sağlar. Ekstra aroma katkıları: Bazı üreticiler, andız pekmezine farklı aromalar katmak isteyebilir. Bu amaçla, tarçın, karanfil, zencefil veya limon kabuğu gibi doğal malzemeler eklenebilir. Geleneksel tariflerde sadece andız meyvesi kullanılır. Bu malzemeler, andız pekmezinin temel bileşenlerini oluşturur. Andız meyvesinin kendine has özellikleri ve aromasının ortaya çıkması için, doğal ve katkı maddesi içermeyen yöntemlerle pekmez hazırlanır. ANDIZ PEKMEZİ TARİFİ Andız pekmezi yapımı, oldukça zahmetli ve doğal bir süreçtir. Bu süreç, geleneksel yöntemlerle ve dikkatlice yapılan her aşamayla, lezzetli ve besleyici bir pekmez elde edilmesini sağlar. İlk olarak, andız meyveleri toplanır. Bu meyveler, sonbahar aylarında olgunlaşır ve toplanmak üzere dağlık alanlardan çıkarılır. Andız ağacının meyveleri, koyu kahverengi veya kırmızımsı-mor renkte olup, kozalak formunda olur. Meyveler toplandıktan sonra, yıkanarak temizlenir ve üzerindeki kirler giderilir. Temizleme işlemi, pekmezin kalitesini artırmak için önemlidir. Sonrasında, andız meyvelerinin içi ezilir veya taş değirmenlerinde öğütülür. Bu işlem, meyvelerin özsularının daha verimli bir şekilde çıkarılmasını sağlar. Öğütülen meyve, büyük bir kaba alınır ve üzerine su eklenir. Eklenen su, meyve özlerinin daha kolay çözülmesini ve pekmezdeki şekerlerin salınmasını sağlar. Ardından bu karışım, birkaç saat boyunca bekletilir. Bu süre sonunda, andız meyvesinin özü suya geçer ve koyu bir sıvı elde edilir. Elde edilen bu özsu, büyük bir kazan veya tencereye alınarak kısık ateşte kaynatılmaya başlanır. Kaynama işlemi, çok uzun bir süre devam eder, çünkü andız pekmezinin yoğunlaşması ve kıvam alması gerekir. Bu süreç, meyvelerin içerisindeki şekerlerin suya karışması ve sıvının buharlaşarak daha yoğun bir kıvama gelmesi için önemlidir. Kaynatma sırasında, yüzeyde biriken köpüklerin alınması gerekmektedir. Bu işlem, pekmezin daha pürüzsüz ve temiz bir hale gelmesini sağlar. Kaynama işlemi sırasında, pekmezin kıvamı arttıkça, pekmez daha koyu bir renk alır ve yoğunlaşır. Geleneksel tariflerde, pekmeze ek bir tatlandırıcı eklenmez, çünkü andız meyvesinin kendine has doğal tatlılığı yeterlidir. Ancak, bazı üreticiler, ek bir tat katmak amacıyla şeker veya doğal aromalar (tarçın, karanfil gibi) eklemeyi tercih edebilirler. Kaynatma süresi yaklaşık olarak birkaç saat sürebilir; bu süreç, pekmezin kıvamına ve istenilen yoğunluğa bağlı olarak değişebilir. Pekmez, istediği kıvama geldikten sonra soğutulmaya bırakılır. Soğutma işlemiyle birlikte pekmezin tadı olgunlaşır ve doğal şekerlerin tadı daha belirgin hale gelir. Son olarak, pekmez, cam kavanozlara veya şişelere doldurulur ve uzun süre saklanabilir. Bu süreç tamamlandığında, el yapımı andız pekmezi, kendine özgü koyu renk, yoğun kıvam ve doğal tatlılık ile hazır hale gelir.
Source: Habertürk
Beyaz çikolata neyden yapılır?
Zengin tatlılığı ve kremsi dokusuyla pek çok kişi tarafından sevilen bir tatlıdır. Ancak, bazı bireylerin beyaz çikolata tüketiminden kaçınması gerekebilir. Öncelikle, beyaz çikolata yüksek oranda şeker ve doymuş yağ içerdiği için şeker hastalığı (diyabet) olan kişilerin dikkatli olması gerekir. Şeker hastalığı olan bireyler, kan şekeri düzeylerinin kontrolsüz bir şekilde yükselmesine neden olabileceği için beyaz çikolata tüketiminden kaçınmalıdır. BEYAZ ÇİKOLATA NEYDEN YAPILIR? Beyaz çikolata şeker, süt tozu ve vanilin gibi aromalar içerir. Bu yüzden yoğun süt ve vanilya aromasıyla daha yumuşak ve tatlı bir tada sahiptir. Rengi de buradan gelir. Kakao kitlesinin koyu rengi olmadan, beyazımsı ya da krem tonlarında kalır. Tatlı ve kremsi yapısı sayesinde beyaz çikolata, mutfakta çok çeşitli alanlarda kullanılır. Pastacılıkta sos, ganaj, mus, krema ya da kaplama olarak tercih edilir. Kurabiyelerden keklere, trüflerden cheesecake lere kadar pek çok tarifte beyaz çikolatanın yumuşak dokusu ve tatlı aroması lezzeti zenginleştirir. Ayrıca meyvelerle de harika bir uyum yakalar. Özellikle çilek, ahududu ve yaban mersini gibi hafif ekşimsi meyveler, beyaz çikolatanın tatlılığını dengeleyerek damakta harika bir kontrast yaratır. Bunun dışında kahveyle veya matcha (yeşil çay tozu) ile birlikte de servis edildiğinde oldukça keyifli bir deneyim sunar. Fakat obezite problemi yaşayanlar veya aşırı kilolu bireyler beyaz çikolata tüketiminden uzak durmalı, çünkü içeriğindeki şeker ve yağ oranı, kilo alımını destekleyebilir. Beyaz çikolata, kakao içerdiği için bazı kişilerde alerjik reaksiyonlara neden olabilir. Çikolata ve kakao ürünlerine karşı alerjisi olan bireyler, beyaz çikolatadan kaçınmalıdır. Bunun dışında, laktoz intoleransı veya süt alerjisi olan kişiler de beyaz çikolata tüketmemelidir, çünkü beyaz çikolata süt yağı ve süt tozu içerir ve bu maddeler, laktoz intoleransı yaşayan bireylerde mide rahatsızlıklarına yol açabilir. BEYAZ ÇİKOLATA MALZEMELERİ NELERDİR? Beyaz çikolata, hem tatlı tariflerinde hem de atıştırmalık olarak kullanıldığında rafine bir dokunuş sağlar; yanında ise hafif ekşi meyveler, sert kahveler ya da aromalı çaylar ile birlikte çok daha lezzetli hale gelir. Beyaz çikolata yapımında kullanılan malzemeler oldukça basittir ama kaliteli sonuç için oranlar ve malzeme kalitesi çok önemlidir. İşte beyaz çikolata yapımı malzemeleri: Kakaoyağı 100 gram: Çikolatanın temel yağıdır, beyaz çikolataya kremsi doku ve parlaklık verir. Pudra şekeri 60 gram: Tatlandırıcı olarak kullanılır. Toz şeker yerine pudra şekeri tercih edilir çünkü daha pürüzsüz bir doku sağlar. Süt tozu (tam yağlı veya az yağlı) 40 gram: Beyaz çikolatanın sütlü lezzetini ve açık rengini veren ana malzemedir. Vanilin veya gerçek vanilya ekstresi 1 çay kaşığı: Lezzeti derinleştirir. Gerçek vanilya kullanırsan aroma daha zengin olur. Tuz (çok az) 1 fiske: Tatları dengelemek ve lezzeti artırmak için kullanılır. İsteğe bağlı olarak aşağıdaki malzemeleri de kullanabilirsiniz: Doğal aroma vericiler (portakal kabuğu rendesi, badem aroması vs.) Kuruyemiş parçaları (beyaz çikolataya fındık, Antep fıstığı çok yakışır) Renkli şekerlemeler veya meyve kuruları (dekoratif amaçla) Kakao katı maddesinin eksikliği, beyaz çikolatanın kakao tadından yoksun olmasına neden olur. Bu, beyaz çikolatanın daha tatlı, kremamsı ve hafif bir tada sahip olmasına yol açar. Sütlü çikolata ise kakao kitlesi, süt tozu ve şeker karışımından yapılırken, bitter çikolata yüksek oranda kakao kitlesi ve az miktarda şeker içerir. Beyaz çikolatada ise kakao kitlesi bulunmadığı için, tat açısından sütlü çikolatadan daha tatlı ve hafif bir profile sahiptir. Beyaz çikolata, özellikle tatlı sevenler için cazip bir alternatif sunar çünkü süt ve vanilya gibi bileşenlerin verdiği zengin tat, kakao içeren çikolatalardan farklı bir deneyim sunar. Ayrıca, beyaz çikolata, diğer çikolata türlerine kıyasla daha fazla yağ içerir, çünkü çoğunlukla kakao yağı temel bileşeni oluşturur. Bu da beyaz çikolatanın dokusunu oldukça kremsi ve yumuşak hale getirir. Beyaz çikolata, genellikle pasta, kek, dondurma ve çeşitli tatlılarda kullanılabilir ve tatlılara zengin bir doku ve tat katmak için tercih edilir. BEYAZ ÇİKOLATA TARİFİ Beyaz çikolata yapmak için öncelikle kaliteli malzemeler kullanmak çok önemlidir çünkü beyaz çikolata, içeriğinde kakao katı maddesi barındırmadığı için lezzetini tamamen kakao yağı, süt tozu ve şekerden alır. Ev yapımı beyaz çikolata için gerekli olan temel malzemeler şunlardır: yaklaşık 100 gram kakao yağı, 60 gram pudra şekeri ve 40 gram tam yağlı süt tozu. İsteğe bağlı olarak vanilya özütü veya ezilmiş fındık, badem gibi kuruyemişler de eklenebilir. İlk olarak kakao yağı benmari usulü eritilir; yani bir tencereye bir miktar su konularak üzerine ısıya dayanıklı bir cam kâse yerleştirilir ve kakao yağı bu cam kâsenin içinde, suya değmeyecek şekilde, yavaşça eritilir. Kakao yağı tamamen eridikten sonra içerisine elenmiş pudra şekeri ve süt tozu eklenerek sürekli karıştırılır. Pürüzsüz bir kıvam elde edilinceye dek karıştırma işlemine devam edilir. Eğer vanilya özü kullanılacaksa bu aşamada eklenmelidir. Karışım iyice homojen hale geldiğinde, hazırlanan beyaz çikolata karışımı silikon kalıplara dökülür ve oda sıcaklığında biraz soğuduktan sonra buzdolabında en az bir saat bekletilir. Çikolatalar kalıptan dikkatlice çıkarıldığında artık servise hazır hale gelir. İsteğe bağlı olarak üzerleri kuru meyveler ya da rendelenmiş hindistanceviziyle süslenebilir. Bu tarif, hem sade lezzeti hem de ev yapımı olmasının verdiği keyifle tatlı krizlerini bastırmak isteyenler için harika bir alternatiftir. Kalp hastalıkları riski taşıyan kişiler beyaz çikolata konusunda dikkatli olmalıdır. Beyaz çikolata, yüksek doymuş yağ içeriği nedeniyle kolesterol seviyelerini yükseltebilir ve bu da kalp sağlığını olumsuz etkileyebilir. Hipertansiyon (yüksek tansiyon) hastalığı olan bireylerin de beyaz çikolata tüketimini sınırlamaları gereklidir, çünkü aşırı şekerli gıdalar kan basıncını artırabilir. Küçük yaşlardaki çocuklar da beyaz çikolata tüketiminde dikkatli olmalıdır. Aşırı şeker tüketimi, çocukların sağlıklı gelişimini olumsuz etkileyebilir ve diş sağlığına zarar verebilir. Bu nedenle, ebeveynlerin çocuklarının beyaz çikolata tüketimini sınırlamaları, dengeli bir beslenme için önemlidir.
Source: Habertürk
Cağ kebabı neyden yapılır?
Cağ kebabının yanında ise bazı yiyecek ve içecekler onun lezzetini tamamlayarak sofrayı daha doyurucu ve keyifli hâle getirir. Öncelikle, sumaklı soğan ya da maydanozla harmanlanmış ince doğranmış kırmızı soğan, etin tadını dengeleyen ferahlatıcı bir garnitürdür. Közlenmiş biber ve domates, sıcaklığı ve dumanlı aromasıyla kebaba eşlik ederken, lavaş ya da tandır ekmeği, etin suyunu emerek enfes bir eşlikçi hâline gelir. Ayrıca, kebabın yanında sunulan ayran, hem serinletici hem de sindirimi destekleyici bir içecektir. Bu yönüyle hem doyurucu, hem geleneksel hem de besin değeri açısından oldukça zengin bir yemektir. CAĞ KEBABI NEYDEN YAPILIR? Cağ kebabı, Türk mutfağının en özgün ve lezzetli kebap çeşitlerinden biridir ve kökeni Erzurum’a, Tortum ilçesine dayanmaktadır. Bu kebap türü, geleneksel olarak erkek kuzunun etinden yapılır; kuzunun sırt, but ve böbrek yatağı gibi yağ oranı dengeli ve lezzetli bölgeleri tercih edilir. Etler, büyük parçalar halinde kesildikten sonra özel bir marinasyon sürecine tabi tutulur. Bu marinasyonun içerisinde yoğurt, soğan suyu, tuz, karabiber ve kimi zaman kimyon veya kekik gibi baharatlar bulunur. Et, bu karışıma yatırılarak en az 24 saat, tercihen 2 gün boyunca dinlendirilir ve lezzetini içine çekmesi sağlanır. Marine edilen kuzu etleri, özel metal şişlere yani cağ adı verilen döner şişlere tek tek geçirilir. Bu şişler yatay şekilde hazırlanır, yani klasik dikey döner şişlerinden farklıdır. Etler yatay döner ocağında odun ateşi üzerinde, ağır ağır döndürülerek pişirilir. Bu pişirme yöntemi, etin dışının çıtır çıtır kızarmasını sağlarken, içinin yumuşacık ve sulu kalmasına imkan tanır. Pişen dış kısımlar özel bir bıçakla ince ince kesilerek porsiyonlanır ve metal cağ şişleriyle servis edilir. Cağ kebabı, lavaş ekmeğine sarılarak ya da sade olarak tüketilebilir ve yanında soğan, ayran, közlenmiş biber ve domates gibi eşlikçilerle birlikte sunulur. Etin kalitesi, marinasyon süresi ve odun ateşinin kattığı is kokulu aroma, cağ kebabını eşsiz kılan en önemli detaylardır. Bu nedenle cağ kebabı, sadece bir yemek değil, adeta bir yöresel kültür ve gelenek ürünüdür. CAĞ KEBABI MALZEMELERİ NELERDİR? Cağ kebabı, geleneksel Erzurum mutfağına ait özel bir lezzettir ve sade görünse de, kalite ve oranlara gösterilen özen onu eşsiz kılar. Cağ kebabı yapımı malzemeleri şunlardır: Kuzu eti: Erkek kuzunun sırt, but ve böbrek yatağı gibi yumuşak, yağlı ve lezzetli bölgeleri kullanılır. Etin doğal aroması, cağ kebabının temel lezzetidir. Kuyruk yağı: İnce ince doğranarak etin arasına serpiştirilir. Etin pişerken kurumamasını sağlar, lezzeti artırır. Soğan: Rendelenmiş ya da suyu çıkarılmış şekilde kullanılır. Etin yumuşamasına ve doğal bir tat kazanmasına yardımcı olur. Yoğurt: Marine sosunun içinde yer alır. Etin yumuşak kalmasını sağlar ve hafif ekşimsi bir lezzet katar. Zeytinyağı veya Ayçiçek yağı: Marinasyon sürecinde kullanılır, etin dışının nar gibi kızarmasına katkı sağlar. Tuz: Etin lezzetini dengeleyen unsurlardan biridir. Fazlası eti sertleştirebilir, bu yüzden kararında kullanılmalıdır. Karabiber: Etin doğal aromasını ön plana çıkaran temel baharatlardan biridir. Pul biber: Hafif acılık ve aroma katar; tercihe bağlı olarak miktarı artırılabilir. Kekik: Etin kokusunu güzelleştirir, ferahlatıcı bir aroma verir. Geleneksel tariflerde çok yoğun kullanılmaz, isteğe bağlıdır. Kimyon: Bazı ustalar tarafından sindirimi kolaylaştırması ve kendine has aroması nedeniyle tercih edilir. Limon suyu (isteğe bağlı): Etin daha yumuşak olması ve ferah bir tat katması amacıyla bazı tariflerde kullanılır. Marinasyon süresi: Et, bu karışımda 1-2 gün bekletilir. Bu süreç, lezzetin ete iyice işlemesini sağlar. Metal Cağ şişleri: Etin dizilerek pişirildiği özel döner şişleridir. Yatay şekilde kullanılır. Odun ateşi (köz): Gerçek cağ kebabının olmazsa olmazıdır. Etin isli, hafif tütsülenmiş kokusunu ve otantik aromasını verir. Lavaş veya tandır ekmeği: Pişen etler, bu ekmeğe sarılarak ya da yanında sade olarak sunulur. Soğan halkaları, maydanoz, sumak: Etin yanında lezzet ve tazelik katar. Bu malzemeler, doğru oran ve tekniklerle bir araya getirildiğinde Erzurum’un meşhur cağ kebabının karakteristik dokusunu ve tadını oluşturur. Etin kalitesi kadar, marine süreci ve pişirme yöntemi de bu yemeği özel kılan unsurlar arasındadır. CAĞ KEBABI TARİFİ Cağ kebabı tarifi, ustalık ve sabır isteyen, lezzet açısından zengin bir süreçtir. Tarifin temelini oluşturan erkek kuzu eti, özellikle sırt, but ve böbrek yatağı bölgelerinden seçilir; çünkü bu kısımlar hem yağ dengesi hem de yumuşaklık bakımından en uygun olanlardır. Et, sinirlerinden arındırıldıktan sonra yaklaşık 100-150 gramlık ince ve uzun dilimler halinde kesilir. Hazırlanan bu dilimler, özel bir marinasyon karışımında en az 24 saat, tercihen 48 saat bekletilir. Marinasyon için bir kapta rendelenmiş soğan suyu, yoğurt, az miktarda zeytinyağı, tuz, karabiber ve isteğe bağlı olarak pul biber ve kekik karıştırılır. Etler bu karışıma yatırıldıktan sonra buzdolabında bekletilir; böylece hem lezzetleri içine çeker hem de yumuşar. Marine süresi tamamlandığında etler, cağ adı verilen kısa ve kalınca özel şişlere dizilirken, aralara ince doğranmış kuyruk yağı da yerleştirilir; bu, pişme esnasında etin kurumasını önler ve olağanüstü bir aroma katar. Şişlere geçirilen etler, geleneksel olarak odun ateşi üzerinde yatay döner sistemde, yavaş yavaş çevrilerek pişirilir. Bu sırada dış kısmı nar gibi kızaran et, özel uzun bıçaklarla ince ince kesilerek tabaklara veya lavaş ekmeğin üzerine alınır. Pişirilen her katman, tekrar ateşe dönerek içten dışa doğru tüm şişin pişmesi sağlanır. Servis edilirken yanında lavaş, sumaklı soğan, közlenmiş biber ve domates, taze maydanoz sunulur. İçine sarılarak dürüm şeklinde de tüketilebilen cağ kebabı, Erzurum mutfağında bir gelenek hâline gelmiş ve Türkiye nin dört bir yanına yayılmış eşsiz bir kebap türüdür. Püf noktası, kaliteli et seçimi, marinasyon süresine sadakat ve odun ateşinin ayarını ustaca yapabilmektir.
Source: Habertürk
“Lahmacun” açıklaması
Yaz sezonunun yaklaşmasıyla her yıl olduğu gibi gözler tatil beldelerinde başta lahmacun olmak üzere yiyecek – içecek, plajlardaki şezlong ve loca fiyatlarına çevrildi. Tatil beldelerinde fahiş fiyatlar tartışılacak ve ünlüler de dâhil olmak üzere bir çok kişi mekânlarda ya da plajlardaki hesap fişlerini gözler önüne serilecek. Son bir kaç gündür Bodrum, her sezon olduğu gibi yüksek lahmacun fiyatlarıyla gündeme geldi. Öyle ki henüz sezon başlamadan bile lahmacunun tanesinin 2.200 TL den satıldığı mekânlar oldu. Geçtiğimiz günlerde Seray Sever de bu konuyla ilgili bir açıklamada bulunmuş ve tatil beldelerinde yüksek fiyatlı lahmacunların satışının başladığını ifade etmişti. Bu duruma tepki gösteren Seray Sever, O paraları vermek görgüsüzlük. Altın mı koyuyorlar içine? Biz kendi bahçemizde mangal yapıyoruz. Bize gelin bedava… Ben size yemek hazırlarım ifadelerini kullanmıştı. Bodrum Belediye Başkanı Tamer Mandalinci, Bodrum un lahmacunla gündeme gelmesine yönelik bir açıklamada bulundu. Başkan Mandalinci, gastronomi uzmanlarının notlarında değindiği Bodrum’a özgü lezzetlerden örnekler vererek şunları söyledi; Çok sevgili Bodrum, Bodrumlular ve Bodrum tutkunlarına haksızlık olduğuna inandığımız sansasyonel bir algının, henüz sezonun başındayken başka öncelikler yerine “gündemi gereksiz yere işgal etmemesi için” samimi bir bilgilendirmenin şart olduğunu düşünüyoruz. Dünya turizminin müstesna destinasyonlarından biri olan Bodrum, özellikle önümüzdeki yaz sezonunda gerek itibar gerekse toplam ve toplumsal mutluluk endeksini en üst noktaya taşımaya yönelik çalışmalarını var gücüyle sürdürüyor. Ülkemizin finansal girdilerinin başında gelen ve ekonomik çarkların dönmesinde önemli katkısı olan turizmde, mücevher değerindeki statümüzü daha üst ve itibarlı bir noktayla taçlandırmak için hazırlıklarımız, denetimlerimiz kesintisiz devam ediyor. Huzuru, alt ve üst yapıyı, toplam mutluluğu ve de kent markamızı uluslararası değer haline getiren bu emek yoğun çabalarımız umut ediyorum ki Bodrum’a gösterilen yüksek teveccühle karşılığını bulacaktır. Bodrum halkı ve işletmeleri olarak kendini Bodrumlu hissetmekten haz alan tüm misafirlerimizi benzersiz bir hevesle ağırlayacağımızdan kimsenin şüphesi olmasın. Ancak bu heves içinde ne çıkar ne de fırsatçılık duygularına yer olmayacaktır. Dünyanın güneşi, denizi, tarihi, kültürü ve gastronomisiyle kabul gören bu hazine kentinin, Anadolu kültürünün lezzetlerinden “lahmacun” ve lahmacun etiketleriyle anılması bizim olduğu kadar, memleketin de kalbini kıran bir demodelik içeriyor. Kıyılarını halkına açan, misafir mutluluğunu pusula kabul eden ve işletmelerini müşteri memnuniyetine yönlendirerek ortak mirasımızı kimseden esirgemeyen Bodrum’un; bu kadim coğrafyayı temsil etmeyen münferit anlayışın mağduru olarak olumsuz genelleme içine alınması, tarihe, güne ve geleceğe yapılan ciddi bir haksızlıktır. Bodrum ve Bodrumlular olarak biz, coğrafik ve asri lezzetlerimizi öne çıkarma sorumluluğunu tüm paydaşlarımızla bölüşürken vicdanı ikbalinden önde gelen tüm dostlarımızın bu emeğin yok sayılmasına izin vermeyeceğine inanıyoruz. Dünyanın önemli gastronomi uzmanlarının hakkımızdaki notlarından hareketle çökertme kebabından acı ot kavurmasına, kenker dolmasından lokum pilavına uzanan derya deniz mutfağıyla limitsiz lezzetler sunan Bodrum’da, lahmacun da elbette sevilen tatlarımızdan biri olacak ama Bodrum asla lahmacundan ibaret olmayacaktır. Damaklardan maddi ve manevi tatların, dimağlardan güneşli ve mavi anıların, fotoğraflardan tarihi ve kartpostal manzaraların eksik olmadığı bir yaz dileyerek aklına Bodrum düşen tüm vatandaşlarımıza erken bir hoş geldiniz diyoruz. Bodrum’u Bodrum yapan tüm güzelliklerde buluşmak ümidiyle…
Source: Habertürk