Hamsi, barbun, istavrit, somon hepsinin fiyatı düştü: Tezgahlarda bolluk yaşanıyor
Samsun”da, Karadeniz”de avlanan hamsinin kilogramı 130 ila 200 liradan satışa sunuluyor.
Saathane Meydanı”nda balıkçılık yapan Mehmet, havaların soğuması ve beklenen yağışların gelmesinin ardından balık tüketiminin de arttığını söyledi.Kılıç, tezgahlarda hamsi başta olmak üzere balık bolluğu yaşandığını dile getirerek, “Hamsi inşallah bundan sonra daha da bollaşacak. Fiyatlarda bu nedenle düşüş bekliyoruz. Mezgit ve istavrit 100 lira, hamsi 130 lira, barbun 200 lira. Bolluk oldukça daha da ucuzluk bekliyoruz” dedi.
Hamsinin soğuk havaları sevdiğini bu nedenle denizde bolca tutulduğunu ifade eden Kılıç, vatandaşların da soğuk ve yağışlı havalarda daha çok balık tükettiğini söyledi.
Kılıç, başta hamsi olmak üzere balık satışlarından memnun olduklarını kaydetti.
Tezgahlarda, hamsi 130 ila 200 lira arasında, deniz levreği, somon ve barbun 200, kefal 100, istavrit 130-150 lira arasında satılıyor.
Source:
Yamyamlara göre insan etinin tadı bu 3 hayvana benziyor
En az 2,5 milyon yıl önce et tüketmeye başlayan insanlar ilk olarak, yırtıcı hayvanlar tarafından öldürülen memeli leşlerinin kemiklerini tüketmiş, ardından diğer hayvanları avlamaya başlamışlardır.
İnsanlar, diğer birçok canlı türü gibi, kendi türlerini de avlamış ve tüketmiştir. Günümüzde, ritüel yamyamlık uygulayan kabilelerin yanı sıra, patolojik yamyamlıklar da insan etinin tadına dair tanıklıklar bırakmıştır. Bazı kaynaklar, insan etinin memeliler arasında en rafine türlerden biri olduğunu ve tadının, kişinin vücudunun bölgesine, yaşam tarzına ve hatta ölüm şekline göre değişebileceğini ileri sürmüştür.
Yamyamlar insan etinin tadını tarif etti
Paul Raffaele, 2005-2006 yıllarında Smithsonian Dergisi için Papua Yeni Gine”ye bir belgesel gezisi düzenledi. Adada, yakın zamana kadar ritüel yamyamlık uygulayan kabilelerin yaşadığı biliniyor. Özellikle savaşta yenilen düşmanlarının, özellikle de “khakhua” adı verilen büyücülerin, yani topluluklarda kara büyü uygulayan kötü niyetli kişilerin tüketildiği kaydedilmiştir. Bu khakhualar, savaşçılar tarafından avlanıp öldürülüp ardından tüketiliyordu. Paul Raffaele, “Yamyamlarla Yatma” adlı raporunda, yamyam kabileleriyle yaşadığı deneyimleri ve bu uygulama hakkındaki tartışmaları aktarıyor.
Yaşına bağlı olarak, kişinin etinin tadı domuz eti veya Pasifik”e özgü genç devekuşunun tadına benzer. Paul Raffaele raporunda, yamyam folklorunda, tüketime hazırlanan adama “uzun domuz” denildiğini belirtiyor. Kabileler, insan etini domuz eti gibi hazırladıkları için, Bailom ve diğer savaşçılar, insan etinin tadının genç devekuşu etine benzediğini itiraf ettiler. Avcı Bailom, 20 yıl önce Paul Raffaele”ye “Beyin benim en sevdiğim şey,” demişti.
New York Times gazetesi muhabiri de tatmış
1930″larda, New York Times gazetesi muhabiri William Seabrook, Batı Afrika”ya bir seyahat düzenlemişti. Bir rapor hazırlamak için bir süre Guera kabilesinde yaşamıştı. Bu deneyimin ardından “Orman Yolları” adlı kitabını yazdı. Guera kabilesi, öldürdükleri rakiplerinin bedenlerini yedikleri ritüel yamyamlık geleneğini sürdürürken, Seabrook da onların güvenini kazanabilmek için düşmanlarının etini tatma yoluna gitmişti.
William Seabrook, Batı Afrika’daki deneyiminde, “İyi bir buzağı gibiydi, iyi gelişmiş, genç değildi ama henüz olgunlaşmamıştı” şeklinde bir tanımlama yaparak, daha önce hiç tatmadığı bir et türü olduğunu belirtti. “İyi gelişmiş bir buzağınınkine o kadar benziyor ki, normal tat duyarlılığına sahip hiçbir insan onu bir buzağınınkinden ayırt edemez” diye yazdı.
Seri katiller de insan etinin tarifini veriyor
Seabrook’un görüşü, seri katillerin ifadeleriyle de destekleniyor. Örneğin, karısı ve metresiyle birlikte üç kadını öldürüp yediği bilinen Jorge Negromonte Da Silveira, insan etinin tadının sığır eti gibi olduğunu itiraf etti.
Ünlü seri katil Jeffrey Dahmer da aynı iddiayı paylaştı. Diğer seri katiller ise insan etinin tadının domuz eti gibi olduğunu belirtti. 1950″lerde Peru”da sanat eğitimi alırken Arakmbut yamyam kabilesiyle yaşayan Amerikalı sanatçı Tobias Schneebaum da benzer bir görüşe sahipti. Seri katil Peter Bryan ise öldürüp yediği 20 yaşındaki kadının etinin tavuk gibi olduğunu söyledi.
Aktif ve kaslı bireyler ya da genellikle vegan beslenen kişilerde, insan etinin tadının sığır etine daha yakın olması olasılığı yüksektir. Omnivor (her şey yiyen) beslenenlerde ise et tadı, domuz etine benzer. Texas A&M Üniversitesi Et Bilimi Bölümü uzmanları, insanların kırmızı et tüketmesinin, tıpkı sığır etindeki gibi, miyoglobin adlı bir protein sayesinde mümkün olduğunu belirtiyor. Ancak her bireyin beslenme düzeni, kas kütlesi ve yaşam tarzına göre tadı sığır etinden farklı olabilir. Yaş ve cinsiyet de önemli faktörler arasında yer alıyor. Ünlü bir yamyamın itirafına göre, genç bir kadının eti daha yumuşak olup, tavuk gibi bir tadı vardı.
Source: Haber Merkezi
Sipariş vermeyen arkadaşının masasında oturamayacak
Türkiye”de görülen yüksek enflasyon, hizmet sektöründe fiyatların katlanarak artmasına neden olurken, bu durum restoran ve kafelerin geçmişte benzeri görülmemiş uygulamalara başvurmasına neden oluyor. Son günlerde İstanbul ve Ankara başta olmak üzere birçok şehirde “harcama limiti” ve “düzenli sipariş zorunluluğu” gibi uygulamalar nedeniyle tartışılan kafeler, tüm tepkilere rağmen el yükselterek restoranlarda sipariş vermeyen kişilerin masaya alınmayacağını belirtti.
ARKADAŞIYLA YEMEĞE GİDEN, SİPARİŞ VERMEK ZORUNDA Ankara”da hizmet veren Celal Et Kebap adlı mekan, ultra her şey dahil hizmet verdiğini gerekçe göstererek 2 kişi için 1 buçuk porsiyon, 3 kişi için 2 porsiyon sipariş alamadığını açıkladı. İşletme tarafından müşterilere gönderilen uyarı notunda şu ifadeler kullanıldı:”Değerli konuklarımız;Celal Et Restoran olarak Ultra Her Şey dahil hizmet vermekteyiz. Bu nedenle, siparişlerinizi minimum kişi başına 1 porsiyon şeklinde alabilmekteyiz. 2 kişi için 1.5 porsiyon, 3 kişi için 2 porsiyon ve benzeri siparişler alamadığımız için üzgünüz. Anlayışınız ve bizi tercih ettiğiniz için minnettarız.”
Source: Derleyen: Mustafa Balcı
Kasaplar eti böyle saklıyormuş: Hep yanlış biliyormuşuz
Etin güvenliği, tazeliği ve lezzetini için uygun koşullarda saklanması, önemli bir detay. Bu koşullar gıda zehirlenmesini de azaltabilir. 32 yıldır kasap olan ve TikTok”ta @el_as_carnicero adıyla tanınan kasap Alberto Salto, yeni satın alınan etin tazeliğini korumak bilmediğimiz ipuçlarını anlattı. Etin hava almayan bir kapta ya da tabakta saklanması gerektiği yönündeki yaygın inanışın aksine, uzmanlar etin kasabın getirdiği streç filmde saklanmasını öneriyor.
32 YILLIK KASAPTAN ET SAKLAMA DEĞERLERİ
Alberto Salto”ya göre, eve gelir gelmez eti hava almayan bir kaba aktarmak ya da tabağa koymak, tazeliğini önemli ölçüde azaltabiliyor. Bu kaplar etin saklanması için uygun olmayabilir ve nem oluşumuna yol açarak etin bozulmasını hızlandırabilir.Kasap, etin kasaba getirildiği streç filmin, etin korunması ve tazeliğinin korunması için tasarlandığını anlatıyor. Bu tür kağıtlar nemin düzenlenmesine yardımcı olur ve etin kurumasını veya buzdolabındaki diğer yiyeceklerin kokularıyla kirlenmesini önler.
Uzmanlar, etin tazeliğini korumanın en iyi yolunun, kullanım anına kadar ambalajını çıkarmamak olduğunu söylüyor. Etin orijinal ambalajında saklanması, havayla temasının önlenmesini ve kontaminasyon riskinin en aza indirilmesini sağlar.
KASAPLARIN KULLANDIĞI STREÇ FİLM TAKTİĞİ
Kasapların kullandığı streç film genellikle etin hava almasını sağlayan, nem birikmesini ve bakteri oluşumunu engelleyen nefes alabilen bir malzemedir. Etin orijinal ambalajında saklanması, etin korunmasını ve tazeliğinin uzun süre korunmasını sağlayan bir mikro iklim yaratıyor.
Eti muhafaza etmenin temel adımları
Hemen buzdolabına koyun: Eti satın aldıktan sonra mümkün olan en kısa sürede buzdolabına koyun.
Sıcaklığı kontrol edin: Buzdolabının sıcaklığının 0°C ile 5°C arasında olduğundan emin olun.
Orijinalini saklayın: Eti, kasabın size verdiği streç filmde saklayın.
Ambalajı açmayın: Eti, kullanacağınız ana kadar orijinal ambalajında saklayın.
Source: Haber Merkezi
Ekmek 3 ay taze kalıyor: Fırından çıkmış gibi… Böyle saklanmalı
Ekmeğin israf olmaması için dondurulması en etkili yollardan biri. Fakat ekmek çözüldükten sonra lezzetini genelde kaybeder. Bu da yaygın olarak yaşanan durumlardan biridir. Bunun da aslında basit bir hilesi var.
DONDURULMUŞ EKMEĞİN PÜF NOKTALARI
Eğer dondurduğunuz ekmeğinizin çözüldükten sonra taze pişmiş ekmek tadında olmasını istiyorsanız dondurmadan önce bazı püf noktalarını bilmelisiniz. Bunlardan biri de ekmeyin tamamen bayatlamasını beklememektir. Ekmeği satın aldıktan sonra ya da pişirdikten sonra dondurulması hem lezzetini hem dokusunu korur.
3 AYDAN FAZLA TAZE KALABİLİYOR
Ekmeği hava geçirmez plastik torbalara yerleştirin. Bu da ekmeğin tazeliğini koruyan yöntemlerden biridir. Fakat ekmek fazla dondurulmamalıdır bu süre 3 ayı geçmemelidir.
Dondurma işlemi kadar ekmeğin çözülme süreci de önemlidir. Ekmeğin tazeliğini sağlamak içinse oda sıcaklığında bulundurulması gerekli. Fırın da kullanabilirsiniz. Bunun için fırını önceden 180 derece ısıtmanız gerekli. Fakat dondurmak istemiyorsanız eğer ekmekleri hava geçirmeyen kaplarda muhafaza etmelisiniz.
Source: Haber Merkezi
Kurbağa balığı yenir mi?
Ancak Kurbağa balığı yenir mi, sağlığa zararı var mı? sorusu, dini ve sağlık boyutuyla ele alındığında farklı görüşleri beraberinde getirir. Özellikle İslami hüküm açısından deniz ürünlerinin büyük çoğunluğu helal kabul edilmekle birlikte, bazı mezheplerin ihtilaflı yaklaştığı türler bulunur. İslam’da hayvanların helal veya haram oluşu, Kur’an ve Sünnet’in genel ilkeleri ile mezheplerin içtihatları doğrultusunda belirlenir. Kur’an, domuz ve bazı kan, leş gibi ürünleri açıkça yasaklarken; bunun dışında kalan hayvanlar için ise “tayyib” (temiz) ölçüsüne vurgu yapar. KURBAĞA BALIĞININ ÖZELLİKLERİ Yaşam alanı ve görünümü: Çoğunlukla tropikal ve subtropikal denizlerde, sığ sularda yaşayan kurbağa balığı, kısa boyu, büyük ağzı ve kurbağayı andıran yüzgeç yapısıyla dikkat çeker. Dipte hareketsiz durup avını bekleyen bir avcılık stratejisi vardır. Beslenme biçimi: Genellikle küçük balıklar, kabuklular ve deniz canlılarıyla beslenen kurbağa balığı, avını dişleriyle yakalayan bir yırtıcı türdür. Bu, dinî perspektiften yırtıcılık özelliğinin olup olmadığına dair tartışmaları beraberinde getirir. Kurbağa balığının bu özellikleri, onun gastronomik açıdan değerlendirildiğinde nasıl bir lezzet profili sunduğunu merak ettirir. Kimi bölgelerde avcılığı yapılır ve lezzetli bir balık olarak kabul edilir. Ancak ticari değeri yüksek olmaması, genel olarak raflarda veya pazarlarda sıkça görülmemesinin sebeplerinden biridir. Ayrıca kendine özgü görünümü, tüketicilerin çekimser kalmasına yol açabilir. İSLAM’A GÖRE KURBAĞA BALIĞI YEMEK Diyanet’in açıkladığı üzere, su ürünlerinin büyük ölçüde helal olduğu kabul edilse de kimi mezhepler, suyun yanı sıra karada da yaşayabilen veya avını pençesiyle/yırtıcı özelliklerle yakalayan canlıları helal saymayabilir. Kurbağa balığı, bu bağlamda merak uyandıran bir örnek teşkil eder. Görünümü ve ismindeki “kurbağa” vurgusu, onun “su içinde ve dışında yaşayabilen” bir hayvan olduğu yanılgısını oluşturabilir. Oysa kurbağa balığı tipik olarak okyanus tabanında, resif yakınlarında veya dalgaların sığ bölgelerinde yaşar; esasen tam bir su canlısıdır. Buna rağmen, mezhepler arasında bir görüş birliği bulunmadığını belirtmek gerekir. Bu farklı yaklaşım, dini yorumların yanı sıra kültürel ve coğrafi faktörlerden de kaynaklanır. KURBAĞA BALIĞI YENİR Mİ? Dini hüküm: Diyanet’in de vurguladığı gibi, deniz ürünleri prensip olarak helal sayılır. Ancak Şâfiî mezhebinde suda yaşadığı halde karada da yaşayabilen bazı canlılar “habis” olarak görülüp haram kabul edilir. Kurbağa balığı temelde su canlısı olsa da, “kurbağa” ismi nedeniyle karada yaşayabilen bir türle karıştırılabilir. Oysa bu balık aslında sadece suda yaşar. Bu nedenle bazı İslami görüşlerde “tamamen suya bağımlı canlıların” helal olduğu prensibine dayanarak, kurbağa balığının helal olabileceği düşünülebilir. Kimi Hanefi âlimler ise balık dışında kalan su canlılarına şüpheyle yaklaşır. Sağlık boyutu: Özel bir zararlı madde taşımadığı, temiz sulardan avlandığı ve hijyenik koşullarda saklandığı sürece kurbağa balığının eti genel olarak insan sağlığına zarar vermeyebilir. Fakat egzotik türlere yönelik alerji riski ve ağır metal birikimi gibi meseleler göz önünde bulundurulmalıdır. Bu iki madde çerçevesinde, kurbağa balığı tüketmek isteyenlerin hem dinî kaynakları dikkate almaları hem de sağlık kurallarına özen göstermeleri gerekir. Ayrıca, kıyı bölgelerinde yaşayan halkın geleneksel anlayışı, bu balığın yemek kültürü içinde var olup olmadığı konusunda bilgi verebilir.
Source: Habertürk
Mürekkep balığı yenir mi?
Diyanet perspektifiyle bakıldığında, su ürünleri büyük ölçüde helal sayılmakta, ancak bazı mezheplerin getirdiği çekinceler söz konusu olabilmektedir. Özellikle mürekkep balığı gibi farklı türdeki deniz canlıları, kimi zaman “helal” veya “haram” tartışmalarının merkezinde yer alır. Mürekkep balığı (Sepiida), yumuşakçalar sınıfına ait, kalamar ve ahtapot gibi canlılarla akraba bir deniz hayvanıdır. Genellikle suların dip kısımlarında yaşayan bu canlı, tehlike anında mürekkep benzeri bir salgı püskürterek kendini korur. Bu özelliği, onun “mürekkep balığı” şeklinde adlandırılmasına neden olmuştur. Akdeniz ve Ege Denizi gibi bölgelerde avlanır ve bazı kültürlerde mutfakta yer bulur. Farklı ülkelerin gastronomik geleneklerinde lezzetli bulunarak tüketilen bu hayvan, Türkiye’de de zaman zaman tartışma konusu olur. Hem İslami açıdan balık ve su canlılarının helalliği hem de sağlık açısından bu hayvanın tüketilebilir olup olmadığı soruları sıkça gündeme gelir. MÜREKKEP BALIĞININ ÖZELLİKLERİ VE TÜKETİMİ Mürekkep balığı, ahtapot ve kalamar benzeri bir vücut yapısına sahip, yumuşakçalar sınıfından bir deniz canlısıdır. Çoğunlukla derin suların dibinde yaşar ve kabuklu deniz canlıları, küçük balıklar gibi canlılarla beslenir. Kas yapısı itibarıyla diğer deniz ürünlerine benzer şekilde protein bakımından zengin olabilir. Ancak beslenme söz konusu olduğunda bazı noktalar dikkat çeker: Protein ve mineral içeriği: Mürekkep balığı eti, protein ve mineral açısından diğer yumuşakçalara benzer bir yapı taşıyabilir. Mürekkep salgısı: Savunma mekanizması olarak salgıladığı mürekkep, genellikle mutfakta temizlenir ve eti tüketilirken bu bölüm ayrıştırılır. Pişirme yöntemleri: Mürekkep balığı kızartma, ızgara veya haşlama gibi farklı yöntemlerle hazırlanabilir. Ancak yanlış pişirildiğinde sert ve lastiksi bir dokuya sahip olabilir. Bu özellikler göz önüne alındığında, mürekkep balığının genellikle lezzetli bulunabilecek bir deniz ürünü olduğu söylenebilir. Ancak herkesin damak tadına hitap etmeyebileceği gibi, sindirim sistemi hassas olan kişiler için de dikkatle tüketilmesi önerilir. Yüksek protein içeriği avantaj sağlarken, aşırı tüketimi kolesterol ve sodyum açısından risk oluşturabilir. İSLAM’A GÖRE SU HAYVANLARININ TÜKETİMİ Diyanet İşleri Başkanlığı’nın da vurguladığı üzere, İslamî kaynaklarda su hayvanlarının büyük ölçüde helal kabul edildiği belirtilir. Özellikle deniz ürünlerine dair Kur’ân ve Sünnet’te net bir yasaklama olmadığı, Hz. Peygamber’in “Denizin suyu temiz, ölüsü helaldir.” hadisine dayanarak su ürünlerinin geniş ölçüde helal sayıldığı aktarılır. Ancak timsah veya kurbağa gibi su canlılarını “habis” veya zararlı addeden görüşler de mevcuttur. Şâfiî mezhebine göre, su içinde ve karada yaşayabilen canlılar hakkında ihtilaflar ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla mürekkep balığının helal olup olmadığı konusunda benzer çekinceler dile getirilebilir. Bu tartışmaların ışığında, mürekkep balığının gastronomik açıdan değerinin yanı sıra, dinî ve sağlık boyutuyla da değerlendirilmesi gerekir. DİYANET’E GÖRE MÜREKKEP BALIĞI YEMEK GÜNAH MI? Mürekkep balığının dinî boyutuyla ilgili tartışmalar, su içinde yaşayan canlıların helal olduğu görüşüne dayanır. Diyanet İşleri Başkanlığı, su ürünlerinin büyük ölçüde helal olduğunu belirtirken, yengeç, karides, istiridye ve kalamar gibi deniz canlılarının da helal sayılabileceğine işaret eder. Ancak Şâfiî mezhebinde karada yaşayabilen kurbağa, kaplumbağa gibi canlıların haram sayıldığı, dolayısıyla suda yaşayan bazı canlılarda ihtilaf olduğu görülür. Mürekkep balığı tamamen suda yaşayan bir yumuşakça olmasına rağmen, mezhepler arasında farklı değerlendirmeler olabilir. Genel olarak Hanefi mezhebinde balık türü olmayan deniz canlılarına şüpheli yaklaşılmaktadır. Mâlikî ve Hanbelî mezhepleri ise deniz hayvanlarının çoğunu helal olarak kabul eder. Mürekkep balığının sağlığa olası etkilerinde ise, her deniz ürününde olduğu gibi tazelik, saklama koşulları ve pişirme yöntemi belirleyici olur. Bayatlamış veya doğru saklanmamış mürekkep balığı tüketimi gıda zehirlenmesine yol açabilir. Ayrıca, yüksek kolesterol ve sodyum içeriği göz önünde bulundurulmalı, kalp veya tansiyon problemi yaşayanların kontrollü tüketmesi önerilmelidir. Sağlıklı kişiler için mürekkep balığı, doğru pişirildiği takdirde faydalı protein ve mineraller sağlayabilir. Ancak mide ve bağırsak hassasiyeti olanların, deniz ürünlerine alerjisi bulunanların ve daha önce deneyimi olmayanların küçük miktarla başlaması önerilir.
Source: Habertürk
Olmamış avokado yenir mi?
Avokado, sağlıklı yağlar, lif ve vitaminler açısından zengin bir besin olarak bilinir. Ancak olgunlaşmamış hali, yüksek miktarda persin adı verilen bir toksin içerebilir. Bu bileşen, özellikle hassas bireylerde alerjik reaksiyonlara veya sindirim problemlerine neden olabilir. Ham avokadonun sert dokusu, içerdiği enzimlerin tam olarak parçalanmamasından kaynaklanır. Bu durum, meyvenin besin değerinin düşük olmasına ve vücut tarafından emiliminin zorlaşmasına sebep olur. Ayrıca, olgunlaşmamış avokadoda bulunan yüksek lif oranı, şişkinlik veya gaz gibi sindirim şikâyetlerini tetikleyebilir. Peki, avokadonun olgunlaşma sürecini nasıl hızlandırabiliriz? Bu yazıda, olmamış avokadonun risklerini, sağlık üzerindeki etkilerini ve doğru olgunlaştırma tekniklerini derinlemesine ele alacağız… OLMAMIŞ AVOKADONUN ÖZELLİKLERİ Olmamış avokado, kabuğunun koyu yeşil ve sert olması, iç kısmının ise soluk renkte ve katı bir dokuya sahip olmasıyla kolayca tanınır. Olgunlaşmamış haldeyken, persin adlı doğal bir antifungal bileşik yüksek miktarda bulunur. Bu madde, insanlar için genellikle zararsız olsa da, bazı bireylerde mide bulantısı veya karın ağrısı gibi semptomlara yol açabilir. Ayrıca, ham avokado, polifenol oksidaz enzimi nedeniyle hızlı kararmaya eğilimlidir. Bu enzim, meyvenin oksijenle temas ettiğinde renk değiştirmesine neden olur. Olgunlaşma sürecinde, avokadodaki nişasta şekere dönüşerek tatlı ve yumuşak bir doku kazanır. Ancak bu süreç tamamlanmadan tüketildiğinde, meyve sindirim sistemini zorlayabilir. Olgunlaşmamış avokadonun besin değeri de düşüktür; örneğin, tekli doymamış yağ asitleri ve E vitamini gibi faydalı bileşenler, olgunlaşma ile birlikte artış gösterir. OLMAMIŞ AVOKADONUN SAĞLIK ÜZERİNDEKİ OLASI RİSKLERİ Olmamış avokado yemek, özellikle hassas sindirim sistemine sahip kişilerde rahatsızlıklara yol açabilir. Yüksek lif içeriği, bağırsak hareketlerini hızlandırarak ishal veya şişkinliğe neden olabilir. Ayrıca, olgunlaşmamış avokadodaki persin maddesi, nadir de olsa alerjik reaksiyonları tetikleyebilir. Bu durum, kaşıntı, döküntü veya nefes darlığı gibi belirtilerle kendini gösterebilir. Ham avokadonun sert dokusu, çiğneme ve sindirim sürecini zorlaştırarak mide kramplarına yol açabilir. Özellikle gastrit veya ülser gibi mide rahatsızlığı olanların olgunlaşmamış avokadodan kaçınması önerilir. Ayrıca, ham avokadonun besin emilimini engelleyen enzimler içermesi, vücudun diğer gıdalardan alacağı vitamin ve mineralleri de etkileyebilir. Bu nedenle, avokadonun olgunlaşmasını beklemek hem lezzet hem de sağlık açısından önemlidir. AVOKADONUN OLGUNLAŞMA SÜRECİ NASIL İŞLER? Avokado, olgunlaşma sürecinde etilen gazı üreterek yumuşama ve tatlanma evresine geçer. Bu süreç, meyvenin kabuğunun renginin yeşilden mor-kahverengiye dönmesiyle takip edilebilir. Olgunlaşmayı hızlandırmak için avokadoyu bir kâğıt torba içinde elma veya muz gibi etilen üreten meyvelerle birlikte bekletmek etkilidir. Oda sıcaklığında 2-5 gün arasında olgunlaşan avokado, buzdolabında saklanarak süreç yavaşlatılabilir. Olgunlaşma sırasında meyvenin üzerinde hafif bir baskı uygulandığında hafifçe çökmesi, tüketime hazır olduğunu gösterir. Ancak avokadonun çok yumuşaması veya kararması, aşırı olgunlaştığının ve bozulmaya başladığının işaretidir. Bu nedenle, olgunlaşma sürecini düzenli olarak kontrol etmek önem taşır. OLMAMIŞ AVOKADO NASIL TÜKETİLİR? Olmamış avokado, genellikle çiğ olarak tüketmek için uygun değildir. Ancak pişirilerek yemeklerde kullanılabilir. Örneğin, dilimlenmiş ham avokado, tavada hafifçe kızartılarak veya fırında pişirilerek sert dokusu yumuşatılabilir. Bu yöntem, persin gibi bileşenlerin etkisini azaltabilir ve sindirimi kolaylaştırabilir. Ayrıca, ham avokado smoothielere eklenerek blenderdan geçirilebilir; ancak bu durumda bile tadı acımsı olabilir. Salatalarda rendelenerek kullanıldığında, limon suyu eklemek hem kararmayı önler hem de lezzeti dengeler. Yine de, olgunlaşmamış avokadoyu pişirme yöntemleriyle tüketmek, besin değerinin bir kısmını kaybetmesine neden olabilir. SONUÇ VE SAĞLIKLI TÜKETİM ÖNERİLERİ Olmamış avokado yemek, sindirim zorlukları ve olası alerjik reaksiyonlar nedeniyle önerilmez. Avokadonun olgunlaşmasını beklemek, hem besin değerini artırır hem de lezzetini optimize eder. Olgunlaşma sürecini hızlandırmak için etilen gazından faydalanabilir veya buzdolabında saklayarak süreci yavaşlatabilirsiniz. Sağlıklı bir beslenme için avokadoyu doğru zamanda tüketmeye özen göstermelisiniz.
Source: Habertürk