Gökyüzünde sağlık 3… Yerde sevilmez gökte aranır: Domates suyu
İLGİNÇ bir şekilde, normal hayatında hiç domates suyu içmeyen birçok yolcu, uçakta domates suyu içmeyi tercih ediyor ve hatta lezzetini beğeniyor. Bu durum bilim dünyasının da ilgisini çekmiş, havayolu şirketleri tarafından özel olarak araştırılmıştır. Örneğin, bir Alman havayolu şirketi; yılda 59 bin galon bira tüketilirken, ikinci sırada 53 bin galon ile domates suyunun geldiğini bildirmiştir.Yolcu anketleri, domates suyunun yüksek irtifada daha ferahlatıcı, mideyi rahatlatıcı ve doyurucu hissettirdiğini ortaya koymuştur. Bu ilginç tercih farkı, bilimsel çalışmalarla da desteklenmiştir.DOMATES SUYU RADYASYONDAN KORUR MU Uçakta iyi hissettirmesi, domates suyunun yüksek irtifadaki radyasyona karşı koruyucu olabileceği ihtimalini akla getirmiş ve bilim dünyasında ilgi uyandırmıştır. Her ne kadar bu konuda henüz çok kapsamlı klinik çalışmalar bulunmasa da, bazı araştırmalar domatesin içindeki antioksidan madde olan likopenin, radyasyona bağlı DNA hasarını ve oksidatif stres kaynaklı hücre hasarını azalttığını göstermektedir. Benzer şekilde, radyoterapi gören hastalarda domates ve likopenin yan etkileri hafiflettiği de bilimsel yayınlarla desteklenmiştir. Yani burada keramet, domateste değil, onun içerdiği likopen vb. güçlü antioksidan bileşenlerdedir.Bu nedenle, oksidatif stresi artıran işlenmiş gıdalar, basit şekerler, aşırı kalori ve ağır metal içeren (örneğin midye gibi) gıdalardan kaçınmak; bunun yerine doğal antioksidan kaynaklarına yönelmek önemlidir.LİKOPEN NEDİR Likopen, kırmızı ve turuncu meyve-sebzelerde bulunan, A vitaminine dönüşmeyen ama güçlü antioksidan etki gösteren bir karotenoiddir.EN ZENGİN LİKOPEN KAYNAKLARI – Domates: En güçlü doğal kaynaktır. Pişmiş domates, domates sosu, salça ve domates suyu likopen yönünden çok zengindir.- Kırmızı biber: Özellikle kapya biber, likopen açısından güçlüdür.- Karpuz: Domatesten sonra ikinci en yüksek likopen kaynağıdır.- Greyfurt: Pembe çeşitleri likopen içerir.- Kırmızı lahana: Orta düzeyde likopen içerir, ayrıca antosiyanin gibi başka antioksidanlarla destek sağlar.- Kırmızı soğan: Likopen oranı düşüktür ama antioksidan etkisi vardır.- Guava: Özellikle pembe guava, likopen açısından zengindir.LİKOPEN EMİLİMİNİ ARTIRAN FAKTÖRLER – Pişirme: Isıya dayanıklıdır, pişirildiğinde emilimi artar.- Yağ ile tüketim: Zeytinyağı gibi sağlıklı yağlarla birlikte alınırsa daha iyi emilir.- Lifli sebzelerle tüketim: Emilimi destekler.BİLİMSEL OLARAK FAYDALARIKalp ve damar sağlığı- LDL (kötü kolesterol) düşürür.- Damar sertliği riskini azaltır.- Kan basıncını dengelemeye yardımcı olur.Prostat kanseri- Özellikle pişmiş domates ürünleri ile düzenli tüketildiğinde, risk azaltıcı etkisi var.Cilt sağlığı- UV ışınlarına karşı koruma sağlar.- Cilt yaşlanmasını geciktirir.Göz sağlığı- Sarı nokta hastalığı riskini azaltır.- Retina üzerinde koruyucu etki sağlar.İnflamasyon azaltıcı etki- Kalp hastalıkları, bazı kanser türleri ve diyabette olumlu rol oynar.Kansere potansiyel koruma- Akciğer, mide, meme ve cilt kanseriyle ilgili umut verici ama kesinleşmemiş bulgular var.UÇAKTA YEMEĞİN TADI NEDEN FARKLI GELİR Birçok insan, uçak yemeklerinin tadı ve kalitesi hakkında şikâyet eder. Ancak bu durum, sadece yemeklerin kalitesiyle değil, yüksek irtifanın tat alma duyuları üzerindeki etkisiyle de ilgilidir. Uçakta tatlılar daha az tatlı, baharatlar daha nötr, tuzlular ise daha az tuzlu algılanır; genel olarak yemekler daha tatsız gelir. Sorunun kaynağı çoğu zaman havayolu şirketlerinin mutfaklarına bağlansa da, gerçekte uçuş ortamının duyusal etkileriyle ilgilidir.Yolcuların tat alma duyusunu olumsuz etkileyen üç temel çevresel faktör şunlardır:- Kabin içi düşük hava basıncı.- Düşük nem oranı.- Uçak motorlarının oluşturduğu yüksek arka plan gürültüsü.Bunlara ek olarak, araştırmalar göstermektedir ki; kalitesiz çatal-bıçak ve bardak kullanımı, sosyal etkileşim eksikliği (tek başına yemek), uçuş sırasında yaşanan stres ve kaygıya bağlı kortizol artışı da tat alma duyumuzu olumsuz etkileyen diğer unsurlardır.HAVADA TERCİH EDİLEN TAT: UMAMİ Cornell Üniversitesi’nden Prof. Robin Dando’nun yürüttüğü bir araştırmaya göre, uçak kabininde 85 desibele ulaşan gürültü ortamında, tatlı tatlar baskılanırken umami adı verilen lezzet profili daha belirgin hale geliyor.Japon kökenli bir terim olan umami, domates suyu gibi yiyeceklerde bulunan glutamat gibi amino asitlerin iştah açıcı, hoş lezzetini tanımlar. Bu nedenle uçakta, umami yönünden zengin yiyecekler tat alma tomurcuklarının adeta en iyi dostu haline gelir.Uçakta yemek yerken sadece yemeğin içeriği değil, bulunduğumuz ortamın tüm duyusal ve fiziksel koşulları -hatta yüksek irtifada maruz kalınan radyasyon bile- algımızı değiştirir. Yani geçici ama farklı bir tat evreninde bulunuruz. UMAMİ ZENGİNİ BESİNLER Yüksek irtifada sindirimi kolay, gaz yapma riski düşük umami gıdaları tercih etmek önemlidir. İşte uygun seçenekler:Fermente gıdalar- Soya sosu – Parmesan peyniri – Eski kaşarEt ve hayvansal gıdalar- Ançüez (tuzlanmış hamsi)- Ton balığı – Fırınlanmış tavuk veya tavuk suyu- Izgara dana etiSebzeler ve Bitkisel Kaynaklar- Domates (pişmiş veya kurutulmuş) – Yeşil çayMantarlar- Shiitake mantarı (iyi pişmişse)Sıvılar- Kemik suyu – Domates çorbasıSONUÇ:Uçuş sırasında içilen bir bardak domates suyu, sadece ferahlatıcı bir içecek değil, aynı zamanda bilimsel olarak da anlamlı bir tercih olabilir. Gökyüzünde yemeğin tadı gerçekten farklı ama bu farkın ardında yatan nedenler düşündüğümüzden çok daha derin.
Source: Dr.furkan Burak
Yoğurt, döner, baklava yetmedi: Osmanlı”nın incisine de “efsane yemeğimiz” dediler
Yunanistan merkezli bir yemek platformunda yayınlanan içerik, Osmanlı mutfağının gözde yemeklerinden “hünkarbeğendinin” “efsanevi bir Yunan yemeği” olarak tanıtılmasıyla tepkilere neden oldu. İçeriğinde közlenmiş patlıcan, beşamel sos ve kuzu eti bulunan ve ismini doğrudan Osmanlı padişahlarının sofra geleneğinden alan bu klasik lezzet, Yunan mutfağına aitmiş gibi gösterildi.
“ADI BİLE TÜRKÇE, DAHA NE OLSUN?”
TGRT”nin derlediği habere göre haberin yayımlandığı Cook Out Skai adlı internet sitesinde hünkarbeğendiye dair verilen tarifte, yemeğin Osmanlı kökenine dair hiçbir bilgiye yer verilmeden, doğrudan “efsanevi Yunan mutfağı klasiği” ifadeleri kullanıldı.
Ancak bu yemek yalnızca içerikleriyle değil, ismiyle bile kökenini açıkça ortaya koyuyor. “Hünkarbeğendi”, kelime anlamıyla “padişahın beğendiği” anlamına gelirken, tarihçesi de Osmanlı arşivlerinde detaylı şekilde yer alıyor.
Bu olay daha önce yoğurt, cacık, döner ve baklava gibi lezzetlerde de benzer sahiplenme girişimlerini gündeme getiren bir zincirin son halkası oldu. Türk mutfağına özgü tatların uluslararası platformlarda farklı kimliklerle sunulması, sosyal medyada da geniş yankı uyandırdı.
İKİ RİVAYET, TEK SARAY LEZZETİ!
Osmanlı mutfağında hünkarbeğendinin doğuşuna dair iki rivayet bulunuyor. İlki; yemeğin 17″nci yüzyılda Sultan IV. Murad döneminde yapıldığına işaret ediyor. Sarayın aşçıları, padişahı etkilemek için közlenmiş patlıcan ve kuzu etini bir araya getirince, ortaya bu benzersiz lezzet çıkıyor.
İkinci rivayet ise 19″uncu yüzyıla, Sultan Abdülaziz ve Fransa İmparatoriçesi Eugenie”nin İstanbul ziyareti dönemine dayanıyor. Aşçılar, günler süren demeler sonucunda padişahı ve konuklarını memnun edecek bu özel yemeği hazırlıyor ve o günden sonra sofraların vazgeçilmezi haline geliyor.
Source: Haber Merkezi
Kabuslarınızın altında bu gıda yatıyor! Bilim insanlarından şaşırtan açıklama
Uykularımızın bozulma sebebi sonunda bulundu: Peynir… Evet, yanlış duymadınız. Rüyalarınızda çığlık çığlığa uçurumdan yuvarlandığınız o gecelerin sorumlusu muhtemelen masum bir beyaz peynir dilimi. Montreal Üniversitesi”nden gelen bu “aydınlatıcı” araştırma, peyniri gece hayatımızdan çıkararak zihinsel sağlığımıza kavuşabileceğimizi söylüyor. Yani kaliteli bir uyku istiyorsak, menemenin üstüne koyduğumuz o kaşarları tekrar düşünmemiz gerekiyor. Tabii şimdi aklımızda bambaşka sorular var: Çok karpuz yersek rüyamızda cennetin bahçelerinde mi geziyoruz? Bir dilim baklava bizi lucid dream”lere mi ışınlıyor? Ya da ne bileyim, gece yatmadan önce zeytinyağlı enginar yersek Carl Jung”un rüyalarına konuk mu oluyoruz? “Gece yemek yeme, kötü rüya görürsün” derdi büyüklerimiz. İşte tam da bunu bilim nihayet doğruladı: “Yatmadan önce ne yersen, rüyanda onu görürsün.” Scrooge, kendisini ziyaret eden hayaletlere bakıp, “Sen muhtemelen sindirilmemiş bir parça bifteksin” demekte pek de haksız sayılmazmış. Scrooge”un hayalet hikayesi, Charles Dickens”ın 1843 tarihli ünlü romanı A Christmas Carol”da (Bir Noel Şarkısı) geçen ve zamanla Batı kültüründe ikonikleşen bir hikâyedir. Bu romandaki yemek detayı, tarih boyunca insanların kabusları hazımsızlığa bağlama eğilimini yansıtıyor. Dickens, bu sözle halk arasındaki o yaygın inancı mizahi bir şekilde eleştirir: “Gece yediğin yemek rüyana girer!” SUCUKLU PİZZA ARDINDAN TİRAMİSU… Dickens böyle diyor da peki araştırma verileri ne diyor? Yüzde 31″i kötü rüyalarını tatlı ve şekerli şeylere, yüzde 22″si süt ürünlerine, yüzde 16″sı etlere, yüzde 13″ü de baharatlı yiyeceklere bağlıyor. Yani bu hesaba göre, akşam yemeğinde sucuklu pizza, ardından tiramisu, sonra da film izlerken kaşık kaşık dondurma yiyen biri gece uyuyunca zaten Freud”un kendisiyle tanışmak zorunda kalabilir. Ancak daha ilginci şu: Katılımcıların yüzde 20″si bazı yiyeceklerin uykularını iyileştirdiğini söylüyor. Demek ki işin içinde bir de rüya menüsü var. Belki bir gün “REM dostu tarifler” kitabı bile çıkar: “Lucid Rüyalar İçin Lavantalı Kinoa Salatası” ya da “Kabus Savar Brokoli Smoothie”si” gibi. Ama asıl düşündürücü olan şey şu: Modern insanın uykusu bile artık tabakta ne olduğuna bağlı. Eskiden kötü rüyaları çocukluk travmalarına, bastırılmış arzulara ya da yoğun strese bağlardık. Şimdi “Gördüğüm rüyalar hep kaotik çünkü dün gece lorlu börek yedim” diyebiliyoruz. Ve bu iddia, bilimle destekleniyor. Peki biz şimdi ne yapacağız? Peyniri bırakarak huzura mı ereceğiz? Rüya görmemek için salatalıkla mı uyuyacağız? Hayat zaten gerçek bir kabusken, bari rüyalarda biraz eğlenelim diyemeyecek miyiz? Belki de bu araştırma bize sadece şunu söylüyor: Her lokmanın bir bedeli var. Kimi mideyi yakar, kimi bilinçaltını. Ama eğer her gece aynı kâbusu görüyorsanız, Freud”un koltuğuna oturmadan önce buzdolabınızla yüzleşmeyi deneyin. Ve bir dahaki sefere rüyanızda uçurumdan düşerken peynirli tost görürseniz, bilin ki yalnız değilsiniz. Hepimiz aynı kabustayız ve belki de peyniri bırakmamız gerekiyor. Tüm suçu peynire atmak da biraz haksızlık ama biz rüyalarımızı incelemeye devam edelim bakalım. KOMBİN HAZIR, ROTA BELLİ FOTOĞRAFA GÖRE TATİL PLANI Yeni bir şehir, yeni bir ülke, yeni bir pasaport damgası… Ama önce iyi ışık alan bir sokak duvarı, pastel tonlu bir kafe koltuğu ve rengini gözlerine uygun ayarladığın bir smoothie bardağı. Evet, Z Kuşağının istekleri bunlar onlara fotoğrafa göre rota belirliyor. Bu genç kadın, tatilini gitmek istediği yerin fotoğraf çekilecek alanlarına göre planlıyor. Hayır, bu bir abartı değil. Gitmeden önce Instagram”dan o destinasyonun “en çok beğenilen” köşelerini analiz ediyor, buralarda nasıl poz verildiğini inceliyor, kıyafetleri panolara stickerlarla diziyor, eksik olan çantayı, bileziği hemen sipariş ediyor. Gitmeden kombinleri tamam. Yani, selfie ışığı olmadan adım atılmayan bir seyahat modeliyle karşı karşıyayız. Bir zamanlar sırt çantasını alan özgür ruhlar vardı; şimdi plaj çantasına pastel renkli güneş gözlüğünü koymadan uçağa binmeyen “estetik kurmayları” var. Ama bu kadar detaycılık fazla mı? İşte asıl soru bu. Çünkü bu sadece bir tatil değil. Bu bir proje. Arka planında moodboard”lar, not defterleri, Pinterest klasörleri, Canva”da hazırlanmış valiz kontrol listeleri var. Bir noktada düşünmeden edemiyoruz: Bu kadar kurgu arasında anı yaşamak mümkün mü? Yoksa her şey paylaşılabilir hale geldiği anda, yaşamanın kendisi artık ikinci planda mı? Z kuşağı bu detaycılıkta yalnız mı, derseniz… Hayır. Aslında tam da çağın ruhunu yansıtıyorlar. Günümüz dünyasında tatile çıkmak bile bir sunum halini aldı. Seyahatler artık deneyimden çok içerik üretimi üzerinden değerlendiriliyor. Gidilen restoranın menüsünden çok, tabağın rengi ve masa örtüsü konuşuluyor. Ama işin ironik yanı da şu: Gerçekten yaşanmış bir anın sıcaklığı, planlanmamış bir kahkaha ya da spontane gelişen bir yol sapması, tüm bu “planlı estetik”ten daha değerli olabilir. Bazen en iyi fotoğraflar plansız olanlardır. En iyi tatillerse, sadece kendin olduğun anlar. Yine de şunu kabul etmek gerek: Kimse yanlış ışıkta çıkmak istemiyor. Hele ki tatil fotoğrafıysa konu. Ama bu kadar çok şeyi “nasıl görüneceği”ne göre ayarlarken, “nasıl hissedeceğimiz”i unutuyorsak… Belki de sorulması gereken son soru şu: Bu tatili biz mi yaşıyoruz, yoksa sadece algoritma mı onaylıyor?
Source: Funda Karayel
Pazar kahvaltılarına çok yakışan pratik ve nefis lezzet: Peyinirli pankek tarifi
Kahvaltı sofralarınıza farklı ve doyurucu bir lezzet arıyorsanız, klasik pankek tarifine tuzlu bir dokunuş eklemeye ne dersiniz? İşte yumuşak dokusu ve peynirin hafif tuzlu aromasıyla hem pratik hem de lezzetli bir alternatif: Peynirli Pankek! Özellikle sabahları hızlı hazırlanabilen, aynı zamanda hafif ve besleyici bir tarif isteyenler için ideal. Peki, pazar kahvaltılarına çok yakışan bu tarif nasıl yapılır? İşte, enfes peyinirli pankek tarifi… PEYNİRLİ PANKEK TARİFİ Malzemeler 2 adet yumurta 1 su bardağı süt 1 su bardağı un 1 çay kaşığı kabartma tozu 1 çay kaşığı tuz 100 gram beyaz peynir (ezilmiş veya ufalanmış) 1 yemek kaşığı sıvı yağ (tavayı yağlamak için) İsteğe bağlı: Maydanoz, dereotu veya taze otlar PEYNİRLİ PANKEK YAPILIŞI Derin bir kapta yumurtaları çırpın. Üzerine sütü ekleyip tekrar çırpın. Un, kabartma tozu ve tuzu ilave ederek pürüzsüz kıvam alana kadar karıştırın. Ezilmiş peyniri ve isteğe bağlı yeşillikleri ekleyip spatula ile nazikçe karıştırın. Yapışmaz tavayı hafifçe yağlayıp ısıtın. Harçtan kepçe yardımıyla alıp tavaya dökün. Orta ateşte, her iki tarafı altın rengini alana kadar pişirin. Sıcak veya ılık olarak servis yapın. Yanına zeytin, domates ve yeşilliklerle dolu bir kahvaltı tabağı hazırlayabilirsiniz. Afiyet olsun!
Source: Haber Merkezi