“Literary Insights – Modern Turkish Poetry & Remembering Akif Emre”

Modern edebiyatımız konulu kitaplar (2)

İlki 30.10.24’te bu sütunda yayımlanan yazı dizisinin ikincisiyle, Doğu Batı Yayınları ürünü “Modern Türk Şiiri” kitapları üzerine düşünmeyi sürdürüyorum. İlk kitaptaki yazılardan Mehmet Âkif konulu olanda (Âlim Kahraman) Âkif’in Fransızca La Martine okuduğunu ve Âkif’in kendi sözleriyle “ Sadi ’deki sanat sırrını Lamartine’i okurken fark ettiğini” öğrenmemiz ilginçti. Doğulu şairle Batılı şair arasında böyle bir bağlantı kurulması gerçekten ilginç değil mi? Bunu yazarken Goethe ’nin Fars dilinin büyük şairi Hafız ’ı aslında okumak için Farsça (yanı sıra Arapça) öğrendiğini, büyük yapıtlarından Batı-Doğu Divanı’nı anımsadım. (Konuyu araştırırken Melâhat Özgü ’nün Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi dergisinde “Goethe ve Hafız” başlıklı bir makalesinin yayımlanmış olduğunun bilgisi de çıka geldi. Yazıyı internetten indirip okumaya koyuldum!) Sözünü ettiğim Âkif konulu yazıda, bundan başka, onun “Fransız natüralist romancılarından Zola ’nın eserlerine ayrı bir dikkatle eğildiğini, o romanlardan ibretler çıkardığını, kendisindeki realist damarın bunlardan da beslendiğini” kendi payıma ilk kez öğrenmiş oldum. Mehmet Âkif solun çok az ve daha da çok siyasal bağlamda tanıdığı bir şairdir. Şiir dinletilerimde yeri geldikçe “Kirazlı Mescit Sokağı” , “Parkta Rastladığım Adam” gibi şiirlerimle Âkif’in “Seyfi Baba” , “Küfe” başlıklı şiirleri arasındaki yakınlıktan söz eder, onun sağa bırakılamayacak kadar insancıl, vicdanlı bir şair olduğu gerçeğinin altını çizerim. *** Sözünü ettiğim kitapta Yahya Kemal konulu yazıyı (Pınar Aka) okurken söz konusu yazıyla değil, fakat Yahya Kemal’le ilgili hayal kırıklığı yaşadığımı itiraf ederim. Ezberimde onun “Kar Musikileri” , “Açık Deniz” , “Akşam Musikisi” vb. harika dizelerle örülü şiirleri vardır. Bence bu şiirler yirminci yüzyıl ve sonrası şiirimizin en sağlam dil temellerini oluşturur. Buna karşılık şairin yaşamöyküsüyle koşut olarak şiirlerinden örnekleri okurken örneğin “Kaybolan Şehir” deki “Vaktiyle öz vatanda bizimken bugün niçin/ Üsküp bizim değil? Bunu duydum, için için” gibi düz yazının uyak ve vezin yardımıyla şiirleştirme çabaları, Nurullah Ataç ’ın Abdülhak Hamit Tarhan ’ın Makber’inde takıldığı “Ne çay içerdi ne kahve erken/ Kalkıp piyano çalardı derken” türünden “dize” lerini anımsattı… *** İlk kitapta, şiirle doğrudan ilgili olmasa da Yılmaz Varol ’un “Ahmet Haşim’in Bir Mektubu ve ve Devlet Kapısında Türk Edipleri” başlıklı ilginç yazısını, Erkan Irmak ’ın Nâzım Hikmet üzerine, kuşkusuz emek ürünü fakat ancak büyük şair konusunda fazla bilgi sahibi olmayan okur için ilginç sayılabilecek yazısı izliyor. Şairin (yazarın) ürünlerinin biyografik sürece koşut ve konu ağırlıklı yazıların ortak yazgısıdır bu. İlk kitapta Nâzım Hikmet üzerine, bu yazının kısaltılmış bir versiyonunun yanı sıra, örneğin “Memleketimden İnsan Manzaraları”, “Saman Sarısı” üzerine biçim-dil-söyleyiş özelliklerinin irdelendiği bir yazı ne kadar yerinde olurdu. *** İlk kitapta Oktay Yivli “Erken Cumhuriyette Öz Şiir Arayışı” başlıklı yazısında, “hecenin ikinci kuşağı içinde yer alan” beş şairi, Necip Fazıl Kısakürek, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ziya Osman Saba, Ahmet Muhip Dıranas ve Cahit Sıtkı Tarancı şiirini inceliyor. Yivli yazısının girişinde “Seleflerin poetikası” başlığı altında bu şairlerin önceli (selefi) olarak gördüğü Ahmet Haşim ve Yahya Kemal’in şiir anlayışlarını özetliyor. Bilindiği gibi Ahmet Haşim’e göre şiirde anlam “İlk planda gerekli olan bir öğe değildir. Önemli olan sözün anlamı değil söylenişidir. Şiirde anlam, müzikal uyumun ortaya çıkardığı ve ritmin oluşturduğu çağrışımdan başka bir şey değildir.” Yahya Kemal’in Paul Valery ’e ait “poésie pure” teriminin karşılığı olarak kullandığı “halis şiir” teriminin içeriği ise (onun Edebiyata Dair kitabında yer alan görüşlerinin özeti olarak) Haşim’in görüşlerinden fazla uzak değildir. Buna karşılık Haşim’den farklı olarak Yahya Kemal, dil olgusunu öne çıkararak ve Türkçeyi ustalıkla kullanarak, bana göre 20. yüzyıl şiirimizin şiir dili bakımından omurgasını oluşturan şiirler yazmıştır. Konuyu sürdüreceğim.

Source: Ataol Behramoğlu


Gazeteci-yazar Akif Emre, Eyüpsultan”da yad edildi

Emre”nin Edirnekapı Şehitliği”ndeki kabri başında dualar ve Kur”an-ı Kerim tilavetiyle başlayan etkinlik, Yeni Dünya Vakfının Eyüpsultan”daki binasında söyleşiyle devam etti.Toplantıyı yöneten gazeteci yazar Mehmet Nuri Yardım, “İslam coğrafyasının yorulmaz gezgini” olarak ifade ettiği gazeteci, düşünür, yazar Akif Emre”yi rahmetle yad ettiklerini söyledi.Emre”nin hayatına ve eserlerine ilişkin bilgi veren Yardım, “Adeta sürekli dolaşan bir seyyahtı. Bir bakıyorsunuz Bosna”da, bir bakıyorsunuz Doğu Türkistan”da, Kerkük”te, KKT”de, Kırım”da yani nerede Müslüman ve Türk varsa adeta oraya koşan bir akıncı beyi. Hakikaten akıncı beyi tabiri tam yakışıyor ona. Sürekli hizmet eden, koşturan biriydi. Allah rahmet eylesin.” dedi.Büyüyenay Yayınlarının Akif Emre”nin 13 eserini yayımladığını dile getiren Yardım, “İki kitabı daha yayına hazırlanıyor. Böylece Emre”nin 15 kitabı gün ışığına çıkmış olacak. Bize düşen görev bu kitapları almak, okumak, çocuklarımıza okutmak. Yeni Akif Emrelerin yetişmesi için bunu yapmaya mecburuz.” değerlendirmesinde bulundu.”Dünya Müslümanlarının dertleriyle ilgiliydi”İnsan ve Medeniyet Hareketi (İMH) Kültür Komisyonu Başkanı Mehmet Bulayır, birkaç gün önce Akif Emre ile ilgili Genç Hareket”te gençlere konuşma yaptığını belirterek, “Onlara konuşmak biraz daha kolaydı. Burada benimle aynı yaş kuşağından arkadaşlarımızın hepsi, eminim Akif Emre”yi en az benim kadar biliyordur.” dedi.Bulayır, Emre ile öğrencilik döneminde aynı evde kaldıklarını anlatarak, şu bilgileri verdi:”Yurttan öğrenci evine taşındım. O öğrenci evindeyken ben birinci sınıftaydım, Akif Emre ağabey son sınıftaydı. Benim pek mühendislikle işim olmadı. Daha sonra birkaç arkadaşla birlikte Asır Ajansını, Asır Kitap Kulübünü kurduk. Mühendislik okudum ama yine bir ajans işi kurduk. İsmet Özel”in Kendi Sesinden Şiirler, Necip Fazıl”ın Kendi Sesinden Şiirler gibi kasetler çıkardık. Önemli işlerdi onlar.”Akif Emre ile ilgili hatıralarını anlatan Bulayır, “O zamanlar çeşitli kitap kulüpleri vardı. “Biz de bir kitap kulübü kuralım, kendi camiamıza, kendi mahallemize kitapları ulaştıralım.” dedik. Kurduk ve yayıncılarla görüştük, istişare ettik. Yayıncıların hepsi bize çok güzel gaz verdi. Akif Emre ağabeye gittik, “Ya gençler iyi düşünmüşsünüz ama hesap, fizibilite yaptınız mı? Tamam, kitabı yaymak güzel, önemli bir şey ama bu işin bir de hesap-kitap, mali boyutu var.” dedi. Eleştirel bakan biriydi. Biz onu dinlemedik ve işimiz battı çünkü hesapsız yola çıkarsanız olmaz. “Kervan yoldayken düzülür.” diye meşhur bir söz var. Halbuki kervan yoldayken düzülmez. Kervanın nasıl düzüldüğüne karar vermek lazım yani hangi yoldan gidecek, o yolda ne tür zorluklar var? Bu tür şeylere hazır olarak yola çıkmak gerekir. Biz pek öyle yapmayız.” görüşünü paylaştı.Mehmet Bulayır, Emre”nin övgüyü, hamaseti sevmediğini, bu nedenle onun hakkında konuşmanın zor olduğunu dile getirerek, şunları kaydetti:”Bir anma programında, “Biz insanları hep böyle masallaştırıyoruz. Sanki hiç günahsız, hiç hata yapmadı, muhteşem bir insan gibi anlatıyoruz. Dolayısıyla öyle bir insan profili çiziyoruz ki gençler bakıyor, “Bu masal kahramanı, bizim böyle bir şey yapmamıza imkan yok.” diyorlar. Bu, gerçek bir şey değil. Kişinin ne yaptığını anlamaya çalışalım. Onun derdi neydi? Yani hayatı, üstünlüğü, derdi, neydi? Niçin çalışıyordu? Hedefi neydi? Ona bakalım.” demişti. Ayrıca Akif Emre, editöryal bağımsızlığa çok inanırdı. Birçok gazetede, basın kuruluşunda çalıştı. Kendisine bir şey dikte edilmesinden asla hoşlanmazdı. Bağımsız bir gazeteciydi. Dünya Bülteni”nde bir haber yapmıştı. Bir telefon geldi. Ben yanındayım Akif Emre”nin, beraber oturuyoruz. “O haberi kaldırsınlar.” denilince Akif Emre, son derece öfkelendi. “Burayı, Dünya Bülteni”ni ben idare ediyorum. Mümkün değil böyle bir şeye müsaade etmem. Eğer bunu yayımlamayacaksanız ben istifa edeyim. Başka bir arkadaş gelsin, Dünya Bülteni”ni devam ettirsin.” dedi.O arkadaş geri çekildi ve o haber çıktı. Akif Emre, dünya Müslümanlarının dertleriyle ilgiliydi. Sudan”dan Doğu Türkistan”a, Pakistan”dan Afganistan”a, Bosna”dan Arnavutluk”a onun temas etmediği hiçbir düşünce adamı yoktur. Mutlaka onlardan birisiyle görüşmüştür ve onlarla ilgili bir yazı yazmıştır.””Birçok akademisyeni cebinden çıkaracak çalışmalar yaptı”Yazar Kemal Kahraman da Akif Emre”nin hayatını, fikirlerini, ideallerini ve eserlerini anlattı.Akif Emre”nin çok yönlü, çok değişik ilgi alanlarının ve farklı çevrelerinin olduğunu dile getiren Kahraman, “Ben onu İslam Dergisi ve İlim Sanat Dergisi çevresinde tanımaya başladım. Daha önceden de ismini biliyordum ama orada bizzat mülaki olma imkanı bulduk. İlim Sanat Dergisi”ne çok katkıları oldu zamanında. Kendisi akademik olarak bir çalışma yapmadı ama birçok akademisyeni cebinden çıkaracak çalışmalar yaptı. Bunu rahatlıkla söyleyebiliriz. İslam Dergisi ortamında çok yazıları oldu.” dedi.Kahraman, Emre”nin o yıllarda imzası olan ve olmayan çok sayıda yazı kaleme aldığını belirterek, “Bugünkü gibi sosyal medyanın çok yaygın olmadığı bir dönemdi. Türkiye ile, özellikle de İslam dünyasıyla ilgili haberler, yorumlar, gelişmeler, bunlarla ilgili aktarımlar, dergiler yoluyla o zaman yapılabiliyordu. Radyo, televizyon tabii daha sınırlıydı.” ifadelerini kullandı.Akademik olarak “İlim ve Sanat” ile “İslam” dergilerinin o dönemde güncel politika anlamında hem Türkiye hem de dünya çapında önemli bir misyon yüklendiğin ifade eden Kahraman, “Sürekli projelerin ortaya konulduğu, kitap yayın projesi, dergi projesi ortaya konulan aktif bir ortam vardı orada. En son Akif Emre, orada İslam Ülkeleri Ansiklopedisi üzerine çalışıyordu. Bu çalışmalar öyle masa üzerinde yapılıyordu tabii ama çok kuvvetli bağlantılarla yapılıyordu. Mesela Amerika”da İslam konusu olacak. O dönem Amerika”da bu konuda en fazla uzman olan kim varsa onunla bağlantı sağlanıyordu ve yazılar da ondan alınıyordu, alınabiliyordu yani böyle bir diyalog ortamı vardı.” şeklinde konuştu.”Biz daha düşünürken o zaten orada oluyordu”Kemal Kahraman, Emre”nin nevi şahsına münhasır, kararlarını kendisi veren, dolduruşa gelmeyen, işaret taşı gibi biri olduğunu, çevresindeki insanların onun duruşunu, vereceği kararı beklemek mecburiyetinde hissettiklerini söyledi.”Sadece kendi çalışmaları vardı. Kendisi dışında bir devletten, makam veya kuruluştan destek arama gibi bir yönü olmayan bir arkadaştı.” diyen Kahraman, şöyle konuştu:”Mütevazı bir hayat sürdü. Bir şeyleri biriktirdi ama o herkesin biriktirdiği şeyler değildi. Hem kütüphane biriktirdi hem de kendi kişiliğini oluşturdu. Sonunda sağ olsun, vefakar arkadaşlarının bugünlerde sürekli kitaplarını çıkardığını görüyoruz. Bir şeyler birikmiş yani hatta o kadar yapacağı işe odaklanmış ki onların sunulmasını bile ihmal etmiş diyebiliriz. Bakın sunulması bile arkadaşlarına kalmış. Hayatında yayımlayamadığı pek çok kitap daha sonra ortaya çıkmış oldu. Bir kenarda sürekli böyle bir ağ örer gibi çok da göze batmadan sürekli yazılarını yazdı. Medyanın hep içinde oldu ama kendisi medyatik değildi, öyle bir beklentisi de yoktu yani hazırladığı şeylerin bile tanıtımı bana göre eksik kalmıştır. Balkanlar”la, Kudüs”le ilgili güzel belgeseller yaptı. Kudüs belgeseli çok önemlidir. Hele bugünlerde daha da büyük bir önem taşıyor. Bence bu belgeselin en önemli kanallarda gösterilmesi gerekir.”Akif Emre”nin aklında hep İslam coğrafyasının olduğunun altını çizen Kahraman, “Bu anlamda Sezai Karakoç ile karşılaştırılabilir. O kadar kuşatıcı bir şekilde bakmaya çalışan bir arkadaşımızdı ki bu yönüyle herkesi de memnun edemiyordu.” görüşünü paylaştı.Kemal Kahraman, birkaç sene Londra”da da yaşayan Akif Emre”nin İslam dünyasına İngiltere”den bakma imkanı bulduğunu ve orada önemli kazanımlar elde ettiğini söyledi.Emre”nin Müslümanların nerede bir problemi varsa orayı birtakım kaynaklardan öğrenmek yerine gidip görmeyi tercih ettiğini vurgulayan Kahraman, “Bizzat orada bulunmak mecburiyetinde hissediyordu. Böyle bir yapısı vardı. Biz o anlamda ne onun kadar cesuruz ne de aktifiz hatta biz biraz sorunlu olan bir yere gitmek için sorunların yatışmasını bekleriz. Onda öyle bir şey yoktu. Özellikle sorunların yaşandığı dönemde orada bulunma mecburiyetinde hissediyordu kendisini. Bir aydın tavrı, genellikle gözlemci bir tavırdır. Akif”te aktivist bir ruh da vardı. İçimizde bu anlamda en cesur olan o idi bana göre çünkü biz daha düşünürken bir bakıyoruz o zaten orada oluyordu.” diye konuştu.Katılımcıların Emre ile ilgili sorularının da cevaplandığı toplantıda katılımcılara Akif Emre”nin kitapları hediye edildi.

Source: Muhammet Binici