Erdoğan’ın alternatif evreni – İlker Yıldız
Türkiye’de siyaset, yalnızca kurumsal yapıların rekabetiyle değil, aynı zamanda gerçeklik algısının nasıl inşa edildiğiyle de şekilleniyor. Özellikle son on yılda iktidar, yalnızca ekonomik ya da güvenlik politikalarıyla değil, “gerçekliğin anlatımı” üzerinden de bir hegemonya kurmaya çalışıyor. Bu çaba, sadece bir propaganda stratejisi değil; adeta bir “gerçeklik rejimi” inşasıdır. Artık Türkiye’de yalnızca “ne yaşandığı” değil, “yaşananların nasıl anlatıldığı” da siyasetin temel rekabet alanlarından biri. Özellikle ekonomik gerçeklik ile siyasal söylem arasında açılan mesafe, bu durumun en görünür göstergesi. Geniş toplumsal kesimlerin deneyimlediği yoksullaşma ile iktidarın çizdiği büyüme ve refah tablosu arasındaki çelişki, bizi “posttruth” (gerçeklik sonrası) kavramına yaklaştırıyor. Post-truth siyasette, kamuoyunun bilgiye değil; duyguya, sadakate ve kimliğe yaslanarak pozisyon aldığı bir zemin oluşur. Bu bağlamda siyasi lider, klasik anlamda bir programın temsilcisi olmaktan çıkıp bir inanç sisteminin odağına yerleşir. Türkiye’de Cumhurbaşkanı Erdoğan etrafında şekillenen politik bağlılık, tam da bu tür bir dönüşümün belirtisidir. Öyle ki seçmenler kişisel olarak deneyimledikleri ekonomik zorluklara rağmen, “herkesin arabası var, kriz yok” gibi söylemleri benimseyebiliyor. TERSİNE TOTALİTARİZM Bu durumu yalnızca bilgi eksikliğiyle değil; ideolojik inşanın bireyin gerçeklik algısını şekillendirmesiyle açıklamak gerekir. Başka bir deyişle, bu anlatı bireylerin sadece neye inandıklarını değil, neyi gerçek kabul ettiklerini de belirliyor. Bu alternatif evrenin inşasında medyanın taşıyıcı rolü dikkat çekici. Siyaset teorisyeni Sheldon Wolin’in “tersine totalitarizm” kavramı, bu durumu açıklamak için işlevsel olabilir. Wolin, modern otoriter rejimlerin klasik baskı yöntemlerinden çok, medya ve kültür yoluyla “rızaya dayalı bir kontrol” mekanizması kurduğunu savunur. Türkiye’de de medyanın büyük bölümünün iktidar kontrolüne geçmesiyle birlikte, gerçekliğin toplumsal düzlemde yeniden üretildiği bir alan oluştu. Burada yalnızca bilgi değil, duygu da yönlendirilir. Böylece alternatif evrende tüm olumlu gelişmeler Erdoğan”ın kararlılığına; tüm sorunlar ise “muhalefetin beceriksizliği”ne bağlanabilir duruma gelir. Bu sistemin en dikkat çekici boyutu, iktidar partisine oy veren seçmenin rasyonel değil dogmatik bir bağlılıkla hareket etmesi. Böyle bir politik sistemde parti programından, adaydan ya da performanstan bağımsız bir sadakat ilişkisi oluşmuştur. Bu da siyaset biliminin “karizmatik otorite” tanımıyla örtüşür. İNŞA EDİLEN GERÇEKLİK İşte bu nedenle Erdoğan’ın CHP lideri Özgür Özel’e söylediği “Şu anda elindeki boş veya dolu sandalye sana yeter. Tepe tepe kullan. Erken seçim hesaplarıyla heba ettikleri vakitleri, millete hizmete harcasalar, belki milletin gönlüne girebilmenin bir yolunu bulabilirler” sözü yalnızca muhalefeti hedef almakla kalmaz; aynı zamanda kendi seçmenine sunduğu alternatif evrenin iç tutarlılığına da işaret eder. Oysa CHP, 31 Mart seçimlerinde birinci parti olarak zaten halkın gönlüne girdi. Anketler, AKP ile arasındaki farkın açıldığını gösteriyor. Bu durumda Erdoğan’ın söylemi, yalnızca gerçeği çarpıtan bir siyasal strateji değil, belki de artık kendi inandığı bir anlatı haline gelmiş durumda. Ancak bu inşa edilmiş gerçeklik çatırdamaya başladı. 2019 ve 2024 yerel seçimleri, büyükşehirlerdeki iktidar kayıpları, seçmenin artık bu anlatıyı sorgulamaya başladığını gösteriyor. YAŞANAN KIRILMA UYANIŞ YARATABİLİR Bu anlam arayışının temsilcisi ise muhalefet içinde en çok Ekrem İmamoğlu figüründe vücut buluyor. İmamoğlu’nun 2019’dan beri sistematik biçimde hedef alınması, 18 Mart’ta diplomasının hukuk olarak iptal edilmesi ve 19 Mart’ta gözaltına alınması ve tutuklanması onun bu alternatif evrenin dışındaki bir gerçekliği temsil etme potansiyeline sahip olmasındandır. Çünkü alternatif evrende açılacak bir gedik, tüm yapının çökmesine neden olabilir. Christopher Nolan’ın Inception filminde olduğu gibi, bir rüya içinde yaşadığına inananlar, gerçeğe temas ettiklerinde önce inkâr, sonra uyanış yaşar. Türkiye’de de muhalefet için temel görev, bu farkındalığı çoğaltacak siyasal anlatılar geliştirmektir. Alternatif evrenin katmanları ancak sorgulama yoluyla kırılabilir. Genç kuşaktaki eleştirel potansiyel, büyükşehirlerdeki siyasal dönüşüm, her siyasal dönüşümün iktidar tarafından cezalandırılması ve artan ekonomik sıkışmışlık, bu kırılmanın zeminini oluşturuyor. Ve eğer bu kırılma derinleşirse, Türkiye uyanabilir. Gerçekliğin, yalnızca anlatılan değil, ortak akılla doğrulanan bir şey olduğunu yeniden hatırlayabiliriz. Ama iktidar cephesinde her şey bu rüyanın sürmesi için seferber ediliyor. Çünkü o rüya yıkıldığında, yalnızca bir siyasal iktidar değil; onun etrafında kurulan bütün bir inanç sistemi çökecek. Ve işte tam da bu yüzden, katmanlar kırılmasın istiyorlar. İLKER YILDIZ SİYASET BİLİMCİ, YAZAR
Source: Olaylar Ve Görüşler
Her 4 kadından biri yaralı
Kadına Karşı Şiddet ve Ayrımcılığın Önlenmesine Yönelik Meclis Araştırma Komisyonu, 927 sayfalık taslak raporunu hazırladı. Raporda, kadın cinayetlerinin ve şiddetin nedenleri net şekilde ortaya koyuldu. Kadın cinayetlerin yüzde 48″inin anlık gelişen veya kronik hale gelmiş tartışmalar, yüzde 25″inin kıskançlık, yüzde 10″unun ayrılığı kabul etmeme, yüzde 9″unun boşanma süreci, yüzde 8″inin diğer sebeplerle gerçekleştiği tespit edildi. Kadının çok genç yaşta, düşük gelire sahip, ayrılmış/boşanmış, gebe olmasının, çocukluk çağında cinsel istismara uğramasının, çocukluk çağında şiddete maruz kalmasının, ebeveynler arasındaki şiddete tanıklık etmesinin, psikolojik rahatsızlıkların, engellilik durumunun, kronik hastalıkların, alkol/uyuşturucu madde kullanımının şiddete maruz kalma riskini artırdığı görüldü. Kadına yönelik şiddet uygulayanların yaklaşık 3″te 2″si kadının bir yakını ya da tanıdığı kişiler olduğuna dikkat çekildi. Bu kişilerin ise özellikle eş, eski eş veya yakın ilişkide bulunulan kişiler olduğu görüldü. Türkiye”de yaşamının herhangi bir döneminde eşi ya da birlikte olduğu kişinin fiziksel veya cinsel şiddetine maruz kalan her 4 kadından birinin yaşadığı şiddet sonucu yaralandığı kaydedildi. Şiddet sonucu yaralanan her 10 kadından 6″sı ise birkaç defa veya daha fazla defa, her 2 kadından biri ise en az bir defa tedavi olmayı gerektirecek derecede ciddi düzeyde yaralandığını belirtti. ERKEKLERE PSİKOSOSYAL DESTEK Raporda, yapay zekâ ve büyük veri analitiği kullanılarak şiddet riski taşıyan durumlar için erken uyarı sistemleri geliştirilmesi, kadına yönelik şiddet türleri de dahil hazırlanan risk ve şiddet haritasının sürekli güncellenmesi önerildi. Erkeklere psikososyal destek hizmetlerinin verildiği ayrı birimlerin oluşturulması, boşanma davalarının adli tatilde de görülebilmesine imkân sağlayan mevzuat düzenlemesi yapılması tavsiye edildi.
Source: Burcu Şen