Mücadeleyi baltalayanlarla mücadele etmek

Mücadeleyi baltalayanlarla mücadele etmek

Veganizm ve feminizm gibi çağımızın en değerli ve en etkili mücadele alanları bir tür “seküler din” e dönüşüyor. Sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla birlikte “dijital linç” ve “iptal kültürü” eleştiri ve ifade özgürlüğünün yerini çoktan almış durumda. Etik söylemler metalaşıyor, devrimci gramer endüstriyel fon havuzunda boğuluyor ve duyarlılıklar dijital performans dünyasına hapsediliyor. Bugün eşitlik ve özgürlük çağrıları bile yeni dışlama hiyerarşileri üretiyor. Tüm bunlar suistimalin yeni bir boyutuyla tanıştırıyor bizi. SUİSTİMALİN YENİ BOYUTU Suistimal; yasaların, normların, duyarlılıkların kötüye kullanılmasını ifade eden çok boyutlu bir olgudur. Ancak geleneksel olarak suistimalin tavandan kaynaklanan boyutlarına odaklanılır. Gelgelelim günümüzde suistimale ilişkin en az tavan kadar tabandan da gelen, mikro hayatlarımızdan yükselen bir boyutla da karşı karşıyayız! Bu boyutta kavramlarımızın diğer yüzlerini de görmemiz gerekiyor. Sırf mağdurları ve ezilenleri suçluyormuş gibi görünme riski taşıdığı için hemen herkesin çekindiği ve böylesine çekinildiği için gün be gün artan suistimalin bu boyutuna cesurca bakmadığımız her an, çok şey kaybediyoruz! Mücadelenin başat motivasyonu düşman bulmak değil, hak elde etmek ve değiştirmektir. Mücadele öncelikle kendimiz için değil başkaları için, “biz” için yapılır. Ancak suistimalin bu boyutu, daima kendini mağdur gösteren, “biz” yerine “ben” diyen, değiştirmeyi değil düşman bulmayı hedefleyen bir şekilde işliyor. Etrafınıza bir bakın: feminizmi bir iftira aracı, veganizmi “etik üstünlük” gömleği gibi kullanan birileri mutlaka çıkacaktır karşınıza. Çünkü bu suiistimalciler hiç olmadığı kadar artan bir ivmeyle çoğalıyor etrafımızda! Öyle ki minik yansıma odalarında dışlayıcı dogmalar üretip mücadele etmek yerine gerçekten mücadele edenlere karşı yalan, iftira ve dedikoduyla itibar suikastları düzenleyen irili ufaklı topluluklar bile oluşturmuş durumdalar. Mağduriyetin günümüzde ciddi şekilde araçsallaştırılarak bir güç kimliğine dönüştürüldüğü aşikâr. AKP sayesinde bunu layıkıyla öğrendik zaten! Zulmedenlerin “bize zulmediliyor” söylemini sonuna kadar kullanıp kendi zulümlerini meşrulaştırmaya çalıştığı bir suistimal ülkesine dönüştük. Üstelik sadece iktidar eliyle yapılmadı bu; sırtındaki hançerlerden söz edenin kendisinin nasıl bir hançer olduğunu en çıplak şekilde görüyoruz bugün. Dahası emek ve hak mücadelesinin kalbinde bile karşıdevrimle iş birliğine yeşil ışık yakan toksik varoluşları tanıyoruz bir bir… Nitekim yakın zamanda hayvan hakları için mücadele ettikleri sanılan birçok derneğin iç yüzünü gördük her birimiz. İzmir’de yaşanan grev sürecinde adında “devrimci” ifadesi geçen köklü bir sendika konfederasyonunun yöneticilerinden, kendi üyelerini ve sendikal değerleri hiçe sayan, karşıdevrime destek vermeyi bir seçenek ve bir tehdit olarak kullanan cümleleri hep birlikte işittik. Ve eski pozisyonunu yeniden elde etmek isteyen kurucu parti eski genel başkanının ülkenin geleceği pahasına –her birimizin geleceği pahasına– ne tür hesaplar yaptığını izlemekten bıktık, usandık! Neler yaşıyoruz böyle? Mücadele edenlerin varını yoğunu ortaya koyduğu böylesine kritik, böylesine hassas zamanlarda kendi kişisel hırsları ya da çıkarları uğruna ülkenin temel dinamikleriyle oynamakta hiç sakınca görmeyen “içimizdeki” bu insanlar kim? Binlerce yıllık mücadele kültürlerini, mücadele birikimlerini kendileri için finans, itibar ya da şöhret ekonomisi olarak kullanmakta hiçbir etik sakınca görmeyen bu insanlar kim? Sahi, bu insanlarla mı yol alacağız mücadele ederken? Hayır! TOKSİK VAROLUŞLARDAN KURTULMAK Belki de ülke tarihimizde ilk kez, herkesin gerçek yüzünün ne olduğunun bu denli açık edildiği günleri yaşıyoruz. Etraflıca düşünüldüğünde çok ciddi bir olanaktır bu! Bu olanağı sonuna kadar kullanmalıyız! Tek tek bireyler olarak değil ama bir toplum olarak akıl almaz denecek düzeyde geç bir tarihte, ancak 19 Mart Darbesinden sonra karşıdevrim tehdidini görmeyi başarabildik. Ve bu tehdide karşı mücadelelerimizi en üst seviyeye taşıdık. Gelgelelim şimdi, mücadele alanlarını istismar ederek kirletip zayıflatanları görmek için gecikme lüksümüz yok! Aksine istismarcı zihinlere karşı kesin, etkili ve sonuç alacak bir tutumu, mücadelelerin her alanında derhal sergilemek, derhal sonuç almak gerekiyor! Bunun için tüm toksik varoluşlardan arınmak, uzaklaşmak ve “onlar” la değil “onlar” a karşı da mücadele etmek gerekiyor! Edeceğiz!

Source: Ali Apaydın