“Nemrut Körfezi”nden Nemrut düzenine: bir Aliağa hikâyesi”

“Nemrut Körfezi”nden Nemrut düzenine: bir Aliağa hikâyesi”

İzmir’in Aliağa ilçesi günümüzde ülkemizin çevre kirliliği başkenti, neredeyse dünyanın çöplüğüdür. Onlarca işletme havasına, suyuna, toprağına zehir bırakır. Oysa bir zamanlar, eski çağda ticaret yolları üzerindeki konumu, limanları, tarıma elverişli çevresi sayesinde doğayla uyumlu yaşanan bir yöreydi. Çandarlı Körfezi kıyısındaki koylardan birinde bulunan, Aliağa kent merkezine yakın antik Kyme kenti yersel açıdan Akdenizin en önemli limanlarından biriydi. Kıyısında bulunduğu koya bugün Nemrut Körfezi deniyor. Kültürel anlamda, antik Ege dininin tanrılarını; Zeus’ları, Poseidon’ları yazdığı kapsamlı yapıtlarla günümüze tanıtan şair Heseidos’un babasının yurduydu. Epheros gibi o zamanlar tarihini anlatan bir yazar İ.Ö.4.yüzyılda burada yaşamıştı. “Erdem” konuşulurdu bu topraklarda! Buradan göç edenlerin İtalya’da kurduğu “Cumea” kentinin Latin alfabesini ilk kullanan insanlar olduğu söylenir. Çok sonraları buralara gelip yerleşen Türkmen beylerinin, Ali Ağa adlı saygın kişilerin adlarına izafeten Batı Anadolu’nun bu köşesi Aliağa olarak anıldı. Günümüzde Aliağa *** 1960’larda sessiz bir balıkçı köyü olan Aliağa ve çevresinin kaderi 1973-1977 yıllarını kapsayan TC. Devleti’nin “Beş Yıllık Kalkınma Planı” ile değişti. Aliağa sanayi bölgesi ilan edildi; enerji ve sanayi yatırımları teşvik edildi. “TÜPRAŞ Petrol Rafinerisi” ve “PETKİM Petrokimya Tesisi” gibi dev işletmeler kuruldu. 12 Aralık 1977 tarihli ve 16137 sayılı Resmî Gazete‘de yayımlanan yönetmelikle Aliağa, “Gemi Söküm Bölgesi” de ilan edildi. 1980’den itibaren “Kyme” antik kentinin dibinde, Nemrut Körfezinde Gemi Söküm Tesisleri kurulmaya başlandı. Ardından yörede “İzmir Demir Çelik”, “HABAŞ”, “Ege Çelik”, “SOCAR’ın Petrol Rafinerisi” faaliyete geçti. “Enka Doğalgaz Kombine Çevrim Santralleri”, “İzdemir Enerji Santrali” ve “İzmir Aliağa Doğalgaz Çevrim Santrali” açıldı. İyi hoş; bunlar ülke ekonomisine katkılarda bulunup, birçok insana iş olanağı sağlarken, “vahşi kapitalizmin” çevreye korkunç kirlilikler saçarak yüksek kâr elde etmek hırsına set çekmek kimsesinin aklına gelmedi. Gelse, alınan alınması istenen sözde önlemlere “para babalarına” dönüşen yatırımcılar uymadı. 1990’larda bölgede, önceki Belediye Başkanlarından Hakkı Ülkü öncülüğünde, “Termik Santral” kurulmasına karşı yapılan, binlerce kişinin katıldığı kitlesel direniş, Türkiye Çevre tarihinin önemli köşe taşlarından biridir. 6 Mayıs 1990’da binlerce kişi Aliağa Termik Santral yapımına karşı İzmir’den Aliağa’ya kadar el ele tutuşmuştu *** Aliağa’da yaratılan hava kirliliğinin yanı sıra, suyu ve toprağı boğan bu olgunun en öne çıkan örneği “Gemi Söküm” tesisleridir. 1976 yılında, Ege Denizi”nde Çandarlı Körfezi”nde yer alan Aliağa”nın Taşlı Burnu ile Ilıca Burnu arasındaki sahil şeridi, Bakanlar Kurulu kararıyla “Gemi Söküm Bölgesi” olarak ilan edildi. Gemi Söküm işletmeleri, kullanım süresi dolmuş, ömrünü tamamlamış gemilerin parçalandığı yerlerdir. Bu işlem sırasında elde edilen metal, ekipman ve diğer malzemelerin geri dönüşüm, tekrar kullanılabilir hale getirilip ekonomiye kazandırılması amaçlanır. 14 Ocak 1990’da, çevreci önder yöneticilerden Aliağa Belediye Başkanı Hakkı Ülkü ve Foça Belediye Başkanı rahmetli Nihat Dirim yapılmak istenen Teremik Santral karşı ankette oy kullanıyor İlk gemi söküm işlemleri Aliağa’da 1977 yılında gerçekleşti. Aliağa Gemi Söküm bölgesinde ilk sökülen gemiler, Manisa, Çoruh gemileri, Batman, Turgut Reis tankerleri ve Ankara yolcu gemisiydi. Ardından ithal edilen yabancı bayraklı gemilerin de sökümüne başlandı. Çevreye verdiği zarardan ötürü birçok ülkenin işletmekten kaçındığı bu tür tesislere, vaad ettiği büyük kârlar nedeniyle Türkiye Kapitalizmi büyük bir hevesle saldırdı. Gemi Söküm işi 1986 yılında çıkarılan “Gemi Söküm Yönetmeliği” ile yasal çerçeveye alındı ama bu çerçeve, sökümüyle denetimiyle uluslarası normlara uygun değildi Türkiye”nin tek gemi geri dönüşüm merkezi olan Aliağa bölgesinde 22 gemi söküm tesisi kuruldu. Tesisler 403.710 metrekarelik bir alana yayıldı. Yıllık toplam söküm kapasitesi, yaklaşık 900.000-1.450.000 ton olarak belirtiliyor bu tesislerin. Avrupa’nın en büyüğüdür. Dünya genelinde ise Aliağa, yıllık işlenen gemi tonajı ve kapasitesine göre, Hindistan”daki Alang, Bangladeş”teki Chittagong ve Pakistan”daki Gadani tersanelerinin ardından dördüncü sırada yer alır. Bu ülkelerin hepsi çok gelişmemiş ülkelerdir. Para kazanma karşılığında ülkelerini kirletmekten, işçilerine zarar vermekten çekinmezler. Fakirlik zehirle birlikte yaşamaya razı etmiş onları! “Aliağa kapitalizmi” de böyle bir şeydir! Aliağa’da zehirli gemiler denizde sökülüyor. Vah balıklara! *** Aliağa’da yaklaşık 40 yıldan beri işletilen bu gemi söküm tesisleri önceleri, buraya gelecek ve sökülecek büyük gemilerin çevreye saçacağı asbest, denizi ve toprağı kirleten atıklar, işçi sağlığına verilen zararlar gibi konularla kamuoyunun dikkatini çekmişti. Ülkemizdeki çevre koruyucular/ekolojistler konuya duyarlılık gösterdiler, özveriyle işin peşine düştüler. Aliağa’da uygulanan gemi söküm teknolojisi sorgulanınca ortaya korkunç bir sonuç çıktı. Gemiler parçalanırken açığa çıkan “asbest” doğrudan kanser yapan bir maddedir. Lifli yapıyla, ısıya ve kimyasallara dayanıklı doğal bir mineraldir. Özellikle tozlarının solunması ile ortaya çıkar ve yıllar içinde ciddi hastalıklara neden olur. İnsan sağlığı için son derece tehlikelidir. “Asbest” Aliağa gemi söküm tesislerinde işçiler için baş ölümcül tehdittir. Ayrıca bu tesislerde “beğen beğen al (!)” cinsinden zehirler vardır! Reymond Croze gemisi Aliağa’ya getiriliyor Kimya Mühendisi Ertuğrul Barka’nın verdiği bilgiye göre; “PAH” denen “polisiklik aromatik hidrokarbonlar”, PCB denen “poliklorlu bifeniller)”, ağır yağlar, ağır metaller, yakılan kablolardan çıkan dioksin ve furanlar, organotinler gibi pek çok kanserojen ve genetik bozukluğa yol açan maddeler yaşamı tehdit eden sonuçların yaratıcısıdır. İşte Aliağa gemi söküm tesisleride çalıştırılan işçiler ve çevredekiler 1980’lerden beri bu zehirlere ve ölümcül maddlere maruz kalmaktadır. Bu maddelerin kansere neden olduğu, insanı yavaş yavaş öldürdüğü biliniyor. Yüksek, demir çelik yığını olan bu eski gemileri parçalarken yaşanan iş kazaları hariç. Kim bilir kimler, kaç işçi öldü, kimler ölüyor, kimler hastalıklardan kıvranıyor? *** Doğaya ve saygılı teknoloji, gemi söküm işlerini “kuru havuzlarda” (dry dock) yapılmasını öneriyor. Bu yöntemle riskler bir ölçüde azaltılabiliyor! Bu yöntemde büyük gemiler için “yüzer havuzlar” gerekli oluyor. Kuru havuz sisteminde sökülecek gemilerin suyu tamamen boşaltılıyor, kıyıya çekilerek, izole edilmiş bir havuza alınıp sökülüyör. Havuz, zehirli atıkların toplanmasını ve arıtılmasını sağlıyor. Böylece tehlikeli atıkların denize karışması önleniyor. Bu usulle daha güvenli bir çalışma ortamı sunuluyor. Aliağa gemi söküm işçileri 10-21 Şubat 2022 arasında işe çıkmadı Geminin kuru zemine alınması karada çalışma kolaylığı sağlıyor. İşçilerin daha güvenli ve kontrollü koşullarda çalışması sağlanarak söküm yapabiliyor. Su üstündeki gemiye tırmanmak ve orada çalışmak yerine, zemine oturtulan gemide platform üzerinde çalışmak daha güvenli oluyor,yüksek yerlerdeki iş riskleri azalabiliyor. Bunlarla beraber gemi sökümde geri dönüşüm verimliliği artıyor. Parça kontrolü ve ayrıştırma kolaylığı sağlanıyor. Havuz içinde yapılan sökümde, demir, bakır, motor gibi parçalar daha düzenli bir şekilde ayrılıyor. Geri kazanım miktarı yükseliyor. Buna rağmen insan ve çevre sağlığına zararlı olma riski sürüyor. Zehirler kolaçan edebiliyor ortalıkta! Gelişmiş ülkeler; insanına ve doğasına saygılı ülkeler bu tür gemi sökümünü bile yapmıyor. Yabancı gemileri limanlarına sokmuyor. Aliağa Gemi Söküm arazisi *** Peki Aliağa’da gemi söküm yıllardan beri nasıl yapılıyor? Kuru havuz, muru havuz hak getire! Aliağa’daki birçok tesiste hâlen beaching (karaya çekme) yöntemi kullanılıyor. Bu tesislerde uygulanan bu sistem, işçilerin içinde çalışmaya mahkum edildiği yöntem tam bir rezillik! Tam bir doğa katliamı! Neredeyse insanı bozuk para gibi harcamak! Aliağa”da hâlen yaygın olarak gemiler kıyıya baştankara edilerek karaya çekiliyor ve açık alanda sökülüyor. Gemi sökümü sırasında ortaya çıkan yağlar, yakıt artıkları, asbest, ağır metaller ve diğer toksik maddeler denize karışabiliyor. Solunan asbest zaten ölümcül. Su üstündeki gemiye tırmanmak ve orada çalışmak işçiler için büyük tehlikeler yaratıyor. İnsan ve çevre için bu kadar riskli bir yöntem yıllardan beri Aliağa’da uygulanıyor. Asbest lifleri havada uçuşuyor; gemilerden sökülen demirin kullanıldığı komşu demir çelik fabrikalarının bacalarından yükselen demir tozları, yere doğru çöküp çocukların, annelerin, babalarını ciğerlerinde birikebiliyor. Çevreye duyarlı olan az sayıdaki insan dışında, durumu denetleme zorundan olan kamu görevlilerinden pek ses çıkmıyor. Ölen ölsün, kalan sağlar bizimdir! Oysa bu tür işletmeler için konulan uluslararası kurallar çok açık. “Hong Kong Sözleşmesi” ve “Avrupa Birliği Gemi Geri Dönüşüm Yönetmeliği”, tesislerin çevresel altyapıya sahip olmasını zorunlu kılıyor. AB’nin onayladığı geri dönüşüm tesisleri listesine girebilmek için çevre koruyucu donanımlar ön koşul. *** Parçalanmayı bekleyen gemiler Aliağa’daki gemi söküm işlerinde, çağdaş kuralların, ne yazık ki nerdeyse kimsenin umrunda olmadığı anlaşılıyor! Doğa tükenişe terk edilmiş! İnsan hayatı Allaha emanet! İş gücü ucuz! Kâr çok! Yöre insanı iş bulma, ekmek parası kazanma kaygısıyla bu duruma yakın zamana kadar pek ses çıkaramıyordu. Orta Anadolu, Karadeniz Bölgesinde işsizlikten kırılan insanlar akın akın bu tesislere gelip bu koşullarda çalışmaya razı oluyordu. Bir avuç çevre savunucusu ise Aliağa’daki Gemi Söküm Tesislerindeki olumsuzlukları, usulsüzlükleri sürekli dile getiriyor, kamuyu uyarıyordu. Bu çabalar sonucu bu tesislerde oluşan çarpıklıklar, sakat uygulamalar gün yüzüne çıktı. 2006 yılında Aliağa”da sökülmek üzere Türkiye”ye getirilen Hollanda bandıralı “Otapan” adlı gemide resmen fazla asbest olduğu fark edildi. Çevre örgütleri ayaklandı. Hatta bu durum, Türkiye ile Hollanda arasında diplomatik soruna yol açtı. Gemi Hollanda”ya geri gönderildi. Orada “güya” asbestli bölümleri çıkarıldı. Tekrar Aliağa’ya gönderilen geminin kalan kısmı ise burada söküldü. Önceki adı “Methania” olan Fransız “Ethan” gemisi sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) tankeriydi. O da söküm için Aliağa”ya getirildi. Gemide asbest ve gökyüzündeki ozon tabakasını delici maddeler bulunduğu iddia edildi. İzmir Barosu ve Foça Belediyesi, bu geminin sökümün durdurulması için dava açtı. Ancak mahkeme kararları sonuçlanmadan geminin sökümü tamamlandı. Eli çabuktu gemi söküm patronlarının! Ya da Türkiye yargısı ağır işliyordu! Söküm için Aliağa’ya getirilen bir başka koca gemi ise Bahama bandıralı “Kuito” gemisiydi. Batı Afrika’da Angola açıklarında petrol rafinerisi olarak kullanılıyordu. Eski gemi içinde radyoaktif madde bulunduğu iddia ediliyordu. üzerine Çevre Mühendisleri Odası bu iddia üzerine söküm yapılmaması için dava açtı. Ancak yargı gene geç kalmıştı. Mahkeme kararı sonuçlanmadan geminin sökümüne başlanmıştı bile. Kısa zamanda işlem tamamdı! Ham hum şaralop! Zehirleri kim bilir kimin canını yaktı? Sao Paolo gemisi Türkiye’ye getirilirken Bunlarla beraber Brezilya’dan satın alınan “Sao Paulo” adlı askeri uçak gemisinin Aliağa’ya getirilmek istenmesi ülkede büyük tartışmalara yol açtı. Bu asbestli gemiyi SÖK Denizcilik Gemi Söküm Şirketi Aliağa’da söktürüp hurdaya çevirmek istiyordu. Yöreyi zehire bulayacak bu iş için “doğa ve çevre koruyucular” bayrak açtı. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı daha önce Aliağa’ya gelmesine şartlı onay verdiği “Sao Paolo”nun sökümüne verdiği izni 26.08.2023 günü kaldırdı. Gemi ülkesine geri döndü ve Brezilya kıyılarına 350 km uzaklıkta, uluslararası sularda 80 gün bekletildi. Brezilya Donanması tarafından Atlas Okyanusu’nda batırıldı. Demek direnişle sonuç alınabiliyormuş! Aynı zamanlarda Fransız bandıralı “Raymond Croze” adlı kablo döşeme gemisi, 28 Aralık 2023 tarihinde Aliağa’daki gemi söküm tesislerine getirildi. Karaya oturtuldu ve parçalama işlemlerine başlandı. Bu geminin de Aliağa”ya getirilmesi kamuoyunda ciddi tartışmalara neden oldu. Taşıdığı asbest ve diğer tehlikeli maddelerin çokluğu çevre örgütlerinin tepkisine yol açtı. Buna rağmen, gemiyi satın almış Anadolu Gemi Söküm A.Ş. (AGS), bu iddiaları reddetti, gemiyi söktü. Bu süreçte İtalyan Donanması da Aliağa’ya dadandı. Hurdaya çıkarılmış “Carlo Fecia di Casatto“, “Guglielmo Marconi“, “Leonardo da Vinci” adlı denizaltılar; “Bersagliere”, “Artigliere” adlı devriye gemileri, “Maestrale”, “Scirocco” isimli fırkateynler Aliağa’da söküldü, pislikleri Aliağalılara kaldı. Kim bilir böyle kaç zararlı gemi 40 yıl boyunca Aliağa’yı zehirledi. Verilen zararların elbette farkında olan “Gemi Sökümcüler Derneği” adını “Gemi Geri Dönüşüm Sanayicileri Derneği (GEMİSANDER)” olarak değiştirdi. Yani kirli “sökümcülük”, cici “geri dönüşümcülüğe” dönüşmüştü! İyi ki bunlara karşı direnen çevre kuruluşları, ekolojistler var! Güçleri yettiğince ülkelerinin topraklarını havasını korumaya çalışıyorlar! *** Çevreye zehire bulayan gemi sökümcüler pek önleyici girişimler olmadan Aliağa’da doğaya zehir verdiler, ceplerini para ile doldurdular. Bunu da güya ülke ekonomisine katkı adına yaptılar! Sanki etrafa zehir yaydıkça ülkede zenginlik artıyormuş gibi! Hiç böyle kendi ülkesine, yaşadıkları topraklara kıyıcı tutumlar olur mu? Mantık mı bu? Hiç insan kendi vatanını gözden çıkarmaya kalkar mı? Bütün canlılar canları onlara emanet edilmiş yavrularını korur! Açılacak işletmelerden, çevreye ve insana zararlı olup olmadıklarını belgeleyecek “Çevresel Etki Değerlendirme Raporu (ÇED) isteme zorunluluğu ülke mevzuatına yeni girdi. Bu yönetmelik bu tür riskli işletmeler için bir disiplin getiriyor ama günümüzde “vahşi kapitalizmin” baskısıyla sık sık yapılan değişikliklerle bu uygulamanın içi boşaltılıyor. Bu bağlamda, Aliağa’da 1993 yılından önce kurulmuş Gemi Söküm Tesisleri için ÇED zorunluluğu, işletmeler açılırken istenmemiş, olası riskler için ayrıntılı bir inceleme yapılmamıştı. Sözde denetim koşulu, 1986 Yönetmeliğiyle yerine getiriliyordu. Yani bugüne kadar Gemi Sökümcülerin “Çevresel Etki Değerlendirme Raporu” hazırlama zorunluluğu yoktu. İşletmelerin kuruldukları yıllarda ÇED Raporu olmadığı gibi o zamanlar Çevre Bakanlığı bile yoktu. Yani Devlet, bu işletmelerin riskleriyle ilgili, kurulduklarında ayrıntılı hiçbir değerlendirme istemediği gibi aradan geçen bunca zamanda da böyle bir talepte bulunmamıştı. Bu durum 2025 yılı başında, Gemi Sökümcülerin, Devlete kapasite arttırmak için baş vurmasıyla su yüzüne çıktı. Sökümcüler Aliağa’da sıkışmıştı. Yaptıkları kirlilik göze batıyor, söküm işi yıl be yıl azalıyordu. 2022 yılında sökülen gemi sayısı 22’ye düşmüştü. Kapasite arttırmak için, artık pek yaptırımcılığı kalmasa da yasaya göre ÇED yapılması gerekiyordu. Yörede 22 tesisin faaliyet alanının genişletilmesi için deniz yönünde kıyı kenar çizgisinin dışına geçilmek isteniyordu. Böylece kapasite artışı sağlanacaktı. Başlatılan Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) süreci bu talebi içeriyordu. Gemi Söküm alan sınırları *** Durum duyulup kamuoyuna yansıyınca çevre örgütleri ve meslek odaları devreye girdi, olguyu incelemeye aldı. İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından hazırlanan bilimsel rapor ürkütücüydü. Aliağa bölgesinde toprakta saptanan arsenik ve kurşun gibi ağır metallerlerin miktarı tehlikeli düzeydeydi. Böyle bir genişleme çevreye daha çok zarar verecekti. Kapasite artışının riski çevre ve halk sağlığı açısından çok yüksekti. Bunların yanı sıra ilginç bir durum ortaya çıktı. 22 işletmenin bulunduğu yaklaşık 500 dönüm arazi sökümcü şirketlere ait değildi. Kiracıydılar. Aliağa Gemi Söküm Tesisleri”nin bulunduğu arazi, 2025 yılından önce, TC. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı”na bağlı Toplu Konut İdaresi Başkanlığı”na (TOKİ) aitti. Yani Devletin, Kamu’nun. Daha sonra, TOKİ bu mülkiyeti iştiraki olan “Emlak Konut GYO A.Ş.”nin ortağı olduğu “Emlak Planlama İnşaat Proje Yönetimi ve Ticaret A.Ş.”ye (EPP)” devretti. Bu şirketin küçük ortakları ABD’li Vanguard Grup ve Yapı Kredi Bankası idi. 2025 yılından önce 22 Gemi Söküm İşletmesi TOKİ’ye, 2006 yılında yapılan 20 yıllık kira sözleşmesiyle belirli bir kira bedeli ödüyordu. Sökümcülerin iddiasına göre bir işletme; bulunduğu arazi için, Milli Emlak tarafından ecrimisil bedeli olarak 350–400 bin TL talep edildiği halde yılda 500 bin TL kira ödemesi yapıyordu. Yani daha fazla! Son olarak, 28 Şubat 2025 tarihinde, Aliağa Belediyesi”nin %100 iştiraki olan Aliağa Belediyesi Petrol A.Ş. (APAŞ), bu araziyi EPP”den satın aldı. Satın alma işlemine göre yaklaşık 500.000 metrekare olan arazi için, 2025 yılı değerleri itibariyle, metrekare birim fiyatı 21.999 TL’den, 10 milyar 60 milyon TL bedel (KDV hariç) belirlendi. %26″sı peşin olmak üzere kalan tutarın 8 taksit halinde ödenmesini içeren bir ödeme planı yapıdı. Sözleşmeyi, Devlete ait “Emlak Konut” şirketinin Genel Müdür Yardımcısı ve EPP Yönetim Kurulu Başkan Vekili “Selami Keskin”, “Emlak Planlama İnşaat Proje Yönetimi” Genel Müdürü “Alim Kaplaner” ile MHP’den seçilmiş Belediye Başkanı “Serkan Acar’ın Başkanı olduğu Aliağa Belediyesinin %100 iştiraki olan “APAŞ-Aliağa Belediyesi Petrol A.Ş Şirketi” Yönetim Kurulu Başkanı “Adem Akkaş” imza attı. Adem Akkaş ülkücü kimliğiyle biliniyordu. Yer tesliminin Aliağa Belediyesi’ne, işlemler tamamlandıktan sonra Temmuz 2025 günlerinde yapılması kararlaştırıldı. Aliağa Belediye Başkanı Serkan Acar, APAŞ YK Başkanı Adem Akkaş ve ve Gemi Söküm arazisi *** Bunun ardından 05.05.2025 günü Aliağa Belediyesinden konu ile ilgili bir açıklama yapıldı: “28 Şubat 2025 tarihinde Aliağa Belediyesi’nin yüzde 100 iştiraki olan Aliağa Belediyesi Petrol A.Ş (APAŞ) şirketi tasarrufuna geçen “Aliağa Gemi Söküm Bölgesinde” Belediyemiz tarafından İmar Kanununa, çevre ve insan sağlığına yönelik tedbirler hızla alınmaktadır. “Aliağa Belediyesi İklim Değişikliği ve Sıfır Atık Müdürlüğü” ve “Aliağa Belediyesi Zabıtası” tarafından bölgede yapılan ilk incelemelerde tehlikeli atıkların çevreye zarar verici şekilde depolandığı, bazı bölgelerde üzerinin toprakla kapatıldığı tespit edilmiştir. Bu şekilde bölgede “15.000 ton tehlikeli atığın” “vahşi depolama yöntemiyle” insan ve çevre sağlığını tehlikeye sokacak şekilde etrafa saçıldığı öngörülmektedir.” “Belediyemizce konu ile ilgili olarak ivedilikle “Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğüne”, “Kıyı ve Tersaneler Genel Müdürlüğüne”, “Aliağa Liman Başkanlığına” ve “İMEAK Deniz Ticaret Odası Aliağa Şubesine” bilgilendirme ve ihbar yapılmış olup, sorumlular hakkında faaliyet durdurma dahil her türlü yaptırım uygulanacaktır.”, denildi. Yani, bir resmi kuruluş, Belediye, yeni yapılan denetimler sonucu yaklaşık 400 dönümlük Gemi Soküm alanında”15 bin ton tehlikeli atık”ın saptandığını açıklıyordu. Tabii ki bu miktar korkunç bir rakamdı. Üstelik bu rakam 5 tesiste yapılan inceleme sonucu saptanmıştı. Yaklaşık 40 yıldan beri sürdürülen gemi söküm çalışmaları sonucu daha ne zehirler saçıldı ortalığa, bilinmeyen yerlere depolandı! Aliağa’da gemi söküm alnının denizi Çiğli-Harmandalı çöp depolama alanına bu zehirli atıkların götürüldüğü söylüyordu Harmandalı Mahallesi Muhtarı. Belki yeni açılan Bergama Katı Atık Tesislerine de gönderildi, gönderiliyor bu zehirli atıklar. Bu tesislerin insana ve çevreye verdiği zararlar hakkından yılllardan beri yetkilileri uyaran çevreciler ne kadar haklıymış! Nasıl yok edilecek, giderilecek, insana ve çevreye zarar vermeyecek hale getirilecek bu zehirler? Devlet Kurumları belediyeler neden müdahale etmemiş bu rezilliğe yıllardan beri, bu güne kadar! Sonuç da canlılar, toprak ölmüş, birileri para kazanmış! *** Gemi Sökümcülerin Belediyenin yıkım uygulamasını engelleme girişimi Aliağa Belediyesi ekiplerinin beş ayrı işletmede tehlikeli atıklar saptamasıyla bu tesisleri mühürleme girişimine karşı Gemi Söküm tesisleri sahipleri Belediye’nin yıkım ekiplerine karşı geldi. İşletme sahipleri çalışanlarıyla beraber yıkım durdurmak için iş makinaları ve dozerlerle yolu kapattı. Kargaşa çıktı. Bu ortamda “Gemi Söküm Sektörü Temsilcileri” bir bildiri yayınladı: “Bedelini ödeyerek tapularını almak istemelerine rağmen, Aliağa Belediyesi’nin keyfi uygulamalarıyla karşı karşıya kaldıklarını” iddia ettiler. “TOKİ (Devlet) tarafından “arazinin tamamını kendilerinin satın almaları için onlara sunulan rakamları kabul etmelerine rağmen”, arazinin onlara değil, Belediye’ye de değil, Belediyenin APAŞ adlı şirketine satıldığını” bildirdiler. “Tek isteklerinin Devletle, TOKİ iştiraki olan EPP firmasıyla, 2026 yılında sona erecek sözleşmelerini tamamlayarak, tesislerin bulunduğu arazilerin mülkiyet hakkına kavuşmak olduğunu” söylediler. Gemi Sökümcüler, “bir belediye iştirakinin insiyatifine terk edilmelerinin onları son derece zor durumda bıraktığını” iddia ettiler. “İçinde bulunulan ekonomik kriz ortamında, (var olan) imar kaynaklı sorunların onların suçu olmadığını, imarsız alanlarda imara aykırılık gerekçesiyle cezalar kesildiğini, haciz işlemleri uygulandığını, tahsilatlar yapıldığını, ruhsat harçları toplandığı halde, ruhsatların verilmediğini, üç yıl önce ruhsat vaadiyle ödeme yapan firmalara yıkım kararları gönderildiğini” anlattılar. Belediyenin APAŞ şirketiyle değil Devletle muhatap olmak istediklerini, hakları olan (Gemi Sökümü yapılan arazilerin) tapularını, bedelini ödeyerek almak istediklerini” açıkladılar. (Gemi Sökümcüler arazi satışına karşı çıkıyor) *** Bunca yıl Gemi Söküp para kazanacağız diye ortalığı zehire bulayan gemi sökümcüler, bu durumun sürmesini istiyorlardı. Hatta ÇED raporu hazırlatma girişimiyle tesislerini genişletmek, büyütmek için çaba harcarken şimdi işlerinin ellerinden gitmesi telaşına düşmüşlerdi. Sanki yıllardır Dünya’nın pisliğini Aliağa’da, bu arazide ve denizinde temizleyenler, zehirleri bu topraklara saçanlar, suları kirletenler, işçilerin hastalıklara bulaşmasına neden olanlar, burada bululan işletmeler değildi. Öte yandan, bugüne kadar buna göz yuman; arazisini kiralayan, yerel yönetim sınırları içinde olmasına rağmen seçmenlerinin sağlığına göz ardı edenler, genel yönetimin il düzeyindeki temsilcileri bu durumdan sanki sorumlu değildi. Genel ve Yerel Yönetimlerin, burunlarının dibindeki felaketi görmemeleri tabii ki mümkün değildir! Neden? Görevi kötüye kullanmak mı var, ihmal mi var? İş mülkiyet, Gemi Söküm alanının sahibi kim olacak sorununa gelince kıyamet kopuyor! Kimse mülkiyete sahip olup hazır paraya dönüşecek rantı; Kamunun, Halkın parasını paylaşmak istemiyor. Ortada çok büyük miktarlarda paranın ve kârın var olduğu belli! Gemi Sökümcülülerin, bu tür işlemeciği Aliağa’da sürdürerek, zehirli işlemleri belki aynen ve genişleterek, belki de farklı boyutta devam etmeyi amaçladığı açık. Devletin ve Belediyenin ise söküm alanını zehirli ortamdan kurtaracak bir projesi olup olmadığı bilinmiyor. *** Ayrıca, bu mülkiyetin Belediyenin kendi tüzel kişiliğine satılmaması, bir şirketinin eline verilmesi anlaşılır değil. Belediyeler, halkın seçtiği kişilerden oluşan Belediye Meclislerince denetlenir. Belediye şirketleri ticari şirketlerdir ve Belediye Meclisi, Halk denetimi dışındadır. Bu alan Belediye şirketince Devletten ucuza mı alınmış, pahalı alınmış tartışmalıdır! Önünde sonunda satan Devlet, satın alan Belediye’ye ait olsa da bir ticari şirkettir. Karar vericiler sadece güvenilir olma keyfiyetindedir. Gemi söküm alanında 15 bin ton zehirli atık saptanmış Hem de bu satış yapıldığı zaman da, Sökmücülerin Devletle daha önce yaptıkları anlaşmaya göre çoğunun sözleşmesinin bitmesine daha bir yıl vardır! Ne bu acele! Üstelik bu arazinin yüzde yüz hissesi Belediyeye ait olsa da bir şirkete satılıyor olması başka ciddi sorun ve yorumlara yol açabilir. Şirketler Belediyelere ait olsa da kamu denetimininin dışındadır. İç İşleri Bakanlığı ve Sayıştayın denetimine açık olan Belediye Kanununa değil, Ticaret Kanununa göre yönetilirler. Ne kârlarını ne de işlemlerini açıklamak zorundadırlar. Kârlarını, alıp sattıklarını, finansal hareketlerini izlemek mümkün değildir. Herşey şirket başkanı ve yönetim kurulunun yetkisi ve sorumluluğundadır. Aliağa’da bu gemi söküm arazisi Belediyeye ait APAŞ şirketine satıldığına, o da bir ticari şirket olduğuna göre Kamu’nun, Halkın şirketin girdi çıktılarını gözlemesi zordur. Çoğunlukla verilen kararlar kapalı kapılar ardında alınır! Hal böyle iken ülke genelinde Belediyelere ait ticaret şirkerlerinin, kaynaklarını kullanma ile ilgili kuşkulara yönelik tartışmalar, son günlerin gündemindedir. Bu şirketler Belediye Başkanları insiyatifinde Belediye tüzel kişiliğine ait olmuş olsa bile halk tarafından seçilmiş ve işlemleri bir ölçüde şeffaf Belediye Meclislerinin denetimi dışındadır. Yani, bu mülkiyetin geliri gideri, satışı satılmayışı, parası pulu Belediye Başkanı tarafından belirlenmiş şirket yönetiminin, Aliağa’da APAŞ şirketi yönetiminin, muhtemelen Belediye Başkanı tarafından belirlenmiş Başkanı Adem Akkuş ve arkadaşlarının yetki ve kararındadır. Üstelik bu kişi siyasal bir kimliğe sahip olmasına rağmen Belediye Meclis üyesi değildir. Aliağa Belediye Başkanı bu kadar büyük ve tartışmalı değerdeki araziyi kendi seçtiği ancak halk tarafından seçilmemiş bir kişiye emanet etmiş. Muhakkak ki kendisine çok güvenilmektedir! Belediyece yapılan açıklamaya göre, Aliağa Gemi Söküm işletmelerinin Ege Bölgesini zehirleyen atıklar bu arazidedir. Zehirli toprağın araziden çıkarılması, nereye gönderilecekleri ve bu işin yönteminin başlı başına bir sorun olması, böyle bir tartışmalı ortamın teknik ve yönetsel kaderi böyle bir alım satım oluşumuna terk edilemez. Hal böyle iken, olaylar bu yönde gelişirken, 24. Mayıs 2025 tarihli bazı yayın organlarında Belediye ile Gemi Sökümcü şirketler arasındaki gerilimin sona erdiği bildiriliyor. Belediye şirketi APAŞ’ın TOKİ’den (Devlet’den) 10 milyar 60 milyon TL’ye aldığı 500 dönümlük araziyi Gemi Söküm şirketlerine 13 milyar 280 TL’ye, %32 kârla satmak için anlaştığı yönünde haberler çıkıyor. Habere göre Belediye bu alış verişten kazançlıymış. Çok “kâr” etmiş! Ya Aliağa halkı, Türkiye halkı? Çocuklar? Ya Toprak, Ağaçlar, Deniz? Aman “tuz kokmasın!” Evet *** Aliağa sadece Aliağa’ya ait değildir. Aliağa’da yapılan yanlışlıklar İzmir’de, Karşıyaka’da, Bornova’da, Foça’da, Bergama’da hissedilir. Bu güne kadar yapılan uygulamalardan anlaşıldığı gibi: Bu zehirliliğin yol açtığı görünmeyen, bilinmeyen ölüm ve hastalıklardan; başta vahşice gemi söküm yapan işletme sahipleri ve ilgili Devlet Kuruluşları, şimdiki ve önceki Belediye Yönetimleri sorumludur. Bu yörede doğayı öldüren, çevreyi zehire bulayanlar, buna seyirci kalanlar ne yazık ki bunlardır. Bu nedenlerle; iyimser açıdan bakıldığında, mademki Aliağa’nın Gemi Söküm alanında yeni düzenleme arayışları var, bu bölge kesinlikle yeniden gemi Söküm Alanı haline getirilmemelidir. Aliağa bu gibi işlerin yapıldığı Bengaldeş, Hindistan değildir. Çin bile yabancı gemileri söküm için ülkesine sokmamaktadır, Daha ileri teknikler kulanılarak gemiler parçalanabilir diyebileceklere; işletme sahiplerine ve bu bağlamda Yerel Yöneticilerinin eylemlerine, geçmiş davranışlarına bakarak güvenmek abestir. Nerdeydiler bugüne kadar? Üstelik söküm alanının Belediye Başkanı tarafından tayin edilmiş, Belediye Meclisi üyesi olmayan ama siyasi kişiliği olan bir oluşuma bırakılması başlı başına anlaşılmaz bir durumdur. Var olan ve var olacak satış anlaşmaları, işlemleri derhal durdurulmalıdır! Bu nedenlerle Aliağa Gemi Söküm Tesisleri derhal kapatılmalıdır. Rehabilitasyon çalışmaları Devlet ve ilgili sivil toplum kuruluşları tarafından yürütülmelidir. Belediye şirketi bu alım satım işlerinden elini çekmelidir. Yeşi topraklar. Aliağa Gemi söküm alanın yemyeşil bir parka dönüşmesi ne güzel olur O kadar çok zehirli gaz, duman, sağlığa zararlı atıkların oluştuğu bu bölge, ister Büyükşehir, ister Aliağa Belediyesi, ister Bakanlıklar tarafından olsun “yeşil alan” ilan edilmedir. Deniz kıyısındaki 400-500 dönümlük bu alan ibreti alem için, diğer komşu tesislerin finansal katkılarıyla çiçek bahçesine dönüştürülmelidir. Aliağa sanayi bölgesinde olumsuz çevresel koşullardan etkilenen işçiler rahat bir soluk alsınlar burada. Doğası hoyratça tarumar edilen ülkemizde böyle korumacı bir girişim her yere örnek olsun. İzmir ilinin halkı rahat uyusun. Tabii ki bölgede daha başka birçok kirletici işletme var. Nedir bu “vahşi kapitalizm”den insanlığın çektiği! Sefa Taşkın 01.06.2025 Bergama/İzmir

Source: İzmi̇r / Cumhuriyet