Nuh Albayrak yazdı: Suriyeliler 61 yıl hangi büyük hatanın “kefaretini” ödedi?

Nuh Albayrak yazdı: Suriyeliler 61 yıl hangi büyük hatanın “kefaretini” ödedi?

Zulmü alkışlamamız; zalime arka çıkmamız elbette söz konusu olamaz. Ancak; ders alınmayan hatalar tekerrür eder.Nitekim, 1963 yılındaki “Baas Darbesi”nde Türkiye”ye kaçan merhum Abdüssemî Amca”nın anlattıkları, “Hâşâ, zulmetmez kuluna Hüdâsı, herkesin çektiği kendi cezası” dedirtiyordu!Çünkü, nüfusun yüzde 90″ını oluşturan Sünnîlerin başına gelenler adetâ; Kur”an-ı Kerim”deki (İbrahim Suresi; 7. Ayet) “Verdiğim nimetin kıymetini bilirseniz artırırım. Unutursanız, elinizden alırım, çok acı azap yaparım” şeklindeki ilahî uyarının bir tezahürüydü.Suriye”deki Fransız işgalini bitiren direnişin liderliğini, Şükrü el-Kuvvetli (Kuvatlı) adında; Konyalı bir “Türk” yapmıştı. Sünnî bir aileye mensup olan ve İstanbul Mekteb-i Mülkiye”yi bitiren Şükrü Bey, İttihat ve Terakki”nin “muktedir” olduğu ve özellikle Suriye”de “zulüm” olup yağdığı dönemde, “İttihatçı karşıtı” olacak kadar da şuurludur.Zira nice hezimetlere rağmen İttihat Terakki liderlerinden olduğu için “Suriye Filistin Cephesi Başkumandanı” yapılan Cemal Paşa, tam da I. Dünya Savaşı”nın başlamasıyla birlikte İngiltere”nin, Arapları Osmanlı”ya karşı isyan ettirmek için kovalarla altın saçtığı bir dönemde, “İngiliz gelse bu kadar olmaz” dedirtecek zulümler yapıyordu!Birçok Arap eşrafını işkence ile öldürmüştü. Hatta Mekke Emiri Şerif Hüseyin Paşa”nın ve diğer itibarlı Arapların kızlarını, Şam”da kurduğu eğlence salonlarına getirterek içki servisi yaptırmış, taciz ve tecavüze uğramalarını teşvik etmişti.[1]Ahali arasında “Cemal Paşa biriyle görüşürken burnunu kaşırsa “sürgün”e gönderecektir. Ama bıyığını burarsa ölüm var demektir” diye yayılmıştı.[2]Cumhurbaşkanı Turgut Özal bu zulümleri, 26 Mart 1991 tarihinde çıktığı Rusya gezisinde, Türkiye Gazetesi Ankara Temsilcisi Yalçın Özer”e, “Cemal Paşa İngilizlerden maaş alıyordu” şeklinde izah etmişti![3]İşte Şükrü el-Kuvvetli de, “Arap Milliyetçisi” olduğu gerekçesiyle Cemal Paşa tarafından 1915 yılında hapse atılmış ve dayanılmaz işkenceler sebebiyle intihara kalkışmıştı!SURİYE”Yİ SÜNNÎLER YÖNETİYORDU!1930″larda, Suriye”yi Fransız işgalinden kurtarmak için mücadeleye başlayan Şükrü el-Kuvvetli”nin partisi “Vatan Kitlesi” 1943 seçimlerini kazanmış ve El-Kuvvetli, “Suriye Devlet Başkanı” olmuştu. Siyasî ve diplomatik çabalarla, Manda Yönetimindeki birçok devlet ofisi, “Millî Yönetim”in kontrolüne geçmişti ama işgalci Fransa”nın pes etmeye pek niyeti yoktu. Nitekim Suriye, 1945 başında “Millî Ordu” kurma kararı alınca, Fransa her zaman yaptığını tekrarlayarak Şam”ı ağır bombardımana tutmuş; Hama ve Humus”ta ciddi katliamlar yapmıştı.Ancak El-Kuvvetli liderliğindeki Suriye”nin kararlı tutumu karşısında daha fazla direnemeyen De Gaulle, ateşkes ilan etmiş ve 15 Nisan 1946″ya kadar bütün işgal güçleri çekilmişti!Artık, Suriye”nin yönetimi tamamen; Suriyeli çoğunluğun seçtiği Sünnî kadronun eline geçmişti. Görüldüğü gibi Suriye, son aylarda gerçekleşen “millî kurtuluş”u, 80 yıl önce de aynen yaşamıştı.NİMETİN KIYMETİ BİLİNMEYİNCE…Milyonlarca “Sünnî Suriyeli”yi temsil eden “Halepli Abdüssemî”nin manidar hikayesi de, bu “kurtuluş”tan sonra başlıyordu:”Fransızlardan sonra her bakımdan rahatladık. İpek Yolu üzerinde bulunduğumuzdan ticaret çok yaygındı. İyi kazanıyorduk. Okuyup memur olmayı “enayilik” olarak görüyorduk. Çocuklarımızın “maaş mahkumu” olmasını istemiyor; ticarete yönlendiriyorduk. O kadar zengin olmuştuk ki, altın kaplamalı sehpalarımız, bir daireden daha pahalıydı. Otopark kapılarımız bile altın kaplamalıydı. Biz refah içinde yüzerken, Alevîler; çocuklarını okutuyor, memur ve asker yapıyorlardı. Bu yüzden de düşük standartlı bir hayat yaşıyorlardı.”Abdüssemî Amca, sonrasını ise ağlayarak anlatmıştı:”Her şey çok güzel gidiyordu. Bir sabah (8 Mart 1963) uyandık ki; darbe olmuş! Bizim “enayi” dediğimiz Alevîler yönetimi ele geçirmiş! Öyle bir katliam ve gasp furyası başlamıştı ki, milyonluk kol saatlerimizden birini bile yanımıza alamadan yollara düştük. Üzerimize ise en eski elbiselerimizi giydik. Çünkü Nusayri darbeciler, şehirden ayrılanların yolunu kesiyor; zengin olduğunu tahmin ettiklerini geri döndürüp “Altınları sakladığınız yeri gösterin” diye işkence ediyordu!”Evet; azınlıktaki Alevîlerin “okumuş” çocukları Muhammed Ümran, Salah Cedid ve Hafız Esad”ın kurduğu “Askerî Komite”nin organize ettiği “idealist” azınlık, parlamenter demokrasiyi kaldırarak, yüzde 90 çoğunluğun iradesine; hatta her şeyine el koymuştu!Şanslı olanlar Türkiye”ye kaçarak canını kurtarmıştı. Bunlardan biri olan Abdüssemî Amca, Esenyurt”a yerleşmişti. Yıllar sonra “af” (neyin affı ise) çıkmış ve Halep”e dönmüşlerdi. Ama artık hiçbir şey eskisi gibi değildi. Her şeye “sıfır”dan başlamaları bir tarafa, hayatları diken üstündeydi!Bu yüzden “Baba Vasiyeti”ni dinleyen oğulları, Türkiye ile irtibatı kesmiyor; Esenyurt”ta kafe işletiyor!***Ne dersiniz? Yanı başımızda yaşanan ve tamamen rehavetten kaynaklanan bu vahim hikaye, bir asırda kavuştuğumuz “muhafazakâr muktedir” nimetini, dünyevî hırsları için kullanan bizim “Abdüssemî”lere ders olur mu acaba?Üstelik de yukarıda hatırlattığımız “Kıymetini bilmezseniz…” uyarısına rağmen![1] Selim Ali Selam, Beyrut Şehremini”nin Anıları (1814-1918), Klasik Yayınları, İstanbul 2005, s. 150-168.[2] Falih Rıfkı Atay, Zeytindağı, Pozitif Yayınevi, İstanbul 2022, s. 53, 56.[3] İhaneti Hasan Cemal”e sorun, Star, 19 Nisan 2016.

Source: Nuh Albayrak