Öcalan’ın çağrısı ve barışa şans tanıma ihtiyacı

Öcalan’ın çağrısı ve barışa şans tanıma ihtiyacı

Bu jestle başlayan hareketlilikte, işlerin PKK lideri Abdullah Öcalan’ın önceki gün örgüte kendisini feshetmesi çağrısında bulunduğu bir noktaya kadar evrileceğini o an kimse tahmin edebilir miydi?*Kuşkusuz, dünyanın en tehlikeli ve kanlı terör örgütlerinden birinin kurucu liderinin, artık terörden vazgeçilmesi gerektiğini söyleyip örgüte kendisini tasfiye etmesi çağrısında bulunmasının anlamını, önemini vurgulamaya gerek olmamalıdır.En acımasız şiddet yöntemlerine başvurmaktan çekinmemiş, on binlerce insanın ölümüne, yaralanıp sakatlanmasına, toplumda büyük acıların yaşanmasına yol açmış, Türkiye’nin kaynaklarını tüketmiş bir örgütten söz ediyoruz.PKK’nın ilk terör eylemi olan 1984 yılındaki Eruh baskınını başlangıç olarak alırsak, Öcalan, geçen 40 yılı aşkın sürenin azımsanmayacak bir kesitinde Türkiye’nin terör tehdidi altında yaşamasının baş sorumlusudur.Önceki günkü çağrısı ile birlikte başlayacak süreç gerçekten terörün tümüyle bitmesiyle sonuçlanacaksa, bu gelişme tarihsel bir kırılma olarak kayda geçecektir.Öcalan, açıklamasında yaptığı özeleştiride, teröre başvurmasının gerekliliği konusunda kendine göre bir dizi gerekçe ileri sürüyor. Bu gerekçeleri anlatırken, kullandığı yöntemin neden olduğu büyük maliyetin insani boyutu ile ilgili herhangi bir ifadenin yer almaması, yaptığı çağrının temel bir eksikliği olarak görülebilir.Ancak böyle de olsa, gelinen noktada meseleye yine de olumlu yönünden bakmak durumundayız. Barışa şans tanımak, her zaman en başta gelen önceliğimiz olmalıdır.*Öcalan’ın çağrısıyla, PKK terörü ve aynı zamanda bununla bağlantılı olarak Kürt sorunu açısından çok önemli bir eşik geride bırakılmış bulunuyor. Bu noktada klasik bir ifade kalıbını tekrarlayalım: Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır…Karşımızdaki birinci soru, Öcalan’ın bu çıkışının yöneldiği muhatapları nezdinde ne ölçüde karşılık bulacağını konu alıyor. Burada Öcalan açısından dört hedef grup söz konusudur.Birinci sırada, Kuzey Irak’ta üslenip silahlı mücadele seçeneğine sarılan ve PKK içinde kuvvetli bir iktidar merkezi olarak yerleşmiş olan Kandil’deki askeri kadrolar geliyor. Öcalan’ın çağrısı, Kandil’in 35 yıla yakın süredir alışmış olduğu düzenin altüst olması anlamını taşıyacaktır. Galiba denklemin en kritik sorularından biri Kandil’in vereceği yanıttır.*İkinci aktör, PKK’nın Suriye’deki uzantısı olan örgütlerdir; yani siyasi kanatta PYD ve askeri kanatta ise YPG…YPG, aynı zamanda ABD’nin DEAŞ’a karşı örgütlediği ve himaye ettiği Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) ana omurgasını oluşturuyor. SDG’nin komutanı Mazlum Abdi, geçmişte Türkiye’deki birçok terör eylemini organize ettiği için İçişleri Bakanlığı’nın arananlar listesindeki isimlerden biridir.Ertuğrul Özkök’ün geçenlerde “10 Haber”de kaleme aldığı bir yazıda, yakın bir zamanda ‘çok üst düzey bir devlet yetkilisi’nin yaşanan süreç çerçevesinde İmralı’da Öcalan’la yaptığı baş başa görüşmenin içeriği aktarılmaktaydı.Buna göre Öcalan, bu görüşmede karşısındaki devlet yetkilisine Suriye’deki kesimi ikna edebileceğini belirttikten sonra Mazlum Abdi konusunda “Benim oğlum gibidir” diyerek, kendisinden olumlu yanıt beklediğini hissettirmiştir.YPG’nin alacağı tavır şu bakımdan da önemlidir. Esad rejimin çökmesi sonrasında Suriye’ye nasıl bir siyasi düzen getirileceği, kısmen bu ülkedeki YPG sorununa nasıl bir çözüm bulunacağı sorusuyla da yakından ilgilidir. YPG, Şam’daki yeni merkezi otoritenin kendisini lağvetmesi yolundaki kuvvetli talebiyle karşı karşıyadır.Bu yönüyle Öcalan’ın PKK’ya yaptığı “silahları bırakın” çağrısı, aynı zamanda Suriye’ye dönük potansiyel sonuçlar taşıyor. Türkiye’de yaşanan Öcalan merkezli hareketlilik ile Suriye’deki siyasi çözüm meselesinin iç içe geçtiğini teslim etmeliyiz.*Üçüncü aktör, Avrupa’daki muhtelif ülkelere dağılmış olan PKK kadrolarıdır. Avrupa kanadı, özellikle örgütün finansman kaynakları bakımından önem taşıyor.Ve nihayet Türkiye’de Öcalan’ın mesajını önemseyen Kürt kesimler geliyor. DEM Partisi, Öcalan’ın mesajının aktarılmasında oynadığı rolle zemin kazanarak, Türkiye cephesinde çözümün kilit aktörü olduğunu tescil ettirmiş bulunuyor.Önümüzdeki günlerde, haftalarda Öcalan’ın yaptığı çağrının bu kesimlerde nasıl karşılanacağı, bundan sonraki aşamada sürecin seyrini okumak bakımından belirleyici olacaktır. Bütün bu denklem içindeki en sıkıntılı faktörü Kandil’in oluşturduğunu söylemek hata olmaz.Alınacak sonuç, Öcalan’ın söz konusu kesimler üzerindeki etki gücünü sınamak bakımından da bir mihenk taşı işlevi görecektir.Çağrının özellikle Kandil cephesinde olumlu karşılık bulmaması halinde, bu durumun PKK içinde bir ayrışmaya, bölünmeye yol açması kaçınılmazdır. Öcalan’dan kopmuş ve küçülmüş bir PKK’nın kendisini marjinalize etmesi ihtimal dahilindedir.Her halükârda, önümüzdeki dönemde Öcalan’ın çekim merkezi içindeki Kürt hareketlerinin bünyelerinde bir takım dalgalanmaların yaşanması şaşırtıcı olmayacaktır.*Şimdi Öcalan’ın yaptığı konuşmaya gelelim. Bu konuşmada en kuvvetli vurgulardan birinin demokrasi teması olması dikkat çekicidir. İfadelerinden, geldiği noktada kendisinin “ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümlere” uzak durduğu anlaşılıyor.Öcalan, çıkış yolu olarak “Kimliklere saygı, kendilerini özgürce ifade edip, demokratik anlamda örgütlenmeleri, her kesimin kendilerine esas aldıkları sosyo-ekonomik ve siyasal yapılanmaları ancak demokratik toplum ve siyasal alanın mevcudiyetiyle mümkündür” diye konuşuyor.Burada “her kesimin kendilerine esas aldıkları sosyo-ekonomik siyasal yapılanmalar”la neyi kastettiği hususunda bir açıklık yoktur. Böyle olmakla birlikte, “sistem arayışları için demokrasi dışı bir yol olmadığını vurguluyor” Öcalan. “Demokratik uzlaşma”yı “temel yöntem” olarak gösteriyor.*Bu arada, İmralı heyetinde yer alan DEM Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in önceki gün çağrının okunmasından sonra yaptığı bir açıklamaya dikkat çekelim. Önder, Öcalan’ın kendileri İmralı’dan ayrılırken “belirttiği bir notu” da paylaşmak istemiştir. Öcalan’ın bu notunda çağrı metninde yer almayan bir ifadenin altı özellikle çizilmelidir.Önder’in okuduğu bu notta Öcalan, “Şüphesiz pratikte silahların bırakılması, PKK’nın kendisini feshi, demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir” diyor.Bu ifade, Öcalan’ın PKK’nın feshi karşılığında “siyaset ve hukuki boyutun tanınması” gibi bir beklenti taşıdığını gösteriyor. Bu beklenti de net olmayıp genel bir şekilde ifade edilmiştir.*Açıklık gereken bütün bu sorulara karşılık, yine de girilen süreç, terörün sona ermesine kapıyı aralaması bakımından olumlu bir yönelişi gösteriyor. Ancak Kürt meselesine dönük gelişmeler yaşanırken, özellikle DEM Parti’nin yönetimindeki belediyelere dönük kayyum uygulamalarının akıbeti de merak konusudur.Keza, PKK’nın kendisini feshi halinde silahlı kadroların tasfiyesi, bunların terör sisteminden çıkartılmaları ve yeni bir hayata dahil edilmeleri gibi başlıklarda birçok formülün bulunmasını gerekli kılacaktır.Tabii, bu gelişmeler yaşanırken gündemde belirmekte olan bir soru daha var. Kürt meselesi ekseninde bir takım olumlu gelişmelerin sağlanması halinde, Türkiye genelinde bir demokratikleşme, örneğin ifade özgürlüğü ve son zamanlarda gözlenen seri tutuklamalar gibi alanlarda bir yumuşama ihtiyacı da ortaya çıkmayacak mıdır?

Source: Sedat Ergi̇n