Önemli Olan Eylem
Güven, karşı tarafın size zarar vermeyeceğine dair bir beklentidir; insanlar güvendiklerinde, karşılarındaki kişinin dürüst, tutarlı ve güvenilir bir şekilde davranacağını umut ederler. Birine güvendiğinizde, o kişinin sizin düşündüğünüz şekilde doğru hareket edeceğine dair bir beklentiniz vardır ve bu süreçte kendinizi savunmasız bırakırsınız. Ancak her güven risk taşır, çünkü sizin kontrolünüz dışında bir beklentiye dayalıdır. Eğer kişi beklediğiniz veya size vaat ettiği gibi davranmazsa, hayal kırıklığıyla birlikte karşınızdaki kişiye karşı duyduğunuz güven de azalmaya başlar.
Kişiler, birbirlerine olan güvenlerini hareketleriyle güçlendirirler. Ancak güven, kırılgan bir yapıdır; bir kez kırıldığında o kırıktan içeri hep şüphe sızacaktır. Şüphe de aynen bir damardan giren zehir gibi eninde sonunda güveni ya yok edecek ya da büyük hasar verecektir.
Herkes gibi ben de defalarca kandırıldım, aldatıldım, ihanete uğradım. Maalesef bu, hayatın doğal akışında var. Bunları yaşarken, etrafımdaki insanların da aynı yollardan geçtiğini gördüm. Sonunda geldiğim noktada, insanların aslında konuşurken olmak istedikleri ya da hayal ettikleri şeyleri söylediklerini, gerçekleri duygu durumlarına göre süsleyip abarttıklarını veya kötülediklerini anladım.
Sözlerin, vaatlerin çoğunlukla kolayca ağızdan çıktığına ve hiç söylenmemiş gibi yok olup gittiğine şahit oldum. Anladım ki aslında insanlar sözleriyle değil, hareketleriyle konuşuyorlar.
Bu yüzden, benim için güvenin gerçek ölçütü her zaman eylemler olmuştur. Sözler ne kadar güzel olursa olsun, insanın asıl niyetini eylemleri belirler. Sevgi, sadakat, dostluk gibi değerler sözle değil, davranışlarla ortaya çıkar. Bir insanın ne söylediği değil, ne yaptığı önemlidir; çünkü hareketler, duyguların ve niyetlerin en net ifadesidir.
Bugün Türkiye’deki siyasetçileri de değerlendirirken söylediklerine değil, yaptıklarına bir bakarsanız asıl niyetlerini daha iyi anlarsınız.
AKILLI ÇALIŞAN KAZANIR, FAZLA ÇALIŞAN YIPRANIR!
Haftalık çalışma saatinin 45 saati bulduğu Türkiye, insanların en fazla çalıştığı ülkelerden biri. Ancak, çalışma saatlerinin uzunluğu ve kazanılan ücretlerin düşüklüğü nedeniyle Türkiye, gelişmiş ülkelerin oldukça gerisinde kalıyor.
Avrupa ülkelerinde ise haftalık çalışma süreleri genel olarak 36-37 saat civarında. Aldıkları ücretlerin bizimkilerin çok üzerinde olduğunu söylemeye gerek bile yok. Hem daha çok çalışıp hem de Avrupa ülkelerinin en gerisinde olmayı başarıyoruz.
Aslında verimliliğin çalışma saatlerinin fazlalığından ziyade, çalışanların mutluluğuyla ilişkili olduğu çeşitli deneylerle ortaya konmuştu. Bazı büyük şirketler, çalışanlarını mutlu edebilmek için farklı yöntemler denediler ve başarılı oldular.
2019 yılında Japonya’da Microsoft, bu bulgulara dayanarak bir proje başlattı ve bir ay boyunca çalışanlarına cuma günlerini de tatil yaptı. Çalışma haftasının kısaltılması nedeniyle hiçbir çalışanın maaşı kesilmedi ve bu günler yıllık izinlerden düşülmedi. Microsoft Japonya’nın 3 günlük hafta sonu denemesi sonucunda, üretkenlikte yaklaşık yüzde 40 oranında bir artış olduğu açıklandı. Ayrıca, elektrik kullanımı da yüzde 23, kullanılan kâğıt miktarı ise yüzde 59 oranında azalmış. Çalışanların yüzde 92″si de bu uygulamadan memnun kaldıklarını belirtmişler.
Bu, nicelikten çok niteliğin önemli olduğunu gösteren bir deney. Yani, baktığımızda her zaman aklını kullanan kazanıyor. Darısı başımıza diyeceğim ama… Hayali bile çok uzak görünüyor.
Source: Pınar Turan