Oya Başak’ın kahkahası eksildi dünyamızdan

Oya Başak’ın kahkahası eksildi dünyamızdan

Prof. Dr. Oya Başak ’ı bir hafta önce yitirdik. Cenazesindeki çelenklerden birinde “çocukların” yazıyormuş. Dünyaya üç çocuk getirmişti ama Boğaziçi Üniversitesi’nde yetiştirdiği binlerce çocuğa da sahip çıkmıştı. Gençleri sevgiyle bağrına basan, onların yaşamına dokunan güzellikleri yaratan hocaydı. Söylendiğine göre, derslikler, onun koridordan gelen sesiyle sımsıcak olurmuş önce… Arnavutköy Koleji’nin 1955 yılı mezunlarındandı. Okulun yıllığında yer alan kepli resminin altındaki yazıda bir “kelebek” olarak tanımlıyor onu arkadaşları. “Oya çiçekli bir bahçe olan dünyasında” diye sürdürüyorlar sözlerini, “renkleri fark eden gözleriyle, güzelliği ve uyumu algılayan duyumsama gücüyle, yaşamın harika ezgisini duyan kulaklarıyla var olur.” Bunlar gençlik coşkusuyla söylenmiş abartılı sözler değildir. Oya Başak seksenli yaşlarına ulaştığında bile, öğrencilerinin evrenini yalnız bilgiyle zenginleştirmekle yetinmemiş, onlara Boğaziçi’nin essiz doğasının tadını çıkarmayı öğretmeyi de iş edinmiştir. BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ’NDE ÇAĞDAŞ ÖLÇÜTLER OLUŞTURDU Başak’ın, kuruluşundan bu yana (neredeyse altmış beş yıldır) hizmet verdiği Boğaziçi Üniversitesi ile olan bağları çok özeldir. Üniversitesinde “insan bilimciliği” (humanities/ beşeri ilimler) alanını bir disiplin olarak kurumlaştırmış, böylece, yirmi iki yıl başkanlığını yaptığı Batı dilleri ve edebiyatları bölümünde yetiştirdiği öğrencilerin yanında, üniversitenin çeşitli alanlarında eğitim gören bütün gençlerin de kültür ve sanata yönelik dersler almasını sağlamıştır. Dahası, onları daha çağdaş eğitim koşullarına ulaştırmak için yönetsel alanları da zorlamıştır. Başak toplumsal zekâsı tavan yapmış bir ilişkiler ustasıdır. Yalnızca derslere girip çıkan, yayın yapan, bilimsel toplantılar düzenleyen bir üniversite hocası olmanın ötesinde bir kişilik sergiler. 1971’den bu yana bir kamu kuruluşu olan Boğaziçi Üniversitesi’nde çeşitli kültür-sanat etkinliklerinin kurumlaşmasında çoğunlukla birinci elden rol oynamış, parasal kaynakları ülke düzeyinde zorlayarak öğrenci bursları, ek binalar gibi eğitim alanının vazgeçilmezlerini sağlamış, sivil toplum kuruluşlarında aldığı görevlerle ve üniversite ile toplum arasında sağladığı alışverişle de öne çıkmıştır. ÜNİVERSİTESİNE GİRMESİ YASAKLANDI Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşanmakta olan huzursuzluk beş yıla ulaştı. Oya Başak öğrencilerin ve öğretim üyelerinin direnişine sürekli olarak -yürümekte ve görmekte zorlanırken bilekatıldı ve üniversitesinin geleceği adına savaşan önemli bir simge oldu. Yaklaşık iki buçuk yıl önce de Boğaziçi Üniversitesi’nde ders vermeyi sürdürme yetkisi olan -pek çoğu emekli- on öğretim üyesine protesto gösterilerine katıldıkları gerekçesiyle üniversite yerleşkesine izinsiz girme yasağı kondu. Oya da onca yıllık emeği karşılığında bu cezadan payı alanlardandı. Ne ki yılmadı… TİYATRO TUTKUNUYDU Oya Başak’la kırk yılı aşkın bir süredir meslektaş ve dost olarak bir aradayız. İlişkimiz akademik olmakla birlikte, aynı zamanda tiyatro odaklıdır. Oya tiyatroya oyuncu olarak başlamıştı. 1957’de kurulan ve Türk tiyatrosuna taze soluk getiren -Erdek Şenlikleri’nin yaratıcısı amatör Genç Oyuncular Topluluğu’na el verenlerdendi. Zaman içinde tiyatronun kuramsal alanında uzmanlaştı ve acar bir tiyatro hocası oldu. En çok da Shakespeare ’in yapıtlarıyla sarmaş dolaştı. Ayrıca tanıdığım en coşkulu tiyatro seyircilerinden biriydi. Yurtiçinde ve dışında izlediği oyunların sayısı rekor düzeydedir. Kendisine, “yazmadığı” için kızardı hep. Benim çokça yazmam onu sevindirir, beğendiği her metnimin ardından telefona sarılırdı. Böyle bir alçakgönüllülük ve içtenlik akademik dünyada pek bilinmez. Ama Oya başkaydı… Oya Başak’ı yaşamının çeşitli ortamlarında izledim: Dost toplantılarında, tiyatroda, akademik çalışmalarda, “kırmızı halı” açılışlarında, evinde ve okulunda… Her bir ortamda, öğrencilerinin, “Anlatılmaz, yaşanır” diye tanımladıkları Oya’ydı: Zarif, şık, güzel, içtenlikli, bol kahkahalı… Girdiği her yeri aydınlatıveren, kişiliğine olan güvenini dünya ile barışık olmasından alan bir gülen yüzdü. (Oya’yı tanımayanlar İzzeddin Çalışlar ’ın “Kahkakanın Derinliği” /Remzi Kitabevi/ başlıklı kitabını okumalı). Oya Başak bu dünyadan çekip gideli, yaz gelmiyor bir türlü… Kahkahası artık duyulmaz olduğu için mi bu hüzün?

Source: Ayşegül Yüksel