Sibel Eraslan yazdı: Ramazan ayında “ziyaret”ler…
Ziyaret büyük bir kelime! İki farklı diyardan, iki farklı kişinin, iki farklı dünyanın, iki farklı boyutun, iki ayrı kavisin, ayrı”lıklarını ve farklı”lıklarını bilerek, buluşmasıdır ziyaret. Teğet gibi. Veya günlük konuşmalarda zaman zaman, aniden karşımızda beliriveren şeyler için; “burun buruna geldik” deriz ya, işte öyle bir şey… İki ayrı şeyin birbirine yanaşmasıdır ziyaret. Yanaşmak, yaklaşmak niyetini taşır ziyaretçiler ve açık bir bilinçle yaparlar bunu… Ziyaretteki bu açık bilinç, yani duru niyet, edimsel ziyarete, saygınlık kazandırır, kudsiyet kazandırır. Ramazan ayında tüm ibadetlerden farklı olan orucu tutarken, kalplerimizi inceltebilme çabasına da gireriz. İftar sofralarının, bereketiyle birlikte misafirlerine açılabilmesi mesela hem Allah rızasına talip bir iştir hem de bu eylemi gerçekleştiren kişilerin hem davet edenin hem davete icabet edenin kalbini genişletir. Burada da farklı evlerden çıkıp gelenlerin buluştuğu bu mahsus sofrayı, niçin aynı amanda ziyaret saymayalım? Ziyaret bilinci taşıyan bir toplumun, “Öteki” olarak işaret parmağıyla gösterip dışlayacağı bir insan da kalmaz zaten. Kapıdaki veya sofradaki ziyaretçi, “”Tanrı misafiri”dir çünkü ve Tanrı”dan gelen şeyse aziz”dir, saygıya layıktır, değerlidir. Ramazan ayı bize ziyaret bilinci, misafirlik ve ikram fikri veren bir zaman dilimidir. Bu bağlamda ziyaretin “”Allah için”liği de elbette kayda değer bir meseledir. Gösteriş için, kibir için, fotoğraf çekip yayımlamak için ziyarete gidilmez. Veya böyle yapıldığı takdirde, o iş ziyaret değil, alışveriş”tir, ticari bir iştir… Ziyaretle ilgili bir soru sorayım sizlere: En son ne zaman bir hastaneye ziyaret maksadıyla uğradınız? Bendeniz hastalık hikayeleriyle dopdolu biri olduğumdandır muhtemelen, hastanelerde yatanların özellikle gece olunca çektiği yalnızlığa yakınen şahidim. Tüm günün koşuşmacalarını ardından doktorların mesaisi biter, hemşirelerin görev- ekip değişimi yapılır, hastalar odalarına çekilir, ışıklar söner, geriye ah çekenler, inleyenler, öksürenler, sesli sessiz ağlayan hastalar kalır… Bir de ışıklarını gece gündüz söndürmeyen yoğun bakım üniteleri vardır, onlar hiç uyumazlar, melekler misali pır pır pır çalışırlar sessizce, bizim bakamadıklarımıza bakabilmek için… Ramazan”da bu insanları da getiriniz akıllarınıza ne olur… Geceler uzundur hastanelerde, hastaların hepsi sabahı yorgun iplerle çekerler… Sabah ezanını en güzel şükürlerle onlardır karşılayanlar, çünkü Cenabı Hak onlara yeni bir sabah daha hediye etmiştir; yeni bir sabah daha… Bahşedilmiş her nimetin aslında bir ziyaret olduğunu da fark edersiniz orada yatarken, farkettiğiniz her nimetle Allah”ın sizi ne çok kez ziyaret ettiğini düşünürsünüz, sağlıklıyken farkedemediğiniz pek çok şeyi hastalığı ziyaret ettiğinizde fark edersiniz. Güçsüzlüğün, ağrının, sızının da verdiği bir bilgelik, bilgelik olmasa bile bir tür irfan diyebileceğimiz garip bir ışık, bir aydınlanma gelir hastalara. Kibrin anlamsızlığını, gönül yıkmanın sefaletini, daha doğrusu hayatın kaç gram ettiğini öğreniriz hasta yatağına yattığımızda… İşte bu yüzden, hasta ziyaretleri özellikle Ramazan ayında, size dünyanın en güzel aynalarını armağan edecektir… O aynalara iyi bakmak gerekir, zira kader bir gün bizim de kapımızı çalacaktır… Öyleyse, lütfen buyurunuz, bir hastayı ziyarete niyet ediniz… Ramazan ayında bizlere irfan bahşedecek bir diğer ziyaret ise kabir ziyaretleridir. Burada da iki farklı boyut teğet hizasında yan yana gelirler, sokulurlar birbirlerine; yerin altındakilerle, yerin üstündekiler yaklaşırlar bu ziyaretle… Orada sadece rüzgar estiğinde fısıldayan ağaçlar, gözyaşı gibi akan çeşmeler, sessizlikleriyle kim bilir hangi şiiri okuyan güller, menekşeler, zambaklar görürsünüz, ama hepsinde de ayrı ayrı hüzünler taşar. Ama bu sessiz bir hüzündür, bağırma çağırma yoktur, sadece hasret ve hasretli dualar, fısıltısı ağaçların hışırtısına karışan aminler… Orada sevdiklerinizdir yatanlar. Orada masumiyetin sırrına erecekmiş gibi hissedersiniz kendinizi. Ölümün olduğu yerde inşallah bağışlanmak da vardır diye bir umut… Sanki büyük bir öğretmen girmiş ve sınıf sus pus oluvermiş gibidir. O büyük öğretmen; ölümdür. Ramazan ayındaki bu ziyaret, kalbimizde ahiret inancını pekiştirir. Hayatın hızla akan saatini yavaşlatır ve “nereden geldik nereye gidiyoruz” sorusunu sordurtur bize… Tüm kabristan, işleri yarım kalmış ruhlarla doludur… İster misafir olup giderken, ister iftarcı ağırlarken, ister hastane ziyaretçisiyken, isterse kabirlerde Yasin okurken hayal edelim kendimizi… Bu ziyaretlerin hepsindeki “başkasına ziyaret”, aslında kendi insanlığımıza da ziyarettir… Ramazan-ı Şerif, Kur”an-ı ziyaret ve iltica, Orucu ziyaret ve arınma, zekatı, sadakayı, selamlaşmayı, hediyeleşmeyi, ikramlaşmayı ziyaret ederek; başkasına ve aslında kendimize dair yolculuğu farkına varmak imkanı olsun inşallah.
Source: Sibel Eraslan
Bolu”daki yangın faciasında hayatını kaybeden Alya”nın son sözleri yürekleri yaktı: Çok şanslıyız
Bolu Kartalkaya”da Grand Kartal Otel”de meydana gelen yangında 36″sı çocuk 78 kişi hayatını kaybetti. İhmaller zinciri sonucu çıkan yangında arasında Yeditepe Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Kübra Tonguç Altın ile 10 yaşındaki kızı Alya Altın da yaşamını yitirdi. Türkiye”yi derinden etkileyen yangın faciasının acı izleri halen tazeyken eşi Kübra ve kızı Alya”yı kaybeden Hilmi Altın”ın sosyal medyada paylaştığı video milyonların yüreğini yaktı. “ÇOK ŞANSLIYIZ ÇÜNKÜ GRAND KARTAL”DA YER VARMIŞ” Sosyal medya hesabından kızı Alya”nın faciadan günler önce çektiği videoyu paylaşan Hilmi Altın, “Çok şanslıyız…” notunu düştü. Minik Alya”nın gidecekleri tatili heyecanlı bir şekilde anlatması izleyenleri derinden etkiledi. Alya videoda, “Çok şanlıyız çünkü. Grand Kartal”da yer varmış ve biz de rezervasyon yaptırdık. Birlikte tatile gideceğiz, kayağa. Ayrıca annem bizim ETS Tur”da çalışan Banu ablama, “Derin”in ailesiyle yan yana oda tutmaya çalışır mısın?” dedi. Banu ablam da çalışıyor ama olmazsa da bir şey olmaz. En azından birlikte tatile gidiyoruz.” ifadelerini kullandı. “GÖZ GÖRE GÖRE KATLİAM YAPILDI” Yangından sonra yaptığı paylaşımda yaşadıkları dehşeti anlatan Hilmi Altın, sorumluların hak ettiği cezayı alabilmesi için var gücüyle savaşacağını belirtmişti. Hilmi Altın, “Biz o otele ilk kez giderken, iki aile, pusetten beri beraber büyüyen, birlikte üniversite planları kuran, aynı evde yaşamaya hayali ile büyüyen çocuklarımızın tatil arzularını yerine getirmek istedik. Ancak beraber cennete yürüyeceklerini bilemezdik. Kızımızı canından çok seven eşim de asla ayrı kalamadığı minik kuşunu, son nefesinde dahi bırakmadı. Beraber gittiğimiz Yalçın ailesinden Atakan Hoca mı ve minik Derin”imi, canım kızım Alya”m ve canım eşim Kübra”m ile beraber yitirdik. Atakan”ımızın eşi biricik Yaprak ve kızı Defnemiz ise güçlükle kurtularak ailelerine ve bizlere bağışlandı. O gün o odada ve o otelde kendi canları pahasına insanlar için koşturan herkesten Allah razı olsun. Çok büyük bir can pazarıydı. Ancak bu bir talihsizlik değildi! Göz göre göre bir katliam yapıldı. Bizlere o otelde resmen ölümlerden ölüm beğen denildi.” şeklinde konuşmuştu.
Source: Çağla Taşçı