“Sağlık Araştırmaları: Gece Yeme Sendromu ve Kanser Önleme İpuçları”

Gece yeme ataklarının önüne nasıl geçilir?

GECE YEME SENDROMU NEDİR? Gece yeme sendromu (GYS), bireylerin gece boyunca birden fazla kez uyanıp yemek yemesi durumudur. Günlük kalori alımının büyük bir kısmını akşam yemeğinden sonra ve kahvaltıdan önce tüketmeyi içerir. Bu durum, ara sıra gece yemek yemekten farklıdır ve haftada birkaç kez tekrar eder.Gece yeme sendromu genellikle bir uyku bozukluğu (uykusuzluk) ile birleşir. Kışı, gece boyunca yeterince uyuyamaz; vücudu onu uyanıp yemek yemeye zorlar.Bu sırada genellikle karbonhidrat ve şeker oranı yüksek gıdalara yönelir. Sabahın ilk saatlerinde ise birey kendini dinlenmiş hissetmez ve kahvaltı yapmak istemez.Belirtiler tedavi edilmediğinde, bu sendrom sağlıklı bir kilo korumayı zorlaştırır ve obezite ile ilgili sağlık problemlerine yol açabilir. Ancak gece yeme sendromu tedavi edilebilir bir durumdur.BELİRTİLER VE NEDENLER GECE YEME SENDROMUNUN BELİRTİLERİ NELERDİR? Gece yeme sendromunun belirtileri şunları içerir: Haftada dört defadan fazla olacak şekilde gece boyunca birden fazla kez uyanıp yemek yeme. Günlük kalori alımının %25 inden fazlasını akşam yemeğinden sonra tüketme. Gece boyunca şeker ve karbonhidrat oranı yüksek gıdaları tüketme isteği.Gece yediklerini bilinçli bir şekilde hatırlama. Kahvaltı atlama veya ilk öğününü öğleden sonraya erteleme. Gün boyunca beklenen performansı sergileyememe.GECE YEME SENDROMUNUN NEDENLERİ NELERDİR? Gece yeme sendromunun tam olarak neden ortaya çıktığı bilinmemekle birlikte, araştırmalar bunun sirkadiyen ritimde meydana gelen değişikliklerden kaynaklanabileceğini öne sürmektedir.Vücudun biyolojik saatinin çalışma şeklindeki aksaklıklar, bireyin gece boyunca daha aç ve uyanık hissetmesine neden olur. Ayrıca şu faktörler gece yeme sendromuna katkıda bulunabilir: Genetik yatkınlık. Gün içerisindeki stres seviyesinin yüksek olması. Yetersiz günlük kalori alımı.GECE YEME SENDROMU İLE İLİŞKiLİ RİSK FAKTÖRLERİ Gece yeme sendromu, şu durumlara sahip kişilerde daha yaygındır: Fazla kilolu olmak. Depresyon veya kaygı bozukluğu. Bulimiya nervoza veya tıkınırcasına yeme bozukluğu gibi diğer yeme bozuklukları.GECE YEME SENDROMUNUN KOMPLİKASYONLARI Gece boyunca fazla miktarda kalori tüketmek obeziteye neden olabilir. Obezitenin yol açabileceği komplikasyonlar şunlardır: Diyabet. Yüksek tansiyon. Kalp hastalıkları.GECE YEME SENDROMU NASIL TEŞHİS EDİLİR? Bir sağlık profesyoneli, gece yeme sendromunu fiziksel muayene ve testlerden sonra teşhis eder. Muayene sırasında bireyin gece ne sıklıkla uyandığı ve tekrar uyumak için ne yaptığı sorgulanır. Ayrıca kişinin fiziksel sağlığı ve ruh hali de değerlendirilir.Bir uyku günlüğü tutmak gerekebilir. Bu günlükte ne zaman yatıldığı, uyanıldığı ve ne yendiği kaydedilir. Bu bilgiler, profesyonelin gece davranışlarınızı daha iyi anlamasına yardımcı olur. Bazı durumlarda, bir uyku laboratuvarında gece boyunca izleme yapılabilir.GECE YEME SENDROMU NASIL TEDAVİ EDİLİR? Gece yeme sendromunun tedavisi şu yöntemleri içerir: Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT): Davranışları ele alarak sağlıklı alışkanlıklar geliştirmeye yardımcı olur. Antidepresanlar: Serotonin geri alım inhibitörleri (SSRI lar) gibi ilaçlar duygudurumunuzu iyileştirir ve duygularınızı düzenler.Progresif Kas Gevşetme Tekniği: Kasları rahatlatarak uyku için vücudu hazırlar ve kaygıyı azaltır. Işık Terapisi: Sirkadiyen ritmi düzenleyerek geceleri uykulu, gündüzleri ise uyanık hissetmenize yardımcı olur. Melatonin Takviyesi: Uyku-uyanıklık döngüsünü düzenler.

Source: Habertürk


Kanseri de önleyebileceğiz

Neredeyse dünyanın her ülkesinde “ölüm nedenleri sıralamasında” kalp ve damar hastalıklarından sonra kanserler ikinci sırada yer alıyor. Araştırma sonuçlarına bakılırsa da bizi -maalesef- dikkat etmezsek eğer yakın bir gelecekte muazzam bir “KANSER FIRTINASI”nın beklediği de anlaşılıyor. Zira istatistiksel verilere bakılırsa çok değil 30-40 yıl kadar sonra ölüm nedenlerinin bir numarasına kanserin yerleşmesi sürpriz olmayacak. Bu nedenle sağlık uzmanları araştırmalarını “KANSER NEDENLERİNİN ANLAŞILMASI, KANSER GELİŞİMİNİN SIRLARININ ÇÖZÜLMESİ, FARKLI KANSERLERİN ERKEN DÖNEMLERDE HATTA DAHA TASARIM AŞAMASINDAYKEN TEŞHİS EDİLMESİ VE YOK EDİLMESİ” üzerine yoğunlaştırıyor. İsterseniz gelin bu karmaşık ve korkutucu haberleri bir kenara bırakalım ve biz önce “KANSER NASIL GELİŞİR?” sorusuna yanıt arayarak yola çıkalım. Eğer böyle yaparsak kanserlerin tamamına olmasa bile çoğuna yönelik “koruyucu/önleyici çok erken dönemlerde bile onlara tanı koyabilecek teşhis yöntemlerini geliştirici ve tedavi edici daha akılcı yollar” bulabilme şansını daha kolay yakalarız.İLK SORU ŞUKANSER NASIL GELİŞİRBir kanserin gelişmesi, tespit edilebilir boyutlara ulaşması “akşamdan sabaha(!)” olmaz. Bilinen bazı istisnalar dışında bu süreç genellikle “on yıllar” süren uzun bir yolculuktur. Çoğu organda ya da dokuda sağlıklı ve normal bir hücrenin kansere dönüşebilmesi için o hücrenin DNA’sında yüzlerce mutasyonun oluşması, birikmesi ve bunlardan bazılarının da hücreye “yanlış, kontrolsüz ve düzensiz bir şekilde çoğalma talimatı veren genlere isabet etmesi” gerekir. Çoğu kanserde sürecin o korkulan neticeye ulaşabilmesi için kontrolsüz hücre çoğalmasını teşvik eden “genlerin aktive edilmesi/dürtülmesi ve mutasyona uğramış bu tehlikeli ve atipik/anormal hücrelerin intiharını tetikleyen -onları doğal ölüme yönlendiren- genlerin ise kapatılması” zorunludur. Bir kanserin gelişiminde esas belirleyici bu “yanlış/kötü genlerin aktive edilmesi” ve “iyi genlerin susturulması” problemi yapmaktadır.İKİNCİ SORU YAŞLANDIKÇA NEDEN DAHA SIK KANSER OLURUZBir önceki kutuda özetlemeye çalıştığım bu sinsi ve sessiz süreç -size hiç şaşırtıcı gelmesin- bazen 20-30 hatta 40 yıl bile sürebilir. Bu nedenle de kansere yakalanma riskimiz -maalesef- biz yaşlandıkça katlanarak artar. Zira yaşımız ilerledikçe bir taraftan kanser oluşturmak için gerekli olan “yeterli sayıda DNA mutasyonunu biriktirme riskimiz” artacaktır, diğer taraftan bizi bu hücrelerden koruyup kollayan bağışıklık sistemimiz gençliğimizdeki gücünü kaybedecek, yaşlanacak (immunaging) ve zayıflayacaktır.ÖNEMLİPEKİ BİZ NE YAPACAĞIZ? TESLİM Mİ OLACAĞIZDaha önce de belirttiğim gibi genelde kanser illetine bir gecede ve aniden yakalanmıyoruz. Onları oluşturan süreçler (birkaç genetik istisna dışında) tekrarlayan ve birikici bazı yanlışlarımız ya da şanssızlıklarımızdır. Bu yanlışlar ve şansızlıkların net ve açık neticeleri ise hücrelerde daha doğrusu DNA’larda oluşan birikici mutasyonlardır. Bu nedenle gerek kanserden korunma, gerekse kanserlerin çoğunu daha tasarım aşamalarındayken yakalayıp yok etmede kararlıysak -ki öyle olmalıyız- öncelikle DNA mutasyon hatalarının oluşmasını ve birikmesini önlemeye odaklanmalı/çalışmalı ve aynı zamanda da bu DNA hatalarını olabilecek en erken dönemde -yani o kanser yolculuğu daha yerleşik bir kansere dönüşmeden- teşhis edebilecek yöntemler bulmalıyız.UNUTMAYINÇOĞU KANSER ÖNLENEBİLİR DNA’larımızda yukarıda bahsettiğim olumsuz mutasyonları tetikleyen nedenlerin çoğu maalesef çevremizde zaten var. Üstelik sayıları da her geçen gün hızla artıyor. Mesela mı? Şu veya bu şekilde bedenimize -yiyeceklerle, içeceklerle, deri yoluyla, solunumla…- giren KİMYASALLAR… Yoğunluğu ve ihtimali giderek artan RADYASYON maruziyeti… Hemen her gün karşılaşma ihtimalimiz biraz daha artan farklı VİRÜSLER… Soluduğumuz havadaki KANSOREJEN moleküller… Önemi giderek artan, şimdilerde anne sütünde ve beyinde bile rastlanan MİKROPLASTİKLER…Bu örnekleri daha da çoğaltabiliriz, ama tekrar altını çizmem gerekir ki BESİNLERİMİZDEKİ KİRLENME bana göre de bilimsel çalışmalara göre de bir numaralı tehlikedir. Diğer taraftan yiyeceklerdeki kirlenme dışında AŞIRI YİYECEK TÜKETİMİ ve bunun neticesi olarak ortaya çıkan OBEZİTE/GÖBEKLENME PROBLEMİ de gizli bir kanser tetikçisidir. Bu son yanlışın neticesi olan İNSÜLİN DİRENCİ metabolik süreçler sırasında aşırı serbest radikal üretimine yol açmakta ve aynı zamanda da aşırı insülin ve İGF-1 yoğunluğuna yol açarak DNA mutasyonlarını tetiklemekte, kanser gelişimini teşvik etmektedir.Sadece bu basit yanlışlardan vazgeçerek bile kanserle mücadelede ciddi mesafeler alabiliriz.İYİ HABERKORKMAYIN! YAKINDA TASARIM HALİNDEKİ BİR KANSERİ BİLE YAKALAYABİLECEĞİZ DNA ve gen teknolojisindeki muazzam gelişmeler sayesinde DNA’daki kansere yol açan o “MUTASYONLAR”ı çok erken dönemde basit kan analizleriyle tespit ederek “KANSER TARAMALARI”nda yeni bir ufuk açmanın şafağındayız. Kanser süreçlerinin daha ilk aşamalarında DNA’da mutasyona yol açan kötü değişimleri belirleyebilecek yani yıllar sonra oluşabilecek bir kanserin “kanda dolaşan DNA parçalarını tespit ederek” yakalayabilecek testler üzerinde çalışılıyor. Bu sayede çoğu önemli ve sık görülen kanseri oluşumlarından yıllar önce bile yakalayabilecek tarama testlerinin geliştirilmesi ve uygulamaya sokulması yakındır. Mutasyona uğrayan hücrelerden kana dökülen DNA parçacıklarında oluşan “METİLASYON DEĞİŞİKLİKLERİ”ni saptamaya odaklı bu harika testler bana göre “kanserlerin erken dönemde bile daha hücresel tasarım aşamasında iken yakalanabilmeleri imkânını” bize sağlayabileceklerdir. Bu testlerin yakın bir zamanda “rutin kanser taramalarına ek veya yardımcı olarak” kullanılabileceklerini düşünüyor ve umuyorum. Bu testler sayesinde prostat, meme, rahim ağzı ve kalın bağırsak kanserlerini taranması alanında muazzam sevindirici haberlere hazır olmamızda fayda var.ÖZETİ ŞUDURKANSERE DE ÇARE BULACAĞIZModern tıptaki olağanüstü gelişmeler “GENETİK ŞİFRELER”in çözülmesi alanındaki harika çalışmalar “BİYO VE NANO TEKNOLOJİ” ve de “YAPAY ZEK” ile desteklenerek kanserle mücadele alanında da önümüze muazzam bir ufuk açma yolundadır. Bize düşen görev hâlâ ısrarla vazgeçmediğimiz yaşam tarzı yanlışlarımıza nokta koymak, bedenimizi zehirleyen toksik gıdalara, uykusuzluk canavarına, hareketsizlik zehrine ve stres felaketine paçamızı kaptırmamak, sadece ve sadece bilime güvenmektir.

Source: Osman Müftüoğlu