SÖZCÜ kadar bedel ödemiş başka bir gazete yok
Türkiye’nin en çok okunan yazarı Yılmaz Özdil iki yıl aranın ardından Sözcü Gazetesi’ne geri dönüyor. Haftada üç günü okuruyla buluşacak haftanın bir gün de SÖZCÜ TV’de program yapacak. İki bölümden oluşan söyleşimizde Özdil ile memleketi ve gazeteciliği konuştuk.
– Öncelikle yuvaya hoş geldiniz. Bir sağlık sorunu yaşadınız, şimdi iyi misiniz?
İyiyim, aslına bakarsan yeniden yazmaya başlamamın sebebi de bu sağlık sorunu. Çünkü insan böyle hayati bir konu yaşayınca önünde iki seçenek oluyor. Ya “Bana ayrılan süre azalmış, artık her şeyi bırakayım, kendimle ilgileneyim” diyorsun ya da “Bana ayrılan süre azalmış, dolayısıyla eskisinden daha fazla memleket için, kendini yalnız hisseden vatandaşlar için ne yapabiliriz” diye düşünüyorsun. Bu duyguyla kendime vakit ayırmaktansa memlekete vakit ayırmaya karar verdim, bu yüzden döndüm.
– Kendini yalnız hisseden çok insan var mı?
Çok var. Bunu özellikle son 22 yıldır yaşıyor ama son 15 yıldır artan bir yoğunlukla görüyoruz.
– Nasıl görüyoruz?
Ben dolaşmayı çok severim. Sadece İstanbul, İzmir değil Anadolu’da da çok geziyorum.
İNSANLAR NEFES ALAMIYOR
– Öyle mi, ben sizi hep Bodrum’da, İzmir’de sanıyordum.
Böyle zannedilir. Ben gazetecilerle arkadaşlık etmem, çünkü gazeteciler hep aynı şeyleri konuşuyorlar. Her meslek grubundan çok farklı bir arkadaş çevrem var. Türkiye’yi dolaşmayı çok severim. Hayatım boyunca kendimi duvarların arkasına hapsetmedim, hep hayatın içindeyim. Özellikle AKP’nin yoğun oy aldığı yerlerde insanları anlamak, temas edebilmek için imza günü yapmaya çok özen gösteririm. Dolayısıyla son 15 yıldır artan bir şekilde ama son 10 yıldır artık neredeyse nefes alınamaz vaziyette insanların kendisini yalnız hissettiğini görüyorum.
AKRABALIK GRUBU
– AKP’ye oy verenler de mi?
Evet, onlar da dahil. Bir medya illüzyonu yaratıldı, yalan söylendiğini herkes biliyor. Seçim öncesinde oy verdiği partinin seçim sonrasında bambaşka bir kimliğe büründüğünü görüyor. Bu AKP için de, CHP için de, son dönemde özellikle MHP için de geçerli. İnsanlar, birbiri gibi düşünenleri gördüğünde gerçekten kuzenine sarılır gibi sarılıyor. Türkiye’de bir ‘çağdaş akrabalık’ oluştu ve ben ‘kendini yalnız hissedenler çağdaş akrabalık grubu’nun en büyük siyasi parti olduğunu düşünüyorum.
SÖZCÜ BEDEL ÖDEDİ
– Sözcü gazetesini medyada nereye koyarsınız?
Patronundan muhabirine, yazarlarından yöneticilerine kadar Cumhuriyet tarihinde Sözcü gazetesi kadar bedel ödemiş bir gazete yok. Zaten benim buraya gelme sebebim budur. Burak Akbay’ı kişisel olarak tanıyorum. Aramızda bir patron-çalışan ilişkisi yoktur. Rahmetli Ertuğrul Akbay’ı çok severdim. Bu insanlar isteselerdi farklı meslek kollarında çok daha büyük paralar kazanabilirler veya medyalarını iktidarların, egemenlerin hizmetine sunarak, sorunsuz bir hayat sürebilirlerdi. Sadece gerçeklerin yanında ve halkın yanında durdukları için bedel ödüyorlar. 10 Aralık 2023’te buradan ayrıldım. 5 yıldır kurulamayan bir televizyon vardı. Bunu Burak Akbay’a yurttaş teşekkürü olarak yapmayı üstlendim. Sadece 30 gün gibi çok kısa bir sürede televizyonu kurduk. Ve o dönemde cumhurbaşkanlığı seçimi arifesindeydik. Türkiye’nin iki büyük cumhurbaşkanı adayı vardı.
BENZERİ GÖRÜLMEMİŞ LİNÇ
– Yavaş ve İmamoğlu…
Evet. Bütün anketlerden bu iki isim yüzde 60 civarında oy alarak seçimi kazanıyordu. Ama Cumhuriyet Halk Partisi ısrarla 12 seçim kaybetmiş olan Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığını dayatıyordu. Ve bugün bağımsız medyayız, kahraman medyayız diyen medya CHP genel merkezinden para alarak Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığını destekliyordu. Ben kendi ellerimle kurduğum Sözcü Televizyonu’nda buna karşı çıktım. Kılıçdaroğlu’nun aday olması halinde Erdoğan’ın seçimi kazanacağını söyledim. Televizyonu 3 Mart’ta kurduk. 8 Mart’ta CHP genel merkezinin tarihte görülmemiş bir linç kampanyasıyla karşılaştım. “Sözcü Televizyonu’nu izlemeyin, Sözcü Gazetesi’ni almayın” diye kampanya yürütmeye başladılar. Tarihte bu kadar bedel ödemiş Sözcü ve kurduğum televizyon zarar görmesin diye istifa ettim, “Kalemin namusunu savunmak için elimden geleni yaptım, anlatamadıklarımı hayat mutlaka anlatır” dedim. Geçen 2 yıllık süreçte hayat Türkiye’ye anlattı, Sözcü’ye de anlattı. Herkes diyor ki, Sözcü gazetesine geri dönüyorsun, “Hayır diyorum Sözcü bana geri döndü. Çünkü hayat, söylediklerimin gerçek olduğunu çok acı bir şekilde ortaya koydu. Hala aynı düşünüyorum. Türkiye’nin seçimi kazanmasının iki adayı var. Biri Mansur Yavaş, biri Ekrem İmamoğlu. 2023’te olduğu gibi entrikalar başladı. Buna dur diyebilmek, sessiz kalmamak için Sözcü’ye döndüm.
– Meral Akşener sizi şaşırttı mı?
Beni insana dair hiçbir şey şaşırtmıyor. Özellikle kendisini sağcı tabir eden siyasetçilerin hiçbiri şaşırtmaz. Günü birlik olarak siz onun söylediğini doğru bulursunuz, desteklersiniz, yarın dönebilir. Siz durduğunuz yerdesinizdir, o başka yere savrulmuştur. Dolayısıyla benim için bir sürpriz olmadı. Ama o zaman da söylüyordum, Akşener masadan kalkmadı masadan atıldı. Çünkü o masa, seçimi kazanmak için değil kaybetmek için kurulmuş bir masaydı. Mesela Ahmet Davutoğlu’nu masaya oturtup, Muharrem İnce’yi masanın dışında bırakmak veya Ali Babacan’ı masaya oturtup, Ümit Özdağ’ı masanın dışında bırakmak Erdoğan’a yeniden seçim kazandırmak demekti. Bugün de CHP’nin bu insanlarla iş birliği yapması gerekir.
Tek adam çıkmazı ve karizmatik lider
– 23 senede AKP bir davranış biçimi oturttu. Şöyle bir kaygı var, kim gelse böyle davranır, çünkü bu erklerin işine gelen bir durum. Böyle mi devam eder?
Tabii ki biz tek adam sistemine devam edersek hangi parti iktidara gelirse gelsin Tayyip Erdoğanlaşır. Tek adam rejiminin getirdiği bir olumsuzluk. Bugün Tayyip Erdoğan artık Türkiye’de istese de iyi insan olamaz. Son dönemde deniyor ki işte her şey daha sertleşiyor, hukuksuzluklar, insanlara yönelik zulüm artıyor. Mecbur.
Kim gelirse gelsin bu rejimden vazgeçmeliyiz
– Neden mecbur?
Tek adam sisteminin getirdiği bir zorunluluk. Tayyip Erdoğan istese de artık hoşgörülü olamaz. Ve yarın iktidar değiştiğinde hangi parti gelirse gelsin, yani bu Cumhuriyet Halk Partisi de olur, tek adam sistemiyle yönetilmeye devam ettiğimiz sürece benzer durumu yaşamak zorundayız. Tek adam aslında hiç adam demek, adamsızlık demek. Bu da ne demek? Biat kültürü demek. Yani bugün nasıl biat ediyorlarsa yarın iktidar değiştiğinde de biat edilir. Dolayısıyla bizim Tayyip Erdoğan’dan önce tek adam rejiminden vazgeçmemiz gerekiyor.
Çok seslilik iyidir ama MYK heykeli dikilmez
– CHP’yi farklı sesler çıktığında eleştiriyor, “Bak öbür taraftan hiç aykırı ses çıkıyor mu” diyoruz. CHP bunu biz demokratız diye açıklıyor. Tek adamdan şikayet edip, neden çok sesliliğe itiraz ediyoruz o halde?
Çok seslilik elbette güzel bir şey demokrasi için. Ama dünyanın hiçbir yerinden MYK heykeli yoktur. Dünyanın hiçbir yerinde kabine heykeli de yoktur. Dünyanın her yerinde lider heykelleri vardır. Cumhuriyet Halk Partisi’nde şu anda yani bir lider sorunu yaşıyor. Güçlü, karizmatik bir lider olsa parti daha da demokratik olarak sorunsuz bir şekilde yoluna devam edebilir.
Bülent Ecevit örneği
– Her şeyi kamuoyu önünde tartışmamak mı lazım?
Hayır, tartışmamızda da bir sıkıntı yok. Ama yeter ki lider güçlü olsun. Mesela Bülent Ecevit’in genel başkanlığı döneminde de CHP’de hizip tabir ettiğimiz durumlar vardı, parti içi muhalefet vardı. Ama toplumun Cumhuriyet Halk Partisi’ne gösterdiği teveccühte hiçbir sorun yoktu. Çünkü lider çok karizmatikti, liyakat sahibiydi, çok güçlüydü. Dolayısıyla şu anda Cumhuriyet Halk Partisi’nde yaşanan bence böyle bir sorun. Yoksa parti içinde çok ses olması , muhalefet olması aksine lideri güçlendiren bir şey. Çünkü lidere de, “Yanlış yapıyorsun abicim” diyecek birileri lazım parti içinde.
Seçmeni suçlamak ayıp bir yaklaşım
– Deprem oluyor, “E siz oy verdiniz” diyorlar, ekonomi kötü gidiyor ‘E kardeşim siz oy verdiniz’ diye yükleniyorlar. Seçmeni de suçlayan çok. Oysa bugün birçok seçmen çağdaş akrabalık çatısında birleşti diyorsunuz siz.
Bu yaklaşım ‘ayıp’ bir yaklaşım. Hepimiz Türkiye’nin sorunlarını çözebileceğine inandığı partilere oy veriyor. İnsanların AKP’ye oy vermesinin altında, özellikle 2002 yılı itibariyle çok önemli sosyolojik ve ekonomik gerçekler vardı. Bugün geldiğimiz noktada AKP’ye oy veren insanların çok önemli bölümünün oy vermek için parti aradığını ama bulamadığını görüyorum.
Seçmen demirbaş değil
– Kararsız bir yüzde 37’dan bahsediliyor.
İnsanlar AKP’nin demirbaşı değil. Maden ocağında ya da depremde hayatını kaybeden insanlarımızın ölme sebebi AKP’ye oy vermeleri değil. Ülkede genel anlamda bir sistemsizlik var. Hepimiz bunun kurbanıyız. Yandaş medyadan şikayet ediyoruz ama CHP’den para alarak yayın yapan bir medya grubu da oluştu. Bunlar da toplumu yanlış yönlendiriyor. Karamsarlığa itiyor. Dolayısıyla insanları herhangi bir partiye oy verdiği için suçlamak bana göre Türkiye’ye yapılacak en büyük kötülük.
Haftada bir gün SÖZCÜ TV” de
– Sözcü Televizyonu’nda da bir programa başlıyorsunuz. Nasıl bir program yapacaksınız?
Yetiştirebilirsek 18’inde Sözcü Gazetesi ve Sözcü televizyonunda görevli üç arkadaşımla beraber başlıyoruz. Gazete ve televizyonun mutfağını yansıtan bir program olmasını istiyorum. Ben muhalif TV’leri izlemekten sıkıldım. Hep aynı insanlar çıkıyor, aynı laflar dolaşıyor. Gerçek gündem konularının olduğu bir program olsa seyrederim. Kimse yapmıyorsa ben yapayım dedim. Burak Akbay’ın isteğiyle haftada 1-1.5 saatlik bir program yapacağım.
Neden çok seviliyorsunuz?
Mesleğe başladığımda babamın bir arkadaşı, çok tecrübeli bir gazeteci abimizdi. Rahmetli oldu. Bir gün,“Yılmaz gel seni bir yere götüreceğim” dedi. Yeni Asır’da çalışıyorum. Üniversite birinci sınıftayım. Otobüse bindik, ama nereye gittiğimizi bilmiyorum. “Yılmaz bak şu şoförün arkasında oturan arkadaşı tanıyor musun” dedi. Enseden görüyorum zaten. Tanımam gereken biri diye düşündüm ama ‘tanımıyorum abi’ dedim. “Oğlum o vatandaş. Sen sadece onun için yazacaksın” dedi.
Meslekte 42 yılımı tamamladım. Sadece o vatandaş için yazdım ve o vatandaşın da beni sevip sevmemesiyle hiç ilgilenmedim. Şirin görünmek için hiçbir siyasi partiyle, hiçbir belediyeyle, hiçbir sermaye grubuyla temas kurmadım. Hayatım boyunca basın kartı, basın plakası kullanmadım. Meslek hayatım boyunca herhangi bir siyasi partiyle siyasi geziye bile gitmedim. 42 yıllık meslek hayatım boyunca tüm habercilik ve kişisel masraflarımı çalıştığım gazete ya da televizyon ödedi. Dolayısıyla hala o belediye otobüsündeki şoförün arkasında oturan, ensesinden gördüğüm vatandaş için yazıyorum.
Sevmeyenler neden sevmiyor?
Kimin sevdiğiyle ilgilenmediğim gibi kimin sevmediğiyle de ilgilenmedim. Biz uğruna mücadele ettiğimiz insanlar tarafından taşlanmayı göze alarak bu mesleği yapıyoruz. Yani halk için halka rağmen gazetecilik yapmak gerekir. Uğruna mücadele ettiğimiz insanların bizi taşlamasını göze alarak bu işi yapıyoruz ve ben bundan rencide olmuyorum. Şöyle bir şey oldu, herkese nasip olmaz. Beklemediğim bir şekilde kalp krizi geçirdim. Sınırlarda yaşamaya alışık bir insanım hep. Bu sefer sınırı fazla geçmişim. Çok şükür ki geri döndüm.
Ama bu dönemde gördüm ki gerçekten işte o uğruna mücadele ettiğimiz insanlar benim için üzüldü. Bunu görmüş olmaktan da çok mutluyum. Herhalde Cumhuriyet Halk Partisi’nden veya diğer partilerden ne kadar geçmiş olsun aldıysam bir o kadar da AKP cenahından aldım.
Çünkü sanırım AKP’liler bana ‘namuslu düşman’ olarak bakıyor. Herhangi bir parti, herhangi bir kişiyle bağlantım olmadığını, gerçekten samimi düşüncelerimi ortaya koyduğumu biliyorlar diye düşünüyorum ve bunu bu kalp krizi sırasında da gördüm.
Source: İpek Özbey
Teröristbaşı Abdullah Öcalan ameliyat oldu, bir ameliyat daha olacak
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli”nin 22 Ekim”de Meclis”te yaptığı çağrının ardından DEM Parti İmralı Heyeti, 3 kez teröristbaşı Abdullah Öcalan ile görüşmüştü.
İlk görüşme, 28 Aralık 2024, ikinci görüşme ise 22 Ocak Çarşamba günü yapılırken, 27 Şubat”taki son görüşmenin ardından teröristbaşı Öcalan”ın silah bırakma çağrısı okunmuştu.
DEM Parti”nin İmralı ziyaretlerinin devam ettiği günlerde teröristbaşı Öcalan”ın katarakt ameliyatı olduğu öğrenildi.
AMELİYAT OLDU, BİR AMELİYAT DAHA PLANLANDI
Gazete Duvar”ın haberine göre; Ameliyat, İmralı Heyeti üyeleri Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder’in 28 Aralık’taki birinci ziyareti ile 22 Ocak’taki ikinci ziyareti arasında gerçekleşti. Heyete ikinci görüşmede Öcalan’ın bir gözünden katarakt ameliyatı olduğu bilgisi verildi. Ameliyatın İmralı’da yapıldığı belirtilirken Öcalan’ın diğer gözünden de ameliyat olmasının planlandığı öğrenildi.
Konuya ilişkin Buldan da verdiği bir röportajda; “İkinci defa gittiğimizde Öcalan katarakt ameliyatı olmuştu ve oldukça başarılı bir ameliyat olduğunu gözünün çok iyi gördüğünü söyledi. 3’üncü olarak gittiğimizde gözünde yaş olduğunu ve mendil kullandığını gözlemledim. Gözünden yaş gelmesi zaten katarakt ile alakalı değil gözyaşı kanallarında bir tıkanıklık olduğu ifade ediliyor. Bununla ilgili bir ameliyat kararı verilmemiş” demişti.
Source: Haber Merkezi
Son dakika haberi: TFF Başkan Vekili Kavak”tan çarpıcı sözler! “Dünya çapında işler yaptım futbol kadar ses getirmedi…”
Türkiye Futbol Federasyonu Başkan Vekili, Dış İlişkiler ve Sağlık İşlerinden Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Zehra Neşe Kavak, SABAH Spor”dan Yasemin Yıldırım”a çok özel açıklamalarda bulundu. İşte o sözler… Sayın Başkan İbrahim Hacıosmanoğlu ile yollarınız nasıl kesişti ve sizi yönetime girmeye nasıl ikna etti? Sonuçta büyük sorumlulukları olan, yoğun bir insansınız? Sayın Başkan”a saygım ve sevgim sonsuzdur. Ondan gelen her şey bizden kabuldür. Eğer Sayın Hacıosmanoğlu bana bir şey söylediyse, onu ben hemen kabul ederim. Asla ikiletmem. Böyle bir şey gündeme geldiğinde de hiç düşünmeden kabul ettim. Benim için de büyük bir şeref ve büyük bir onur. Başkanımız çok adil, çok kişilikli, son derece dürüst ve çok iyi bir insandır. Çok zeki bir yöneticidir. Futbolun içinden gelen, futbol aşığı ve futbolun sorunlarını çok iyi bilen bir yönetici. Bunların altını özellikle çiziyorum. Böyle bir insandan teklif geldiğinde de ikinci kez düşünmedim. Futbol dünyasına girerken beklentileriniz neydi, nasıl bir ortam buldunuz? Futbolun popüler olduğunu biliyordum da bu kadar olduğunu bilmiyordum. Ben daha önce ses getirecek dünya çapında bir sürü organizasyonlara seçildim ve bunlara seçilen ilk Türktüm. Fakat yansımaları hep çok lokal oldu. Beni yüzlerce insan arayıp tebrik etmedi. Türkiye Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu”na girince inanın bana telefonlarım susmadı. O zaman anladım ki gerçekten bu futbol konuşulduğundan popülermiş. İnsan başına gelince anlıyor. “JİNEKOLOGLUK EN YÜCE MESLEK” Başkan Hacıosmanoğlu”nun eşinin jinekoloğu olduğunuz için yönetime alındığınız yorumları yapıldı. Bu sizi nasıl etkiledi? Ne düşündünüz? Ciddiye bile almadım, çünkü eşinin jinekoloğu değilim. Ayrıca jinekolog olmak işin esası. En yüce meslek. Bütün futbolcuları da bir jinekolog dünyaya getirdi. İkinci olarak bizim bir de kadın milli takımımız var. TFF denildiği zaman herkesin aklına erkek milli takım geliyor ama kadın milli takımımız da var. Kadınların yönetim kurulunda olması bu bağlamda da çok önemli. Kadın olayını ekarte edemezsiniz. Benim jinekolog doktor olmak dışında ekstra yaptığım alanlarım var. Öncelikle bir iş kadınıyım. Academic Grubun yönetim kurulu başkanlığını yapıyorum. Geçmişte yöneticilik de yaptım. Kurucu rektör oldum, uluslararası arenada da dünya bilim ve sanat akademisi yönetim kurulu üyeliği yaptım. Akademiye seçilen ilk Türk benim. Kadın doğumla ilgili uluslararası alanda hiçbir Türk doktorun giremediği organizasyonlara giren Türk doktoru oldum. Yurt dışıyla bağlantılarım, yurt dışı komiteler, yurt dışı organizasyona seçilmem ve orada görev almam futboldan çok öncesine dayanıyor. Yani ne görev aldıysam bu, yıllarca verdiğim emeklerimin karşılığıdır. “KADIN VARSA NEZAKET VARDIR” Hem kariyer yapmış hem de anne olmuş bir insan olarak kadınlara nasıl bir mesaj verirsiniz? Kadınlar her alanda olmalı; mottom bu. Futbol, erkek egemen diye kadınlar burada olmamazlık yapmamalı. Kadının varlığı her etkinlikte önemli. 10 erkeğin olduğu bir toplulukta iki hanımın olması erkeklerin davranışlarına nezaket veriyor. Futbolda; yönetim ve oyuncu bazında daha fazla kadın olacağına ve başarılı işlere işlere imza atacağımıza inancımız sonsuz. TFF”de 13 yöneticiden 7″si kulüp sahibi ya da kulüp başkanlığı yapmış. Ben TFF”nin yaptığı işlere güveniyorum. Çünkü sorunları biliyorlar. “KIZLARIMIZA KAPI AÇMALIYIZ” Bir kadın yönetici olarak Türkiye”deki kadın futbolunu nasıl buluyorsunuz? Türkiye”de de inşallah kadın futbolu yakın zamanda bir sıçrama gösterecek. Özellikle doğudaki çocuklarımıza, genç kızlarımıza temel eğitimden itibaren bunu verebilirsek onların hayatlarında çok yeni kapılar açabiliriz. Genç kızlar voleybola yöneldi, voleybol milli takımımız ne kadar büyük bir ivme yakaladı. Kadın futbolu neden böyle olmasın? Takımların nasıl altyapı çalışmaları var. Hevesli kızlarımız var ama olanak bulamıyorlar. Bakanlığın da desteğiyle olacak işler, sadece TFF ile iş bitmiyor. Şunu da belirteyim, kadın futbolu çok zevkli. Ben maçlarına gidiyorum. Müthiş bir mücadele var. BU OYUNDA KADININ BAKIŞ AÇISI ÖNEMLİ! Kayserispor”da Sayın Berna Gözbaşı, Süper Lig”in ilk kadın başkanı olarak öne çıktı. Sayın Lale Orta, MHK”nın ilk kadın başkanıydı. Ama devamı gelmedi. Erkekler kadınları bir şekilde sindirip, kaçırıyorlar mı? Kadın futbolu başarılı oldukça, kadınlar futbolun içinde daha fazla olacak. Futbol erkek egemen bir topluluk, özellikle Türkiye”de. Bir kadın bakış açısının yönetimde olması bence çok anlamlı. Keşke sayılar artsa. Kulüp başkanları kadın olsa, yönetimlerde sayılar daha fazla olsa. Oralarda arttıkça federasyondaki sayı da artacaktır. Ülkemizde kadın ölümleri çok fazla. Sizin de “Kadın olmak ve Ötesi” diye bir kitabınız var. Kadın olmanın ötesi nedir? Rol model kadınların sayısının artması, Türk toplumuna örnek teşkil edeceği için büyük anlam taşıyor. Genç kızlar rol model kadınları görürlerse ki- sanatta, iş dünyasında, akademik dünyada, bilim dünyasında çok başarılı hanımlar var- bu tür rol modellerin olması kadınlarda “Ben de yapabilirim” duygusunu ortaya çıkaracaktır. “Yapabilirim” diyen çok fazla çocuk var ama imkânları olmadığı için adım atamıyorlar. Devlet ve yönetimler burada önemli. “DANIŞMANIM OĞULLARIM” Futbol dünyasına girmeden önce futbolla ilginiz nasıldı? Spora her zaman yoğun bir ilgi duydum. Gençken turnuvalara katılacak kadar tenis hikâyem var. 40″lı yaşlardan sonra pilates ve yogaya yöneldim. Spor öyle bir şey ki bir dalını severseniz her dalına karşı eğilim oluyor. İki tane de oğlum var. Eşim de futbola çok düşkündür. Biz hafta sonları ailecek futbol maçlarını izleriz. Evdeki herkes aynı takımı mı destekliyor? Herkes farklı bir takımın taraftarı. Büyük oğlum (Mehmet) New York Syracuse Üniversitesi”nde ki dünyanın en iyi 20 üniversitesinden biridir, orada spor yönetimi okudu. O kadar futbola meraklı. 13 yaşındayken Arsenal”in futbol yaz kampına gitmişti. Küçük oğlum (Hasan) da futbola düşkün. Onlar bana danışmanlık yapıyorlar. Hangi takımı tutuyorlar diye sorsam? Onu söylemeyeyim. Zaten beni etkilemez onların tuttukları takım. Peki onlar küçükken tartışmalar yaşandığında bir anne olarak nasıl ayırıyordunuz? Futbolda tatlı çekişmeler olmalı zaten. Bu çekişmeler güzel. “FUTBOL PAHALI BİR İŞ” Futbol dünyasında rakamlar inanılmaz boyutlara geldi, kadın futbolu bu pastadaki payı nasıl büyütür? Reklam gelirleri vs.. Para geliyor ama çok da büyük paralar değil. Futbol çok da masraflı bir şey. Milli Takım”ın bir organizasyonu, maçlar büyük maliyetler. Başkanımız harcamalar konusunda son derece tedbirli ve çok dikkatli. Yönetim kurulu olarak harcamalara çok dikkat ediyoruz. Daha bir toparlandı gibime geliyor TFF. Yönetimlerin en büyük vazifesi devraldıkları kurumları kârda bırakmak. Onu iyi biçimde idare edip, borç ve alacak dengesini düzenlemek. Bu işten yüzümüzün akıyla çıkmak bizim en büyük hedefimiz. Bir pozisyona geldiyseniz en iyisini yapacaksınız ki bu devlette de olabilir, bir iz bırakasınız. İnsanların hayatına dokunacaksın. Hayatın başka bir anlamı yok zaten. Yaptığımız işlerde biri, “Allah razı olsun” demişse belki onun duasıyla bunları başarıyoruz. Ben buna inanırım. “ŞAMPİYONLUK DOĞUM GİBİ ZORLU BİR SÜREÇ” Siz alanında isim yapmış bir kadın doğum doktorusunuz. Bir can dünyaya getiriyorsunuz. 9 aylık sancılı süreçler. Şampiyonluk yarışını da doğuma benzetebilir miyiz? Hemen hemen 9 ay süren zorlu bir mücadele ile sonuca ulaşılıyor. Aslında bu benzetme çok yerinde ve güzel oldu. Aynen bir çocuğa hamileliğin başlangıcıyla birlikte 40 haftalık bir süreç. Futbolda da böyle maceralı bir süreç söz konusu. Sıkı takip lazım. Nasıl hamileliğin her anını takip ediyoruz sorun yaşanmasın diye, futbolda da sıkı takip önemli. “EN KOLAYI HAKEMİ SUÇLAMAK” Kanayan yara hakemler. Yabancı bile geldi. Neden kadın hakemler Süper Lig”de maç yönetmiyor? En başarılı takım da en başarısız takım da hakemden şikâyetçi. Kimse memnun olmuyor. En kolay suçlanacak alan burası olduğu için eleştiri hakemler üzerinden gidiyor. Bu üzücü bir olay. Oysa çok genç ve başarılı hakemlerimiz var. Kadın hakem sayısının artmasını çok önemsiyorum. Kadın futbolunun trendinin artmasıyla bunun da artacağını düşünüyorum. TÜRKİYE”DE FUTBOL HEKİMLİĞİ ÇOK GELİŞTİ Futbol Federasyonu”nda sağlık işlerinden sorumlu yöneticisiniz aynı zamanda. Türkiye sağlık konusunda ne aşamada? Türkiye”de futbol hekimliği çok gelişmiş durumda. Herkes ameliyat olmak için bize geliyor. Sağlık kurulumuz çok donanımlı. Hocalarımız da hepsi değerli bilim insanları, etkin doktorlar. Sakatlıkları önlemek için ön bir tedbir var mıdır? Zemini bir kenara bırakırsak önce futbolcuların kendi sağlıklarına dikkat etmesi gerekir. Her kulübün donanımlı sağlık kuruluşlarıyla sponsorluk anlaşması var. Check-uplarının yapılması, yediklerine içtiklerine dikkat etmeleri gerek. Futbolcu sağlıklı olursa sakatlık oranı düşer. YÜZÜNDEN SAĞLIK FIŞKIRIYOR Ronaldo 40 yaşında hâlâ oynuyor ve sakatlıkla da gündeme gelmiyor. Kendine bakmaya iyi bir örnek galiba. Kendisiyle tanıştım Monaco”da, nasıl sırım gibi bir insan. Baktığınız zaman bu adam yıkılmaz izlenimini alıyorsunuz. Yüzünden sağlık fışkırıyor. Ronaldo”nun büyük bir timi var sadece kendisiyle ilgilenen. Masajcısı, psikoterapisti, adam kocaman bir orduyla çalışıyor sadece bedenine bakmak için. Ronaldo çok uç bir örnek ama bizim futbolcularımızın da bunu yapamayacağı anlamına gelmez.
Source: Yasemi̇n Yildirim
Ultra zenginler akın akın o adaya gidip gen değiştiriyor
Karayipler”in Roatan Adası”nda kurulan ve ultra zenginlerin akın ettiği Prospera şehirde, ABD”nin yasakladığı deneysel gen terapileri yapılıyor. Şehirde vergiler düşük, resmi para birimi ise Bitcoin.
ŞEHİRDE DENEYLER YAPILIYOR
Yapılan deneyler arasında insan ömrünü uzatan gen terapisi de var. Şehirde bulunan bir klinikte 25 bin dolara kas kütlesi artırılıyor, yağ oranı azaltılıyor ve böylelikle yaşlanma süreci yavaşlatılıyor. Bu tedaviyi deneyenler arasında ünlü biyohacker Bryan Johnson da var. Ve sonuçlarında memnun olduğunu ifade ediyor.
ULTRA ZENGİNLER GEN TERAPİSİ GÖRÜYOR
Diğer bir işlem ise kök hücre tedavileri ve estetik operasyonlar. Bu hizmetlerin de yaşlanmayı tersine çevirdiği öne sürülüyor. Fakat zenginlerin akın ettiği bu şehirde yerel halk ise oldukça tedirgin. Lüks sağlık turizmin kendilerine ekonomik olarak fayda sağlamadığını ve dışlayıcı bir yapı olduğunu söylüyor.
YAKINDA NÜFUSÜ 38 BİNE ULAŞABİLİR
Şehir, son yıllarda büyük ilgi görürken nüfusun 2030 yılında 38 bin kişiye ulaşacağı tahmin ediliyor. Fakat bu deneysel şehir, etik ve yasal tartışmalarını da beraberinde getirdi. Ancak bu deneysel cennetin, etik ve yasal boyutları tartışma yaratmaya devam ediyor.
Source: Sonuç Sürmeli