Baş ağrısının en yaygın nedeni
Hemen herkes zaman zaman baş ağrısı çeker. Ne zamanki bu baş ağrıları dayanılmaz hale gelir, işte o zaman doktora başvurulur.
“Sanılanın aksine baş ağrısı her zaman beyinden ya da baştaki diğer yapıların rahatsızlıklarından kaynaklanmaz.
Bu ağrı genellikle boyundan kaynaklanır. Hatta bu nedenle 1983 yılında Uluslararası Baş Ağrısı Derneği tarafından ‘Boyun kaynaklı baş ağrısı’ tanımı yapılmıştır’’ diyen Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Aybars Akkor, baş ağrısının en yaygın nedenini şöyle açıkladı:
Ağrı aniden başladıysa ve şiddetliyse…
Beyindeki sorunlardan kaynaklanan baş ağrıları ise genellikle belli bir bölgede olur. Ağrı dayanılmaz şekilde şiddetlidir, bilinç bulanıklığına, konuşma bozukluğunu da yol açabilir. Ağrı ile birlikte vücudun bir yarısında uyuşma, güç kaybı gibi belirtiler de çıkar.
Hastalar bu durumu “hayatımda yaşadığım en şiddetli baş ağrısı” şeklinde tanımlar. Nedeni beyin kanaması olabilir. Böyle bir durumda zaman kaybedilmeden hastaneye başvurulmalı ve bir beyin MR’ı çekilmelidir.
Ağrı enseden başlayıp başınıza yayıldıysa…
Boyundan kaynaklanan baş ağrısında ise –ki baş ağrılarının yüzde doksanının nedeni budur- ağrı enseden başın tamamına yayılır.
Günün her saatinde görülebilir, genellikle strese girdiğimizde, çok yorulduğumuzda, soğukta kaldığımızda daha çok olur.
Sebebi ense kaslarının gerilmesine bağlı boynun arkasında bulunan beynin arka tarafını besleyen damarların yeterince kan taşıyamamasıdır.
Genellikle bulantı ve kusma gibi belirtileri nedeniyle çoğu zaman migrenle karşılaştırılır. Trafik kazası geçirenlerde (boyundaki travmalar nedeniyle), ileri yaştaki kişilerde (kemik ve eklemlerdeki kireçlenmeden nedeniyle), ağır sporlar yapanlarda ve romatolojik hastalığı olanlarda da boyundan kaynaklanan baş ağrıları sık görülür.
Ağrı beynin sağ veya sol yarısındaysa…
Yapılan araştırmalar göstermiştir ki migren teşhisi konulan hastaların yüzde seksen ikisinin baş ağrısı nedeni farklıdır.
Çünkü migren sadece muayene ve doktorun tecrübesi ile konulan bir teşhistir, ne MR’da bir bulgusu vardır, ne de tahlillerde çıkar. Peki baş ağrımızın nedenini nasıl anlarız?
Çoğu zaman bize migrenimiz olduğu söylenir. Çeşitli ilaçlar verilir, botoks ya da ameliyat önerilir. Her ne kadar çeşitli migren tipleri varsa da migren ağrıları genellikle nöbetler şeklinde gelir, gelmeden göz yaşarması, burun akıntısı, mide bulantısı gibi ön belirtiler verir. Başımızı duvarlara vuracak kadar şiddetli gelişir, aydınlık ve gürültü ağrının şiddetini artırır.
Çoğunlukla beynin sağ veya sol yarısını tutar. İki üç gün sürer, sonra başımız rahatlar. Üç dört haftada bir nöbetler şeklinde gelir.
4 FARKLI TANI ÇIKABİLİR
Boyundan kaynaklanan baş ağrısında tam teşhis için boyun MR’ı çekilmelidir. Çekilen boyun MR’ında genellikle dört farklı tanı çıkabilir. Bunlar boyun fıtığı, boyun omurilik kanalında daralma, boyun düzleşmesi ve kas gerginliğidir.
Kas gerginliği
Sondan başlarsak kas gerginliği geçici bir durumdur. Kas gevşetici kullanmak, stresten uzak durmak, boyuna sıcak uygulamak ve gevşetici masajlar boynu rahatlatır.
Unutulmamalıdır ki su da iyi bir kas gevşeticidir, yüzmek veya su içinde egzersiz yapmak da boyun kaslarını gevşetir.
Boyun düzleşmesi
Boyun düzleşmesi, isminden de anlaşılacağı üzere C harfi şeklinde olan boynumuzun uzun süre gergin olması sonucu düz hale dönüşmesidir, şekil bozukluğunun geri dönüşümü yoktur, düzleştikten sonra artık o halde kalır.
Beyni besleyen dört ana damar vardır, ikisi öndeki şah damarları, diğer ikisi de boynun arkasından çıkan vertebral arterlerdir. Boyun düzleşince vertebral arterler gerilir ve beyne kan götüremez. Bunun sonucunda bir türlü geçmeyen baş ağrısı, zaman zaman baş dönmesi, unutkanlık, alınganlıkta artış, gece sık sık uyanma, uyunsa bile sabah yorgun kalkma, hep biri gelse de sırtımı boynumu ovsa diye bekleme gibi belirtiler oluşur.
Boyun düzleşmesi, kyropraktr gibi manuel terapi ile uğraşan uzmanların ve algologların ortak çalışması ve ozon tedavisi uygulanması ile rahatlatılır. Ancak tamamen yok edilemez.
Uygulanan tedavi eğer tedavi sonrası verilen egzersizler düzgün bir şekilde yapılırsa üç dört yıl, eğer yapılmazsa bir yıl süreyle kişiyi rahatlatır. Sonra tedavinin tekrarı gerekir.
Boyun fıtığı ve boyun omurilik kanalında daralma
Boyun fıtığı ve boyundaki omurilik kanalı daralmasında da baş ağrısı görülebilir.
Bu durumda mutlaka boyun ile yakından uğraşan bir beyin cerrahına başvurması gerekir. Ayrıca damarsal nedenler ve sinüzitler de baş ağrısı yapabilir. Özetle baş ağrılarının yüzde doksanının boyundan kaynaklandığını düşünerek mutlaka boynumuza da baktırmamız gerekir.
Source: Nazan Doğaner Halici
Kadınlar ayın belirli günü bu yüzden arkadaşlarını görmek istiyormuş! Oldukça şaşırtıcı
Kadınlar, ayın bazı günlerinde arkadaşlarını ailelerini görmek istiyor. Genelde aylık döngünün ikinci yarısında bu yaşanıyor. Araştırmacılar ise yumurtlamadan iki hafta sonra yumurtasının salınmasıyla beraber en yakınlarıyla bağ kurmanın önemli bir duruma geldiğini ifade etti.
KADINLAR ADET DÖNGÜSÜNDE SEVDİKLERİYLE BULUŞMAK İSTİYOR
Özellikle hamile kadınlar, maksimum korumayı sağlamak için bu aşamada kendilerine yakın olan kişilerle bağ kurma yönünde evrimleştiklerini belirtti. Arkansas Üniversitesi”nde görev alan araştırmacı Dr. Anastasia Makhanova bu duruma ilişkin şunları kaydetti:
“Adet döngüsünün diğer zamanlarına kıyasla arkadaşlar ve aileyle vakit geçirme isteği en yüksektir” dedi.
Dr. Anastasia Makhanova araştırma makalelerinde ise, “insan evrim tarihinde kadınlar, yaşamlarının büyük bir bölümünde hamilelik ve bebek bakımı nedeniyle oluşan tehditlere karşı savunmasız bir durumda olurlar. Hamileliğin tekrarlayan zorlukları, kadınların bu tehditlerle mücadele etmesine yardımcı olan kendini koruma stratejilerinin gelişimini şekillendirmiş olabilir” ifadelerini yer alıyor. Fetal gelişim için gerekli bağışıklık değişimlerinden dolayı kadınlar ilk aylarda hastalık riskinin artması ve sonrasında tehlike anında hızlı hareket edememeleri hayatta kalabilmek için etraflarında kendilerine bakacak güvenilebilir insanlara ihtiyaç duyuyorlardı.
DOĞUM SIRASINDA GÜVENDE OLMAK HİSSİYLE AYNI
Araştırma ekibi, yardımsız doğum riskinin de önemli bir detay olduğunu ve kadınların güçlü bir sosyal destek ağına güvenmeleri durumunda hamileliğin getirdiği zorlukların çoğunu hafifletebileceklerini aktardı. Dr. Makhanova, kadınların vücutları, yumurtlamanın ardından rahim gebeliğe kendini hazırlar ve kadınlar bununla başa çıkmak için sosyal hazırlıklara da başladığını ifade ediyor.
Araştırma ekibi düzenli adet gören 21 ila 37 yaşındaki 99 Polonyalı kadını izledi. Araştırmada adet döngülerinde 3 kez bir anketi tamamlamaları istendi. Kadınlar adetlerin başlamasından 7 gün sonra yani yumurtlama zamanı ve rahmin hamileliğe hazırlandığı sırada, kadınların çoğu “arkadaşlarıyla vakit geçirmek istiyorum” ifadesini seçti.
HEDİYE ALMAYI TERCİH EDİYORLAR
Diğer bir araştırmada ise kadınlar rahmin hamileliğe hazırlandığı sırada kendilerine benzeyen kişilerin fotoğraflarına daha fazla ilgi duydukları ve bu dönemde kendilerini akrabalarıyla çevreleme isteğine işaret ettiği ortaya çıkmıştı. Kadınlar adet döngüsü sürecinde hediye almaktansa yakın arkadaşları ya da ailelerine hediye almayı tercih ediyor.
Source: Haber Merkezi
Şekeri de tatlandırıcıyı da hayatınızdan çıkarın! Ama düşündüğünüz sebepten değil
Bir beslenme uzmanı, şeker ve tatlandırıcı kullanmanın olumsuz etkileri konusunda uyardı. Genellikle tatlılarda, çaylarda ve kahvelerde kullanılan şeker neredeyse hiçbir temel besin öğesi içermeyen, rafine bir bileşiktir. Ancak, bazı insanlar şekerin yerine yapay tatlandırıcıları tercih ediyor. Peki, bu ne kadar doğru bir seçim?
Özellikle yaygın olarak kullanılan yapay tatlandırıcı, glikoz ve fruktozdan oluşan bir karbonhidrat olup, hızlı bir şekilde kan dolaşımına emilir. Bu da glikoz seviyelerinde artışa yol açarken, bu durum bazı bireyler için sağlık riski oluşturabilir. Beslenme uzmanı Maria Merino, sosyal medyadan paylaştığı bir videoda, insanların şeker yerine tatlandırıcı kullanmalarının daha zararlı olabileceğini belirtti. Merino, şekerin mikrobiyota üzerinde zararlı bir etkisi olmadığını söylese de tatlandırıcıların bu anlamda daha olumsuz sonuçlar doğurabileceğini savunurken, “Bir bisküvi yediğinizde, şeker veya yağ içeriyor olabilir ama hiçbir şey doğrudan mikrobiyotaya zarar vermez. Ancak tatlandırıcılar fermentasyona yol açar ve bu, mikrobiyotaya daha zararlıdır” ifadelerine yer verdi.
BAĞIMLILIK YARATIYOR
Aynı videoda doktor Jaume Fontanals, şekerin kan şekeri seviyelerinde ani yükselmelere neden olabileceğini belirtti ve bunun uzun vadede metabolizma üzerinde olumsuz etkiler yaratabileceğine dikkat çekti. Fontanals, “Şeker, insülin ve glikoz seviyelerinin artmasına neden olur, bu da zamanla metabolizmanızı yavaşlatır” şeklinde konuşurken, bu tür tüketimlerin gelecekte daha az metabolik esneklikle sonuçlanabileceğini aktardı.
Doktor Fontanals, her gün azar azar şeker tüketmenin bağımlılık yaratabileceği konusunda uyarırken, “Bağırsaklarınızdaki belirli bakteri türlerini beslerseniz, onlar buna alışır ve şeker veya tatlandırıcıları bırakmak çok zorlaşır” şeklinde konuştu.
Source: Derleyen: Özge Sivas
Salgın çevre kasabalara da sıçradı! 10 yıl sonra ilk ölüm gerçekleşti
Teksas”ın Gaines County bölgesinde başlayan ve tüm kasabaya yayılan kızamık salgını, komşu eyalet New Mexico’ya kadar sıçradı. Yetkililer, şu ana kadar 200 kişinin enfekte olduğu belirtti. Özellikle çocuklar ve gençlerin risk altında olduğu bildirildi.
DOKTORLAR ALARMA GEÇTİ
Alarma geçen doktorlar ise bazı hastaların entübe edilmek zorunda kaldığını bazılarının ise yüksek ateş ve boğaz ağrısı nedeniyle beslenme güçlüğü çektiğini aktardı. Salgınla mücadele için bölgede test ve aşılama çalışmaları hızlandırıldı. Ancak doktorlar, düşük aşılama oranlarının salgını kontrol altına almayı zorlaştırdığını belirtiyor.
10 YIL SONRA İLK ÖLÜM GERÇEKLEŞTİ
Geçtiğimiz haftalarda Teksas”ta on yıl sonra ilk kez kızamıktan ölüm vakası kaydedildi. Aynı zamanda New Mexico’da da aşısız bir yetişkin kızamıktan hayatını kaybetti. Uzmanlar, salgının önümüzdeki aylarda devam edebileceğini ve aşının hastalıktan korunmada en etkili yöntem olduğunu vurguluyor.
Kızamık, son derece bulaşıcı bir hastalık olup, havada saatlerce asılı kalabilen damlacıklar yoluyla yayılıyor. Tedavisi bulunmayan hastalık, yalnızca destekleyici bakımla yönetilebiliyor. Sağlık yetkilileri, aşılanma oranlarının artırılması gerektiğini hatırlatarak ebeveynleri uyarıyor.
Source: Haber Merkezi