Köylüler, zeytinliklerin talana açılmasını öngören yasa teklifini protesto ediyor: ‘Devlet şimdi de gözünü yaşam hakkımıza dikti’
İktidarın Meclis’e sunduğu ve yasalaştırmak i çin canh ıraş uğraştığı zeytinliklerin talanını öngören yasa teklifine tepki gösteren köylüler, 10 günü a şkın s üredir Meclis yak ınlarında bulunan Ankara Cemal S üreya Park ı’nda n öbet tutuyor. Burada yat ıyor, burada kalkıyorlar. Ge çim kayg ısı bir yana dursun, yaşadıkları yerin doğasına, anısına, tabiatına ve yaban yaşamına sahip ç ıkmaya çal ışıyor. Madenlerin kirlettiği su kaynaklarına, kesilen ağa çlara dert yanan köylüler, bir umutla yasa taklifinin geri çekilmesini bekliyor. Gazetemiz Cumhuriyet, köylülerin eylemini sürdürdü ğ ü Cemal Süreya Park ı’na giderek k öylülerden birkaç ıyla g örü şt ü. Sesini tüm Türkiye’ye duyurmak isteyen köylüler, niçin parkta bulunduklar ını Cumhuriyet’e anlattı. ‘BUNU BİZE DEVLET DAYATTI’ İzmir Kınık’tan Ankara’ya gelen orman k öylüsü ve ziraat mühendisi Mehmet Aksoy, maden şirketlerinin k öylülerden önce ev kar şılığı toprak aldığını, k öylüleri madenlerde i şe aldığını, daha sonra çe şitli bahanelerle k öylüleri i şten ç ıkarttığını belirtti. Aksoy, “Kimse bağını, bah çesini, an ılarını satmak istemez. Bu, devletin bize dayattığı bir şey. T ütünü, pamu ğu, zeytini bitirdi. Bizi yerli ve yabancı sermayedarlara k öle olarak kulland ırtmak i çin böyle bir politika izledi ve bunu ba şardı. Biz tarlamızı madene sattık, maden şirketi de bizi kapının önüne koydu” dedi. Maden şirketlerinin k öylülerin geçim şartlarının yanı sıra yaşadığı çevreyi de kötü etkiledi ğini vurgulayan Aksoy, “Biz k öylüyüz. Bal ığı marketten alamayız. Balığı derede tutardık. Yazın serinlemek i çin deniz veya havuz şansımız yoktu. Dereye girerdik. Berrak ve tertemizdi. Benim balık tuttuğum derenin suyu şimdi simsiyah. Madendeki k ömür tozlar ıyla dolu. Balıklar öldü. Yüzmeyi ö ğrendiğim dere yataklarına şimdi ayağımı sokamam” ifadelerini kullandı. ‘K ÖYLÜYÜZ AMA CAH İL DEĞİLİZ’ Yasayı çektirmeden geri dönü ş imkanlarının olmadığına vurgu yapan Aksoy, “Bizim trakt örlerimiz hacizde. Hayvanlar ımızı yem ve ila ç kar şılığında sattık. Evler ipotekli. Tarlalar hacizli veya ipotekli. Devlet bizi zaten m ülksüzle ştirdi. Bizim elimizde kalan iki şey var. Sabah kalkıp nefes alabiliyoruz. Biraz da kalan temiz su kaynaklarından su i çiyoruz. Devlet bizi zaten yoksulla ştırıp perişan etti. Doğru d üzgün e ğitim, ulaşım, sağlık hakkımız yok. Yaşam hakkımız kaldı sadece. Devlet şimdi de buna g özünü dikti. İdeolojik veya siyasi bir kaygı değil buradaki bekleyiş. Bu bizim yaşam hakkımız” diye konuştu. Zeytinliklerin taşınmasının çare olmayaca ğını da belirten Aksoy, “Zeytin bir yıllık bitki değil. Bir orkide, fesleğen, kakt üs de ğil ki bu. Bunu alıp oraya koy bir yıl sonra tekrar can bulsun gibi bir olay yok. Üç yüz, be ş y üz y ıllık ağa çlar var. Bunlar ı taşırsan aynı verimi alman imkansız. Biz k öylüyüz ama cahil de ğiliz” dedi. ‘B ÜYÜK HATA YAPIYORLAR’ Mu ğla Milas Karacahisar k öyünden gelen Halil Şallı ise, eylemde olmasının sebebini enerji santralleri ve k ömür havzalar ının yol a çt ığı çe şitli sorunlar olarak a ç ıkladı. Şallı, “Kanser vakaları arttı. Sağlık Bakanlığı’ndan kanser vakalarının sayısal listesini istediğimizde vermiyorlar. Yeraltı sularımızı kirlettiler, bir kısmını da kaybettiler. Bu da insan eliyle oldu. Sondaj kuyularını doğal su kaynaklarının kenarlarına vurarak su kaynaklarını k ömür ç ıkartmak adına kuruttular. Ormanlarımız, endemik bitki t ürlerimiz, yaban hayat ımız ne yazık ki tamamen yok oldu. Şimdi susuzlukla baş başayız. Onun i çin, bu yasan ın acilen geri çekilmesini istiyoruz” ifadelerini kulland ı. Şallı, “ Biz burada beklemeye devam edeceğiz. Eğer meclisten ge çirirlerse eve gitmeden önce burada yine zeytinliklerimizin dibinde nöbet tutaca ğız. B üyük bir hata yaparlar, bunun sonucu çok a ğır olur. Sığındıkları tek nokta kamu yararı. Bahane ettikleri ‘kamu yararına’ karşın da şunu s öylüyorum: Zeytinin üç ö ğ ün yemekte ya ğı kullanılıyor. Sabah etini yiyorsunuz. Çekirde ğinden ısınıyorsunuz. Kirlendiğinizde sabunu ile yıkanıyorsunuz. Dostluk ve barış simgesi olarak dalını kullanıyorsunuz. Aynı zamanda dolares gibi bir ağrı kesicidir, v ücudunuza sürdü ğ ünüzde. Böyle bir faydal ı ağacı kamu yararı adına yok edemezsiniz. Yok etmemeniz lazım. Kesinlikle kabul etmiyoruz bunu. Bu yasanın derhal geri çekilmesini istiyoruz” diye konu ştu.
Source: Emirhan Çoban
Kulak zarı yırtığı ciddiye alınmalı
Bir konser çıkışı, düğündeki yüksek müzik veya ani bir patlama sesi… O andan sonra kulağınızda misafir kalan uğultu, sandığınızdan çok daha ciddi bir hasarın ilk sinyali olabilir. Uzmanlara göre bu durum, ihmal edildiğinde kalıcı işitme kaybıyla sonuçlanabilecek bir kulak zarı yırtığının en yaygın belirtisi. Konunun tüm detaylarını ve korunma yollarını Medipol Acıbadem Bölge Hastanesi”nden Dr. Öğr. Üyesi Yasin Kulaksız anlattı. Dr. Öğr. Üyesi Kulaksız, “Kulakta tekrarlayan enfeksiyonlar ya da kalıcı işitme kaybı oluşmadan, hekime başvurmak çok önemlidir” diyerek uyardı. Kulak zarının hem ses iletiminde hem de orta kulağı dış ortamdan korumada kritik bir bariyer olduğunu belirten Dr. Kulaksız, “Zar, dışarıdan gelen sesleri titreşime çevirip işitme kemiklerine iletir. Aynı zamanda steril olan orta kulak boşluğunu, dış ortamın mikroplarından izole eder” dedi. Kulak zarı yırtılmalarının iki ana grupta değerlendirildiğini söyleyen Dr. Kulaksız, “Birincisi ani (akut) yırtıklar. Barotravma (basınç değişimi), yüksek ses (akustik travma) ya da yabancı cisimle müdahale sonucu oluşur. Diğeri ise kronik orta kulak enfeksiyonlarına bağlı olarak gelişen yırtıklardır” diye konuştu. BELİRTİLERİ NE ZAMAN CİDDİLEŞİR? Ani yırtıkların büyük kısmının kendi kendine iyileşebildiğini vurgulayan Dr. Kulaksız, “Kulağı sudan koruyup enfeksiyon riskini azaltırsak, yırtıkların yüzde 80’i bir ay içinde kapanır. Ortalama iyileşme süresi 1 ila 6 ay arasıdır. Ancak bu sürede iyileşme olmazsa cerrahi gündeme gelir” dedi. Dr. Kulaksız, akut yırtıklarda ağrı, uğultu, işitme kaybı, kanama ve baş dönmesi görülebildiğini belirtirken, kronik vakalarda daha çok akıntı, çınlama ve kademeli işitme kaybının ön planda olduğunu ifade etti. GEÇ KALMAYIN! Tedavi edilmeyen kulak zarı yırtıklarının tekrarlayan enfeksiyonlara ve iç kulak hasarına yol açabileceğini belirten Dr. Kulaksız, “İşitme kaybı başlangıçta iletim tipi olduğu için geri döndürülebilir. Ancak enfeksiyon iç kulağa yayılırsa hasar kalıcı hale gelir. Bu yüzden cerrahi karar geciktirilmemelidir” uyarısında bulundu. “6 ay sonunda kapanmayan kulak zarı yırtıklarında, ileride oluşabilecek komplikasyonları önlemek için ameliyat öneriyoruz” diyen Dr. Kulaksız, endoskopik yöntemle kesi olmadan yapılan modern kulak zarı onarımlarının hasta konforunu artırdığını söyledi. “Dış kulaktan girilerek yapılan bu ameliyatlar, estetik açıdan avantajlı olmasının yanı sıra hem ağrısızdır hem de iyileşme süreci de kısadır.” diye ekledi.
Source: Internet Haber
İmamoğlu’nun en yakınları tek tek dökülüyor
2019-2024 döneminde İBB İştiraklerinden Sorumlu Resmi Başkan Danışmanı, 2024 Yerel Seçimleri sonrasında da CHP’den Büyükşehir Belediye Meclis Üyesi seçilen ve Ekrem İmamoğlu tarafından İştirakler Komisyonu Başkanı yapılan Ertan Yıldız’dan sonra kendisine en yakın isimlerden biri olan eski sıvacısı Adem Soytekin de konuştu.
Adem Soytekin’in İmamoğlu ile tanışıklığı, Ekrem İmamoğlu”nun yüzde 60 ortağı olduğu aile şirketi olan İmamoğlu İnşaat”ta sıvacı olarak çalışmaya başladığı döneme dayanıyor.
Bu ilişki, İmamoğlu”nun Beylikdüzü Belediye Başkanı seçilmesiyle “iş fırsatlarına” dönüşmüş; Soytekin, kısa sürede kendi inşaat firmalarını kurarak İBB projelerinde birçok büyük bütçeli ihale aldı.
Yani Ekrem İmamoğlu, sıvacısına Beylikdüzü Belediye Başkanı olduktan sonra “yürü” dedi.
İBB Başkanı olduktan sonra da Soytekin koşmaya başladı.
Ancak bu koşu esnasında yapılan yolsuzluk soruşturması yolsuzluk iddialarının odağındaki isimlerin ayaklarına dolandı.
Adem Soytekin’in İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na etkin pişmanlıktan yararlanmak için verdiği 15 sayfalık ifade metninin tamamına ulaştım.
İçerisinde son derece vahim iddialar var.
Hayret etmek gerekir ancak önceki itirafçıların söylediklerini duyduktan sonra bu duyguyu da rafa kaldırmış durumdayız.
Öncelikle yine bir hatırlatma; etkin pişmanlıktan yararlanmak için sadece ifade vermeniz yeterli değildir.
Söylediklerinizin tespit edilmesi yani delillendirilmesi de gerekir.
Tespitler söylediklerinizle uyumlu ise; etkin pişmanlıktan yararlandırılırsınız.
Ayrıca belirtmem gereken bir diğer husus da, soruşturma sürecinde etkin pişmanlıktan yararlananların cezaları 2/3 oranında düşürülür lakin suç işlediğinizi alenen kabul etmiş ve kendi ellerinizle delilleri sunmuş olursunuz.
Yani cezadan kaçamazsınız…
Şimdi gelelim ifadeye…
Medyaya yansıyan bölümleri zaten okumuşsunuzdur.
Ben biraz daha detay bilgileri ve insan canının ‘para için’ nasıl hiçe sayıldığını Adem Soytekin’in iddiaları doğrultusunda paylaşmak istiyorum.
“ADEM DİK DUR BİZİ SATMA”
Adem Soytekin konuşmasın diye Ekrem İmamoğlu avukatlar üzerinden kendisine el yazısıyla ‘pusulalar’ yollamış ve “Adem dik dur, bizi satma” demiş.
İfade metninden aynen aktarıyorum:
“Tutuklanmamın üzerinden yaklaşık 3 ay sonra ifade vermemin sebebi ise olayların bir bütünün anlamak maksadıyla geçen süredir. Bu sürede cezaevinde avukatlar aracılığıyla şahsıma ciddi baskılar, milletvekili teklifi yapılarak susturulmaya çalışıldım. El yazısıyla Ekrem İmamoğlu”na ait notlar tarafıma okutturularak susturulmaya çalışıldım. Hatırladığım notlardan birisi “Adem dik dur bizi satma” içerikli nottur. Ben şu an ifademde kimseyi sattığımı düşünmüyorum.”
METRO İHALESİNDEN YÜZDE 7 KOMİSYON İMAMOĞLU’NA
Adem Soytekin İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin yapmış olduğu Güneşli ile Bağcılar arasındaki hattın ihalesine girmek istemiş.
Bu isteğini de Ekrem İmamoğlu’nun para kasalarından biri olduğu ifade edilen Fatih Keleş ile paylaşmış.
Fatih Keleş de kendisini CHP’nin senelerdir ‘beşli çete’ diyerek eleştirdiği ancak şirket kurucusunun eski bir CHP milletvekili olduğu Yapı Merkezi isimli şirkete yönlendirmiş.
Soytekin ifadesinde;
“İstanbul Büyükşehir Belediyesi”nin yapmış olduğu Güneşli-Bağcılar hattında yapılan metro yapım ihalesi işine girmek için niyetim olduğunu Fatih Keleş ile paylaştım. Kendisi bu işi Yapı Merkezi”nin alacağını söyleyerek beni bu şahıslara yönlendirdi. Ben Yapı Merkezi”nin Boğaziçi’nde bulunan ofisine gittim ve orada şu an ismini hatırlamadığım gözlüklü, 50″nin üstü yaşlarında bir yönetim kurulu üyesiyle görüştüm. Bu görüşme esnasında kendisi bana üç ortak olduklarını, işin boyutunun Fatih Keleş ile Ekrem İmamoğlu”nun ortaklık payı olarak yüzde 7″ye anlaştıklarını, Avrasya Tüneli”nden sonra ilk defa İstanbul”da bir işe girdiklerini bana anlattı. Ben söz konusu yapılacak işin miktarını orada öğrendim ve yeterli iş bitirmem olmadığını anladım. Kendilerine yeterli iş bitirmem olmadığını ve ortak olamayacağımı söyledim. Bunun üzerine bana yaklaşık 3 milyar TL”lik betonarme niteliğindeki alt yüklenicilik işleri vereceklerini söylediler. Bana şirketimin gücü ile ilgili çalışma yapmamı söylediler. Sonrasında ben buradan ayrıldım. Bu görüşmeden yaklaşık bir hafta sonra tekrar bu şirket merkezine gittim. Elimde makine, ekipman gibi tüm çalışmalarımı hazırlayarak burada bulundum. Hafriyat işi için bir firmayla ön görüşmede yaptım. Kendilerine şirketimle ilgili gerekli sunumu gerçekleştirdim. Benden teminat mektubu hazırlamamı istediler. Bunun dışında çok fazla bir konuşmamız olmadı. İhale tarihi çok yakın olduğu için buna çalışılıyordu. İhale yapıldıktan 3 gün sonra ben Fatih Keleş”in yanına gittim ve ihalenin ne olduğunu sordum. Kendisi bana ihalenin patladığını, bir şahsın noterden ihale tarihinden bir gün önce ihaleyi kimin hangi fiyata alacağı gibi detayları tutanak altına aldırdığını ve bunu basına sızdırdığını, ihalenin iptal edileceğini söyledi.” şeklinde Ekrem İmamoğlu’nun metro ihalesinden komisyon aldığını iddia etmiş.
Bir kez daha altını çiziyorum iddia sahibi Ekrem İmamoğlu ile yıllardır beraber iş yapan ve kendisine en yakın olan isimlerden Adem Soytekin.
ARITMA MERKEZİNDEN DE YÜZDE 10 KOMİSYON
Adem Soytekin, Ambarlı Arıtma Merkezi’nin ihalesine de girmek istemiş.
Bu nedenle de (soruşturmada tutuklandıktan sonra etkin pişmanlıktan yararlanarak itirafçı olan) Ali Nuhoğlu ile bir araya gelmiş.
Orada da Nuhoğlu’nun ihale bütçesinden Ekrem İmamoğlu’na yüzde 10 komisyon vereceklerini ve bu işin yapımından çok fazla kazanç sağlayamadığını aktarıyor.
Yine noktasına dokunmadan Adem Soytekin’in ifade metninden aynen paylaşıyorum:
“Ali Nuhoğlu ve Özden Kuzu ile Ali Nuhoğlu”nun Aqua Florya”daki otelinde biraz önce belirtmiş olduğum metro ihalesinin sonrasında yakın bir zaman içerisinde buluştuk. Ambarlı Arıtma Merkezi işine ortak olmak istedim ancak iş bitirmemden dolayı ortak olamadım. Yine bu işin alt yükleniciliğini ben yapacaktım. Kendileri ihaleye girerek işin ön yeterliliğini aldılar, çalışmaları halen devam ediyor. Arıtma işlerinde önce ihaleye giriyorsunuz, ön yeterlilik aldıktan sonra bir proje hazırlıyorsunuz ve bir yıl sonra işe başlıyorsunuz. Ali Nuhoğlu ve Özden Kuzu bu işi konuştuğumuz gün masada konuşma esnasında ben kendilerine bu işten anlamadığımı, beni batırmayın bu işin sonunda şeklinde bir söylemde bulundum. Bunun üzerine Ali Nuhoğlu bana bu işten yüzde 10 Ekrem İmamoğlu”na vereceğiz, bizde zaten çok para kazanmıyoruz diye cevap verdi.”
KOLONU KESİLMİŞ BİNAYA RUHSAT VERİLDİ
İfade metnini okurken en çok kanımı donduran kısmı ‘para için’ insan canının tehlikeye atılma ihtimali kısmı oldu.
Soytekin, Gül İnşaat tarafından Beykent’te 14 bin 500 metrekare alan üzerinde inşa edilen Kubist Park Residence projesindeki yüksek binada beton kalitelerinin projeye uygun olmadığını ve binanın arka girişinden kolon kaldırılarak girişin genişletildiği ve sonrasında güçlendirme yapılacak alana güçlendirme yapılmadığını söylüyor.
Bu kadar hayati kusurlara rağmen de ‘ruhsat’ işini Fatih Keleş’in desteği ile hallettiğini iddia ediyor.
İddia doğrultusunda; para için orada yaşayan insanların beklenen İstanbul depreminde hayatını kaybetme ihtimali, gerçekten rüşvet suçu ile beraber aynı zamanda cinayete de teşebbüs değil mi?
Adem Soytekin’in bu konudaki ifadelerini aynen paylaşıyorum:
“Metin Gül ile benim eski zamanlardan beri tanışıklığım vardır. Kale Kent isimli projenin bir etabının kaba inşaatını ben yaptım. Metin Gül bu projeden dolayı o dönem mahkemelikti. Kendisi bana Ekrem İmamoğlu ile görüştüğünü, kendisini Fatih Keleş”e yönlendirdiğini, Fatih Keleş”i tanıyıp tanımadığımı sordu. Bende tanıdığımı söyledim ve Fatih Keleş’i aradım, kendisi birkaç saat sonra Kale Kent”in satış ofisine geldi. Metin Gül ve Fatih Keleş ayrı bir odaya geçerek özel bir görüşme yaptılar.
Bu görüşmeden sonrasında ben Fatih Keleş’i uğurlarken bana “Bu adamın derdi çok, benim çözebileceğimden fazla derdi var” dedi ve ayrıldı. Sonrasında bu büyük dertlerin tamamının çözüldüğünü öğrendim. Metin Gül”ün büyük dertleri Kubist, Kale Kent ve Bey City projelerindeki usulsüzlüklerin hukuka uygun hale getirilmesiymiş. Bu projelerden Kubist projesinin yüksek bloğun özellikle kayıtlara geçmesini isterim ki bu binanın statik sisteminde güçlendirme gerekliliği vardı, beton kaliteleri projeye uygun değildi ve binanın arka girişinden kolon kaldırılarak girişin genişletildiği ve sonrasında güçlendirme yapılacak alana güçlendirme yapılmadığını bilmekteyim. Bu nedenle mesleki sorumluluğum gereği bu binanın olası bir İstanbul depreminde yerle bir olacağını, bu beyanımın ihbar kabul edilerek detaylı incelemelerin yapılarak söz konusu tespitlerin yapılması ve insanların hayatlarına mal olmaması gerekliliğini bildirmek isterim. Ben tutuklu bulunduğum süre içerisinde meydana gelen depremde de bu projede büyük çatlaklar oluştuğunu duydum.”
23 Nisan’da İstanbul’da yaşanan depremde binada çatlaklar oluştuğu belirtiliyor.
Nasıl bir organizasyon ile karşı kaşıya olduğumuzu görüyor musunuz?
İddianame yazıldıktan sonra ve gerçekler ortaya çıkınca kim bilir daha neler duyacağız?
Ferhat Murat / Haber7
Source: Ferhat Murat
Şap virüsü için kritik açıklama: Daha ölümcül ve tehlikeli diyerek uyardı!
Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayrakta r, ülke genelinde etkili olan şap hastalığına ilişkin önemli açıklamalarda bulundu. 2025 yılının tarım sektörü açısından bir afet yılına dönüştüğünü belirten Bayraktar, hastalığın hayvancılık üzerinde yarattığı tahribata dikkati çekerek şu değerlendirmelerde bulundu: Henüz ilk yarısında tarım sektörü için bir afet yılı haline gelen 2025 yılı üreticilerimizi zorlamaya devam ediyor. Bu yıl yaşanan don, dolu, kuraklık gibi doğal afetlerin yanında son dönemde hızla yayılan şap hastalığı nedeniyle 81 ilde hayvan pazarları kapatıldı ve hastalık olan bölgelerde hayvan hareketleri durduruldu. Bu yıl Kurban Bayramında artan hayvan hareketleri hastalık mihraklarında artışa neden oldu. Sığırlarda ateş, iştahsızlık, depresyon, et ve süt veriminde azalma gibi ilk bulguları olan şap hastalığı koyun ve keçilerde daha hafif seyrediyor. Genellikle hastalığın ölüm oranı düşük olmakla birlikte bulaşma oranı yüksektir. Ancak Ziraat Odalarımızdan aldığımız bilgilere göre bu yıl görülen şap virüsü daha ölümcül ve tehlikeli boyutta seyrediyor. Hastalık sonucunda bazı bölgelerde üreticilerimiz hayvan kayıpları yaşıyor. Bunun yanında et ve süt verimlerindeki hızlı düşüşe bağlı üreticilerimiz ekonomik kayıplarla karşı karşıyadır. KAÇAKÇILIKLA TOPYEKÜN MÜCADELE EDİLMESİ KONUSUNDA TAVİZ VERİLMEMELİDİR Şap hastalığının en önemli nedeni sınırlarımızdan ülkemize yapılan kaçak canlı hayvan ve et girişleridir. Canlı hayvan ve etin kaçak yollarla ülkemize girmesi hem insan hem de hayvan sağlığı için son derece tehlikelidir. Kaçakçılıkla topyekün mücadele edilmesi konusunda taviz verilmemelidir. Aksi takdirde hem insan hem de hayvan sağlığını tehdit eden bu risk ortadan kaldırılamaz, olası ekonomik kayıplarının önüne geçilemez. Şap hastalığı ile mücadelede karantina ve aşı tedbirlerinin rolü çok önemlidir. Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından yapılan açıklamayla; bu yeni hastalık tipinin yayılmaması için hızlı şekilde tedbir alındığı, hastalık çıkan bölgelerde yeterli miktarda aşı stoku mevcut olduğu ve sevkiyatın planlı bir şekilde sürdürüldüğü belirtilmiştir. ÜRETİCİLERİMİZİN DE BU HASTALIĞA KARŞI ALACAĞI ÖNLEMLER BÜYÜK ÖNEM TAŞIMAKTADIR Üreticilerimizin de bu hastalığa karşı hem öncesinde hem de hastalık sırasında alacağı önlemler büyük önem taşımaktadır. Üreticilerimizin hastalık çıkmadan alması gereken bazı önlemleri arasında; Ahırlarda şap hastalığına karşı etkili dezenfektanlar bulundurulmalı. Ahırlara hayvan bakıcılarından başka kimse sokulmamalı, bakıcılar da günlük kıyafetlerinin dışında farklı kıyafet ve ayakkabı ile ahıra girmeli. Damızlık hayvanlarda sağım öncesinde ellerin ve otomatik sağım makinelerinin temizliğine özen gösterilmeli. Yeni satın alınan hayvanlar 21 gün süre ile karantinaya alınmalı ve süre sonunda hastalık yok ise diğer hayvanların yanına alınmalı. Enfekte bölgelerden ot, saman vb. alınmamalıdır. Hastalık çıktıktan sonra üreticilerimizin alacağı bazı önlemler arasında; hasta hayvanlar ile sağlıklı hayvanlar hemen birbirinden ayrılmalı, hasta hayvanların bulunduğu yerin dezenfeksiyonu sağlanmalı, hasta hayvanların altlıkları yakılmalı, en hızlı şekilde veteriner hekimin haberdar edilmesi gerekmektedir. Hayvan pazarlarının ülke genelinde kapalı olması dolayısıyla hayvan satışının yapılamaması üreticilerimizin Tarım Kredi Kooperatiflerine ve Ziraat Bankasına olan borçlarını ödemesini zorlaştırıyor. Bu nedenle üreticilerimizin Tarım Kredi Kooperatiflerine ve Ziraat Bankasına olan borçları faizsiz olarak en az 1 yıl ertelenmelidir. Son olarak şap hastalığından zarar gören üreticilerimize geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.”
Source: Anka
BM raporu: Türkiye’nin yüzde 88’i çölleşme riskiyle karşı karşıya
Birleşmiş Milletler (BM) desteğiyle hazırlanan yeni bir rapor, son iki yılda tarihin en ciddi kuraklıklarından birkaçının gerçekleştiğini tespit etti. Raporda Türkiye”nin 2030″da ciddi bir kuraklıkla karşı karşıya kalabileceği uyarısı yapıldı.
Raporda Akdeniz bölgesine özel bir bölüm ayrılıyor ve hava sıcaklıklarındaki artışla yağışlardaki düşüş dikkate alınarak iklim değişikliğinin ana merkezlerinden biri olarak değerlendiriliyor.
Akdeniz ikliminde kuraklığın normal olduğu ancak sıklığı ve etkisinin 1950″lerden bu yana hızla arttığı belirtiliyor.
Rapora göre bölgede ortalama hava sıcaklıklarının 2050 yılında 2-3 derece, 2100 yılında 3-5 derece arasında artması bekleniyor.
Her 2 derecelik sıcaklık artışı, bölgede suya erişimin yüzde 15″e kadar varan oranda azalması anlamına geliyor.
Raporda ayrı bir yer ayrılan Türkiye de, çöl iklimine benzeyen bir iklimin görülmesi olasılığının artması nedeniyle bu kuraklıktan etkilenme potansiyeli en yüksek ülkeler arasında görülüyor.
Akdeniz havzasında iklim değişikliği ve küresel ısınmanın etkisi ve olası risklerini incelemek için raporda üç ülke baz alınıyor: İspanya, Fas ve Türkiye.
“Türkiye yarı kurak ve toprak parçalanmaya yatkın. Ülkenin yüzde 88″i çölleşme riskiyle karşı karşıya” ifadelerinin yer aldığı rapora göre, 21. yüzyılın sonunda Türkiye”de yağış oranları yüzde 30 oranında düşecek.
Eş zamanlı olarak sıcaklıklar da artacak ve 2100 itibarıyla ülkenin batısı ve güneyinde ortalama sıcaklıklar 4-5 derece daha fazla olacak.
2019″da Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü”ne (OECD) göre su konusunda sıkıntılar yaşayan ülke kategorisinde olan Türkiye, 2030″da “su fakiri” ülke kategorisinde olma riskiyle karşı karşıya.
Bu da, nüfusun ve tarım alanlarının yüzde 80″inin beş yıl içinde kuraklık riskiyle karşı karşıya kalması anlamına geliyor.
Raporda, 2022″deki aşırı kurak geçen mevsimlerin ardından Türkiye”de 2023 yılında ciddi bir kuraklık görüldüğünü, bunun etkilerinin de özellikle tarım alanında hâlâ devam ettiği belirtiliyor.
Türkiye”de su kaynaklarının yüzde 75″i tarım alanında kullanılıyor.
2030″da olası kuraklık göz önüne alındığında, rapor, su kaynaklarının kullanımı ve hatta farklı kaynaklara yönelme konusunda ülkede ciddi yatırımlar yapılması gerektiği konusunda uyarıda bulunuyor.
2025 yılının Ocak ayı da, son 24 yılın en kurak Ocak ayı oldu. Güneydoğu Anadolu Bölgesi ortalama Ocak ayı yağışının yüzde 6″sını alırken diğer bölgeler de sadece yüzde 30″unu aldı.
Haberin kaynağına buradan ulaşabilirsiniz
Source: aktifhabercom
TZOB Başkanı Bayraktar”dan “şap” açıklaması
Bayraktar, yaptığı açıklamada, şap hastalığına karşı kaçak canlı hayvan ve et girişleriyle topyekun mücadeleden taviz verilmemesi gerektiğini bildirdi.Bayraktar, “Şap hastalığıyla mücadelede karantina ve aşı tedbirlerinin rolü çok önemli. Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından yapılan açıklamayla, bu yeni hastalık tipinin yayılmaması için hızlı şekilde tedbir alındığı, hastalık çıkan bölgelerde yeterli miktarda aşı stoku olduğu ve sevkiyatın planlı şekilde sürdürüldüğü belirtildi.” ifadesini kullandı.Üreticilerin de bu hastalığa karşı hem öncesinde hem de hastalık sırasında alacağı önlemlerin büyük önem taşıdığını vurgulayan Bayraktar, alınabilecek tedbirleri şöyle sıraladı:”Ahırlarda şap hastalığına karşı etkili dezenfektanlar bulundurulmalı. Ahırlara hayvan bakıcılarından başka kimse sokulmamalı, bakıcılar da günlük kıyafetlerinin dışında farklı kıyafet ve ayakkabıyla ahıra girmeli. Damızlık hayvanlarda, sağım öncesinde ellerin ve otomatik sağım makinelerinin temizliğine özen gösterilmeli. Yeni satın alınan hayvanlar, 21 gün süreyle karantinaya alınmalı ve süre sonunda hastalık yoksa diğer hayvanların yanına alınmalı. Enfekte bölgelerden ot, saman alınmamalı.””ÜRETİCİLERİMİZİN BORÇLARI FAİZSİZ OLARAK EN AZ 1 YIL ERTELENMELİ”Bayraktar, üreticilerin hastalık ortaya çıktıktan sonra alması gereken önlemlere ilişkin de hasta hayvanlarla sağlıklı hayvanların hemen birbirinden ayrılması gerektiğini ifade etti. Hasta hayvanların bulunduğu yerin dezenfeksiyonunun sağlanmasının önemine dikkati çeken Bayraktar, şunları kaydetti:”Hasta hayvanların altlıkları yakılmalı, en hızlı şekilde veteriner hekimin haberdar edilmesi gerekmekte. Hayvan pazarlarının ülke genelinde kapalı olması dolayısıyla hayvan satışının yapılamaması üreticilerimizin Tarım Kredi Kooperatiflerine ve Ziraat Bankasına olan borçlarını ödemesini zorlaştırıyor. Bu nedenle üreticilerimizin Tarım Kredi Kooperatiflerine ve Ziraat Bankasına olan borçları faizsiz olarak en az 1 yıl ertelenmeli.”
Source: Emre Genç