“Sağlık ve Özgürlük: Işın Çelebi’nin Vizyonu”

Eski Bakan Işın Çelebi derinden gelen bir dalga olduğunu söyledi: ‘Özgürlük genlerimizde var’

Eski Ekonomi Bakanı Prof Dr Işın Çelebi Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı.- Son yapılan operasyonların Türkiye’ye ekonomik bedeli ne oldu? Türkiye, son bir yılda yurt dışından 40 milyar USD kiralık sıcak para temin etti. Bu gelen para için yaklaşık 12 milyar USD faiz ödendi. Ancak bu para faiziyle birlikte yurt dışına geri gitti. Mart ayının son günlerinde Merkez Bankası rezervleri 3 günde 26 milyar USD eridi. Bu paralara ne oldu? İnsanlar 14 bin lira emekli maaşı alıyor. İnanılmaz bir yaşlı yoksulluğu yaşanıyor. Asgari ücret 22 bin lira. Kayıt dışı ekonomi, toplam gayri safi milli hasılanın dörtte biri düzeyinde. Bunlar vergilendirilmiyor. Bununla birlikte dolaylı vergiler yüzde 70in üstüne çıkmış durumda. Tüm bu yük sabit gelirlilere ve düşük ücretlilere bindiriliyor. Şimdi durum daha da sıkıntılı bir hale geldi.- Hükümet bu durumu öngöremedi mi göze mi aldı sizce?Bence yönetim son 2 yılda olanları tam olarak görmek istemiyor. Pembe bir tablo çiziyorlar. Bu yaşlananlar son iki yılda, insanları hor gören bir tavrın patlaması. Hiçbir şey birdenbire olmadı.- Ekonomik anlamda bu saatten sonra Mehmet Şimşekin yapabileceği bir şey var mı?Bence yok. Komuta ekonomisi mantığına sahip iktisatçıların da yapabileceği bir şey yok.- Kim ne yapabilir?Bu toplumun içinden yetişmiş insanlar yapabilir. Sorunları yaşayan, derin yoksulluğu bilenler, anlayanlar yapabilir. – Az önce yaşlılık yoksulluğundan söz ettiniz, nedir tam olarak?Evet, bu konu çok önemli ve yeterince dikkate alınmıyor. Yaşlılık yoksulluğu dediğim zaman boşa konuşmuyorum. Türkiyede 20 milyondan fazla insan 50 yaş ve üstü ve bu insanlar çok mağdur durumda. Ama kiralık olarak gelen 40 milyar USD sıcak para ve bu paranın 12 milyar USD civarında yıllık faiz maliyeti, üretimde ve yatırımda kullanılmadı. 26 milyar USD para üç günde yurt dışına çıktı, rezerv yakıldı, bir nevi sokağa atılmış oldu. İnsanlar yoksullaştı. Bugün ne yazık ki yaşlıların bir bakım sigortası yok. Oysa bu parayla yaşlılar ve emekliler için bakım sigortası sistemi kurulabilirdi. Her evde bu problem var. Herkes kendi yaşlısının sorunuyla ilgilenmek zorunda kalıyor. Özellikle kız çocukları. Buna devletin sahip çıkması lazım. Devletin “ana” olması lazım. Eğitim, sağlık ve barınma hakları çok önemli. Sosyal devlet anlayışının ön plana çıkması lazım.- Boykot çağrılarına çok sert tepkiler geldi, siz nasıl değerlendiriyorsunuz?Türkiye hukuk devleti ilkelerini ve üç temel özgürlüğü hiçbir zaman unutmamalı. Bir; düşünce ve ifade özgürlüğü. İki; din ve vicdan özgürlüğü. Üç; girişim özgürlüğü. Yönetimler maalesef daha da sertleşiyor. Türkiye bu sertliği kaldıramaz. Türkiye totaliter bir rejimle yönetilemez. Türkiye’nin genlerinde, Cumhuriyet, demokrasi, özgür ifade, vicdan ve adalet anlayışı var. Atatürk’ün mirası da bu.‘ATATÜRK’ÜN ÇOCUKLARI KABUL ETMEZ’Türkiyenin doğal gazı, petrolü yok. Türkiyenin kaynağı insan gücü. Bu insan gücü kaynağı da özgürlük, demokrasi istiyor. Demokrasi ve özgürlükler askıya alınarak Türkiye kalkındırılamaz. Türkiye, körfez ülkeleri, Latin Amerika ülkeleri gibi yönetilemez. Atatürk’ün çocukları bunu kabul etmez. Türkiye, dünyaya entegre olarak, rekabet ederek, büyüyerek, gelişerek, kalkınarak yönetilebilir. – “Daha da sertleşecek” derken ne demek istiyorsunuz?Kastım şu, insanların ücretlerini daha da düşük tutarak daha da sıkacaklar. Geçim sıkıntısı arttıkça anaların göz yaşları dinmeyecek.- Bu süreçte CHP’nin duruşunu nasıl bir görüyorsunuz?Son olanlar, partilerin de ötesinde, partileri aşmış durumda. Bu içten gelen toplumsal bir hareket.- Yani siyaset halkı değil, halk mı siyaseti sürüklüyor?Evet. Bir araştırmaya göre toplantılara katılanların yüzde 30’u milliyetçi, yüzde 57si Atatürkçü. Yani millet “Mustafa Kemalin çocuklarıyız” diyor, parti adı söyleyen yok. – Bu süreçten sonra muhalefet tek vücut olur mu?Bence burada toplumsal bir hareket var. Ağrıdaki insanlar da Edirnedekiler de aynı şeyi istiyor. Sessiz çoğunluğun dinamizmini anlamak lazım. Toplum taleplerini dile getirdi. Ve derinden gelen bir dalga var. Bu dalgayı çok net gördük. – Bayram tatilinin uzaması söz ettiğiniz dalga nedeniyle miydi?İnsanlar geceleri yattıklarında ağlıyor. Yaşlılar, gençler, sabit gelirliler çaresiz. Tatil yapacak halleri mi var?- Peki, bu seçime kadar dinamik tutulur mu?Bu insanlara sahip çıkmak lazım. Sorunları masaya koyup, çözümleri açık, net ve doğru biçimde sıralamak lazım. Boş nutuk ve konuşmalar yerine, çözümler dile getirilmeli. Mevlana’nın dediği gibi “Sesini değil sözünü yükselt, çiçekleri büyüten yağmurdur gök gürültüsü değil”.‘ÇAĞ DIŞI ANLAYIŞLA OLMAZ’9 milyon asgari ücretli, 16 milyon emekli insan var. Aileleri ile birlikte minimum 50 milyon insan geçinme problemiyle karşı karşıyalar. Milyonların yoksulluğuna karşılık, kayıt dışı ekonomiden milyar dolarlar kazanan yüzde 5’lik bir nüfus var. Vergi üreticiden, çalışandan, emekliden alınıyor. Bunun yansımasını pazarlarda görüyoruz. Yüzde 5 nüfus toplam gelirin yaklaşık 300 milyar dolarının sahibi. Servet transferi çok açık. Müthiş bir gelir dağılımı bozukluğu söz konusu. Çözüm yolu; Türkiyenin verimliliğini, üretimini arttıracak, dünya ekonomisiyle entegre olacak bir ekonomik büyümenin ve uluslararası ticarette sağlıklı bir rekabet sağlamasından geçiyor. Çağ dışı anlayışlarla bu sorunlar çözülemez. Kuru, faizi sabit tut, dar gelirliyi fakirleştir, Türkiye’nin rekabet gücünü yok et, sonra bunu çözüm olarak kabul ettirmeye çalış. Bu anlayış çağ dışı. Ekonomideki belirsizlikler arttıkça, komuta ekonomisi mantığı geçerli oldukça çözüm bulunamaz. Zorlukları zorla kabul ettirmek doğru değil. Türkiye için demokrasi, açık toplum, özgürlükler, kalkınma, büyüme ve rekabet olmazsa olmazdır.- “Çağ dışı” ifadenizi açar mısınız?Eskiden gemileri hareket ettirmek için kürek mahkûmları kullanılıyordu. İnsanların yaşam düzeyini düşürerek enflasyonu çözmeye çalışmak doğru değil. İki sene önce fiyat artış hızı yüzde 38 idi, şimdi yine yüzde 38 deniyor. Enflasyonla mücadelede başarısızlık çok açık. Bu süreçte halk daha da yoksullaştı. Ekonomi yönetimi, gerçeklerden uzaklaştığı, kendi kabuğu içinde, kendi bildiği oyunu oynamaya çalıştığı için başarısız.- TÜİK’in “yüzde 38” açıklaması ne kadar gerçekçi?Haziran 2023’te fiyat artış hızı – enflasyon oranı – yüzde 38 idi. 21 ay sonra fiyat artış hızı – enflasyon düzeyi yine yüzde 38. 16 milyon emekli, 9 milyon asgari ücretli ve aileleri niye bu fedakârlığa katlandı? TÜİK’in rakamlarla oynadığı çok açık. Ama yine de TÜİKin rakamları üzerinden konuşuyorum. Biz geçmişte, Türkiye’nin yönetimde olduğumuz zaman bu rakamları televizyondan öğrenirdik. Hiçbir şekilde önceden bilmezdik. Şimdi rakamlar yönetimdekilerin onayı alındıktan sonra, onların uygun gördüğü oranda açıklanıyor. Oysa bu kurumların bağımsız olması lazım. Ancak o zaman rakamlar güvenilir olur. ‘KURUMLARIN BAĞIMSIZLIĞI ŞART’Bugün 143 mal üzerinden fiyat endeksi yapıyorsun. Hâlbuki toplumu ilgilendiren 80 malı incele, ona göre fiyat artışlarına bak. 143 malın 50 tanesi insanların günlük yaşamıyla hiç ilgili olmayan ürünler, fiyatları yıl boyunca sabit kalan mallar. Türkiyenin oturup yeni baştan bu meselelerin üzerine düşünmesi gerektiğine inanıyorum. TÜİK ve Merkez Bankasının bağımsız olması, DPT’nin yeniden kurulması şart.‘REKLAM VE GÜÇLE SEÇİM KAZANILAMAZ’- Erken seçim isteniyor, bu koşullarda mümkün mü?Üretimi ve verimliliği arttırmak gerek. Tüm veri ve bilgiler gerçek olmalı, belirsizlik ortadan kaldırılmalı. Bunun da temeli hukuktan ve demokrasiden geçiyor. Artık reklamla ve güçle seçim kazanmak mümkün değil. Devlet Planlama Teşkilatı’nın kaldırılmasını ne kadar yanlış olduğunu bugün görüyoruz. Merkez Bankasının bağımsızlığını kaybetmesinin ne kadar yanlış olduğuna tanık oluyoruz. Türkiyeye bir gelecek programı sunmak lazım. Bu programda bilge insanların ve gençlerin görüş ve vizyonlarına ihtiyaç var.- Temmuzda asgari ücrete ara zam olursa erken seçim ihtimali doğar mı?Sadaka verir gibi zam vererek problem çözülür mü? Ekonomide yapısal değişime ihtiyaç var. Uluslararası alanda rekabet gücünü arttırmak lazım. Kur sabitlenirse rekabet gücü artar mı? Dünyayla rekabet edecek düzeyde ticaret yapacak şekilde Türkiyenin hukuk altyapısını yenilemen, demokrasisini geliştirmen lazım. Demokrasisi ve hukuk altyapısı güçlendirilmeden Türkiye uluslararası alanda güç kazanamaz. Körfez ve Latin Amerika ülkelerine benzer yönetim anlayışı ile Türkiye yönetilemez. Demokrasi ve hukuk devleti ilkelerinden uzaklaşırsan Türkiye büyüyemez. ‘GÜCÜMÜZ İNSANIMIZ’En önemli varlığını, insan gücünü, gençlerini çağdaş biçimde eğitmezsen olmaz. Dünyada rekabet edecek, uluslararası ticaretten daha çok pay alacak, dinamik bir Türkiye’yi açık toplum ve açık ekonomi ile yönetmezsen sıkıntı büyük olur. Kapalı toplum ve komuta ekonomisi mantığı ile çağ dışı bir yönetim oluşur.- Hükümet Körfez, Latin Amerika ülkelerine benzer bir yönetim sistemi mi istiyor?Yasama yürütme ve yargının birbirinden bağımsız ve birbirini denetler olması gerekirken, bu anlayış tam tersi bir ortam yarattı. Türkiye’nin bugün oturup kendi içinde bir öz eleştirisini yapması lazım. Türkiye’de kuvvetler ayrımına, denetim yetkisinin kuvvetli olduğu bir parlamenter sisteme kesinlikle ihtiyaç var.- Türkiye’ye Trumpın etkisi ne olacak?Çok büyük olacak. Dünyada da çok büyük bir sertleşme var. ABD’de Trump, Almanya, Fransa, Rusya ve Çin’de teknolojik gelişme ve silah endüstrisi birlikte büyüyor. Bölgesel savaşlar sürüp gidiyor. Savaş endüstrisi ve teknolojik gelişmeler, yönetimlerde müthiş bir sertliği ve çatışmayı beraberinde getiriyor.‘TÜRKİYENİN SERTLEŞMEYE TAHAMMÜLÜ YOK’- Sadece Türkiye değil yani…Dünya sertleşiyor ama dünya sertleşirken Türkiyenin sertleşmeye tahammülü yok. Çünkü Türkiye 1923’ten bu yana 100 yıldır cumhuriyet ve demokrasiyle yönetiliyor. 1977de Ecevitin “Analar oylarınızla gözyaşlarını durdurun” sözü bugün daha çok geçerli. Analar – babalar bugün daha derinden ağlıyor. 1983’te Turgut Özal askeri rejime karşı özgürlükleri ve demokrasiyi savunarak seçimleri kazandı. Ecevit, Demirel, Özal, Erbakan 12 Eylül darbesine karşı demokrasinin yanında yer aldılar. Vicdan ve adalet o kadar iç içe ki, vicdanın olmadığı yerde adalet, adaletin olmadığı yerde vicdan olmuyor. Vicdanın kalbi adalettir. Keyfe göre yönetim olamaz. Türkiye’de doğal gaz, petrol olsaydı Suudi Arabistan, Kuveyt gibi, belki o zaman baskı ve demokrasi dışı uygulamalarla belki işler yürürdü. Türkiye; demokrasiden, özgürlükten vazgeçemez. Atatürk’ün çocuklarının kanlarında, genlerinde özgürlük, demokrasi ve cumhuriyet var. Bu nedenle kapalı toplum mantığı Türkiye’de kabul görmez. – Dünya sertleşirken Türkiye demokrasi yönünde adımlar atabilir mi?Dünya sertleşiyor maalesef. Teknolojinin ve silah endüstrisinin gelişmesi bölgesel savaşlara yol açıyor. Örneğin Ukrayna – Rusya savaşı, İsrail – Filistin savaşı. Bunlar at başı gidiyor. Ama bütün bu sertlik içinde Türkiyede demokrasinin, özgürlüklerin güçlenmesi, Türkiyenin büyümesi ve kalkınmasını gerçekleştirmek mümkün. Mustafa Kemal Atatürk’ün çocukları yeni baştan böyle bir Türkiye yaratır.‘HİTLER’E RAĞMEN ATATÜRK’ÜN YOLU’- 1930’ların sonunda da dünya faşizme doğru gidiyordu, bunu mu anımsatıyorsunuz?Türkiye Atatürkün yolunda hep cumhuriyeti, demokrasiyi ve özgürlükleri, halkın iradesini ön plana çıkardı. Atatürk’ün arkadaşları Hitler dönemine rağmen Türkiye’yi totaliter bir yönetim anlayışının hâkim olmasına karşı koruyabildi. Hitler dünyayı kasıp kavururken Türkiye, Atatürk’ün çizgisinde ilerledi. Her türlü engele rağmen cumhuriyet ve demokrasi çizgisinde yoluna devam etti. Yani dünya sertleşebilir ama Türkiye kendini koruyabilir. Türkiye’nin cumhuriyet ve demokrasi deneyimi var. Atatürk ilkelerine bağlılık var. Yıllardır eğitim sistemini bozmaya çalışıyorlar ama ne kadar bozsalar da Atatürk’ün çocukları tüm engellere rağmen Dünyadaki çağdaş eğitim sisteminin mantığı içinde gelişiyor. Atatürk Gençliğe Hitabesini bu günleri görerek yazmış. Türkiye buna sahip çıkıyor. Türkiye’nin 100 yıllık cumhuriyet, demokrasi ve özgürlük anlayışı dimdik ayakta. Özgürlük ve genlerimizde var.PORTRE1950’de Karaman’da doğdu. İlk, orta, lise öğrenimini Ankara’da tamamladı. ODTÜ Metalurji bölümünü bitirdi. İTÜ Metalurji Mühendisliğinde yüksek lisans yaptı. DPT’de İktisadi Planlama Dairesi’nde çalışırken Ankara’da Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde iktisat mastırı ve doktorasını bitirdi. 2014’de doçent 2020’de iktisat profesörü oldu. Bülent Ecevit’in planlama ofisinde çalıştı. 1987’de Turgut Özal’in isteğiyle siyasete girdi. Dört dönem ANAP’tan İzmir milletvekilliği yaptı. 5 yıl Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanlığı görevinde bulundu. Morgan Stanley görev yaptı. Sabancı Holding gibi kuruluşlarda yönetim kurulu üyeliği yaptı.

Source: Haber Merkezi


Yine İstanbul yine gişe faciası! Aynı yerde aynı kaza

“Erkeğinizin aldattığını gösteren büyük işareti”

2 katlı 5 odalı! 950 bin TL”lik ev kullanıcıları ikiye böldü

1987 yılından beri derin dondurucusunda saklıyormuş! Kapağını açınca şaşırdı

Sokak ortasında 30 kişilik bisikletli çete tekme tokat saldırdı

Denizden çıktı! Yakaladığı şeye kendisi de inanamadı

Garsona notunu fişle iletti! “Kocama canım deme”

Kurtulduk! Şansı %0″a düştü

Tesadüfen gördü! Eşini dolabın önünde böyle yakaladı

Gelinin annesinin kıyafet seçimi olay oldu

Fiyatı duyunca şoke oldular! Para ödemeden kuaförden kaçtılar

3 aylık bebek hastanelik oldu! Güvenlik kamerası gerçeği ortaya çıkarttı

Dans ederken işler kontrolden çıktı! Alkolü fazla kaçırdı

Yüzüğünü düşürdü! Arabasını parçaladı, didik didik aradı

Beyaz lekeler endişe yarattı! “Uzak durun”

Burnunu çıkartıp kavanozda saklıyor! Değişimi şaşırttı

Sosyal medya bu teoriyi konuşuyor! “Asla ölmüyoruz” dedi

Kiralardan bıktı! Burada yaşıyor

Bir günde 10001 barfiks çekip dünya rekorunu kırdı

Bebeğine “çirkin” denildi! Cevabıyla olay oldu

Çöp kutusunun içinde gördü! “Uzayıp kısalıyordu”

“Dünyanın en iyi çileği” diyerek paylaştı! 1 tanesine 692 TL ödedi

Gözlerinin önünde ölen yolcuyla tüm yolu yan yana gittiler

Boyunu 23 cm uzatmak istedi! “Dayanılmaz acılar çektim”

“Kıyamet tarihi” denildi! Herkesi endişelendirdi: “Durma noktasına gelecek”

10 yıl boyunca hiçbir şey yemedi! “Nasıl bir şey olduğunu anlatmak zor”

Restoran sahibi de şaşkın! Hırsız tuvaletin lavabosunu çaldı

Evlendi ama eşi gerçek bile değil! “İlişkimiz bir bilim kurgu filmi gibi”

Ketçaptan korkuyor! “Yakınımda bile bulunduramıyorum”

Boy aynası beklerken gelen kargo şoke etti

Gözünde 5 tanesi sıkışmış! Orada olduğunun farkında bile değildi

Source: Devrim Karadağ


Sinop”ta halkalandı, Güney Afrika”da kaydedildi

Sinop Üniversitesi tarafından Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Ankara Üniversitesi ve Saraydüzü Mehmet Akif Ersoy Anadolu Lisesi nin katkılarıyla yürütülen Saraydüzü Cuma Ovası nda Leylek Popülasyonu Projesi çerçevesinde bölgedeki leylekler yakından takip ediliyor. Sinop ta 2022 yılında başlatılan proje çerçevesinde bölgede doğan yavru leylekler, sağlık kontrolünden geçirilerek halkalama işlemine tabi tutuluyor. BUGÜNE KADAR 154 LEYLEK HALKALANDI Bugüne kadar 154 yavru leyleğin halkalandığı çalışmayla leyleklerin popülasyonlarındaki değişimler de gözlemleniyor. Sinop Üniversitesi Eğitim Fakültesi Matematik ve Fen Bilimleri Eğitimi Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Evrim Sönmez, üç yıldır yürüttükleri projenin leylek popülasyonunun izlenmesi noktasında çok önemli olduğunu söyledi. Bugüne kadar 154 yavru leyleğe halkalama yaptıklarını ve bu sürecin devam ettiğini anlatan Sönmez, daha önce halkaladıkları yavru bir leylekten aldıkları güzel haberin ise kendilerine mutluluk verdiğini dile getirdi. Yavru leyleğin sağlıklı bir erişkin olarak Güney Afrika ya varmış olması mutluluk verici Sönmez, geçen yıl yavruyken halka taktıkları leyleklerden birinin Güney Afrika da fotoğraflandığını belirterek, şöyle konuştu: Her ülkenin uluslararası halkama koordinatörlüğü var. Bizim ülkemizde de Doğa Koruma ve Milli Parklar Müdürlüğü altında yer alıyor. Güney Afrika dan haber geldi. Halka kodu VAVL olan leyleğimiz yaklaşık 7 bin 182 kilometre uzakta Güney Afrika nın Limpopo vilayetinde gözlemlenmiş. 100 bireylik bir leylek popülasyonu içerisinde Terry Burgess tarafından fotoğraflanmış. Tabii inanılmaz mutluluk verici. Çok keyif aldık çünkü üç yıllık bir proje. Böyle geri dönüşlerin olması memnuniyet verici. Burada halkaladığımız bir yavru leyleğin sağlıklı bir erişkin olarak Güney Afrika ya varmış olması gayet mutluluk verici.

Source: Habertürk


Aynı virüs 3 can daha aldı

Oscar lı oyuncu Gene Hackman ın eşi Betsy Arakawa, şubat ayında hantavirüs nedeniyle hayatını kaybetmişti. Toplum sağlığı yetkilileri, California nın Mammoth Lakes kasabasında üç kişinin daha hantavirüs nedeniyle öldüğünü açıkladı. Yetkililer, Doğu Sierra daki kırsal bölgede, hantavirüs akciğer sendromundan üçüncü bir ölüm vakasının yaşandığını bildirerek durumu trajik ve endişe verici olarak nitelendirdi. Hantavirüs, kemirgenlerin ve genellikle farelerin idrarları, dışkıları ve tükürükleri yoluyla insanlara yaydığı, nadir görülen bir virüs türü olarak biliniyor. Yetkililer, hantavirüs vakalarının genellikle ilkbahar ve yaz aylarında görüldüğünü söylerken, kışın ölümlerin gerçekleşmesinin endişe verici olduğunu dile getirdi. Yetkililer, vakalardan birinin, mağdurun kemirgen atıklarını süpürmesiyle enfekte olduğunu, diğerinin ise bir istila sırasında evde bu virüse maruz kalmış olabileceğini belirtti. Ancak son vakada, hayatını kaybeden kişiye virüsün nasıl bulaştığının tespit edilemediğini açıkladı. Yetkililer ayrıca, Betsy Arakawa nın ardından ölen üç kişinin şimdiye kadar hantavirüse maruz kalmayla bağlantılı aktivitelerde bulunduğuna dair bir belirti olmadığını söyledi. Gene Hackman ile eşi Betsy Arakawa nın 26 Şubat ta evlerinde ölü bulunmasının ardından, ölüm nedenlerini araştıran yetkililer, Arakawa nın hantavirüs akciğer sendromundan öldüğünü tespit etmişti. İleri derecede Alzheimer hastası olan Hackman ın hantavirüs testi negatif çıkmış, yapılan otopside ölümünde kalp hastalığı ile Alzheimer hastalığının önemli bir etken olduğu belirlenmişti. Öte yandan, Gene Hackman ile Betsy Arakawa nın cenazeleri, ölü bulunmalarının ardından geçen 40 gün içinde henüz defnedilmedi. habericionecikanlar#180#left

Source: Habertürk


Sağlık Bakanlığından “sağlık okuryazarlığı” için yeni eylem planı

Sağlığın Geliştirilmesi Genel Müdürü Muhammed Atak, AA muhabirine yaptığı açıklamada, toplumun sağlık okuryazarlık düzeyini artırmayı ve vatandaşların sağlıklarını kontrol altına alabilecek bilgiye ulaşmasını sağlamayı amaçladıklarını söyledi.Atak, toplumun sağlık konusundaki bilgi seviyesini artırmayı ve bireylerin kendi sağlık süreçlerinde aktif rol almasını hedeflediklerini ifade etti.Sağlığın yalnızca bedensel bir sakatlık olarak görülmemesi gerektiğini vurgulayan Atak, “Sağlık ruhsal, fiziksel ve zihinsel yönden iyi olma halidir. Bunu her fırsatta da dile getiriyoruz. Tam iyilik haline ulaşabilmek için bireylerin de sağlıkla ilgili sorumluluğunun farkında olması ve ona yönelik gerekli adımları atması, bu süreci çok ciddi anlamda güçlendirecektir.” dedi.Atak, Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu”nun liderliğinde, Sağlıklı Türkiye Yüzyılı vizyonu doğrultusunda koruyan, geliştiren ve üreten sağlık modeliyle Bakanlığın bu süreçte yeni bir yaklaşım sergilediğini ifade ederek, en önemli hedeflerinden birinin birinci basamak sağlık hizmetlerinin güçlendirilmesi ve toplumun koruyucu sağlık hizmetlerini ön plana çıkaran hamleler yapması olacağını söyledi.Sağlığın Geliştirilmesi Genel Müdürlüğü olarak en önemli sorumluluk alanlarından biri olan sağlık okuryazarlığı konusunda, yeni bir süreci başlatma ve etkili bir hamle ortaya koyma gayreti içinde olduklarının altını çizen Atak, toplumun bu alandaki mevcut durumunun doğru şekilde tespit edilmesinin büyük önem taşıdığını vurguladı.Atak, daha önce gerçekleştirilen “Türkiye Sağlık Okuryazarlığı Düzeyi ve İlişkili Faktörler” araştırmasının, atacakları adımlar açısından önemli bir çerçeve sunduğunu belirterek, “Toplumun sağlık okuryazarlık düzeyine dair elimizde artık somut veriler var. Bu bulgulardan hareketle yeni bir eylem planı hazırlığı içindeyiz. Bu yıl, 35 dış paydaşla toplumun aktif katılım göstereceği, herkesin sürece katkı sunabileceği kapsayıcı bir program başlatmak istiyoruz.” açıklamasını yaptı.Atak, çok boyutlu ve bütüncül bir yaklaşım ortaya koymaya çalıştıklarını belirterek, “Bunun hastane tarafı da var. Toplumla ilgili risk gruplarına yönelik kronik hastalığı olanlar, yaşlı grup özellikle de çocuklara yönelik farklı boyutları olan bir eylem planı hazırlığımız var. Tabii ki iletişim süreçleri de burada çok büyük önem arz ediyor. Bu bütüncül yaklaşımla beraber toplumda sağlık okuryazarlığı noktasında yeni bir farkındalık oluşturmaya gayret edeceğiz.” bilgisini verdi.- “SAĞLIKLA İLGİLİ BİR EĞİTİM SEFERBERLİĞİ BAŞLATIYORUZ””Türkiye Sağlık Okuryazarlığı Düzeyi ve İlişkili Faktörler” araştırmasının 2018 ve 2024 yılı sonuçlarını karşılaştırdıklarında sağlık okuryazarlığı konusunda toplumda bilgi artışı olduğunu gözlemlediklerine işaret eden Atak, “Toplum nezdinde yaklaşık yüzde 15″lik bir artıştan söz edebiliyoruz. Bilgiye erişim olanakları özellikle dijital platformların yaygın kullanımıyla birlikte önemli ölçüde arttı. Ancak bu bilgiyi günlük yaşam pratiklerine yansıtma konusunda hala önemli bir mesafe katetmemiz gerektiğini düşünüyoruz.” diye konuştu.Atak, şunları kaydetti:”Güncel verilere göre, toplumda her 2 kişiden birinin sağlık okuryazarlığı düzeyinin yetersiz olduğunu görüyoruz; yani halen yüzde 50″nin altında bir düzeyden söz ediyoruz. Bu tabloyu tersine çevirmek için sağlıkla ilgili güçlü ve kapsayıcı bir eğitim seferberliği başlatıyoruz. Öğrencilerin bedenlerini tanımaları, sağlıklarını korumaları ve sağlıklı olma durumlarına dair bilinç kazanmaları için öğretmenlerimizle birlikte sahada olacağız.”Sağlık okuryazarlığı konusunda topyekun mücadele edilmesi gerektiğine dikkati çeken Atak, “Burada özellikle okul çağı çocukları bizim için en önemli hedef kitle. Çocuklardaki o bilgi haznesini zenginleştirmek ve onlara katkı sunmak gerçekten önem arz ediyor. “Sağlıklı Çocuk Sağlıklı Gelecek” programı kapsamında da özellikle okullardaki öğrenci ve öğretmenlere de yönelik bir eğitim seferberliği başlatıyoruz. Öğrencileri de bu süreçte ciddi bir şekilde eğitim sürecine katarak da yeni bir seferberlik başlatıyoruz.” diye konuştu.- “ECZACILARI DA SÜRECE DAHİL EDECEĞİZ”Atak, sağlık okuryazarlığı yeni eylem planının diğer ayağının da hastaneler olduğunu aktararak, “Sağlık kurumlarına başvuran vatandaşların da kendi başvurduğu alanla ilgili de sağlık çalışanlarımızın da bu noktada iyi bir rehberlik yapmasının önünü açmaya gayret edeceğiz. Sağlık çalışanlarının yapacağı katkı, vereceği bilgilerle toplumun daha iyi bilgiye erişmesine ciddi anlamda katkı sunacağını biliyoruz.” dedi.Sağlık sisteminin en önemli halkalarından birinin de eczacılar olduğunu belirten Atak, sözlerine şöyle devam etti:”Sağlık sistemine girdikten ve çıktıktan sonra en önemli halkalardan biri de eczacılar. Eczacıları da bu sürece dahil etmeye ve onları da bu mücadelemizde bizimle yan yana ve kol kola mücadeleye aktif olarak katmaya gayret edeceğiz. Eczacıların son dokunuşları ve insanların eve iyi bir bilgiyle gönderilmeleri önem arz ediyor. Kronik hastalığı olanlar ve farklı risk gruplarına yönelik de sağlık okuryazarlığı ile ilgili eğitim programları düzenlemeye gayret edeceğiz. Bakanlığımız bünyesindeki genel müdürlükler de sağlık okuryazarlığını artırmaya yönelik eğitim seferberliğini artırmaya yönelik üzerine düşeni yapacak.”

Source: Www.star.com.tr


Uzmanlar tek tek açıkladı: “Artık can boğazdan gidiyor…”

Türk Kanser Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Burak Duruman, 1-7 Nisan Ulusal Kanser Haftası dolayısıyla AA muhabirine yaptığı açıklamada, erken teşhis için tarama yapılmasının çok önemli olduğunu söyledi. ​​​​​​​Duruman, dernek olarak yaklaşık 4 milyon kişiye tarama ve bakımın yanı sıra “Mucizeevi “projesiyle de hizmet vermeye devam ettiklerini belirtti. Derneğin yatağa bağımlı hastalarla da ilgilendiğine dikkati çeken Duruman, “Sevk olduğunuz zaman çok iyi beslenmeniz, çok iyi yemek yemeniz, çok iyi uyumanız yani her şeyinizin harika olması lazım. Bağışıklık sisteminiz o an çok düşük. “Mucizeevi” adını verdiğimiz yerlerde psikolojik destek ve diyetisyen desteği, yemekhaneler, dua ve çocuk odalarıyla aklınıza gelebilecek her şey var. En büyük hizmetlerimizden biri bu.” dedi. Duruman, normal insanlarda kanserin ortalama 12-14 yılda geliştiğini, onun için her gün neye maruz kalındığını hatırlamanın önemli olduğunu vurguladı. Solunan hava, gıda ve uykunun önemli olduğuna değinen Duruman, “Bu gıdalardan neyi yiyip, neyi içmemeliyiz?” sorusu artık çok önemli oldu. Onun için “Can boğazdan gelir” lafı değişti. Artık can boğazdan gidiyor. İnsanoğlu çok yemek yesin diye yaratılmış bir varlık değil. Çünkü bu hastalıklar ve kötü beslenme her şeyimizi maalesef değiştiriyor.” diye konuştu. Duruman, kanserle ilgili vatandaşları bilinçlendirmek için seminerler verdiklerini ifade ederek, şöyle devam etti: “Psikolojik desteğin önemini, insanların yalnız olmadıklarını ve onlarla beraber olduğumuzu, dünyanın büyük bir kısmının bunu geçirdiğini anlatıyoruz. Onları rahatlatmaya çalışıyoruz. Burada çok daha önemli bir şey daha var. Hasta kadar hasta yakının da psikolojik desteğe ihtiyacı var. Çünkü hastaya bakmak kolay iş değildir. Onlara da nasıl bakmaları gerektiğini, nasıl konuşmaları gerektiğini öğrettiğimizde hastaya faydası oluyor. Bazen iyilik için söylediğimiz şeyler bir hastanın psikolojisinden yanlış anlaşılabiliyor.” Türk Kanser Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Duruman, cilt kanseri riskinin yaz gelmesiyle arttığını söyledi. Duruman, kronik stresin otoimmün hastalığını tetiklediğini, zamanla bağışıklık sistemini düşürdüğü için her türlü hastalığa sebebiyet verebileceğini de vurguladı. Medikal Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. İrfan Çiçin ise günümüzde kanserin sadece genetik kökenli hastalık olarak değerlendirilmemesi gerektiğini söyledi. Bilimsel araştırmaların, çevresel faktörler ve bireylerin yaşam tarzlarının, kanserin oluşumuyla gelişimi üzerinde etkili olduğunu gösterdiğini dile getiren Çiçin, stresin uyku kalitesini düşürerek, sağlıksız beslenme alışkanlıklarını tetiklediğini ve genel yaşam kalitesini bozduğunu aktardı. Prof. Dr. Çiçin, kronik stresin vücudun bağışıklık sistemini baskılayıp, kanser hücrelerinin gelişimini kolaylaştırdığının altını çizerek, “Uzun süreli stres durumlarında kortizol hormonunun sürekli yüksek seviyede seyretmesi, vücudun enfeksiyon ve tümör hücrelerine karşı direncini düşürür. Zihinsel sağlığın korunması fiziksel sağlığın ayrılmaz bir parçasıdır. Uzun süreli stres, hormon dengesini bozarak kanser hücrelerinin fark edilip yok edilmesini zorlaştırır. Hareketsizlik, obeziteye ve hormonal dengesizliklere neden olarak özellikle kolon, meme ve rahim içi kanseri gibi türlerde riski artırabilir.” ifadelerini kullandı. Kanserin yalnızca genetik yatkınlıkla sınırlı olmadığını, yaşam tarzı faktörlerinin de hastalığın gelişiminde rol oynadığını kaydeden Çiçin, özellikle yüksek kalorili, düşük lifli ve işlenmiş gıdaların sık tüketiminin vücutta inflamasyonu arttırdığını, hücresel düzeyde DNA hasarına neden olabildiğini bildirdi. Kanser riskini azaltmaya yardımcı temel besinler Prof. Dr. Çiçin, kanser riskini azaltmaya yardımcı temel besinlere ilişkin şunları söyledi: “Antioksidan açısından zengin brokoli, havuç ve domates gibi besinler hücresel olarak onarımı desteklerken lifli gıdalarda tam tahıllar ve baklagiller sindirim sistemini koruyarak bağırsak kanserinin riskini düşürüyor. Omega-3 yağ asitlerinde ise balık, ceviz ve keten tohumu gibi besinler iltihabı azaltırken aynı zamanda bağışıklığı destekliyor. Günlük hayatımızda da yemeklerde sık sık kullandığımız sarımsak ve soğan doğal antibakteriyel özellikler sayesinde özellikle mide ve bağırsak kanserlerine karşı koruyucu etki sağlar. Diğer yandan yeşil çay ve kuru yemişler antioksidan içeriğiyle hücre zarlarını korur ve bağışıklığı destekler. Baharatlardan da özellikle zerdeçal ve zencefil içerdikleri anti-inflamatuar bileşiklerle kanser hücrelerinin yayılımını yavaşlatabilmektedir. Ancak bu ürünlerin, dengeli beslenmenin bir parçası olduğu unutulmamalıdır.” Dünya Sağlık Örgütü”nün salam, sosis ve sucuk gibi işlenmiş et ürünlerini kanserojen olarak sınıflandırdığını ifade eden Çiçin, bunların uzun vadeli ve kontrolsüz tüketiminin, özellikle kalın bağırsak kanseri açısından ciddi bir risk faktörü olduğunu anlattı. Prof. Dr. Çiçin, aşırı şeker tüketiminin doğrudan kansere neden olmasa bile obezite, insülin direnci ile tip 2 diyabet gibi kronik hastalıkları tetikleyip, dolaylı yoldan kanserin gelişimine katkı sağladığına dikkati çekti. Stres yönetiminde özellikle nefes egzersizleri, meditasyon, doğa yürüyüşleri, sosyalleşme ve hobi edinmenin önemli olduğuna işaret eden Çiçin, “Haftada en az 150 dakika orta düzey egzersiz, hormon dengesini koruyarak kanser riskini azaltır. Egzersiz aynı zamanda vücut ağırlığının kontrol altında tutulmasını sağlar ve inflamasyonu azaltır.” bilgisini verdi. Medikal Onkoloji Uzmanı Çiçin, sağlıklı bir bireyin yeteri kadar uyuması ve stresini yönetmesinin yanı sıra sigara ve alkolden uzak durması gerektiğinin altını çizerek, yaşamdaki en güçlü kanserojen faktörün tütün ürünleri olduğunu dile getirdi. Prof. Dr. Çiçin, sigara kullanımının akciğerin yanı sıra ağız, gırtlak, mesane, pankreas gibi organ kanseriyle doğrudan ilişkisi bulunduğunu, bırakılmasının kanser riskini azaltmada atılabilecek en kritik adımlardan olduğunu sözlerine ekledi.

Source: Internet Haber


Zamanla yarışırken kendini hiç beklemediği bir savaşta buldu, zafere giden süreci anlattı

İstanbul”da yaşayan Emine Güneri, 17 yıldır 112 Acil Sağlık hizmetlerinde acil tıp teknisyeni olarak görev yapıyor. Ambulans ekibiyle zamanla yarışarak hastalara ilk müdahaleyi yapan, onları hastaneye ulaştırarak hayatını kurtarmaya çalışan Güneri, 9 ay önce meme kanserine yakalandı. Yıllardır hastaları kurtarmak için zamanla yarışan Güneri, bu kez çok sevdiği mesleğine ara vererek, kendisi için mücadeleye başladı. Kanser teşhisi konulduktan sonra ameliyatının ardından akıllı ilaç ve kemoterapiyle sağlığına kavuşan Güneri, yaşadıklarını AA muhabirine anlattı. Güneri, yaşamla ölüm çizgisinde birçok hasta gördüğünü belirterek, “112 çağrıldığında ilk ne olduğunu anlayan, hastayı gören, ne yapacağımıza karar veren bizleriz. Hastayı, en yakın ve en uygun hastaneye yine götürenler de bizleriz. Ambulansla ne kadar hızlı gidersek, ne kadar erken müdahale yaparsak, hastaların o kadar hayatta kalma şansı oluyor.” ifadelerini kullandı. Düzenli sağlık kontrolü yaptırdığını ve mamografi çektirdiğini anlatan Güneri, 9 ay önce göğsünde sert bir kitle fark ettiğini, hastanedeki kontrolde de kanser teşhisi konulduğunu aktardı. Güneri, ilk duyduğunda 15 yaşındaki kızına bunu söyleyemediğini belirterek, ilk etapta çok üzüldüğünü ve psikolojisinin etkilendiğini ama kısa sürede kendisini toparladığını dile getirdi. Ameliyatla göğsündeki kitlenin alınmasının ardından hayatını normal şekilde devam ettirmeye çalıştığını vurgulayan Güneri, bir gece hastanede kaldıktan sonra eve geldiğini, kendisini hasta psikolojisine sokmadığını kaydetti. “Tedavilerimi akıllı ve deli olarak ayırdım” Emine Güneri, “Yatağa takılıp da “Hastayım.” demek istemedim. Evet ağrım oldu. Ama bir ağrı kesicilik işi var o ağrının. Normalde de zaten güçlüydüm. Hani olumlu tarafından bakıyorum her şeye. Negatifi düşünüp de kendimi asla üzmüyordum.” dedi. Tedavisinde kullanılan akıllı ilaca da değinen Güneri, şöyle devam etti: “Benim iki çeşit tedavim vardı. Ben onları akıllı ve deli olarak ayırdım. Yıkıcı olan kemoterapiye “deli” diyordum. Akıllı olan kemoterapi de “akıllı”, zaten adı üstünde. Akıllı kemocan, deli kemocan. Deli olan bitti diyordum. Kızıma da hastalığımı “Biraz rahatsızlandım. Tedavi göreceğim ama geçecek. Ama biraz zorlanacağız.” gibi anlattım. Psikolojisini bozmadan kızım da bana destek oldu. İnsanlar “Eyvah kanserim” diye korkmasınlar. Aslında bir grip kanserden daha ölümcül. Çünkü grip anlık götürebiliyor. Ama kanserin tedavisi var. Kanser tedavisinde şartlarımız, imkanlarımız çok gelişmiş durumda. Tek yapacakları şey erken tanı. Ne kadar erken tanı alırlarsa o kadar süreç hafif bir şekilde ilerliyor. Mamografilerini ihmal etmesinler. Kanser tanısı konulanlar da hiç korkmasın.” Sağlıkçı olmasının da empati yapmasında çok etkili olduğunu ifade eden Güneri, hep kötünün kötüsünü görüp kendisine ders çıkardığını söyledi. “Erken tanı kanserde yüzde 90″ın üzerinde tedavi edilebilir demek” Emine Güneri”nin tedavisini yürüten Medipol Bahçelievler Hastanesi İç Hastalıkları ve Tıbbi Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. Nail Paksoy da hastadaki kanserin erken evrede tespit edildiğini söyledi. Sonrasında tedaviye başladıklarını belirten Paksoy, “Erken tanı, kanser hastalığında yüzde 90″ın üzerinde tedavi edilebilir demek. Bunun için öncelikle cerrahi tedaviyi hastamıza uyguladık. Cerrahi tedavi bazı durumlarda yeterli olmayabiliyor ve ek tedaviler gerekebiliyor. Emine Hanım için kemoterapi tedavisini kısmen uyguladık. Ama aslında tedavi odağımız akıllı ilaç tedavisiydi. Yaklaşık 6 aydır hastamız akıllı ilaç tedavisine devam ediyor. Yapılan tetkiklerde hastalığın şu an tamamen yok olduğunu görüyoruz.” diye konuştu. Paksoy, eskiden kemoterapinin tek olanak olarak tedavide yer aldığını, artık akıllı ilaç gibi yeni yöntemler geliştirildiğini belirterek, öncelikle tümörün gen dizilimine, DNA ve RNA”sına bakıldığını, hastanın genetik haritası çıkarıldıktan sonra buna göre akıllı ilaç, immünoterapi gibi yeni yöntemler uygulandığını kaydetti. Doç. Dr. Nail Paksoy, akıllı ilacın doğrudan tümörü etkilediğini sağlıklı hücrelere zarar vermediğini aktardı. Meme kanserinin Türkiye”de ve dünyada en önemli toplum sağlığı problemlerinden biri olduğuna dikkati çeken Paksoy, 10 kadından birinin meme kanseri teşhisi aldığını sözlerine ekledi.

Source: Internet Haber


Yaşadığı zorluklara rağmen soyadı gibi yılmadı, hayata tutundu

Gaziantep”te yaşayan 57 yaşındaki Halil Yılmaz, son 4 yılda inşaattan düşmesine, Kovid-19″a yakalanmasına, karbonmonoksitten zehirlenmesine, trafik kazası ve 3 kalp krizi geçirmesine, Multiple Skleroz (MS) hastalığına yakalanmasına rağmen azimle yaşamını sürdürüyor.

Yaklaşık 4 yıl önce Tekirdağ”ın Şarköy ilçesinde çalıştığı inşaatın üçüncü katından düşen kalıp ustası Yılmaz, kazanın ardından ağır yaralandı. Kazada göğsü, kaburgaları, kolu, boynu ve sırtında kırıklar oluşan Yılmaz, uzun süre yatalak kaldı.

Tedavi sürecinin ardından tekerlekli sandalye ile hareket edebilecek duruma gelen Yılmaz”ın hayatı, kazanın ardından başka sağlık sorunlarıyla daha da zorlaştı.

İnşaattan düştükten kısa süre sonra Kovid-19″a yakalanan Yılmaz, aynı ay içerisinde sobadan sızan karbonmonoksit gazından zehirlendi ve 4 gün yoğun bakımda tedavi gördü.

Bu olaydan yaklaşık bir ay sonra geçirdiği trafik kazasında omzu ve kolu kırılan Yılmaz, sonraki süreçte 3 kez kalp krizi geçirdi, yapılan müdahaleyle yeniden hayata tutundu.

Son olarak Multiple Skleroz (MS) teşhisi konulan ve yaklaşık 2 yıl yatağa bağımlı yaşayan Yılmaz, şu anda tekerlekli sandalye ile yaşamını sürdürüyor.

Düzenli olarak Boccia oynuyor

Arkadaşlarının tavsiyesiyle boccia sporu ile tanışan Yılmaz, zamanla kendini geliştirerek bu alanda önemli yol katetti.

Şahinbey ilçesindeki Akkent Spor Salonuna haftanın belirli günlerinde düzenli olarak giden Yılmaz, burada hem spor yapıyor hem de sosyalleşme imkanı buluyor.

Yılmaz, yakın zamanda düzenlenecek Türkiye genelindeki turnuvaya katılmak için yoğun şekilde hazırlanıyor.

Yılmaz, AA muhabirine yaptığı açıklamada, psikolojik olarak zor bir süreçten geçtiğini söyledi.

Zamanının büyük bölümünü spor yaparak ve dışarıda vakit geçirerek değerlendirdiğini belirten Yılmaz, yeniden yürüyebilmek için azimle mücadele ettiğini dile getirdi.

Evde ve spor salonunda fiziksel çalışmalarına devam eden Yılmaz, “Fizik tedavi ve düzenli sporla ellerimi yeniden hareket ettirmeye başladım. Şimdi yürüteç yardımıyla günde yaklaşık 150 ila 200 metre yürüyebiliyorum.” dedi.

Gaziantep ve İstanbul”da birçok doktora başvurduğunu belirten Yılmaz, doktorların yeniden yürüme ihtimalini düşük gördüğünü ancak azimle mücadele ettiğini, destek alarak da olsa adım atabildiğini ifade etti.

Felç kaldıktan sonra hayatındaki tüm düzenin değiştiğini anlatan Yılmaz, şunları söyledi:

“Düştükten sonra sağlığımı, işimi, gücümü ve maddiyatımı kaybettim. Evim, ocağım dağıldı. O dönem psikolojim de bayağı bozulmuştu. Şu an daha iyiyim, emekli aylığımla geçiniyorum. Hayat, mücadele işte. Mücadele ediyorum, yaşamayı ve daha iyi olmayı düşünüyorum. Beni hayata bağlayan sadece hırs oldu. Benim önceden çevrem çok genişti, eşim dostum çoktu, telefonlarım susmazdı. Düştükten sonra ne arayanım ne soranım var. Ben de bu yüzden hırs yaptım, tekrar yürüyeceğim.”

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.

Source:


İşkembe nasıl temizlenir?

İşkembe Nedir? İşkembe geviş getiren, küçükbaş ve büyükbaş hayvanların midelerinin bir bölümüdür. Bilindiği gibi geviş getiren hayvanlar, otçul hayvanlar grubuna girer ve et yemezler. Yedikleri otların içinde bulunan selülozu sindirmeleri ise oldukça güç gerçekleşir. Bu nedenle sindirimi kolaylaştırmak için mideleri dört bölümden meydana gelir. Dört odadan oluşan midelerinin ilk bölümü ise işkembe adını alır. İşkembe Nasıl Temizlenir? Faydaları saymakla bitmeyen işkembe farklı şekillerde pişirilerek sunulabilir. Faydalarının beraberinde lezzeti içinde müdavimleri olanlar için çorbası başta olmak üzere, dolması, yahnisi, tavası ve kavurması da yapılır. Ancak işkembeyi çok sevenlerin, işkembeyi tüketmeden önce dikkat etmeleri gereken bazı noktalar bulunur. İşkembenin lezzetli olmasından önce temiz ve taze olması iyi bir işkembe yemeğinin ilk aşamasıdır. İster bir restoranda isterseniz evde tüketin işkembe dendiği an ilk akla gelen unsur her zaman temizliktir. Her türlü yiyecek ve içecekte tazelik ve hijyen ilk adım olsa da konu işkembe olunca temizlik diğer yiyeceklere göre daha fazla önem taşıyor. Bunun nedeni ise işkembeyi temizlemenin zorluğu ile ilgili… Bu nedenle işkembe ile yemek pişirmek isteyenlerin aklına gelen ilk soru işkembe en kolay nasıl temizlenir oluyor. Elbette işkembenin temizlenmesi her ne kadar zor olsa da çeşitli yöntemleri bulunuyor. Bu yöntemlerden en popüler olanları ise sirke ve karbonatla yapılan işkembe temizliği… İşkembe temizlenirken sirke ve karbonat dışında kaya tuzu da sıklıkla kullanılan maddelerden biri. İşkembe temizlerken kullanılan malzemelerle birlikte temizleme aşamalarının sırası da doğru yapılmalı. Yardım alınan malzemeler ve temizleme aşamalarının beraberinde bazı püf noktalarına da dikkat etmek işkembe en kolay nasıl temizlenir sorusuna açıklık getirecektir. İşkembe En Kolay Nasıl Temizlenir? İşkembe sirkeyle nasıl temizlenir ve işkembe karbonatla nasıl temizlenir gibi soruları yanıtlamaya geçmeden önce işkembeyi temizlerken işinizi kolaylaştıracak birkaç püf noktadan bahsedelim. Bunlardan ilki işkembe kokusu için bir çözüm bulmak. Çünkü işkembeyi pişirirken en büyük sorunlardan biri de işkembenin kokusu…Gerek temizleme aşamasında gerekse piştikten sonra ağır bir kokuya maruz kalmamak için işkembe kokusu nasıl giderilir sorusu karşımıza çıkıyor. Öncelikle işkembeyi temizlerken, işkembe kokusunun elinize geçmemesi için eldiven takmanızı öneriyoruz. İşkembenin pişmiş halinin rahatsız edici bir kokuya sahip olmaması için ise sirke ve yoğurt işe yarar malzemelerden bazıları. Doğranan işkembeleri sirkeli suda yarım saat kadar beklettikten sonra işkembeyi tekrar yıkayarak sirkeden arındırıyoruz. Ardından bir gece yoğurt ile dinlendirilen işkembe ertesi gün kokudan arınmış bir şekilde pişirilmeye uygun hale gelecektir. Ellerinizi ve yemeğinizi işkembenin rahatsız edebilecek kokusundan arındırmanız ile birlikte diğer sorun ise yemek piştikten sonra evdeki işkembe kokusunu gidermek olacaktır. Mutfağa sinen işkembe yemeğinin kokusunu gidermenin çözümü ise bir bardak süt… Bir bardak yağlı süt mutfaktaki ağır işkembe kokusunu kolayca yok edecektir. İşkembe kokusu nasıl giderilir sorusunu yanıtladıktan sonra işkembeyi temizlerken işinizi kolaylaştıracak tüyolara geçebiliriz. Aslında işkembe kokusu ile baş edebilmeniz için belirttiğimiz yöntemlerde bu tüyolardan bazıları… İşkembeyi temizlemek ve pişirmek zahmetli olduğu için işinizi kolaylaştırmanın ilk adımı güvenli bir kasaptan alışveriş yapmaktan geçiyor. Tazeliğine güvenerek aldığınız işkembenin bir gece buzdolabında bekletilmesi de dikkat edilmesi gereken diğer noktalardan. İşkembe kokusu nasıl giderilir sorusunu yanıtlarken belirttiğimiz gibi temizleme aşamasında eldiven kullanmanız da olmazsa olmazlardan. Son olarak işkembenin ilk kaba temizliğini yapmak için soğuk su kullanmanız gerektiğini de ekleyelim. İşkembe Sirkeyle Nasıl Temizlenir? İşkembe temizliğini özen göstererek yapmak çok önemli noktalardan biri… Temizlenmemiş bir işkembe pişirilmeye ve tüketilmeye uygun değildir. Bu nedenle ilk aşama dikkatli bir temizlik olmalı. İşkembeyi temizleyen en iyi malzemelerden biri de sirke. Beyaz sirke işkembenin yanı sıra meyve sebzelerin de temizliğinde kullanılıyor. Peki işkembe sirke ile nasıl temizlenir? Öncelikle işkembeyi kaba kirlerden arındırmak için bol soğuk su ile yıkayın. Ardından işkembede bulunan yağları ayıklayın. Daha sonra işkembeyi kaya tuzu ile ovalayın. Bu kazıma işlemi gibi olacaktır. Kaya tuzunun giderilmesi için ise işkembeyi su ile durulayın. Sirke ile yıkama işlemini birden fazla kez yapabilirsiniz. Son olarak işkembeyi su ile sirkeden ayırdığınızda pişirmeye hazır hale gelecektir. İşkembe Karbonatla Nasıl Temizlenir? İşkembeyi karbonatla temizlerken sirkeyle yapılan temizlikte olduğu gibi öncelikle soğuk su kullanılır. İlk kirler soğuk su yardımıyla arındırıldıktan sonra diğer işlemde olduğu gibi bunda da kaya tuzu kullanılır. Kaya tuzu yardımıyla işkembe üzerindeki tortular ovalanarak temizlenir. Dilerseniz kazıma işlemini ilerleyen aşamada bıçakla sürdürebilirsiniz. Karbonatla temizlemeden önce burada da beyaz sirke ile bir ön yıkama yapmanız işkembenin temizliği açısından yarar sağlar. Daha sonra sıcak suya karbonat ekleyin. Bir yemek kaşığı karbonat yeterli olacaktır. Sıcak karbonatlı suda işkembeyi yaklaşık yarım saat kadar bekletin. Karbonatın işkembe yüzeyine etki etmesi için arada kaşık yardımıyla karıştırın. Daha sonra karbonat ve ön yıkamada yararlandığınız sirkeden arındırmak için işkembeyi durulamaya geçmeniz gerekir. İşkembeyi son kalan tortulardan, sirke ve karbonattan arındırmak için birkaç defa bol su ile yıkayın. Arındırma işlemi de bittikten sonra işkembenizi güvenli ve temiz bir şekilde pişirebilirsiniz.

Source: Habertürk


Saç biti nasıl temizlenir?

Saç Biti Nedir Bir diğer ismi baş biti olarak da bilinen saç biti, saçın köküne yerleşen ve kan emerek saç derisinden beslenen bir böcek türü olarak bilinir. Saç köklerine yerleşerek saçın dersinde bulunan saç bitleri, özellikle kulak arkası ve ense bölgesine yerleşirler. Saç bitleri kan emerek beslenir ve bir çeşit tükürük salgılarlar. Bir saç bitinin yaşama süresi 2 ile 4 hafta arasında değişir. Görünüm olarak saç bitleri, grimsi bir renkte ve 1 ile 2 milimetre boylarındadır. Saç derisine bulaşan bitler yumurtalayarak çoğalırlar. Saç biti yumurtası ise sirke adını alır. Sirkeler, kum tanesi büyüklüğündedirler. Sirkelerin rengi ise sarımsı, gri ve bej şeklinde görülür. Halk arasında saç bitimi ile ilgili pek çok yanlış bilgi dolanır. Bu bilgilerden biri de saç saç bitlerinin oluşumuyla ilgili… Saç bitinin ortaya çıkma nedeni hijyen eksikliği ile ilgili değildir. Yani saç biti kirli saçlarda oluşur gibi bir durum söz konusu değil. Saç biti hem temiz hem de kirli saça bulaşabilir. Yani saç bitinin oluşma ya da bulaşma nedeninin temizlikle bir ilgisi yoktur. Ancak saç bitinin saç derisine yerleşmesinden sonraki süreçte temizlik konusu önem taşır. Ayrıca saç bitlerinin sıçrama ve zıplama gibi özellikleri de yoktur. Bu ufak parazitler sıçrayarak geçemezler. Saç biti çok yakın temasla bulaşır. Saçların birbirine bire bir yakın teması ya da saçlar için kullanılan toka, tarak ve şapka gibi bazı malzemeler aracılığı ile geçebilirler. Ortak yastık kullanımı yoluyla da bulaşabilen saç bitinin bulaşması oldukça kolaydır. Özellikle okul çağındaki çocukların en büyük sorunlarından biri olan saç biti, kış aylarında kapüşonlu montların asıldığı askılardaki yakın temasla dahi bulaşabilmektedir. Saç biti belirtileri başında kaşıntı gelir. Saç bitinin size ya da çocuğunuza bulaştığını saç derisinde direkt görerek anlayabileceğiniz gibi kaşıntı da diğer bir belirtidir. Saç biti sorunuyla karşı karşıya kalanlar, saç biti nasıl temizlenir sorusuna cevap ararlar. Saç bitinden kurtulmak için hem tıbbi yöntemler hem de doğal yöntemler bulunduğunu söyleyebiliriz. Saç Biti Nasıl Temizlenir? Çeşitli yollarla bulaşan saç bitlerini hem gözümüzle görebiliriz hem de kaşıntı yoluyla hissedebiliriz. Saç bitleri ve saç bitlerinin yumurtaları olan sirkeler çoğalarak saç derisine hızla yerleşirler. Saç köklerinde yaşayan bitler ve sirkeler özellikle kulak arkası ve ensede konumlanırlar. Kan emerek beslenen bir parazit türü olan saç bitinin kaşıntı yapma nedenleri salgıladıkları tükürüktür. Saç biti enfeksiyonun en belirgin belirtileri; kaşıntı, kızarıklık ve tahriştir. Daha ilerleyen aşamada daha ağır enfeksiyonlara da neden olduğu bilinse de bu durum ile sık karşılaşılmaz Peki yerleştikten sonra milyonlarca yumurta ile hızla sayısı artan saç biti nasıl temizlenir? Eğer size ya da çocuğunuza saç biti bulaştı ise saçtaki biti ne temizler sorusu hemen gündeme gelir. Öncelikli olarak saç biti görüldüğünde tıbbi yöntemler karşımıza çıkar. Saç biti nasıl temizlenir diye merak edenlere, saç bitleri için özel şampuanlar ve saç spreyleri bulunduğunu söyleyelim. Bu şampuan ve spreylerin bazıları reçeteli bazıları ise reçetesiz olarak kolaylıkla eczanelerden temin edilebilir. Hafif düzeydeki saç bitleri için direkt bir dermatoloğa başvurabileceğiniz gibi bu şampuan ve spreylerden kolayca yardım alabilirsiniz. Etkisi yüksek olan saç spreylerinin içinden özel ince uçlu taraklar. Spreyi kullanmadan önce bu özel taraklar yardımıyla saçlar özenli şekilde taranmalıdır. Etkili olan bu yöntemlere karşın nadiren de olsa dirençli saç biti sorunları da oluşabilir. Bu noktada bir doktora başvurmak kaçınılmazdır. Nadiren gözlemlenen dirençli saç bitlerinin tedavisi için ise ağız yoluyla alınan ilaçlar ve merhemlere başvurulabilir. Ancak bu dereceye gelmeyen saç bitleriyle baş edebilmek için doğal yöntemler merak edilmektedir. Bu nedenle evde saç biti temizleme ilaçsız şekilde nasıl gerçekleşir sorusuna pek çok kişi cevap arar. Saç Biti Doğal Temizleme Yöntemleri Saçtaki biti ne temizler sorusunun tek yanıtı tıbbi yöntemlerden geçmiyor. Saç biti doğal temizleme yöntemlerine pek çok kişi başvurarak olumlu sonuçlar alıyor. Peki ev ortamında doğal yollarla saçtaki biti ne temizler? Saç biti doğal temizleme yöntemlerinin başında sirke gelir. Faydaları saymakla bitmeyen beyaz sirkeyi saç biti için saça uygulayabilirsiniz. Masaj yardımıyla saç derisini ovarak beyaz sirkeyi yedirdikten sonra saçlarınızı havluyla sarıp on beş dakika bekleyin ardından duruladığınız saçı yıkayabilirsiniz. Ancak saç biti doğal temizleme yöntemleri sirke ile sınırlı değil. Bazı doğal yağların saç bitine iyi geldiği de biliniyor. Bu yağlar; çay ağacı, lavanta, biberiye ve nane yağıdır. Ayrıca aloe vera jelinin de saç biti konusunda etki gösterdiği bilinmektedir. Ancak alerjik reaksiyonlara neden verebileceği bu yöntemleri kullanırken doktora danışmak sağlıklı olacaktır. Yan etkisi olmayan diğer bir yöntem ise sirke taraklarıdır. Özel olarak yapılan sirke tarakları ince uçlu olup, saç bitlerini ve yumurtalarını temizlemeye yardımcı olur. Saç biti nedeniyle ortaya çıkan kaşıntıyı ise buz uygulaması yardımıyla hafifletebilirsiniz.

Source: Habertürk


Palamut nasıl temizlenir?

Palamut Nasıl Temizlenir? Deniz ürünleri içinde en popüler balık türleri arasında yerini alan palamudun genellikle ılık ve sıcak denizlerde yetiştiği bilinir. Hem açık deniz de hem de kıyı bölgelerde yaşayabildiği bilinen palamut kemikli balık türüne girer. Ülkemizin tüm denizlerinde görülen bir tuzlu su balığı olan palamudun en lezzetli olanları ise Marmara ve Karadeniz’de avlananlardır. Genellikle pulsuz ve siyah etli olan palamudun karnı gümüş rengine sahiptir. Boyutu 1 metreye kadar uzanan palamut, etli ve büyük balıklar arasında anılır. Palamut balığı, omega 3 yağları, B12 vitamini, D vitamini ve yüksek miktarda protein içerir. Bu nedenle beyin fonksiyonları, kalp sağlığı, kas gelişimi ve bağışıklık konusunda ciddi katkılar sağlar. Faydalarıyla olduğu kadar etinin lezzetiyle de konuşulan palamut balığı avlanma mevsiminin ağustos ayında başladığı bilinir. Palamudu tüketmek isteyenler için bu balığı da diğer balıklarda da olduğu gibi sezonunda almak gerekir. Ağustos ayında av mevsimi başlayan palamudun en lezzetli dönemi eylül başından şubat ortasına kadar olan süredir. Lezzetli bir palamut yiyebilmek için ise tüm besin kaynaklarında olduğu gibi öncelik, tazelik ve temizlikten geçer. Hijyen her türlü yiyecek için olmazsa olmazdır ancak balıkların temizliği daha da özen istemektedir. Bu nedenle palamudu evde pişirmek isteyenler için palamut evde nasıl temizlenir sorusunu yanıtlayacağız. Palamut Balığı Temizlemenin Püf Noktaları Nelerdir? Balık restoranlarda sıklıkla tercih edilen palamut, evde de oldukça kolay pişirilebilir. Palamudu evde tüketmek isteyenler, palamut evde nasıl temizlenir diye merak ediyorlar. Eğer palamut balığını ayıklama tekniklerini bilirseniz lezzeti yerinde ve yemesi kolay bir palamut elde edebilirsiniz. O halde palamut balığı temizlemenin püf noktaları nelerdir bakalım… İyi bir palamut yiyebilmek için öncelikle taze bir balık almalı ve balığın temizliğini doğru yapmalısınız. Palamudu temizlemek için keskin bir bıçak, makas, kesme tahtası, bol su ve eldivene ihtiyacınız olacak. Palamudu temizleme aşamasında eldiven kullanımı balık kokusunun elinize geçmesini önlemeye yarayacaktır. Malzemeler hazır olduktan sonra palamut balığını ayıklama tekniklerini adım adım inceleyelim. – İlk adım palamutları bol su ile yıkayarak ayıklama öncesinde ön temizlik yapmak olacaktır. – Yıkanan balıklar kesilmeden önce üzerindeki deri hafif bir şekilde yüzülmelidir. Çok pullu bir balık türü olmadığı için bu işlem sizi zorlamayacaktır. – Ardından balığın baş bölgesi, kuyruğu ve yüzgeçleri gövdeden ayrılır. Bu işlemi keskin bir makas ya da bıçak yardımıyla kolayca yapabilirsiniz. – Baş bölgesi, yüzgeçleri ve kuyruğu kesilen balık, artık iç organlarının temizlenmesine hayır bir duruma gelmiştir. Balığın karın bölgesi boyunca uzun ve dikey kesim yapılır. Bu noktada kesimin çok derin olmaması önem taşır. Bunun nedeni balığın yapısını bozmadan temizlik işlemini gerçekleştirebilmektir. – Kesim noktaları belirlenerek karın bölgesi açılan palamudun içinde yer alan pislikler dikkatli bir şekilde çıkarılmalıdır. – İç ve dış temizliği yapılan palamut ardından dilimlere ayrılır. Dilimlenen palamut tekrar bol su ile yıkanarak pişirilmeye hazır hale gelir. Ancak bu aşamada balığın lezzeti için fazla suyu almanız gerekmektedir.

Source: Habertürk


Sultan Papağanı Ne Yer?

Sultan Papağanı Ne Yer? (Doğal ve Evcil Yaşamda Beslenme Alışkanlıkları) Doğal ortamlarında sultan papağanları, çeşitli tohumlar, bitkisel materyaller, meyveler ve zaman zaman böceklerle beslenir. Ev ortamında ise bu doğal diyeti mümkün olduğunca taklit etmek gerekir. Doğal Ortamda: Çeşitli tahıl ve tohumlar (ayçiçeği, darı, sorgum vb.) Yeşil yapraklı bitkiler Meyveler (özellikle çilek, elma, üzüm) Küçük böcekler ve larvalar (nadiren) Topraktan alınan mineral ve kalsiyum kaynakları Evcil Hayatlarında: Hazır kanarya veya papağan yem karışımları Taze meyve ve sebzeler Takviye olarak mineralli kemik veya kalsiyum taşı Sultan Papağanlarına Ne Verilir? (Sağlıklı ve Dengeli Gıdalar) Evde beslenen sultan papağanları için gıda çeşitliliği çok önemlidir. Tek tip beslenme, yetersiz vitamin alımına ve sağlık sorunlarına neden olabilir. İşte güvenle verebileceğin besin grupları: Tohum ve Tahıllar Darı Ay çekirdeği (az miktarda, yağ oranı yüksek olduğu için sınırlı verilmeli) Kanarya yemi Yulaf Keten tohumu Buğday, arpa (pişmemiş ve az miktarda) Hazır yem karışımları bu grubu genellikle içerir. Ancak tek başına yeterli değildir. Sebzeler Ispanak Havuç (rendelenmiş) Marul (çok az ve nadiren) Kabak Brokoli Salatalık Sebzeler çiğ, yıkanmış ve doğranmış şekilde verilmelidir. Meyveler Elma (çekirdeksiz) Armut Üzüm (çekirdeksiz) Çilek Muz (nadir) Meyveler yüksek şeker içerdikleri için haftada birkaç kez ve az miktarda verilmelidir. Takviyeler Kuşlar için özel üretilmiş kalsiyum taşı veya sepia kemiği Vitamin damlaları, özellikle kış aylarında suya eklenebilir Mineral blokları (doğal taşlardan üretilmiş) Sultan Papağanlarına Ne Verilmez? (Zararlı ve Yasak Gıdalar) Bazı yiyecekler, papağanlar için ölümcül olabilir. Bu yüzden ne verildiği kadar ne verilmediği de çok önemlidir. Asla Verilmemesi Gerekenler: Çikolata Avokado Soğan ve sarımsak Kafeinli içecekler (çay, kahve, kola vb.) Alkollü içecekler Tuzlu, yağlı, baharatlı yiyecekler Süt ve süt ürünleri (laktoz sindiremezler) Ekmek, bisküvi, cips gibi işlenmiş gıdalar Elma, kiraz, kayısı gibi meyvelerin çekirdekleri (siyanür içerir) Bu tür gıdalar zehirlenmeye, sindirim sistemi bozukluklarına ve organ yetmezliğine yol açabilir. Beslenme İpuçları ve Dikkat Edilmesi Gerekenler Taze ve temiz gıdalar verilmelidir. Bayat, çürük veya küflenmiş hiçbir şey sunulmamalıdır. Her gün taze su temin edilmelidir. Yemlikler ve su kapları sık sık temizlenmelidir. Meyve ve sebzeler iyice yıkanmalı, tarım ilacı kalıntısı olmamalıdır. Tek tip yemle değil, karışık ve dengeli bir diyetle beslenmelidirler. Sultan papağanları, zeki ve sosyal canlılardır. Sağlıklı bir vücut yapısı, canlı tüyler, güçlü bir bağışıklık sistemi ve enerjik davranışlar ancak doğru beslenmeyle sağlanabilir. Onlara sunulan her gıda, özenle seçilmeli ve onların doğasına uygun olmalıdır.

Source: Habertürk