“Sağlık ve Refah Güncellemeleri: Hava Durumundan Psikolojik Etkilere”

Rüzgarlı hava: Baş ağrısı! Peki ne yapmalı?

Bazen doğa, vücut üzerinde tahmin edilenden çok daha büyük etkiler yaratabilir. Fırtınalar, baş ağrısına neden olabilir ve sinüzit gibi rahatsızlıkları tetikleyebilir. Rüzgarlı havalarda baş ağrısı neden artar, kimler daha fazla etkilenir? RÜZGARLI HAVA VE FIRTINADA BAŞ AĞRISI NEDEN OLUR? Baş ağrısının çeşitli nedenleri olabilir. En yaygın nedenler arasında stres, uyku düzensizlikleri, aşırı kafein alımı, açlık, susuzluk ve enfeksiyon yer alır. Ayrıca migren, sinüzit, diyabet ve boyun fıtığı gibi rahatsızlıklar da baş ağrısına yol açabilir. Baş ağrısının nedenleri şunlardır: – Stres ve sinir – Kas gerginliği – Göz ve vücut yorgunluğu – Kafein yoksunluğu – Uyku düzensizlikleri – Açlık ve susuzluk – Migren, sinüzit, diyabet gibi rahatsızlıklar – Aşırı alkol tüketimi – İlaç yan etkileri – Hormonal değişiklikler (adet, menapoz) ATMOSFER BASINCI DEĞİŞİKLİĞİ: GÖZLE GÖRÜLMEZ BİR TETİKLEYİCİ Fırtına öncesi ve sırasında atmosferik basınçta ani düşüşler yaşanır. Bu düşüş vücut içi basınçla dış ortam arasındaki dengeyi bozar ve çeşitli semptomlara neden olur. – Sinüslerde Basınç Artışı: Burun etrafındaki hava boşlukları basınca duyarlıdır. Basınç değişimi bu bölgelerde şişmeye ve ağrıya yol açar. – Beyin Damarlarında Genişleme: Migren hastalarında, damarların hava değişimlerine duyarlı olması nedeniyle şiddetli baş ağrıları tetiklenebilir. – İç Kulak Basıncı: Denge ve baş dönmesiyle ilgili olan iç kulak da bu değişimden etkilenir, baş ağrısına eşlik eden sersemlik görülebilir. MİGRENİ OLANLAR İÇİN RÜZGAR VE FIRTINA BİR TEHDİT Mİ? Migren, çevresel faktörlerden kolayca etkilenebilen bir nörolojik rahatsızlıktır. Rüzgarlı ve fırtınalı havalarda tetiklenmesinin başlıca nedenleri şunlardır: – Elektromanyetik Değişimler ve İyonlaşma: Fırtına öncesi havada artan pozitif iyonlar, migreni olanlarda sinirsel uyarımı artırabilir. – Ani Işık Değişimleri: Parlayan şimşekler ve değişken ışık koşulları duyarlı bireylerde migren atağını başlatabilir. – Uyku Bozuklukları: Hava değişimiyle birlikte gelen huzursuzluk ve uyku kalitesindeki düşüş migreni tetikler. – Stres ve Gerginlik: Fırtına öncesi vücutta bilinçsiz bir stres seviyesi artar, bu da migreni harekete geçirebilir. KRONİK SİNÜZİT HASTALARI NEDEN BU HAVALARDA DAHA ÇOK AĞRI ÇEKER? Sinüzit, sinüs kanallarında tıkanıklık ve iltihaplanma ile ortaya çıkar. Rüzgarlı havalarda bu durumu kötüleştiren birkaç faktör vardır: – Soğuk ve Kuru Hava: Burun mukozasının kuruması, sinüs kanallarının tıkanmasına ve basınca yol açar. – Toz ve Polen Taşınımı: Rüzgar, alerjenleri havada taşır. Bu da iltihabi süreci alevlendirerek ağrıyı artırabilir. – Sıcaklık Dalgalanmaları: Dış ortamla iç ortam arasındaki ani sıcaklık değişimleri, sinüs boşluklarında tahriş yaratabilir. KALP HASTALARI BU HAVALARDA NEDEN DİKKATLİ OLMALI? Rüzgarlı ve fırtınalı havalar yalnızca solunumu değil, kalp damar sistemini de etkiler. Özellikle kronik kalp hastaları için bu durum hayati olabilir. – Oksijen Yoğunluğu Azalır: Fırtına öncesi atmosferdeki oksijen miktarı düşebilir, bu da kalbin daha fazla çalışmasına yol açar. – Dolaşım Sistemine Yük Biner: Vücut, dengeyi sağlamak için damarları genişletip daraltır. Bu ani değişimler kalp üzerinde stres oluşturabilir. – Kan Basıncı Dalgalanmaları: Hava değişimine bağlı olarak tansiyon yükselip düşebilir. Bu da baş ağrısı, baş dönmesi ve bayılma hissiyle sonuçlanabilir. RÜZGARLI VE FIRTINALI HAVALARDA DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER Bu tip havalarda risk grubunda olan bireylerin yaşam kalitesini koruması için dikkat etmesi gerekenler şunlardır: 1. ORTAMINIZI KORUYUN – Kapalı ve iyi yalıtılmış ortamlarda kalmaya çalışın.- Rüzgar geçirmeyen pencereler kullanın.- Aşırı gürültüden ve ani ışık değişimlerinden uzak durun. 2. SIVI TÜKETİMİNİ ARTIRIN – Vücuttaki nem dengesini sağlamak için bol su tüketin.- Kafeinli içecekleri azaltın, çünkü dehidrasyonu artırabilir. 3. BURUN VE SİNÜSLERİ KORUYUN – Dışarı çıkarken atkı veya ince bir maske kullanarak burun yollarınızı koruyun.- Tuzlu su ile burun yıkaması yaparak sinüsleri temiz tutun. 4. İLAÇLARI HAZIRDA BULUNDURUN – Migren atağı, sinüzit ağrısı ya da tansiyon dalgalanmasına karşı doktorunuzun önerdiği ilaçları yanınızdan ayırmayın.- Gerekiyorsa hava durumuna göre doz ayarlaması için doktorunuza danışın. 5. FİZİKSEL AKTİVİTEYİ AZALTIN – Rüzgarlı havalarda açık alanda egzersiz yapmaktan kaçının.- Vücudu zorlamadan, iç mekanlarda hafif esneme hareketleri tercih edin. Görsel kaynak: istockphoto

Source: Habertürk


Deprem kadar tehlikeli: Sadece binaları değil ruh sağlığımızı da sarstı

Korku normal ama paniğe dönüşmesi hayati risk oluşturuyorDepremde fiziksel güvenliğiniz kadar sakinliğinizi ve ruh sağlığınızı korumanız da hayati önem taşıyor.Uzm. Psikolog Dursun, deprem gibi beklenmedik afetlerde insanların doğuştan gelen “savaş ya da kaç” tepkisinin devreye girdiğini belirtiyor. Bu tepki kalp atışlarının hızlanmasına, nefes darlığına, titremeye ve kontrolsüz davranışlara neden olabiliyor. “Korku duygusu çok doğal ve sağlıklı bir tepkidir. Ancak bu korkunun paniğe dönüşmesi hem kişinin hem de çevresindekilerin hayatını riske atabilir,” diyen Dursun, 23 Nisan günü yaşanan olayın bunun en açık örneği olduğunu ifade ediyor. Uzm. Psikolog Dursun, son depremdeki yaralanmaların bireylerin panikle hareket etmesinden kaynaklandığını belirterek şu uyarıda bulundu: “Sarsıntı sırasında en güvenli yer, yapı içindeki korunaklı noktalardır.Ancak birçok kişi korku ve panikle balkonlardan atladı ya da merdivenlere yöneldi. Bu davranışlar fiziksel olarak daha büyük tehlikelere neden olabilir. İlk tepki refleksinin eğitimle değiştirilmesi gerekiyor.” Panik bozukluğu olan bireylerde deprem gibi ani gelişen olaylar atakları tetikleyebiliyor. Uzm. Psikolog Dursun, bu durumun ani terleme, göğüs sıkışması, baş dönmesi, bayılma hissi, kontrol kaybı ya da ölüm korkusu gibi belirtilerle kendini gösterdiğini vurguluyor. Bu belirtilerin sadece panik atak kaynaklı olduğunu anlamak, kişinin “kalp krizi geçiriyorum” gibi yanlış düşüncelerle daha fazla korkuya kapılmasını önleyebilir. Uzm. Psikolog Tuğçe R. Tuncel Dursun, afetlerin psikolojik etkilerine karşı hazırlıklı olmanın en az fiziksel hazırlık kadar önemli olduğunu belirtiyor.Deprem öncesinde ve sonrasında psikolojik ilk yardımın önemi giderek artarken dayanıklılığı güçlendirmek için bireylerin stres yönetimi, nefes egzersizi ve gevşeme teknikleri gibi yöntemleri öğrenmesi öneriliyor. Kendinizi tanımak, ne zaman profesyonel destek almanız gerektiğini bilmek en güçlü savunma mekanizması. Deprem gibi yüksek stresli anlarda bireylerin psikolojik dayanıklılıklarını devreye sokmaları büyük önem taşıyor. Uzm. Psikolog Dursun, panik halini kontrol altına almak için şu önerilerde bulunuyor:• Nefesinize odaklanın: Burnunuzdan derin nefes alıp ağzınızdan yavaşça verin. Bu, vücudunuzu sakinleştirir.• Düşüncelerinizi yönetin: “Şu an güvendeyim”, “Bu bir panik atağı, geçecek” gibi olumlu iç konuşmalar yapın.• Dikkatinizi dış dünyaya yönlendirin: Etrafınızdaki nesneleri saymak ya da fiziksel olarak hissettiklerinize odaklanmak sizi gerçeklikte tutar.• Fiziksel güvenliğe odaklanın: Panik anında kaçmak yerine bulunduğunuz yerde güvenli bir alana geçmeye çalışın. Camdan atlamak ya da merdivenlere yönelmek tehlikelidir. Deprem gibi doğal afetlerden çocuklar da oldukça etkileniyor. Çocukların yaşadıkları travmaları farklı yollarla dışa vurduklarına dikkat çeken Uzm. Psikolog Dursun aileleri şu şekilde uyardı:Açıklama Yapın: Depremin ne olduğunu sade ve anlaşılır bir dille anlatın. “Korkmuş olman çok normal” gibi cümleler kurarak duygularını doğrulayın.Güven Duygusu İnşa Edin: “Ben yanındayım, birlikte güvendeyiz” gibi cümleler, çocuğun zihin haritasında tehdit algısını hafifletir.Oyunla İşleyin: Çocuklar için travmatik olayları oyun yoluyla ifade etmek iyileştirici bir yoldur. Basit oyuncaklarla deprem senaryoları kurgulamak faydalı olabilir.Rutinlere Dönüş: Günlük yaşam rutinlerini hızla geri kazandırmak çocuğun kontrol duygusunu pekiştirir. Depremin ardından bazı bireylerde uykusuzluk, kâbus görme, aşırı irkilme, sürekli deprem olacakmış gibi bir his ya da sosyal hayattan çekilme gibi durumlar gelişebilir. Uzm. Psikolog Dursun, bu tür belirtilerin travma sonrası stres bozukluğuna işaret edebileceğini, bu durumda mutlaka bir uzmana başvurulması gerektiğini vurguluyor. Deprem anında yanlış bilgiye kapılarak hareket etmek kaosa neden olabilir. “Özellikle sosyal medyadaki teyitsiz bilgiler kişilerin kaygı düzeyini artırıyor. Bilgiyi doğru kaynaktan almak ve güvenilir yönlendirmelere kulak vermek büyük fark yaratır,” diyen Uzm. Psikolog Dursun, bireyleri bu konuda dikkatli olmaya çağırıyor. Toplumda deprem gibi travmatik olaylardan sonra duygusal destek arayışı giderek artıyor. Uzm. Psikolog Tuğçe R. Tuncel Dursun, “Konuşmak, paylaşmak ve destek almak kişinin ruhsal iyileşme sürecini ciddi ölçüde hızlandırır,” diyerek özellikle çocuklar, yaşlılar ve hassas bireyler için bu sürecin profesyonel destekle yürütülmesinin önemine dikkat çekiyor.

Source: Hurriyet.com.tr


Küresel vicdanın başkenti: Türkiye

İçinde bulunduğumuz yüzyıl, insanlık tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir küresel göç dalgasına sahne oluyor. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) verilerine göre bugün dünyada 280 milyondan fazla göçmen var, üstelik bunların 125 milyonu zorla yerinden edilmiş kişilerden oluşmakta. Savaşlar, yoksulluk, iklim değişikliği ve siyasi baskılar, milyonlarca insanı evlerinden koparmakta; umut arayışı, bir hayatta kalma mücadelesine dönüşmektedir.Bu dramatik tabloda Türkiye, sadece coğrafi bir köprü değil, vicdanı temsil eden bir yürek olmuştur. Bugün Türkiye, dünya üzerinde en fazla sığınmacıya ev sahipliği yapan ülkeler arasında yer almaktadır. Yaklaşık 3 milyon Suriyeli başta olmak üzere toplamda 4 milyonu aşkın yabancı, Türkiye”nin sağladığı güvenli ortamda hayata tutunmuş ve ülkelerine gönüllü geri dönüş sürecine girmiş vaziyettedir. Bu büyüklük, nüfus oranları üzerinden değerlendirildiğinde, Türkiye”yi vicdan liginin lideri yapmaktadır. Bir mukayese yapmak gerekirse; Avrupa Birliği ülkelerinin tamamında kişi başına düşen sığınmacı oranı Türkiye”nin ancak yarısına yaklaşabilmiştir.Bahsi geçen vicdanlı yaklaşımın mimarlarından olan ve göç yönetimi sürecinin öne çıkan aktörlerinden olan İçişleri Bakanlığı, Göç Başkanlığı Pazartesi günü 12. kuruluş yıl dönümü vesilesiyle anlamlı bir program düzenledi. Sayın Cumhurbaşkanımızın açılış konuşmasını yaptığı programda göç politikalarının insani, vicdani ve stratejik boyutları ele alındı. Bu önemli buluşmada, Türkiye”nin küresel ölçekte sergilediği başarılı göç yönetimine ve bu alanda ortaya koyduğu örnek uygulamalara vurgu yapma imkânı buldum.Göç Başkanlığı”nın on iki yıldır yürüttüğü özverili çalışmalara şahitlik etmek ve bu çabaya küçük de olsa katkı sunmak benim için büyük bir gurur kaynağı oldu. “Bir insanı yaşatmak, bütün insanlığı yaşatmaktır” yaklaşımıyla yola çıkan Göç Başkanlığı”na özverili çalışmalarından dolayı bir defa daha şükranlarımı sunuyorum.MAZLUMUN SIĞINAĞI: TÜRKİYETürkiye”nin başarısı yalnızca sayılarla ifade edilemez. Bu topraklar, hicretin ruhunu, Ensar olmanın onurunu tarih boyunca taşımış bir millettin emanetidir. Bugün Gaziantep”te, Şanlıurfa”da, Kilis”te açılan kapılar; sadece birer sınır kapısı değil, insanlık vicdanının kapılarıdır.Türkiye, göç yönetiminde sadece barınma ve güvenlik sağlamakla yetinmemiş; eğitim, sağlık, istihdam ve sosyal uyum alanlarında örnek gösterilecek politikalar geliştirmiştir. Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği raporlarında da Türkiye”nin “bütüncül göç yönetimi modeli” takdirle anılmaktadır.Mültecilerin %65″inin çocuk ve kadınlardan oluştuğu düşünüldüğünde, Türkiye”nin insani yaklaşımının ne denli kıymetli olduğu daha iyi anlaşılır. Her bir çocuğun okula devam etmesi için gösterilen çaba, her bir annenin sağlık hizmetine ulaşması için geliştirilen projeler, yalnızca bir devlet politikası değil; merhametin kurumsallaşmış hâlidir.TÜRKİYE”NİN ŞEFKAT ELİGöç yönetiminin ve bu sürece cesaret eden kadronun elbette karşılaşacağı zorluklar vardır. Sosyal uyum süreçleri, ekonomik etkiler, güvenlik tehditleri gibi birçok başlık titizlikle yönetilmektedir. Ancak Türkiye, bu ağır sorumluluğun altında ezilmemiş; aksine insanlığa örnek olacak bir duruş sergilemiştir.Unutulmamalıdır ki, insanlık tarihi, zor zamanlarda gösterilen asaletle yazılır.Türkiye, göç meselesinde sadece bir ülke değil; bir ahlak modeli olmuştur. Bu vesileyle, göçün sessiz yükünü omuzlarında taşıyanlara sahip çıkan, hiçbir çocuğu soğukta bırakmayan, hiçbir mazlumu kimliksiz bırakmayan Türkiye”ye, bu kutlu davaya gönül veren neferlere ve Göç Başkanlığı”nın kurumlar üstü performansına minnet borçluyuz.Ve biliyoruz ki; Türkiye, göç çağının karanlığında insanlık meşalesi olmaya devam edecektir.

Source: Levent Ersin Orallı


Beyaz çikolata neyden yapılır?

Zengin tatlılığı ve kremsi dokusuyla pek çok kişi tarafından sevilen bir tatlıdır. Ancak, bazı bireylerin beyaz çikolata tüketiminden kaçınması gerekebilir. Öncelikle, beyaz çikolata yüksek oranda şeker ve doymuş yağ içerdiği için şeker hastalığı (diyabet) olan kişilerin dikkatli olması gerekir. Şeker hastalığı olan bireyler, kan şekeri düzeylerinin kontrolsüz bir şekilde yükselmesine neden olabileceği için beyaz çikolata tüketiminden kaçınmalıdır. BEYAZ ÇİKOLATA NEYDEN YAPILIR? Beyaz çikolata şeker, süt tozu ve vanilin gibi aromalar içerir. Bu yüzden yoğun süt ve vanilya aromasıyla daha yumuşak ve tatlı bir tada sahiptir. Rengi de buradan gelir. Kakao kitlesinin koyu rengi olmadan, beyazımsı ya da krem tonlarında kalır. Tatlı ve kremsi yapısı sayesinde beyaz çikolata, mutfakta çok çeşitli alanlarda kullanılır. Pastacılıkta sos, ganaj, mus, krema ya da kaplama olarak tercih edilir. Kurabiyelerden keklere, trüflerden cheesecake lere kadar pek çok tarifte beyaz çikolatanın yumuşak dokusu ve tatlı aroması lezzeti zenginleştirir. Ayrıca meyvelerle de harika bir uyum yakalar. Özellikle çilek, ahududu ve yaban mersini gibi hafif ekşimsi meyveler, beyaz çikolatanın tatlılığını dengeleyerek damakta harika bir kontrast yaratır. Bunun dışında kahveyle veya matcha (yeşil çay tozu) ile birlikte de servis edildiğinde oldukça keyifli bir deneyim sunar. Fakat obezite problemi yaşayanlar veya aşırı kilolu bireyler beyaz çikolata tüketiminden uzak durmalı, çünkü içeriğindeki şeker ve yağ oranı, kilo alımını destekleyebilir. Beyaz çikolata, kakao içerdiği için bazı kişilerde alerjik reaksiyonlara neden olabilir. Çikolata ve kakao ürünlerine karşı alerjisi olan bireyler, beyaz çikolatadan kaçınmalıdır. Bunun dışında, laktoz intoleransı veya süt alerjisi olan kişiler de beyaz çikolata tüketmemelidir, çünkü beyaz çikolata süt yağı ve süt tozu içerir ve bu maddeler, laktoz intoleransı yaşayan bireylerde mide rahatsızlıklarına yol açabilir. BEYAZ ÇİKOLATA MALZEMELERİ NELERDİR? Beyaz çikolata, hem tatlı tariflerinde hem de atıştırmalık olarak kullanıldığında rafine bir dokunuş sağlar; yanında ise hafif ekşi meyveler, sert kahveler ya da aromalı çaylar ile birlikte çok daha lezzetli hale gelir. Beyaz çikolata yapımında kullanılan malzemeler oldukça basittir ama kaliteli sonuç için oranlar ve malzeme kalitesi çok önemlidir. İşte beyaz çikolata yapımı malzemeleri: Kakaoyağı 100 gram: Çikolatanın temel yağıdır, beyaz çikolataya kremsi doku ve parlaklık verir. Pudra şekeri 60 gram: Tatlandırıcı olarak kullanılır. Toz şeker yerine pudra şekeri tercih edilir çünkü daha pürüzsüz bir doku sağlar. Süt tozu (tam yağlı veya az yağlı) 40 gram: Beyaz çikolatanın sütlü lezzetini ve açık rengini veren ana malzemedir. Vanilin veya gerçek vanilya ekstresi 1 çay kaşığı: Lezzeti derinleştirir. Gerçek vanilya kullanırsan aroma daha zengin olur. Tuz (çok az) 1 fiske: Tatları dengelemek ve lezzeti artırmak için kullanılır. İsteğe bağlı olarak aşağıdaki malzemeleri de kullanabilirsiniz: Doğal aroma vericiler (portakal kabuğu rendesi, badem aroması vs.) Kuruyemiş parçaları (beyaz çikolataya fındık, Antep fıstığı çok yakışır) Renkli şekerlemeler veya meyve kuruları (dekoratif amaçla) Kakao katı maddesinin eksikliği, beyaz çikolatanın kakao tadından yoksun olmasına neden olur. Bu, beyaz çikolatanın daha tatlı, kremamsı ve hafif bir tada sahip olmasına yol açar. Sütlü çikolata ise kakao kitlesi, süt tozu ve şeker karışımından yapılırken, bitter çikolata yüksek oranda kakao kitlesi ve az miktarda şeker içerir. Beyaz çikolatada ise kakao kitlesi bulunmadığı için, tat açısından sütlü çikolatadan daha tatlı ve hafif bir profile sahiptir. Beyaz çikolata, özellikle tatlı sevenler için cazip bir alternatif sunar çünkü süt ve vanilya gibi bileşenlerin verdiği zengin tat, kakao içeren çikolatalardan farklı bir deneyim sunar. Ayrıca, beyaz çikolata, diğer çikolata türlerine kıyasla daha fazla yağ içerir, çünkü çoğunlukla kakao yağı temel bileşeni oluşturur. Bu da beyaz çikolatanın dokusunu oldukça kremsi ve yumuşak hale getirir. Beyaz çikolata, genellikle pasta, kek, dondurma ve çeşitli tatlılarda kullanılabilir ve tatlılara zengin bir doku ve tat katmak için tercih edilir. BEYAZ ÇİKOLATA TARİFİ Beyaz çikolata yapmak için öncelikle kaliteli malzemeler kullanmak çok önemlidir çünkü beyaz çikolata, içeriğinde kakao katı maddesi barındırmadığı için lezzetini tamamen kakao yağı, süt tozu ve şekerden alır. Ev yapımı beyaz çikolata için gerekli olan temel malzemeler şunlardır: yaklaşık 100 gram kakao yağı, 60 gram pudra şekeri ve 40 gram tam yağlı süt tozu. İsteğe bağlı olarak vanilya özütü veya ezilmiş fındık, badem gibi kuruyemişler de eklenebilir. İlk olarak kakao yağı benmari usulü eritilir; yani bir tencereye bir miktar su konularak üzerine ısıya dayanıklı bir cam kâse yerleştirilir ve kakao yağı bu cam kâsenin içinde, suya değmeyecek şekilde, yavaşça eritilir. Kakao yağı tamamen eridikten sonra içerisine elenmiş pudra şekeri ve süt tozu eklenerek sürekli karıştırılır. Pürüzsüz bir kıvam elde edilinceye dek karıştırma işlemine devam edilir. Eğer vanilya özü kullanılacaksa bu aşamada eklenmelidir. Karışım iyice homojen hale geldiğinde, hazırlanan beyaz çikolata karışımı silikon kalıplara dökülür ve oda sıcaklığında biraz soğuduktan sonra buzdolabında en az bir saat bekletilir. Çikolatalar kalıptan dikkatlice çıkarıldığında artık servise hazır hale gelir. İsteğe bağlı olarak üzerleri kuru meyveler ya da rendelenmiş hindistanceviziyle süslenebilir. Bu tarif, hem sade lezzeti hem de ev yapımı olmasının verdiği keyifle tatlı krizlerini bastırmak isteyenler için harika bir alternatiftir. Kalp hastalıkları riski taşıyan kişiler beyaz çikolata konusunda dikkatli olmalıdır. Beyaz çikolata, yüksek doymuş yağ içeriği nedeniyle kolesterol seviyelerini yükseltebilir ve bu da kalp sağlığını olumsuz etkileyebilir. Hipertansiyon (yüksek tansiyon) hastalığı olan bireylerin de beyaz çikolata tüketimini sınırlamaları gereklidir, çünkü aşırı şekerli gıdalar kan basıncını artırabilir. Küçük yaşlardaki çocuklar da beyaz çikolata tüketiminde dikkatli olmalıdır. Aşırı şeker tüketimi, çocukların sağlıklı gelişimini olumsuz etkileyebilir ve diş sağlığına zarar verebilir. Bu nedenle, ebeveynlerin çocuklarının beyaz çikolata tüketimini sınırlamaları, dengeli bir beslenme için önemlidir.

Source: Habertürk


Boyanan beyazlar nasıl temizlenir?

Makinenin yeterince temiz olmaması, boya salan parçaların sürtünme ile renk bırakması veya yüksek sıcaklıkta yapılan yıkamalar da boyanmayı kolaylaştırabilir. Sıcak su, kumaşlardaki boyanın çözünmesini hızlandırır ve bu da diğer çamaşırlara geçmesini sağlar. Yani beyazların makinede boyanmasının en temel sebepleri arasında uygun yıkama koşullarına dikkat edilmemesi, çamaşırları doğru sınıflandırmama ve deterjan ya da makine temizliğinde yetersizlik yer alır. Çamaşır makinesinde boyanan beyazları temizlemek, dikkat ve uygun yöntemlerle mümkündür. İlk olarak, beyaz kıyafetlerin üzerine bulaşan boya türünü belirlemek önemlidir, çünkü farklı boyalar için farklı temizleme teknikleri uygulanabilir. Eğer kıyafetler tekstil boyası veya doğal boya gibi bir maddeyle boyanmışsa, bu tür lekeleri çıkarmak için belirli temizlik ürünleri kullanılabilir. Birinci adım, soğuk suyla yıkamaktır. Boya lekeleri, sıcağa maruz kaldıklarında daha da kalıcı hale gelebilir, bu nedenle soğuk su ile yıkamak, lekenin yayılmasını ve kalıcılığını engelleyebilir. MAKİNEDE BOYANAN BEYAZLARIN ÇÖZÜMÜ Çamaşır makinesinde yıkamadan önce, lekenin üzerine özel leke çıkarıcı maddeler veya oksijenli ağartıcılar (doğal beyazlatıcılar) uygulanabilir. Bu maddeler, beyazlar üzerindeki renk değişikliklerini etkili bir şekilde gidermeye yardımcı olabilir. Ayrıca, beyazlar için özel ağartıcılar kullanmak da oldukça etkilidir. Beyaz çamaşırların üzerine dökülen fazla boyayı temizlemek için, lekenin üzerine direkt olarak sirke ve karbonat karışımı dökerek bir süre bekletmek de faydalı olabilir. Sirke, boyayı çözerken, karbonat da ekstra temizleme gücü sağlar. Çamaşır makinesine atılmadan önce kıyafetlerin üzerine dökülen boya miktarına göre, çamaşır sabunu veya sıvı deterjan ile ön bir ovma işlemi yapılması önerilir. Yıkama işleminden sonra, beyaz çamaşırların kurutulmadan önce tamamen temizlendiğinden emin olmak gerekir. Bazı lekeler kuruduktan sonra daha da zor çıkar. Eğer boya lekesi hala belirginse, işlemi birkaç kez tekrarlamak gerekebilir. Sanayi tipi leke çıkarıcı spreyler de zorlu lekeler için etkili olabilir. Kıyafetleri kuruturken, doğrudan güneş ışığına asmak da ekstra beyazlatma etkisi yaratabilir. Tüm bu adımların dikkatlice uygulanması, çamaşır makinesinde boyanan beyaz kıyafetleri temizleyerek eski haline getirmeye yardımcı olacaktır. BEYAZLARIN ÇAMAŞIR MAKİNESİNDE BOYANMAMASI İÇİN DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER Beyaz çamaşırların çamaşır makinesinde boyanmaması için dikkat edilmesi gereken noktalar, hem kıyafetlerin ömrünü uzatır hem de istenmeyen renk karışmalarının önüne geçer. Çamaşırları yıkamadan önce mutlaka renklerine göre ayırın. Beyazlar, açık renkler, koyu renkler ve siyahlar olarak sınıflandırılmalıdır. Beyazlarla kesinlikle renkli veya koyu renkli çamaşırlar aynı makineye atılmamalıdır. Yeni alınan renkli kıyafetler ilk yıkamada fazla boya bırakır. Bu boyalar, makinedeki diğer çamaşırlara bulaşabilir. Bu yüzden yeni kıyafetleri ilk birkaç yıkamada mutlaka tek başına ya da benzer renklerle yıkayın. El boyaması, batik veya koyu renkli ve düşük kaliteli kumaşlardan yapılmış giysiler genellikle yıkamada boya salar. Bu tarz kıyafetler beyazlarla birlikte kesinlikle yıkanmamalıdır. Çamaşır makinesi için özel olarak üretilmiş renk koruyucu mendiller, yıkama sırasında ortaya çıkan boya partiküllerini emerek beyazların boyanmasını önler. Özellikle renklerin karışabileceğinden şüphelendiğiniz durumlarda bu mendilleri kullanmak faydalıdır. Kıyafetlerin etiketinde yıkama talimatları yer alır. Renk verip vermeyeceğine dair semboller ve sıcaklık önerileri vardır. Beyazların kumaş türüne uygun sıcaklık ve deterjanla yıkanması da renk bulaşmasını önler. İç çamaşırı, çorap ve küçük eşyaları yıkarken file torba kullanmak, bunların renkli giysilere sürtünmesini azaltır. Böylece sürtünmeden kaynaklı boya geçişinin önüne geçilir. Çamaşır makinesi zamanla içeride boya ve deterjan kalıntılarını biriktirebilir. Bu kalıntılar sonraki yıkamalarda beyazlara geçebilir. Makinenizi düzenli olarak boş, sıcak suda sirke veya makine temizleyici ile çalıştırarak temizleyin. Beyazlar için özel formüle edilmiş deterjanlar ve gerektiğinde oksijen bazlı ağartıcılar kullanmak, beyazların temiz ve parlak kalmasını sağlar. Bu ürünler renk bulaşmasını da azaltır. Renkli kıyafetler sıcak suda daha fazla boya salar. Beyaz çamaşırları yıkarken uygun sıcaklık seçimi önemlidir. Etikette önerilen ılık ya da soğuk suyla yıkamak, diğer çamaşırlarla karışsa dahi renk bulaşma riskini azaltabilir. Yetersiz deterjan kullanımı, boya partiküllerinin çamaşırlara tutunmasına sebep olabilir. Yıkadığınız çamaşır miktarına uygun şekilde deterjan kullanmak, boya kalıntılarının arınmasını kolaylaştırır. Çok kirli veya potansiyel boya riski taşıyan kıyafetleri önce elde ya da ön yıkama programında yıkayarak boya akmasını önceden kontrol edebilirsiniz. Uzun yıkama programları, boya partiküllerinin salınmasını artırabilir. Beyaz çamaşırlar için daha kısa, hassas ve uygun sıcaklıkta yıkama programları seçilmelidir. Bir kıyafetin boya verip vermediğini anlamak için, ıslatılmış beyaz bir bezle kıyafetin iç kısmına hafifçe sürtün. Renk çıkıyorsa, bu giysiyi kesinlikle beyazlarla birlikte yıkamamalısınız. Beyazlar fazla yıkandığında griye dönebilir. Bu nedenle gereksiz yıkamadan kaçınmak ve sadece gerçekten kirlendiklerinde yıkamak, beyazların ömrünü uzatır. Beyaz çamaşırları kurutmaya geçmeden önce renk bulaşması olup olmadığını kontrol edin. Eğer renk bulaşmışsa, kurutmak lekeleri sabitleyebilir. Bu durumda leke çıkarıcı ile müdahale ederek yeniden yıkamak gerekir. Bu önlemler sayesinde çamaşır makinesinde beyazlarınızı güvenle yıkayabilir, renk karışması ve boyanma sorunlarını büyük oranda engelleyebilirsiniz.

Source: Habertürk