Vatandaşın umudu ‘sözde şifa’ya kaldı
2023 yılında ünlü bir ismin dört günlük karanlık inziva meditasyonu çok konuşuldu. Türkiye’de pek çok yoga okulunun da kurucusu olan isim tarafından gerçekleştirilen ‘karanlık inziva’ için 2025 yılı ücretinin 14.800 TL olduğu bilgisi yer alıyor. Geçen yıl Göbeklitepe’de 69 bin TL karşılığında ‘ağlama turları’ düzenlendiği de ortaya çıkmıştı. Sosyal medyadaki ‘şifalanma’ hesaplarında sadece bu bölgede değil, Türkiye’de başka boyutlara açılan 7 noktada olduğu iddiası sıkça dolaşıyor.
VERGİ ÖDEMİYORLAR
Son olarak Belgrad Ormanı’nda hayatını kaybeden Ece Gürel ile birlikte 12.000 TL’lik cadılık eğitimi gündeme gelmişti. Bunların yanı sıra kurşun dökme, astroloji haritası çıkarma gibi pek çok işlem için elden ücret alınıyor, dolayısıyla herhangi bir vergi ödenmiyor. Bu işlemler bir şirket çatısı altında değil daha çok sosyal medya üzerinden veya ilişkiler ağı üzerinden gerçekleştiriliyor.
Psikologlar da cep yakıyor
Enerji, kuantum, titreşim, şifalanma adı ne olursa olsun, resmi kurumlarca onaylanmamış, denetime tabi olmayan, bilimsel eğitimden uzak yöntemlerin insanlar tarafından sorunlara çare olarak görülmesi büyük risk taşıyor. Türkiye’de psikolog seans ücretleri ortalama 3.000 TL olsa da büyükşehirlerde başlangıç ücreti tek seans için 5.000 TL civarında seyrediyor. Haftada 1 gün gerçekleştirilen seanslar için vatandaşın bütçesinden 20 bin lira ayırması gerekiyor.
Source: Haber Merkezi
Mükemmeliyetçilik büyük bir yalan
Bir davet üzerine Berlin”deki Humboldt Üniversitesi”ndeydik. Burası, mükemmeliyetçilik üzerine önemli çalışmalara imza atan Karen Horney”in de eğitim aldığı üniversiteydi. Bu vesileyle, mükemmeliyetçilik üzerine derin bir sohbet gerçekleştirdik. Ben de bu haftaki yazımda, mükemmeliyetçiliği ve hayatımızdaki etkilerini kaleme almak istedim. Mükemmeliyetçilik… Kulağa ne kadar güzel geliyor değil mi? En iyisini yapmak, en yükseğe ulaşmak, hiçbir hata yapmamak… Oysa işin aslı öyle değil. Mükemmeliyetçilik, görünüşte bir başarı arayışı gibi dursa da, derinlerde çoğu zaman kendini sevememenin, kendini olduğu hâliyle yeterli görememenin bir sonucudur. Birçoğumuz farkında olmadan “Hata yaparsam sevilmem, yanlış yaparsam değerim azalır” inancıyla büyüdük. Çocukken gözlerindeki ışığı görmek için öğretmenlerimizin onayına muhtaçtık, ailemizin takdirini kazanmak için hep en iyisini yapmak zorundaydık. Zamanla öğrendik: “Mükemmel olmalıyım ki seveyim kendimi.” Ama işte tam burada en büyük yanılgıya düştük. Çünkü mükemmelliğin peşinde koşarken en önemli şeyi kaybettik: Kendimizi… İNSANI YALNIZLAŞTIRIR Mükemmeliyetçi insanlar hata yapmaktan o kadar korkarlar ki, zamanla risk almamayı öğrenirler. Yeni şeyler denemek yerine bildikleri yolda ilerlerler, çünkü yanlış yapmaktan duydukları korku, onları hareketsiz bırakır. Başarı odaklıdırlar ama asıl dertleri başarı değildir. Onların asıl derdi, “Başarısız olursam ne olur?” sorusunun cevabıdır. Peki mükemmel olmaya çalışırken ne olur? Zamanla yalnızlaşırlar. Çünkü mükemmel görünen birine kimse yaklaşamaz. İnsan ilişkileri kırılganlıkla, açıklıkla, hata yapıp birlikte öğrenmekle güçlenir. Ama mükemmeliyetçi biri, hatalarını sakladıkça, yanlışlarını kabul etmedikçe, kimseyle gerçek bir bağ kuramaz. Mükemmeliyetçi insanlar çoğu zaman kontrolcüdür de. Sadece kendi hayatlarını değil, çevrelerindeki insanların hayatlarını da yönetmek isterler. Neden? Çünkü bir şeyin yanlış gitmesine tahammülleri yoktur. Ama unuttukları bir şey var: Hayat, kontrol edilemez. Bir nehir nasıl ki kendi yolunu bulur, hayat da öyle akar. Ona ne kadar direnç gösterirsen, o kadar yorulursun. KUSURSUZLUK KUSURLARDA GİZLİ Düşünsene, doğanın kendisinde bile mükemmeliyet yok. Ağaçların dalları dümdüz değil. Nehirler doğrusal akmaz, kıvrıla kıvrıla yollarını bulurlar. Aynı türden çiçekler bile aynı boyda değildir. Bir kuş diğerinden daha hızlı uçar, biri diğerine göre daha beceriklidir. Ama tüm bu farklılıklar doğanın dengesini oluşturur. Peki insan? İnsan da doğanın bir parçası değil mi? O hâlde neden mükemmel olmaya çalışıyoruz? Hatalarımız bizim imzamızdır. Bizi biz yapan, öğrenmemizi sağlayan şey hatalarımızdır. Tıpkı düşmeden yürümeyi öğrenemeyeceğimiz gibi, yanlış yapmadan da gelişemeyiz. Bir düşün: Bir çocuk yürümeyi öğrenirken kaç kez düşer? Ve her düşüşünde tekrar ayağa kalkar. Ama bir yetişkin hata yaptığında ne yapar? Kendi kendini yargılar, suçlar, cezalandırır. Oysa belki de hata dediğimiz şey, bizim en büyük öğretmenimizdir. DAHA FAZLA STRES VE YALNIZLIK Tabii ki burada önemli bir ayrım yapmak lazım: Bir işi en iyi şekilde yapmaya çalışmak başka, mükemmel olmaya çalışmak başka… Bir işi tutkuyla, sevgiyle yapmak insanı besler, geliştirir. Ama mükemmel olmaya çalışmak insanı tüketir. Çünkü mükemmeliyetçilik, tatmin duygusunu elimizden alır. “Daha iyisi olabilirdi” düşüncesi, yaptığımız hiçbir şeyin yeterince iyi olmadığını hissettirir. Ve işin ironik tarafı, mükemmeliyetçiliğin bizi başarıya götürmesi gerekirken, tam tersi olur. Sürekli stres, kaygı ve baskı altında olduğumuz için verimli olamayız. Mükemmeliyetçi insanlar ya işleri erteleyerek ya da sürekli kontrol ederek kendilerini yorarlar. “Ya mükemmel olmazsa?” düşüncesi, işleri bitirmelerini bile engelleyebilir. Bazıları kendini aşırı eleştirirken, bazıları başkalarına güvenemez ve her şeyi kendi yapmak ister. Sonuç? Daha fazla stres, daha fazla yalnızlık… HATA YAPMADAN ÖZGÜR OLAMAZSIN Peki çözüm ne? Çözüm, kendini hata yapmaya izin verecek kadar sevmekte… Bırak bazen eksik olsun, bazen yanlış olsun. Çünkü belki de en büyük doğrular, en büyük yanlışların içinde saklıdır. Hayat, planladığımız gibi gitmez. Ama zaten gitmemesi güzeldir. Düşmek de bu yolculuğun bir parçasıdır. Önemli olan düşmemek değil, düştüğünde tekrar ayağa kalkabilmek… Kendine biraz alan tanı. Öyle kusursuz olmaya çalışma. İnsanlar seni mükemmelliğin için değil, içtenliğin için sevecek. Çünkü sen hatalarınla, kırılganlığınla, eksikliklerinle de değerlisin. Sen olduğun hâlinle zaten tam ve yeterlisin. Kendi ışığını görmek için başkalarının onayına ihtiyacın yok. En güzel hâlin, en doğal hâlin. Ve unutma, bazen kusurlar, bizi insan yapan en güzel şeylerdir… Hayat, bir yarış değil; bir deneyim yolculuğudur. Her adımda hata yapmak, duraksamak, bazen yanlış yönlere sapmak, bazen de geri dönmek zorunda kalmak işin doğasında var. Ama ne garip ki, insan en çok hata yapmaktan korkuyor. Oysa dümdüz, hatasız bir yolculuk, ruhu beslemeyen, karakteri güçlendirmeyen bir yolculuktur. Hataların, sana kim olduğunu öğreten en büyük rehberlerdir. Onlardan kaçmak yerine, onlarla dost olmayı öğren. Çünkü en büyük özgürlük, kendini her hâlinle kabul etmekten geçer. Mükemmel olma çabası seni zincire vurur; o zinciri kırmanın tek yolu ise kendine hata yapma izni vermektir. Bugün, kendine biraz daha yumuşak davran. En iyisini yapmaya çalış ama mükemmel olmak için kendini harap etme. İnsanlar seni kusursuz olduğun için değil, içten olduğun için sevecek. Ve belki de asıl başarı, hiçbir zaman kusursuz olmaya çalışmadan, hayatı tüm kusurlarıyla kucaklamayı öğrenmektir.
Source: Hakan Mengüç
Fen Lisesinde bir dahi
Samet Taşçı henüz 17 yaşında bir lise öğrencisi. Aydın Fen Lisesi 11″inci sınıfta okuyor. Nazilli”de doğup büyüdü. Memur bir anne babanın çocuğu. 2021 yılındaki Liselere Geçiş Sınavı”nda (LGS) ilk 3 bine giren Samet henüz çok genç olmasına rağmen bir bilim insanının belki de ancak bir ömrüne sığabilecek keşifler yaptı, birçok bilimsel projeyi hayata geçirdi. Samet, bilim dünyasının son dönemlerdeki tartışmalarından birine yaptığı araştırmalarla son noktayı koydu. Bilim dünyası, insanlarda cinsiyeti belirleyen Y kromozomunun çevresel faktörlere bağlı olarak dejenere olmaya başladığını ortaya çıkaran araştırmalar yaptı. Bu sonuç beraberinde, “”Milyon yıl sonra insanlığın sonu gelir mi?” sorusunu gündeme taşıdı. Çünkü Y kromozomu erkek cinsiyetini belirliyor. Bu kromozomun yok olması demek öncelikle canlılarda erkek cinsiyetinin yok olması, üreme olamayacağı için de insanlığın yok olacağı anlamına geliyor. Bu tartışmalar üzerinde yoğunlaşan Samet yapay zekâ yardımıyla da araştırmalar yapıp bir makale yazdı. Makalesinde bu endişenin yersiz olduğunu kanıtladı. Samet”in bu makalesi Avrupa Birliği”ne (AB) bağlı “Avrupa İnsan Genetiği Bilim İnsanları Topluluğu” bünyesinde 16″ncısı düzenlenen Avrupa DNA Günü Kompozisyon ve Video Yarışması”nda 3″üncü oldu. Makale aynı zamanda Avrupa İnsan Genetiği Topluluğu”nun her yıl düzenlediği ve dünyaca ünlü tıp otoritelerinin bir araya geldiği Viyana Tıp Akademisi”nde okundu. TARIM ZARARLISI TÜRÜ YOK ETMEYİ BAŞARDI Biyoloji tutkunu olan Samet bir bitkiden keşfettiği molekülle ciddi bir tarım zararlısı olan kokarca böceğini yok etti. Bu çalışma bu böceklerin direncini kırarak onların üremesini engelliyor. NASA”YLA ÇALIŞIYOR Samet”in en büyük hedeflerinden biri Alzheimer ve Parkinson hastalıklarına çare bulmak. Geliştirdiği modelleme ile zebra balıklarının beyin nöronlarındaki kaybı önleyen Samet”in çalışması nöro dejenerasyon hastalıklarına çare olabilecek kadar değer taşıyor. Öyle ki Samet bugün Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi”nin akademisyenleriyle ve NASA”nın Florida”daki laboratuvarıyla bu konuda ortak çalışmalar yapıyor. HEDEFİ ALZHEIMER”I DURDURMAK Teknofest yarışmalarında derecelere giren, TÜBİTAK projeleri üreten Samet gelecek hedeflerini de SABAH”a anlattı. En büyük hedefinin Alzheimer”ı durdurmak olduğunu söyleyen Samet, “DNA hasarlarını durduran çalışmalar yapmak istiyorum. Üniversite mezuniyetinden sonra bir laboratuvar açmak istiyorum. Biyoloji öğretmenim Hülya Ongun ikinci annem gibi. Annem meslek lisesinde bilgisayar öğretmeni. Çocuk yaşlarımda beni olabildiğince bilgisayar ve teknolojinden uzak tuttu. Ben doğada vakit geçirdim. 10 yaşındayken karıncaların uçuş zamanlarını gözlemlerdim. Doğada olmak çok önemli” dedi.
Source: Ceyda Karaaslan