Sağlık ve Zindelik Bülteni – Ekran Bağımlılığı, Kene Uyarıları ve Şifalı Arı Havası

Göbekle gelen düşüş

Aşırı kilo testosteronu nasıl düşürür?

Vücutta yağlanma arttıkça östrojen seviyesi yükselir, testosteron seviyesi düşer. Erkeklerin karın bölgesinde biriken yağ, hormonların dengesini bozar. Özellikle “viseral yağ” denilen iç yağlar, karaciğer ve bağırsak çevresinde birikir. Bunlar, testosteronu parçalayan enzimleri tetikler. (Kaynak: Obesity Reviews, 2020)

Düşük kalorili diyetler: Ters etki yapar mı?

Çok düşük kalorili diyetler (günlük 1000 kalorinin altı) testosteronu da baskılayabilir. Çünkü vücut “kıtılık” sinyali algılar ve hormon üretimini azaltabilir. Kilo verirken, dengeli protein ve yağ alımı ihmal edilmemeli.

Verilen her kilonun hormonal etkisi

Fazla yağ dokusu, vücutta östrojen benzeri etkiler yaratarak testosteron üretimini baskılar. Kilo verdikçe bu baskı azalır, vücut yeniden dengeye gelir.

– Vücut kitle indeksindeki her 5 puanlık düşüş, testosteron seviyesini ortalama % 10–15 artırır.(Kaynak: International Journal of Obesity, 2019)

– 10 kilo zayıflayan erkeklerde, serbest testosteron seviyesi 100 ng/dl artabiliyor.(Kaynak: Journal of Clinical Endocrinology & Metabolism, 2017)

– Yağ kütlesinin % 10’unun kaybı, testosteron düzeyinde yaklaşık % 13’lük artış sağlayabiliyor.(Kaynak: Obesity Reviews, 2021)

– Özellikle iç organları saran yağlar (visseral yağ) tehlikelidir. Bu bölgeden 1 kg yağ kaybı, testosteronu % 8 oranında artırabiliyor.(Kaynak: Diabetes & Metabolism Journal, 2020)

Bu nedenle, hızlı ve geçici değil; sürdürülebilir ve hedefli kilo kontrolü esastır. Vücut kompozisyonu değiştikçe hormon dengesi de düzelir. Verilen her kilo, sadece bedenin değil, hormonların da nefes alması anlamına gelir.

İnsülin direnci ve testosteron ilişkisi

Fazla kilo, insülin hormonuna karşı direnci artırır. Bu da testosteron üretimini baskılar. Ayrıca insülin direnci, karaciğerde SHBG (seks hormon bağlayıcı protein) üretimini azaltarak aktif testosteronu da düşürür. (Kaynak: Diabetes & Metabolism Journal, 2021)

Karın yağları neden daha tehlikeli?

Çok düşük kalorili diyetler (günlük 1000 kalorinin altı) testosteronu da baskılayabilir. Çünkü vücut “kıtılık” sinyali algılar ve hormon üretimini azaltabilir. Kilo verirken, dengeli protein ve yağ alımı ihmal edilmemeli.(Kaynak: Nutrition & Hormones, 2020)

Ne yemeli ne yememeli?

Testosteronu destekleyen besinler:

– Yumurta (sıkı haşlanıp günde 1–2 adet)- Yağlı balıklar (somon, sardalya, uskumru)- Kırmızı et (haftada 2–3 defa, yağsız)- Badem, ceviz, fındık (her gün bir avuç)- Kabak çekirdeği, susam (salatalara ya da yoğurda eklenebilir)- Zeytinyağı (günlük 2 yemek kaşığı kadar)- Brokoli, roka, lahana, ıspanak (her öğünde bir tabak)- Kefir, yoğur, ev turşusu (probiyotik destek)- Avokado (haftada 2–3 kez)- Nar suyu (haftada 2 kez, taze sıkılmış) (Kaynak: European Journal of Clinical Nutrition – Testosterone and diet review)

Uzak durulması gerekenler

– Hazır tatlılar (pasta, kek, kurabiye)- Beyaz un ve beyaz şeker içeren gıdalar- Gazlı içecekler ve meyve aromalı içecekler- Aşırı bira (içeriğindeki bitkiler östrojen benzeri etki yapar)- Trans yağ içeren gıdalar (margarin, cips, paketli hamur işleri)- Aşırı alkol (karaciğeri baskılayarak testosteronu düşürür)- Soya ve tofu gibi fitoöstrojen içeren gıdalar (aşırı tüketilmemeli)- İşlenmiş etler (salam, sucuk, sosis) (Kaynak: Endocrine Society–Nutrition and male hormones, 2023)

Kilo vermek sadece görsel bir değişim değil, hormonal bir yatırımdır. Doğru beslenme ve dengeli kilo kontrolü, testosteron seviyenizi doğal yoldan yükseltmenin en güvenilir yoludur.

– Uyku, depresyon ve hareketsizlik testosteronu ne kadar etkiler?- Takviye olarak D vitamini ya da tribulus almak işe yarar mı?- Testosteron iğnesi ya da jel kullanmak kimler için uygun?- Yan etkileri, doğru zamanlaması ve doktor kontrolü neden şart?

Source: Haber Merkezi


Ekran bağımlılığına 5 adımda ‘dijital mola’

Okuların kapalı olduğu yaz aylarında internet, akıllı telefon, bilgisayar ve tablet gibi teknolojik cihazların bilinçsizce ve uzun süreli kullanımı özellikle öğrenciler için ciddi bir risk oluşturuyor. Yaz tatilinin dijital ekranlar yerine sosyalleşme, fiziksel aktivite ve aile içi etkileşimle değerlendirilmesinin çocukların gelişimi açısından büyük önem taşıdığı ifade ediliyor. Sosyal medya platformlarında geçirilen kontrolsüz zamanın çocukların sosyal ilişkilerini zayıflatabileceğini vurgulayan uzmanlar dikkat dağınıklığı, uyku bozuklukları, duruş bozuklukları ve hareketsizliğe bağlı sağlık problemlerine de dikkat çekiyor. Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Eğitim Fakültesi Eğitim Programları ve Öğretim Bölümü Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tuncay Dilci’ye göre bu durumun önüne geçmek için ilk adımı ebeveynler atmalı. Çünkü çocuklar, yetişkinlerin teknoloji kullanım alışkanlıklarını doğrudan taklit ediyor. Prof. Dr. Dilci, ebeveynlere çocukları yaz tatilinde ekrandan korumak için şu önerilerde bulundu:1- Dijital oruç günleri ilan edin. Haftada en az bir günü tüm ekranlardan uzak geçirmek, bu gün ailece yapılan fiziksel ve sosyal etkinliklerle desteklenirse hem bağları güçlendirir hem dijital bağımlılığı azaltır.2- “Analog Yaz Projesi” belirleyin. Sebze yetiştirme, aile büyüklerinden hikâye derleme, mahallede kitap değişim kutusu kurma gibi yaratıcı görevler çocuklara sorumluluk ve üretme keyfi kazandırır.3- “Ekran Gölgesi Günlüğü” tutun. Her gün ekran başında neler yaptığını yazan çocuk, farkındalık geliştirir. Ailece bu günlükleri haftalık değerlendirmek hem eğlenceli hem eğitici bir ritüele dönüşebilir.4- Duygu odaklı bağ kurun. Sürekli dijital uyaranlar yerine çocuklarla derin sohbetler, birlikte sessizlik anları ve duygular üzerine konuşmalar yapın. Bu, duygusal gelişimi destekler.5- Model olun. Ebeveynin davranışı, çocuğun rehberidir. Kitap okuyan, ekran süresini sınırlandıran bir ebeveyn, çocuğa en etkili dijital eğitimi vermiş olur. Unutmayın, söylenen değil yaşatılan öğrenilir.AKRABA ZİYARETİ İYİ GELİR- Siber Güvenlik Uzmanı Osman Demircan, sosyal medyada geçirilen sürenin bilinçli yönetilmesi gerektiğini vurgulayarak şunları söyledi:“Ailelerin çocuklarına dijital dünyanın yalnızca video içerikleri ya da mesajlaşma uygulamalarından ibaret olmadığını anlatmaları gerekiyor. Özellikle yapay zekâ, çevrimiçi eğitim ve dijital okuryazarlık platformlarının çocuklara tanıtılması, ekran başında geçirilen sürenin niteliğini artırabilir. Yaz tatilinde ailece yapılan programlarla dijital molalar verilmeli. Örneğin bir akraba ziyareti bile ekranlardan uzaklaşıp yüz yüze zaman geçirme fırsatına dönüşebilir.”

Source: Zülal Atagün


Uzmanı uyardı: “Keneler ölümcül hastalıklar bulaştırıyor”

Havaların ısınmasıyla birlikte kene vakalarında ciddi bir artış yaşanıyor. Özellikle kırsal bölgelerde yaşayanlar ve doğayla iç içe olan vatandaşların büyük risk altında olduğunu belirten Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Fatih Bostancı, artan ölüm vakalarına dikkat çekerek uyarılarda bulundu. Uzm. Dr. Fatih Bostancı, Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) başta olmak üzere birçok tehlikeli hastalığın keneler aracılığıyla bulaşabileceğini hatırlattı. KENEYİ ASLA PATLATMAYIN Kene ısırığında ne yapılması gerekildiğinden bahseden Uzm. Dr. Bostancı, Kene ile karşılaşıldığında öncelikle panik yapılmamalı ve kene asla patlatılmamalıdır. Keneyi kendi başına çıkarmaya çalışmak yerine mutlaka en yakın sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır. Kene çıkarıldıktan sonraki 10 gün boyunca yüksek ateş, halsizlik, kas ağrısı gibi belirtiler dikkatle izlenmeli; bu tür şikayetler ortaya çıktığında vakit kaybetmeden bir sağlık kuruluşuna gidilmelidir diye konuştu. DOĞADA ZAMAN GEÇİRENLER DİKKAT ETMELİ Doğada zaman geçiren kişilerin kene riskine karşı önlem almaları gerektiğini vurgulayan Uzm. Dr. Bostancı, uzun otların bulunduğu veya ormanlık alanlarda bulunulacağı zaman vücudu örten kıyafetlerin tercih edilmesi, pantolon paçalarının çorap içine alınması ve açık renkli giysiler giyilerek kenelerin daha kolay fark edilmesinin önemli olduğunu belirtti. Uzm. Dr. Bostancı, özellikle çocukların bu konuda dikkatle gözlemlenmesi gerektiğine de dikkat çekti. MUTLAKA EN YAKIN SAĞLIK KURULUŞUNA BAŞVURUN Kene ısırığı sonrası hastaneye başvurmaktan çekinilmemesi gerektiğini ifade eden Uzm. Dr. Fatih Bostancı, sözlerini şöyle tamamladı: Her yaz dönemi bu konuda benzer uyarıları yineliyoruz ama ne yazık ki ihmaller ölümlere yol açıyor. Keneye karşı bilinçli olmak, sadece kendimizi değil, çevremizi de korur. Şüpheli durumlarda mutlaka en yakın sağlık kuruluşuna başvurun.

Source:


Arı havasıyla şifalanıyorlar

Konya da dünyaya gelen 62 yaşındaki emekli ziraat teknisyeni Hüseyin Ceylan, Tarım ve Orman Bakanlığındaki görevi süresince farklı kentlerde arıcılık eğitimleri verdi. Ceylan, annesinin kanser hastalığı sürecinde arı ürünlerinin iyi gelmesi üzerine bal, polen, propolis, arı sütü ve arı zehri gibi ürünlerle yapılan apiterapi tedavi hakkında çeşitli ülkelerde eğitimler aldı. Karaburun da 16 yıl önce arı çiftliği kuran Ceylan, sahibi olduğu 400 e yakın arı kovanını dönemsel olarak Ege ve Akdeniz bölgelerinde farklı noktalara götürüyor. Ceylan, çiftliğine gelen alerji ve solunum yolları hastaları ile bağışıklık sistemi zayıf olanlara alternatif tıp hizmeti sunuyor. Terapi odası ve arı yatağı ismi verilen odalarda arı kovanından gelen havanın solunması ve kanat sesleriyle kişilere rahatlatıcı etki sağlanan merkez, tedavisini desteklemek isteyenlerden ilgi görüyor. BAŞKA ÜLKELERDEN DE GELEN VAR Hüseyin Ceylan, apiterapinin insan sağlığına faydalarının tüm dünyada bilimsel olarak kabul edildiğini söyledi. Arıların birçok bitki ve su kaynaklarından yararlandığını anlatan Ceylan, Özellikle fitoterapide yani bitkilerle terapi yönteminde kullanılan argümanları, özellikle endemik bitkilerin hem polen hem nektarını hem propolisteki etken maddeleri de zaten kovana taşıyorlar. Arı kovan havasının içinde fitoterapide, aromaterapide kullanılan argümanlar mevcut. İnsan sağlığına zarar vermeden bunu bir doz olarak oluşturmak zor bir şey. Arılar bunu kendileri hazır hale getirip bize sunuyor. Biz de bundan faydalanıyoruz ifadelerini kullandı. Ceylan, apiair uygulamasının alerji, astım, bronşit, depresyon, migren ve bağışıklık sistemi zayıflığında olumlu sonuç verdiğini ifade ederek, ABD den bir aile, Covid-19 sonrası koku ve tat kaybı şikayetleriyle geldi. Şu an yavaş yavaş artık koku ve tatları yerine gelmeye başladı. İstanbul dan misafirlerimiz var. Azerbaycan dan bir grup var. Almanya dan gelen var dedi. BAZI KOKULAR GELMEYE BAŞLADI Uygulama için ABD den gelen Çiğdem Kaya da Covid-19 teşhisi konmamasına rağmen 2 yıldır koku alamadığını, merkeze bu nedenle başvurduğunu söyledi. Apiairden duyduğu memnuniyeti dile getiren Kaya, 4 gün önce geldik. Farkı hissetmeye başladım. Bazı kokular gelmeye başladı. Hepsi değil ama birkaç kokuyu almaya başladım. Böyle bir şey beklemiyordum. Maskeyi taktığınız zaman havanın geldiğini hissediyorsunuz gerçekten dedi. Sabri Şahin ise 10 yıldır tat ve koku alamadığını, İstanbul da tedavisini yürüten doktor tarafından merkeze yönlendirildiğini, koku ve tat almaya başladığını belirtti. Ali Hikmet (82) 16 yıl önce kanser tedavisi gördüğünü, sonrasında bağışıklık sistemini güçlendirmek için her yıl merkeze geldiğini anlatarak, 16 yıldır ne nezle ne de grip oldum. Ne de başka bir hastalık geçirdim. Arıların böyle bir özelliğinin olduğunu bilmiyordum diye konuştu.

Source: Habertürk


İstanbul’un göbeğinde kaplıca tesisi: Artık halkın kullanımına sunuldu

Esenyurt Belediye Başkan Vekili Can Aksoy’un girişimleriyle kapsamlı bir tadilat sürecinden geçen Saadetdere Kaplıca Tesisi, vatandaşların konforlu şekilde yararlanabileceği bir sağlık ve dinlenme alanı haline getirildi.

Halkın kullanımına açıldı

Daha önce sadece Başkanlık tarafından kullanılan konaklama alanı ve spor salonları, yapılan düzenlemeyle halkın kullanımına sunuldu. Konaklanabilir bir tesis haline getirilen Saadetdere Kaplıcası çevresindeki oturma alanlarında vatandaşlar dinlenme imkanı da buluyor.

Fizik tedavi ve pilates salonları

Tesis içerisinde ıslak alanların yanı sıra, fizik tedavi odaları, pilates salonu ve sağlık görevlisi odası da bulunuyor. İlçede yaşayan 65 yaş ve üzeri vatandaşlar, tesisten indirimli olarak faydalanabiliyor.

Belediye Başkan Vekili Can Aksoy yaptığı açıklamada, “Esenyurt’un sağlık turizminde yatırımlarımız hız kesmeden devam ediyor. Saadetdere Kaplıca Tesisi’ni baştan sona yeniledik. Konaklama ve spor alanlarını da halkımızın kullanımına açtık. Tesisimiz Esenyurt’a hayırlı olsun” dedi.

”Kaliteli ve iyi dizayn edilmiş”

Tesisten faydalanan vatandaşlar ise memnuniyetlerini dile getirdi. Tesisi ziyaret eden Burak Aldanmaz, “Kapının girişinden itibaren çok lüks bir yer olduğunu anladım. Spor salonu küçük olmasına rağmen çok iyi dizayn edilmiş, ekipmanlar kaliteli. Kafeterya ve yeşil alanlar da ayrı bir güzellik katıyor. Ücretsiz sunulması çok büyük bir hizmet” ifadelerini kullandı.

”Eklemlere iyi geliyor”

Yıllardır kaplıcadan faydalandığını söyleyen İmran Başaran ise, “Eklem ağrılarım için bu su gerçekten çok faydalı. Tadilattan sonra tesis daha ferah hale gelmiş. Çok memnunuz, herkese tavsiye ederim” diye konuştu.

Source: Ahmet Yavuz


TDV “Bir Damla Hayat” projesiyle 11 milyon kişiyi temiz suyla buluşturdu

Türkiye Diyanet Vakfı (TDV) “Bir Damla Hayat” sloganıyla sürdürdüğü su kuyusu ve vakıf çeşmesi projesiyle temiz suya erişimin zor olduğu ülkelerde milyonlarca muhtaç insanın hayatına dokunmaya devam ediyor. 2015 yılında başlatılan proje kapsamında bugüne kadar 41 ülkede 1.442 adet su kuyusu ve vakıf çeşmesi açılırken, yaklaşık 11 milyon kişi temiz içme suyuna kavuştu.Hayat kaynağı temiz suyu ihtiyaç sahipleriyle buluşturmak amacıyla yürütülen proje kapsamında 20 ülkede 143 adet su kuyusu ve vakıf çeşmesinin inşası devam ediyor. 16 ülkede yeni projelendirilmiş ve bağışa sunulmuş 95 adet su kuyusu ve vakıf çeşmesi bulunuyor.Vakıf, Filistin’de açtığı 18 su kuyusu ve vakıf çeşmesiyle başta Gazze olmak üzere bölgede yıllardır temiz suya erişimi sağlıyor.Yapım aşamasındaki 143 su kuyusu ve vakıf çeşmesinden yaklaşık 918 bin kişinin faydalanması hedefleniyor. Ayrıca, yapımı devam eden kuyular ile yeni projelerin tamamlanmasıyla toplamda 11,5 milyondan fazla insanın temiz suya erişmesi bekleniyor.UZUN ÖMÜRLÜ OLARAK İNŞA EDİLİYORTürkiye Diyanet Vakfı’nın su kuyuları ve vakıf çeşmeleri, 50 ila 500 metre arasında değişen derinliklerde açılıyor ve elektrik veya güneş enerjisiyle çalışarak uzun ömürlü hizmet veriyor. 5 ila 40 ton kapasiteli depolarda muhafaza edilen su 8 ila 18 musluk aracılığıyla insanların kullanımına sunuluyor. Ayrıca hayvanların su ihtiyacını karşılamak için özel bölmeler de bulunuyor. Kuyuların yapım süresi, bölgenin özelliklerine bağlı olarak 2 ila 6 ay arasında değişiyor.Her yıl Ramazan ve Kurban programları kapsamında Vakfın görevlileri tarafından kontrol edilen su kuyuları ve vakıf çeşmelerinde tespit edilen eksiklikler, ilk 5 yıl partner kuruluşlarca; sonrasında ise vakıf kaynaklarıyla gideriliyor. Çeşmelerin bakımları düzenli olarak yapılıyor.Türkiye Diyanet Vakfı “Bir Damla Hayat” su kuyusu ve vakıf çeşmesi projesini din, dil ve ırk ayrımı gözetmeksizin yürütüyor. Çalışmaların büyük çoğunluğu Müslüman nüfusun yoğun olduğu bölgelerde cami merkezli yapılıyor; ancak projenin faaliyete geçirildiği alanlarda farklı dinlere mensup insanlar da bulunuyor.Vakfın su kuyusu ve vakıf çeşmesi projesi hakkında detaylı bilgi almak ve bağışta bulunmak isteyenler https://tdv.org/tr-TR/birdamlahayat/ web adresi üzerinden işlemlerini gerçekleştirebiliyor.

Source: İbrahim Can