“Yıllardır hastalarıma reçete ediyorum” dedi ve tüm detayları anlattı! İşte kabızlığı çözen o “mucize” meyve
Kabızlığa yardımcı olması için yiyebileceğim bir şey var mı? Birçok yüksek lifli gıda ve takviye beni şişiriyor ama müshil almak da istemiyorum. Gastroenteroloji uzmanı Dr. Trisha Pasricha, The Washington Post için kaleme aldığı yazısında hastalarının sık sık bu soruyu kendisine sorduğunu belirterek tavsiyelerini sıraladı. Kabızlığa karşı özellikle bir meyvenin çok etkili olduğunu vurgulayan Dr. Pasricha, Bu meyve bağırsak sağlığını iyileştirmekle kalmıyor trigliserit seviyesini düşürüp kanser riskini de azaltıyor dedi. İşte Dr. Pasricha’nın yazısından satır başları: Şişkinlik ve kabızlık gibi bağırsak semptomları nüfusun üçte birini etkiliyor. Birçok kişi, yardımcı olacak daha doğal yollar olduğu takdirde, ilaç almak istemiyor. Ancak insanlara sadece lif alımlarını artırmalarını tavsiye etmek de oldukça muğlak bir yol ve her zaman faydalı olmuyor. Bu yüzden yıllardır hastalarıma günde iki kivi “reçete” ediyorum. Tek bir kivi, bir yetişkinin günlük C vitamini ihtiyacının en az yüzde 80″inin yanı sıra iki ila dört gram lif içeriyor. E ve K vitaminleri ile diğer faydalı antioksidanlar ve fitokimyasallara ek olarak, kivinin en önemli özelliklerinden biri aktinidin adı verilen bir enzim. Aktinidin, kivi dışında sadece birkaç besin kaynağında (mango ve ananas gibi) bulunuyor ve proteinlerin parçalanmasını kolaylaştırarak sindirimimize yardımcı olabiliyor. Peki bu bağırsaklarımıza nasıl yardımcı oluyor? 2022 yılında yapılan bir çalışmada, Yeni Zelanda, İtalya ve Japonya olmak üzere üç ülkeden bilim insanları, dört hafta boyunca günde iki yeşil kivi yemenin insanların bağırsak hareketlerinin daha sorunsuz olmasına yardımcı olduğunu buldu. Ortalama olarak, insanlar her hafta 1 ila 2 kez daha fazla tuvalete çıktı. Kivi, başlangıçta kabızlığı olan kişilerde, karın ağrısı, hazımsızlık ve bağırsak hareketleri sırasında ıkınma gibi semptomları iyileştirdi. Hatta kivinin genellikle reçetesiz olarak toz ve kapsül halinde satılan bir tür lif olan psyllium”dan bile daha etkili olduğu görüldü. Üstelik araştırmanın katılımcıları, genel yaşam kalitelerinde de iyileşme olduğunu bildirdi. “Sağlıklı bir mikrobiyom için tüketilen bitkilerin çeşitliliği her zaman temel hedef olmalı” diyen Dr. Pasricha, “Ben de hastalarıma kivinin bu yaklaşıma harika bir katkı sağlayabileceğini söylüyorum. Hastalarımda ve hatta kendi ailemde faydalarını ilk elden görüyorum” ifadelerini kullandı. Kivi gibi meyveler ve sebzeler açısından zengin bir diyetin faydaları lifin yanı sıra antioksidanlarla da ilişkilendiriliyor. Bu bileşiklerin kansere, kardiyovasküler hastalıklara ve diyabete karşı koruma sağladığı biliniyor. Ancak çalışmalar bu etkilerin antioksidan takviyesi yoluyla değil, sağlıklı beslenme yoluyla ortaya çıktığına işaret ediyor. Bir başka deyişle, çoğu takviyede olduğu gibi, ilgili bileşiği damıtıp bir kapsül veya hap haline getirdiğinizde, antioksidanların yararlı etkileri ortadan kalkıyor ve hatta potansiyel olarak zararlı hale bile gelebiliyor. Peki bu neden oluyor? Bilim insanları, kivinin C vitamini gibi antioksidanlarının, koruyucu gücünü artırmak için doğal olarak oluşan diğer fitokimyasallarla sinerji oluşturuyor olabileceğine inanıyor. Besinleri damıtıp gıda takviyesine dönüştürmek bu sinerjinin kaybolmasına yol açıyor. 2011 yılında Norveçli araştırmacılar sağlıklı gönüllülerden bir ay boyunca günde bir ya da iki adet altın kivi yemelerini istedi. Bu sürenin sonunda DNA örnekleri analiz edildiğinde, kivi yiyenlerde daha az DNA ipliği kırılması bulundu. Bu durum teoride kanserli dokuların büyümesi ihtimaline karşı daha dirençli olmak anlamına geliyor. Nitekim bir ay sonra yapılan analizlerde kivi yiyen gönüllülerin DNA”sının, tehlikeli mutasyonlara yol açabilen ve oksidatif hasar olarak adlandırılan bir tür hasara karşı yaklaşık yüzde 30 daha dirençli hale geldiği görüldü. Araştırmacılar DNA”yı incelemenin yanı sıra, kan dolaşımında bulunan ve kalp krizi riskini artıran bir tür yağ olan plazma trigliseritlerine de baktı. Ayın sonunda trigliseritlerin yaklaşık yüzde 13 oranında azaldığı tespit edildi. Kivi ve diğer meyvelerin tüketimine ilişkin retrospektif çalışmalara ilişkin 2023 tarihli bir meta analizde de daha fazla kivi yiyen kişilerin kolorektal kanser riskinin yüzde 13 azaldığını ortaya çıktı. Kivi tüketimi ile kanser riski arasındaki ilişkiyi tam olarak anlamak için daha fazla araştırma yapılması gerekiyor ancak konuyla ilgili bilimsel temel oluşmuş durumda. Psyllium kabuğu lifi ile takviye, gastroenteroloji dünyasında uzun zamandır çok popüler. Psyllium oldukça spesifik ve alınması kolay bir takviye. Üstelik vücut için harikalar yaratıyor. Bu nedenle söz konusu popülerliğini daha uzun süre koruyacak gibi görünüyor. Kuru erik de müshil özellikleriyle övgü topluyor ancak seveni çok fazla olan bir meyve değil. Dahası birçok insanda kuru erik, kolon mikrobiyomu tarafından fermente edilen doğal bir şeker olan sorbitol seviyelerinin yüksek olması nedeniyle şişkinliği daha da kötüleştirebiliyor. Bu yüzden ben kuru erik yerine kivi öneriyorum. Kivinin kabuğunu yemek zorunda değilsiniz. Pek çok çalışmada kiviyi kabuğu soyulmuş olarak tüketmenin de kayda değer faydaları olduğu görüldü. Ancak yapabiliyorsanız kabuğunu da biraz kemirmekten zarar gelmez. Zira kivi kabuğu tamamen yenebilir ve lifle doludur. Öte yandan bağırsak sorunları yaşıyorsanız mutlaka doktorunuzu bilgilendirin. Birçok insan için, semptomlara neden olan sorun, basit bir diyet müdahalesi noktasını geçmiş oluyor. Bu nedenle, sağlık sorunlarınıza birden fazla açıdan yaklaşabilen, güvendiğiniz bir doktora danışmaktan kaçınmayın.
Source: Hurriyet.com.tr
Türkiye”de 13 milyon kişi aynı derdi taşıyor: Şimdi de iyileşmek için kola içip, patates yiyorlar
İngiltere”de 10, Türkiye’de ise 13 milyon kişiyi etkileyen migren hastalığı, milyonların yaşam kalitesini düşürmeye devam ediyor. Tam olarak nedeni bilinmeyen ve kesin tedavisi bulunmayan migren, insanların gündelik hayatını, iş performansını ve sosyal ilişkilerini derinden etkileyebiliyor. Ağrılar bazen saatler, bazen günlerce sürebiliyor. Bu nedenle, sosyal medyada paylaşılan her yeni yöntem, migren hastalarının ilgisini çekiyor.
“MCMİGREN MENÜSÜ” SOSYAL MEDYADA GÜNDEMDE
BBC”nin aktardığı habere göre son günlerde TikTok’ta yayılmaya başlayan ve “McMigren Menüsü” olarak adlandırılan yeni bir yöntem, dikkat çekiyor. Migren hastası birçok kişi, normal bir kola ile tuzlu patates kızartması yemenin ağrıları hafiflettiğini iddia ediyor. Kullanıcılar, atak anında bu menünün migreni yatıştırdığını savunarak deneyimlerini videolarla paylaşıyor.
İngiltere’nin Oxfordshire bölgesinde yaşayan Nick Cook da bu yöntemi deneyenlerden biri. Haftada beş gün çalıştığını ve sürekli yanında “bir cüzdan dolusu ilaç” taşıdığını söyleyen Cook, atakların geldiğini önceden hissettiğinde kola içmenin bazen ağrısını hafiflettiğini ifade ediyor. Ancak Cook, bu yöntemin ilaçların yerini alamayacağını vurguluyor:“Bu hastalıkla yaşıyorsanız, her şeyi denersiniz.”
TUZ, ŞEKER VE KAFEİN: GEÇİCİ BİR RAHATLAMA MI?
Kronik migren ağrılarıyla mücadele eden 27 yaşındaki Kayleigh Webster ise, patates kızartmasındaki tuzun migren atağını yavaşlattığını söylüyor. Ancak o da temkinli konuşuyor:“Yardımcı oluyor ama kesinlikle bir tedavi değil. Migren, karmaşık bir beyin hastalığı.”
Kafein ve tuz gibi maddelerin sinir sistemini etkileyebildiği bilinse de, uzmanlar bu gıdaların düzenli tedavi aracı olarak kullanılmasının riskli olabileceği konusunda uyarıyor.
UZMANLAR NE DİYOR?
Migren Vakfı’ndan Aile Hekimi Dr. Kay Kennis, kolada bulunan kafeinin bazı kişilerde sinir sistemini uyararak ağrıyı hafifletebileceğini ancak bunun bilimsel olarak netleşmiş bir tedavi yöntemi olmadığını belirtiyor:“Çok fazla kafein tetikleyici de olabilir, uzun vadede durumu kötüleştirebilir.”
Kennis ayrıca fast food ürünlerinin içerdiği yüksek orandaki tiramin maddesinin migren ataklarını tetikleyebileceğini de ekliyor. Uzmanlar, bu nedenle hızlı tüketilen işlenmiş gıdaların dikkatli kullanılması gerektiğine dikkat çekiyor.
BİLİMSEL GELİŞMELER VE YENİ İLAÇLAR
Migren üzerine çalışan nörolog Prof. Peter Goadsby ise migren araştırmalarına son yıllarda daha fazla bütçe ayrıldığını ve bu sayede yeni ilaçların geliştirilmekte olduğunu söylüyor. Özellikle “gepant” adı verilen yeni nesil ilaçların, ağrı sinyallerini taşıyan reseptörleri engelleyerek migren atağını başlamadan durdurabileceği ifade ediliyor.
Goadsby, yaşam tarzı değişikliklerinin de önemine dikkat çekerek şunları ekliyor:“Beyninize dikkat edin. Uyarı işaretlerini tanıyın: esneme, halsizlik, mod değişimleri, tuz veya şeker isteği… Bunları hissediyorsanız, vücudunuzu dinleyin — TikTok’u değil.”
MİGRENLE YAŞAM: KISITLI BİR DÜNYA
Nick Cook’un migrenle kurduğu yaşam tarzı, hastalığın günlük hayata etkisini çarpıcı şekilde özetliyor. Alkol kullanmadığını, kapalı havalarda bile güneş gözlüğü taktığını, seyahate çıkarken yanına özel yastık, elma ve atıştırmalıklar aldığını anlatıyor.
“Çünkü aç kalmak bile atağı tetikleyebiliyor. Arkadaşlarım sabaha kadar içip eğlenirken ben erkenden yatağa çekildim. Ama bu benim hayatım ve bu şekilde yaşıyorum.”
Source: Haber Merkezi
Hem kalbi hem umudu tıkalıydı, Türkiye”de hayata tutundu
Karaciğer yetmezliği, 62 yaşındaki Cezayirli Abdelhak Bouarioua”yı umutla Türkiye”ye getirmişti. Ancak İstanbul”a ayak bastığında, nakil sürecini derinden etkileyecek beklenmedik bir engel ortaya çıktı: Medipol Hastanesi”nde yapılan tetkiklerde, iki kalp damarının tıkalı olduğu anlaşıldı. Karaciğer fonksiyonları bozuk olan Bouarioua için standart bir bypass ameliyatı büyük risk taşıyordu. Bu zorlu noktada Kalp Damar Cerrahisi Uzmanları Prof. Dr. Cengiz Köksal, Dr. Öğr. Üyesi Deniz Günay ve Doç. Dr. Emre Selçuk”tan oluşan ekip devreye girdi. Ekip, kalbi durdurmadan, kapalı yöntemle bypass ameliyatı yapmaya karar verdi. Bu yenilikçi yaklaşım sayesinde Bouarioua, hem hayati tehlikeyi atlattı hem de vakit kaybetmeden karaciğer nakli için hazırlanabildi. Zorlu bir mücadelenin ardından gelen bu başarı, Abdelhak Bouarioua”ya yeni bir hayat şansı sundu. RİSKLİ DURUMDA STANDART CERRAHİ MÜMKÜN DEĞİLDİ Hastanın genel durumu hakkında bilgi veren Prof. Dr. Cengiz Köksal, “Hastamızın hikâyesi, Türkiye’de verilen sağlık hizmetlerinin kalitesini duymasıyla başladı ve Cezayir’den ülkemize kadar uzandı. Esas geliş nedeni karaciğer yetmezliğiydi ve karaciğer nakli olmak üzere başvurmuştu. Ancak asıl sorun da burada ortaya çıktı. Böyle büyük bir ameliyat öncesinde yapılan koroner anjiyografi sonucunda, iki ana damarının tıkalı olduğu belirlendi. Sorun şu ki, karaciğeri çalışmadığı için vücudundaki pıhtılaşma sistemi tamamen bozulmuştu ve bu nedenle standart bir bypass ameliyatı, hasta açısından çok yüksek risk taşıyordu. Karaciğerle ilgili mevcut problemleri göz önünde bulundurarak, ona özel, daha güvenli bir tedavi planladık. Çünkü ancak bu bypass işlemleri başarıyla gerçekleştirilirse, karaciğer nakli yapılabilirdi” diye konuştu. KALP DURDURULMADAN KAPALI YÖNTEMLE BAŞARI SAĞLANDI Cezayirli hastanın son bir yıl içinde dört kez mide kanaması geçirdiğini ve her seferinde midesine bant işlemi uygulandığını dile getiren Dr. Öğr. Üyesi Deniz Günay, “Kanamariski çok yüksek olduğu için damar tıkanıklıklarına yönelik klasik sistem çözümleri uygulanamamış. Aynı şekilde, standart bypass ameliyatı da riskliydi çünkü bu yöntemde hasta kalp-akciğer makinesine bağlanıyor ve kalbi durduruluyor. Biz burada farklı bir yol izledik. Kapalı yöntemle, kalbi durdurmadan ve makineye bağlamadan iki damarına başarılı bir şekilde bypass ameliyatı yaptık. Bu yöntem, sistemik etkiyi minimumda tuttuğu için hastanın karaciğerine, böbreklerine, akciğerine ve beynine daha az yük bindirdi. Ayrıca erken dönemde damarlar hemen çalışmaya başladığı için yoğun kan sulandırıcı kullanma ihtiyacı da ortadan kalktı. Böylece Abdelhak Bey, zaman kaybetmeden güvenli bir şekilde karaciğer nakline hazırlanmış oldu” şeklinde konuştu. “HOCALARIMA VE TÜM SAĞLIK EKİBİNE MİNNETTARIM” Ameliyat sürecini anlatan hasta Abdelhak Bouarioua ise duygularını şu sözlerle dile getirdi: “Cezayir’de kanamayla başlayan süreçte nakil gerektiği söylendi. Tetkikler sonucu kalp damarlarımda tıkanıklık olduğu anlaşıldı. Cengiz hocam, tüm süreci bana çok net açıkladı ve güven verdi. Ameliyat başarılı geçti. Allah’a şükrediyorum, ama aynı zamanda hocama, hemşirelere, temizlik personeline kadar tüm hastane ekibine gönülden teşekkür ediyorum. Kendimi çok güvende hissettim.”
Source: Internet Haber