Usta sanatçı Nevra Serezli ile sanat yaşamı üzerine sohbet ettik: Sahnede bir ömür
Nevra Serezli 1966 yılında çıktığı sahnede hâlâ, üretmeye devam ediyor. Aklıma ilk olarak neden bir belgesel yapılmadı sorusu geliyor. Öyle ya bu ülkenin yürekli, aydınlık yüzleri ustalarla aynı sahnede ve kamera önünde yaşanan bir ömür var. Ne çok tanıklık var. Usta oyuncu Nevra Serezli ile sanat yaşamı üzerine sohbet ettik. ‘HEP TEKLİF GELDİ, HEP OYNADIM’ Tiyatroda ya da sinemada ‘Benim için dönüm noktası oldu’ dediğiniz bir an var mı? Hayatım inişli çıkışlı gitmedi açıkçası. Hep teklif geldi, hep oynadım. Piyesler başarılı oldu. Tabii ki başlangıç yıllarında Haldun Dormen’in beni tiyatrosuna alması dönüm noktasıdır. Genco Erkal’ın “Durdurun Dünyayı İnecek Var” müzikaline beni istemesi, Egemen Bostancı’nın “Hisseli Harikalar” müzikaline çağırması dönüm noktasıdır. Metin ve Zeki’nin bana “Devekuşu’na gel” demesi de dönüm noktası. Bunlar hep güzel şeyler oldu. Geriye dönüp baktığımda hiç pişmanlığım yok. Öyle 30 tane tiyatroya girmedim. Bir de kabare var tabii. Şimdi de altı senedir Tiyatro Kare’deyim. Yani ben öyle oradan oraya geçmedim. Aslında alıştığım yere basan, alıştığım koltuktan kalkmayan tiplerdenim. Bu evin içinde mesela 30 yıldır sadece iki köşeye otururum. Tiyatro hep sizin hayatınızdaydı. Geçmişe ve bugüne baktığınızda tiyatrodaki değişimler için ne düşünüyorsunuz? Şimdi çok büyük bir konu bu. Aslında 1966 yılında tiyatroya adım attığımda aynı zevki, aynı heyecanı, aynı seyirciyi buluyordum. 2025 yılında da aynı zevki, aynı seyirciyi buluyorum. Tabii ki tiyatro global olarak dünya yüzünde de çok değişti. Çok genişledi, çok çabuklaştı. Çok modern oyunlar yapılmaya başlandı. Çok ütopik eserler hayal edilebildi. Türkiye’de de öyle, alternatif tiyatrolar olmak üzere ben onlara fırsat buldukça gidip seyretmeyi de seviyorum. Ufuk açsın bana diye. Çünkü genç kalabilmek botoks yaptırmak değildir. Dünyaya ayak uydurmak demektir. Onun için de teknolojiye mümkün olduğu kadar ayak uydurmak gerekir. Öyle olunca genç kalıyorsun zaten. Çünkü gençlerle de bir şey konuşabilir hale geliyorsun. Yani ben torunlarımla bir şey tartışabiliyorum. Bu çok güzel bir şey. Bazen onlardan yardım alıyorum. Bazen de onlar bana bir şeyler soruyorlar. Bu alışveriş çok güzel. Gelişim demektir bu, ileriye doğru atılım demektir. Tiyatroya da sürekli gelişen bir sanat dalı diyebiliriz miyiz? Evet tiyatroda da öyle. Bazı çok uçuk kaçık şeyleri eski kafalı görüşümle çok tasvip etmiyorum. Klasik tiyatroyu daha çok benimsiyorsunuz o zaman. Evet aslında klasik tiyatro taraftarıyım. Devlet Tiyatrosu tarzının gelişimindeki gibi. Çünkü okulda da hep o eserleri okuduk, klasikleri okuduk ama ne yazık ki ben hep özel tiyatrolarda da çalıştığım için neredeyse hiç klasik eserleri okul haricinde oynayamadım. Dramatik çalışmasını yapamadım. ‘HER ŞEYDE BİR GÜZELLİK SEVERİM’ Hangi klasik oyunda oynamak isterdiniz? Bir Shakespeare’de ya da bir Çehov oyununda oynamayı isterdim. Günümüzde klasik metin Shakespeare sahneleyen tiyatro yok gibi. Çağdaş tiyatro adı altında sahneleniyor. Evet, hatta yıllar yıllar önce Metin’le birlikte Almanya’da Maximilian Schell’i, Hamlet olarak seyretmiştim. Kıyamet kopuyordu seyircilerin arasında. Metin de ben de eski tiyatrocu olarak çok etkilendik mi dersem etkilenmedik. Tamam Almancayı da çok iyi bilmiyorduk ama oyunculuğu görüyoruz en azından. İşte yeni bir bakış açısı, yeni bir anlayış diye lanse ediliyor. Ama tabii ki bir şeyler değişebilir. Ben mesela teknikte değişimi çok güzel kabul edebiliyorum. Neredeyse bütün tiyatrolar uyguluyor bunu. Tabii ki parasal bir şey de. Mesela geçen bu iki sene içinde büyük sahnelerde, salonlarda seyrettiğim müzikallere helal olsun diyorum. Tabii ki para var arkasında ama müthiş şeyler de yapılabiliyor. Seyirciye cazip bir şeydir bu. Niye insanlar gidiyor konser seyrediyor ve konserde kadın olduğu zaman şu elbiseyi giydi, işte yırtmacı şöyle, saçı şöyle diyor. Çünkü görsele de açız. Ben güzel severim. Yani her şeyde bir güzellik severim. Çok güzel başarılı yapımlar var. İftihar ediyorum Türkiye’yle, demek ki paramız olunca her şeyin altından kalkabiliyoruz. Ama ben bir profesyonel ve virtüöz dediğimiz bir oyunculuğu tek bir koltuk ve siyah perde önünde de seyretmeye giderim. Sesi dinlerim, vücut dilini görürüm. Bir şarkı söyleyecekse şarkısını dinlerim. Oyunculuğuna bakarım ve eşdeğerde de etkilenebilirim. Müthiş bir oyuncuysa. Peki size hiç tek kişilik bir oyun teklifi geldi mi? Bak doğruyu söyleyeyim mi sana çok geldi ama ben sevmem. Ben alışveriş istiyorum sahnede. Birkaç kişiyle böyle gözüne baka baka oynamak istiyorum. Peki yapabilir miydim? Havada yapardım. Hele gençlik yıllarımda. Hem şarkı söyleyebiliyorum hem dans edebiliyorum, vücut dilimi kullanabiliyorum. Lafımı atabiliyorum. Seyirciyle göz göze gelip onları etkim altına bir sürü oyunda aldığımın farkına varıyorum. Şimdi bir de yaşın getirdiği tecrübe var. O kadar muhteşem bir tekst önüme de gelmedi. Genelde aynı tip oluyor çünkü tek kişilik gösteriler. Yani teatral bir anlatımdan ziyade şova yakın oluyor. ‘KEMAL SUNAL CİDDİ BİRİYDİ’ Tanıklık ettikleriniz, anılarınız… Anılar var tabii ki. Herkes bana, “Beş tane filminiz var. Kemal Sunal’ı anlatır mısınız?” diyor. Kemal Sunal’ı ben anlatamam. Çünkü Kemal Sunal ile çekimin dışında hiç beraberce bir şeyler paylaşmazdık. Çünkü aşırı ciddiydi. Bir köşesinde otururdu. Ay biz onunla da şöyle eğlendik, böyle gırgır geçtik, şu komikliği yaptık diye anlatacak bir anım yok. ‘ADİLE ABLAYI KAHKAHASI İLE TANIRDIK’ Siz Adile Naşit ile de çalıştınız… Adile ablayı hep kahkahasıyla tanırsınız ama onun da o çok içine kapanık tarafı, ruhu, yaşadığı hayatındaki oğluyla ilgili acısı, böyle anlatırken gözünün dolması, onun da gözyaşı hep gözünün kenarındaydı. Yani dokun ağlardı. Onunla çok anımız var. Çünkü 56 gün Ankara’da bir otelde tek odada beraber kaldık. Hisseli’yi oynarken. Neler paylaştık, neler yaşadık, neler birbirimize dertlendik. Müthiş bir insandı. Hayatımda hep olsun diyeceğim insanlardan biriydi. Onu da çok erken kaybettik. ‘SİHİRLİ ANNEM, HEPİMİZ BİRİZ’ Son filminizin gösterime girmesine az kaldı. Bütün çocukların beklediği Sihirli Annem. Şimdi birtakım Instagram’da resimlerimiz çıkıyor. Bazıları çok negatif yorumlarda bulunuyorlar. İşte “Fragmanı seyrettik, hiç beğenmedik. Hiç eskisi gibi olmamış. Keşke eskisi gibi olsaydı.” Eskisinin eşini yaptık. Hatta ileri teknolojiyi kullanmadık. Otantik olsun diye. Hatta ben çok direttim, “Beni bu halimle, yaşlı halimle oynatalım. Ne olur?” dedim. “Yok yok biz seni boyarız, ederiz, iyi ışık veririz. Hiç sen Dudu Peri yaşlanmış olmasın.” dediler. Ya mümkün mü 25 sene öncesinin Nevra’sıyla şimdi ki Nevra aynı olsun. Ama insanlar eleştirecek tabii. Ben eleştiri olmasından yanayım da daha hiç bir şey seyretmeden bir tek fragmandaki ön yargıyla olmaz ve iyi niyetli olduklarına inanmıyorum. Filmi gör, ben dün filme gittim şu şu sahneler hiç olmamış de. Helal olsun derim. Ne de güzel eleştiri yaptınız.
Source: Öznur Oğraş Çolak