Saltanat Müslümanlığı da çöktü!
TÜSİAD, “Sistem Çöktü” diye halka duyuru yaptı fakat “Saltanat Müslümanlığı” da çöktü. Nasıl oldu?
Belirtiler uç verdi.
Yan yana geldi.
Anlatmaya çalışayım.
Şubat kısa ay; bitti bitecek. Mart’la birlikte Ramazan da başlıyor. Her yıl Ramazan gelmeden ete zam gelir. Yine aynısı oldu etin kilosuna 15 TL artış kondu. Ve yine Ramazan öncesi Diyanet İşleri Başkanlığı “fitre miktarını” açıkladı.
Bu yıl Diyanet; “emekli aylığı ile geçinmek ve asgari ücretle çalışmak zorunda kalanların fitre ile desteklenmeye muhtaç yoksul Müslümanlar durumuna düştüğünü” ilan etti.
Alın teri ile geçinmenin şerefine ulaşmış tüm insanlar; işçi, emekli, memur, işsiz, çiftçi, köyden gidememiş 60 yaş üstü karı-koca vatandaşlar; Diyanet’in bu açıklamasının kendilerini yaraladığını sadece birbirlerine, ancak kendilerinin duyabileceği bir sesle, fısıldayarak; “saltanat Müslümanlığı bizi fitreye muhtaç hale getirdi” diyerek, dertleştiler.
Sayıları 40 milyonu geçen ve çoğunluğu iktidar partisine ve liderine 23 yıldır oy desteği vermiş insanlara Diyanet, 180 TL olarak belirlediği fitre ile dini inancın merhamet elini uzatmış oldu.
Buna fitre denmez.
İftar da açılmaz.
Sahur da yapılmaz.
Türkiye öyle bir noktaya geldi ki; Ramazan ayında çoğunluk fitreye muhtaç ailelerin kurduğu “fakir- fukara iftar sofraları” diğeri 5 yıldızlı-7 yıldızlı otellerin çok büyük salonlarında neredeyse bir odanın tamamını kaplayan genişlikte yuvarlak masaya daire içinde daire oluşturarak dört çember halinde iftar tabakları dizilmiş; “saltanat Müslümanlığı sofraları” ayrımı doğdu.
Türk-İş ile DİSK Birleşik Metal-İş, her ay açlık sınırı ile yoksulluk sınırını açıklıyorlar. Ocak ayı için açlık sınırı 22 bin TL’ye, yoksulluk sınırı da 76 bin TL’ye ulaştı. Türkiye’de öyle bir düzen kuruldu ki; “yiye yiye-yedire yedire” yol alan mutlu bir iktidar destekçisi azınlık karşısında “iftar sofrasını koyacağı pideyi hesap etmek zorunda kalan” dar gelirli çoğunluk “biri yer- diğeri bakar ülkesi” olduk.
Yeni bir Ramazan ayı geliyor. Siz şimdi seyreyleyin din sömürüsünü. İslam ahlakı, İslam medeniyeti, İslam terbiyesi, İslam hoşgörüsü diye sayıp dökmeler yine başlayacak. Yine bütün Ramazan ayı, devlet parası ile “iftar sofrası açmak ve bunu siyasi gösteriye dönüştürmekle” geçecek.
Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda verilenler dahil, iktidar partisi önde gelenlerinin, iktidardan ihale alan işadamlarının boy gösterdiği iftar sofralarında; dini ahenk ve rahmet iklimi; “biz… biz… biz…” diye bağıran ve muhalefeti de “onlar… onlar…onlar…” diyerek aşağılayan ve çoğunlukla korkutan gösterilere yine dönüşecek. Lüks otellerin pırıltılı salonlarında İftar sofraları yine; kirlenmiş, çürümüş, bencilliğe batmışları gizleyen örtü yapılacak.
Rahmet, bereket, sabır ayı yine “kişi yüceltme, lider parlatma” ayına dönüşecek; bakanların da hazır bulunduğu iftar sofralarından kalkan ünlü fıkıh profesörleri, ağdalı Arapçaya meyletmiş bir Türkçe ile “iktidara ve lidere siyasi propaganda konuşmaları” yapacaklar. TV ekranlarında aynı konuşmalar, döne çevire tekrarlanacak.
23 Ramazan ayı yaşadık.
Hepsinde bu tablo vardı.
İktidarın oy destekçisi vatandaşlar fitreye muhtaç hale düşürüldü; Saltanat Müslümanlığı da çöktü.
İslam tarihçileri yazmışlar. Ben onların yazdıklarını size aktarıyorum: İslam ülkelerinde “Saltanat Müslümanlığı Sofraları” Hz. Muhammed’in ölümünden 20 yıl sonra kurulmaya başladı. Saltanat Müslümanlığı sofralarının kurulmaya başlamasından sonra da İslam toplumunda düşünce ve ifade özgürlüğü, kamu hukuku, eşitlik, maddi ve manevi kalkınma ortadan kalktı. Bilimde, teknikte, üretimde, eğitimde, ahlakta gerileme, dini inançta bozulma başladı.
Amerikan Tahvili!
TÜSİAD’ın “sistem çöktü” açıklaması yaptığı gün Merkez Bankası Başkanı, sistemin çöküşten kurtulduğunun göstergesi olarak “8 yıl sonra ABD Hazine Tahvili almaya başladıklarını” açıkladı. Bu aldatıcı bir iyileşme mi yoksa gerçekten çöküşten çıkışın müjdecisi mi? Kurlar baskı altında. Döviz borçlanma avantajlı. Borç bulunan döviz, ülkeye giriyor ve Merkez Bankası’na geliyor. Karşılığında TL piyasaya çıkıyor. Hem döviz rezervi artıyor, hem dolaşımdaki para. Merkez Bankası, enflasyon yeniden yüzde 150’ye fırlamasın diye, Devlet İç Borçlanma senedi satarak piyasadaki TL’yi çekiyor. Bunlar bilançonun aktif tarafı. Bir de öbür yüzü var. Borç tarafı durmadan kabarıyor. Kabaca Türkiye’nin dış borcu 550 Milyar doları aştı. Sürekli bürüt rezervlerle övünme öne geçti. Durum; borca batmış bir tüccarın kasasında bir miktar kısa dönem nakit bulundurmasına benziyor.
Source: Necati Doğru