“Sanatın İzinde: Kadıköy’de Turhan Selçuk Kültür Evi”

Meraklı, şüpheli ‘iç sesim’

Bahsettiğim merak ve şüphe özel hayat anlamında değil… Doğada gördüklerini merak edebilirsin… İşleyişini, kaynağını, nedenini ve saire… Evrenin nasıl bir döngüye sahip olduğunu hepimiz öğrenmek isteriz. Bu özel hayat değil. Zihin ve ruh gelişimi için merak, gizem, keşif ve en gerçeği öğrenmek için şüphe gerek. Yaşamak ve duyumsamak lazım, anlayabilmek için. Duyumsamak derken, anın ve yaşadığın şeyin farkına varmak. Birçoğumuz kabul etmiyoruz. Ben de öyleyim sanırım… Yaşadıklarımızın farkında olmuyoruz. Ömrümüz boyunca sadece zamanı kolluyoruz. Ne acı bir durum… Değil mi? Evet evet, mantıklı şeyler söylüyorsun sevgili iç sesim; uyarılarını dinleyeceğim ve meraklanacağım. Başkasının özel yaşamını merak edersen elbette ayıplanırsın… Medeni dünyadaki cevabı da “Sana ne.” Medeni dünya nedir? Bilmiyor musun? Biliyorum… Emin değilim. İkna olmam gerekiyor… İnsanların birbirlerinin yaşamına saygı duydukları davranış biçiminin öncelikli olduğu dünyaya “Medeni dünya” diyebiliriz. İkna oldun mu? Birbirimize saygı duymalıyız… Peki, bu durumu anlamamız gerekir mi? Yaşam tarzını sana dayatmıyorsa; bu durum sana uymasa da ona anlayış göstermen senin medeniyet ölçütlerini belirliyor. “Bilgi güçtür” demişti bir filozof… (Scientia potentia est.) Fiziki güç bazı nesneleri kaldırmanı sağlar ama zihinsel gücünü kullanabildiğinde istediğin her şeyi kaldırabilirsin… Acıyı ve mutluluğu bile. Mutluluğun da hazımsızlığı var tabii… Farkında olmalısın… Yoksa uçar gider. Bu düşünceye de katılıyorum. YENİDEN DOĞUŞ ‘SELİN GÜNEŞTAN’BU serginin hem sanatçısı hem de sanatçısının duyguları çok yakından hemşehrim… Serginin ismi “Yeniden Doğuş” olunca; duygunun kaynağı güneşin en güzel doğduğu yerlerden elbette ki, Midyat olur. Her ne kadar Ankara’da doğup büyüdüyse de Ankara Müzik ve Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin Doktor Öğretim Üyesi Selin Güneştan’ın baba ocağı Mardin Midyat oluşu kan bağıyla birlikte duygularını da memleketine bağlamış. 30 Ocak’ta başlayan solo sergisine halen Nusaybin’de olduğum için yetişemedim ancak döner dönmez gideceğim. “Yeniden Doğuş”un sergisi, 14 Şubat gününe kadar Yıldız’daki Mira Koldaş Sanat Galerisi’nde izlenebilir. Hazır sevgililer günü yaklaşmışken gidip sevgilinizle birlikte aşkınızı da yenileyin derim.NUSAYBİN ‘MOR YAKUP KİLİSESİ’Mor Yakup Kilisesi, doğduğum şehir Nusaybin’in belki de en kıymetli noktası diyebilirim. Ergenken, avlusunda arkadaşlarla top ya da saklambaç oynadığımızda, tükenmek bilmeyen enerjimizin sebebini yıllar sonra kazılan avlusundan çıkan bilim yuvasının katkısı olduğunu düşünmek büyüleyici bir duygu… Bilim yuvası dedim; zira Süryani Kilise doktoru olarak da bilinen Nusaybinli “Mor Efrem”in 4. Yüzyıl’da kurduğu kilisede başta teoloji olmak üzere geometri, astronomi, matematik bilimleri öğretilmiş. Nusaybin’de oluşan su baskınlarından dolayı sular altında kalan kampüs 38 yıl sonra Urfa’ya taşınmış. Dünyanın ilk üniversitesi olarak bilinen “Urfa Okulu” aslında Nusaybin’den, Urfa’ya taşınan Nusaybinli Mor Efrem’in okulu olduğu yapılan kazılar sonucunda ortaya çıkmış. Yıllardır gitmemiştim, bu gidişimde uğradım. Kilisenin sorumlu rehberi, sevgili dostum “Daniel Çepe”yle hasret giderdim. Avlusundan ergen enerjisi yüklendim desem gülmeyin sakın… Giderseniz Nusaybin’e, Daniel’e mutlaka uğrayın.MEZOPOTAMYA’NIN EKMEĞİMemleket seyahati uzayınca özlediğim kokuların peşine düştüm… Bunların en başında da sadece Mezopotamya’ya has toprak tandırda pişirilen geleneksel “Tandır ekmeği” geliyor. Nusaybin’in ara sokaklarında halen kısmen süren bu geleneksel kokuyu ve öyküsünü birkaç yıl önce yazmıştım. En iyisini “Koçer (Göçer) Kadınlar” pişiriyor diyen, “Bozo” lakaplı “Bedir Erakatay”a uğradım. Hedefim göçer kadınların hazırladığı tandır ekmeğinin pişme kokusuydu ancak “Tek başına olmaz” dedi Bozo. Yanına yine Mezopotamya’ya has süt danası eti, kuzu kuyruk yağı ve sadeyağla kavrulmuş “Tiftik kavurma” üzerine kırdığı kümes yumurtası ile efsane lezzete ve hatta nirvanaya ulaştım. Yanında taze yoğurdun kaymağı katık, yüreğim kıpır, keyfim gıcır oldu.

Source: Aziz Devri̇mci̇


Kadıköy’de Turhan Selçuk Kültür Evi

Yapımcı-sunucu Osmantan Erkır, satın aldığı, daha önceden ‘Türk karikatürünün babası’ olarak anılan Cemil Cem’e ait olan Kadıköy’deki binayı, ‘Turhan Selçuk Kültür Evi’ yapılmak üzere İBB’ye tahsis etti.Açılışta İmamoğlu’na, 2010 yılında vefat eden karikatürist Turhan Selçuk’un kızı Aslı Selçuk ve mülkünü Turhan Selçuk Kültür Evi’ne tahsis eden Osmantan Erkır eşlik etti.İmamoğlu açılışta, “Bizim, sanatı ve sanatçılarımızın yaşatmakla ilgili sorumluluğumuz var. Bu konuda, açıkçası nerede bir fırsat bulsak, o fırsatı toplum lehine nasıl kullanabiliriz diye büyük bir çaba içerisinde olmaya gayret ediyoruz. Bu konuda bazen öyle gönüldaşlar çıkabiliyor ki, bazen işte Turhan Selçuk gibi çok özel bir ismin ailesi olabiliyor bu, bazen işte bir belki sanata ve yapıya düşkün haliyle burada eski bir yine karikatüristin evini alıp restore etmek isteyen Osmantan Erkır gibi bir beyefendi karşınıza çıkabiliyor. Sonra bu değerli çalışma, arkadaşlarımızın gayretleriyle, özenli bir projeye dönüşebiliyor. Her şey aslında bir emek birliğiyle ortaya çıkması ile mümkün. Bu konuda yeter ki iyi insanlar, iyi insanlarla buluşabilsin” dedi.Kütüphanesi, etkinlik alanları, usta sanatçı Turhan Selçuk’un eserleri ve kişisel eşyaları ile birlikte ‘Türk karikatürünün babası’ olarak anılan Cemil Cem’in de nadide çalışmaları Kadıköy Moda’da bu özel mekânda bir araya gelmiş oldu.SÖZ ÇİZGİNİNTurhan Selçuk Kültür Evi’nde şimdi büyük çizerin hayatına ve çizgisine tarihsel ışık tutan kapsamlı sergisi devam ediyor. Onun zamansız temalarını ve eşsiz üslubunu bir bütün olarak görme şansı veren sergi, Selçuk’un doğumundan başlayarak bir karikatürist olarak kendini bulma yolcuğunu kapsıyor.Türkiye’nin ve dünyanın değişen (aynı zamanda hiç de değişmeyen) bunalımlarını, insan prototiplerini az söz çok çizgiyle, eleştirel ve esprili bir dille anlattığı karikatürleri on yıllık dönemlere ayrılıyor. Bu dönemlerin içinde büyük bir hayran kitlesine sahip Abdülcanbaz’ın ve Hababam Sınıfı’nın da oluşumuna tanıklık ediliyor. Selçuk’un ulusal ve uluslararası başarıları, onun söyledikleri ve ona söylenenler eşliğinde çıkılan bu yolculukta Turhan Selçuk’un portresi, sanatı ve çok sevdiği insanlığa bıraktığı mirası izlenebiliyor.Aslı Selçuk babasının çizgi evrenini şöyle özetliyor:“‘Gazi Mustafa Kemal’in önderliğinde zaferle sonuçlanan Bağımsızlık Savaşı’ndan sonraki yılların coşkusu, heyecanı ve onurunun uzantıları çizdiklerime yansıdı’ diyen Turhan Selçuk, 1950’de yeni bir karikatür anlayışının simgesi haline geldi.‘Karikatürün gücü evrensel olmasından kaynaklanır. Çevirmene gereksinim duymadan; aracısız, doğrudan okunabilir. Mizahla, eleştiriyle yüklü çizgilerin eğilimi evrensel bir alfabeyi oluşturur. 70 yıl boyunca sözle değil çizgiyle düşündüm. Karikatürlerimin altında yer alan -yazısız- kelimesini bile fazlalık sayarak çıkardım’ cümleleriyle çizginin gücünü vurguladı ve yazısız karikatürün öncüsü oldu. Özgün bir üsluba, bakış açısına, yoruma sahipti; kimsenin etkisi altında kalmadan eserler üretti.1950’lerde oluşturduğu çizgi diliyle Turhan Selçuk’un ünü uluslararası boyuta ulaştı.Karikatürleri dünyanın önde gelen mizah, sanat, siyaset dergilerinde ve gazetelerinde yayımlandı. Yabancı ajanslar karikatürlerini dünyanın dört bir yanına dağıttı. Türkiye’ye uluslararası ödüller kazandırdı.Turhan Selçuk; 1940’tan 2010’a dek Türkiye ve dünyadaki politik, ekonomik, sosyal, sanatsal ve tarihi olayları karikatürleriyle yorumladı. Evrensel ve zamansız bir kimliği temsil eden karikatürleri; geçmişi, günümüzü, geleceği yansıtmaya hep devam edecekler.”

Source: Doğan Hizlan