Sivas katliamı ve insanlığa karşı suçlar – Av. Kemal Akkurt
Bundan 32 yıl önce, 2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas’da bir katliam yaşandı. 33 sanatçı, aydın ve iki otel çalışanı, gözünü kan bürümüş yaklaşık 15 bin kişilik bir “güruh” tarafından bulundukları Madımak Oteli’nde yakılarak bir “insanlık suçu” işlendi. 20 yıl süren davadan, ölenlerin yakınlarını, müdahil avukatlarını ve vicdan sahibi kamuoyunu tatmin eden bir karar çıkmadı. O zamanki adı Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) olan olağanüstü mahkeme, gerçek suçluları ortaya çıkaramadı. Bir kısım sanıklar, çeşitli hapis cezaları aldılar. Yakalanamayan beş sanığın davası ise 20 yıldır devam ediyordu. Hiç değilse bu beş sanığın cezası zamanaşımına uğramasın, “insanlığa karşı suç” kapsamında cezalandırılsınlar şeklindeki savunmalara, mahkeme ne yazık ki itibar etmedi. Firardaki bu sanıklar yönünden davayı zamanaşımı nedeniyle düşürdü. Bu vesile ile “insanlığa karşı suç” kavramı, hukukçular arasında ve kamuoyunda tartışılmaya başlandı. Eski ceza kanunumuzda yer almayan bu suçu, yeni ceza kanunu (TCK) açık ve net bir şekilde düzenledi. Buna göre siyasi, felsefi, ırkî ve dini düşüncelerle toplumun bir kesimine karşı, bir plan doğrultusunda sistemli olarak işlenen suçlar, “insanlığa karşı suçlar” olarak kabul edilir. Bu suçlardan dolayı zamanaşımının işlemeyeceği de yasada açıkça düzenlenmiştir ( TCK, madde 77). Tartışılan konu, 2005 tarihinde yürürlüğe giren yeni TCK’deki bu hükmün geriye yürüyüp, 1993 tarihinde işlenen bu katliama uygulanıp uygulanamayacağıdır. Tarafı olduğumuz ve mevzuatımızın bir parçası olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 7. maddesine göre “Hiç kimse ulusal ve uluslararası hukuka göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı mahkûm edilemez. Yine hiç kimseye, suçun işlendiği sırada uygulanabilecek olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez”. “ZAMANAŞIMI” UYGULANAMAZ Davanın devredildiği Ankara Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi de sözleşmenin bu fıkrasına dayanarak davayı zamanaşımından düşürdü. Ancak aynı maddenin bir de 2. fıkrası var ki mahkeme tüm ısrarlarımıza rağmen bu fıkrayı görmedi ve uygulamadı. 2. fıkraya göre “Bu madde, işlendiği zaman uygar uluslar tarafından tanınan genel hukuk ilkelerine göre suç sayılan bir fiil veya ihmal ile suçlanan bir kimsenin yargılanmasına ve cezalandırılmasına engel değildir”. Yani insanlığa karşı işlenen bir fiil, evrensel hukuk kurallarına göre suç ise böyle bir suç iç hukukta düzenlenmese bile, o kişi veya kişiler her zaman yargılanabilir, cezalandırılabilir, zamanaşımı söz konusu olmaz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatları da bu yöndedir. Birleşmiş Milletler’in 1968 tarihli “Savaş Suçları ve İnsanlığa Karşı Suçlar Bakımından Kanuni Sınırlamaların Uygulanmayacağına Dair Sözleşmesi”ne göre, hangi tarihte işlenmiş olursa olsun, insanlığa karşı suçlar yönünden zamanaşımı süresi uygulanmaz. Bu sözleşmeye göre, insanlığa karşı suçları teşvik eden, katılan devlet yetkilileri, özel şahıslar ve bu suçların işlenmesine hoşgörü gösteren kamu görevlileri yönünden de zamanaşımı uygulanmaz. Sözleşmeye göre işledikleri ülkenin iç hukukunu ihlal etsin veya etmesin, siyasal, ırksal veya dinsel sebeplerle zulüm veya katliam yapanların, zamanaşımı söz konusu olmaksızın cezalandırılacağı kararlaştırılmıştır. Nitekim İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, Nazi katliamlarının yargılandığı Nürnberg Uluslararası Mahkemesi de Birleşmiş Milletler’in kararıyla zamanaşımı söz konusu olmaksızın yargılama yapmış ve insanlığa karşı suçları işleyenleri cezalandırmıştır. DEVLETİN VARLIK NEDENİ Anayasamızın 90. maddesi ışığında, uluslararası bu sözleşmeler bağlayıcıdır ve yasalarımızın üzerindedir. Sivas katliamı sanıklarının da zamanaşımı söz konusu olmaksızın yargılanmaları ve cezalandırılmaları gerekir. Yalnızca yakalanan 100 civarındaki caninin yargılanması ve cezalandırılmasıyla bu kara sayfa kapatılamaz. Dönemin iktidar gücünü kullanan tüm yetkililerin, ihmali bulunan asker ve Emniyet mensuplarının da yargı önüne çıkarılmaları ve olayın aydınlatılması gerekir. Aksi takdirde ülkemiz bu ayıptan kurtulamaz. Yargılama, adaleti tecelli ettirme işlemidir. Adalet ise adil bir yargılama ile sağlanır. Sivas davasında da ne yazık ki adalet tecelli etmemiştir. Sivas davası da yakın tarihimizde aydınlatılmayan katliamlar arasındaki yerini almıştır. Aydınlatılmayan tüm katliamların sorumlusu devlettir. Hukuk devletinin varlık nedeni, öncelikle katliamları engellemek, buna rağmen gerçekleşirse, tüm failleri ve azmettirenleri ortaya çıkarmaktır. Aksi takdirde devletlerin varlık sebebi kalmaz… Dileğimiz, Türkiye’nin bir daha o karanlık dönemleri yaşamamasıdır. Bunun da yolu, daha fazla demokrasi, hukuk devleti ve insan haklarından geçiyor…
Source: Olaylar Ve Görüşler