“Social Media Pulse: Health Risks, Celebrity Buzz & Trending Controversies”

Uzmanlar sağlıklı kişilerin estetik amaçlı bilinçsizce kullanımına karşı uyardı: Reçetesiz zayıflama iğneleri tehlike saçıyor

Bayraktar, zayıflama iğnelerinin beyindeki iştah merkezini etkilediğini belirterek “Son zamanlarda popülerlik kazanan zayıflama iğneleri temel olarak Glukagon-benzeri peptid-1 (GLP1) reseptör agonistleri adı verilen bir ilaç sınıfına aittir. GLP-1, bağırsaklarda üretilen ve özellikle yemekten sonra salgılanan ve kan şekeri kontrolünü düzenleyen bir hormondur. Birçok organı etkileyerek metabolizmayı düzenler. Zayıflama iğneleri GLP-1 hormonunu taklit ederler diyebiliriz. Zayıflama iğneleri, beynin iştah merkezi, mide, pankreas ve dolaylı olarak yağ dokusu gibi farklı organ ve sistemleri etkileyerek kilo kaybını çok yönlü destekler” ifadelerini kullandı. ELON MUSK ÖRNEĞİ Bayraktar, “Birçok kullanıcı önce-sonra fotoğrafları paylaştı ve ilacın mucizevi etkilerinden bahsetti. Bu da talebin patlamasına yol açtı. Daha somut bir örnek verecek olursam; Elon Musk’ın Ekim 2022’de GLP-1RA türü olan semaglutid kullanarak kilo verdiğini açıklaması sonrası İtalya’nın Lazio bölgesinde yapılan çalışmada semaglutid kullanımında belirgin artış gözlemlendi” dedi. “EKSİK, YANILTICI BİLGİLER” Son yıllarda sosyal medya ve ünlü etkisinin, GLP-1RA’yı yalnızca diyabet ve obezite hastaları değil, sağlıklı bireylerin de estetik amaçlı kullanmasına yol açtığına değinen Bayraktar, “Bu trendin özellikle ABD, Birleşik Krallık ve Avrupa’da TikTok ve Instagram üzerinden yayıldığı vurgulanıyor. TikTok üzerinden yapılan bir çalışmada GLP-1RA yan etkileri hakkında paylaşılan bilgilerin yüzde 70’inin eksik veya yanıltıcı olduğu bulundu” uyarısında bulundu. Bayraktar şöyle konuştu: “Artan popülerlik aynı zamanda ilaçların yanlış ve reçetesiz kullanımı gibi tehlikeleri de beraberinde getirdi. Kontrolsüz kullanım, reçetesiz satış ve merdiven altı üretim yoluyla GLP-1RA ilaçlarının kullanılması ciddi tehlikeler doğurabiliyor. Bilimsel araştırmalar bu konuda şu risklere dikkat çekiyor; GLP1RA ilaçlarıyla ilgili toplam yüzde 1.2 oranında psikiyatrik yan etki raporlanmış. Depresyon (yüzde 50), anksiyete (yüzde 38.7), intihar düşüncesi (yüzde 19.6) gibi ciddi yan etkiler özellikle kontrolsüz kullanım durumunda daha yüksek risk oluşturuyor. “SAHTE ÜRÜNLER YAYGINLAŞTI” Medya raporları ve bilimsel çalışmalar, sahte GLP-1RA ürünlerinin yaygınlaştığını ve insanların bunları sosyal medya veya uygun olmayan kaynaklardan temin ettiğini gösteriyor. Merdiven altı ürünler sıklıkla dozaj yanlışlığı içeriyor ve bu da aşırı mide bulantısı, kusma, sıvı kaybı ve akut pankreatit gibi ciddi durumlara yol açabiliyor. Bu yüzden yalnızca hekim gözetiminde, kesinlikle eczanelerden temin edilmesi gereklidir.”

Source: Damla Polat


Aldırma deli gönlüm!

Sezen Aksu’nun yazıp bestelediği nefis bir şarkı. Fakat hayatın her alanında bu felsefeyi uygulayamayız.Felsefe diyorum, çünkü Aksu’nun şarkıları bu nitelikte genelde. Neyse.Neden bunları diyorum?İzmir, Çeşme yüzünden diyorum. Yandı Çeşme, yandı Alaçatı. Ne oldu orası yanarken peki?Bir yanda canla başla mücadele edenler vardı. İmece usulü bir çalışma yaptı vatandaşlar. Hayvanları kurtarmaya çalışanlar mı dersin, insanlar en ufak bir zarar görmesin diye damacanayla koşturanlar mı dersin… Sizlere kurban olurum.Bir yandan da müziğine, eğlencesine devam edenler vardı! Şimdi kardeşim, müzik bazen susar. Müzik bazen susmalıdır.Yanı başın yanarken sen işletmeni açamazsın! Bırakın şimdi “Biz de para kazanacağız” zırvalarını. Yanıyor birader 300 metre öten! Her dakika bir hayvan can veriyor belki. Her saat başı insanlar panik halinde “Alevler bana da sıçrayacak mı” diye düşünüyor… Başlarım senin kazanacağın paraya!Peki o mekânlara giden müşteriye ne demeli?Ben senin tatil anlayışına başlarım! Bir gün de otur evinde, otelinde!Dedim ya yanıyor olduğun yer. Millet uğraşıyor, millet koşturuyor. Sen bakamazsın keyfine!Sosyal medya kahramanlarıİzmir’deki yangınlar sürerken sosyal medyada bazı paylaşımlar gördüm. Hepimiz gördük. Çıkmış duyar kasıyor. Ama tamamen yalandan. Tamamen şov amaçlı. “Ciğerimiz yanıyor” diye paylaşım yapıyor, “Her sene aynı hikâye” diye duyar kasıyor, 15 dakika sonra vur patlasın çal oynasın videosu, fotoğrafı paylaşıyor. Üstelik bu paylaşımı yapanların neredeyse tamamı o bölgelerde.Bu sosyal medya bir uzuv gibi artık bazıları için. Onsuz asla yapamıyorlar. En yakınlarını kaybetseler, dakikalar sonra normal hayatlarına dönüp sosyal medyayı boş bırakmamak için çabalayacak haldeler. Çok garip…Hep mi kadın suçlu?Okudum yazılanları, meseleye hâkim olmaya çalıştım. Güzide Duran görüntülenmiş Fikret Orman’la.Sonra baktım, yahu kadın yaklaşık 1 yıldır ayrı eşinden.Ha boşanmış mı, hayır devam ediyor davası. Başka bir ülkede olan çocuklarını da eşi yüzünden göremiyor.Bu yakalanma mevzusundan sonra açıklama yapmış Duran.“Kâğıt üzerinde bir evliliğim var, bitirmek için uğraşıyorum” demiş. Bir açıklama da eşi Adnan Aksoy’dan gelmiş.“Bu ibretlik görüntüleri hiçbir ahlâk ve vicdan sahibi kabul edemez” demiş. Kadın mı peki hep suçlu? Ne ibretliği be?Kimse Fikret Orman’a bir şey demiyor. Neden demiyor?İstedikleri gibi yaşasınlar ilişkilerini ama eleştirilecekse sadece kadın değil, erkeği de eleştirmek lazım.“Ben erkeğim, karşımdakinin içinde bulunduğu duruma aldırmam” anlayışıyla işin içinden sıyrılmak yok.Olmamalı.Aman özenmeyin!Emsal Doğan diye biri varmış. Güzellik merkezleri sahibi. Kendisinin bir magazin değeri yok ama muhtemelen konuştu, çağırdı magazincileri ve röportaj verdi.“Göz rengim kahveydi ama şimdi ela-yeşil. Yarım saat içinde boyama tekniği ile yaptılar. Aynı gün taburcu oldum” demişHahahaha…Ya bayılıyorum böyle mevzulara. Çok da güzel dalga geçerdim de neyse. Bir insan neden göz rengini değiştirir? Madem rahatsızsın, lens tak. İnsan göz rengi için operasyon yaptırır mı kendine? Kaldı ki olmamış, çok yapay, çok sahte.Opera ve baleye ilgiKültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü’nün ev sahipliğinde bu yıl 8’incisi düzenleniyor Efes Opera ve Bale Festivali’nin.Kuğu Gölü Balesi ile yapılan açılıştla birlikte sahneye konulan her gösteri yoğun ilgi gördü. Hatta geçen senenin seyirci sayısına bu sene daha festival başlamadan ulaşılmış. Varın siz düşünün ilgiyi.Sanat birleştirir, sanat huzur verir, sanat öğretir.Dünyaca ünlü müzisyen ve bale yıldızları geliyor artık Türkiye’ye. Kaçırmayın bence.

Source: Orkun Ün


3-5 beğeni uğruna yapılan rezalet tepki çekti

Bir sosyal medya fenomeninin, alevlerin hemen önünde verdiği poz tepkilere neden oldu.

ALEVLERİN ÖNÜNDE POZ VERDİ

İmren Karadeniz isimli sosyal medya fenomeni, Instagram hesabından paylaştığı kareye “Bazı gün batımları gerçekten bambaşka hissediliyor, tıpkı bu an gibi” notunu ekledi.

Fotoğrafta, arka planda ormanlık alanlardan yoğun dumanların yükseldiği görüldü.

SOSYAL MEDYADA BÜYÜK TEPKİ ÇEKTİ

Fenomenin paylaşımı kısa sürede sosyal medyada büyük tepki topladı.

X ve Instagram’da binlerce kullanıcı kareyi eleştirirken, çok sayıda kişi fenomeni takipten çıktı. Olay, “yangın önünde poz” başlığıyla gündem oldu.

Source: Haber Merkezi


Adana ve Adıyaman”ın CHP”li belediye başkanları gözaltında

Habertürk ten Ceylan Sever in haberine göre Aziz İhsan Aktaş, İBB ve Büyükçekmece Belediyesi ne yönelik üç ayrı soruşturmada 15 yeni gözaltı kararı verildi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı nın yürüttüğü soruşturma kapsamında; Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar ve Adıyaman Belediye Başkanı Abdurrahman Tutdere gözaltına alındı. Tutdere, gözaltına alınmasını sosyal medya hesabından, Sabah Ankara da evimden gözaltına alındım. İstanbul a götürülüyorum diye duyurdu.

Source: Habertürk


Emine Erdoğan’ın Vatikan temasları: Yumuşak gücün yeni yüzü

Uluslararası ilişkiler literatüründe kavramı, devletlerin askeri ve ekonomik kapasite dışında kalan, kültürel, insani ve diplomatik etkileşimlerle şekillenen etkisini tanımlamak üzere kullanılmaktadır. Joseph Nye’ın teorik çerçevesiyle kavramsallaşan bu yaklaşım, artık uluslararası siyasetin tali bir unsuru olmaktan çıkmış, küresel güç dengelerini belirleyen asli araçlardan biri hâline gelmiştir. Yumuşak gücün operasyonelleşmesinde kamu diplomasisi, kültürel diplomasi, inanç temelli diplomasi ve insani diplomasi en etkili alanları oluştururken, kadınların bu alandaki temsili ve faal katkısı, bu çabaların kapsayıcılığını ve ahlaki meşruiyetini artıran kritik unsurlar olarak öne çıkmaktadır.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan Hanımefendi’nin Vatikan’da Katolik dünyasının ruhani lideri Papa 14. Leo ile gerçekleştirdiği görüşme ve Papalık Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde düzenlenen başlıklı konferansa katılımı, bu bağlamda hem diplomatik hem de toplumsal boyutlarıyla dikkat çekici bir örnek teşkil etmektedir.

Bu ziyaret, Türkiye’nin yumuşak güç stratejisinin küresel ölçekte insan hakları, iklim adaleti, mülteci krizi, yoksulluk ve çatışma bölgelerindeki insanlık dramlarına dair etik temelli bir perspektifle müdahil olma iradesini göstermesi açısından büyük önem taşımaktadır. Ancak bu temasın belki de en kritik ve üzerinde durulması gereken boyutu, Emine Erdoğan’ın doğrudan Papa Leo’ya, Gazze’de yaşanan insanlık dramını hatırlatması ve Hristiyan dünyasını insanlığın ortak vicdanını harekete geçirmeye davet etmesidir.

Uluslararası ilişkiler disiplini uzun yıllar boyunca erkek egemen bir söylem ve temsil zeminine sahip olmuştur. Ancak 21. yüzyılın ilk çeyreği itibarıyla kadınların kamusal ve uluslararası alandaki görünürlüğünün artması, barış inşası, insani diplomasi ve kültürel etkileşim süreçlerinde kadın liderlerin katkılarının belirleyici rol oynadığını göstermektedir. Kadınların kriz bölgelerinde barış süreçlerine dâhil edilmesi, insani yardımların dağıtımı ve toplumsal barışın inşası süreçlerinde üstlendikleri roller, uluslararası sorunların çözüm süreçlerinin daha kapsayıcı, şeffaf ve adil şekilde yürütülmesine katkı sağlamaktadır.

Emine Erdoğan Hanımefendi’nin ifadesi, bir diplomatik nezaket cümlesinden öte, Türkiye’nin insani diplomasi yaklaşımını ve kadim medeniyet perspektifini özetleyen güçlü bir kavramsallaştırmadır. Türkiye, insani diplomasi faaliyetlerini yalnızca insani yardım kampanyalarına indirgemeden, kriz bölgelerinde kalıcı çözüm odaklı mekanizmaların kurulmasına katkıda bulunma gayretiyle sürdürmektedir. Suriye iç savaşının başladığında dört milyona yakın mülteciye kapıların açılması, onurlu ve gönüllü geri dönüş süreçlerinin güvenli şekilde tesis edilmeye çalışılması, bu yaklaşımın kurumsallaşmış tezahürlerinden biri olarak değerlendirilebilir.

Vatikan temaslarının en can alıcı noktalarından biri, Gazze’de yaşanan ağır insanlık dramının Papa Leo’ya bizzat iletilmesi ve Hristiyan dünyasının ortak vicdanı harekete geçirme noktasında daha etkin rol almasına yönelik çağrı olmuştur. Gazze’de, kadınların, çocukların ve sivillerin isimleri uzun rapor listelerine dönüşmüş bir şekilde yok oluşları, yalnızca bölgesel bir kriz değil, insanlığın vicdanını yaralayan küresel bir adaletsizlik örneğidir.

Emine Erdoğan’ın dile getirdiği, tespiti, küresel sistemin adaletsizliklerini bir kez daha gözler önüne sermektedir. Bu noktada Hristiyan dünyasının sahip olduğu sosyal ve manevi etki gücünü, insani değerlerin korunması, sivillerin hedef alınmasının önlenmesi ve insani yardımların engelsiz akışının sağlanması yönünde kullanması, adalet ve barışın tesis edilmesi açısından tarihi bir sorumluluk niteliği taşımaktadır.

Bu çağrı, bir Müslüman lider eşinin temsil düzeyinde sergilediği sorumlu ve insani bir hassasiyet olduğu gibi, Türkiye’nin küresel diplomasi vizyonunun da bir yansımasıdır. İnsan onurunun korunması, zulmün engellenmesi ve çocukların yaşama hakkının savunulması gibi değerler, tüm inanç sistemlerinin ortak kutsalıdır ve bu ortak vicdani duruş, uluslararası ilişkilerde yeni bir etik düzlemi mümkün kılabilir.

Günümüzde devletlerin küresel sistemdeki konumlarını belirleyen en önemli parametrelerden biri, etik-çok taraflılık ilkesi çerçevesinde geliştirdikleri iş birlikleridir. İklim adaletsizliği, gelir eşitsizliği, mülteci krizi, eğitim ve sağlık hakkı gibi alanlarda tek taraflı ve yalnızca ulusal çıkar odaklı yaklaşımlar artık sürdürülebilir bir çözüm üretmemektedir. Kolektif akıl, küresel dayanışma ve etik temelli iş birlikleri temel bir gereklilik hâline gelmiştir.

Vatikan’da gerçekleştirilen konferans, küresel vatandaşlık ve etik çok taraflılık ekseninde ortak akıl zeminini güçlendiren bir platform olarak önem taşımaktadır. Bu bağlamda Türkiye’nin Emine Erdoğan Hanımefendi’nin liderliğinde yürüttüğü yalnızca çevresel bir sorumluluk değil, toplumlar ve nesiller arası adaletin sağlanmasına yönelik etik bir yükümlülük olarak değerlendirilmektedir. Emine Erdoğan’ın vurgusu, çevre politikalarını yalnızca teknik bir mesele olmaktan çıkararak, manevi sorumluluk ekseninde ele alan özgün bir yaklaşımı ortaya koymaktadır.

Emine Erdoğan’ın bu önemli temaslarında olduğu gibi, kadınların uluslararası diplomaside artan temsili, dijital medya ortamında da dikkat çekici bir görünürlük sağlamaktadır. Ancak bu durum, cinsiyetçi nefret söylemi, ayrımcılık ve kişilik haklarına yönelik saldırıların hedefi hâline gelmektedir. Vatikan temaslarının ardından sosyal medyada yayılan dezenformasyon dalgası, bireysel olarak Müslüman kimliği ile maruf, lider eşi olması hasebi ile çok tanınan başarılı bir şahsiyete olduğu gibi, kadınların uluslararası alanda aktif roller üstlenmesine, Türkiye’nin yumuşak güç unsurlarına ve diplomasi geleneğine yönelik sistematik bir saldırı olarak değerlendirilmelidir.
Bu nedenle dezenformasyonla mücadele, yalnızca doğru bilginin yayılması açısından değil, kadınların kamusal alandaki temsillerinin güvence altına alınması ve nefret söylemiyle mücadelenin bir parçası olarak ele alınmalıdır. Dijital alan, sorumluluk bilinciyle yönetilmediğinde, toplumsal kutuplaşmayı derinleştiren bir manipülasyon aracı hâline gelmektedir. Bu nedenle ulusal ve uluslararası kurumlar, dijital platformlarda etik kullanım, dezenformasyonla mücadele ve nefret söylemiyle mücadele konusunda etkin stratejiler geliştirmekle yükümlüdür.

Kültürel diplomasi ve inanç diplomasisi, yumuşak gücün iki tamamlayıcı alanı olarak Türkiye’nin uluslararası ilişkilerdeki etkinliğini artıran stratejik araçlardır. Türkiye’nin tarihsel medeniyet birikimi, farklı inanç ve kültürlerin bir arada yaşama pratiğini barışçıl bir örnek olarak küresel düzleme taşımaktadır. Anadolu’nun irfanı ve Türk milletinin kadim hoşgörü mirası, yükselen kutuplaşmaya ve nefret söylemlerine karşı barışçıl bir dilin inşasında güçlü bir referans noktası sunmaktadır.

Vatikan gibi sembolik öneme sahip platformlarda gerçekleştirilen temaslar, inanç diplomasisinin kültürel diplomasi ile birleşerek daha kapsayıcı, adil ve barışçıl bir söylemin oluşmasına katkıda bulunmaktadır.yaklaşımı, küresel sistemin adaletsizliklerini aşmaya yönelik evrensel bir adalet çağrısıdır ve uluslararası ilişkilerde etik temelli bir dönüşümün zeminini inşa etmeyi amaçlamaktadır.

Küresel sistemin çoklu krizlerle sarsıldığı bir dönemde diplomasi; adalet, merhamet, barış ve insan onuru gibi kavramları merkeze alarak yeniden şekillenmek durumundadır. Türkiye’nin yumuşak güç kapasitesini artıran en önemli faktörlerden biri, kamu diplomasisi, insani yardım, kültürel etkileşim ve inanç diplomasisini bütüncül bir yaklaşımla yürütmesidir. Kadınların uluslararası ilişkilerde artan temsili ise kapsayıcılığı, şeffaflığı ve adaleti tesis edecek temel unsurlardan biridir.

Bugün dünyanın adaletin, merhametin ve barışın merkezde olduğu yeni bir diplomasi diline ihtiyacı vardır. Bu dilin inşasında kadınların aktif rolü ve devletlerin yumuşak güç araçlarını insani değerler ekseninde etkin kullanma kabiliyeti belirleyici olacaktır. Türkiye, bu vizyonu güçlendirmeye ve kadim medeniyet değerlerini evrensel insani değerlerle buluşturarak küresel barışa katkı sunmaya kararlıdır.

Prof. Dr. Zakir AVŞAR / Haber7

Source: Zakir Av


Büyük heyecanla başlamıştı ama… Çift Kişilik Oda dizisi için final kararı çıktı…

2025 yaz sezonunda yayınlanan iki diziden biri olan Çift Kişilik Oda, 3-4 bandında aldığı reytinglerle yaz sezonuna göre iyi bir performans sergiliyordu. SEZON BAŞINA KADAR SÜRMESİ BEKLENİYORDU Seyircinin televizyona ilgisinin azaldığı bu dönemde gayet makul reytingler alan Çift Kişilik Oda dizisinin en azından eylül ayına kadar devam etmesine kesin gözüyle bakılırken beklenmedik bir durum yaşandı. NOW, düşük reytingleri gerekçe göstererek Devrim Özkan ve Ulaş Tuna Astepe”nin başrollerinde yer aldığı Çift Kişilik Oda”nın 8. bölümde final yapmasına karar verdi. SOSYAL MEDYADA TEPKİ YAĞDI Söz konusu kararın ardından haliyle sosyal medyada dizinin izleyicileri ayaklandı. Gelen tepkileri sizler için derledik. “Yaz için bu oranlar gayet yi değil mi? Ne bekliyorlardı 8″mi?” “Dizi çok güzeldi neden ya neden?” “Yarabbi izlesenize şu diziyi! Bıcır bıcır yaz dizisi işte”

Source: Internet Haber