Bir şehit kaç dükkan?
Irak’ın kuzeyinde 12 şehit verdik… Onlardan biri, sözleşmeli er Celalettin Uyanık’tı. Şehit oldukları mağaraya girmeden önce arkadaşının cep telefonuyla -veda eder gibi- video çektikleri ortaya çıktı.
Arkadaşı soruyor, “devrem, şehit olmadan önce son sözlerin nedir” diyor, Celalettin yanıtlıyor, “Türkiye’ye selam gönderiyorum, gönüllü olarak hastane mağarasına giriyorum, olur da bana bir şey olursa, Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki sözleşmeli erleri unutmayın, tüm sözleşmeli erlere yardımcı olun” diyor.
Şehidimizin son isteğini yerine getirelim.
2017 yılıydı, televizyonlarda “kamu spotu” adı altında bangır bangır reklam yayınlıyorlardı… Bir köy kahvesiydi, bahçede, ağaç altındaki tahta masada, dalgııın dalgın uzaklara bakan bir delikanlı, tek başına oturuyordu.
Çay bile içmiyordu.
O sırada, bir başka yaşıtı delikanlı gelip yanına oturuyordu ve “hayırdır kardeş” diye soruyordu, “neden böyle kara kara düşünüyorsun?”
Kara kara düşünen delikanlı anlatıyordu, “kanka” diyordu, “askerlik vatan borcu ama, aileme kim bakacak?”
Meğer derdi buydu… Tarlada bahçede çalışıp ailesini geçindiriyordu, ama askerlik yaşı gelmişti, askere gidince yaşlı ana babasının geliri kesilecekti, onu düşünüyordu.
Çok da şanslıydı.
Çünkü, yanına gelen arkadaşı hemen akıl veriyordu… “Bizim eski mahalledeki Mehmet’i hatırlıyor musun, bizim Mehmet sözleşmeli er olmuş, şu kadar lira civarında maaşla üç yıl boyunca görev yapmış, sonra ikramiyesiyle birlikte terhis olmuş, hatta memleketine gidip dükkan açmış” diyordu.
Kara kara düşünürken bunları duyan delikanlının yüzünde aniden güller açıyordu, sevinçle, umutla soruyordu, “üç yılda hem vatan borcunu öde, hem maaş al, üç yıl sonra da işini kur, nasıl başvuracağız?”
Öbür delikanlı da arkadaşının geleceğini kurtarmanın keyfiyle yanıtlıyordu, “Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın internet sitesine giriyorsun, gerisi kolay!”
Kamu spotu denilen reklam işte buydu.
“Onurunla Çalış, Hayaline Ulaş!”
Sloganı da buydu.
Mete Han’dan başlayan 2 bin 200 yıllık “asker millet” geleneği, “askerliğini anca parayla yapan millet” haline getiriliyordu.
Vatan görevi “işsiz mesleği”ne dönüştürülüyordu.
Milli şuur kavramının yerine “dükkan” konuluyordu.
Memleketi yıllardır “hayaldi gerçek oldu” palavrasıyla yöneten zihniyet, yoksul çocuklara işte bu “hayal”i sunuyordu.
Bu kamu spotuyla birlikte, eşzamanlı olarak, bedelli askerlik çıkardılar, ensen kalınsa canın sağolsun, garibansan vatan sağolsun dediler, dükkan alacak kadar parası olanlar bastırdı parayı, askerlikten yırttı, dükkan alma hayali kuran yoksul çocuklar Irak’a gönderildi, Suriye’ye gönderildi, namlunun ucuna gönderildi, mağaralara gönderildi.
Veda videosunda “gönüllü olarak hastane mağarasına giriyorum” diyen sözleşmeli er Celalettin… İşte o kamu spotu denilen reklamda, o köy kahvesinde, ağaç altındaki tahta masada “dükkan” hayali kuran, gariban delikanlılarımızdan biriydi.
“Sözleşmeli erleri unutmayın” dedi, unutmayalım diye yazıyorum… Dokuz çocuklu ailenin en küçüğüydü Celalettin, 24 yaşındaydı, işsizdi, Bitlis’in Mutki ilçesine bağlı Dereyolu köyündendi, kerpiç evde yaşıyordu, dört yıl önce tezkere bırakıp, maaş karşılığında sözleşmeli er olmuştu.
Celalettin’le birlikte şehit düşen 12 evladımızdan, sözleşmeli er Özkan Özkanlı, 23 yaşındaydı, Aksaray’ın Ortaköy ilçesine bağlı Namıkışla köyündendi.
Mahsun Yeşildemir, 25 yaşındaydı, Bitlis’in Adilcevaz ilçesine bağlı Karaşeyh köyündendi.
Ahmet Gültekin, 24 yaşındaydı, Malatya’nın Pütürge ilçesine bağlı Bölünmez köyüne kayıtlıydı.
Ahmet Kuşak, 22 yaşındaydı, Balıkesir’in Kepsut ilçesine bağlı Alagüney köyündendi.
Hepsi tıpkı Celalettin gibi işsizdiler, maaş karşılığında sözleşmeli er olmuşlardı.
Hâlâ merak ediliyor, nasıl oluyor da sadece gariban köy çocukları şehit oluyor?
Halbuki, illa merak edeceksek eğer, asıl o kamu spotuyla reklam yapanlara sormak gerekmiyor mu… Bir şehit, kaç dükkan?
Source: Yılmaz Özdil
İklim Kanunu Resmi Gazete”de yayımlanarak yürürlüğe girdi
İklim Kanunu Resmi Gazete’de yayımlandı. Bu kapsamda insan hakları ve çevre hukukunun ana ilkelerini de içinde barındıran temel ilkelere, iklim değişikliğiyle beraber ortaya çıkan “İklim adaleti”, “Adil geçiş”, “Birincil piyasa”, “Emisyon Ticaret Sistemi”, “Gönüllü karbon piyasaları” ilkeleri ekleniyor. Ayrıca iklim değişikliği ile mücadelede eşitlik, iklim adaleti, katılım, sürdürülebilirlik, şeffaflık ve ilerleme yaklaşımları baz alınacak. Kamu kurum ve kuruluşlarının yanı sıra gerçek ve tüzel kişiler, kamu yararını gözeterek hareket ederek alınacak tedbirleri süresinde uygulamakla yükümlü olacak. Türkiye”nin net sıfır emisyon hedefi doğrultusunda kalkınma ile özel koşullara göre tedbirler de ele alınacak. İklim değişikliğine uyum ve sera gazı emisyon azaltımı ile ilgili faaliyetleri İklim Değişikliği Bakanlığı izleyecek.
Başkanlık ilgili alanda faaliyet içerisinde olan kurumların faaliyetlerini, standartlarını belirleyecek, koordinasyonu sağlamakla da yetkilendirilecek. Başkanlığa verilen bir diğer göreve göre ise “Kişisel Verilerin Korunması Kanunu”na uyma koşuluyla kurumlardan bilgi, belge ve verileri talep edebilecek. Taleplerin istenilen süre içerisinde ücretsiz bir şekilde paylaşılması zorunlu kılınacak. Başkanlık, Ulusal Coğrafi Bilgi Platformunu kullanarak verileri temin edebilecek ve elde edilen verileri kamu kurum ve kuruluşları ile paylaşabilecek.
DÜZENLEMELER YAPILABİLECEK
Kanuna göre; Türkiye”nin net emisyon hedefine ulaşılabilmesi için kamu kurum ve kuruluşların mevcut görev ve sorumlulukları gözden geçirilecek. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ise net emisyon hedefine ulaşılması için düzenlemeler yapabilecek. Kamu kurum ve kuruluşları da orta ve uzun dönemli hedeflerini içeren planlamaları yaparken sera gazı emisyonlarının azaltım faaliyetlerini dikkate alacak.
Kuruluşlar, net sıfır emisyon hedefi ve döngüsel ekonomi yaklaşımı ile uyumlu olacak şekilde Ulusal Katkı Beyanında yer alan sektörlerde uygulanmak üzere, enerji, su ve hammadde verimliliği, kirliliğin kaynağında önlenmesi, yenilenebilir enerji kullanımının artırılması, karbon ayak izinin azaltılması gibi azaltım önlemlerinin alınması, bu önlemlerin adil geçiş gereklilikleri gözetilerek uygulanması ile sıfır atık sisteminin kurulması, uygulanması ve izlenmesiyle yükümlü olacak. Net sıfır emisyon hedefinin sağlanmasına yönelik emisyonların dengelenmesi için orman, tarım, mera ve sulak alanlarda karbon yutağı kayıplarını engellemek üzere ilgili kurum ve kuruluşlarca tedbirler alınacak.
Kamu kurum ve kuruluşları tarım sektörünün sürdürülebilirliği için iklim değişikliğine dirençli ürün deseni ile gıda güvenliğinin sağlanması doğrultusunda; doğal kaynakların, ekosistemlerin ve biyolojik çeşitliliğin koruma kullanma dengesinin gözetilmesi ile tarım sektöründe ekosistem temelli uyum yaklaşımına uygun iklim değişikliğine dirençli uygulamalar yaygınlaştırılacak. İklim değişikliğine bağlı afetlerin neden olduğu kayıp ve zararların azaltılması amacıyla risk değerlendirme, izleme, bilgilendirme ve erken uyarı sistemleri bütünleşik afet yönetimi esas alınarak geliştirilecek.
KOORDİNASYON KURULU KURULACAK
Kanunla birlikte iklim değişikliği strateji ve eylem planları, sera gazı emisyonlarının azaltımı ve iklim değişikliğine uyum faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi amacıyla İklim Değişikliği Başkanlığı koordinasyonunda, ilgili kurum ve kuruluşların iş birliği ile dönemsel olarak ulusal ölçekte hazırlanacak, uygulanacak, izlenecek, değerlendirilecek ve gerektiğinde ulusal veya bölgesel ölçekte güncellenecek. İlin şartlarına uygun olarak strateji, eylem ve uygulama alanlarını belirlemek ve bunların uygulanmasını sağlamak üzere her ilde vali başkanlığında, ilgili kurum ve kuruluşların varsa il veya bölge teşkilat temsilcileri ile yerel yönetimlerin temsilcilerinden oluşan İl İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu kurulacak.
Kurulun sekretaryasını Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı taşra teşkilatı yürütecek, kurulun çalışma usul ve esasları bakanlıkça belirlenecek. Yerel iklim değişikliği eylem planları, sera gazı emisyonlarının azaltımı ve iklim değişikliğine uyum amacıyla adil geçiş gereklilikleri gözetilerek her ilin bütüncül bir planı olacak şekilde vali koordinasyonunda, büyükşehirlerde büyükşehir belediyesi, diğer illerde il belediyesi ve il özel idaresi tarafından birlikte, ilgili kurum ve kuruluşların katılımıyla hazırlanacak veya hazırlatılacak ve karara bağlanmak üzere İl İklim Değişikliği Koordinasyon Kuruluna sunulacak.
Kanun teklifinde belirtilen mevzuata ve planlama araçlarına ilişkin hazırlama ve uyarlama yükümlülükleri ilgili kurum ve kuruluşlarca en geç 31 Aralık 2027 tarihine kadar yerine getirilecek. Cumhurbaşkanı, bu süreyi bir yıla kadar uzatmaya yetkili olacak. Yerel iklim değişikliği eylem planları, en geç 31 Aralık 2027 tarihine kadar hazırlanacak. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, bu süreyi, bir yıla kadar uzatmaya yetkili olacak.
TÜRKİYE YEŞİL TAKSONOMİSİ KURULUYOR
Döngüsel ekonomi ve sıfır atık uygulamaları Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından desteklenmesini içeren kanuna göre Türkiye Yeşil Taksonomisi kurulacak. Öte taraftan Karbon Piyasası Kurulu oluşturulacak. Kurul; Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Hazine ve Maliye Bakanlığı, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı, Tarım ve Orman Bakanlığı, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı yer alacak.
Ayrıca, Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkan Yardımcısı, Sermaye Piyasası Kurulu Başkanı, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu Başkanı ve İklim Değişikliği Başkanı yer alacak. Kurul”a, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı başkanlık edecek. Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) kapsamında ahsisat yükümlülüklerinin bir bölümünün eşdeğer miktarda karbon kredisi ile karşılanması amacıyla denkleştirme yapılmasına izin verilebilecek. ETS ve gönüllü taahhütler kapsamında yapılacak denkleştirme işlemlerinde kullanılmak üzere, sera gazı emisyonlarının azaltımı veya giderim faaliyetleri ile yutak alanların artırılmasına yönelik faaliyetler aracılığıyla karbon kredisi üreten ulusal bir karbon kredilendirme ve denkleştirme sisteminin esasları İklim Değişikliği Başkanlığınca belirlenecek.
ETS KAPSAMINDA OLAN İŞLETMELERE CEZALAR 2 KAT UYGULANACAK
Kanunla idari yaptırımlar da ele alınıyor. Bu kapsamda sera gazı emisyonlarının takibine ilişkin yasaklara veya sınırlamalara aykırı olarak, doğrulanmış sera gazı emisyonu raporunu süresi içerisinde sunmayanlara, 500 bin Türk Lirasından 5 milyon Türk Lirasına kadar idari para cezası verilecek. Bu hükmün uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar, tesislerin kurulu kapasitesine göre ihtiyatlı olarak hesaplanan yıllık emisyonu göz önünde bulundurularak yönetmelikle belirlenecek. ETS kapsamında olan işletmelere bu cezalar 2 kat uygulanacak. Florlu sera gazlarına ilişkin usul ve esaslara, yasaklara veya sınırlamalara aykırı olarak, florlu sera gazlarını kullanan, ticaretini yapan ve piyasaya arz edenlere 2,5 milyon Türk Lirası idari para cezası verilecek ve 3 aydan 6 aya kadar Hidroflorokarbon Kontrol Belgesi verilmeyecek. Bildirim ve raporları veri tabanına süresi içerisinde girmeyen ya da verileri güncellemeyenlere 120 bin Türk Lirası idari para cezası verilecek.
Source:
RTÜK Başkanı”ndan cezalara ilişkin açıklama
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Başkanı Ebubekir Şahin, yayın ve program durdurma cezaları hakkında bazı siyasetçiler ve yayıncı kuruluşların açıklamalarının popülarite amaçlı olduğunu açıkladı. RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, “Son günlerde kamuoyuna yansıtılmaya çalışılan bazı yanıltıcı ve dezenformasyon içeren açıklamalara itibar edilmemelidir. Sözcü TV ve Halk TV’ye verilen 10 günlük yayın durdurma ile Tele1’e 5 kez program durdurma cezası, uzun süredir yapılan yapıcı uyarılara rağmen devam eden ağır ve kasıtlı yayın ihlalleri sonucunda uygulanmıştır. Bazı siyasetçiler ve bahse konu yayıncı kuruluşlar ile RTÜK üzerinden görünürlük ve popülarite elde etmeye çalışan malum çevreler tarafından kamuoyunu yanıltmaya yönelik şekilde bu yaptırımların bir anda verilmiş gibi gösterilmesi gerçeği yansıtmamaktadır” ifadelerini kullandı. Şahin yayıncıları mevzuata uygun yayın yapmaya davet ettiği paylaşımında, “Bir kez daha hatırlatıyoruz, RTÜK’ün ilke kararları şeffaftır, 6112 sayılı Kanun hükümleri tartışmasızdır, mahkeme kararları ortadadır. Bu vesileyle tüm yayıncılarımızı kanuna ve ilgili mevzuata uygun yayın yapmaya davet ediyoruz” dedi.
Source: Habertürk
Spotify ve dolarları
Spotify’da aylık en fazla kazanan Türk sanatçıların listesi yayınlanmış. İlk sırada aylık 348 bin dolar ile Blok3, ikinci sırada 342 bin dolar ile Semicenk, üçüncü sırada ise 327 bin dolar ile Lvbel C5 varmış.Kuyruklu yalan.Yine de hafta boyunca konuşuldu. İnsanlar haberi birbirine attı, ‘gördünüz mü paraları’ falan dedi.Spotify, Türkiye’de aylık böyle büyük paralar ödemiyor.Bu açıklanan rakamların yüzde 10’unu alsa o sanatçılar bayram eder. O yüzden canınızı sıkıp, moralinizi bozmayın.‘Keşke şarkıcı olsaydım’ falan diye tribe girmeyin.Listede tek doğru şey dinlenenler arasında bu kadar rap’çi olmasıdır. Ona eyvallah. Ama 348 bin dolarlar falan… Aman aman!Artması lazımken eksiltmekAnlayamadığım bir şey var… Bilmiyorsam da cahilliğime verin lütfen. Genellikle yaz aylarında aklıma gelir.Tam yine gelmişken karşıma dank diye bir haber çıktı.‘Çubuklu–İstinye arabalı vapuru kaldırıldı’ yazıyordu o haberde.Bundan böyle Çubuklu ile İstinye arasındaki yolcu taşımacılığı deniz taksilerle yapılacakmış.Yahu aklımda olan şey, ‘neden 3 tarafı deniz olan ülkemizde deniz ulaşımı niye bu kadar az’ meselesiydi.Bir kullansak o denizi, karayolu trafiği bu kadar yoğunluk olmayacak.Saatlerce sıcak altında arabada beklemek zorunda kalmayacağız.Ama çoğaltacağımıza kapatıyoruz, şaka gibi.Şimdi sen o hattı kullananları deniz taksiye yönlendirirsen olmaz. Çünkü deniz taksilere herkes binemez. Öyle çok uygun değil fiyatları çünkü.Bu alınan karar köprü trafiğini artıracak, insanları aracıyla trafiğe çıkmaya zorlayacak.Ahh İstanbul’um ahh…OlmamışKerimcan Durmaz şarkı çıkarmış. Adı ‘Yangın Var.’Ondan beklenenin dışında slow bir şarkı. Ben şarkıyı gördüm, klibi açtım ve ‘ud’ sahnesini ve ‘ud’un verdiği muazzam melodiyi duyunca kapattım ve yazıyı yazana kadar da izleyemedim.Ud çaldırıp, şarkı söyleyecek biri değil çünkü, kusura bakmayın.Ne güzel iş. Ben de yanıma alayım arkadaşlarımı, iki vokal yaptırayım, geçmişteki acılarıma da gönderme yapayım… Misss…Herkes en iyi bildiği işi (ki varsa) yapsa keşke. Herkes şarkı çıkarmaya kalkmasa sabah yastıktan başını kaldırınca. Nafile biliyorum ama bir gün olur mu…Sen de olmamışsınRıza Tamer de olmamış mesela.Adam boğazında binlerce karınca geziyormuşçasına şarkı söylüyor. O da yetmiyor acısını ballandırarak anlatıyor.“Sokaklarda uyudum, aç kaldım” diyor.Eski eşi şu an evli! “Onu çok seviyorum” diyor, methiyeler düzüyor ve her çıktığı yerde onu anlatıyor.Hiç düşünmüyor onun şimdiki eşini falanı filanı.Aslında fark etmeden mobbing yapıyor o kadına.İşinde iyiysen, sesin iyiyse, zaten bir şekilde yolunu bulursun. Hiç gerek yok ajitasyona…Orada olmak isterdimİki genç bir banka otururken aynı banka oturmak isteyen yaşlı bir kadınla tartışmışlar. Z kuşağı ile teyzemiz arasında geçen diyalog şöyle;Teyze: Burada oturan yok değil mi?Gençler: YokTeyze: Tamam. Arkadaşımı arıyorum gelsin oturacağız.Gençler: Neden, biz oturuyoruz ama.Sonra teyzemiz haklı olarak ‘bütün yer size mi ait’ diye soruyor. Gruptaki kız ise ‘Banklar bireyseldir. Biri otururken diğeri oturamaz’ diyor.Ben ilk kez böyle bir şey duydum. Banklar bireyselmiş de biri otururken başkası oturamazmış. Konuşuyorlarmış da rahatsız edilmek istemiyorlarmış. Git evine o zaman. Git bir kafeye o zaman. Yani bu gençlerin yaşlılara saygıyı öğrenmesi lazım.Ben utandım onlar adına.
Source: Orkun Ün
CHP”nin çift dilli anatomisi: İnönü”nün elleriyle İbranice müfredat
Bu başlığı atarken sadece bir metafor kurmadım.Bir vesikayı, bir ifşayı, bir milletin alnına çarpılması gereken çıplak bir hakikatin kelimelerini soydum.Elime bir kitap geçti.Midemin sol duvarında, kalbimin iman katmanında, vicdanımın mahrem mahzeninde bir çatlama hissettim.Rıfat N. Bali imzalı “Betar Türkiye: Bir Siyonist Gençlik Hareketinin Hikâyesi (1933–1971)” benim için bir tarih kitabı değil; bir rejimin alnına kazınmış Siyonist dövmenin belgesidir.Okuduklarım bilgi değil; bir taşeronluğun, içselleştirilmiş işgalin, belge kılığında kotarılmış zihin mühendisliğinin arşividir.Yazar bir Türk Yahudi”si. İsrail adlı organize terör çetesiyle yaşıt bir tarihçi. Kitap kendi yayınevinden çıkmış.Yani sadece yazmamış; üretmiş, tasarlamış ve sistemin içine sızdırmış…Kitapta anlatılan, halkın gözü önünde büyütülen bir ihanetin ıslak imzalı tutanağıdır.Kendi halkının çocuklarına Kur”an”ı yasaklayanların, başka bir halkın çocuklarına askerî eğitim verdiği bir rejimin sessiz anlaşmasıdır.1933″te Türkiye”de kurulan “Betar” adlı Siyonist gençlik örgütü, Filistin”de savaşacak Yahudi gençleri eğitmek üzere faaliyete geçiriliyor.İbranice eğitim, askerî nizam ve Jabotinsky okumaları yapılıyor.İzmir Çeşme başta olmak üzere Anadolu”nun çeşitli kasabalarında…Aynı dönemde, Kur”an okuyan Müslüman çocuklar zindana atılıyor; Yahudi gençler Tel Aviv için yemin ettiriliyor.Bu bir sapma değil; doğrudan Cumhuriyet kadrolarının bilgisi ve himayesi dâhilinde sürdürülen bir sistem.”Betar kamplarına resmî müdahale yoktu. MİT ve Emniyet haberdardı. Türk hükümeti gözlemci konumundaydı.”O dönemki Türk hükümeti kimdi?İsmet İnönü liderliğindeki CHP.Ve bu kamplarda yetişen gençler, 1948 sonrası Haganah ve MOSSAD gibi yapılarda görev alıyor.”Betar mezunları, Filistin”de kilit görevler üstlendi.””Betar üyelerine Filistin”e gitmeleri için özel izinler verildi.”Yani Cumhuriyet öncesi ve sonrası içimize yerleştirilen, senin benim ismimle isimlendirilen bu ülke vatandaşları, pasaportlarıyla başka bir halkı katletmeye gönderildi.Bu satırlar, Gazze”de ağlayan her yetimin gözyaşına damlatılmış bir tuzdur.Ezanın yasaklandığı, Kur”an Kurslarının fişlendiği, imam hatiplerin kapatıldığı, başörtüsünün suç sayıldığı bir ülkede; Siyonist militanlara devlet eliyle kolaylık sağlanmış!İşte bu, bugün CHP”nin arkasına dizildiği zihniyettir.Özgür Özel”in “İsmet Paşa”nın elleriyle kurtaracağız” dediği o eller, Kur”an”ı susturup Betar”a İbranice marş ezberleten ellerdir.Tek parti dönemi CHP”nin anatomisi çift dilli anlayacağınız.Halka Türkçe propaganda, mutfağa İbranice talimat.Resmî dili “laiklik”, fiilî dili “Siyonist lojistik.”İsmet İnönü”nün daktilosu Türkçe basar; mürekkebi Tel Aviv”den akar.Kur”an halkalarını dağıtan sistem, Betar kamplarına “gözlemci” sıfatıyla meşruiyet verir.Bugün kaç Betar kaldı bilinmez.Ama sosyal medyada “İsrail ordusuna katılan çifte vatandaşların vatandaşlıktan çıkarılmasını” talep eden sesler yükseliyor.Toplum uyanıyor.Ama asıl tehlike fizikî değil, zihinsel çifte vatandaşlıktır.Kimisi akademide, kimisi medyada, kimisi siyasette Türkçe konuşuyor ama İbranice düşünüyor.Bu zihin, Moiz Kohen (Munis Tekinalp) gibi teorisyenlerin ürünüdür. Kemalizm”in kuramsal zeminini inşa eden Moiz Kohen yalnızca bir Siyonist değil; bu rejimin fikrî kaşifesidir.”Türkleşmek, Muasırlaşmak, İslam”dan arınmak” mottosuyla bu milletin ruhuna seküler klor basmışlardır.Bugün içimizde kaç çifte Kohen var?Kaç Tekinalp, kaç Bali, kaç Betar zihniyetli isim bu ülkenin kimlik kartıyla Tel Aviv”in ideolojik subaylığını yapıyor?Bu yazı bir köşe yazısı değil.Bu yazı, uyanmakta olan bir millet için kaleme alınmış bir ihbar mektubudur.Rıfat Bali”nin kitabı, her ne kadar “soğukkanlı bir tarih metni” gibi görünse de işbirlikçiliğin ve kültürel ajanlığın izini süren ideolojik bir teşhir metnidir.Ve bu kitap, 17 Mayıs 2023 tarihinde Türkiye Ortadoğu Çalışmaları Dergisi”nde, Dr. Gökhan Çınkara tarafından akademik olarak incelenmiş ve şu tespit öne çıkarılmış: “Siyonizm, Türkiye”ye dışarıdan ithal edilen değil; içeride büyütülen bir bilinç mühendisliğidir.”Bu sadece bir akademik tespit değil; bir rejim şerhidir.Kitap; arşiv belgeleri, mülakatlar, dergi analizleri, mektuplarla örülmüş çok katmanlı bir hafıza çalışması olarak ciddiyeti hak ediyor.İstanbul Valisi eliyle kurulan spor ve kültür kulüpleri,Orhan Veli Kanık gibi isimlerin yıllık toplantılara eksiksiz katılımı,CHP”li emekli generalin soyadından mülhem “Yıldırım Spor Kulübü”nün kurulması,Atatürk heykellerinin inşası için tanesi beş bin lira olan pasta satışları,Betar kampında yetişmiş bir Siyonist gencin Kore Savaşı”na Türk birliğinde katılması, ardından Vatan ve Milliyet”te yazarlık yapması ve 1971″de terör çetesi merkezi olan İsrail”e yerleşmesi…Hepsi belgeli. Hepsi küpürlü. Hepsi fotoğraflı.Anlıyoruz ki Gazze”ye düşen her bombada, bu topraklarda meşrulaştırılmış bir harfin, bir daktilo vuruşunun, bir “gözlemci” elinin izi vardır.
Source: Mustafa Sabri̇ Beşer
Paşinyan”ın “Gizli Müslüman” ve “Türk Şeytanı” diye nitelenmesine dikkat…
Birkaç ay önce, 16 Nisan günü, “Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan”ın desteklenmesi gerektiği”ne dair, “Paşinyan, Güney Kafkasya”da “iyi niyetli komşuluk ilişkileri”nin temellerini atabilir..” başlıklı bir yazı yazmış ve Ermenistan Meclisi”nde yaptığı açıklamada “Azerbaycan”ın talebini kabul ettiklerini ve Barış Antlaşması”nı imzalamaya hazır olduklarını, “Artık, savaş olmayacağını, barış olacağını; savaşın hiçbir temelinin olmadığını” söylediğine işaretle özetle, şöyle demiştim:”Hele de son 1-2 sene içinde, Ermenistan”ın huzur içinde yaşamak isteyen ve buna hakkı olan, genelde fakir Ermeni halkının rahat yüzü görmesi için, çareler arayan Nikol Paşinyan, 5-6 ay önce bir konuşma yaparak, “1915”deki o ağır şartlar içinde her halk gibi, Ermenilerin de büyük acılar çektiğini” söylerken, “Ermenistan”daki resmî iddialar”ı çürütüp, “Ermeni Soykırımı iddiasının gerçek olmadığını ve 35 yıl hatırlanmamışken, o 1915 Hadiseleri”nin 1950″den sonra dillendirilmeye başlandığını” söyleyince, başta Ermeni Ortodoks Kilisesi liderleri ve bazı unsurların şiddetli itirazıyla karşılaştığı”nı belirtmiş; Paşinyan”ın bu gerçeği görmüş olması, kendinden öncekilere göre, daha tedbirli ve akıllı bir siyaset güttüğünün, İnşaallah hayırlı bir işaretidir.” demiştim. (Arzu edenler, “star.com.tr”nin “yazarlar bölümü”nde arşivden o yazıma bir daha bakabilirler.)*Paşinyan”ın mensubu olduğu Ermenilerin veya bir başka halkın da bu yeryüzünde, kesin doğru olduğuna inandıkları kendi hayat ölçülerine göre, “vatan” edindikleri bir coğrafyalarının olması ve orada hür olarak yaşamaları elbette en tabiî haklarıdır.Ama, asıl mesele bu noktadan başlıyor..O “vatan” edinilen ya da edinilmek istenen yerler nasıl elde edilecek?Modern çağın büyük filozofu havasında sahneye çıkan ve bizdeki “Ö.Ö” gibi, aklına eseni, neticelerini düşünmeden konuşan ve hatta bazı çevrelere göre zırvalayan ve her an farklı şeyleri söyleyen Amerikan Başkanı Trump, “savaşla elde edilen yerler geri verilmez” diyor.Yani, bu durumda “başkalarının topraklarını zorla ele geçirenler” durumunda olanlar başka güçler de onları gelip çıkarmak isteyebilirler. Ama, çıkarabilirlerse tabiî..(Anlaşılıyor ki, Putin de Trump”ın o sözünü bizzat ona karşı beyan ederek, “Rus askerinin girdiği yerlerden çıkmayacağı”nı dile getirmiş; Ukrayna-Rusya Savaşı”nın geleceğiyle ilgili olarak.. Onun için, Trump, geçen hafta Putin”le yaptığı 2 saate yakın telefon görüşmesi sonunda, Putin”i ikna edemediğini umutsuzca ve hayıflanarak söylüyordu.)*Trump, Gazze ve hatta Filistin”in bütünü üzerinde, karşılarında bir ordu olmayan silahlı Siyonist zorbaların haydutluğunu bile “askerî savaş” sayıyor olmalı ki; 1400 yıldır Müslümanların yaşadığı toprakları, kendilerinin donattıkları Siyonist haydutlar çetesi “İsrail”e peşkeş çekmenin çırpınışında; hâlâ da..Halbuki Müslümanlar Filistin topraklarını Yahudilerden; Anadolu da, Ermenilerden zorla almamıştı.. O coğrafyalarda, yaşayan halklara zorla hükmeden güçlerin içerden çürümüşlüklerinin bir nişanesi olarak çökmesi sonrasında Müslümanlar, o topraklara hâkim olmuşlar ve amma, Müslüman olmayan halklara, Müslümanlarla birlikte yaşamak istemeleri halinde, inançlarına göre hür şekilde yaşayacaklarını taahhüt etmişlerdi ve bu durum, Müslümanların beşerî bir âlicenaplığından değil; insanlara “bir inancı kabullenmeleri için zorlama yapılamayacağı”na “Dinde zorlama yoktur!” şeklindeki “ilâhî hükm”ün gereğiydi..Bu bakımdan asırlarca devletsiz yaşamış olan topluluklar hayal kurup ileride bazı coğrafyaları vatan edinme tahayyüllerine kapılıp, bunları asırlarca önceki bazı inanç temellerine de dayandırarak “Buralar bize vaat olunmuştu..” deseler de; bunların gerçekleşmesi ihtimali yoktu..Ama, emperyal- şeytanî odaklar, başkalarının yaşadığı toprakları, Ermeniler ve Yahudiler gibi küçük topluluklara peşkeş çekmekten, o coğrafyalarda kendi emellerine hizmet edecek “çıban başları” oluşturmaktan medet ummuşlardı.. Bunu Müslüman coğrafyalarındaki halklar yakından tecrübe ettiler, hele de son 100 yılda..Şimdi, bu topraklarda emperyal güç odaklarına güvenerek yaşayamayacaklarını anlayan Paşinyan, komşu ülkelerle barış içinde, dostça yaşamanın sırlarını yeniden yakalama peşinde gözüküyor.Ama, Ermeni Ortodoks Kilisesi”nin şefleri Paşinyan”ı, Ermenistan”a ihanetle suçlamakla kalmayıp, onun bir “Gizli Müslüman” olduğunu ve hatta “sünnet ameliyesi” bile yaptırdığını ileri sürdüler.. Paşinyan”ın hele de bu ikinci iddia için Başpiskopos”a verdiği komik cevabı burada tekrar etmeyelim.**Konunun bir de Rusya tarafı var..Rus TV. yorumcularından Vladimir Solovyov, medyaya yansıdığı şekliyle, 7 Temmuz günü yaptığı yorumda, Ermeni Kilisesi papazlarının Paşinyan”ı devirmek için bir darbeye teşebbüs etmelerine destek olmak üzere, onun, “Gizli Müslüman” olarak nitelenmesinden daha da ileri giderek, Paşinyan için, “Ermenistan”ın başına, Türkiye ve İngiltere servislerince ve Rusya”nın Kafkasya”daki varlığını ve etkisini yok etmek için, Ermenistan”da iktidara getirdiklerini, O”nun “mutlak bir Türk şeytanı” olduğu” gibi tuhaf iddialarda bulunmuş..Bu, Solovyov , “Bakın, Kafkasya”da, Güney Rusya”nın varlığını, ve etkisini kırmak bir koridor savaşı cereyan ediyor..” diyor; Zengezur Koridoru”nu çağrıştırarak..Bu konuyu, 3 yıl öncelerde vefat eden, ünlü Rus Türkoloji uzmanı Jirinowsky de söylemiş ve Ermenistan”la İran arasındaki 45 km”lik ortak sınırdan, Azerbaycan”ın batıdaki parçası Nahcivan”a bir yolla bağlanmasının, Güney Rusya”nın, taa Çin sınırına kadar Türkiye”nin kuşatılması demek olacağını söylemiş; bu sözler, İran”daki bazı çevrelerce de, İran”ın da kuzeyden kuşatılması demek olacağı şeklinde yorumlanmıştı..Zengezur Koridoru”nun açılmasındaki temel engel bu..Rusya gibi İran”daki bazı stratejistler de, Azerbaycan devletinin batıdaki ayrı parçası olan Nahcivan”a geçişine tıpkı müteveffa Jirinowsky gibi yorumlar yapıyorlar.Ayrıca, bu koridor açılsa bile, o koridorun hâkimiyet ve mülkiyeti İran ve Ermenistan”dan hangisinin elinde olacak veya her iki taraf da mı ortak hakimiyete sahip olacak ve geçişlerde kontrol yapılmasının olmaması gibi şartın, devletlerin hâkimiyet anlayışıyla bağdaşmayacağı görüşleri çözüme kavuşmuş değil..Rus yorumcu, Solovyov, Paşinyan”ın, Başkan Erdoğan”ın davetiyle 20 Haziran”da Türkiye”ye gittiğini ve Zengezur Koridoru konusunda, “Gelsinler – geçsinler, buna bir kötülük yok.” dediğini de iddia ediyor. Paşinyan”ın böyle bir sözü yakıştırma mı, yoksa açıklanmayan bir resmî görüş mü, anlaşılmıyor..Ancak anlaşılan şu ki, bölge ülkeleri kuşkulardan kurtulmadıkça, bu koridor meselesi kolayca halledilemeyecek gibi..Eğer, Paşinyan”a atfedilen o beyan gerçek ise, Rusya”nın tehdit kabul ettiği bu durumu bozmak için geçmişte, Sovyet Rusya dönemindeki bu küçük ülkelerde, devreye sokabilecek bazı fitne odaklarını ve kuklaları yine bulabilir..Bu konuda, Türkiye ve İran ortak bir anlayışla ve Rusya tarafından ağır şekilde suçlanan Paşinyan”ı da dışlamadan bu Zengezur Koridoru meselesini çözebilmelidirler..İran”a yönelik son Amerika ve İsrail Saldırısı karşısında, özellikle Pakistan ve Türkiye başta olmak üzere, halkları Müslüman bazı ülkelerin diplomatik olarak İran”ın yanında olduklarını açıklamaları, İran halkında büyük bir kardeşlik dayanışması şeklinde, dua ve sevinç gözyaşlarıyla karşılanmıştır.O halde bu fırsatı Rusya, Amerika ve diğer yabancı güçlere kaptırmamak ve Aliyev Azerbaycanı”nın da hele de İsrail”in zulümleri konusunda açık bir tavır takınamıyorsa, en azından destekliyoruz gibi tuhaf açıklamalardan kaçınmasını, hiç değilse sessiz kalmasını sağlamak, nice şeytanî entrikaların önlenmesi için yeterli olabilir..
Source: Selahaddin E. Çakirgi̇l
Evladın böylesi de zor sevilir… Annesi gördüklerine dayanamadı.. Arkasından ağladı durduramadı
2018″de Prens Harry ile evlendikten iki yıl sonra ailedeki görevlerini bırakıp ABD”ye taşınan Meghan Markle, öz annesini bile bezdirdi bu iddialara göre.Halk diliyle anlatırsak Evlat da olsa bir yere kadar deyişi gerçek oldu.Kızı Meghan, damadı Harry, torunları Archie ve Lilibet ile birlikte Montecito”da yaşayan Doria Ragland, tasını tarağını toplayıp orayı terk etti. “BENİ BIRAKMA” DİYE AĞLADISöylenenlere göre Meghan annesinin arkasından Beni bırakma diye ağladı ama bu gözyaşları bile Doria”nın geri dönmesini sağlamadı.Konuşulanlara göre Doria Ragland”ın, Sussex çiftinin malikanesini terk etmesinin nedeni de kızının durmadan sızlanmasından, sürekli drama yaratmasından bıkması…Daha da ötesinde Doria, kızı Meghan”ın kendisini çocukları Archie ve Lilibet”in bakıcısı gibi kullanmasından da bezdi. Bunların sonucunda da tasını tarağını toplayıp kızının ailesiyle yaşadığı evi terk etti.İddialara bakılırsa Meghan ve Harry, Doria”nın ayrılmasından sonra evde bazı düzenlemeleri nasıl yapacaklarını bilemez hale geldiler. DESTEK OLMAK İÇİN YANLARINA TAŞINMIŞTI68 yaşındaki yoga eğitmeni Doria Ragland, geçen yıl, zorlu bir yoldan geçen Meghan ile Harry”ye destek olmak için onların yanına taşınmıştı.Bu süreçte Doria ile Meghan arasındaki bağ giderek daha da güçlendi. Doria hem evin çekip çevrilmesine hem de 6 yaşındaki Archie ve 4 yaşındaki Lilibet”in bakımına destek olmaya başladı.Yaklaşık 18 ay boyunca Sussex çiftiyle birlikte yaşayan Doria, zor zamanlarında Meghan ve Harry”ye destek oldu. Onlara ihtiyaç duydukları duygusal gücü sağladı ve karşılıksız sevgisiyle sarıp sarmaladı.Ama onun da kendi çevresi var ve kızının sürekli sızlanmalarından bıktı. Bütün bunlara dayanamayan Doria, çareyi Los Angeles”taki kendi evine gitmekte buldu.Konuşulanlara göre bu ayrılık en çok Meghan Markle”ı etkiledi. Annesi elinde bavullarla bahçe kapısına doğru yürürken ona Beni bırakma deyip gözyaşı döktü.Harry de Doria”yı anne yerine koymuştu. Bu yüzden Doria Ragland”ın ayrılışı onun kalbinde ve hayatında da büyük bir boşluk bıraktı. Gözden Kaçmasın Ailenin intikamı acı oldu: Düğününde cenaze arabasına bindirmişler! Haberi görüntüle KONUK EVİNDE KALIYORDUDoria Ragland, Meghan ve Harry”nin 29 milyon dolarlık malikanesinin iki yatak odalı konuk evinde yaşıyordu.Meghan Markle”ın annesi Doria, artık kendi evine döndü ve hayatına odaklanmaya başladı. Ama elbette kızını tamamıyla terk edip yalnız bırakmış da değil.Belli ki Harry ile Meghan”ın olaylı hayatında biraz da olsa uzaklaşmak istedi.Doria Ragland, Meghan ile Harry”nin evlendiği törene gelin tarafından katılan tek kişiydi. Hatta kızı Harry ile evlilik yemini ederken gözyaşlarını tutamamıştı. Doria Ragland, 2018 yılındaki düğüne Meghan Markle”ın ailesinden katılan tek kişiydi.
Source: Hurriyet.com.tr
İşte Amasya sokakları! ‘Köpek çetesi’ halkı korkutuyor
Amasya”da Akbilek Mahallesi”nde önüne çıkan sokak köpeklerinden korkan bir kadın ekmek büfesine sığındı. Endişelenen kadın, köpeklerin sokaktan ayrılması sonrasında evine dönebildi.Ağızlıksız dolaştırılan pitbull, hem köpeğe hem de kendi sahibine saldırdı“KÖPEKLERİN HER AN NE YAPACAĞI BELLİ DEĞİL” Gündüz vakitlerinin yanı sıra akşam saatlerinden itibaren kol gezen köpek sürüleriyle karşılaşıldığını anlatan vatandaşlardan Sabri Bulut, şöyle konuştu; “Özellikle gece çöp birikintilerinin yanında grup olarak geziyorlar. Bu da bizleri ve çocuklarımızı çok tedirgin ediyor. Sürü halinde dolaşan köpeklerin her an ne yapacağı belli değil.” “TOPLATILMASI İÇİN ÜZÜCÜ BİR OLAY MI OLMASI GEREKİYOR?” Yetişkin köpeklerin çocuklar için tehlike oluşturduğunu vurgulayan Recep Gökçe ise “Bu köpeklerin toplatılması için üzücü bir olay mı olması gerekiyor?” sözleriyle tepki gösterdi.
Source: Ahmet Aydemir
Öcalan'ın mesajında dikkat çeken PKK detayı
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli”nin “Terörsüz Türkiye” mesajıyla başlayan süreç hız kesmeden devam ederken terör örgütünün yakın zaman içinde silah bırakması bekleniyor. ÖCALAN”DAN TARİHİ ÇAĞRI Gözler örgütten gelecek hamleye çevrilmişken teröristbaşı Abdullah Öcalan videolu bir çağrı yaparak “Silahın değil, siyasetin ve toplumsal barışın gücüne inanıyorum. Ve sizi de bu ilkeyi hayata geçirmeye çağırıyorum. Önümüzdeki döneme çağrım, kongre kararları ve en son bu yazıda dile getirdiğim görüş ve öneriler doğrultusunda yüklenelim ve başarı temelinde gelişmeler sağlayalım” dedi. “AYRI BİR DEVLET KURMA HEDEFİNDEN VAZGEÇİLDİ” Öcalan”ın mesajındaki PKK detayı ise büyük dikkat çekti. Öcalan “PKK, bir zamanlar dayandığı ayrı bir devlet kurma hedefinden ve ulusal kurtuluş savaşı stratejisinden vazgeçmiştir” ifadelerini kullandı. “VARLIK TANINMIŞ, ANA AMAÇ GERÇEKLEŞMİŞTİR” Öcalan”ın konuyla ilgili sözlerinin tamamı ise şu şekilde; “Varlık inkarına dayalı ve ayrı devlet amaçlı PKK hareketi ve dayandığı ulusal kurtuluş savaş stratejisine son verilmiştir. Varlık tanınmış, dolayısıyla ana amaç gerçekleşmiştir. Miadını doldurma bu anlamdadır. Gerisi aşırı tekrar ve açmaz olarak değerlendirilmiştir. Bu temelde kapsamlı eleştiri-öz eleştiri devam edecektir. Siyaset boşluk tanımayacağına göre, boşluk, Barış ve Demokratik Toplum başlıklı program, “demokratik siyaset” stratejisi ve temel taktik olarak bütüncül hukukla doldurulmak durumundadır. Tarihsel nitelikte ve kader belirleyici bir süreçten bahsediyoruz.”
Source: Erdem Aksoy
Özgür Özel bina okur, döner döner yine okur!
Çok bilindik atasözüdür: “Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur!”
Şu demektir: Benim oğlum hep aynı şeyleri yapıp durur. Çabaları bir işe yaramaz. Aynı şeyleri tekrarlayıp durduğu için de bir süre sonra kale alınmaz.
CHP lideri Özgür Özel, yapıp ettikleri ve söylemleriyle bir ‘genç ergen’ portresi çiziyor. Ciddiye alınmayınca tıpkı ergenler gibi hırçınlaşıyor. Hırçınlaştıkça kontrolünü kaybediyor. Sonunda ‘suç’, ‘hakaret’, ‘tahrik’ sayılabilecek boş cümleler ve sloganlar atmaya başlıyor.
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alındığı günleri hatırlayalım. 23 Mart’taki Saraçhane mitinginde galeyana gelerek, “Polisle çatışalım diyenler el kaldırsın” gibi abuk bir tahrik sloganıyla meydandaki kalabalığı güvenlik güçlerinin üzerine salmaya çalışmıştı. Sonradan, aslında, niyetinin böyle bir şey olmadığını tevile çalışmıştı ama cümle çok net biçimde ortada idi: “Polislere hücum!”
Özel’in bu tahrik sözünü yorumlama yarışına giren birtakım yazar-çizer takımı, ağızlarında lafı geveleyip durarak, “efendim, bu açıklama demokratik tepkilere alan açma mesajıdır” gibi neresinden tutsanız elinizde kalacak bir savunma ile konuyu geçiştirmeye çalışmışlardı.
CHP’li bazı milletvekillerinin “Emekli geçinemiyorsa, meydanlara çıkmak haktır” veya “Sarayda değil, sokakta çözüm var” minvalindeki sokak çağrıları ise “bireysel çıkış” olarak görülmüş, bu masum (!) açıklama çöp kutusundaki yerini almıştır.
Bütün bunların doğrudan sokak çağrısı olmadığını kim iddia edebilir?
Güya anayasa ve şiddetsizliği savunduğunu söyleyen bu güruhun, bu tahrik dilini “sokakları meşru demokratik alan olarak gördükleri” için böyle çağrılar yaptıkları savunması ise düpedüz insan aklıyla oynamaktır.
Gösteri, eylem, protesto, eleştiri… Adına her ne dersek diyelim, sistem dışına çıkmadan, anayasal zemin gözetilerek ve daha da önemlisi ‘ötekini’ de değerli kılarak yapılan bir haktır.
Mağlup oldukça hırçınlaşan CHP siyasetinin genetik kodlarında daima bir ‘sokak daveti’ vardır. 2021 yılında yaşanan Boğaziçi Üniversitesi olayları sırasında dönemin CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Bu ülkenin gençleri susmayacak, sokakta da üniversitede de mücadele edecek” sözünü hangi bağlamda değerlendirilmeli? Bu söz de mi “demokratik tepkilere alan açma mesajı” olarak kabul edilmeli?
Her mitinginde, her parti grup toplantısında, her söyleşisinde polemik unsuru taşıyan sözlerle gündeme gelen Özgür Özel, geçen hafta da hiçbir sözle tevil edilemeyecek büyük bir gafa imza attı. Partisinin Adana, Antalya ve Adıyaman belediye başkanlarının gözaltına alınmasını doğrudan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a bağladığı basın toplantısında sarf ettiği, “Sokağa davet edeceğim günü ben bilirim. Ama bana bu milleti sokağa davet ettirme. Televizyondan izlersiniz meydanları, Mısır’daki gibi” sözlerini “öfke dili”, “demokratik eylem hakkının kullanılması”, “kontrolsüzlük hezeyanı” olarak yutturmaya çalışmak da “demokratik tepkilere alan açma mesajı” olarak mı geçiştirilecektir?
Mısır’da yüzde 52 ile seçilen Mursi’ye karşı örgütlü olarak başlatılan sokak eylemleri sonucunda büyük felaketler yaşandı. Asker, iç karışıklığı bahane ederek darbe yaptı ve Mursi’yi görevden uzaklaştırdı.
Özgür Özel’in ‘Mısır örneği’ üzerinden askere selam çakmasını veya sivil itaatsizlik çağrısı yapmasını, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı da aba altından sopa göstererek tehdit etmesini, “efendimiz sinirli idi, dili sürçmüştü, öfkesinden gözü dönmüştü, aslında biz darbelere karşıyız” gibi sözlerle geçiştirmeye çalışmak insan aklıyla alaydan öteye geçemez…
Hadiseden hemen sonra bazı CHP’li klavye şövalyelerinin Atatürk’e sığınmaları da ayrı bir garabet… 24 yaşındaki Kurmay Yüzbaşı Mustafa Kemal, 1905’te, bazı hürriyetçi fikirleri ve eylemleri sebebiyle Yıldız Sarayı’nda hapsedilmişmiş, sorguya alınmışmış. O da sorgu sırasında diyesiymiş ki, “Saraylarını, azametlerini, taç ve tahtlarını başlarına yıkacağım!”
Tarihi bağlamından koparılmış bu sözün Mustafa Kemal’a ait olması mümkün değildir.
1. Mustafa Kemal, 1905 yılında Harp Akademisi’nden henüz mezun olmuştur.
2. Aynı yıl Kurmay Yüzbaşı olarak 5. Ordu’da (Şam) görevlendirilmiştir. Yani Yıldız Sarayı’nda sorguya alınması imkânsız…
3. Her ne kadar İttihat ve Terakki’nin etkisinde olsa da Payitaht’la kavga edecek bir durumu yoktur. Siyasî tutumu 1919’dan sonra değişmiştir.
4. En önemlisi bu ifade Nutuk’ta yoktur. Kaynaksız ve atıfsız olması da ayrı bir meseledir.
‘Kutsal vesayetçi’ CHP’li güruhun imanlı bir taraftar grubu devşirmek adına bu tür kurnazlıklara başvurması başka bir akıl tutulmasıdır.
CHP’li bazı belediye başkanlarına karşı yürütülen hukukî süreci hep birlikte takip ediyoruz. Başta İBB Başkanı İmamoğlu olmak üzere diğer bazı il ve ilçe belediye başkanlarına veya yöneticilerine karşı yürütülen davalara ilişkin kamuoyuna yansıyanlar dışında herhangi bir bilgiye sahip değiliz.
Bu süreç bazı vicdanları rahatsız edebilir. Bazı yöneticiler haklı olduklarını öne sürebilir ve hatta bir süre sonra eğer haksızlıkları ortaya çıkarsa hakları iade edilebilir. Bu tamamen hukukun işidir.
Fakat bu süreci bahane ederek devleti itibarsızlaştırma yarışına girmek hiç kimseye bir mevzi kazandırmaz. Aksine millete çok şey kaybettirir. Bu sistematik darbe dili ve daha önemlisi “sokağa dökme tehdidi, demokratik siyasetin değil sokak vesayetinin dilidir.”
Millet iradesinin -sadece- sandıkta tecelli ettiğini görmek istemeyenlerin, sıkıştıklarında sürekli sokağı adres göstermeleri aynı zamanda kaotik bir ortam özlemidir.
Bu tehlikeli gidişi durduracak olan üslup siyaset dilinin yeniden tezyin edilmesi ve çok katmanlı bir dil hassasiyeti ile mümkündür.
Vandallığa ve sokak eylemlerine çağrı,
Devlet büyüklerinin aile fertlerine küfür ve bu küfrü normalleştirme davranışları,
Emniyet güçlerini hedef gösterme,
Kamu düzenine kastetme,
Hukuk sistemine karşı girişilen tehditkâr üslup,
Birtakım odaklarla gizli kapılar ardında yapılan ortaklıkların getirdiği özgüvenle darbe çığırtkanlığı yapmak,
Toplumun manevî dinamiklerini ateşe verenleri bağrına basmak gibi ucuz rol kesmeler günlük siyasette kazanç gibi görünse de büyük bir felaketin kaldırım taşları olabilir.
Bu tavır ve ilkesiz popülizm, özellikle, kendini Atatürk’ün mirasçısı -kurucu parti- olarak gören fakat uygulamaları ile tam bir mirasyedi gibi davranan CHP’ye zarar verecektir.
Devlet aklını önemseyen ve merkezci bir yaklaşımı savunan CHP’nin kurumsal ideolojisi olan sert laiklik ve kutsal sekülerizm söylemlerinden sonra her kesime hitap çabasıyla tatsız, kokusuz ve kekre (amorf) yapıya bürünmesi işte böyle affedilmez yol kazalarını da beraberinde getiriyor. Daha da getirecek gibi görünüyor.
Hele yakın geçmişinde “dindar seçmene hitap”, “helalleşme”, “dini özgürlüklerin teminatı” ve hatta HDP ile işbirliği yaptığı halde milliyetçi denge arayışını da gözeterek geliştirdiği ikircikli dile tutunan partinin böylesine devlet karşıtı olması ve hatta bazı hukuk dışılıklara bile kurtarıcı olarak sarılması son derece şaşırtıcı…
İnsanların birbirleriyle kişisel meseleleri olabilir.
Ama kimse bir başkasının mahremine dil uzatamaz. Böyle bir hak yoktur.
Mesele devletse orada iki kere düşünmek gerekir.
CHP’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın politikaları, kişiliği ile ilgili meseleleri olabilir.
Sadece CHP’nin değil başka partilerin ve hatta insanların da…
Ama hiç kimse, devletin en üst makamına halkın teveccühü ile gelmiş olan birinin ailesine küfredemez. Onu darbe ile tehdit edemez.
Bu durum Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şahsıyla alakalı değil; bu koltukta CHP’li veya herhangi bir partiden biri oturuyor olsa da böyledir.
“Tek adam rejimi”, “otoriterleşme”, “demokrasi mücadelesi”, “kucaklayıcı siyaset” gibi eleştirel bir yoldan gitmekle; kavgacı, suçlayıcı, öfke dolu, kindar ve tahrik edici bir üslupla “Seni Mursi gibi bir darbeyle indiririz ha!” mealinde kurgulanmış tehdit söylemi aynı şey değildir.
_______________________________________________________________
“Ne için yaşarsan onu örterler üstüne…”
DEM Parti, Pençe-Kilit Harekâtı bölgesindeki bir mağarada metan gazından zehirlenerek şehit düşen 12 Mehmetçik için bir bildiri yayımladı.
“5 askerin yaşamını yitirmesinden” dolayı -lütfen- üzgünlüklerini bildirmişler.
Onlara göre ‘şehit’ değil bu kahramanların hiçbiri!
Ve bir de tatlı-sert tehdit:
“Yıllardır devam eden çatışmalı ortamın ve çözümsüzlüğün bedelini toplumun tamamı ödemektedir (…) DEM Parti olarak, (daha fazla can kaybı yaşanmaması ve hiçbir eve ateş düşmemesi için) toplumsal barışın ve demokratik çözümün esas alınması gerektiğini bir kez daha vurguluyoruz. (daha fazla can kaybı yaşanmaması ve hiçbir eve ateş düşmemesi için)…”
Aman dikkat!..
Özcan Ünlü / Haber7
Source: M Yazilari
Sosyal yardım programlarının aylık ödemeleri artırıldı
Bakan Göktaş, yaptığı açıklamada temmuz ayı memur maaş katsayısında yapılan yeni düzenlemeyle birlikte sosyal yardım programlarının aylık ödemelerinde artışa gidildiğini duyurdu.Sosyal hizmet ve yardımların erişilebilirliğini ve etkinliğini artırmak için çalıştıklarını vurgulayan Göktaş, Türkiye Yüzyılı vizyonu çerçevesinde hiçbir vatandaşı geride bırakmama hedefiyle hareket ettiklerini bildirdi.Değişen ihtiyaçlara cevap verecek yeni hizmet modelleri oluşturmaya ve gelecekte ortaya çıkabilecek risklere karşı proaktif çözümler üretmeye devam edeceklerinin altını çizen Göktaş, bu yaklaşımın düşük gelirli birey ve ailelerin ihtiyaçları doğrultusunda daha kapsamlı ve sürdürülebilir bir şekilde desteklenmelerini sağlayacağını kaydetti.Sosyal hizmet modelleri kapsamındaki engelli ve yaşlı aylıkları, evde bakım yardımı ve çocuklar için ödenen SED ödemelerinde yapılan artışın detaylarını paylaşan Göktaş, “Sosyal yardım ödemelerinde yapılan artışlarla birlikte yaşlı aylığı 4 bin 664 liradan 5 bin 390 liraya, yüzde 40-69 arası engelli oranına sahip vatandaşlarımızın aylığı 3 bin 723 liradan 4 bin 302 liraya, yüzde 70 ve üzeri engelli raporu bulunan vatandaşlarımızın aylıkları da 5 bin 584 liradan 6 bin 454 liraya yükseldi. Diğer yandan 18 yaş altı engelli yakını olan vatandaşlara ödenen engelli yakını aylığı 3 bin 723 liradan 4 bin 302 liraya, ağır silikozis hastalarının aylığı ise 10 bin 245 liradan 11 bin 840 liraya çıktı.” ifadelerini kullandı.Evde Bakım Yardımı 11 bin 702 olduEvlerinde bakılan tam bağımlı vatandaşlar ve ailelerine yönelik 2006’da başlatılan aile odaklı bakım hizmet modellerinden biri olan “Evde Bakım Yardımı” ile aylık ortalama 536 bin 877 engelli vatandaşın desteklendiğinin altını çizen Bakan Göktaş, “2025 yılı Temmuz- Aralık dönemi için evde bakım yardımı 10 bin 125 liradan 11 bin 702 liraya yükseldi. 2025 yılı içerisinde bugüne kadar toplam 37,4 milyar lira Evde Bakım Yardımı’nda bulunduk.” dedi.Sosyal ve Ekonomik Destek ödemelerinde artışÇocukların, öncelikle aile yanında desteklenmesi ilkesi çerçevesinde, ihtiyaç sahibi ailelere çocukları için Sosyal ve Ekonomik Destek (SED) hizmeti sunulduğunu hatırlatan Göktaş, şunları kaydetti:”SED hizmetinde çocuk başına yapılan ekonomik destek tutarı ise ortalama 7 bin 94 liradan 8 bin 198 liraya yükseldi. Ayrıca koruyucu ailelere çocuk başına yapılan ödemelerin aylık ortalaması da 11 bin 332 liradan 13 bin 096 liraya çıkarıldı. Yapılan yeni düzenleme sonrasında ağustos ayından itibaren sosyal yardım programlarımızın aylık ödemelerini artışlı bir şekilde hak sahiplerinin hesaplarına yatıracağız. Ödemelerin tüm vatandaşlarımıza hayırlı olmasını dilerim.”
Source: Dünya Gazetesi
Twitter kapanacak mı, erişim engeli gelecek mi? Grok”a soruşturma!
Twitter”ın (X) yapay zekası Grok aldığı son güncelleme ile birlikte kullanıcılara verdiği cevaplar gündem oldu.6 Temmuz 2025 tarihinden itibaren kullanıcılara hakaret içerikli cevaplar vermesinden dolayı yapay zekaya Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma başlatıldı. Bu bağlamda Twitter kapanacak mı, erişim engeli gelecek mi gibi sorular gündeme geldi.TWİTTER KAPANACAK MI?Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı yapay zeka Grok”a soruşturma başlatıldığını söyleyerek, Grok hakkında erişim engeli kararı verdi. Söz konusu erişim engeli kararının Twitter”ı etkileyip etkilemeyeceği henüz bilinmiyor.Yakın zamanda Twitter”ın durumu hakkında resmi açıklama gelirse haberimize ekleyeceğiz.Ancak Grok”un resmi Twitter sayfasından konuyla ilgili flaş açıklama geldi. Yapılan açıklamada:”Grok tarafından yapılan son paylaşımların farkındayız ve uygunsuz paylaşımları kaldırmak için aktif olarak çalışıyoruz” denildi.We are aware of recent posts made by Grok and are actively working to remove the inappropriate posts. Since being made aware of the content, xAI has taken action to ban hate speech before Grok posts on X. xAI is training only truth-seeking and thanks to the millions of users on…— Grok (@grok) July 8, 2025GROK”A ERİŞİM ENGELİTwitter”ın yapay zekası Grok, 6 Temmuz 2025 Pazar gününde yeni güncelleme aldı. Güncelleme sonraısnda dünya genelinde Grok kullanıcılara hakaret içeren cevaplar vererek gündeme geldi. Türkiye”de de hakaret içerikli cevaplar vermeye başlayan Grok”a erişim engeli getirildi.GROK 4 GELECEKSöz konusu tartışmalar, Elon Musk’ın yeni sürüm Grok 4’ün çarşamba günü yapılacak bir xAI canlı yayınıyla tanıtılacağını duyurmasının öncesinde patlak verdi. Grok 4 hakkında detaylı bilgi henüz paylaşılmadı. Ancak Kasım 2023’te piyasaya sürülen Grok, ilk günden bu yana birçok skandalla anılıyor.
Source: İbrahim Turna
Elon Musk’ın yapay zekası Grok nedir? Grok’a neden soruşturma açıldı?
Yapay zekâ dünyasında rekabet kızışırken, Elon Musk’ın XAI şirketi tarafından geliştirilen Grok, son dönemde kullanıcılarına verdiği cevaplarla gündemden hiç düşmüyor.OpenAI”nin ChatGPT’si, Google”ın Gemini’si ve Meta”nın Llama’sı gibi büyük modellere alternatif olarak konumlandırılan Grok, gerçek zamanlı veri analizi ve esprili yanıtlarıyla sosyal medya kullanıcılarının dikkatini çekmişti.GROK NEDİR?Grok, adını Robert A. Heinlein”ın Stranger in a Strange Land (Yabancı Bir Diyar’da) adlı bilim kurgu romanından alan, kelime olarak “bir şeyi tam anlamıyla kavramak ve içselleştirmek” anlamına gelmektedir. Dolaylı yoldan Grok ismi, kullanıcının ihtiyaçlarını derinlemesine anlama ve etkili yanıtlar üretme hedefini sembolize eden bir isimdir.XAI tarafından geliştirilen Grok, sadece bir sohbet botu değildir. Diğer yapay zekâ modellerinden farklı olarak, X (eski adıyla Twitter) ile birlikte entegre çalışabiliyor. Bu entegrasyon, Grok’un gerçek zamanlı verilere erişmesini kolaylaştırıyor ve özellikle haber, trend analizleri ve anlık gelişmeler konusunda güçlü bir yapay zekâ modeli olmasına yardımcı oluyor.GROK NEDEN GÜNDEMDE?Son günlerde gündemden hiç düşmeyen Grok, yeni güncelleme sonrasında kullanıcılarının sorularına verdiği “küfürlü ve asi” yanıtlarıyla tartışmalara yol açtı. Özellikle bazı kullanıcıların komutları doğrultusunda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve merhume annesine yönelik hakaret içeren ifadeler üretmesi büyük tepki topladı. Bu olayların ardından Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Grok hakkında soruşturma başlatıldı.“DÜZELTMEK İÇİN ÇALIŞIYORUZ!”XAI şirketi, “Grok tarafından yapılan son paylaşımların farkındayız ve uygunsuz gönderileri kaldırmak için aktif olarak çalışıyoruz. İçerikten haberdar edildiğimizden beri, xAI nefret söylemini yasaklamak için harekete geçti. xAI yalnızca doğruyu arayan bir model yetiştiriyor ve X’teki milyonlarca kullanıcı sayesinde, bunun iyileştirilebileceği noktaları hızla tespit edip modeli güncelleyebiliyoruz.” ifadelerine yer verdi.İlginizi çekebilir;Squid Game gerçek mi? Yönetmeni Hwang Dong-hyuk ilk kez açıkladı!Telefon hoparlöründeki ses sorununu evde saniyeler içerisinde çözün!Grok”a erişim engeli mi geldi? Grok kapanacak mı?
Source: Elif Kocalı
Sosyal yardım programlarının aylık ödemeleri artırıldı
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, yaptığı yazılı açıklamada, temmuz ayı memur maaş katsayısında gerçekleştirilen yeni düzenlemeyle sosyal yardım programlarının aylık ödemelerinde artışa gidildiğini duyurdu.
Sosyal hizmet ile yardımların erişilebilirliğini ve etkinliğini artırmak için çalıştıklarını vurgulayan Göktaş, Türkiye Yüzyılı vizyonu çerçevesinde hiçbir vatandaşı geride bırakmama hedefiyle hareket ettiklerini bildirdi.
Değişen ihtiyaçlara cevap verecek yeni hizmet modelleri oluşturmaya ve gelecekte ortaya çıkabilecek risklere karşı proaktif çözümler üretmeye devam edeceklerinin altını çizen Göktaş, bu yaklaşımın düşük gelirli birey ve ailelerin, ihtiyaçları doğrultusunda daha kapsamlı, sürdürülebilir şekilde desteklenmesini sağlayacağını kaydetti.
Sosyal hizmet modelleri kapsamındaki engelli ve yaşlı aylıkları, Evde Bakım Yardımı ve çocuklar için yapılan SED ödemelerindeki artışın detaylarını paylaşan Göktaş, şu ifadeleri kullandı:
“Sosyal yardım ödemelerinde yapılan artışlarla birlikte yaşlı aylığı 4 bin 664 liradan 5 bin 390 liraya, yüzde 40-69 engel oranına sahip vatandaşlarımızın aylığı 3 bin 723 liradan 4 bin 302 liraya, yüzde 70 ve üzeri engelli raporu bulunan vatandaşlarımızın aylıkları da 5 bin 584 liradan 6 bin 454 liraya yükseldi. Diğer yandan 18 yaş altı engelli yakını olan vatandaşlara ödenen engelli yakını aylığı 3 bin 723 liradan 4 bin 302 liraya, ağır silikozis hastalarının aylığı ise 10 bin 245 liradan 11 bin 840 liraya çıktı.”
Evde Bakım Yardımı 11 bin 702 lira oldu
Göktaş, evlerinde bakılan tam bağımlı vatandaşlar ve ailelerine yönelik 2006″da başlatılan, aile odaklı bakım hizmet modellerinden Evde Bakım Yardımı ile aylık ortalama 536 bin 877 engelli bireyin desteklendiğine işaret ederek, “2025 Temmuz-Aralık dönemi için Evde Bakım Yardımı 10 bin 125 liradan 11 bin 702 liraya yükseldi. 2025 yılı içerisinde bugüne kadar toplam 37,4 milyar lira Evde Bakım Yardımı”nda bulunduk.” bilgisini verdi.
Çocukların öncelikle aile yanında desteklenmesi ilkesi çerçevesinde, ihtiyaç sahibi ailelere çocukları için SED hizmeti sunulduğunu hatırlatan Göktaş, şunları kaydetti:
“SED hizmetinde çocuk başına yapılan ekonomik destek tutarı ise ortalama 7 bin 94 liradan 8 bin 198 liraya yükseldi. Ayrıca koruyucu ailelere çocuk başına yapılan ödemelerin aylık ortalaması 11 bin 332 liradan 13 bin 96 liraya çıkarıldı. Yapılan yeni düzenleme sonrasında ağustostan itibaren sosyal yardım programlarımızın aylık ödemelerini artışlı şekilde hak sahiplerinin hesaplarına yatıracağız. Ödemelerin tüm vatandaşlarımıza hayırlı olmasını dilerim.”
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source: