Sosyal Sorunlar Gündemi – 24 Aralık 2024

Sürdürülebilir Yaşam Kültürü

Son yıllarda küresel ısınmanın ve azalan yeryüzü kaynaklarının olumsuz etkileri bireysel yaşantımızda ve tüm dünyada hissediliyor. Oluşan bu farkındalık, sürdürülebilirlik kavramının öne çıkarıyor.İlk olarak 1983 yılında Birleşmiş Milletler’ in “Ortak Geleceğimiz” raporunda yer verilen sürdürülebilirlik . oldukça geniş bir kavram. Sürdürülebilirlik, özetle; üretimin ve çeşitliliğin devamı sağlanırken; insanlık yaşamının daimi kılınabilmesi anlamına geliyor. Bir kavramın ya da şeyin sürdürülebilir olabilmesi için; şu anki durumunu devam ettirebiliyor ve aynı zamanda kendini yenileyebiliyor olması gerekiyor. Buradan yola çıkarak, bu kavram; gelecek kuşaklara ekonomik, ekolojik ve aynı zamanda sosyal koşulları devam ettirilebilen bir dünya bırakmak için kullanılıyor.Sürdürülebilirlik denildiğinde akla ilk önce ekolojik anlamı gelse de, bu kavram; ekolojik, sosyal koşullar ve ekonomik bileşenleri bir arada barındıran bütünsel bir bakış açısını ifade ediyor. Sürdürülebilirliğin sağlanabilmesi için bu üç kavramın dengeli bir biçimde yönetilmesi gerekiyor. Sürdürülebilirlik bileşenleri;Ekolojik Sürdürülebilirlik: Doğada yer alan doğal kaynakların bir gün tükeneceğine ve bu kaynakların akıllı bir biçimde kullanılması gereğine odaklanıyor; ekolojinin korunmasını sağlıyor. Doğa ile birey arasındaki ilişkiyi inceleyen bu bileşen; yaşayan her canlı için büyük bir öneme sahip olan çevresel sürdürülebilirliği savunuyor. Ekonomik ihtiyacın giderilmesi için doğal kaynakların bitmeyecekmiş gibi kullanılması, kalkınma için canlıların yaşam haklarına müdahale edilmesi ekolojik sürdürülebilirliği ilgilendiren konular.Sosyal Sürdürülebilirlik: Eğitim, sağlık, mutluluk, güvenli bir yaşam, yaşam kalitesi vb. alanlarda toplumsal koşulların sürdürülebilirliği üzerine odaklanıyor. İnsanlar arasındaki ilişkilerin zenginleştirilmesinin yanı sıra, bireysel ve grupsal hedeflere ulaşılmasını sağlıyor. Ekonomik Sürdürülebilirlik: İktisadi ve idari bir misyona odaklanıyor. Zira, Üretim ve tüketim dinamiklerinin sürdürülebilirliği, ekonomik devamlılığı sağlama ve kalkınma için oldukça önemli.Ancak, alt başlıklara ayrılsa da, tüm sürdürülebilirlik unsurları birbiriyle ilişki içinde bulunuyor. Sosyal açıdan yeterince çevre bilincine sahip olmayan toplumlar, ekonomik açıdan büyüse bile sürdürülebilirlikten uzak kalabiliyor.Sürdürülebilirlik temelleri üzerinde inşa edilmeyen ekonomiler mevcut kaynakları sınırsızmış gibi kullanıyor. Madenler ve ağaç, hayvan gibi canlı unsurları içeren kaynakların aşırı tüketimi; canlıların bugününü ve geleceğini tehlikeye atıyor. Bunun en basit örneği son zamanlarda çeşitli elektronik cihazların üretiminde gözleniyor.Yapımında maden kullanılan elektronik bileşenlerin piyasada bulunurluğu, geçmişe kıyasla, giderek daha zor hale geliyor. Bunun temel sebepleri arasında yoğun tüketim sonucu bitme noktasına gelen maden kaynakları yer alıyor. Ancak sürdürülebilir bir ekonomi ve üretim modeli bu problemin önüne geçebiliyor.Sürdürülebilir üretimde, bozulan cihazlar geri dönüşüm tesislerinde işleniyor. Böylece işe yaramaz atık miktarı neredeyse sıfır seviyesine getiriliyor ve yeni cihazların üretimi için maden ocaklarına bağlılık azaltılıyor. Geri dönüşüm işlemi üretim faaliyetlerinin çevreye olan olumsuz etkisini de büyük ölçüde düşürüyor.İklim krizinin etkilerini önlemek ve gezegenimizi iyileştirmek için, Arçelik öncülüğünde. Türkiye İYİ-GE Platformu kuruldu.Açılımı “İyilik geliştirme” olan İYİ-GE, bilim insanları, sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri, aktivist ve sanatçılardan oluşan ve daha iyi bir dünya yaratmayı sağlayacak fikirler ve projeler için çalışmak üzere bir araya gelen bir kurul. Arçelik; karar süreçlerine İYİ-GE’yi dahil ederek sürdürülebilirlik faaliyetlerinde bilim insanlarına, gençlere, aktivistlere, sanatçılara, STK’lara ve onların temsilinde topluma yer vererek, çok sesli ve şeffaf bir yapı oluşturmayı amaçlıyor.Aslı Dede tarafından kurulan “Sürdürülebilir Yaşam Okulu” da; Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları 17. Maddesi ‘Amaçlar için Ortaklıklar’ rehberliğinde, Öğren, Çözüm Üret, Paylaş mottosu ile çalışıyor. Çevresel, toplumsal, ekonomik ve kültürel sürdürülebilirlik için bilgiler paylaşıyor; sürdürülebilirlik için içerik, eğitim, atölye, podcast ve etki odaklı proje üretiyor.Türkiye’nin sürdürülebilirlik teması ile gençleri buluşturan ilk ve tek festivali, kısa bir süre önce, Sürdürülebilir Yaşam Okulu öncülüğünde Akbank ana sponsorluğuyla Boğaziçi Kültür Sanat Merkezi’ nde gerçekleşti. İş dünyası ve üniversiteli gençleri bir araya getiren “Sürdürülebilir Yaşam Festivali” nde, gezegenin geleceği için harekete geçme çağrısı yapıldı. Oturumlar, performanslar ve müziğin yer aldığı olduğu festivalde, gençlerin mesajı net oldu: ‘’Sürdürülebilir bir gelecek için iş hayatında daha fazla anlam ve eşitlik istiyoruz!’’“Gezegenin Kahramanları” başlıklı festivalin açılış konuşmasında Sürdürülebilir Yaşam Okulu Kurucusu Aslı Dede “hayaller, gerçekler ve kahramanlar” üzerine düşünmeye davet etti. Dede Hayallerinizin gerçekleşmesi için en önemli adımlardan biri size inanan ve kendi hayallerini de katarak ortak amaçlar oluşturmanızı sağlayan ‘hayal arkadaşları’ bulmak. Gezegenin geleceği için ortak amaçlarla harekete geçen kahramanlara ihtiyacımız var. Üniversiteler, gençler ve iş dünyası bir araya gelerek harekete geçmeli” diye konuştu.Festivalde; iş dünyasında sürdürülebilir yaşam odaklı yükselen yeni değerler, geleceğin meslekleri, yenilikçi projeler ve sürdürülebilirlik vizyonu üzerine ilham verici konuşmalar gerçekleştirildi. Üniversitelerin akademik destekleriyle düzenlenen etkinlikte; gençler, hem konuşmacı hem de gönüllü olarak aktif rol aldı.Festivalin sunuculuğunu Yekta Kopan üstlenirken, Oyuncu- UNDP İyi Niyet Elçisi-İhtiyaç Haritası Kurucu Ortağı Mert Fırat, Sosyal Girişimci- İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Itır Erhart, Onarım Ekosistemi Başlatıcısı Durukan Dudu ve Kızlar Sahada Kurucu Ortağı Kiraz Öcal gibi isimler de ilham verici konuşmalarıyla dikkat çekti.Festivalin ana sponsoru Akbank’ ın, Akbanklı Deneyimi ve İç İletişim Müdürü Gümrah Alayoğlu, Eşit İş Kapsayıcı Kalkınma oturumunda öğrencilere ve iş dünyasına önemli bir çağrıda bulundu. Alayoğlu, iş görüşmelerinin sadece kurumların adayları değerlendirdiği değil, aynı zamanda adayların da kurumları değerlendirdiği bir süreç olması gerektiğini vurguladı. Alayoğlu; “Birey olarak kendi farkımızı, özgün fikirlerimizi ve değerlerimizi ortaya koyabildiğimiz bir yerde var olmak istiyoruz. Bu nedenle stajlarda, iş görüşmelerinde kurumlara sürdürülebilirlik, çeşitlilik, eşitlik, hakkaniyet ve çevre çalışmalarını sormak önem taşıyor.” dedi.Festivalde gençler, sürdürülebilir bir yaşam için kendi görüşlerini ve beklentilerini de paylaştılar. İş hayatında cinsiyet eşitliği, adil değerlendirme ve desteklenmeyi talep eden gençler; aynı zamanda, sürdürülebilir ve topluma katkı sağlayan işler yapma arzusunda birleşti.İş dünyası, üniversiteler ve yöneticilere sadece para kazandıracak bir iş değil, aynı zamanda topluma ve kendilerine fayda sağlayacak bir iş arayışı içinde oldukları mesajını veren gençler; kurumların sürdürülebilirlik konusundaki samimiyetini sorguluyor, eşitlik ve adalet talep ediyorlar. Örneğin;Yeditepe Üniversitesi öğrencisi, İhtiyaç Haritası Temsilcisi Ayşe Deren Bildirici, “ Ben kadın ve erkeğin eş değil; eşit olduğu bir iş hayatı istiyorum, adil değerlendirme süreçlerinin olmasını istiyorum. İş hayatında tebrik edilmeyi, desteklenmeyi bekliyorum. Sürdürülebilir, topluma ve kendime katkı sağlayacak bir ortam bekliyorum. Kesinlikle sosyal girişimcilikten, sürdürülebilirlikten uzak bir iş yapmak istemiyorum. İşimi yaptım, paramı aldım yaşıyorum değil; işimi yapıyorum, paramı alıyorum ama mutlu da oluyorum diyeceğim bir yerde çalışmak istiyorum.’’ diyor.Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi, Akbank Gençlik Akademisi katılımcısı İrem Yılmaz, gençlere yönelik programların samimiyetle ve etkileşim odaklı yapılması gerektiğini belirtiyor. Bilgiye erişimin çok fazla ve kolay olduğu bir dönemde, üniversite öğrencileri olarak bize hep ne yapmamız gerektiği söyleniyor. Oysa gençlerin kendi aralarındaki etkileşime yer verilmesi çok değerli. Bu programlar en iyi arkadaşınızı bulabileceğiniz yerler. Çünkü benzer değerleri önemseyen benzer motivasyonları olan kişiler bir araya geliyor. Bugün burada Sürdürülebilir Yaşam Festivali de öyle. Sağınızda solunuzda aynı motivasyonda kişiler oturuyor. Biz Akbank Fellowship Programı’nda böyle 10 ay geçirdik ve ben şunu öğrendim:Bence biz gençler “kapsayıcı göz’ olmalıyız. İster bir girişimci olun ister global, büyük bir şirkette çalışın, siz o gün sürdürülebilirlik ve kapsayıcılık gözlüğü ile bakarsanız; firma kârlılığı konuşulurken, siz olaya insan ve çevre gözlüğü ile de bakarsanız, bence değişim orada başlayacak.’’Festivalde üniversiteli gençler, sürdürülebilirlik temalı oturumlarda konuşmacı olurken aynı zamanda Akbank ile “Etki Perspektifinde Yeni Nesil Liderlik” ve Anadolu Efes ile Onarmak: İnsan Onarımın Neresinde” atölyelerine katıldılar.Değişime davet mesajlarını Karikatürist Aslı Alpar ve Emre Yılmaz ile karikatür çizerek verdiler. Müzisyen, Eğitim Psikoloğu Banu Kanıbelli ile “Dünya evim ve yanıyorsa!” şarkısını kendi yazdıkları sözler ile söylediler. Festivale katılan öğrenciler etkinlik sonunda katılım belgesi almaya hak kazandılar.Festivalin burada adlarını sayamayacağım kadar çok firmanın desteğini almış oluşu beni umutlandırdı. Bu, demek oluyor ki; sürdürülebilir yaşam kültürü giderek yaygınlaşacak.Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz bir yaşam dileği ile…

Source: Ayşegül Domani̇ç Yelçe


Saadet Partisi Lideri’nden cemaat çıkışı: ‘İşe girmek için cemaat referansına ihtiyaç olmamalı’

Dikkat çeken mesajlar verdi. Türk siyasetinde en büyük kitlenin yaklaşık yüzde 33’le kararsızlar olduğunu söyleyen Arıkan, yeni bir vizyona ihtiyaç olduğunu belirtti. İlk kez Saadet Partisi’nin genel başkanlığına ak saçlı olmayan birinin oturması konusunda ise “Yeni dönemde siyah saçlı Saadet Partisi’nin Genel Başkanı bu ihtiyaçlara cevap verecek kanaatindeyiz” diye konuştu ve şu mesajları verdi: – “İlk yapacağımız şey şu, kutuplaştırıcı değil, kucaklayıcı bir siyaset takip edeceğiz.- Siyasi partilerin birbirini düşman olarak değil, rakip olarak gördükleri bir siyaseti önceleyeceğiz.- Teşekkür etmeyi de becerebilen, eleştirirken de sadece kuru kuru eleştiri değil, çözüm önerilerini ortaya koyan bir siyaseti geliştireceğiz.”‘DİNDARLIK, ATATÜRKÇÜLÜK, MİLLİYETÇİLİK BELLİ PARTİLERİN HEGEMONYASINDA OLMAMALI’Saadet Partisi Lideri kongrede bahsettiği “özgürleştirme” siyasetine de açıklık getirdi. “İlk olarak ülkemizi özgürleştireceğiz” diyen Mahmut Arıkan şöyle devam etti:“- İkinci başlığımız da Türkiye’de inancı özgürleştireceğiz. Türkiye’de insanların her ne kadar rahat bir şekilde ibadet etme özgürlüğü varmış gibi gözükse de, ibadetin anlayışıyla alakalı, ibadet mefhumuyla alakalı soru işaretleri var.- Bugün Türkiye’de çok fazla cami olmasını eleştirmenin bir algı siyasetiyle ötekileştirilerek, camiye giden insanların önüne bir düşman gibi atılmasını biz doğru bulmuyoruz.- Bugün dindarlık belli bir partinin hegemonyasında olmayacağı gibi, Atatürkçülük’ün de, milliyetçiliğin de belli partilerin hegemonyasında olmaması gerekir. Her partiye gönül veren insanlar Atatürkçü de olabilir, milliyetçi de olabilir, dindar da olabilir.‘NAMAZ KILANIN YALAN SÖYLEMEMESİ KUL HAKKI YEMEMESİ GEREKİR’- 25 yıl önce toplumda imam hatip mezunu olmak, namaz kılmak bir kriterdi. ‘Eğer bu çocuk, bu genç imam hatip mezunuysa o iyidir, bundan zarar gelmez’ diyorduk ama 20 yılın sonunda bugün haksızlık yapan, yanlış yapan insanların büyük bir kesiminin imam hatip mezunu olduğunu görüyoruz.- Namaz kılan insanın yalan söylememesi, kul hakkı yememesi, yolsuzluğa bulaşmaması, siyasette yükselebilmek için dini argümanları alet olarak kullanmaması gerekir. Bunu yapmaya gayret göstereceğiz.”‘CEMAATLERİN SİYASETE ETKİ ETMESİNİ DOĞRU BULMUYORUZ’- Cemaatlerin siyasetle bu kadar haşir neşir olarak, siyasete direkt etki etmesini de çok doğru bulmuyoruz.- Cemaatler Türkiye’nin kaçınılmaz bir gerçeği. Ama bu gerçeği aşabilmek için cemaat, cemaat olarak hareket etmeli. Siyasete müdahil olmamalı. Bu tip yapılanmalar da kanunlar çerçevesinde hareket etmeli. Ama özgürlüklere de müdahale edilmemeli.‘BİR YERDE İŞE GİREBİLMEK İÇİN BİR CEMAATİN REFERANSINA İHTİYAÇ DUYULMAMALI’- Bir yerde işe girebilmek için herhangi bir cemaatin referansına ihtiyaç duyulmamalı.- Bir referanstaki kasıt liyakat olmalı. Herhangi bir siyasetçi tanıdığının güvencesi ile de girmemeli.- Mahkemelerde, davalarda haklı olmanın dava kazanmaya yetmediği bir süreç içerisindeyiz. Ne kadar haklı olursak olalım, mahkeme salonuna girerken, ‘İktidardan birilerini bulsam daha rahat eder miyim?’ kaygısıyla o salonlara gidiyoruz. Adalet de bu noktada özgürleştirilmeli.İTTİFAK GÖRÜŞMELERİSaadet Partisi Lideri bütçe rakamlarının kötü olduğunu, bu nedenle de erken seçimin kaçınılmaz olduğunu söyledi. Arıkan’ın beklentisi 2025’in ikinci yarısı ya da 2026’nın ilk yarısında erken seçime gidileceği. “Artık 6’lı masa yok” diyen Arıkan seçim zamanı ittifak görüşmelerini tüm partilerle yapabileceklerini de söyledi:- “Prensiplerimizi muhafaza etmek kaydıyla toplumun bütün kesimleriyle iletişime geçeceğiz.- Cumhur İttifakı’yla biz bir araya gelebilir miyiz? Prensipleri, ilkeleri konuşmak kaydıyla bu tabii ki olabilir.- Cumhur İttifakı’yla yol yürümenin geçmişteki icraatlara baktığımızda kolay olmadığına şahitlik ediyoruz. O tarihe kadar ne olur, ne biter bilmem ama ileriye matuf işleri yapabilmek için geçmişteki icraatlara bakmak durumundayız.- Bir diğer husus, biz Saadet Partisi olarak ittifakların bugünden konuşulmasını çok doğru bulmuyoruz.- Seçimlere yaklaşıldığında bütün partilerle oturacağız, konuşacağız. Hangi minvalde ittifak yapılması gerekiyorsa, hangi maddelerde, hangi prensiplerde yapılması gerekiyorsa konuşup yol haritamızı belirleyeceğiz.”‘EŞİNE ÇİÇEK ALMAYAN MİLLİ GÖRÜŞÇÜ OLAMAZ’Kadın cinayetlerine, ekonomik sorunlara da değinen Saadet Partisi Lideri, teşkilatlarına verdiği “Eşlerinize çiçek alın” talimatını da anlattı:- “Eşine çiçek almayan Saadet Partili, Milli Görüşçü olamaz. Tüm Saadet Partilileri sevdiklerine, eşlerine sık sık hediye almaya, çiçek almaya davet ediyorum.- Kadınlarımıza özgürlük adı altında birtakım çalışmalar yapıldı ama neticeye geldiğimizde mutsuz olan kadınlar toplumuyla karşı karşıyayız.- Bizim İstanbul Sözleşmesi’ne itirazımız, toplumsal cinsiyet kısmına idi. Cezalar konusunda bir esneme olmasını, kadına şiddetle alakalı tolerans tanınmasını kesinlikle kabul etmeyiz. Kadına şiddet kısmında bir birimlik ceza varsa, o üç birim olsun, beş birim olsun, onda Saadet Partisi olarak sonuna kadar arkasındayız.- Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Oğuzhan Asiltürk ile yaptığı görüşmeden sonra kaldırılmasını bir tevafuk olarak görüyorum, bir tesadüf olarak görüyorum. Direkt Tayyip Bey’in, Oğuzhan Bey’in sözüyle İstanbul Sözleşmesi’ni kaldırıp kaldırmaması bende bir soru işareti.”

Source: Hande Firat


Türkiye”nin kararlılığını bu sözlerle anlattı: Burada durmayacağımızı herkes biliyor

Cumhurbaşkanı Dış Politika ve Güvenlik Başdanışmanı ve Büyükelçi Akif Çağatay Kılıç, 24 TV Arafta Sorular programında Star Gazetesi Yazarı Esra Elönü”nün sorularını cevapladı.BAŞKANIMIZ ÖDÜN VERMEDİSuriye”nin özgürleşmesi sürecinde Türkiye”ne dikkat çeken Kılıç, “2011”de iç savaş patlak verdiğinde, Esad rejiminin zalimliğinden, ölüm korkusuyla kaçan insanlara Türkiye kucak açtı. Cumhurbaşkanımızın aleyhine en çok kullanılan argümanlardan bir tanesi Türkiye”de bulunan Suriyeli göçmenlerdi. Siyasi anlamda da zorluklar çıktı ama Cumhurbaşkanımız hiçbir şekilde duruşundan bir santim ödün vermedi” diye konuştu.Suriye topraklarını işgal eden terör örgütü PKK/YPG”nin başta ABD olmak üzere batılı ülkelerin verdiği desteğe tepki gösteren Kılıç “Artık bu noktada ilerleyişimizin durdurulamayacağını herkes biliyor. Amerika”da, Avrupa”nın çeşitli ülkelerinde ortaya konulan cılız seslerle yanlış tabirler kullanılıyor. Ve deniyor ki “Kürtler bizim orada ortağımız” hayır! Sizin ortağınız PKK terör örgütü ve onun uzantıları. Kürtlerin en çok çektiği terör örgütü PKK”dır” dedi.ÇOCUKKEN FİZİKİ IRKÇILIK YAŞADIMKendisinin de gurbette doğduğunu belirten Kılıç, şunları söyledi: “Almanya”da büyüdüm. Irkçılığı 6 yaşında fiziki olarak yaşadım. Dolayısıyla, ırkçılığın ne alçak bir şey olduğunu iyi bilirim. Beni en çok üzen ülkemizdeki ırkçı yaklaşımların bir araya geldiği yerler oldu. Bunlardan bir tanesi, bir siyasi parti.”Başkan Erdoğan: Suriye”de yeni dönem başladı! Şera ile yakın diyalogTarihi ziyareti böyle duyurdular”Türk bayrağı olmayan bir ev yok

Source: Www.star.com.tr


Fadime Özkan yazdı: Aile için seferberlik vakti

Türkiye”de devlet aklı epeyce bir vakittir iki konuyu “beka meselesi” olarak görüyor.Bunlardan ilkini hemen herkes ilk ağızda söyler. Terör. Ki bu sorun Türkiye için tarihe karışmak üzere. PKK terör örgütü ülke içinde varlık gösteremediği gibi hem TSK ve MİT”in sınır ötesine yaptığı operasyonlarla hem de komşu ülke yönetimlerince Irak ve Suriye”de kaynağında kurutuluyor. Türkiye için beka meselesi olarak görülen ikinci tehdit odağı ise “aileye yönelik saldırılar” bütünü sayılmalı. Zira toplumu oluşturan en küçük yapı taşı olarak “aile”, birkaç on yıl içinde “büyük aile” formundan “çekirdek aile”ye evrildi. Evlenme yaşı ilerledi, boşanma oranları arttı. Aileler artık tek ya da en fazla iki çocuklu. Aile içi iletişimin çok zayıfladığı, aile fertlerinin, gençlerin, çocukların çağa özgü kimi sorunlarla, dijital tasallutla, küresel cinsiyetsizlik kampanyalarıyla sınandığı bir zaman dilimindeyiz.AİLE KÜÇÜLÜYOR, TOPLUM YAŞLANIYOR AK Parti iktidarının bu konuda erken bir farkındalıkla hareket ettiğini, tedbirler aldığını, uyarılar yaptığını kayda geçirelim. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakanlık günlerinden bu yana genç çiftlere “en az üç çocuk” tavsiyesinde bulunuyor. Bu tavsiyesi nedeniyle kendisini en sert şekilde eleştirenler bile bugün Türkiye”nin karşı karşıya kaldığı doğum oran düşüklüğü nedeniyle endişeye kapılıyor. Çünkü bir toplumun kendi kendini yenileyebilmesi için gerekli olan doğum oranı 2.1 iken Türkiye”de bu oran 1.51″e gerilemiş durumda. Kritik eşik çoktan aşıldı yani. Türk toplumu yaşlanıyor. Yaşlı bir topluma sahip olmak demek eğitime, gençliğe, spora ayrılacak bütçeler artık sağlık sistemine, sosyal güvenliğe, yaşlı bakımına, alzheimer, demans gibi hastalıkların tedavisine ayrılacak. Üreten değil tüketen bir toplum olacağız ya da yeniden dinamik bir toplum yapısına sahip olmanın yollarına bakacağız.MESELEYİ DERT EDENİ DİNLEMEK İYİDİRAile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş geçen hafta kendisi ile yaptığımız görüşmede tam da bunun için hazırlandıklarını anlattı. Karşılaşılan riskler, olumsuzluklar ve sınamalara karşı aileyi güçlendirmenin yolları üzerine çalışılmış. Bu noktada Ak Parti hükümetlerinin 2000″ler 2010″lar boyunca sık başvurduğu çalıştaylara, şuralara Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı da sıkça düzenliyor. Sorun alanlarını, meselenin tüm taraflarıyla, ilgilileriyle, sivil toplum paydaşlarıyla konuşuyor, tartışıyor, raporluyor. Nitekim Aile üzerine de en son 2014″te yapılan Aile Şurası on yıl aradan sonra yapıldı, raporu Ekim 2024″te yayınlandı.Aileyi ilgilendiren her meseleyi takip eden, dert edinen, çözüm öneren toplumsal tarafların Bakanlıkça muhatap kabul edilmesi, sözünün kayda geçirilmesi ve çözüme ortak edilmesi alkışlanması ve örnek alınması gereken bir haslet. Siyasetin topluma bakan tarafı ne kadar güçlü tutulursa o kadar iyidir. Bakan Göktaş da demografik değişimi yönetebilmek amacıyla 12 ilde doğurganlık ve anne babalık fikrine ilişkin saha araştırmaları başlattıklarını, bu yolla kuşaklararası farklılıkların kök nedenlerini daha iyi anlamayı ve toplumun ihtiyaçlarına uygun sosyal politikalar üretmeyi hedeflediklerini anlattı. Nüfus Politikaları Kurulu da bu amaçla oluşturulmuş zaten. Asıl hedef Ulusal Nüfus Eylem Planını hayata geçirmek elbette. E-NABIZ VE E-OKUL MÜJDESİBu vesileyle koruyucu ailelerin hayatlarını kolaylaştıran iki uygulamayı hayata geçirdikleri için de buradan teşekkür etmek isterim Bakan Göktaş”a. Zira kendilerine “çocuk” emanet edilen, evlatlarını hayatlarının gönüllerinin merkezine yerleştiren aileler bu vakte kadar evlatlarının sağlık ve eğitim durumlarını e-devlet üzerinden takip edemiyorlardı. Çocuklarımızı e-nabız ve e-okul sistemi üzerinden takip edememek, MHRS üzerinden doktor randevusu alamamak sadece kalbimizi kırmıyor, hayatın gündelik akışında da işimizi zorlaştırıyordu. O yüzden Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanımız Mahinur Göktaş”a, Çocuk Hizmetleri Genel Müdürümüz Ayşegül Yıldırım Kaya”ya ve emek verenlere gönülden teşekkürler…

Source: Fadime Özkan


Bakan Yerlikaya”dan önemli açıklamalar

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, Anadolu Ajansı”ndaki Editör Masası yayınında gazetecilerin sorularını yanıtlıyor. Gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan Yerlikaya, konuşmasında şu ifadelere yer verdi: Balıkesir”de 8.25″te bir patlama meydana geldi. Valimiz ile görüştük, tüm kuruluşlar oraya ulaştı. 4 yaralı, 12 can kaybı var. Savcılık soruşturma başlattı. Patlamanın nedeni henüz belli değil. Vefat edenlere Rahmet diliyor yaralananlara acil şifa diliyoruz. Gözden Kaçmasın PKK/YPG’nin DEAŞ şantajı… İşte bahane ettikleri o kamplar Haberi görüntüle AFAD”IN SEDNAYA HAPİSHANESİ”NDEKİ ÇALIŞMASI8 Aralık”ta tarihi bir gün yaşandı. 61 yıllık Baas rejimi çöktü ve Esed Rusya”ya kaçtı. 61 yıl boyunca kendi halkına işkencelerin yapılması, ölümlerle sonuçlanan 350 bin deniyor ama çok ötesinde can kaybı olduğu biliyor. Kendisi de Rusya”da sığınmacı durumuna düştü, ama kaçarak. Ülkenin kalan son zenginliklerini de alıp götüren zalim rejimden bahsediyoruz. Göç politikalarımız hep insani oldu. Cumhurbaşkanımız hep zalimin karşısında mazlumun yanında yer aldık dedi. Bizim, cumhurbaşkanımız liderliğinde, bize gelen Suriyelilere bakışımız da bu yönde oldu.Göçmen karşıtlığını, yabancı düşmanlığını dilde öyle aşırı kullananlar oldu ki anlamak mümkün değil. Suriyeli muhalifler inandığı değerler adına, toprak bütünlüğünden yana olanların kazanması sevinçle karşılandı.Sednaya ile ilgili oradan bir talep geldi. Çalışmalardan tatmin olmadıklarını söylediler. 43 araç 4 arama köpeği oraya gitti. 4 gün sonra Şam Büyükelçimiz görevine başladı. Sednaya”da, yerleşkede güvenli alanda hassas arama yaptılar. Gidenler en donanımlı arkadaşlarımızdı. Herhangi bir toplu mezar ya da bulunamamış birine rastlayamadılar. İnsanlık adına büyük utanç duyuyoruz. AFAD dünya çapında marka değeri güçlü olan kuruluşumuz. Fırat Kalkanı harekatı ile oradaki göçün kaynağının kontrol altına alınmasında bu bölgeye insanların tutunması için briket evlerin yapımını AFAD koordine etti. AFAD”ın yaptığı yardımlarla ilgili, 316 tır un gönderdik. 2017″den bu yana 1 milyon gıda kolisi, 110 bin 114 ton un yardımı yaptık. AFAD, STK”ların, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Kızılay”ın orada koordinasyonunu sağlıyor. Bize gelmesi muhtemel olan göç yerinde önlendi. Onurlu dönüşler de bu sayede oldu. Ülkemizde misafir ettiğimiz 4 milyon 164 bin göçmenden 2 milyon 920 bini Suriyeli. Suriyeli sayısı oransal olarak en fazla Kilis”te. İstanbul”da oran yüzde 3. SURİYELİLERİN EĞİTİM DURUMUBiz onlarla ilgili yaptığımız temel uyumla ilgili en önemlisi eğitimdi. Bizdeki Suriyelilerden 819 bini Suriyeli öğrenci. Okullaşma oranı 76.5. 60.750 Suriyeli şu an öğrenim görüyor. Yeni geçici hükümet kurulma çalışması içinde. Bazılarının Türkiye”deki mezunlardan olması sevindirici. KAÇ SURİYELİ DÖNDÜ?2017″den 8 Aralık”a kadarki dönüşlerde 763 bin 443 gönüllü olarak döndü. 8″inde Suriye”nin özgürleşmesinden sonra 15 gün içinde giden sayısı 25 bini geçti. SURİYE”DE MEMURLAR MAAŞLARINI ALAMIYOREsed kendisi kaçarken ülkenin kasadaki bütün parasını da götürmüş ve memurlar maaşını bile alamıyor. Suriye”de herkesi kucaklayan, onlarla bir beraber olan hükümeti destekleyerek huzur ikliminin olduğu, kendisine ve komşularına zarar vermeyen Suriye konusunda tavsiyelerimizi göstereceğiz. EN ÇOK GAZİANTEP”TEN GİDEN OLDUŞu anda 6 sınır kapımızda buradan gönüllü dönüşleri sağladık. Doğal olarak en çok bulunan illerden gitti, Gaziantep”ten giden oldu en çok. Gelenin en çoğu Halepli olunca gidenlerin de yarıya yakını Halepli.

Source: Hurriyet.com.tr


A”dan Z”ye dikkat çeken değerlendirmeler! Bakan Şimşek: Türkiye “zenginler kulübü”ne girebilir ama..

Recep ERÇİN
Sabancı Üniversitesi İstanbul Uluslararası Enerji ve İklim Merkezi (IICEC) tarafından düzenlenen geleneksel IICEC Konferansı’nda konuşan Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, küresel ekonomik büyüme ve ticaretin geleceğine dair dikkat çeken açıklamalarda bulundu.
Uzun vadeli küresel büyüme tahminlerinin en düşük seviyelere gerilediğini belirten Şimşek, büyümeyi sınırlayan önemli yapısal engellerin varlığını vurguladı. Küresel ticarette artan korumacılığın, yüksek borçluluk oranlarının, yaşlanan nüfusun ve iklim krizinin, dünya ekonomisinin geleceği için ciddi tehditler oluşturduğunu ifade etti.
Ticaret kısıtlamalarının etkisi mal ticareti ile sınırlı kalmıyor!
Bakan Şimşek, özellikle ABD ve Çin arasındaki ticaret rekabetinin, çok taraflı sistemden uzaklaşmaya yol açtığını belirtti. ABD”nin binin üzerinde, Çin”in ise 800″ün üzerinde ticaret kısıtlaması uyguladığını söyledi. Bu gelişmelerin, serbest ticaret rejiminden korumacılığa doğru bir kaymaya neden olduğunu belirten Şimşek, bu eğilimin sadece mal ticaretiyle sınırlı kalmadığını; hizmetler, yatırım ve finans sektörlerine kadar yayıldığını vurguladı.
“Türkiye nispeten daha az etkilenecek”
IMF”nin tahminlerine göre, küresel ticarette yaşanan bu gerilemenin Almanya ve Fransa gibi büyük ekonomilerin büyüklüğünü kaybetmesine yol açabileceğini belirten Bakan Şimşek, Türkiye”nin dış ticaretinin büyük kısmının kural bazlı ülkelere ve dost ülkelere yöneldiği için Türkiye”nin bu gelişmelerden nispeten daha az etkilenebileceğini söyledi. Şimşek, “İhracatın yaklaşık dörtte üçü dost ve STA (Serbest Ticaret Anlaşması) olan ülkelerle yapılıyor. Bu harita, Türkiye”nin bu olumsuz gelişmelerden daha az etkilenebileceğini gösteriyor” dedi.
“Çin”in elektrikli otomotivdeki konumu göz önünde bulundurulmalı”
Çin”in küresel imalat sanayindeki gücüne dikkat çeken Şimşek, Çin”in küresel otomotiv pazarında büyük bir paya sahip olduğunu ve bunun önemli bir gelişme olduğunu belirtti. Çin”in elektrikli otomobillerdeki üretim kapasitesinin dünya genelindeki üretimin yarısına denk geldiğini söyleyen Bakan Şimşek, üreticilerin ve politika yapıcıların bu durumu göz önünde bulundurması gerektiğine dikkat çekti.
Ticarette uzun ve kısa vadeli trendler ne olacak?
Bakan Şimşek ayrıca, küresel tedarik zincirlerinde yaşanan değişimlere de değindi. Kısa vadede yakın coğrafyadan tedarik eğiliminin artacağını belirten Şimşek, ancak uzun vadede dost ülkelerden tedarik etmenin ön plana çıkacağını vurguladı.
Türkiye”nin lojistik ağlarının ve bölgesel entegrasyonun daha fazla öne çıkacağını belirten Şimşek, Türkiye”nin dünyanın merkezinde yer aldığını ve bu durumun avantaj sağlayacağını ifade etti.
Küresel borçluluk oranlarında son durum
Küresel borçluluk oranlarının yüksek olduğuna ve enflasyonun bu oranlar ile birlikte daha fazla yük getireceğine değinen Bakan Şimşek, “Milli gelirin yüzde 300″leri aşan borçluluk var. Enflasyon yüksek seyredecekse ve korumacılığın olacağı dönemde bu yüksek faiz yükü demek” dedi.
Türkiye’nin toplam borcunun milli gelire oranının yüzde 95 olduğunu ve benzer gelişmekte olan ülkelerin bu oranının Türkiye”nin 2,5 katı kadar olduğunu belirten Şimşek, bu durumun Türkiye’ye avantaj sağladığını, çünkü Türkiye”nin bilançosunun daha sağlam olduğunu vurguladı.
Yaşlanan nüfus tehlikesi
Yaşlanan nüfusun önemli bir mesele olduğunu ifade eden Bakan Şimşek, Türkiye’de doğurganlık oranının düştüğünü ancak hâlâ 18 yıllık bir fırsat penceresinin bulunduğunu belirtti. Bu süreyi reformlarla 30 yıla çıkarmanın mümkün olduğunu söyleyen Şimşek, Türkiye’nin “yaşlanmadan zenginleşme fırsatını” yakalayabileceğini ifade etti.
Kadınların iş gücüne katılımı vurgusu
En büyük potansiyelin ise kadınlardan geldiğini vurgulayan Şimşek, OECD ortalamasına yakın bir kadın iş gücü katılım oranı sağlanmasının Türkiye için önemli bir ekonomik fırsat oluşturacağını belirtti. Şimşek, “Kadınların iş gücüne katılımda yüzde 60″ları yakalarsak milli gelirde yüzde 20 artış sağlanabilir” dedi.
Türkiye”nin yapay zeka gelişmelerindeki yeri
Yapay zekanın üretkenliğe katkısı hakkında da konuşan Şimşek, bu teknolojinin dünya ve Türkiye için büyük potansiyel taşıdığını ancak gelir dağılımını bozma riskinin de bulunduğunu ifade ederek “Üretken yapay zeka bir tehdit gibi görülebilir ama siz hazırsanız uzun vadeli refaha katkı sağlayabilir. Hem dünya hem Türkiye için büyük potansiyel içeriyor” dedi.
Türkiye’nin yapay zeka hazırlık endeksinde gelişmekte olan ülkeler arasında iyi bir konumda olduğunu ancak gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında geride kaldığını belirten Şimşek, bu durumu değiştirmek için yetişmiş insan kaynağına daha fazla yatırım yapılması gerektiğini ifade etti.
Bakan Şimşek ayrıca, veri merkezlerine yapılacak yatırımların önemine de değindi. “Yatırımlar yapıldı ama veri merkezlerinde yapılacak çok şey var” diyen Şimşek, bu alandaki yatırımların hızlandırılması gerektiğini belirterek Türkiye’nin teknolojik gelişmelere hazırlanarak küresel rekabetin içinde güçlü bir konumda olacağını söyledi.
“Sanayiciler kısa vadede serzenişte bulunabilir”
Kısa vadede bazı sanayicilerin programın etkilerinden dolayı serzenişte bulunabileceğini belirten Şimşek, bunun bir kısmının dış kaynaklı, bir kısmının ise iş modeli kaynaklı olduğunu ancak programın amacının sanayicileri ve girişimcileri daha verimli hale getirmeyi amaçladığını belirtti.
“Bizim sizi zorlamamız lazım, daha inovatif ve verimli olun deyince olmuyorsunuz” diyen Şimşek bu değişimin yalnızca devlet destekli programlar aracılığıyla sağlanabileceğini ifade etti.
Bakan Şimşek”ten Türkiye için “Zenginler Kulübü” mesajı
Bakan Şimşek, Türkiye’nin önümüzdeki birkaç yıl içinde “zenginler kulübü”ne girebileceğini ancak bunun için verimlilik ve inovasyon konusunda daha fazla çaba sarf edilmesi gerektiğini vurguladı. Türkiye”nin, küresel ekonomik büyümeyi etkileyecek önemli faktörlere karşı hazırlıklı olması gerektiğini belirten Şimşek, küresel ısınmanın bir gerçeklik haline geldiğini ve bu sorunun ekonomik ve sosyal etkilerinin çok büyük olacağını ifade etti.
“İklim krizi konusunda OECD önerileri dikkate alınmalı”
İklim krizinin dünya ekonomisine ciddi zararlar verebileceğini söyleyen Şimşek, kuraklık, gıda krizi, artan eşitsizlikler ve fosil yakıtlardan kaçışın küresel ekonomiyi etkileyen başlıca unsurlar olduğunu dile getirdi. Küresel ısınmanın bu şekilde devam etmesi durumunda, küresel hasıla üzerinde yüzde 18’lik bir azalma ve küresel açlık oranında yüzde 20’lik bir artış yaşanabileceğini belirten Şimşek bu öngörülerin son derece dramatik olduğunu ve OECD’nin sunduğu önerilerin dikkate alınması gerektiğini söyledi.
Yıllık büyümede sürdürülebilirlik hedefi
Bakan Şimşek, Türkiye’nin yıllık büyüme oranını sürdürmesinin önemine de değinerek 1923 ile 2003 yılları arasında yıllık ortalama yüzde 4,8 büyüdüklerini, sonraki 20 yılda ise bu oranı yüzde 5,5’e çıkardıklarını belirtti. Bu büyümeyi korumanın Türkiye için büyük bir hedef olduğunu ifade eden Bakan Şimşek, Türkiye’nin geleceği için inovasyon ve verimlilik odaklı programların hızla devreye alınması gerektiğini ekledi.

Source: Dünya Gazetesi


Zorbalık karşıtı İngiliz vakıf, gerçek dünyayı tanıyana kadar sosyal medyanın yasaklanmasını savundu

“Dijital platformlarda çocuklar” başlıklı dosya haberin beşinci bölümünde Galler”in başkenti Cardiff merkezli Bullies Out Vakfı Başkanı James, ülkede çocukların internetin olumsuz etkilerinden korunmasına yönelik atılan adımlar, alınması gereken önlemler ve eğitimin önemine ilişkin AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.

Kendisi ve oğlu öğrencilik yıllarında zorbalığa uğrayan ancak bu sorunun çözümüne destek bulamadığı için vakfı kuran James, çalışmalarıyla çocuklara, gençlere ve ailelerine yaşadıklarını atlatma ve sorunu çözme konusunda yardım ediyor.

Zorbalık konusunda farkındalık yaratmaya çalışan Vakıf, bu kapsamda okul çağındaki çocuklara, zorbalık konusunda arkadaşlarına destek vermeleri için “akran gözlemciliği” eğitimi de veriyor.

Akranlarına zorbalık yapanlara da eylemlerinin sonuçları konusunda bilgiler veren Bullies Out, daha küçük yaştaki çocukları ise oyunlar, hikayeler ve tiyatro vasıtasıyla zorbalık konusunda eğitiyor.

Sosyal hayattaki zorbalıkla internet ortamındaki zorbalığın farklarını anlatan James, “Siber zorbalık, 7 gün 24 saat yapılıyor. Bir kişi siber zorbalığa uğruyorsa bu onlara özel alanlarında yapılıyor. Bundan kaçamıyorlar. Çünkü çoğu gencin odasında telefonu, bilgisayarı ya da tableti var.” dedi.

James yapılan siber zorbalığın saniyeler içinde yayıldığını ve zorbalık yapanların bazen saldırdıkları kişileri dahi tanımadığını anlattı.

Bunun, kurbanların ruh sağlığını olumsuz yönde etkilediğine dikkati çeken James, siber zorbalığın çoğu zaman daha kötü sonuçlara da neden olduğunun altını çizdi.

“İnsanlara sanal dünyayı tanımadan önce gerçek dünyayı tanıma şansı verilmeli”

James, internet ortamının sadece zorba içerikleri değil, aynı zamanda çocuk ve gençler için uygun olmayan içerikleri de barındırdığına vurgu yaparak, “Bir kişiye küçük yaşta telefon verir ve o kişiyi gözlemlemezseniz hem neler görüp izlediklerini hem de onların davranışlarına etkilerini bilemezsiniz.” diye konuştu.

Geçmişte ailelerin kendileriyle birlikte televizyon izleyen çocukları, izlememeleri gereken içerikler konusunda uyarabildiğini ancak bunun internetle zorlaştığını söyleyen James, “Bu içerikler davranışlarını ve başkalarına yönelik tutumunu etkiliyor.” şeklinde konuştu.

Çocukları ve gençleri internetin zararlı yönlerinden korumak için çıkan yasalar ve uygulamalara da değinen James, “Yasalar ancak uygulandığı zaman etkilidir. Çocuklarımızın telefona, internete ve sosyal medyaya ulaşımına izin veriyorsak ebeveynler olarak biz de yasalara uymalıyız.” ifadelerini kullandı.

James, çocukların örnek aldığı kişilerin ailesi olduğunu vurgulayarak, “Sosyal medya kullanım yaşının artırılmasını destekliyorum. Sosyal medyada çok fazla çocuk var. Sosyal medya platformları çok büyük ve yetişkinler bile bunları kontrol edemiyorken çocuklar nasıl edecek? Hatta sosyal medya kullanım yaşı 18’e yükseltilmeli. İnsanlara sanal dünyayı tanımadan önce gerçek dünyayı tanıma şansı verilmeli.” dedi.

“İnternette yanıltıcı bilgi vermelerine neden izin veriyorsunuz?”

James, birçok internet sitesinde kullanıcılara belli bir yaşın üstünde olup olmadıkları sorusuna verilen “evet” cevabının kontrolünün ise ailelerde olması gerektiğini söyledi.

Ailelerin çocuklarını kontrol etmesi gerektiğine işaret eden James, “Yaşları küçükse onların yanıltıcı bilgi vermelerine izin vermiş olursunuz ve bu da yasaya aykırıdır. Gece kulübüne giden bir çocuğun yanıltıcı bilgi vermesine izin verir misiniz? Vermezsiniz çünkü bu güvenli değildir. O zaman bunu internette yapmasına neden izin veriyorsunuz? Bu da güvenli değil.” diye konuştu.

James, ailelerin çocuklarına doğru örnek olmasının burada da önemli olduğuna vurgu yaparak, “Siz doğru örnek olmazsanız kim olacak? Doğru örnekleri takip etmelerini sağlamalı ve kendiniz örnek olmalısınız.” şeklinde konuştu.

Çocukların belli bir yaşa gelene kadar internette yapabilecekleri şeyler konusunda bilgilendirilmesi ve aksi durumlardan kaçınması için cesaretlendirilmesi gerektiğini belirten James, “Yasa ve kuralların konma sebepleri olduğunu anlatmalıyız.” ifadelerini kullandı.

Sosyal medya platformlarının kullanıcıların yaşını doğrulamakla uğraşmayacağını da anlatan James, “Bunu yapmayacaklar çünkü onlar için önemli olan tek şey para. Ayrıca her gün platformlarına katılan insanları, yaşınızı doğrulayan belgelerinizi, ehliyetinizi yüklemeden nasıl kontrol edecekler? Yapmayacaklar.” dedi.

“Yasalar ancak, sık sık kontrol edilip, gözden geçirildiğinde yardımcı olur”

James, internette sadece zorbalığın yaşanmadığını, ayrıca zararlı içeriklerin de yer aldığını belirterek, İngiltere”de gelecek yıl yürürlüğe girecek Çevrimiçi Güvenlik Yasasına değindi.

İnterneti güvenli hale getirmek için konan tüm yasal adımların önemli olduğunu kaydeden James, “Yasalar ancak sık sık kontrol edilip, gözden geçirildiğinde ve insanların bunlara uyduğundan emin olunduğunda yardımcı olur.” diye konuştu.

James, yasaların, internet kullanıcılarına onları korumak için var olduğunun hatırlatılması gerektiğine de vurgu yaparak, “(Yasalar) İnsanlara sürekli olarak ne yapması gerektiğini hatırlatmaktansa onlara yardımcı olacağını söylemeli. İnsanlar sürekli olarak kendilerine ne yapmaları gerektiğinin söylenmesinden, sürekli yanlış yaptıklarının söylenmesinden hoşlanmaz.” şeklinde konuştu.

Ailelere riskleri azaltacak konularda eğitimler verilmesi gerektiğini savunan James, “Aileler, çocukları yanlış bir şey yaptığında onların yanında olduğunu hissettirmeli.” ifadelerini kullandı.

James, yasa koyucuların internetin riskleri konusunda konuşması ve çalışmasının önemine de değinerek, sorunların açıkça konuşulması gerektiğinin önemine inandığını aktardı.

“İnternet dünyası çok büyük. İnsanlar yanlış bir şey olduğunda ne yapacaklarını bilmiyor. İnsanlar başına bir şey geldiğinde ne yapacaklarını bilmeli. Polisi, itfaiyeyi ve ambulansı ilgilendiren acil durumlarda nereyi aramamız gerektiğini hepimizin bilmesi gerekiyor. O zaman internetteki bir acil durumda ne yapmamız gerektiğini neden bilmeyelim?” sorularını yönelten James, internet ortamında çocukların karşı karşıya olduğu en büyük sorunlardan bir diğerinin ise istismar olduğunu anımsattı.

Bullies Out Vakfı Başkanı James, yasalar kadar eğitimin de önemli olduğunun altını çizdi. James, sadece çocuk ve ailelerin değil çocukların bakımından sorumlu olan kişilerin, büyükanne ve büyükbabaların, öğretmenlerin ve gençlere yönelik kurumların çalışanlarının da eğitilmesi gerektiğini kaydetti.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.

Source:


“İsrail, Müslüman ve Hristiyan varlığını hedef alıyor”

Beytüllahim Papazı Isaac, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Gazze”deki soykırım nedeniyle Beytüllahim”de iki yıldır “öfke ve hüznün” hakim olduğunu ifade etti.İşgal altındaki Batı Şeria”nın tarihi Beytüllahim şehri, her yıl Noel ağaçlarının ışıklandırılmasına, izci yürüyüşlerine ve kutlamalara sahne olurken, İsrail”in Gazze”ye yönelik saldırıları sebebiyle iki yıldır kutlamalar yapılmıyor.Beytüllahim Belediyesi, bu yıl da Noel Bayramı süslemelerinin yapılmadığı, Doğuş Kilisesi önündeki Noel ağacının aydınlatılmadığı kentte kutlamaların iptal edildiğini ve yalnızca dini ritüellerle sınırlı tutulacağını açıkladı.İsrail”in 7 Ekim 2023″te Gazze”ye başlattığı saldırıların ardından ikinci Noel bayramının da geldiğine işaret eden Isaac, Gazze”deki soykırıma tepki olarak kutlamaların iptal edildiğini hatırlattı.- BEYTÜLLAHİM”DE HÜZÜN VE ÖFKE HAKİMPapaz Isaac, Beytüllahim”de geçmiş yılların aksine Noel heyecanının yaşanmadığına dikkati çekerek, şunları söyledi:”Gazze”de 14 ayı aşkın süredir soykırım sürerken Noel kutlamayı hayal etmedik. Gazze bu durumdayken bizim normal bir şekilde kutlamalar yapmamız mümkün değil. Beytüllahim”de öfke ve hüzün hakim. Bu nedenle kentteki cadde ve sokaklarda herhangi bir Noel süslemesi yapılmadı.”Isaac, dini ritüellerin ise devam edeceğini, bunun Filistin halkını tüm oluşumlarıyla eritmek isteyen İsrail”le mücadelenin bir şekli olduğunu söyledi.İşgal altındaki Batı Şeria ve Doğu Kudüs”te izlenen siyasete değinen Isaac, İsrail”in Filistinlileri tüm oluşumlarıyla ortadan kaldırmayı amaçladığını belirterek, “İsrail, Batı Şeria ve Doğu Kudüs”te hem Müslüman hem de Hristiyan varlığını hedef alıyor.” diye konuştu.- HRİSTİYANLAR DA DAHİL HERKES SOYKIRIM ALTINDA GÖÇ TEHDİDİYLE KARŞI KARŞIYAIsaac, Hristiyanların Filistin halkının bölünmez bir parçası olduğunu, İsrail”in açtığı bu savaşın istisnasız her kesimi hedef aldığını belirterek, şunları kaydetti:”Gazze”de Hristiyanlar hedef alındı. Nitekim kiliseler, okullar ve üniversiteler bombalandı. Çok sayıda kişiyi kaybettik. Hristiyanlar hedef alınmaya devam ediyor. Geriye kalanların kurtarılması için savaşın sona ermesini umuyoruz. Hristiyanların durumu diğer Filistinlilerden farklı değil. Hepsi soykırım altında göç tehdidiyle karşı karşıya.” dedi.Filistin topraklarını gasbeden İsraillilerin saldırılarının ayrım gözetmeksizin herkesi hedef aldığının altınız çizen Isaac, Hristiyan varlığının korunması için bu saldırıların bir an önce son bulması gerektiğini kaydetti.Isaac, yaşanan İsrail soykırımı nedeniyle Beytüllahim”in hayalet bir kente döndüğünü ve şehirde ekonomik olarak büyük bir durgunluk yaşandığını sözlerine ekledi.- KUDÜS”ÜN FİLİSTİNLİ MÜSLÜMAN VE HRİSTİYANLARDAN BOŞALTILMASI TEHLİKESİ”Beytüllahim ve Kudüs ilk defa tamamen izole edildi. Kontrol noktaları hala kapalı. Kent, kuşatma altındaki Gazze Şeridi”ne benzemeye başladı.” diyen Isaac, Filistin topraklarının, sakinlerinden boşaltılması için kentlerin izole edilerek gençlerin göçe zorlandığı sistematik bir plan uygulandığını dile getirdi.Isaac, Filistin topraklarını gasbeden İsraillilerin Hristiyan din adamlarına tükürmesi ve kutsalları hedef alan saldırılarına işaret ederek, “Kudüs, Filistinli Müslüman ve Hristiyanlardan boşaltılması tehlikesiyle karşı karşıya. Sorun sadece radikal gruplarla sınırlı değil. Aynı zamanda kiliselere ve camilere saldırı düzenlenmesi noktasında siyasi bir kılıf sağlayan İsrail hükümeti ve bu grupları koruyan sistemle alakalı.” uyarısında bulundu.- GAZZE”DEKİ HRİSTİYANLARPapaz Isaac, Gazze”deki Hristiyanların çoğunun, “Ortodoks” ve “Katolik” kiliselerinde kaldığını ve en temel ihtiyaçlarından yoksun bir şekilde abluka altında yaşam mücadelesi verdiğini aktardı.Gazze”ye yönelik saldırılar başladığında Ortodoks Kilisesinin hedef alındığını anımsatan Isaac, aralarında kadın ve çocukların da olduğu 14 kişinin öldüğünü, çok sayıda kişinin de sağlık hizmeti alamadığı ve hastanelere gidemediği için hayatını kaybettiğini hatırlattı.Isaac, Gazze”de halihazırda bulunan Hristiyanların sayısının 600 civarında olduğunu belirterek, bazılarının daha önce Refah Sınır Kapısından daha önce çıkarak bölgeden ayrıldığını ancak çoğunluğun abluka altındaki bölgede kaldığını anlattı.Isaaca “Gazze”deki soykırım nedeniyle buradaki Hristiyan varlığının sona erebileceği konusunda endişeliyiz.” ifadesini kullandı.- YENİ YIL MESAJIFilistinli papaz, Gazze”de soykırım devam ederken bu yılki yılbaşı mesajı olarak, “aynı halkın fertleri arasında ortak dayanışma ve direniş” temennisinde bulundu.Isaac, Gazze”de yaşananlarla ilgili dünya ülkelerinin suç ortaklığı ve savaşın sona erdirilmesi konusunda bir irade ortaya konulmaması karşısında Allah”a bağlılıktan ve dayanışma içinde olmaktan başka seçeneklerinin kalmadığını vurguladı.Beytullahim kentinde Hıristiyanlarca dini öneme sahip yerlerde kutlamaların dini ritüellerle sınırlı tutulacağı ve Gazze saldırıları sebebiyle Noel kutlamalarının iptal edildiği açıklanmıştı.Filistin”deki Kiliseler Yüksek Başkanlığı Konseyi de 23 Kasım”da yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi”ne yönelik devam eden İsrail saldırıları sebebiyle bu yıl da “Noel Bayramı” kutlamalarının yalnızca dini içerikle sınırlı tutulacağını duyurmuştu.Beytullahim Belediye Başkanı Anton Selman da Noel kutlamalarına ilişkin düzenlediği basın toplantısında “Belediye, İsrail”in Gazze”ye ve tüm Filistin”e karşı zulmünü reddettiğimizi teyit etmek amacıyla bu yıl Noel kutlamalarını dualar ve dini ritüellerle sınırlamaya karar vermiştir.” ifadesini kullanmıştı.

Source: Www.star.com.tr


Güney Kore, “süper yaşlı toplum” kategorisine girdi

Yonhap”ın Güney Kore İçişleri Bakanlığının açıklamasına dayandırdığı haberine göre, ülkedeki 65 yaş ve üzeri kişi sayısı 10,24 milyona ulaştı.

Yaşlıların 51,22 milyon kişilik nüfusun yüzde 20″sine tekabül etmesi nedeniyle Güney Kore, “süper yaşlı toplum” kategorisine girmiş oldu.

İçişleri Bakanlığı, nüfus odaklı bir bakanlık kurularak tedbirler alınmasına “acil ihtiyaç” duyulduğunu kaydetti.

Ülkede 2008″de 4,94 milyon kişiden oluşan yaşlı nüfus, 2019″da ülke nüfusunun yüzde 15″ini geçti.

Yaşlılar, bu yılın başında popülasyonun yüzde 19,05″ine ulaştı.

Güney Kore, 2017″de 65 yaş ve üzeri kişilerin, nüfusun yüzde 14″ünü oluşturduğu için “yaşlı toplum” kategorisine girmişti.

Birleşmiş Milletler, 65 yaş ve üzeri kişilerin nüfusun yüzde 7″sini aştığı ülkeleri “yaşlanan toplum”, yüzde 14″ünü aşan ülkeleri “yaşlı toplum”, yüzde 20″sini aşan ülkeleri de “süper yaşlı toplum” olarak sınıflandırıyor.

2023″te 0,72 ile en düşük doğum oranına sahip ülkeler arasında yer alan Güney Kore”de, sosyoekonomik nedenlerle doğum oranları düşüş gösteriyor.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.

Source:


Avrupa”da Müslüman karşıtlığı derinleşiyor

Türk-Alman Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Bayraklı, AA muhabirine, William and Mary Üniversitesinden Prof. Dr. Farid Hafez ile hazırladıkları “Avrupa İslamofobi Raporu”nu değerlendirdi.Bayraklı, raporun 2015″ten bu yana aynı titizlikle hazırlandığını ve bu yıl 28 ülkeyi kapsayan geniş bir çalışmayla okuyuculara sunulduğunu belirtti.Avrupa”da Müslüman karşıtlığının giderek derinleştiğine dikkati çeken Bayraklı, şu ifadeleri kullandı:”Bu rapor, Avrupa kıtasındaki İslamofobi vakalarını yakından izlemeyi, bu vakaları raporlaştırmayı ve uluslararası kamuoyunda farkındalık yaratmayı amaçlıyor. Çalışmada, her ülke kendi uzmanları tarafından inceleniyor. Medyadan siyasete, nefret suçlarından iş hayatına kadar pek çok alanda İslamofobinin gelişimi analiz ediliyor. Ayrıca raporun giriş kısmında bu yılın genel trendlerine dair bir değerlendirme sunduk. Bu, Avrupa”daki gidişatı daha geniş bir perspektiften görmemizi sağlıyor.”Bayraklı, 2023 yılı itibarıyla Avrupa”da ırkçılığın sistematik şekilde arttığını ve bu durumun hükümetler tarafından yasal bir zemine oturtulduğunu kaydederek, şöyle devam etti:”2023 İslamofobi Raporu”nun en çarpıcı bulgularından biri, İslamofobinin Avrupa”da kurumsallaşması ve yasalarla desteklenmesi. Önceleri yalnızca münferit ülkelerde ya da yerel düzeyde uygulanan başörtüsü ve kıyafet yasaklarının artık birçok Avrupa ülkesinde ulusal ölçekte hayata geçirilmeye çalışıldığını görüyoruz. Bunun yanı sıra Müslümanların dini pratiklerini kısıtlayan yeni yasalar devreye sokuluyor. Diğer taraftan, Gazze”deki savaş ve devam eden soykırımın, Avrupa”da yaşayan Müslümanların toplanma ve ifade özgürlüğü gibi temel haklarını sınırlandırmak için bir bahane olarak kullanıldığını gözlemledik. Ayrıca nefret söylemleri ve suçlarındaki artış, Müslüman toplulukları daha da savunmasız bırakıyor.”- AVRUPA”DA İSLAMOFOBİ GİDEREK ARTIYOR ANCAK HÜKÜMETLER BUNU CİDDİYE ALMIYORBayraklı, raporun, Batılı ülkelerin İslamofobiyle mücadelede yetersiz kaldığını ortaya koyduğunu ifade ederek, şu değerlendirmede bulundu:”Avrupa”da İslamofobiyle ciddi bir mücadele yürütüldüğünü söylemek zor. BM, 2022″de 15 Mart”ı Uluslararası İslamofobi ile Mücadele Günü ilan etti. Ancak üzerinden iki yıl geçmesine rağmen, 2023 yılı raporumuzda gördük ki hiçbir Avrupa ülkesi bu günü anmamış ya da bu kapsamda bir etkinlik düzenlememiş. Bu durum, Avrupa”daki devletlerin İslamofobi sorununu kabul etmediğini ve hatta bu sorunu inkar ettiğini açıkça ortaya koyuyor. Ayrıca Avrupa”daki uluslararası örgütlerin dahi İslamofobi kavramını kullanmaktan kaçındıklarını gözlemliyoruz. Bu kavramın ifade ettiği kurumsal ırkçılık, Müslüman karşıtlığı veya yapısal ırkçılığı önemsizleştirmek için “Müslümanlara karşı ön yargı” ya da “Müslüman karşıtı duygular” gibi farklı terimlere başvuruyorlar. Bu rapor, tam da bu gerçekliği uluslararası düzeyde dikkatlere sunmayı amaçlıyor.”Raporun kapağında, Avrupa”daki kurumsal ırkçılık ve yapısallaşan Müslüman karşıtlığını simgeleyen bir olay olarak, Nahel Merzouk”un 27 Haziran 2023″te Fransa”da bir polis tarafından öldürülmesiyle ilgili protestolara yer verdiklerini dile getiren Bayraklı, şöyle konuştu:”Raporumuzun kapağında, Fransa”da 2023 yılında rutin bir trafik kontrolü sırasında polis tarafından öldürülen Nahel Merzouk”un katledilmesiyle ilgili protestolardan bir görsel kullandık. Bu, Avrupa”da Müslümanların karşı karşıya olduğu ırkçı şiddetin ve sistematikleşen ayrımcılığın açık bir göstergesi. Merzouk”un trajedisi, Avrupa genelinde polis şiddeti ve güvenlik birimlerinin özellikle Müslümanları hedef aldığını, onları kriminalize ettiğini ve ötekileştirdiğini gözler önüne seriyor. Bugün Avrupa”da kurumsal ve yapısal ırkçılık çok ciddi bir sorun. Bu görselle bu soruna dikkati çekmeyi amaçladık. Özellikle Fransa”da ve genel olarak Avrupa”da yerleşik hale gelen ön yargılar, kurumsal ırkçılığın bir yansımasıdır. Batılı ülkeler, bu tür yapısal sorunlarla etkin şekilde mücadele etmek zorundadır.”- “AVRUPA İSLAMOFOBİ RAPORU”Raporda, Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkelerden Belçika, Avusturya, Finlandiya, Danimarka, Almanya, Fransa, İsveç, Portekiz, İspanya, Romanya, Slovakya, İtalya ve AB üyesi olmayan Norveç, İngiltere, İsviçre, Kosova gibi ülkelerde yaşayan Müslümanlarla yapılan görüşmelerle son bir yıl içinde ırkçı ve ayrımcı motivasyonla gerçekleşen adli vakaların takip edildiği belirtildi. Irkçılığa maruz kaldığını bildiren Müslümanların sayısı 2023″te yüzde 47″ye yükselirken, bu rakam 2016″da yüzde 39 olarak kaydedilmişti.Ayrıca raporda, Avrupa Birliği Temel Haklar Ajansından (FRA) elde edilen veriler değerlendirildi. Müslümanların ayrımcılıkla en sık karşılaştıkları ülkeler yüzde 71 ile Avusturya, yüzde 68 ile Almanya ve yüzde 63 ile Finlandiya olarak sıralandı. En fazla ayrımcılığın yaşandığı alanlar ise istihdam, eğitim, barınma, kılık kıyafet ve iş hayatı oldu.Avrupa”da artan ırkçılık ve ayrımcılığın temel sebeplerinden biri olarak aşırı sağ siyasetin yükselişinin gösterildiği raporda, ayrıca hükümetlerin ayrımcı politikaları ve medyada Müslümanları hedef gösteren dilin de bu durumu körükleyen unsurlar olduğu vurgulandı.Raporda, ırkçılık ve ayrımcılıkla tanışmanın erken yaşlara kadar indiği ifade edilerek, Belçika”daki Flaman Öğrenci Çatı Örgütünün yaptığı araştırmaya göre, ortaokul öğrencilerinin yüzde 47″si okullarında ırkçılık olaylarına tanık oldu, yüzde 18″i ise doğrudan ırkçılığa uğradıklarını belirtti. Göçmen kökenli öğrencilerde bu oran yüzde 49″a kadar yükseldi. Slovakya”da ise Müslümanlar çoğunlukla fiziksel ve sözlü saldırılara maruz kaldıklarını bildirdi.Müslüman öğrenciler, yalnızca dini inançları nedeniyle okullarda fiziksel ve sözlü saldırılara uğramakla kalmadı aynı zamanda hükümet uygulamaları nedeniyle de eğitim hayatlarından uzaklaştı. Fransa”daki okullarda başörtüsü yasağı ve Kosova”da başörtüsü taktığı için Müslüman kızların okullardan uzaklaştırılması gibi olaylar, bu ayrımcılığın örnekleri arasında yer aldı. Bu tür uygulamalar nedeniyle Müslüman öğrencilerin okulu erken yaşta bırakma oranı yüzde 30″a kadar çıkarken, bu AB genelindeki ortalamadan 3 kat daha yüksek seyretti.- MEDYA VE SİYASET AYRIMCILIĞI TETİKLİYORRaporda, 2022-2023 yılları arasında Arnavutluk, Avusturya, Belçika, Bosna Hersek, Danimarka, Estonya, Fransa, Almanya, Yunanistan, Macaristan, İtalya, Norveç, Polonya, Portekiz, Sırbistan, Slovakya, İspanya, İsviçre ve Birleşik Krallık gibi ülkelerde siyasetçilerin, İslam karşıtı söylemleriyle Müslüman toplulukları, camileri ve mescitleri hedef aldığına dikkati çekildi.FRA”nın ekim ayında yayımladığı bir ankete göre, Avrupa”da Müslümanların yüzde 35″i ayrımcılık nedeniyle ev satın alamadıklarını ya da kiralayamadıklarını belirtirken, engelli Müslümanlarda bu oran yüzde 46″ya kadar çıktı.Avrupa”nın birçok ülkesinde her gün yazılı, görsel ve dijital medyada Müslümanları kötüleyen, hedef gösteren ve nefret söylemini körükleyen içeriklere yer verildi. Medya, siyasetçilerin ayrımcı söylemleri ve hükümetlerin uygulamaları ile Avrupa”daki İslamofobiyi besleyen en önemli kaynaklardan biri olarak öne çıktı.

Source: Www.star.com.tr


MHP”li Semih Yalçın: Özgür Özel CHP”yi siyasi çıkmaza sürüklüyor

Yalçın, yaptığı yazılı açıklamada, Türkiye Cumhuriyeti”nin geride bırakılan zamanda büyük bir demokrasi imtihanı vererek devlet müesseselerini sağlam temeller üzerine oturttuğunu, dışarıda da uluslararası ilişkiler ve diplomasisini kurumsallaştırdığını belirtti. Türkiye”nin 21. yüzyılın gözde ülkesi olduğunu belirten Yalçın, “Bölgenin ve dünyanın geleceğini tehdit eden mevcut karmaşık sorunlar karşısında Türkiye, barış ve istikrar arayışındaki insanlık için ümit kaynağı olarak görülmektedir.” değerlendirmesinde bulundu. Yalçın, Türk topraklarının Cumhuriyet öncesi ve sonrasında farklı coğrafyalardan büyük göçler aldığını anımsatarak, şöyle devam etti: “Bugünün Türkiye”sini oluşturan güçlü ve sağlam toplum yapısı, ortak kültür coğrafyalarımızdan çeşitli sebeplerle gelen yüz binlerce göçmenin aramıza katılması sonucunda teessüs eden sosyolojik bir halitadır. Bu halita, bin yıllık kardeşlik hukuku ve kader birliği şuuruyla mayalanmıştır. O bakımdan, Türk milletinin hayat ve devlet felsefesinde mülteci düşmanlığı yapmak yoktur. Hem milliyetçilik nutku atmak, hem de dil ve kültür bağlarıyla merbut olduğumuz toplulukların geçici olarak topraklarımıza sığınması karşısında düşmanlık etmek, kabullenilemez bir ilkellik, affedilemez bir cahilliktir. Türk milliyetçileri göçmen karşıtı olamaz. Türk milletini seven, şoven, ırkçı olamaz.” “CHP”li seçmen de rahatsız” Semih Yalçın, tüm dünya Türkiye”nin bölgesel etki ve gücünü takdir ederken, CHP Genel Başkanı Özgür Özel”in iktidar ve Cumhur İttifakı”nın yarar sağlayacağı endişesiyle gerçekleri inkara yöneldiğini savundu. Yalçın, şu ifadeleri kullandı: “Suriye”de başlayan yeni dönemin getirileri hükümetin ve Cumhur İttifakı”nın artı hanesine yazılır diye Özgür Özel”in ödü kopmaktadır. Özel”in, Türkiye”yi etkin ve kudretli bir global oyuncu haline getiren süreci tersine çevirme, akıntıya kürek çekme gayreti bu yüzdendir. Bunun içindir ki Özel, hem “Suriye”de İsrail kazandı” diye saçmalamakta hem de mültecilerin bir an önce ülkelerine gönderilmesi gerektiğini savunmaktadır. Özel, CHP”yi siyasi çıkmaza sürüklemektedir. Özel”in çelişkili ve tutarsız beyanları, sağduyu sahibi CHP”liler tarafından da eleştirilmektedir. Özgür Özel ve avanesinin Suriye konusundaki kör politikasından, CHP”li seçmen de rahatsızdır.” Suriyeli sığınmacıların akın akın ülkelerine dönmekte olduğunu belirten Yalçın, yeni Suriye yönetiminin de ilk günden beri vatandaşlarına ülkeye dönmeleri çağrısında bulunduğunu anımsattı. “MHP, destek vermeye devam edecek” Semih Yalçın, Türkiye”nin bölgede dengeleri kökünden değiştirdiğini belirtip, Suriye hamlesinin bölgesel olduğu kadar küresel bağlamda da değerlendirilmesi gerektiğine dikkati çekti. Türkiye”nin sadece Orta Doğu”da değil, Doğu Akdeniz”den Afrika”ya, Kafkaslardan Balkanlar”a, Asya”dan Avrupa”ya uzanan geniş coğrafyada etkili bir yumuşak güç olarak zuhur ettiğini bildiren Yalçın, şunları kaydetti: “Bütün siyasi partilere düşen görev, Türkiye”nin icra ettiği bu küresel işleve katkıda bulunmaktır. MHP, Suriye meselesi başta olmak üzere dış politikada hükümetin attığı bütün müspet adımlara destek vermeye devam edecektir. Özellikle çeşitli kisveler altında Suriye”de faaliyet gösteren bölücü terör örgütü PKK”nın, bu ülkenin toprak bütünlüğü ve Türkiye”nin güvenlik öncelikleri çerçevesinde, kamilen “paketlenmesi” hususundaki her girişim hararetle teşvik edilecektir.”

Source: Internet Haber


Bakan Tekin: Dünya barışı için mücadele eden bir kuşak yetiştirmek durumundayız

Bakan Tekin, Hacı Bayram Veli Üniversitesi Itri Kongre ve Kültür Merkezi”nde düzenlenen, Türk Eğitim Sisteminde Çocuklar İçin Kapsayıcı Eğitimin Desteklenmesi Projesi (PIKTES) Halk Oyunları Ekipleri ve Türk Halk Müziği Toplulukları Sosyal Uyum Gösterisi Programı”na katıldı.Tekin, burada yaptığı konuşmada, Balıkesir”de yaşanan patlama nedeniyle öğrencilerin sergileyecekleri halk oyunları gösterisini ertelediklerini belirterek, patlamada hayatını kaybedenlere rahmet diledi.Uluslararası Mülteci Hakları Derneği”nin raporuna göre, dünya genelinde gerek siyasi gerekse başka tür sebeplerle yurdundan ayrılmak, vatanlarını terk etmek zorunda kalan yaklaşık 120 milyon insanın olduğunu bildiren Tekin, “Dünyada yaşayan yaklaşık her 70 kişiden biri, yerinden, yurdundan, vatanından uzak kalmış durumda.” dedi.Eğitimin, kültürlerin aktarıldığı önemli kanallardan biri olduğunu söyleyen Tekin, eğitim sistemlerinin ve mekanizmalarının üstlenmesi gereken rollere değinerek, şunları kaydetti:”Bunlardan bir tanesi, dünyada savaşların, zulümlerin, soykırımların olmadığı bir düzen kurulması için eğitim öğretim mekanizmalarımızın içerisine dünya barışını, insan haklarını temel hak ve hürriyetlerini mutlaka koymamız lazım. Mutlaka ama mutlaka temel hak ve hürriyetlere ve başkalarının haklarına saygı duyan, demokrasiyi içselleştirmiş, dünya barışı için mücadele eden bir kuşak yetiştirmek durumundayız.İkinci işlemimiz de şu, eğer bunu başaramazsak dünyada, şu an içinde yaşadığımız ortamda olduğu gibi 120 milyon yerinden, yurdundan edinmiş insan var ise eğer dünyanın geriye kalan nüfusunun bu, 120 milyona bizim literatürümüzdeki karşılığıyla ensarlık yapması gerekiyor. Ev sahipliği yapması gerekiyor. Onları kardeşlik hukukuyla koruması, sahiplenmesi ve insanın misafirperverliğini göstermesi gerekiyor”- “YAKLAŞIK 4 MİLYONUN ÜZERİNDE MİSAFİRİMİZ OLDU”Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli”nin odağında, insan, insana, temel hak ve hürriyetlere saygı, barış ve insan haklarını korumak üzerine felsefe olduğunu belirten Tekin, salonda bulunan öğretmenlere Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli”ne sahip çıktıkları için teşekkür etti.Bakan Tekin, şöyle konuştu:”Yaklaşık 13 yıldır, Türkiye”de başta Suriyeli değil ama Suriyelilerin çoğunlukta olduğu, Türk vatandaşlarına Allah ensarlık yapma imkanı verdi. Biz kardeşlerimize bu anlamda ensarlık yaptık. Yaklaşık 4 milyonun üzerinde misafirimiz oldu. Gücümüz yettiğince literatürümüzdeki ensar hukukuna riayet eden bir biçimde ev sahipliği yapmaya çaba sarf ettik. Bu yolculuğumuzda 2015 yılından itibaren Avrupa Birliği de bugün bizi bir araya toplayan PIKTES projesiyle destek oldu. Bu anlamda dünya barışını korumak isteyen, dünya barışının korunmasına katkı vermek isteyen, dünyada insan haklarının kurulmasına katkı vermek isteyen herkese teşekkür ediyoruz.”MEB Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü bünyesinde yürütülen proje kapsamında, sosyal uyum başlığıyla misafirlerin kendilerini evlerinde gibi hissetmeleri ve içinde yaşadıkları ortama adapte olabilmeleri için belirli projeler gerçekleştirdiklerini anlatan Tekin, dünyaya barış ve demokrasi pazarlamaya çalışan ülkelerin, baskı ve zulümlerle ülkesini terk etmek zorunda kalan insanlara kapılarını kapattığını söyledi.Tekin, “Bu süreçte bütün bu eleştirilere göğüs geren ve “Kim ne derse desin biz ensarlığımızı göstermek zorundayız” diyen Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan”a sonsuz teşekkür ediyorum. Bu tür liderlik örnekleri yaygınlaştıkça, dünya barışı da dünyada insan hakları da daha sağlıklı bir mekanizmayla korunmuş olacak.” diye konuştuKonuşmasının ardından Tekin, proje kapsamında düzenlenen Sosyal Uyum Gösterisi”nde dereceye giren öğrencilere ödüllerini verdi.

Source: Www.star.com.tr


Tekerlekli sandalyeyle sahipsiz hayvanları besliyor

İzmir in Bornova ilçesinde eşi ve 3 çocuğuyla yaşayan 44 yaşındaki Kutlu nun sahipsiz hayvanlarla bağı, 2018 yılında sokakta yanına sahipsiz bir köpeğin gelmesiyle başladı. habericionecikanlar#100#left# Kutlu, sürekli çantasında hazır bulundurduğu mama veya yiyeceklerle kedi ve köpekleri her sabah ve akşam doyuruyor. Pizza üreten iş yerinde 19 Temmuz da kaza geçiren Kutlu nun omurga, kalça ve ayak kemiklerinde kırıklar oluştu, karaciğeri zarar gördü. Kutlu, hastanedeki tedavisinin ardından 26 Kasım da taburcu edildi. Kırıkların henüz iyileşmemesi nedeniyle tekerlekli sandalyeyle hareket edebilen Kutlu, tekerlekli sandalye ile sürdürdüğü yaşamında sahipsiz hayvanları beslemeye devam ediyor. EN ÇOK HAYVANLAR İÇİN AYAĞA KALKMAK İSTİYORUM Kutlu, sahipsiz hayvanlara bakmanın kendisine iyi geldiğini söyledi. İyileşme sürecini evde geçirdiğini anlatan Kutlu, Günümün yarısından fazlasını sahipsiz hayvanlarla geçiriyorum. Pek çok besleme noktası var. Hayvanlara 6 yıldır bakıyorum. Şimdiye kadar 40 sahipsiz köpek ile 50 kediyi sahiplendirdim. En çok hayvanlar için ayağa kalkmak istiyorum dedi Kutlu, tedavi sürecinin iyiye gittiğini belirterek, Tekerlekli sandalyede kalıcı bir durumum yok. Sadece eski sağlığıma kavuşamayabilirim. Doktorum da sekerek ya da başka bir şekilde hayatına devam edeceksin dedi. Tekerlekli sandalyeden kalktığım zaman bir işe girip hayvanlara daha düzgün bakmak istiyorum şeklinde konuştu. Sahipsiz hayvanların bakımında ailesinin de destek verdiğini dile getiren Kutlu, şunları söyledi: Hayvanlara bakarken kızımdan destek alıyorum. Sokak sokak geziyorum. Bazen telefonlar geliyor, şurada hasta hayvan var diye. Aynı zamanda arkadaşlarım aracılığıyla hayvanları sahiplendiriyoruz. Çoğu hayvanı sahiplendirip tedavilerini de yaptım. Kendime her zaman son nefesime kadar bu hayvanlara bakacağım diyorum.

Source: Habertürk


Araştırma: Ortanca çocuklar kardeşlerinden daha işbirlikçi

Kardeşler arasındaki sıralamanın kişiliği şekillendirmeye yardımcı olup olmadığına yönelik onlarca yıl süren tartışmaların ardından Kanadalı bilim insanları, doğum sırası, aile büyüklüğü ve kişilik üzerinde şu ana kadar yapılan en büyük çalışmalardan birine imza attı. The Guardian gazetesinin haberine göre, Psikoloji alanında çalışan Ontario daki Brock Üniversitesinden Prof. Dr. Michael Ashton ve Alberta daki Calgary Üniversitesinden Prof. Dr. Kibeom Lee, 700 binden fazla gönüllüden veri topladı ve ortanca çocukların işbirliği için önemli görülen özelliklerde kardeşlerinden daha yüksek puan aldığını belirledi. Ashton ve Lee, ilk doğan kardeş, ortanca çocuk, en küçük çocuk ya da tek çocuk olup olmadıkları hakkında bilgi veren ve İngilizce konuşan 700 binden fazla kişinin bildirdiği kişilik özelliklerini analiz etti. Araştırmada 75 bin gönüllüden oluşan ayrı bir grup da aynı soruları, çocuk sayılarıyla birlikte cevaplandırdı. Daha fazla kardeşi olan kişilerin, işbirliği ile bağlantılı olarak uyumluluk, dürüstlük, tevazu ya da başkalarına karşı adil ve samimi olma konusunda daha yüksek puan alma eğiliminde olduğu görüldü. Ortanca çocuklar, ilk doğanlardan ve en küçük kardeşlerden biraz daha yüksek puan alarak işbirliği konusunda öne çıktı. DOĞUM SIRASI VE KARDEŞ SAYISI, KİŞİLİK ÖZELLİKLERİNİ ETKİLİYOR Araştırmada, aynı özellikler için alınan puanların daha fazla çocuklu ailelerde daha yüksek olduğu görüldü. Bu durum insanların daha büyük bir grubun parçası olarak yetiştirildiklerinde işbirlikçi bir kişilik geliştirmelerinin daha olası olabileceğine işaret ediyor. Prof. Dr. Lee, yaptığı açıklamada, Belirli bir bireyin kişiliği hakkında doğum sırasına ya da aile büyüklüğüne bakarak fazla bir şey söyleyemezsiniz. Ancak birçok bireyle bu çalışmayı yaptık ve bir ortalama elde ettik. Bu ortalamadaki doğum sırası veya aile büyüklüğüne bakarak bireylerin kişiliği hakkında belirgin farklılıklar olduğunu söyleyebiliriz dedi. Yazarlar, daha fazla kardeşe sahip olmanın daha işbirlikçi bir kişiliği teşvik ettiğini, ortanca çocuk olmanın da küçük ve büyük kardeşlerle iyi bağlar kurmayı gerektirdiğini vurguladı. Dolayısıyla kişilik özellikleri düzeylerinin doğum sırası ve kardeş sayısı büyüklüğüyle ilgili olarak farklılık gösterdiğini belirten yazarlar, araştırmada bunun da ortaya konulduğunu kaydetti. Araştırmanın bulguları, Proceedings of the National Academy of Sciences dergisinde yayımlandı.

Source: Habertürk