“Sosyal Sorunlar Gündemi – Adalet, Açlık ve İnsan Hakları”

UNRWA: Gazze”deki Filistinliler susuzluktan ölme riskiyle karşı karşıya

UNRWA”nın Facebook hesabından yapılan açıklamada, Gazze”deki susuzluğun boyutlarına dikkati çekildi.Gazze”de su temin edecek sistemlerinin çökmesi nedeniyle Filistinli ailelerin susuzluktan ölme riskiyle karşı karşıya olduğu vurgulandı.Bölgedeki su üretim tesislerin sadece yüzde 40″ının aktif olduğu Gazze”nin “insan eliyle oluşturulan bir kuraklığın eşiğinde” olduğunun altı çizildi.UNRWA”nın ateşkes döneminde sağladığı su miktarının İsrail”in devam eden saldırıları, göçe zorlama politikası ve bölgeye 100 gündür yakıt girişini engellemesi nedeniyle yarı yarıya azaldığı belirtildi.Açıklamada, su kuyularının çalışması için gerekli yakıtın tükendiğine, bazı su kuyularının saldırı tehdidi altındaki riskli bölgelerde bulunduğuna, su borularının bir kısmının saldırılarda tahrip olduğuna ve su tankerlerinin birçok bölgeye ulaşamadığına işaret edildi.UNRWA Gazze”de acilen ateşkes yapılması çağrısını yineledi.Gazze”deki belediyeler, son bir ayda su kuyuları başta olmak üzere farklı yapıları çalıştırmak için gerekli yakıtın tükenmesi nedeniyle hizmetlerinde kesintiler yaşanabileceği uyarısında bulunmuştu.Gazze”deki Filistin hükümeti medya ofisinden mart ayında yapılan açıklamada, İsrail”in , 7 Ekim 2023″ten bu yana 719 su kuyusunu tahrip ederek hizmet dışı bıraktığını ve bunun ciddi bir su krizine yol açtığını belirtmişti.İsrail ordusunun 7 Ekim 2023″ten bu yana saldırılarını sürdürdüğü Gazze”de, yoğun bombardıman, aç bırakma, zorla yerinden etme ve altyapının yıkımı sonucu büyük bir insani felaket yaşanıyor.

Source: Muhammet Binici


Çöpten yemek toplayan yurttaş unutuldu: Kriz torbası

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda, ekonomiye yönelik düzenlemeler içeren “torba teklif” görüşülürken, muhalefetten sert tepki geldi. Teklifte, emekli aylığı, asgari ücret, vergi dilimleri konusunda hiçbir düzenlemenin yer almadığına dikkat çeken muhalefet, “Bunun içinde emekli yok. Bunun için de ücretler, vergi dilimlerinin genişletilmesi yok” eleştirisinde bulundu. 200 liranın alım gücünün nereden nereye geldiğini örneklerle anlattı. 2009’da 200 lira ile 3 tane çeyrek altın alınabilirken, bugün sadece kurdele ile bir çengelli iğne alınabildiği vurgulandı. TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda dün tam ismi “Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklif” olan “torba teklif” görüşüldü. İYİ Parti Samsun Milletvekili Erhan Usta, Birleşik Kamu-İş’in açıkladığı açlık sınırının 27 bin 415 lira olduğunu buna karşın asgari ücrette güncelleme için hükümetin bir adım atmadığını söyledi. Asgari ücretin bugün 5 bin 310 lira açlık sınırının altında olduğuna işaret eden Usta, yıl sonunda aradaki farkın 8 bin lirayı geçeceğini vurguladı. Usta, 14 bin 469 lira en düşük emekli aylığı ile açlık sınırı arasında ise 13 bin lira fark bulunduğunu anlattı. ‘GÜNDEMDE BUNLAR OLMALI’ Gündemde asıl bunların olması gerektiğini vurgulayan Usta, eğer en düşük aylıkta düzenleme yapılmazsa 2.5 milyona yakın insanın temmuzda, “sıfır zam” alacağını kaydetti. 4 milyon kişinin en düşük emekli aylığı aldığına işaret eden Usta, bununla ilgili düzenleme yapılmasını istedi. ‘İNSANLAR AÇ DEĞİL Mİ ?’ Bunun üzerine AKP Uşak Milletvekili İsmail Güneş, “temmuzda çalışacağız zaten” dedi. Usta, “Temmuzda çalışma meselesi değil yani şu anda insanlar aç değil mi, temmuzda mı acıkacak insanlar ? Uşak’ta aç değil mi, sana gelmiyor mu bu şikâyetler ? Sizin tuzunuz kuru tabii değil mi, tuzun kuru nasıl olsa, böyle şey olur mu ya, yapma” diyerek tepki gösterdi. ‘EN BÜYÜK KRİZ’ CHP İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli, Türkiye’de vergi adaleti olmadığını belirterek, “Bunun içinde vergi paketi yok. Bugün Türkiye, cumhuriyet tarihinin belki en büyük ekonomik krizini yaşıyor. Bütün politikalar çöpe atıldı” dedi. Ekonomiye ilişkin tüm göstergelerin bozulduğunu işaret eden Türeli, şöyle devam etti: “Önümüzde bir vergi paketi yok… Harcamalarda bir yeniden belirleme, daha verimli çalışan bir devlet yapısına ilişkin bir şey yok ama vergi kısmında da hiçbir şey yok. Yani vergi diye önümüze getirilen bu mu Allah aşkına ? Ayıp değil mi ? Bunun içinde emekli yok. Bunun için de ücretler, vergi dilimlerinin genişletilmesi yok.” ‘İNSANLAR ÇÖPTEN YİYECEK TOPLUYOR’ Türeli, teklifte en düşük emekli aylığının artırılmasına yönelik bir düzenleme de olmadığına dikkat çekti. Yaklaşık 3.9 ya da 4 milyon kişinin en düşük aylık olan 14 bin 469 lira aldığına işaret eden Türeli, iktidara şöyle seslendi: “Asgari ücret açlık sınırının altında ve yılda 1 kere asgari ücret belirliyorsunuz. Bu kadar büyük krizin olduğu ekonomi içinde, insanların çöpten yiyecek topladığı bir Türkiye’nin içinde asgari ücreti yılda 1 kere belirliyorsunuz; böyle bir şey yok. 2 kere bile değil, 4 kere; üç ayda bir belirleyeceksiniz.” ‘ÇAY İÇECEK PARASI YOK’ Türeli, emeklilerin içinde bulundukları sıkıntının, krizin çok büyük olduğunu belirterek, “Emeklinin kahveye gidecek, çay içecek parası yok cebinde, torununa bir oyuncak alacak parası yok, çikolata alacak parası yok” dedi. ‘VER YETKİYİ…’ CHP Manisa Milletvekili Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu, teklifte, “Türk parasının değerini koruma kapsamında karar almaya Cumhurbaşkanı yetkilidir” denildiğine işaret ederek, şöyle devam etti: “Bu yetki beraberinde Cumhurbaşkanına Türk parasının değerini koruma görevini de vermekte. Her fırsatta ‘Ben ekonomistim’ diyen, seçim önceleri ‘verin yetkiyi, görün etkiyi’ diye söyleyen Cumhurbaşkanımız Erdoğan bu görevi yerine getirebilmiş midir ? Bu yetkiyi doğru kullanmış mıdır ? Cumhurbaşkanına seçimlerde yetki verildi, halk yetkiyi verdi ama bu yetkinin TL’ye etkisi ne oldu, biraz bunun üzerinde konuşmak istiyorum.” ERİMEYİ TEK TEK ANLATTI Daha sonra elindeki görselleri komisyon üyelerine göstererek, konuşmasına devam eden Bakırlıoğlu, 2009 yılında 200 liralık banknot ilk çıktığında bu parayla 3 tane çeyrek altın alınabildiğe işaret ederek, “Bugün aynı banknotla, aynı 200 lirayla herhangi bir sarrafa veyahut da kuyumcuya gittiğiniz zaman alabileceğiniz tek şey kurdele ile bir çengelli iğne” dedi. Bakırlıoğlu, 2009 yılında 200 lira ile 15 kg et alınabilirken, bugün ise ancak 200 gram et alınabildiğini dile getirdi. 200 liranın 2009 yılındaki karşılığı 132 dolar iken bugün bu parayla ancak 5 dolar alınabildiğini kaydetti. O dönemde 200 lira ile 100 ekmek alınabilirken, bugün 13 ekmek alınabildiğini anlatan Bakırlıoğlu, 2009’da 200 lira ile 63 litre benzin alınabilirken, bugün ancak ancak 3.8 litre benzin alınabildiğini de söyledi. ‘VALE ALMIYOR’ CHP Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, “200 lira yirmi yıl önce iki haftalık alışverişken bugün bir restorantta bahşiş veremiyorsun, vale 200 TL’yi almıyor, Türk parası âdeta yerle bir olmuş. Paranın değeri sarayın değil, pazarcının terazisiyle ölçülür” diye konuştu. ‘20 MİLYON YARDIMLA GEÇİNİYOR’ Ağbaba, Türkiye’de 4 milyon 574 bin, 5 milyona yakın hanenin Aile Bakanlığı’ndan yardım aldığını, her ailede 3-4 kişi olduğu düşünüldüğünde, 20 milyon kişinin Aile Bakanlığı’ndan aldığı yardımla geçinmeye çalıştığını kaydetti. CHP milletvekilleri, teklifin bazı maddelerinin anayasaya aykırı olduğuna dikkat çekerek çıkarılması için önerge verdi. Ancak reddedildi.

Source: Mustafa Çakır


Mücadeleyi baltalayanlarla mücadele etmek

Veganizm ve feminizm gibi çağımızın en değerli ve en etkili mücadele alanları bir tür “seküler din” e dönüşüyor. Sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla birlikte “dijital linç” ve “iptal kültürü” eleştiri ve ifade özgürlüğünün yerini çoktan almış durumda. Etik söylemler metalaşıyor, devrimci gramer endüstriyel fon havuzunda boğuluyor ve duyarlılıklar dijital performans dünyasına hapsediliyor. Bugün eşitlik ve özgürlük çağrıları bile yeni dışlama hiyerarşileri üretiyor. Tüm bunlar suistimalin yeni bir boyutuyla tanıştırıyor bizi. SUİSTİMALİN YENİ BOYUTU Suistimal; yasaların, normların, duyarlılıkların kötüye kullanılmasını ifade eden çok boyutlu bir olgudur. Ancak geleneksel olarak suistimalin tavandan kaynaklanan boyutlarına odaklanılır. Gelgelelim günümüzde suistimale ilişkin en az tavan kadar tabandan da gelen, mikro hayatlarımızdan yükselen bir boyutla da karşı karşıyayız! Bu boyutta kavramlarımızın diğer yüzlerini de görmemiz gerekiyor. Sırf mağdurları ve ezilenleri suçluyormuş gibi görünme riski taşıdığı için hemen herkesin çekindiği ve böylesine çekinildiği için gün be gün artan suistimalin bu boyutuna cesurca bakmadığımız her an, çok şey kaybediyoruz! Mücadelenin başat motivasyonu düşman bulmak değil, hak elde etmek ve değiştirmektir. Mücadele öncelikle kendimiz için değil başkaları için, “biz” için yapılır. Ancak suistimalin bu boyutu, daima kendini mağdur gösteren, “biz” yerine “ben” diyen, değiştirmeyi değil düşman bulmayı hedefleyen bir şekilde işliyor. Etrafınıza bir bakın: feminizmi bir iftira aracı, veganizmi “etik üstünlük” gömleği gibi kullanan birileri mutlaka çıkacaktır karşınıza. Çünkü bu suiistimalciler hiç olmadığı kadar artan bir ivmeyle çoğalıyor etrafımızda! Öyle ki minik yansıma odalarında dışlayıcı dogmalar üretip mücadele etmek yerine gerçekten mücadele edenlere karşı yalan, iftira ve dedikoduyla itibar suikastları düzenleyen irili ufaklı topluluklar bile oluşturmuş durumdalar. Mağduriyetin günümüzde ciddi şekilde araçsallaştırılarak bir güç kimliğine dönüştürüldüğü aşikâr. AKP sayesinde bunu layıkıyla öğrendik zaten! Zulmedenlerin “bize zulmediliyor” söylemini sonuna kadar kullanıp kendi zulümlerini meşrulaştırmaya çalıştığı bir suistimal ülkesine dönüştük. Üstelik sadece iktidar eliyle yapılmadı bu; sırtındaki hançerlerden söz edenin kendisinin nasıl bir hançer olduğunu en çıplak şekilde görüyoruz bugün. Dahası emek ve hak mücadelesinin kalbinde bile karşıdevrimle iş birliğine yeşil ışık yakan toksik varoluşları tanıyoruz bir bir… Nitekim yakın zamanda hayvan hakları için mücadele ettikleri sanılan birçok derneğin iç yüzünü gördük her birimiz. İzmir’de yaşanan grev sürecinde adında “devrimci” ifadesi geçen köklü bir sendika konfederasyonunun yöneticilerinden, kendi üyelerini ve sendikal değerleri hiçe sayan, karşıdevrime destek vermeyi bir seçenek ve bir tehdit olarak kullanan cümleleri hep birlikte işittik. Ve eski pozisyonunu yeniden elde etmek isteyen kurucu parti eski genel başkanının ülkenin geleceği pahasına –her birimizin geleceği pahasına– ne tür hesaplar yaptığını izlemekten bıktık, usandık! Neler yaşıyoruz böyle? Mücadele edenlerin varını yoğunu ortaya koyduğu böylesine kritik, böylesine hassas zamanlarda kendi kişisel hırsları ya da çıkarları uğruna ülkenin temel dinamikleriyle oynamakta hiç sakınca görmeyen “içimizdeki” bu insanlar kim? Binlerce yıllık mücadele kültürlerini, mücadele birikimlerini kendileri için finans, itibar ya da şöhret ekonomisi olarak kullanmakta hiçbir etik sakınca görmeyen bu insanlar kim? Sahi, bu insanlarla mı yol alacağız mücadele ederken? Hayır! TOKSİK VAROLUŞLARDAN KURTULMAK Belki de ülke tarihimizde ilk kez, herkesin gerçek yüzünün ne olduğunun bu denli açık edildiği günleri yaşıyoruz. Etraflıca düşünüldüğünde çok ciddi bir olanaktır bu! Bu olanağı sonuna kadar kullanmalıyız! Tek tek bireyler olarak değil ama bir toplum olarak akıl almaz denecek düzeyde geç bir tarihte, ancak 19 Mart Darbesinden sonra karşıdevrim tehdidini görmeyi başarabildik. Ve bu tehdide karşı mücadelelerimizi en üst seviyeye taşıdık. Gelgelelim şimdi, mücadele alanlarını istismar ederek kirletip zayıflatanları görmek için gecikme lüksümüz yok! Aksine istismarcı zihinlere karşı kesin, etkili ve sonuç alacak bir tutumu, mücadelelerin her alanında derhal sergilemek, derhal sonuç almak gerekiyor! Bunun için tüm toksik varoluşlardan arınmak, uzaklaşmak ve “onlar” la değil “onlar” a karşı da mücadele etmek gerekiyor! Edeceğiz!

Source: Ali Apaydın


Adalet ve adavet üzerine – Gani Aşık…

Emekli bir ağır ceza hâkiminin anılarında okumuştum: “… ilinde ağır ceza hâkimi olduğum yıllarda cinayet şüphelisi olarak iki kişiyi yargıladık. Karar duruşması için oturum açıldığında mahkeme başkanı (X) kişinin, üye arkadaşım (Y) kişinin katil olduğu kanaatindeydiler. Ben hangi görüşe katılırsam karar o doğrultuda çıkacaktı. Mahkeme başkanının kıdem ve tecrübesini dikkate alarak onun görüşüne katıldım; (X) kişinin idamına karar verildi ve karar infaz edildi. Yıllar yılları kovaladı, emekli olup köyüme döndüm ve bir gün çardakta oturmaktayken, biri sallanarak yanıma çıktı, selam verdi ve ‘beni hatırlayabildiniz mi’ diye sorarak “Hâkim Bey, falan ilde cinayet şüphelisi iki kişiyi yargılamış ve (X) kişiyi idama çarptırmış, beni beraat ettirmiştiniz. Oysaki katil bendim, öteki günahsız arkadaşı idam ettiniz” dediğinde bayılmışım.” Bu sarsıcı olaydan anladığımız, adaletin niçin “Mülkün Temeli” olduğu, savcıların neden “Cumhuriyet” ve hâkimlerin “Türk Milleti Adına” karar verdiğidir. Valilere “Cumhuriyet Valisi” denmediği halde, savcılara “Cumhuriyet Savcısı” sıfatı verilmesi ve hâkimlik mesleğinin kutsallığı, “Yukarılar ne der” değil, “Hukuk ve vicdanım ne der” anlayışından şaşılmaması ile mümkündür. Siyasal İslam’ı tanıyalım Çeyrek asra yakındır ülkeyi yöneten siyasal İslam’ı kısaca şöyle tanımlayabiliriz: Onlar için Atatürk düşmanlığı farzı ayn, yani namaz zorunluluğu gibidir. Peki, Atatürk’e düşman olan, Türk’e dost olabilir mi? İşte temel sorun da budur. Fırınlarda yakılan yahudiler Hitler’le, soykırıma uğrayan Gazzeliler Netenyahu ile belki el sıkışabilirler ama siyasal İslam, Atatürk’le asla! Hem kurduğu devletin sefasını sürerler, hem de ölümcül karın ağrısı çekerler. Başlıktaki “adavet”in kısa açılımı olan; “düşmanlık, içte saklanan kin ve öç alma duygusu” iktidarın tanımı gibi. Siyasal İslam iktidarı, cumhuriyetle birlikte Atatürk’ün tüm izlerini yok etmek ve Atatürk’ün “En büyük iki eserimden biri” dediği Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)’yi siyasi ligden düşürmek istiyor. “Özgür Özel ve arkadaşları etkin pişmanlıktan yararlanmalıdır” sözü Erdoğan’ın siyasi MR’ıdır! “Yolsuzluğu, yoksulluğu ve yasakları ortadan kaldıracağım” diyerek halkı aldatıp üçünü de kurumsallaştıran Özgür Özel midir? Yoksul halkın yer altı ve yer üstü varlıklarını uluslararası sermaye ve Saray müteahhitleri ile ortaklaşa yağmalama çarkını Özgür Özel mi kurdu? Cumhuriyet’i, parlamentoyu, yargıyı ve bürokrasiyi Özgür Özel mi felç etti? Devlet otoritesinin önünde boyun eğdiği delikanlı, Özgür Özel’in hiçbir resmi sıfatı bulunmayan oğlu mu? Bir ulusun geleceği olan çağdaş ve laik eğitimi, tarikat ve cemaatlerin cirit attığı, utanılası Ortaçağ medreselerine Özgür Özel mi dönüştürdü? Bir emeklinin, “Aç geziyorum ama kimseye söylemiyorum, söyleyemem ki utanırım” diyerek herkesi ağlatmasından Özgür Özel mi ar duymadı? Özgür Özel mi, yıllarca katil dediği Sisi’ye, pabucun pahalı olduğunu anlayınca “kardeşim” diye boynuna sarılıp öptü? Türkiye’nin potansiyel lideri Ekrem İmamoğlu’ndan korktuğu için onu uyduruk gerekçelerle Özgür Özel mi hapse attı? Özgür Özel mi Kuzey Kore lideri Kim Jong-Un gibi halkın kendisini sevmesini zorunlu kıldı? Özgür Özel mi ne söylediyse tersini yaptı, ne yaptıysa tersini söyledi? Hasılıkelam, vatanseverlerin direncinden doğacak şafak aydınlığının Silivri ve Türkiye’nin geri kalanına güneş ışığı olarak yayılacağı günler yakındır. GANİ AŞIK E. MİLLETVEKİLİ, MÜFTÜ

Source: Olaylar Ve Görüşler


Seve seve değil soya soya büyüyen sistem

Tarih, insan deneyimlerinin toplamından daha fazla bir şeydir. Sahi biz musibetlerden öğreniyor muyuz? Yoksa nasihatler gibi onları da kulak arkası mı ediyoruz? Çok değil, aylar önce “yenidoğan çetesi” ni konuştuk. Konu yalnız bebekler değildi. Sağlığın nasıl “sektör” olduğunu, insan yaşamının para için nasıl şekilden şekle sokulduğunu, “hasta olma” nın tedaviyle değil, maliyetle karşılandığını gördük. En çok da “Neden denetlenmiyor” sorusunu sorduk. Önce tavrımı söyleyeyim. Sağlığın bir insan hakkı olduğunu düşünüyorum. Zorunlu bir kamu hizmeti olması taraftarıyım. Haliyle niteliği yüksek tutarak devletleştirmeden yanayım. Bunun için de iktidardaki partilerin değil, düzenin değişmesi gerektiğinin farkındayım. Hadi diyelim bu düzende bile devlet bu bozuk sistemin agresif denetleyicisi olmalı. Dünyanın en piyasalaşmış rejimlerinde bile böyle. Konuya geleyim… BİR ÇÖZÜM BULUNDU Biliyorsunuz, Türkiye’de sağlık sistemi özel ile kamu arasında bir işbirliği ile yönetiliyor. Ancak hemen her skandalda gördüğümüz gibi “devletin malı deniz” felsefesi burada da işliyor. Diyelim anlaşmalı bir özel hastaneye gidiyorsunuz. SGK’lisiniz. Tedavinizin bir kısmını ya da tamamını SGK karşılıyor. Elbette gerçek “deniz” değil. SGK, sizin emeğinizden biriken primlerle oluşturulan bütçe sayesinde bunu yapıyor. SGK’nin 900 milyar lirayı aşan harcamaları içerisinde kimilerine göre milyarlarca liralık bir “sahte provizyon” kaçağı var. Yani “olmayan hasta varmış gibi” kurulan sistemle, milletin parası kimi özellere aktarılıyor. Devlet içindeki namuslu bürokratlar bu sorunları çözmek için seferber oldu. Bir proje geliştirildi. Ar-Ge çalışmaları TÜBİTAK tarafından yapıldı. TSE tarafından standartları yayımlandı. BTK ve KVKK’den görüş alındı. İçişleri Bakanlığı ve Nüfus Vatandaşlık İşleri (NVİ) tarafından ilgili yönetmelikler yayımlandı. Ortaya bir model çıktı. Bir kuruma giden kişinin, çip kart doğrulama ve parmak izi doğrulama ile “gerçek” olduğu doğrulanabilir hale geldi. Buna da Elektronik Kimlik Doğrulama Sistemi dendi. Üstelik sadece sağlık değil. Sistem, 2022 yılından bugüne tapu müdürlüklerinde, bazı bankalarda ve kimi noter işlemlerinde kullanılıyor. Bazı sahte kişiler bu sayede yakalandı. Arama motoruna konuyu yazdığınızda bir dizi “çökme” vakasının bu şekilde önlendiğini gösteren haberlerle karşılaşabiliyorsunuz. BİRİLERİ SİSTEMİ İSTEMİYOR SGK de pilot projenin 15 Ağustos 2024’te başlatılacağını duyurdu. Sonra tarih 15 Kasım 2024’e ertelendi. Sonra 2 Ocak 2025’e ertelendi. Elbette pilot uygulamayı geciktirmenin bir maliyeti oldu. Sonunda 2 Ocak 2025’te 33 hastanede pilot uygulama başladı. Bir aylık sürede provizyon taleplerinin yüzde 15’lere kadar azaldığı görüldü. Ankara’da böyleyse memleketin ücra bölgelerinde neler olur tahminleri yapıldı. Öyle ya, bir aşiretin aynı gün toplu halde MR çektirmesi mi dersiniz, bir sülalenin aynı gün dizi dizi tetkik yaptırması mı? Gözler her şeyi görmüştü. 24 Şubat 2025’te SGK bir duyuru yaptı. Sistemin tüm vakıf ve özel hastanelerinde 2 Nisan 2025’te başlatılmasına karar verildi. Ancak “nedense” sistemi istemeyen bazı özel hastanelerin direnişiyle, uygulama, bir kez daha, 1 Temmuz’a ertelendi. Kimi hastaneler de hazırlıklarını buna göre yaptı. SİSTEM İÇİN KAVGA VAR Fakat… Ankara kulislerinden sızan bilgilere göre bir el, sistemi yeniden ertelemek için harekete geçti. Hatta öğrendiğime göre, kimi hastane yöneticilerine bile “Ertelenecek” mesajı gitti. Örneğin 2022’de, tapu ile birlikte faaliyete geçse belki de yüz milyarlarca lirayı kurtaracak sistem, belli ki birileri tarafından istenmiyor. Olağanüstü bir yönetim kurulu toplantısıyla durumun yeniden görüşüleceği konuşuluyor. Dün SGK yönetimini arayarak süreci sordum. Özetle, bu yazının yazıldığı saatlerde “kavga” devam ediyordu. Umarım kamuyu savunan bürokratlar kazanır. SGK kulislerinde, yönetim kurulundaki Hazine Bakanlığı temsilcilerinin, yeniden erteleme sorulursa karşı oy kullanacağı söyleniyor. Sivil toplum örgütü temsilcilerinin çoğunluğunun ise toplantıya katılmayarak kararı devlete bırakacağı anlatılıyor. Haliyle belirleyici güç Çalışma Bakanlığı ve tabii SGK’yi temsil edenler olacak. Milyonlarca insan alın teri döküyor. Zenginlerden alınmayan vergi ve prim onların emeğinden toplanıyor. Sonra toplanan para, vurgunlarla servet sahiplerinin cebine akıyor. Ömür boyu çalışan insanlar, yaşayabilecekleri bir sosyal güvenlik rejimi isteyince de “Bütçemiz bu kadar” deniyor. Birileri havuzu gösterecekse, hesabını havuzu dolduranlar değil, altındaki deliği açık bırakanlar vermeli. Deneyimi yaratan, yaşama eylemi değil, ondan ders çıkarabilen insan aklının geleceğe atılmış adımlarıdır.

Source: Barış Terkoğlu


CHP açısından siyasal dil ve siyasal ahlak

Kullanılan dil, hem bilinçaltımızı hem de onu içeren kimliğimizi belirleyen çok etkili bir araçtır. Bir başka deyişle dil, bilinçaltımızı ve önemli ölçüde bilincimizi de biçimlendiren ancak bilinçüstümüzle, yani vicdan ve ahlak anlayışımızla kişisel egemenliğimizi ve tercihlerimizi belirtebileceğimiz bir araçtır. Kendi dilimizden, Türkçeden örnekler vermek gerekirse, bütün insanlığı simgeleyen “İnsanoğlu” kelimesi, insanın yetişkin ve yetkin bir aşamaya erişmesini niteleyen “Adam olmak” deyimi, güvenilir söz vermek anlamında kullanılan “Erkek sözü” ve “Erkekçe” ifadeleri, cinsiyetçi bir anlayışın, “Erkek egemen” “Feodal” bir “Eril” kültürün, kadını yok sayan veya küçümseyen bir Ahlak anlayışının belirtileridir. Ben, “İnsanoğlu” yerine “İnsanlık” sözcüğünü, “Adam olmak” yerine “İnsan olmak” deyimini kullanıyorum. *** Dil elbette kimliğimizi de belirliyor: Cumhuriyet Devrimi, Atatürk Devrimleri (Reformları) aracılığıyla Türk kimliğini ve kültürünü, Batı ve Doğu Emperyalizmlerinden kurtarmak için Dil ve Tarih Derneklerini kurmuş, önemli bilimsel verilerle toplumsal ve kültürel sonuçlar elde etmiştir. Çünkü Türkçe, Cumhuriyet öncesinde (ve önemli ölçüde sonrasında da) Batı Emperyalizminin Fransızca ve İngilizce dillerinden, Doğu Emperyalizminin de Arapça ve Farşça dillerinden çok etkilenmiş, “Osmanlıca” denilen yapay dille, hem halktan kopmuş hem de adeta kimliğini yitirme sınırlarına gelmiştir. Nitekim, 1950’de “Demokrasi” adına iktidara gelen, Endüstri Devrimi öncesi Din Tarım Toplumu egemenleri olan Toprak Ağalarıyla Tarikatları ve Emperyalistleri temsil eden Demokrat Parti iktidarının yaptığı ilk iş, Ezan dilini Arapçaya, Anayasa dilini de Osmanlıcaya çevirmek olmuştur. *** Türkçe, günümüzde beş ana tehlike ile karşı karşıyadır: 1) Yukarıda belirttiğim, kadını yok sayan veya küçümseyen “Erkek egemen” “Feodal” “Eril” dilin kullanımı. (Ben kesinlikle kaçınıyorum.) 2) Türkiye’yi Ortaçağ’a geri götürmek isteyenlerin, “Gericilerin” savundukları, Arapça, Farsça ve (uyduruk bir dil de olsa, Sarayda kullanılan) Osmanlıca dillerinin, küçük farklılıklar (nüanslar) taşıdıkları ya da alışkanlık oldukları için kullanılan sözcük ve deyişleri. (Arada ben de zorunlu olarak bazen yapıyorum.) 3) İleri teknoloji sahibi olan ülkelerin ürettikleri kavram ve terimlere karşılık bulunamamasından veya bulunan karşılıkların tutmamasından kaynaklanan İngilizcenin ve az da olsa Fransızcanın kullanılması. (Arada ben de zorunlu olarak bazen yapıyorum.) 4) Anayasada “Türkiye vatandaşlığı” biçiminde hukuki olarak tanımlanan “Türk” kavramını, Etnikçilerin, kültürel kimliğe indirgeyerek reddetmeleri ve onun yerine “Türkiyeli” terimini kullanmaları gibi dilin mantığını zorlayıcı dayatmalar. 5) İktidarın, Devlet, Hükümet, Cumhurbaşkanı, Parti, Millet ve Lider kavramlarını eşleştirerek, hepsini “Devlet” ve “Millet” k avramları ve terimleri ile kutsal bir anlamda kullanmaya, yüceltmeye, korumaya ve sadece kendilerine mal etmeye çalışmaları. *** CHP’nin en büyük hatası, İktidarın Demokratik Rejime hiç de uygun olmayan Siyasal Ahlakını yansıtan bu dilini benimsemesi ve kullanmasıdır: “Helallik istiyorum” gibi söylemler, “Yumuşama, Normalleşme” gibi terimler, “Cuma Namazı sonrası Cami önünde yapılan siyasal yorumlar” (ki tutum ve davranışlar, “lisan” olarak kullanılan dilden daha da etkin mesajlar verir) Laik ve Demokratik Cumhuriyet’in Kurucusu ve Kurtarıcısı olarak kendisine bağlanan umutları zedelemektedir. Hele bir de tamamen bir Hukuk zorlaması olan CHP’ye “Kayyım” atanması tartışmasını parti liderliğinin benimsemiş olması, sadece CHP’li seçmenler arasında değil, bütün toplumda, kaygı, umutsuzluk ve hatta kızgınlıkla izlenmektedir!

Source: Emre Kongar


‘Mutlak butlan’a karşı CHP kararlılığı!

Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu sayesinde CHP’nin birinci parti konumuna yükseldiğini gören AKP, ne yapıp edip bu iki lideri durdurmak için her şeyi yaptı ve yapmaya da devam ediyor. Her türlü uydurma dava ile İmamoğlu’na bağ olup sonra da akıl almaz bir kumpasla hapse attıran bu çabalar hâlâ durulmadı. Diğer hedef de büyük bir başarıyla genel başkanlık yapan Özel’i koltuğundan indirmek! Yine “Şunu duydum”, “Bu bana söylendi”, “Öyle dediler” şeklinde tipik alıştırıldığımız havada kalan şahit ifadeleriyle davayı köpürtmeye çalışıyorlar. CHP’yi birinci parti yapan, haftada en az iki veya üç mitingde milyonları bir araya getiren kadroyu durdurabileceklerine ve şevklerini kırabileceklerine inandılar. 30 Haziran tarihinde bir duruşma gerçekleşecek. Türk halkının dilinin bir türlü alışamadığı “mutlak butlan” deyimi, CHP’nin 4-5 Kasım 2023 tarihli kurultayını “yok saymak” amacını güdüyor. CHP’nin ileri gelenleri bu davadan bir sonuç çıkmayacağını ve büyük ihtimalle ileri bir tarihe atılabileceğini düşünüyorlar. KARARDAN NİYE ŞÜPHELİYİM… Ben CHP yöneticileri kadar iyimser değilim ve “butlan” operasyonunun hedefine yönelik kararın çıkma ihtimali olabileceğini düşünüyorum. Nedeni basit, iktidar “tam saha press” politikası yürütüyor. Fatih Altaylı ’nın tutuklanması yine çok üzdü ama şaşırtmadı. İmamoğlu’nun avukatı Mehmet Pehlivan , MASAK raporundaki mükerrer işlemleri tespit ettikten sonra tutuklandı. Bunu kaç kere duyduk? İBB davasından Av. Yiğit Akalın ve Av. Serkan Günel benzer şeyler yaşayarak adli kontrol ile serbest kalmışlardı. İmamoğlu ve onun en doğal hakkı olan kendini savunma hakkının yargı eliyle yok sayılması yetmiyor, bunu protesto eden avukatların yürüyüş yapması yasaklanıyor! Sonuçtan niye mi şüphe duyuyorum? AKP’liler, CHP’yi gençlik ile barıştıran, enerjisi hiç bitmeyecek şekilde çalışan yeni kadronun tek bir gün kaybetmeden örgütlenmeye devam etmesini ve kendi partileri ile olan farkı yazın daha da açmasını istemezler de ondan! Umarım yanılıyorumdur… Normalde zaten hukuki olarak yeterli veriler elde yok. Temennimiz Özel’in haklı çıkması ve bu davanın yalnız CHP’yi aksatma çabasının güdük bir parçası olarak kalması… KILIÇDAROĞLU “YAN CEBİME KOYABİLİRSİNİZ” Mİ DİYOR? Muhakkak duymuşsunuzdur, Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Vahap Seçer , CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş , Kemal Kılıçdaroğlu ile görüşmeye gitti ve şayet “mutlak butlan” kararı çıkarsa ne yapacağını sordular. Aynı soru bir hafta kadar önce Özel’e de sorulmuştu ve Özel en kararlı şekilde, “Böyle bir karar çıkarsa ben bunu tanımam, parti aynı kararlılıkla yoluna devam eder” demişti. Ayrıca, milyonların mobilize olacağını ve partiye sahip çıkacağını en gür sesi ile söylemişti. İnsanlar, Kılıçdaroğlu’ndan da benzer bir kararlılığı duymak isterdi. Ama ne yazık ki olmadı. Kılıçdaroğlu, uygun bir üslup ve her tarafa çekilebilecek bir yanıt bularak “Partimi kayyuma terk edemem. Ben kabul etmesem kayyum gelecek. Kayyuma mı bırakayım? Karardan sonra Özel ile oturur, konuşuruz” deyivermiş! Kılıçdaroğlu, aylardır kendisi hakkında devam eden spekülasyonları ortadan kaldıracak değil, maalesef onları tescil edecek bir yanıt vermeyi tercih etmiş! Uzun lafın kısası, “Ben almayayım ama yan cebime koyun” demiş oluyor bu şekilde! Eski genel başkanlar ne zaman partiye davet edilse 6 Nisan olağanüstü kurultayı hariç, kendisi hiçbir zaman icabet etmedi. İmamoğlu cezaevine alınıp Özel maraton Saraçhane mitinglerini başlattığında da Saraçhane’ye gitmedi! Ne beklerdik? Kılıçdaroğlu’nun kendisinden hâlâ “Bay Kemal” diye bahseden isimlerin dolduruşuna geleceğine, en kararlı şekilde Özel’in direnişine destek vermesini, değil mi? Ama Kılıçdaroğlu, “Tabii ki kabul edilmez, böyle bir karar çıkarsa bunu hangi yolla bertaraf edeceğimizi Özel ile konuşur, uygun çözümü buluruz” diyemedi. Ümit Erkol ’un iddialarına verdiği yanıtlar ise daha beterdi, “Benim gelmemin ne zararı var?” Ardından da İmamoğlu için mitingler yapmaya devam etmenin gereksizliğini vurgulayarak “Yalnız hukuk yoluna yoğunlaşmak daha iyi” tarzında sözler söyledi. Ülkemizde demek Kemal Bey hukuka resmen güveniyor! Kendisinin 30 Haziran’dan beklentileri su yüzeyine çıktıkça son aylarda sürülen çatlak kapama boyaları fena halde dökülüyor. PAZARTESİ NELER GÖREBİLİRİZ? Pazartesi günü böyle bir karar çıkarsa gerçek bir liderlik yürüten Özel, “Buyurun Kemal Bey, kayyuma vermeyelim, ben size vereyim genel başkan odasını, sonra konuşuruz, çok haklısınız” filan demeyecek. Ama ne yapacağını söyleyeyim: (Bu sözlerim bir kişisel duyum değil, Özel’i çok iyi tanımama ve bugüne kadar söylediği ve yaptığı her şeyi değerlendirmeme dayanıyor) Aynen Saraçhane’deki gibi bütün partilileri genel merkeze davet ederek “Burası kalemizdir, Atatürk’ün partisidir, demokrasinin kalbidir, yurtsever insanların evidir” diyecek ve bu kabul edilemez durum bertaraf edilene kadar genel merkezde nöbet tutacak! Türkiye’nin yine gözü yaşaracak, insanlar genel merkeze akın akın gelecek. CHP ve AKP arasındaki fark en az 2-3 puan daha açılacak. Haksızlık sürdüğü müddetçe de bu fark açılmaya devam edecek. Çünkü anladığımız kadarıyla, Erdoğan’ın çevresinde kendisini sürüklendiği siyasi çöküşün farkına varıp ikaz eden kimseler yok. Kim bilir, CHP’yi bu şekilde hırpalayarak kasımda bir baskın erken seçime gitmek gibi senaryolar var akıllarında. Acaba Kemal Bey’in aklında neler var, onu artık bilemiyoruz! Umarım yanılırım ve böyle kumpas kararları çıkmaz, pazartesi dava ertelenmesiyle yetinilir.

Source: Bedri Baykam


18 yaşındaki Türk vatandaşı, Bangkok”u karıştırdı

Tayland”ın başkenti Bangkok’ta, 18 yaşındaki Türk vatandaşı kamu düzenini bozduğu gerekçesiyle gözaltına alındı. Yerel medyada yer alan haberlere göre, sarhoş olduğu iddia edilen genç, Khao San Caddesi yakınlarında yürüyen bir kadına sözlü olarak yaklaşmaya çalıştı. Kadının tepkisi üzerine ise genç, saldırgan tavırlar sergiledi.

Olay anına ait görüntüler sosyal medyada geniş yankı uyandırırken, güvenlik güçlerinin müdahalesiyle 18 yaşındaki Türk vatandaşı gözaltına alındı.

PASAPORT SÜRESİ DE DOLMUŞ

Tayland polisi, şüphelinin pasaportunun süresinin dolduğunu ve daha önce de yaralamayla sonuçlanan bir bıçaklı kavgaya karıştığını belirtti.

Kimliği açıklanmayan Türk vatandaşının, soruşturmanın ardından yargı önüne çıkarılacağı öğrenildi. Tayland medyası, olayın ülkede büyük tepki çektiğini ve turistik bölgelerde güvenlik önlemlerinin artırıldığını aktardı.

Source: Haber Merkezi


5 kişinin öldüğü kazada kahreden detay! 2 gün önce paylaşmış

Edirne”nin Uzunköprü ilçesinden il merkezine hastaneye gelen ve tedavi sonrası yeniden ilçeye dönüş yoluna geçen sürücülüğünü Muhammet Çelik”in yaptığı 22 AC 267 plakalı otomobil, Yeniköy yakınlarında kontrolden çıkarak ağaca çarptı. Sürücü Muhammet Çelik kazadan hafif sıyrıklarla kurtulurken eşi Yasemin Çelik, 1 yaşındaki oğlu Mehmet Özcan Çelik ve 10 yaşındaki kızı Yaren Çelik ile kayınbiraderi Arif Olçer ve Arif”in eşi Kübra Olçer kazada hayatını kaybetti. Sürücü Muhammet Çelik”in kazadan 2 gün önce sosyal medya hesabından eşiyle birlikte çekildiği fotoğrafı, “Bizi ölüm ayırır Yasemin”im” sözleriyle paylaştığı görüldü.

Source: Www.star.com.tr


Soykırımcı İsrail Gazze katliamını sürdürüyor: Bir günde en az 99 Filistinli şehit oldu

Soykırımcı İsrail ordusunun 7 Ekim 2023″ten bu yana saldırılarını sürdürdüğü Gazze”de, yoğun bombardıman, aç bırakma, zorla yerinden etme ve altyapının yıkımı sonucu büyük bir insani felaket yaşanıyor.GAZZE”YE YOĞUN BOMBARDIMANUluslararası kamuoyunun ve Uluslararası Adalet Divanı”nın ateşkes çağrılarına rağmen İsrail”in soykırım boyutuna varan saldırıları aralıksız sürüyor.İsrail ordusu dün sabah saatlerinden bu yana Gazze Şeridi”nin çeşitli bölgelerinde saldırılarını sürdürüyor.Hastane kaynaklarından alınan bilgiye göre, Gazze kentinin güneyindeki Şucaiyye Mahallesinde bir evin hedef alındığı saldırıda 12 Filistinli şehit oldu, bazılarının durumu kritik çok sayıda kişi yaralandı.Şucaiyye Mahallesinde bir başka evin bombalanması sonucu 2″si çocuk 5 Filistinli daha şehit oldu.Gazze kentinin batısındaki Şatı Mülteci Kampı”nda bir evin hedef alındığı saldırıda 4 çocuk şehit oldu, yaralananlar oldu.Ayrıca Gazze kentinin batısında sivillerin hedef alındığı hava saldırısında ise 5 Filistinli şehit oldu, yaralananlar oldu.Kentin kuzeybatısındaki Kerame bölgesinde evin bombalandığı saldırıda aralarında bir anne ile 2 çocuğunun bulunduğu 5 Filistinli şehit oldu.Gazze kentinin orta kesiminde toplanan Filistinli sivillerin hedef alındığı saldırıda 2 kişi şehit oldu.İsrail ordusunun Gazze Şeridi”nin kuzeyindeki Cibaliya Nezle beldesine düzenlediği saldırıda 3 Filistinli şehit oldu. Enkaz altında hala kayıpların olduğu belirtiliyor.İsrail ordusunun Gazze Şeridi”nin orta kesiminde bulunan Nusayrat Mülteci Kampı”nın kuzeyinde bir eve düzenlediği hava saldırısında 6, Deyr Belah”ta bir evi hedef aldığı saldırıda da 4 kişi şehit oldu.- REFAH VE HAN YUNUS”TA YARDIM BEKLEYEN FİLİSTİNLİLER ŞEHİT EDİLDİİsrail ordusunun Gazze Vadisi bölgesinin güneyindeki Salahaddin Caddesi”nde yardım bekleyenleri hedef aldığı saldırıda 7 Filistinli şehit oldu, 2″si ağır 18 kişi yaralandı.İsrail askerlerinin Gazze Şeridi”nin güneyindeki Refah kentinin batısında yine yardım bekleyenleri hedef aldığı saldırıda 3 Filistinli şehit oldu.Gazze Şeridi”nin güneyindeki Han Yunus kentinin çeşitli bölgelerinde İsrail saldırılarında 2″si yardım bekleyenler olmak üzere 5 Filistinli şehit oldu.Gazze Şeridi”nin farklı bölgelerinde son birkaç saatte yaşanan saldırılarda da 38 Filistinli şehit oldu.- “ÖLÜM TUZAKLARI”İsrail, 27 Mayıs”tan bu yana Birleşmiş Milletler (BM) ve uluslararası yardım kuruluşlarının denetimi dışında, ABD-İsrail güdümlü “Gazze İnsani Yardım Vakfı”nı devreye sokarak sözde yardım dağıtımı gerçekleştiriyor.Ancak bu yapı, BM tarafından tanınmıyor ve Filistinli gruplarca reddediliyor. Hamas, bu sistemi “ölüm tuzakları” olarak nitelendiriyor.İsrail, 2 Mart”tan bu yana Gazze Şeridi”ne giriş sağlayan tüm kara sınır kapılarını kapalı tutuyor. Yardım taşıyan yüzlerce tırın geçişi engellenirken, yalnızca sınırlı sayıda aracın Kerem Ebu Salim Sınır Kapısı”ndan geçişine izin veriliyor.Oysa Gazze”nin günlük en az 500 yardım tırına ihtiyacı bulunuyor.İsrail ordusunun 7 Ekim 2023″ten bu yana saldırılarını sürdürdüğü Gazze”de, yoğun bombardıman, aç bırakma, zorla yerinden etme ve altyapının yıkımı sonucu büyük bir insani felaket yaşanıyor.Uluslararası kamuoyunun ve Uluslararası Adalet Divanı”nın ateşkes çağrılarına rağmen İsrail”in soykırım boyutuna varan saldırıları aralıksız sürüyor.İsrail ordusunun Gazze”de, ABD ve İsrail güdümündeki “Gazze İnsani Yardım Vakfı” kanalıyla kurulan sözde insani yardım dağıtım merkezlerine düzenlediği saldırılarda 27 Mayıs”tan bu yana 549 Filistinli şehit oldu, 4 bin 66 kişi ise yaralandı.07.12 Hamas”ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları Sözcüsü Ebu Ubeyde, İsrail hükümetinin halkını kandırdığını ve askerlerini “hayali siyasi hedefler” uğruna “Gazze”de bataklığa” sürüklediğini belirtti.01.49 Katil İsrail ordusunun, Gazze Şeridi”ne dün düzenlediği saldırılarda 13″ü yardım dağıtım noktalarında olmak üzere en az 99 Filistinli şehit oldu.00.10 İsrail ile İran arasında 12 gün süren karşılıklı saldırıların ateşkesle sonuçlanmasının ardından Gazze”de devam eden saldırılar yeniden İsrail gündemine oturdu. Gazze”deki İsrailli esirlerin aileleri ile muhalefet partileri, savaşı sonlandırmak pahasına bile olsa esir takası anlaşması yapılmasının zamanı geldiğini söylerken, radikal sağcı kesim Gazze”nin işgal edilmesi gerektiğini ifade ediyor. İsrail ordusunun, Gazze”de son zamanlarda verdiği kayıplar, “İsrail askerlerinin hala neden Gazze”de olduğu” yönündeki soruları da gündeme getiriyor.00.01 Birleşmiş Milletler Yakın Doğu”daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA), Gazze Şeridi”nde Filistinlilerin susuzluk nedeniyle “ölüm riskiyle karşı karşıya olduğu” konusunda uyardı.00.00 Hamas”ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları, Gazze Şeridi”nin güneyindeki Han Yunus kentinde 7 İsrail askerinin öldüğü belirtilen pusuya ilişkin görüntüyü yayınladı.İsrail ordusu, Gazze Şeridi”nde 19 Ocak”ta yürürlüğe giren ateşkesin ardından 18 Mart sabahı şiddetli saldırılarına yeniden başladı.İsrail”in Gazze Şeridi”ne 7 Ekim 2023″ten bu yana düzenlediği saldırılarda yaşamını yitiren Filistinlilerin sayısı 56 bin 77″ye, yaralıların sayısı da 131 bin 848″e yükseldi.27 Mayıs”tan bu yana İsrail-ABD güdümlü “Gazze İnsani Yardım Vakfı” tarafından insani yardım adı altında kurulan dağıtım bölgelerinde Filistinlilerin hedef alındığı sistematik saldırılar sonucu ölenlerin sayısı 516″ya, yaralıların sayısı da 3 bin 799″a çıktı.İsrail ordusu, Gazze Şeridi”nde işgali genişletecek ve kalıcı hale getirecek saldırı planını uygulamaya başladı. Başbakan Binyamin Netanyahu, Gazze Şeridi”nin tamamını işgal edeceklerini duyurdu.İran”a 13 Haziran”da kapsamlı saldırılar başlatan İsrail, dünyanın ilgisinin başka noktaya çekildiği sırada Gazze”ye saldırılarını sürdürüyor.

Source: Www.star.com.tr


Sarıyer”de nişanlı dehşeti: Genç kadını başından vurdu, kaçtı

stanbul’un Sarıyer ilçesi, gece saatlerinde kan donduran bir olaya sahne oldu. Kocataş Mahallesi Kılıçpınar Caddesi’nde yaşanan olayda, aralarında çıkan tartışma sonucu genç bir kadın, nişanlısı tarafından silahla başından vuruldu. Ağır yaralanan kadın hastaneye kaldırılırken, saldırgan olay yerinden kaçtı. Polis ekipleri, kısa süre içinde şüpheliyi Şişli’de yakalayarak gözaltına aldı.

Tartışma Kanlı Bitti

Gece yarısı meydana gelen olayda, nedeni henüz belirlenemeyen bir tartışma nedeniyle nişanlı çift arasında gerginlik yaşandı. Gerginliğin şiddete dönüşmesiyle erkek şahıs, yanında taşıdığı tabancayla nişanlısının başına ateş etti. Caddede yankılanan silah sesleri üzerine çevredekilerin ihbarıyla olay yerine sağlık ve polis ekipleri sevk edildi.

Genç Kadının Hayati Tehlikesi Sürüyor

Ağır yaralanan kadın, sağlık ekiplerinin olay yerindeki ilk müdahalesinin ardından hastaneye kaldırıldı. Doktorların verdiği bilgiye göre, genç kadının hayati tehlikesi halen devam ediyor. Olay sonrası kaçan saldırgan için geniş çaplı operasyon başlatan polis, kısa süre sonra şüpheliyi Şişli’de yakalayarak gözaltına aldı.

Soruşturma Devam Ediyor

Kadın cinayetlerine dair kamuoyunda artan hassasiyetin bir yenisi olarak kayıtlara geçen olayla ilgili emniyet güçleri çok yönlü soruşturma başlattı. Saldırganın ifadesi alınmak üzere karakola götürüldüğü öğrenilirken, genç kadının hastanedeki tedavisi sürüyor.

Source: Haber Merkezi


Açlık, katliam ve sürgün

Katil İsrail ordusunun, Gazze Şeridi”ne düzenlediği saldırılarda 12″si yardım dağıtım noktalarında olmak üzere en az 47 Filistinli hayatını kaybetti. Birleşmiş Milletler (BM) Yakın Doğu”daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) Genel Komiseri Philippe Lazzarini, Gazze”de korkunç bir durumla karşı karşıya olunduğunu dile getirdi. İsrail”in İran”a yönelik saldırılarının başlamasının ardından uluslararası alanda Gazze”ye yönelik ilginin ciddi şekilde azaldığını belirten Lazzarini, Gazze”deki insanların, İsrail”in utanç verici sözde yeni yardım sistemi nedeniyle kendilerini tamamen kapana kısılmış hissettiğini vurguladı. “KIYAMET” GİBİ Lazzarini, “Kendi kendilerine şu soruyu soruyorlar; “Ailemi açlıktan ölüme mi terk edeyim yoksa insani yardıma ulaşmaya çalışırken öldürülmeyi mi göze alayım?” Gazze”de korkunç bir durumla karşı karşıyayız” diye konuştu. Pek çok kişinin Gazze”yi “kıyamet sonrası” bir ortam olarak tanımladığını aktaran Lazzarini, “Bu durum, uluslararası toplumun dikkatini gerektiriyor” ifadelerini kullandı. Lazzarini, “Bölgede kesinlikle gerginliğin azaltılması gerekiyor. Bölge, yeni bir çatışmanın yayılmasını daha kaldıramaz” dedi. Gazze Şeridi”ndeki hükümetin medya ofisi, İsrail ordusunun ABDİsrail destekli yardım merkezlerinden yiyecek almaya çalışan Filistinlilere kasıtlı olarak gerçek mermilerle ateş açtığını belirtti. Hükümet Medya Ofisi Müdürü İsmail es-Sevabite, “Hastanelere ulaşan yaralanmalar, baş, göğüs ve üst uzuvlar gibi hayati bölgelerde yoğunlaşıyor. Bu da keskin nişancıların gerçek mühimmatla kasıtlı atış yaptığını açıkça ortaya koyuyor” dedi. İsrail, Filistinlileri sürekli bir yerden başka bir yere sürgün ediyor. İSRAİL 16 BİN 802 ÖĞRENCİYİ KATLETTİ İSRAIL”in 7 Ekim 2023″te başlattığı soykırım savaşından bu yana işgal altındaki Batı Şeria ve Gazze Şeridi”nde 16 bin 802 Filistinli öğrenci hayatını kaybetti. İsrail”in saldırılarında üniversite öncesi okullarda 705, üniversitelerde ise 221 olmak üzere 926 eğitim personeli yaşamını yitirdi. Gazze”de 118″den fazla devlet okulu yıkıldı, 252 okul ciddi hasar gördü. 91 okul tahrip edildi, 60″tan fazla üniversite binası tamamen yıkıldı. Birleşmiş Milletler Yakın Doğu”daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı”na (UNRWA) ait 93 okul bombalandı. ATEŞKES MUAMMASI ABD Başkanı Donald Trump, Hollanda”nın Lahey kentinde düzenlenen NATO Zirvesi görüşmeler öncesi gazetecilerin sorularını yanıtladı. Gazze”deki durumla ilgili Trump, Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff”un kendisine Gazze”de ateşkesin çok yakın olduğunu söylediğini bildirerek “Gazze”de büyük bir ilerleme var” dedi. Öte yandan Haaretz gazetesine konuşan İsrailli bir kaynak, Trump”ın açıklamasının aksine İsrail- Hamas arasındaki müzakerelerde henüz bir ilerleme olmadığını belirtti.

Source: Sabah