Namusuma laf etti
Güzin Abla, ben 22 yaşında, öğretmenlik yapan bir kadınım. Sevdiğim kişiyi bırakıp başkasıyla evlenebileceğimi düşündüm ama büyük bir hata yapmışım…Üniversiteye başlarken liseden tanıştığım biriyle sevgili olmuştum. 4 sene boyunca zaman zaman ayrılıp barıştığımız bir ilişki ilerlettik. Son zamanlarda artık onu eskisi gibi sevmediğimi ve ayrılmak istediğimi fark ettim. Beni isteyen bir yakınımız var. Ailem onunla evlenmemi çok istiyordu.KPSS sınavından sonra ilişkimi bitirip ailemin beğendiği gençle konuşma kararı aldım. Sosyal medyada sahte bir hesap açıp onunla konuşmaya başladım ama beni tanıdı. Görüşme ilerleyince aramızda cinsellik konusu açıldı, sanal ilişki yaşadık. Sonraki günlerde bu yüzden karakterime ve namusuma laf etti. Sanal ilişki teklifini hemen kabul eden bir kadına nasıl güvenebileceğini sordu.Bense çok pişmandım yaptığımdan. Sadece onun istediklerini yerine getirdim. O ne dediyse onu yaptım. Büyük bir gaflete düşmüşüm…Ondan önceki erkek arkadaşımla da böyle bir şey yaşadığımı anlattım. Beni dinledi, uzun uzun konuştuk. Sonra benimle tekrar görüşmek istediğini söyledi. Ama artık ona güvenmiyorum, beni kandırdığını düşünüyorum. Bana söylediklerini aklımdan çıkaramıyorum.Bu arada eski sevgilim de mesaj attı ve iş sahibi olduktan sonra onu beklersem benimle hâlâ evlenmek istediğini dile getirdi. Oysa ben ona ihanet ettim, hem de büyük bir ihanet.Allah’a tövbe ediyorum. Çok pişmanım, şimdi ne yapacağımı bilmiyorum. Kafam çok karışık, bana hakaret eden o gençle de artık bir araya gelemem. Ama onunla sanal da olsa cinsellik yaşadım. Bir yandan da ilk sevgilimi terk ettiğim için pişmanım. Şimdi onun kıymetini anladım. Lütfen bana yardım eder misiniz? Ne yapmalıyım?◊ Rumuz: Çok pişmanımYANITSevgili kızım, mazbut bir aile kızı olduğunu anlıyorum da pek tanımadığın bir gencin yönlendirmesiyle nasıl böyle bir tuzağa düşmüşsün, onu anlayamıyorum. Zaten bu söylediğinin nasıl bir şey olduğunu bile düşünmek istemiyorum.Umarım görüntülü görüşme yapmamışsındır. Bir yandan da soyunup fotoğraflarının çekilmesine fırsat vermediğini diliyorum bütün kalbimle…Yoksa o genç adam bunu fırsat bilip sana şantaj bile yapabilir.Bu vesileyle tüm genç kızları uyarıyorum. Şu görüntülü görüşmeler çok çok tehlikeli, bunu aklınızdan çıkarmayın.Bu görüntüleri hatta konuşmaları kayda alıp size istemediğiniz her şeyi yaptırabilirler. Kim olursa olsun, uzun yıllardır tanıdığınız biri bile olsa, karşınızdakine inanıp böyle bir hataya düşmeyin sakın…İşte kızım, senin için de endişeliyim bu yüzden. Ne gerek vardı da çok fazla tanımadığın birine güvenip, inandığın değerleri de göz ardı edebilmişsin? Yanlış yapmışsın güzel kızım, çok yanlış.Diyorsun ki; “Ben daha önceki sevgilimle de bunu yaşamıştım”. Hayır kızım, öyle her erkeğe inanıp telefon ya da bilgisayar aracılığıyla böyle bir deneyime girişme. Sanal olduğu için sakınca görmüyor olabilirsin ama sandığının aksine, bu gibi davranışların çok ciddi sonuçları olabilir.Eski erkek arkadaşına dönsen de yeni bir erkek arkadaş edinsen de hiç kimseye güvenip böyle bir yanlışı tekrarlamaya kalkışma sakın.
Source: Güzin Abla
Narin davasında ikinci gün! Tutuklu sanıklar adliyeye getirildi
Diyarbakır”da kaybolduktan 19 gün sonra cansız bedeni bulunan 8 yaşındaki Narin Güran”ın cinayet davasında ikinci duruşma bugün saat 09.00″da kaldığı yerden devam edecek.Dünkü 14 saatlik duruşmanın sonunda mütaalasını açıklayan savcı “Herkes suç ortağı. “İyi hal”e yer yok. Aile, polisleri yanlış yönlendirdi” demişti.Elde edilen veriler ve dosya kapsamındaki delillere bakıldığında sanıkların olay günü Arif Güran”ın evinde olduğunun belirlendiğini ifade eden savcı, Salim Güran, Yüksel Güran, Enes Güran ve Nevzat Bahtiyar hakkında iştirak halinde çocuğu öldürmek suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istedi. Savcı, TCK”nın ilgili maddeleri gereği sanıkların cezalarında iyi hal indirimine gidilmemesini talep etti.ARİF GÜRAN: BİRİ KOLTUĞUNDAN OLMASIN DİYE BİR AİLE MAHVEDİLDİMütalaanın ardından baba Arif Güran söz aldı. Baba haykırarak, şöyle konuştu: “Ben uyuyamıyorum. Uyuduğumda kızım beni çağırıyor. Küçük kızımdan ne istediniz? Bir caninin bir namussuzun lafıyla benim ailem mahvoldu. Ben intihara kalkıştım. Bir insan koltuğundan olmasın diye bir aile mahvedildi.” Anne Yüksel Güran ise ağlama krizine girdi.DURUŞMA SALONU KARIŞTIDuruşma salonunda Nevzat Bahtiyar”ın avukatı Ali Eryılmaz ile ağabey Enes Güran arasında arbede çıktı. Amca Ali Rıza Güran, “Peygamber aşkına yeter artık” diye sesini yükseltirken aile yakınları ise “adalet” diye bağırdı. Arbede nedeniyle mahkeme başkanı salonu boşaltma kararı aldı. Tutuklular salondan çıkartılırken duruşmaya 45 dakika ara verildi.MAHKEME BAŞKANI: AİLE YAKINLARINI ARTIK SALONA ALMAYACAĞIZAranın ardından duruşma tekrar başladı. Mahkeme başkanı, “Bir konuda anlayış bekliyorum. Bugünden itibaren aile yakınlarını salona almayacağız çünkü ben onları iki kez uyardım.” dedi. Daha sonra Enes Güran ve Yüksel Güran”a “İyi misiniz?” diye sordu. Anne Yüksel Güran ise “Kusura bakmayın” diye yanıt verdi.ENES GÜRAN”IN AVUKATINDAN İTİRAZEnes Güran”ın avukatı Mustafa Demir, ailenin salondan çıkarılmasına itiraz etti.Mustafa Demir: İtiraz eden amcanın sağlık sorunu var. Diğer aile üyeleri saygısızlık etmedi. İtiraz ediyoruz, aksi takdirde duruşma komple kapalı yapılsın.Mahkeme başkanı: Gereği düşünüldü. Hüseyin Güran”ın tepkisinin ardından, salonun boşaltılması talebim üzerine “Bizi kimse salondan çıkaramaz” söylemleri nedeniyle, salonda olmalarını istemiyoruz. Yarın tekrar konuşuruz.”BUGÜN KARAR ÇIKMASI ZOR, HATTA İMKANSIZ”Mahkemeye verilen 5 dakikalık ara sona erdi.Diyarbakır Barosu”ndan Avukat Metin Arkaş: Biz bu yargılamayı yaparken, 2 yaşında cinsel istismara maruz bırakılarak yaşamını yitiren Sıla bebeğin davası da Tekirdağ”da görülüyor. Sonuç olarak, çocukların yaşam hakkını korumak bireylerin ve devletlerin görevidir. Ancak 2016″dan beri Türkiye”de kaç çocuğun kaybolduğuna dair bir veri bulunmuyor. Narin”in kaybolması üzerinden baktığımızda, etkin bir arama sisteminin olmadığını açıkça görüyoruz.Avukat Arkaş”ın ardından konuşan mahkeme başkanı,”Bugün karar çıkması zor hatta imkansız” dedi.”BEN AVUKATLIK HAYATIM BOYUNCA, DELİLLERİN TV PROGRAMLARINDA TARTIŞILDIĞINA TANIK OLMADIM”Gazeteci Rojda Altıntaş”ın aktardığına göre, Diyarbakır Barosu eski Başkanı Nahit Eren duruşmada söz aldı ve şunları kaydetti: Ben avukatlık hayatım boyunca, delillerin sosyal medya ve TV programlarında tartışıldığına tanık olmadım. Peki Diyarbakır Barosu bunu hiç yapmadı mı? Yaptık. Zaman zaman kamuoyunda açıklamalarda bulunduk. Ama taraflara ilişkin bir suçlama yöneltmedik. Sosyal medyaya tweet atayım, TV programlarına çıkayım diye düşünüp mahkeme heyetinin bir karar vereceğini beklemedik. Yargı bu değil.”BİZ DAVA DOSYASINA AVUKAT BULAMIYORUZ” DEMİŞLERDİ”Diyarbakır Barosu üzerinden bu davayla ilgili algı oluşturmaya çalışıldı. Güran ailesini hiç tanımıyorum. Ama Diyarbakır Barosu”nun bir hafızası ve tecrübesi var. Bu cinayetlerden edindiğimiz tecrübe şu: Lütfen aileyle ve köyle hiçbir temas kurmayın. Neden bunu anlatıyorum? Çünkü bu cinayetlerde, maalesef ailelerin kendi sosyal çevrelerinde zaman zaman şüpheli ya da sanık olarak ceza aldıklarını biliyoruz. Televizyonlara çıkıp hala Diyarbakır Barosu”na etiket yapıştırmak isteyenler oluyor. Bir kez daha anlatıyorum: 14 Eylül”de bana geldiler. Ben de sadece baroda görüşebiliriz dedim. Geldikleri zaman dört kişi geldi. Biri dosya şüphelisi, yani tahliye olan. Geldikleri zaman dört saat görüştük. Meslektaşlarıma, Baro Başkanlığı yapmanın nezaketiyle bir şey söylemedim. Bana sitem ettikleri konu şuydu: “Biz dava dosyasına avukat bulamıyoruz” demişlerdi.”AİLEYİ ŞEYTANLAŞTIRMAK GİBİ BİR TUTUM İÇERİSİNDE OLMADIK”Konuştuğumuz ana husus, avukat bulamamaları ile ilgiliydi. Aileden 20 küsür şüpheli vardı. Avukatların milyonlar istediğini söylediler. Konu bir şekilde buradan çıktı. Arif Bey, biz asla aileyi şeytanlaştırmak gibi bir tutum içerisinde olmadık. 14 Eylül Cuma günü aradılar, 15 Eylül Pazar günü baroyu açtık ve görüştük. “Çocuklarımız okula gidemiyor” dediler. Kim buna sessiz kalabilir? O çocukların Narin”den farkı nedir? Gerçekten mağduriyet ifade edildi. Ben de kendilerinden rica da bulundum. “Kamuoyunda bir algı oluştu, ama ben buna sebep vermedim. Kendinizi sorgulamanız gerek” dedim. “Lütfen biliyorsanız söyleyin” dedim.Şebnem Korur Fincancı, saygı duyduğum birisi, “Diyarbakır Barosu işkence için gereğini yapmalıydı” demiş. Size bir telkinde bulunmadılarsa, ben o suç duyurusunu nasıl yapayım? Aile bize gelir ve “Cezaevinde kötü muamele gördük” der. Ancak bize bu konuda soruşturma ya da suç duyurusu yapmamız konusunda herhangi bir talepte bulunmayacaklarını ifade ettiler.”BU DOSYADA KÜÇÜK ÇOCUKLARIN DA ALET EDİLDİĞİNİ SÖYLEDİM”Cezaevinde akrabalarına işkence yapıldığını söylediler. “Tamam, kolluk aşamasında anlatırız ama bu cezaevinde çok zor” dediler. Enes”in cezaevinden götürüldüğünü, kendisine işkence edildiğini, dişlerinin çekildiğini iddia ettiler. Şunu da iddia etmiyorum: “İşkence yoktur” gibi bir şey söylemiyorum, hukukçuyum. 17 Eylül”de şunu söyledim: “Cezaevinde böyle bir iddia varsa, İnsan Hakları Merkezimiz ile bu sürece dahil olacağız. Ama özel avukatlarınız var.” dedik. Avukatları da bize geri dönüş yapmadı.Diyarbakır Barosu, eğer işkence iddiasına dair mağdur veya yakınlarından bir talep olursa gereğini yapar. Baran Güran ile 24 Eylül”de yine görüştük. Dertlendi. Şimdi meslektaşlarıma soruyorum: 16, 23, 24 Eylül”de görüştük. Peki beni neden azlettiler, biliyor musunuz? 24 Ekim”de. Hukukçu olarak çıktığım tek program, Armağan Çağlayan”ın programıydı. O programda, “Maalesef bu dosyada küçük çocukların da alet edildiğini” söyledim. İşte bu sebepten dolayı beni azlettiler.”İKİNCİ HAVALE İŞLEMİ İSE 15.28″DE GERÇEKLEŞİYOR”Saat 15.19″dan önceki Salim Güran”ın GPS kaydına bakalım. 15.16″da Salim Güran”ın telefonu bir bankacılık işlemi yapsaydı, telefonundan herhangi bir internet kaydı bulunmuyor. Yani herhangi bir havale işlemi gerçekleştirmemiş. Salim Güran”ın yakın zamanda, bir hafta önce mahkemenize sunulan telefon verilerine göre—yani şu telefona bir işlem yapıldığında hangi saniyede hangi uygulamanın öne çıktığını görebiliyorsunuz—bu işlemler incelenmiş. İkinci havale işlemi ise 15.28″de gerçekleşiyor. Bu sırada, tam o saniyelerde 71 saniyelik bir GPS bağlantısı bulunuyor. Birden fazla işlem için bağlanmış, telefonun birçok arka uygulaması sisteme bağlanmış. Ben Onur Bey”in yerinde olsam, telefonun imajından bu mesajı alırdım. Lütfen yanlış anlamayın.Salim Güran”a ait telefonun ödeme günü, ayın 21″i. Peki, Salim Güran o an resmî bir işlem yapma ihtiyacı mı hissetti? Meslektaşım şunu söyledi: Salim Güran”ın telefonda inanılmaz bir veri akışı var. Bu durumda, “Telefonda temizlik mi yapılıyor?” diye şüphe duyarım. Şimdi gelelim, yine sosyal medya üzerinden yayınlanan bir videoyaRuhi Kaya”nın video kaydını açar mısınız? O beyaz araç bu. 15.41″de geçiyor. Onur Bey”in gösterdiği saate göre, bu araç 15.41″de oradan geçiyor. Ancak bu araç Salim Güran”ın aracı değil. Baz verisini çürütmek üzere bir video paylaşıldı”SALİM”İN ARACININ GELDİĞİNİ GÖREBİLİRİZ”Ulusal Kriminal de Onur Bey”in düştüğü hataya düşmüş. Ulusal Kriminal, 15.34 diyor, ancak 6 dakika ileri alınca durum değişiyor. Önceki araç bir traktör. Ruhi Kaya, kamera görüntülerinden geçiyor ve oradan 1 dakika sonra gelen bir otomobil var. Bunu niye anlatıyorum? Herkes şu hataya düştü: Nevzat”ın aracının yukarıdan aşağıya indiğini göremiyoruz. Ama iddiası doğruysa, Salim”in aracının geldiğini görebiliriz. Ancak göremeyeceğimiz bir yol da var.”MUTFAKTA İKİ KEZ DOLANDIM, 45 ADIM OLDU”Eğer bu adımsayar, tespit ettiğiniz gibi doğruysa, kız çocukları iş yapıyor, alışveriş yapıyor, hatta çocukları ödeme için kendisini çağırıyor ve kendisi gidiyor. Ben mutfakta iki kez dolandım, 45 adım oldu. 19.00-20.00 arasındaki 2 bin küsurluk adım. Narin”in kaybolma haberini alıyor. Asıl kritik soru şu: Narin kaybolduktan sonra 20.00-24.00 arası adımlarını saydığınızda, camiye gitmek, okula gitmek gibi bir hareketlilik var mı? Yani neyi ifade etmek istiyorum: Bu olay örgüsüyle örtüşmeyen bir telefondaki uygulama var. Şimdi saat 16.10″da Arif”in evinin önünden ayrılış anını göstereyim. Salim”in aracı, 16.18″de köyde. Şimdi bana “Bu nokta araba mı?” demeyin. 16.13″te burada, kavşakta şu an devam ediyor. Ruhi Kaya”nın tabelasına geçiyoruz. 16.10″da Arif”in evinden ayrılıyor. Baz verisi hepimizin önünde.”BİZE BU DOSYADA HİÇ KİMSE GERÇEĞİ ANLATMIYOR”Ruhi Kaya”nın kamera kayıtları… Bu görüntüler silinmiş. Bu görüntüler sonradan getirilen görüntüler. Mehmet Selim Atasoy kaçta geliyor biliyor musunuz? 16.23. Motosikletini görüyor musunuz? Salim”in girdiği yerden tarlaya giriyor. Tam Mehmet Selim Atasoy 16.23″te geçerken, meşhur elektrikçilerin görüntüsü var. Onların mavi arabası. Bunu niye anlatıyorum? Bugün Ramazan Atasoy”a bir soru sordum: “Siz orada gün içerisinde Salim ve babanız dışında kimseyi gördünüz mü?” diye. “Hayır” dedi. Sonra tekrar sorduk, “Hatırlamıyorum” dedi. Yani neyi ifade etmeye çalışıyorum? Bize bu dosyada hiç kimse gerçeği anlatmıyor.”15.40 GİBİ BİR TELEFON İLE GÖRÜŞMESİ VAR. KİM OLDUĞUNU BİLMİYORUZ”Salim Güran”ın geri getirilen WhatsApp görüşmeleri dosyada var. 22 Ağustos”tan itibaren telefonundaki ses kaydı kapatılıyor. 23 Ağustos”ta ise geriye dönük arama kayıtları siliniyor. Hepsinin bir sebebi var. Şunu sormak istiyorum: İlk bize şunu söyledi. Tanımlaması neydi? Eskort ile görüştüm dedi. Peki, biraz sonra gözaltına alınma riskim varsa ben kayıtları silerim. Narin”in kaybolması ile bağın yoksa neden sildin? Dosyamızın ilk şüphelisi Muhammet Kaya”dır. 22 Ağustos”ta o meşhur terlik nedeniyle bir şüpheli oluştu. 25″inde Enes gözaltına alındı. Enes İstanbul”a götürüldü. Ben de sordum. Asıl kritik mesele şu: Ben hala bulamadım. 15.40 gibi bir telefon ile görüşmesi var. Kim olduğunu bilmiyoruz. Bunun dışındaki tüm kişileri tespit ettik. En son şüphelendiğim şey ise 19.36″da bir WhatsApp görüşmesi ve 19.45″te telefon üzerinden yapılan bir görüşme. Eğer bu telefonda ses kaydı varsa açık. Birazdan size çok önemli birkaç kaydı dinleteceğim.”GÜRAN AİLESİ, BİZE BU ALGININ İZAHINI YAPSIN”Bizim, Enes”in telefonunun kapanmasının gerekçesini oluşturmamız lazım. Osman Güran dosyada hiçbir zaman şüpheli olmadı. Şüphe uyandırmak adına konuşmuyorum. Diyarbakır”da merkezde kafede çalışan Osman, bize diyor ki: “Ben saat 19.50″de duydum.” Narin”in kaybolduğu biliniyor. Anne Osman ile görüşüyor ama bize, “Ben işteyken haber aldım” diyor. Peki, Osman önümüze bir daha nerede çıkıyor? Baba Arif Güran anlatıyor: O gece, oğlunun telefonu paramparça, olaydan duyduğu üzüntüden dolayı. Ancak 19.27″de Osman Güran, Arif Güran”a bir mesaj atıyor ve bu mesaj siliniyor. Ve bu mesaj o gece siliniyor. Sonra Osman diyor ki, “Ekran desenini unuttum.” Güran ailesi, bize bu algının izahını yapsın. Biri bana bunu izah etsin. Biz şüphe duymayalım da kim duysun Enes”in telefonu ertesi sabah açılıyor. Sabahın 5″inde hareketlilik başlıyor. Baran Güran, Enes”i 05.32″de arıyor. Yaklaşık 14 görüşme kaydı var. Hukukçuyum ve bu durumu yorumluyorum.””SİZ NASIL O VERİLEN SAATE GÖRE İZLEME YAPMAZSINIZ?””Hiç magazinleştirmedim. Kimse bizden bu konuda bir cümle duyamaz. Komutan, net bir şekilde Salim”e soruyor. Salim, “Vallahi bilmiyorum, komutanım” diyor. “Kuran kursundan geliyor” diyor. Eğer 15.11″den sonra evine giderken kaybolduğunu biliyorsak, komutan da biliyor. Şakir Başçavuş izinde. Başka bir komutana Salim Güran, “15.00-15.30″da kayboldu” diyor. Arif Bey”in bahsettiği Dara-2″ye gidiyorlar, ama 18.00″den sonrasını izliyorlar. Niçin? Kolluğu savunmak adına değil ama siz nasıl o verilen saate göre izleme yapmazsınız? İzlemiyorlar. Eğer Dara-2″ye o saatler izlenseydi ve Şahingöz görüntüleri incelenseydi…”NEVZAT CİNSEL İSTİSMARDA MI BULUNDU? BİLEMEYİZ”PSA… ilk celsede ısrarlı şekilde Nevzat”a şunu sordum. Çanta neredeydi? dedim daha önce “kapalıydı” dedi. Ben de soruyorum, eleştirebilirler. PSA hangi numunelerden cıktı? Vajen dış kilot iç yüz. Nereden cıktı? Narin”in çantasından! Özür dilerim burada Enes ve annesi var. Rapor şunu söylüyor, cinsel istismarı tespit edemem diyor. Yazma ve etek çantanın içerisinde ise vajen 2 de yok, kilot ön yüzde de yok, dış yüzeyde var. PSA testi nasıl yapılır? Şu şekilde kartla. Olay örgüsünde şunu oturtamıyorum, Cinsel ilişki sıradındaki şahıslardan bunlara geçtiyse… Ve ben şunu anlıyorum, o zaman bu eşyalara biri temas etti. Anneden de bulamış olabilir bilemeyiz? Nevzat cinsel istismarda mı bulundu? Bilemeyiz.Bu aile bireyleri, Narin bulunca yas tutacaklarına kavga ediyorlar. Ben bütün bunları anlattığım zaman, Arif Güran”ın acısını hissediyorum ama uydurulmuş bir delil ile konuşmadım. O gün orada bir şey yaşanmadı mı? Bir şey yaşanmış. Nevzat”ın silik olduğunu söyleyen aile bireyleri var. Benden önce şüphe duyan bir Arif Güran var.Diyarbakır Barosu katılan taraf olarak 4 sanığın cezalandırılmasını talep ediyor. “”RAMAZAN ATASOY”UN İFADELERİ DE SALİM İLE ÇELİŞKİLİ”Diyarbakır Barosu eski Başkanı Nahit Eren”in konuşmasının ardından Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı avukatları söz aldı. Avukatlardan Abdullah Yılmaz, Yüksel Güran, televizyon programında söylediklerine “Kesinlikle böyle ifadede bulunmadım” diyor. Salim Güran ile telefon görüşmesi yapmadığını, HTS kayıtları çıkınca yanlışlıkla veya çocukların aramış olabileceğini söylüyor. Salim Güran, olay günü yaptıklarını çelişkili anlatıyor. Ramazan Atasoy”un ifadeleri de kendisi ile ve Salim ile çelişkili. 36 tanık var, hepsi birbiriyle çelişiyor. 4 sanık için de ağırlaştırılmış müebbet talep ediyoruz” dedi.DURUŞMA 14 SAAT SÜRDÜ, BUGÜNE ERTELENDİDiğer avukatların da konuşmalarının tamamlanmasıyla Mahkeme Başkanı, saat 09.00″da başlayan duruşmayı bugün sabah saat 09.00″a erteledi. Bugün görülen duruşmada, 3 tanık ve 3 sanık dinlendi.İŞTE SAVCININ OKUDUĞU MÜTALAADiyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesi”inde görülen Narin Güran”ın öldürülmesine ilişkin davada savcılık, esas hakkındaki mütalaasında şu taleplerde bulunmuştu:Sanıklar Enes Güran ve Yüksel Güran, İştirak halinde çocuğa karşı kasten öldürme suçundan, Türk Ceza Kanunu”nun (TCK) 37/1 maddesiyle birlikte 82/1-d,e, 53/1 ve 63. maddeleri gereğince ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılmaları talep edildi.Sanıklar Salim Güran ve Nevzat Bahtiyar, aynı suça ilişkin TCK”nın 37/1 maddesiyle birlikte 82/1-e, 53/1 ve 63. maddeleri gereğince ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılmaları talep edildi.TCK 62. Maddesi(Ceza indirimi): Sanıkların eyleminin niteliği ve yargılama sürecindeki tutumları dikkate alınarak ceza indirimi uygulanmamasına karar verilmesi talep edildi.Cezaların ağırlığı dikkate alınarak sanıkların tutukluluk hallerinin devamına karar verilmesi istendi.Hak mahrumiyeti: Suçun niteliği nedeniyle TCK 53. madde gereğince sanıkların belli haklardan yoksun bırakılması talep edildi.Cezanın mahsup edilmesi (Sanıkların gözaltı ve tutuklulukta geçirdiği sürelerin cezalarından düşülmesi istenmiştir)Yargılama giderleri: 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu”nun 325/1 maddesi uyarınca yargılama giderlerinin sanıklardan tahsil edilmesi talep edildi.Erhan Güran”a ilişkin görüntüler: Van Kriminal Şube Müdürlüğü”ne gönderilen kamera kayıtlarının incelenmesi sonucunda görüntülerde yer alan şahısların, “kasten yaralama, tehdit, suçluyu kayırma, suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme” suçlarına ilişkin deliller taşıdığı değerlendirilmiş ve Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı”na suç duyurusunda bulunulması talep edildi.
Source: Erdem Aksoy
2024″te ayrılanlar
2024; ayrılık lügatına Kademeli nin girdiği, ikinci şansın da yaver gitmemesiyle dikkat çekti. Bu yıl görüldü ki genel olarak ünlülerin ilişkisi uzun sürmedi.ÖZGÜ NAMAL – MEHMET FERMAN DOĞAN Özgü Namal, 2023 ün ağustos ayında turizmci Mehmet Ferman Doğan ile aşk yaşamaya başlamıştı. Namal ile Doğan, 12 Ocak ta ayrıldı.DENİZ IŞIN – ERDEM ŞANLI Aralık 2023 te aşk yaşadıklarını duyuran oyuncu Deniz Işın ile meslektaşı Erdem Şanlı, ilişkilerini fazla uzun sürdürmeyerek, ilişkilerini; 30 Ocak ta sonlandırdı.DANLA BİLİC – EMİRHAN ÇAKAL Danla Bilic ile rapçi Çakal (Emirhan Çakal), 2023 ün ilk aylarında aşk yaşamaya başlamıştı. İkili, 7 Mart ta ayrıldı.BERTAN ASLLANİ – HAZAL ŞENEL2020 de nişanlanan oyuncular; Hazal Şenel ile Bertan Asllani nin evlenmesi beklenirken, 20 Mart ta ayrıldıkları haberi geldi.NİLSU BERFİN AKTAŞ – HAKAN AYDIN Nilsu Berfin Aktaş, şubatta rapçi Hakan Aydın ile aşk yaşamaya başlamıştı. 3 ay süren ilişkileri, 1 Mayıs ta sonlandı.CEM YILMAZ – NECLA KARAHALİL Cem Yılmaz ile pilates eğitmeni Necla Karahalil in martta başlayan ilişkisi, 9 Mayıs ta sona erdi. ZEYNEP BASTIK – ALİ CAN AYYILDIZ Temmuz 2023 te aşk yaşamaya başlayan şarkıcı Zeynep Bastık ile Ali Can Ayyıldız, 10 Mayıs ta yollarını ayırdı. İREM DERİCİ – GÖKHAN FIRAT İlişkilerine; 2023 te başlayan şarkıcı İrem Derici ile Gökhan Fırat, 16 Mayıs ta ilişkilerine son verdi.YASEMİN KAY ALLEN – ERDAL KAYA Oyuncu Yasemin Kay Allen ile eski bir FBI ajanı olan Erdal Kaya nın martta başlayan ilişkileri, 31 Mayıs ta son buldu. URAZ KAYGILAROĞLU – SAYNA SOLEIMANPOUR Martta başlayan bir diğer ilişki ise oyuncu Uraz Kaygılaroğlu ile fotoğraf sanatçısı Sayna Soleimanpour un ilişkisiydi. 12 Ağustos ta ayrıldılar.İSMAİL HACIOĞLU – DUYGU KAYA KUMARKİ Oyuncu İsmail Hacıoğlu ile spiker Duygu Kaya Kumarki, 2016 da evlenmiş, 2020 de boşanmışlardı. Ocak 2024 te tekrar bir araya gelerek ilişkilerine bir şans daha veren Hacıoğlu ile Kumarki, ikinci deneyimlerinde de başarılı olamayarak 13 Ağustos ta yollarını yeniden ayırdı.BÜLENT ŞAKRAK – ESRA AKPINAR 2023 te aşk yaşamaya başlayan Oyuncu Bülent Şakrak ile Esra Akpınar, 24 Ağustos ta ilişkilerini sonlandırdı.RÜŞTÜ ONUR ATİLLA – NEZ Haziran ayında aşk yaşamaya başlayan şarkıcı Nez ile Rüştü Onur Atilla, 29 Ağustos ta ayrıldıklarını duyurdu.BERTUĞ ÖZGÜR YILDIRIM – ALA TOKELMayısta ayında aşk yaşadıkları ortaya çıkan milli futbolcu Bertuğ Özgür Yıldırım ile Ala Tokel, 30 Ağustos ta ayrılık kararı aldı.MURAT DALKILIÇ – EDA DORA2023 ün ilk aylarında aşk yaşamaya başlayan şarkıcı Murat Dalkılıç ile meslektaşı Edda Dora, 11 Eylül de ilişkilerine son verdi.DANLA BİLİC – DOĞAN ALEMDAR Temmuz ayında aşk yaşadıkları ortaya çıkan Danla Bilic ile futbolcu Doğan Alemdar, ilişkilerini 13 Eylül de sonlandırdı.AKIN AKINÖZÜ – SANDRA PESTEMALCIYAN 2013 te ABD de tanışarak ilişkiye başlayan oyuncu Akın Akınözü ile Sandra Pestemalciyan, uzun süren birlikteliklerini 20 Eylül de sonlandırdı.NİLPERİ ŞAHİNKAYA – EMRE YUSUFİ 2019 da aşk yaşamaya başlayan oyuncu Nilperi Şahinkaya ile grafik tasarımcısı Emre Yusufi, 10 Ekim de ayrılık kararı aldı. Şahinkaya nın ayrılık kararıyla ilgili; Biz iyi ayrılmaya karar verdik. Yani yavaş yavaş, kademeli kademeli… ifadesini kullanması bir hayli dikkat çekti. Böylelikle, ayrılık lügatına Kademeli girdi.MEHMET ESEN – ARZU YANARDAĞ 20 yıllık arkadaşlıkları geçtiğimiz ağustos ayında aşka dönüşen oyuncu Mehmet Esen ile meslektaşı Arzu Yanardağ, 7 Kasım da yollarını ayırdı.LUCAS TORREIRA – DEVRİM ÖZKAN 2023 te ilişkilerini sonlandıran Galatasaray ın Uruguaylı futbolcusu Lucas Torreira ile oyuncu Devrim Özkan, ağustosta barışarak birbirlerine ikinci bir şans vermişti. Ancak ikili, 15 Aralık ta yeniden ayrılık kararı aldı. BESTEMSU ÖZDEMİR – BURAK DENİZOyuncu Bestemsu Özdemir ile meslektaşı Burak Deniz, 6 ay süren ilişkilerini 24 Aralık ta sonlandırma kararı aldı. HAFSANUR SANCAKTUTAN – KUBİLAY AKAAğustos ayında ilk kez birlikte görüntülenerek aşklarını gözler önüne seren Kubilay Aka ile Hafsanur Sancaktutan, 26 Aralık ta ayrıldı.
Source: Habertürk
Ahlak bekçileri iş başında! “Anonimlik saldırganlığı artırıyor”
İkbal bebeğin SMA Tip 1 teşhisiyle başlayan yaşam mücadelesi ve başlatılan bağış kampanyası, trajik bir olaya dönüştü. Baba Umut Kardeş, gece kulübünde eğlenirken çekilen görüntülerinin yayılmasının ardından sosyal medyada linç edildi. Bu tepkilerden sonra bir video paylaşarak intihar eden Kardeş ile ilgili eşi Hatice Kardeş, valilik onaylı hesaplarda para girişinin bulunduğunu ancak çıkışının bulunmadığını söyleyerek, Umut görüntülerden etkilenip, büyük ihtimal gururuna yediremedi açıklamasında bulundu. Linç kültürü, bir bebeğin babasının hayatını kaybetmesine yol açarken, uzmanlar lincin insan psikolojisi üzerindeki yıkıcı etkilerine dikkat çekti. SOSYAL MEDYA LİNÇ KÜLTÜRÜNÜ KÜRESEL BİR HIZA TAŞIDI Son yıllarda dijital platformların yaygınlaşmasıyla birlikte “linç kültürü” (Cancel Culture) kavramı önemli bir tartışma konusu haline geldi. Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü nden Psikiyatrist Prof. Dr. Selçuk Aslan, Sosyal medya, linç kültürünü küresel bir hıza ve güce taşıyarak etkisini çok daha güçlü hale getirdi. Sosyal medyayla artık fiziksel sınırlar aşıldı ve her yerden herkese ulaşılabilir oldu. Bu sebeple de sözel linç ve itibarsızlaştırma etkisi çok daha fazla dedi. LİNÇ KÜLTÜRÜ YIKICI BİR ETKİYE SAHİP Bu trajik olay, sosyal medya ve linç kültürünün psikolojik etkileri hakkında önemli bir tartışmayı da gündeme getirdi. Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Psikoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Cem Şafak Çukur, sosyal medyada yayılan linç kültürünün insanların ruh sağlığı üzerindeki tahrip edici etkilerini değerlendirdi. Psikolog Prof. Dr. Cemşafak Çukur, linç kültürünün bireyler üzerindeki yıkıcı etkilerine dikkat çekerek, sosyal medya üzerinden gerçekleştirilen bu tür saldırıların kişilerin psikolojik sağlığını ciddi şekilde olumsuz etkileyebileceğini ifade etti. Prof. Dr. Çukur, özellikle sosyal medyanın anonimlik sağladığı ortamda insanların daha saldırgan hale geldiklerini belirterek, İnsanlar grup kimliğiyle hareket ettiklerinde, bireysel sorumluluktan sıyrılıp, daha kolay şiddet içeren davranışlar sergileyebiliyorlar. Bu tür saldırganlıklar, linç kültürü gibi çok önemli bir şiddet türü haline geliyor dedi. LİNÇ KÜLTÜRÜ = YARGISIZ İNFAZ Ayrıca, linç kültürünün hızla yayılan yargısız infazlar anlamına geldiğine dikkat çeken Prof. Dr. Çukur, Yanlış bilgi ve teyit edilmemiş verilerle kişiler hakkında itibar suikastleri yapılabiliyor. Bu süreçlerde, bireylerin kendini ifade etme imkanları neredeyse ortadan kalkıyor. Mahkeme sürecinde insanların kendini savunma hakkı var ama sosyal medyada tepkiler insanın üzerine çığ gibi geliyor ki bu da insanların kendilerini ifade etme yeteneğini azaltıyor. Sosyal medya yargısız infazın yeri oldu ifadelerini kullandı. AHLAK BEKÇİLİĞİ SON DERECE TEHLİKELİ Prof. Dr. Çukur, sosyal medyada görülen linç kültürünün altında ahlak bekçiliği nin yattığını, bunun da son derece tehlikeli olduğunu ifade etti. Bu kişilerin başkalarını suçlayarak, onların yanlışlarını öne çıkarma eğiliminde olduğunu söyleyen Çukur, “Toplumun gözünde kötü görünen birini eleştirerek, kendini daha doğru, daha iyi hissetmek, aslında oldukça tehlikeli bir durum” dedi. LİNÇ, DEĞERSİZLİK DUYGUSUNU KÖRÜKLÜYOR Prof. Dr. Cem Şafak Çukur, bu tür psikolojik travmaların intihar gibi trajik sonuçlara yol açabileceğine de dikkat çekerek, Bu duruma maruz kalan kişiler kendine zarar verebileceği gibi başkalarına da zarar verebilir. Linç kültürü, özellikle değersizlik duygusunu körükleyebiliyor. Bu durum, kişilerin kendilerini sosyal izolasyona itmesine veya daha kötü senaryolarda intihara sürüklemesine neden olabiliyor ifadelerini kullandı. ANONİMLİK SALDIRGANLIĞI ARTIRIYOR Sosyal medya üzerinden başkalarını eleştirenlerin ruhsal durumuna da değinen Prof. Dr. Çukur, Linç gerçekleştiren kişiler bazen kendi içsel sorunlarını başkalarına yansıtarak bu eylemi gerçekleştirebiliyorlar. Sosyal medyanın sağladığı anonimlik, bu tür kişilerin rahatlıkla saldırganlık sergilemelerine olanak tanıyor dedi. LİNÇ KÜLTÜRÜ AZ GELİŞMİŞ ÜLKELERDE DAHA YOĞUN Gelişmiş kurumlara sahip medeni toplumlarda bireyselleşme ve demokratik değerlerin, sosyal kontrol mekanizmalarını daha şeffaf ve adil hale getirdiğini söyleyen Prof. Dr. Aslan, Bu tür toplumlarda linç kültürü daha çok sosyal medya ve toplumsal eleştiriler yoluyla ortaya çıkar. Ancak bu eleştiriler genellikle hukukun ve etik değerlerin sınırları içinde kalma eğilimindedir. Buna karşılık, daha az gelişmiş toplumlarda linç kültürü daha somut ve fiziksel şekillerde ortaya çıkabilir. Bu tür toplumlarda, topluluk normlarına aykırı davranan bireyler fiziksel şiddete, sosyal dışlanmaya veya ciddi toplumsal baskılara maruz kalabilir. Hukukun zayıf olduğu bu bağlamlarda, bireylerin haklarını savunması daha da zorlaşır ve linç kültürü, toplumsal düzenin bir parçası haline gelebilir ifadelerini kullandı. LİNÇ KÜLTÜRÜNÜ ANLAMAK VE AŞMAYA ÇALIŞMAK Linç kültürünü anlamak ve onunla başa çıkmak için dengeli bir yaklaşım benimsemenin önemli olduğunu kaydeden Prof. Dr. Aslan, Toplumsal duyarlılık ile bireysel haklar arasında bir denge kurulmalıdır dedi ve şu önerilerde bulundu: Eğitim ve farkındalık: Toplumun, sosyal medya etkileşimleri sırasında eleştirisel düşünme yeteneğini kullanması teşvik edilmelidir. Hızlı karar vermek yerine olayın bütünü incelenmelidir. Empati ve diyalog: Hataların telafisi için bireylere fırsat verilmesi önemlidir. Çözüm odaklı bir yaklaşımla, daha yapıcı tartışmalar gerçekleştirilebilir. Sosyal medya etiği: Platformlar, nefret söylemi ve yanlış bilgi yayılımını azaltacak politikalar geliştirebilir. Kullanıcıların özel bilgilerini koruma ve iftira niteliğindeki paylaşımları engelleme konularında daha fazla çaba sarf edilmelidir. KURUMLAR VE VE BİREYLER NELER YAPABİLİR? Prof. Dr. Aslan, linç kültürünün zararlı etkilerini azaltmak için hem kurumların hem de bireylerin alabileceği önlemlerin bulunduğunu söyledi. Kurumlar için öneriler: Hukuk ve politika geliştirme: Haksız suçlamalar ve dijital zorbalık konularında etkili yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Bu, bireylerin temel haklarını korumaya yönelik bir çerçeve oluşturabilir. Sosyal medya denetimi: Sosyal medya platformları, yanlış bilgi yayılımını ve nefret söylemini önleyecek algoritmalar ve moderasyon sistemleri geliştirebilir. Eğitim programları: Toplumu bilinçlendirmek adına okullarda ve diğer eğitim kurumlarında dijital okuryazarlık dersleri verilebilir. Bireyler için öneriler: Eleştirel düşünme: Bireyler, bir olay hakkında bilgi edinirken sadece bir kaynağa bağlı kalmamalı ve farklı perspektiflerden bakarak değerlendirme yapmalıdır. Empati geliştirme: Karşı tarafın durumu ve duygularını anlamaya çalışarak, ani ve yıkıcı tepkilerden kaçınılabilir. Sorumlu paylaşımlar: Sosyal medyada paylaşım yaparken bilgi doğruluğunu kontrol etmek ve önyargılardan uzak durmak, linç kültürünün yayılmasını engelleyebilir. İNSANLAR BİLİNÇLENDİRİLMELİ, DAHA SERT HUKUKİ DÜZENLEMELER HAYATA GEÇİRİLMELİ Prof. Dr. Çukur, sosyal medyanın sağladığı kolaylıkla yapılan saldırılara karşı daha sert hukuki düzenlemelerin hayata geçirilmesi gerektiğini belirtti. Çukur, sosyal medya kullanımının kontrolsüz hale geldiği bu dönemde, daha fazla halk eğitimi ve düzenlemelerin gerektiğine dikkat çekti ve “Sosyal medya kullanımına dair halk eğitimi artırılmalı ve yasal düzenlemeler yapılmalı. Bu tür linçlerin cezalandırılması ve cezasızlığın ortadan kaldırılması gerekiyor” ifadelerini kullandı. Çukur, kişisel hakların ve özel hayatın ihlal edilmemesi gerektiğini, sosyal medyada yapılan şiddet içeren eylemlerin cezalandırılmasının da büyük önem taşıdığını belirtti.
Source: Habertürk
Mustafa Sabri Beşer yazdı: “Karımın kocası”: v.100.1
Önceki yazımda, gündeme getirilmeye çalışılan “Kültür Savaşlarını” sade bir şekilde ele alacağımı belirtmiştim.Gündeme getirmek istiyorlar çünkü ürkmüş durumdalar.Bilumum sol, Kemalist, laik ve dahi dinsiz tayfa son dönemde Bakan Yusuf Tekin”in taarruzundan fena halde paniklemiş durumdalar.MEB”in “Peygamber Sevdalıları Vakfı” ile yaptığı protokol gönüllülük esasına dayalı, isteyen öğrenci Siyer, Sahabe hayatları ve manevi inanç değerleri dersleri alabilecek.Okullarda; özümüze dönme, değerlerimizle barışma, kadim medeniyet kodlarımızı gün yüzüne çıkarma hareketinden paniklemiş olanlar bir de şahsiyetli Müslümanların, Şehir Tiyatrolarında sahne alacak “Karımın Kocası” isimli edepsiz, ahlaksız, değerlerimize söven bir tiyatro oyununa müdahale ederek oynanması engellenince paçalar tutuştu.Bu tayfa muarız tayfa der geçeriz. Ve fakat ihtiyatlı da olmak icap eder. Zira bunlar şerde birleşme kararı aldıklarında Evanjelistlerle Siyonistler gibidir. Birbirlerini asla ısırmazlar.Gelelim dilimiz döndüğünce Kültür Savaşlarını konu etmeye.Kültür savaşları, yalnızca bir milletin kimlik arayış mücadelesi değil, aynı zamanda onun hayatta kalma refleksidir.Tanzimat”tan beri Türkiye”nin medeniyet çatışması ve kimlik karmaşasının neticesi, “modernleşme” ile “manevi değerler” arasında sıkışıp kalan bir toplumun kültür labirentinde kaybolmasıdır.Ve fakat gelin, bu kültürel labirente bir ayna tutalım; hüzmeleri ne tarafa düşüyor, bakalım.Jön Türklerin “modernleşme” maskaralığından Cumhuriyet”in dil devrimine, dijitalleşmenin sanal kimlik oyunlarına kadar…Tanzimat Fermanı ve Islahat Fermanı, Batı”yla aramızdaki mesafeyi kapatma çabası değildi; trajikomik bir “Batı taklitçiliği” modeliydi.Toplum, henüz “vatan” kavramını hazmedememişken, kalemi eline alan aydın olduğunu iddia edenler Batı”nın kültürünü hanelerimize soktu.Bu oyun vatan ya da toplum için değil, kendilerini Batı saraylarında hayal eden elitler içindi.Daryush Shayegan”ın “Yaralı Bilinç” eserinde ifade ettiği gibi, bu dönemin entelektüelleri, Batı”yı anlamak yerine onun cilasını kopyaladı.”Vatan, millet, Sakarya” sloganları halkla elitler arasında “modern” şaşkınlıklar oluşturdu.Tanzimat”la başlayan süreç Cumhuriyet günlerinde iyice etkinleşti ve aydınlar(!), siyasiler ve devlet adamları Batı”yı taklit etmeye çalışırken, belki de Tanzanya”daki yerel bir aşiretin dahi kendi kimliğini koruma çabasını örnek alsalardı, daha anlamlı bir modernleşme deneyimi yaşanabilirdi.Abdülhamid döneminde, “modernleşme” çılgınlığı bir nebze durakladı. Bu sefer sahnede, dinî değerlerin birleştirici gücü vardı.Abdülhamid, Batı”nın teknolojisini kullanırken, aynı Batı”nın kültürel hegemonyasına meydan okuyordu.Paris”teki Peygamber Efendimize (s.a.v.) hakaret eden tiyatro oyununu diplomatik yollarla durdurması, şahsiyetli bir duruştu.Cumhuriyet ilan edildiğinde, modernleşme artık bir tercih değil, zorunluluktu, uymayan cezalandırılıyordu.Ve fakat “modernleşme” algısı, “değerlerden kopuş” anlamına mı gelmeliydi?Harf İnkılabı, laiklik ve kılık kıyafet devrimi modernleşme dürtüsüyle toplumu kökten değiştirdi.Cemil Meriç”in “kültürel intihar” olarak adlandırdığı Cumhuriyet reformları, halkı geçmişinden koparıp, gelecekte tanımlanamayan bir kimliğe mahkûm etti.Peki, bu mahkûmiyet modernleşmenin bir başarısı mıydı, yoksa başarısızlığın ta kendisi mi?Ne Tanzimat”ın aydınları ne de Cumhuriyetin devrimcileri, dijitalleşmenin getirdiği kimlik karmaşasını hayal dahi edemediler.Sosyal medyada modernleşme ve gelenek bir “like” tuşunda birleşirken, ahlaki değerler algoritmaların kurbanı oldu.Emperyal güçlerin sinema ve tiyatro ile başlattığı kültür savaşları, günümüzde TV ve Netflix dizileri ve TikTok videolarıyla devam ediyor; toplumun kolektif hafızası sürekli travma geçiriyor.Nihayetinde Türkiye”nin kültür savaşları, trajik bir parodi olarak karşımızda.Tanzimat”ın taklitçiliği, Cumhuriyet”in radikalizmi ve dijital çağın kimliksizliği en büyük sorunumuz olarak devam ediyor.Geçmişten elde ettikleri tecrübeler ışığında kültür savaşlarını bütün hızıyla sürdüren emperyal güçler bu savaşı sürekli güncelleyerek yeni versiyonlarını sahaya sürüyorlar.Günümüzdeki versiyonu ise belki 10. belki de 100. versiyonu.Versiyonlar sürekli değişse de hedef hep aynı: Toplumu değersizleştirmek, ahlaksızlaştırmak.Emperyal güçlerin içimizdeki tayfalar marifetiyle bütün hızıyla sürdürdüğü bu savaşlara karşı bir mücadele de var. Bu sayede bu savaş henüz kaybedilmiş değil.Özellikle MEB bu savaşa karşı ciddi taarruzlar gerçekleştirdi. Müfredat değişikliği bu taarruzların en etkili olanıydı. Ve dahası da devam ediyor.İnşallah bu taarruzun sonuçlarını çok yakında görmeye başlayacağız.
Source: Mustafa Sabri̇ Beşer
2024 Necip Fazıl Uluslararası Kültür Sanat Ödülü sahibi Süleyman Mansur: Mücadelemiz Osmanlı”daki gibi bir Filistin için
Filistin modern sanatının önemli temsilcilerinden ressam Süleyman Mansur (77), yarım yüzyılı aşkın süredir Filistinlilerin direnişini modern resim sanatının diliyle dünyaya aktarıyor. Filistin kültüründen, tarihinden ve geleneğinden oluşturduğu sembolleri üstün hayal gücü ve ilhamla resme yansıtan Mansur, Necip Fazıl Uluslararası Kültür Sanat Ödülü”ne layık görüldü. Akşam Gazetesi Kültür Sanat Editörü Bedir Acar, Mansur ile ödülü, sanatın işlevini ve İslam dünyasının sanatla ilişkisini konuştu.Türkiye”nin yetiştirdiği en önemli şairlerden biri olan Necip Fazıl Uluslararası Kültür Sanat Ödülü”nün size verilmesini nasıl karşıladınız?Türkiye”den Necip Fazıl adına verilen uluslararası ödülün şahsıma layık görülmesinden onur duydum. Çünkü Türkiye, yalnızca ekonomik, askeri ve bilimsel alanlarda değil, aynı zamanda kültürel anlamda da büyük bir güç, değer ve etki sahibi. Dolayısıyla bu ödül kıvanç duymamı sağladı.Necip Fazıl yaşadığı dönemde tiyatronun, sinemanın önemine inanmış biri olarak oyunlar ve senaryolar kaleme aldı. Bugün Müslüman entelektüellerin sanat ile ilişki kurma düzeyleri yeterli mi sizce?Müslüman entelektüellerin genel olarak sanat ve kültürle olan bağlantılarının yeterli olduğunu düşünmüyorum. Türkçeden diğer dillere, özellikle Arapçaya, çok daha fazla çeviri yapılmalı ve elbette kitaplar ile kültürel materyallerin değişimi artırılmalı. Türkiye”nin harika bir ülke olduğuna inanıyorum ve geçmişte, tarihsel kökler itibarıyla büyük bir etkiye sahip olduğunu düşünüyorum; bunu yaşadığım yer olan Kudüs”te de hissedebiliyorum.Türkiye”nin coğrafyasındaki konumunu siyasi, kültürel ve ekonomik anlamda nasıl görüyorsunuz?Türkiye”nin bölgemizde çok önemli bir rolü var ve siyasi, kültürel ve ekonomik anlamda büyük bir güç. Ayrıca, zengin tarihini öğrenmek ve keşfetmek için en önemli ülkelerden biri.Filistinli bir sanatçı olarak resimlerinizde ön plana çıkarmak istediğiniz mesaj ve konular nelerdir. Filistin”in kültürel hafızasını resim ve sanat yoluyla gelecek kuşaklara aktarmak mümkün mü?İsrailliler ve Batı”daki birçok ülke, Filistin halkının varlığını inkâr ediyor ve Filistinlileri insanlıktan çıkarmaya çalışıyor. Sanatımla, özellikle diasporada doğmuş olan genç nesil Filistinlilere zengin bir kültüre sahip olduklarını ve bununla gurur duymaları gerektiğini anlatmak istiyorum. Dünyaya ise Filistin halkı olarak adil bir barış arayan bir halk olduğumuzu vurgulamayı hedefliyorum. Hürriyet mücadelemizin haklı olduğuna ve uluslararası hukukun yanımızda olduğuna inansam da, dünya insanlarının kalplerine ve duygularına dokunmadan başarılı olamayacağımızı düşünüyorum. Sanat aracılığıyla bunu yapabiliriz ve sanatımda bunu başarmaya çalışıyorum. İslam dünyasının bütün enstrümanları ile kendini doğru ifade etmesi özgür Filistin davasına ve işgalin sona ermesine de katkı verecektir.İsrail”in Gazze ve tüm Filistin”e yayılan vahşetine, soykırım uygulamalarına karşı dünyanın geri kalan ülkelerinin sessizliğini (kimi ülkelerin İsrail”e desteğini) nasıl yorumluyorsunuz?Düşmanlarımızın, İsrail”e tüm dünyada ve bölgemizde destek toplamakta başarılı olan çok etkili güçlerin bir karışımı olduğuna inanıyorum. Ayrıca, Avrupa”daki Yahudilerin tarihi, bazı Avrupa ülkelerinin Filistinliler üzerinden vicdanlarını rahatlatmalarını kolaylaştırıyor. Oysa Filistin”de, özellikle Osmanlı döneminde, Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanlar barış ve uyum içinde yaşadılar. Mücadelemiz, ilişkilerin o duruma geri dönmesini hedefliyor.Filistinlilerin gözünde ve gönlünde Türkiye”nin ve Erdoğan”ın nasıl bir yeri var?Birçok Filistinli, Osmanlı döneminde yaşadığımız güzel günlere özlem duyuyor. Sadece Birinci Dünya Savaşı sırasında insanlar yoksulluk ve zor koşullardan mustarip oldular, ancak diğer tüm dönemlerde Müslümanlar, Hıristiyanlar ve Yahudiler uyum içinde yaşıyor ve serbest dolaşım özgürlüğünün tadını çıkarıyorduk. Ancak bazı insanların ne düşündüğünden bağımsız olarak, herkes Türkiye”yi bölgemizde çok önemli bir güç olarak görüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, büyük bir siyasetçi ve karizmatik bir lider olarak algılanıyor ve bölgemizin sorunlarının çözümünde çok yardımcı olabileceği düşünülüyor. Birçok Filistinli tarafından da İslam ve adalet için mücadele eden büyük bir lider olarak görülüyor.
Source: Www.star.com.tr
TÜİK açıkladı: En fazla kazanç da en fazla eşitsizlik de burada
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2024 yılına yönelik gelir dağılımı istatistiklerini açıkladı. 2023 yılını baz alan Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması 2024 yılı sonuçlarına göre; Türkiye”de yıllık ortalama hanehalkı kullanılabilir geliri bir önceki yıla göre yüzde 106,9 artarak 374 bin 899 TL olarak tespit edildi. Yıllık ortalama eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert geliri ise bir önceki yıla göre yüzde 108,3 artarak 90 bin 116 TL”den 187 bin 728 TL”ye yükseldi. En yüksek eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert gelirine sahip yüzde 20″lik grubun toplam gelirden aldığı pay bir önceki yıla göre 0,6 puan azalarak yüzde 48,1 olurken en düşük gelire sahip yüzde 20″lik grubun aldığı pay ise 0,2 puan artarak yüzde 6,3 oldu. En düşük gelir Van, Muş, Bitlis, Hakkari Araştırma sonuçlarına göre, Türkiye”de yıllık ortalama eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert geliri 2024 yılında 187 bin 728 TL iken, İBBS 2. Düzey bölgeleri itibarıyla en yüksek olduğu bölge 257 bin 891 TL ile TR10 (İstanbul) bölgesi oldu. Bu bölgeyi, 248 bin 285 TL ile TR51 (Ankara) bölgesi ve 225 bin 758 TL ile TR21 (Tekirdağ, Edirne, Kırklareli) bölgesi izledi. En düşük yıllık ortalama eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert geliri ise 91 bin 818 TL ile TRB2 (Van, Muş, Bitlis, Hakkari) bölgesinde gerçekleşti. Gelir eşitsizliğinde İstanbul bölgesi zirvede TÜİK verilerine göre; gelir eşitsizliğinin en fazla olduğu bölge İstanbul bölgesi oldu. Toplumun en yüksek gelir elde eden yüzde 20″sinin elde ettiği payın en düşük gelir elde eden yüzde 20″sinin elde ettiği paya oranı şeklinde hesaplanan P80/P20 oranı Türkiye’de 7,7 olarak tespit edildi. Bu oranın en yüksek olduğu bölge, 7,7 ile istanbul ve 7,6 ile Ankara oldu. Onları ise Antalya, Isparta, Burdur takip etti. Bu oranın en düşük olduğu yerler ise 4,9 puanla Kocaeli, Sakarya, Düzce, Bolu, Yalova oldu.
Source: Dünya Gazetesi
Birleşmiş Milletler neden yeni Suriye”de rol almamalı?
Türkiye Araştırmaları Vakfından Ahmet Arda Şensoy, Birleşmiş Milletlerin (BM) Suriye iç savaşı karnesini ve yeni süreçte neden aktif rol almaması gerektiğini AA Analiz için kaleme aldı.
Beşşar Esed”in 8 Aralık”ta Suriye”yi terk etmesiyle birlikte 61 yıllık Baas rejimi devrildi ve bu durum ülkede yeni dönemin kapılarını açtı. Suriye”de oluşturulan geçici hükümetin devlet otoritesini tesis etmesi ve ülkenin 13 yıllık savaşın getirdiği sorunlarına karşı eyleme geçmesi kritik olacaktır. Bu doğrultuda yeni Şam yönetiminin birincil öncelikleri tüm silahlı grupların silah bırakması ve Savunma Bakanlığı bünyesine dahil olması, Esed rejiminden kalan ve silah bırakmayı reddeden ordu unsurlarının elimine edilmesi ve şehirlerde asayişin sağlanması olarak sıralanabilir.
Diğer taraftan yeni yönetimin en acil meselelerinden biri de yerle bir olan şehirlerin yeniden inşası olacaktır. Tüm bu faktörlerin hayata geçirilmesi için işlevsel bir devlet yapısı ve otoritesi gerekiyor. Yeni yönetimin bunu yalnız başına gerçekleştirmesi oldukça zor görünüyor. Suriye”deki devrimi gerçekleştiren grupların çok parçalı yapısı, yönetme tecrübelerinin kısıtlılığı gibi aktör düzeyindeki sorunların yanı sıra Suriye”nin mevcut ekonomik, siyasal ve asayiş sorunları gibi yapısal meseleler de yeni yönetiminin tüm bu süreci tek başına yürümesini zorlaştırıyor. Tüm bu faktörler yeni yönetimin uluslararası aktörlerden destek almasını gerektiriyor.
Suriye”deki yeni yönetimin ihtiyaç duyacağı acil ve kapsamlı yardımları ulaştırma konusunda ilk akla gelen uluslararası yapı Birleşmiş Milletler (BM) olsa da örgütün hem Suriye iç savaşı boyunca hem de son dönemde İsrail”in Filistin”deki soykırım girişimine karşı etkisizliği düşünüldüğünde bu beklenen rolü ne kadar oynayabileceği ve ne kadar oynaması gerektiği tartışmalı bir durumdur.
BM’nin Suriye iç savaşı karnesi
BM’nin 13 yıllık Suriye iç savaşı boyunca karnesi oldukça kötü tecrübelerle dolu. Rejimin 2011″de barışçıl protestoları bastırmak için şiddet kullanması ve bu yüzden krizin bir iç savaşa evrilmesi BM”nin engellemekte başarısız olduğu ilk aşamadır. Bu dönemde, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin (BMGK) 5 daimi üyesinden Rusya ve Çin”in vetolarıyla Suriye”de siyasi çözüm ve ateşkes üzerine bir karar çıkarılamamış ve BMGK”nın yapısı bir kez daha daimi üyeler tarafından suistimal edilmişti.
2012″de BM Suriye Özel Temsilcisi Kofi Annan”ın hazırladığı Annan Planı, Suriye”nin dostları girişimi ve Cenevre Konferansı gibi girişimler başarısız oldu ve sonraki yıllarda Cenevre 2 ve Cenevre 3 süreçleri de iç savaşta herhangi bir sonuç üretemedi. Tüm bu başarısız barış görüşmeleri ve konferanslardaki temel sorun masada müzakere eden devletlerin barış sürecini kendi Suriye politikaları ekseninde yönlendirmek istemeleri ve BM”nin zor da olsa alınan kararları uygulama mekanizmasından yoksunluğu oldu. Tıpkı günümüzde Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve İngiltere’nin vetolarıyla İsrail’in katliamlarına karşı bir karar çıkarılamaması gibi Suriye sürecinde de rejimin yakın müttefikleri olan Rusya ve Çin”in rejim aleyhine bir kararın geçmesini her seferinde veto etmeleri ve diğer BMGK üyeleri ve katılımcı devletlerin manipülasyon çabaları tüm süreçleri başarısızlığa uğrattı.
Suriye iç savaşının özellikle 2013 sonrası bölgesel ve küresel aktörlerin müdahalesiyle bir vekalet savaşına dönüşmesi BM”nin Suriye”de etkisiz kalmasının en önemli sebeplerinden biri olarak gösterilebilir. Günümüzde Gazze meselesinde de gördüğümüz gibi BM acil müdahale gerektiren krizlerde oldukça pasif bir pozisyon alıyor.
BM”nin Suriye”de oynadığı tek rol olarak 2015″de BMGK”dan çıkan 2254 sayılı karar örnek gösterilebilir. Bu karara göre iç savaştaki tüm tarafların sivillere yönelik saldırılarını durdurması, üye devletlerin ateşkes çabalarını desteklemesi ve Suriye”de 18 ay içerisinde özgür ve adil seçimlerin yapılması gibi maddelerde anlaşılmıştı. Ancak bu maddelerden hiçbiri uygulanmadığı gibi bu durum BM”nin inandırıcılığına da ciddi darbe vurdu.
Dolayısıyla, BM’nin 13 yıllık Suriye iç savaşı karnesi göz önüne alındığında, yeni Şam yönetimine siyasi geçiş sürecinde bir müdahale ve yönlendirmede bulunması ya sahada hiçbir karşılığı olmayan bir kararlar bütünü olacaktır ya da BMGK daimi üyeleri tarafından yönetimi farklı konularda baskı altına almak ve tavizler koparmak amacıyla bir pazarlık unsuru haline getirilecektir.
İnsani yardım fiyaskoları
Politik ve diplomatik olarak BM’nin rolü bu şekildeyken iç savaş boyunca insani yardım faaliyetleri de benzer başarısızlıklar ve suistimaller içeriyor. ABD ve Avrupa Birliği”nin (AB) yaptırım listesinde bulunan rejim kuruluşları ve derneklere yönlendirilen milyonlarca dolarlık yardımların Suriye”de ihtiyacı olan sivillere ulaştığına dair hiçbir somut kanıt bulunmuyor. Ayrıca Esed rejiminin sabit resmi döviz kuru uygulamasının bir sonucu olarak karaborsadaki döviz kuruyla resmi kur arasındaki fark sebebiyle insani yardım fonlarını suistimal ettiği biliniyor. Öte yandan, BM”nin iç savaş boyunca Esma Esed ve Rami Mahluf gibi isimlerin sahip olduğu vakıflar ve şirketlerle çalışması örgütün güvenirliğinin sorgulanmasını gerektiriyor.
Tüm bunlar sebebiyle BM kurumlarının insani yardım alanında da Suriye’de saygıdeğer bir geçmişi bulunmuyor. Her ne kadar insani yardım fonlarının yeni yönetime teslim edilmesi ve koordineli çalışılması mümkün olsa da bu durumda bile aktarılacak fonların bir siyasi koza ve pazarlık unsuruna dönüştürülme ihtimali düşünüldüğünde Suriye’de BM’nin ana aktör olarak rol oynamasının sakıncaları ortadadır.
Ancak yine de BM’nin Suriye’deki kirli ve başarısız geçmişi, gelecek dönemde Suriye’nin yeniden inşası, insani yardım, kalkınma ve devlet otoritesinin yeniden tesis edilmesi gibi konularda bir rol oynamaması gerektiği anlamına gelmiyor. Burada kritik nokta, BM inisiyatifine bırakılan bir reform sürecinin üye devletler tarafından müdahaleye açık olması ve sürecin Suriye için negatif bir yöne doğru çekilmesi riski olacaktır. Dolayısıyla Türkiye’nin yeni Suriye’de oynayacağı merkezi rol ve diplomatik çabaları sonucunda uluslararası kuruluşların ülkeye sınırlı ve odaklı destekler vereceği bir düzlem oluşturulabilir. Bunun dışındaki bir sistemden, Şam’a siyasi, ekonomik ve dış politika gibi alanlarda belirli dayatmalara sebep olabileceği için kaçınılması gerekir.
BM”nin günümüz uluslararası ilişkilerinde fazla büyümüş bir düşünce kuruluşundan öte bir işleve sahip olmaması ve özellikle BMGK’nın daimi üyelerinin yönlendirmesi ekseninde hareket etmesi sebebiyle Suriye’nin yeni döneminde bir rol oynaması beklenmemelidir. Daimi üyelerin politik koz olarak kullanacağı insani yardımlar ve tanınma süreçleri düşünüldüğünde belki de Suriye’de BM’nin öncü bir rol oynamaması yeni Şam yönetimi ve Suriyeliler için hayırlı bile olacaktır.
[Ahmet Arda Şensoy, Türkiye Araştırmaları Vakfında araştırmacıdır.]
* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
Zor zamanda gelmiş bir istikbâl hatibi
Mehmed �kif, ikbal g�ne�inin bat�p her alanda ��k���n dayan�lmaz a��rl��� alt�nda ya�anan ahl�k� yozla�ma, ruh� bulan�kl�k, tembellik ve kimlik bunal�mlar�n�n ya�and��� bir d�nemde g�r�len bir rehberdir. Uyar�c� bir iman adam� olarak milletin inan�lar�na, de�erlerine, ahl�k k�klerine d�nmesi ve silkinerek yeniden k�yama durmas� gerekti�ini tembih eden bir istikb�l hatibidir.
S. Burhanettin Kapusuzo�lu/ Yazar
T�rk d���nce tarihini in�a eden pek �ok d���n�r, alim, arif, sanatk�r ve �air yeti�mi�tir. Fikir burcunda ufuklar� g�zleyen bu b�y�k isimler, yazd�klar� eserlerle tarihe not d��m��ler ve talihe a��k�a baht olmu�lard�r. Ancak bu kurucu isimlerden baz�lar�, millet vicdan�nda iz b�rakarak ya�ad�klar� zamana de�er katm��lar ve zamanlar�ndaki h�kim ruhun kudretli ��rihleri olmu�lard�r.
��bu ilim ve irfan meydan�nda en sayg�n isimlerden biri olan Mehmed �kif Ersoy, ifade kudreti a��k olan nesirleri ve �iirleri ile oldu�u kadar, ahl�k�, y�ksek karakteri, fikr� duru�u ve �nderli�iyle de milletimizin h�f�zas�nda hakl� bir yer edinmi� mehabetli bir isimdir.
Mehmed �kif, bu topra��n has evl�d�d�r, bizdir, hepimizdir. Babas� Kosoval� bir Arnavut, annesi Buharal� bir T�rk olarak baht �ehir �stanbul”da hayata do�an bir ak�nc� beyi olarak fikir meydan�nda ak�ndan ak�na ko�mu�tur.
�kif Bey, sadece g��l� �ekilde icra etti�i sanat� ile de�il, ayn� zamanda d���nceleriyle de sorunlar yuma�� olan en a��r devre damgas�n� vurmu�tur. T�rk d���nce k�lliyat�nda; inanm��, s�rekli okuyan, d���nen, sanatk�r, akleden kalp sahibi, zaman�n�n fark�nda, ahl�k� g�zeten, rehavete raz� olmayan, cehalete amans�z d��man, tembelli�e has�m, s�rekli �al��may�, �retmeyi, birli�i, dirli�i ve karde�lik hukukuna riayeti �nceleyen bir zat olarak hakl� ve sayg�n bir yer edinmi�tir.
Uyar�c� bir iman adam�
�kif Bey, ikbal g�ne�inin bat�p her alanda ��k���n dayan�lmaz a��rl��� alt�nda ya�anan ahl�k� yozla�ma, ruh� bulan�kl�k, tembellik ve kimlik bunal�mlar�n�n ya�and��� bir d�nemde g�r�len bir rehberdir. Uyar�c� bir iman adam� olarak milletin inan�lar�na, de�erlerine, ahl�k k�klerine d�nmesi gerekti�ini ve silkinerek yeniden k�yama durmas�n� tembih eden istikb�l hatibidir.
�kif Bey ve ems�lleri, fevkal�de zor zamana denk geldiler. Balkan bozgunun ve Birinci Cihan Harbi”nin be�er takatini a�an fel�ketleri kar��s�nda yeniden umut ye�ertmeye �al��t�lar. As�rlarca canh�ra� bir m�cadele ile kar�� kar��ya geldi�imiz Bat� d�nyas�, Sanayi Devrimi”ni yap�p, �retim ara�lar�n� kuvvetli bir �ekilde artt�rmas�n� ve ezici modernle�me s�recini s�m�rgele�me ve s�m�r� ile dayatmas�n� iyi biliyordu. Devlet ve ayd�nlar ise bu �a��n fark�nda idiler. Fakat her t�rl� gayrete ve tedbire ra�men ��k��e set �ekecek hamleler tabii ki yetmiyordu. Bu heng�mda Bat�”n�n bilimsel ve teknolojik ilerlemesine k�r kalmadan al�nmas� gerekenin al�nmas�n�n gereklili�ini s�ylemi�tir. Bunun yan�nda modernle�me ile gelen Bat� medeniyetinin k�lt�rel yabanc�la�maya yol a�an y�nlerine y�nelik ele�tirileri ile �kif Bey bilhassa dikkat �ekmi�tir.
�artlar�n kendine �zg� bir d���nce in�a etmesine zemin haz�rlad��� �kif Bey, Bat�”y� mutlak bir �yk�nme nesnesi olarak g�rmemi�, insan�, ahl�k� ve manev� de�erlerin insan� insan yapan unsurlar oldu�unu il�n etmi�tir. Bu nedenle onun fikirleri, yaln�zca kendi d�neminin de�il, ayn� zamanda bug�n�n de ��z�m bekleyen meselelerine ���k tutmaktad�r.
�kif Bey”in T�rk d���ncesindeki yeri ve �nemini g�r�p anlamak i�in �iirleri, makaleleri, vaazlar� ve hat�ralardaki cihan de�er ayr�nt�lara �g�h olarak bir yolculu�a ��kmak gerekmektedir. Ancak b�yle bir ilim ve fikir imk�n� sayesinde, onun ya�ad��� d�nyay� ve d���nce k�lliyat�n� derinlemesine ele al�p anlamak onu tan�mam�z� temin edecektir.
T�rk toplumunun k�lt�r, ilim, irfan ve ahl�k yap�s�n� anlamada �kif Bey”in sundu�u perspektifler, yeni ke�iflere yol a�acak bir k�lavuz olarak kendine �a��rmaktad�r.
Onu, bug�n�n ideolojik tasnif ve kampla�t�rmalar�na g�re tarif edecek olursak, ona T�rk �stanbul”un �sl�mc�s� diyebiliriz. Esasen ya�ad��� Me�rutiyet devrinin T�rk��leri fikirleri bak�m�ndan �sl�mc�”d�r da. So�uk Sava� d�neminin kurgulanm��l�klar� aras�nda konumlan�p �kif Bey”e bakman�n sa�l�kl� olmad��� ortadad�r.
�kif, T�rk”� �sl�m”s�z d���nemez. Mesele sadece T�rk olmaksa kim ondan daha T�rk”t�r acaba? Gayet nettir: O; “T�rk”e hi�bir kavmin horoz olmas�na tahamm�l edemem!” diyen bir ezel bahtl�s�d�r… Onun idraki, milleti iman� ve kimli�i ile harmanlayan, ahl�k� dirili�e �a�r�s�n� s�rekli yapan ve �zg�n bir entelekt�el d���nce ortaya koyan miras�, bizlere yaln�zca ge�mi�e d�n�k de�il, ayn� zamanda gelece�e y�nelik bir fikr� yol haritas� sunmaktad�r.
�kif”in toplumu ayd�nlatma yolunda verdi�i emeklerin, bug�n de toplumun akl�na ve g�nl�ne ���klar sald���n� g�rmekteyiz. Onun felsefesinin ve edeb� miras�n�n k�klerine inmek i�in okuduk�a, okuduklar�m�z�n ilham� ile millet rehberi m�tefekkir �airin kar��s�nda sadece ihtiramla durabiliriz.
�stanbul kadar geni� bir ufuk
�kif Bey”in, T�rk d���nce ve edebiyat�nda derin izler b�rakan bir �air, yazar ve d���n�r oldu�u ��phesizdir. Varl�k yokluk m�cadelesinin verildi�i Seferberlik y�llar�nda ve bilhassa Mill� M�cadele u�runda ba��nda oldu�u Sebil�rre�ad Dergisi, makaleleri ve camilerde verdi�i vaazlar�n�n muazzam etki g�c� sayesinde, istikl�l duvar�na konan harc�n en b�y�k emektarlar�ndan biri yap��t�r onu. Mill� mutabakat metni h�km�ndeki �stiklal Mar��”n�n �airi olmakla bahtlanan �kif Bey, kurtulu� m�cadelesine y�nelik inanc�n�, ahl�k� de�erleri ve sosyal meseleleri ele alarak bilincin a��lmas�na b�y�k katk�s� olan m�rebbi bir isimdir.
�kif Bey, ilmiye mensubu bir baban�n o�lu olarak iyi e�itim alm��, �zel derslerle ilmini ve irfan�n� tahkim etmi� bir �stanbulludur. �ok iyi derecede Arap�a, Fars�a ve Frans�zca bilmektedir. T�rk edebiyat�na hakimiyeti �a��rt�c� derecede g��l�d�r. E�itim hayat� boyunca Do�u k�lt�r�n� ve Bat� fikir ak�mlar�n� okumu� ve iyi anlam��t�r. Bir yandan fel�ketler �a��nda ya�aman�n h�zn�ne yenik d��meden, Osmanl� Devleti”nin ��k���ne �ahitlik ederken, di�er yandan da cehaletin ve emperyalist i�galin alt�ndaki �sl�m d�nyas�n�n Bat� kar��s�nda ya�ad��� sorunlara kar�� d���ncelerini il�n etmi�tir. Bu s�re�te, k�kl�/gelenekli ve modern bir M�sl�man olarak �slam”�n modern d�nyaya kar�� nas�l anla��l�p anlat�lmas� gerekti�ini ve M�sl�manlar�n cehalet girdab�ndan s�yr�larak hurafelerden nas�l ar�nmas� gerekti�i konusunu etrafl�ca sorgulam��t�r. Bunu yaparken de T�rkistan”�, Kazan �evresini, M�s�r”� ve Hint k�tas�n� yak�ndan takip etmi�tir.
�mparatorlu�un yabanc� etki merkezlerinin politikalar�na kar�� devletin takip etti�i politikalardan biri olarak M�sl�man unsurlar�n etnik tuzaklara d��memesi i�in verdi�i m�cadelede �kif Bey, dikkat �ekici bir mevkidedir. �ngiliz, Frans�z, Rus ve �talyan s�m�rgesi olmak zilletine d��m�� M�sl�man topluluklar�n ya�ad�klar� her yerde bu politika, m�stevlileri hayli rahats�z ve tedirgin etmi�tir.
�kif Bey, M�sl�manlar�n �sl�m”�n mukaddesleri aras�nda vazge�ilemeyeceklerinden olan inan� birli�inden kaynaklanan karde�lik ve birlik ilkesini �srarla dile getirmi�tir. Tabii ki romantik de�ildir asla, ayaklar� yere basmaktad�r.
�kif Bey nazar�nda, ilim ve ahl�kla donan�p cehaleti terslemeleri ile beraber, M�sl�man milletlerin dayan��mas� ve �sl�m”�n birle�tirici ve dirile�tirici g�c�, toplumsal sorunlar�n ��z�m�nde kritik bir rol oynamaktad�r. Bu ba�lamda, yery�z�ndeki M�sl�man unsurlara hitap ederken, ayn� zamanda mill� bilinci ayakta tutmay� ve k�k kimli�in korunmas�n� da bilhassa �nemsemi�tir. Milletin ba��ms�zl���n�n, ahl�k ilkeleri ve manev� de�erlerle desteklenmesi ile g��l� �ekilde sa�lanabilece�ini ve s�rd�r�lebilece�ini ve bu �er�evede bir “manev� dirili�” sayesinde var olunabilece�ini ifade etmi�tir. Bu h�kme kani olmak i�in sadece �stikl�l Mar��”n�n ilim, tarih, irfan ve hikmet zaviyesinden �erhi yeterlidir.
�kif Bey, fel�ketin e�i�indeki d�nemin ahl�k� ��k�nt�s�ne ve ruh� f�rt�nalar�na dair sert ele�tirilerde bulunmu�tur. Toplumdaki yozla�may�, manev� de�erlerden uzakla�may� ve Bat�”ya temelsiz ve �uursuz bir �zenti i�inde debelenen kesimlerdeki k�lt�rel yabanc�la�may� �ok sert ele�tirir. �� �lemde bir ar�nma ve ahl�k� bir dirili� �a�r�s� yapar. Bat�/Avrupa medeniyetine bak���nda, “hikmeti m�”minin yiti�i g�rd��� ve her nerede g�r�rse g�rs�n almas� gerekti�i” i�in, bir yandan teknolojik ve bilimsel ilerlemeyi takip ederken, di�er yandan fikirdeki y�neli�lerin derin etkisi sonucu ya�anan yozla�maya dikkat �eker. Bat�”n�n bilim ve teknoloji alan�ndaki ilerlemelerini �rnek almak gerekti�ini, ancak de�erler d�nyas�na ait unsurlarda k�klere ba�l� kal�nmas�n�n daha sa�l�kl� ve isabetli bir yakla��m oldu�una vurgu yapar. ��phesiz bu �srar, �kif Bey”in �slam medeniyetinin yeniden canland�r�lmas�na y�nelik bir �a�r�s� niteli�indedir.
�iir, �air ve �uur
�kif Bey”in �nemli eseri Safahat, fikir d�nyas�n�n sanat�n �hengi ile berrak bir �ekilde yans�d��� m�stahkem bir hisard�r. Me�rutiyet devrinde kendine has bak��� ile dikkat �eken �kif Bey, �iirlerinde sanat�n estetik k�vam� ile somutla�m��; “bel�gat kas�rgas�” eseri Safahat”�nda, halk�n dertlerine, umutlar�na ve ac�lar�na terc�man olmu�tur. Onun, toplumun yeniden dirili�i ve ahl�k� tahkimat� ad�na sundu�u ele�tiriler, gen� nesiller i�in bir uyan�� vesilesi olmu� ve �s�m”�n �ahs�nda esasl� bir rol modeli mill� irfana takdim etmi�tir. �kif Bey”in ele�tirileri, asl�nda toplumun kendine d�nme �a�r�s�, mill� ve manev� de�erlere s�rt�n� dayayarak gelece�e g�venle bakabilme arzusudur.
Esasen o, �iirini; Ha�l� Seferleri ve Mo�ol �stilas�na eklemlenen t�m zamanlar�n en �etin dura��nda s�ylemi�tir. �artlar, sadece sanat endi�esi ile b�t�n�yle naif s�yleyi�lere mani olmu�tur. Halbuki onda Fuz�l� ve �eyh G�lib”in ard� s�ra �ok g��l� �iirlere hayat verecek kudretli bir �iir kuma��n�n oldu�u �ok belirgindir. Safahat, madd� ve manev� hayat�n her haletine denk d��en konularla ve hisli s�yleyi�lerle doludur.
Hele ki �stiklal Mar��, T�rk milletinin varolu� m�cadelesini, vatan sevgisini anlatt��� ve kendi g�kkubbemiz alt�nda bir bayram saati hazz� ile �m�rler s�r�lmesinin birlik ilkesine ba�l� olu�unu ve ard�nca dirlik ikram�n� gayet beli� bir �ekilde dile getirdi�i mill� mutabakat metnidir. Hakikatli bir ak�nc� beyi olarak “Kahraman Ordumuza” ithaf etti�i Mill� Mar�, milletin mill�=manev� bir rehberi olma niteli�indedir.
�kif Bey, T�rk d���nce tarihinde �nemli bir yere sahiptir. �airdir, hatiptir/vaizdir, m�tefekkir bir yazard�r, yay�nc�d�r, m�s�k�ye v�k�f bir neyzendir, “Cen�b-� Mevl�n�” diye ihtiramla hitap etti�i Hazreti Mevl�n�”n�n Mesnev�”sini okuyan bir ���kt�r ve ahl�k abidesi bir alimdir. Onun d���nceleri, �mparatorlu�un hazan�nda M�sl�man bir T�rk”�n mill� ve manev� alana mahsus fikirleri k�milen harmanlayan, daima ahl�k� de�erleri merkeze alan ve Bat� medeniyetine ele�tirel bir bak��la yakla�an felsef� �er�eve sunar.
�kif Bey, Osmanl�”n�n son d�nemlerinde do�an, Cumhuriyet”in ilk y�llar�na �ahitlik eden ve gurbette de �ile dolduran bir d���n�r olarak, milletinin ait oldu�u inan� ve k�lt�r d�nyas�na ait k�ymet h�k�mlerini m�dafaa eden bir sima olarak dikkate �ayand�r. Tabii ki yaln�z de�ildi. Emsalleri, arkada�lar� ile beraber ba�yazar� oldu�u dergi ile geni� bir co�rafyaya hitap eden, bunu yaparken de toplumun t�m katmanlar�na n�fuz eden bir de�erler b�t�n�n� hem ya��yor hem de m�dafaa ediyordu. Bu anlay���, onun eserlerinde belirgin bir �ekilde kendini g�stermektedir ve g�n�m�zde de hak edilmi� etkisini s�rd�rmektedir.
�kif Bey, Bat�”y� g�rm�� bir ayd�n s�fat�yla, duru�unu, Bat�”ya kar�� k�r� k�r�ne bir reddedi� ya da hayranl�kla de�il, se�ici bir tav�rla �ekillendirmi�tir. Bat�”n�n bilim ve teknolojik geli�melerini s�k� takip edip mutlaka almak gerekti�ini s�rekli ihtar etmi�, k�lt�rel farktan dolay� Bat�l� de�erlere olan ele�tirisini muhafaza etmi�tir. Bu y�n�yle, onun d���nceleri bug�n de �slam toplumlar� i�in bir rehber niteli�i ta��maktad�r.
T�rk toplumunun modernle�me s�recinde kar��la�t��� zorluklar kar��s�ndaki durumuna y�nelik getirdi�i ele�tiriler, g�n�m�zde de ge�erlili�ini korumaktad�r. G�ne�in gur�b etti�i �te��n zaman�n toplumuna ayna tutan �iirleri ve d���nceleri, �lkede k�lt�rel ve ahl�k� bir d�n���m�n yap� ta�lar� olarak kabul edilebilir. Dolay�s�yla, onun fikirleri, T�rk d���ncesinde hem mill� hem de manev� bir rehber olarak b�y�k bir �nem arz etmektedir.
�kif Bey”in se�ici modernle�me anlay���, Bat�”n�n de�erlerini taklit etmeden, �sl�m”�n inan� ilkelerinden do�an s�biteleri ve k�lt�rel kimlik icab� vazge�ilmez unsurlar� koruyarak yeniliklere a��k olma �eklinde �zetlenebilir. Bunu kendisi kalarak yenilenme, de�i�me ve geli�me �eklinde ifade edebiliriz.
�kif Bey”in, �s�m”�n �ahs�nda yeni nesillere s�ylediklerini, zamana uygun bir dille yeniden ifade edilmesi, �imdiki zaman�n rehberlerinin ka��n�lmaz g�revidir. H�zl� de�i�im s�recinin, de�erlerden uzakla�ma e�iliminin, dijital d�nyada bireysel hazlar�n ve anl�k tatminlerin pe�inde… gen� nesillerin yorulup t�kenmesine raz� olacak yoktur.
Duru ve dimdik ahl�k� duru�
�nanm�� bir hakikat adam� olarak T�rk d���nce d�nyas�nda derin izler b�rakan �kif Bey, sadece bir �air ve yazar olarak de�il, ayn� zamanda bir ahl�k�� d���n�rd�r. Bu bak�mdan ihtiram� hak eden ender �ahsiyetlerden biridir.
�kif Bey, Mill� M�cadele”nin fikir �nderlerinden bir bahtl�d�r. Milletin ba��ms�zl�k m�cadelesine duydu�u derin inan�la toplumu dirili�e �a��ran d���nceleri ile milletin istikbaline himmet eden aziz bir m�n� mimar� haline gelmi�tir. T�rkiye”nin k�lt�r ve d���nce miras�nda yeri kal�c�d�r.
�kif Bey, ahl�k ve adalet aray���nda T�rk toplumuna bir model sunarak, �sl�m”�n �z�yle uyumlu bir modernle�me fikrini savunmu�tur. Gelenek�i de�il, geleneklidir. Zaman�n gerisine d��memek ve oyun d���nda kalmamak i�in ilim ve fikir miras�n�n bug�n�n meselelerine ���k tutacak �ekilde yeniden s�ylenmesi noktas�nda �srarc�d�r.
�kif Bey”in, yobazl���n ve softal���n her t�rl�s�ne kap�s� kapal�d�r. Bat�”n�n ilim ve teknolojisindeki geli�mesini takip ederken, kendi toplumunun k�k de�erlerine s�k� s�k�ya ba�l� kalan bir d���n�r olarak, “medeniyet” kavram�n� yeniden yorumlam��t�r. Bu haliyle T�rk milletine ve ebed� karde�leri b�t�n M�sl�man unsurlara, manev� ve ahl�k� de�erleriyle bar���k bir geli�im yolunu i�aret etmi�tir.
T�rk d���ncesinde �kif Bey”in yeri, onun saf, duru ve dimdik ahl�k� duru�u ve vatan sevgisiyle �ekillenir. Eserlerini ve fikirlerini incelerken, T�rk toplumunun ge�mi�ine dokunan, g�n�n meselelerine te�his koyan ve yar�n�n ufkunu ayd�nlatan anlaml� bir mirasa sahip oldu�umuzu g�r�r�z. D���nce d�nyas�n� derinlemesine kavrarken, onun miras�n�n, hayat� anlama ve de�erli ya�ama �abam�zda rehber olarak nefes ald�rd���na �ahitlikle rahatlar�z. Dirili�i, kimlik aray���n� ve mill� ruhu yeniden ihya etme �abas�n� ve bir gelecek rehberi oldu�unu fark ederiz; farkl�l���m�z belirginle�sin ve arts�n diye…
Son olarak �u kadar�n� s�ylemek z�it addedilmese gerek:
�kif Bey merhum; “Allah, bir daha bu millete �stikl�l Mar�� yazd�rmas�n!” diye dua etmi�tir. Hayf�ki, bu duaya ald�r�� etmeden �stikl�l Mar��”m�z� de�i�tirme te�ebb�sleri c�mlenin malumudur. Fakat tecell� �yle mehabetli olmu�tur ki, �kif Bey”in duas� yenmi�tir niyet ve gayret sahiplerinin alay�n�. Onun i�in, Safahat”� elimizden d���rmeden, a�k ile; “Bu du�ya c�mlemiz diyelim; �min! �min! �min!”
Source:
Sağlık Bakanı Memişoğlu: Ameliyat ve tedavi olmaya Türkiye”ye geliyorlar
Bakan Memişoğlu, AK Parti Tekirdağ İl Başkanlığı”nda partililerle bir araya geldi.Memişoğlu, burada yaptığı konuşmada, Tekirdağ”da daha iyi sağlık hizmeti vermek ve Tekirdağ”ın ihtiyaçlarını dinlemek için kente geldiklerini söyledi.AK Parti iktidarları döneminde dünyaya örnek olacak bir sağlık hizmeti verdiklerini dile getiren Memişoğlu, “Cumhurbaşkanı”mızın liderliğinde sağlıkta son 22 yılda inanılmaz bir dönüşüm gelişim süreci yaşadık. Bunu Kovid”de, depremde sağlık sistemi gösterdi. Baktığınız zaman çok farklı bir yerdeyiz şu anda sağlıkta. Dünyanın her yerinden bize gelip sağlık hizmeti almak isteyen yabancıların olduğunu hepiniz biliyorsunuz, “çok gelişmiş ülkeler” diye düşündüğünüz bazı ülkelerden bile insanlar sağlık hizmetine ulaşamayıp, bir sene sonrasına ameliyat günleri verildiği için ameliyat olmaya veya tedavi olmaya buraya geliyor.” diye konuştu.- “BİLGİSAYARLAR ÇOCUKLARIMIZI KULLANMAMALI”Memişoğlu, her zaman daha iyi sağlık hizmeti sunmak için çalıştıklarını aktardı.Özellikle koruyucu sağlık hizmetleri ile ilgili yeni bir vizyon ortaya koyduklarını belirten Memişoğlu, şunları kaydetti:”Aile sağlığı merkezleri, sağlıklı hayat merkezleri ve koruyucu hekimliği ön plana çıkartmaya çalışıyoruz. Hepinizden de bu konuda destek istiyoruz. Bizim için önemli olan aile hekimliği, onu daha etkin daha ulaşılabilir hale getireceğiz. Burada toplumun da buna destek vermesi gerekir. Çünkü bu bedenler bize emanet, hastalanmadan sağlığımızı korumamız bizim milli vazifemiz olması gerekiyor.O nedenle özellikle kilo, bağımlılık, sigara konusunda hassasiyet gösterip bu alışkanlıklarımızı bırakmamız gerekiyor. Türkiye maalesef sigara konusunda 3 kişiden birinin sigara içtiği bir toplum. Akciğer kanseri konusunda maalesef dünyada ilk 3″e giren bir ülkeden bahsediyoruz. Onun için kendi bedenimize iyi bakacağız, bunun için de aile hekimliği, koruyucu hekimlikleri önemli. Bugün çocuklarımız, özellikle bağımlılık dediğimiz internet bağımlılığıyla iyi mücadele etmemiz gerekiyor. Bilgisayarları çocuklarımıza kullandırtmamız lazım, bilgisayarlar çocuklarımızı kullanmamalı. İyi kontrol ederek onlara bunu öğreterek yapabiliriz.”Memişoğlu, Türkiye”nin, yüzde 65″inin kilolu olduğu bir toplum haline geldiğini dile getirerek, herkesin beslenmesine dikkat etmesi gerektiği uyarısında bulundu.- “ÜLKEMİZ VE DÜNYA ÇOK ÖNEMLİ SÜREÇTEN GEÇİYOR”Türkiye ve dünyanın çok önemli bir süreçten geçtiğini aktaran Memişoğlu, şöyle devam etti:”Eğer lideriniz herkese “dünya beşten büyük” diyorsa bu bir iddiadır. Bu iddia nedir? Bu iddia olmuş olan düzenin değişmesi gerektiğini söylemektir. Siz eğer Birleşmiş Milletlerde herkese karşı “dünya beşten büyüktür” diyorsanız artık bu düzenin değişmesi gerektiğinin iddiasıdır.İddia nedir? Esasında biz bu düzeni değiştirmek istiyoruz, çünkü bu düzen vahşet, insanlığın birbiriyle çatışarak onları sömürerek emperyal bir düşünce ile kendi refahını sağlayan bir zümrenin yönettiği bir medeniyetin yönettiği bir dünyadan bahsediyoruz şu anda. Hakim olan bu kötülük, maalesef sömürü medeniyeti bugün baktığınız zaman dünyanın her yerinde insanları birbiriyle çatıştırarak onların o çatışmasından kendisi fayda görerek kendisini geliştirmeye devam etmesini isteyen bir medeniyetten ve dünya hakimiyetinden bahsediyoruz.”- “BİR ARADA OLMAMIZ LAZIM”Memişoğlu, dünya düzenini değiştirmeye çalışan bir liderin davasının insanları olduklarını anlatarak şöyle devam etti:”Her zaman bir şey ifade ederim, kötülükle güç elde etmeye çalışanların yapacağı şey kötülüktür, esas iyilik tarafı olarak, barış medeniyeti olarak biz ne yapıyoruzu da sorgulamamız gerekir. En az onlar kadar çalışmamız, en az onlar kadar üretmemiz gerekir ve en önemli şey bizim hassasiyetle üzerinde durmamız gereken şey, birlikte olmamız gerekir.Bizim farklılıklarımızı birleştirip ondan zenginlik ve güç üretmemiz gerekir. Bu topraklar birlikte hareket ettiğinde dünyayı yöneten medeniyetler kurabilen topraklar. Onun için bizim farklılıklarımızı birleştirip zenginlik haline getirmemiz gerekir. Bir arada olmamız lazım, aynı bakış açısıyla bakmamız gerekir. Bizim birbirimizle uğraşıp, enerjimizi birbirimizi geriye çekmek olduğu zaman bundan faydalananları görüyoruz.”- “HEPİMİZ İYİLİK TARAFI OLARAK BİR ARAYA GELMEMİZ GEREKİYOR”Suriye”de insanların 61 yıldır çektiği eziyetin son bulduğunu, insanların özgürlüğe kavuştuğunu belirten Memişoğlu, şunları kaydetti:”İnşallah hepimizin desteğiyle, ülkemizin desteğiyle Suriye”de insanlar özgürlüğüne kavuşuyorlar. Ama orada Müslümanla Müslüman, Arap”la Arap, Kürt”le Kürt, birbirimizi çatıştırıyorlar. Orada bu emperyal düzenden yararlananların çatıştığını gördünüz mü? Bu dünyayı sömürenlerin çatıştığını gördünüz mü? Kim çatışıyor, garip gureba çatışıyor, mezhepleştiriyorlar, bölgeleştiriyorlar.Ama esasen hepimiz iyilik tarafı olarak bir araya gelmemiz gerekiyor. Bu oyunu bozmak için birlikte hareket etmemiz gerekiyor. Bizler bu davanın insanları bunu herkese anlatmamız gerekiyor. Ayrıştırıcı değil birleştirici olmamız gerekir, bunu sadece devlet olarak, iktidar olarak değil sizler mahallenizde, evinizde yapmanız gerekiyor. Biz şu anda sadece bu zamandan sorumlu değiliz, Biz gelecek nesillerden de sorumluyuz çünkü Cumhurbaşkanı”mızın dediği gibi yurt dışında yaşayan insanlar Türkiye”yi sadece Türkiye”den ibaret görmüyorlar, bugün bizden medet bekliyorlar. Biz ümidiz o nedenle sizler bu sorumluluğu yaşayan önemli birer fertsiniz. O yüzden birbirinizi iterek değil destekleyerek bu davayı büyütebilirsiniz.”Memişoğlu”na, AK Parti Milletvekilleri Mestan Özcan, Çiğdem Koncagül ve Gökhan Diktaş da eşlik etti.
Source: Www.star.com.tr
Cevdet Yılmaz TÜİK”in açıkladığı verileri yorumladı: “Gelir dağılımındaki eşitsizlik azaldı”
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, TÜİK”in bugün açıkladığı gelir dağılımı istatistiklerini yorumladı. Sosyal medya hesabı üzerinden konuyla ilgili değerlendirmelerini paylaşan Yılmaz, açıklanan verilerin gelir dağılımındaki eşitsizliğin azaldığına işaret ettiğini kaydetti.
“Büyümenin sosyal etkilerini gözetiyoruz”
Cevdet Yılmaz, tüm plan ve programlarında istikrar içinde büyüme ve istihdam artışı sağladıklarını ifade ederek şu açıklamalarda bulundu:
“Kalkınma kavramı ekonomik büyümeden daha geniş bir anlama sahiptir. Büyümenin yanı sıra sosyal refahı artırmak, çevreyi korumak ve her alanda katılımcılığı güçlendirmek esastır.
Pandemi sonrası sosyal alanda yaşanan olumsuzluklar tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de hissedilmiştir. BM sürdürülebilir kalkınma göstergeleri bu süreçte geriye giderken, birçok ülkede sosyal politikalar olumsuz etkilenmiştir.
Tüm plan ve programlarımızda bir yandan istikrar içinde büyüme ve istihdamı artışı sağlarken, diğer yandan büyümenin sosyal etkilerini gözeten bir anlayışla hareket ediyoruz.”
“Eşitsizliğin azaldığına işaret etmektedir”
Açıklanan gelir dağılımı istatistiklerine vurgu yapan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, tüm göstergelerin gelir dağılımındaki eşitsizliğin azaldığına işaret ettiğini ifade etti:
“Makro, sektörel ve mikro müdahale politikaları ile sosyal alanda iyileştirme politikalarımızı sürdürüyoruz. Bu kapsamda gelir referans yılı 2023 olan Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması 2024 yılı sonuçları da bu alanda belirli bir mesafe aldığımızı göstermektedir.
Araştırma sonuçlarına göre 2023 yılında en yüksek eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert gelirine sahip yüzde 20″lik grubun toplam gelirden aldığı pay bir önceki yıla göre 0,6 puan azalarak yüzde 48,1 olurken en düşük gelire sahip yüzde 20″lik grubun aldığı pay ise 0,2 puan artarak yüzde 6,3 olmuştur.
Gelir eşitsizliğindeki gelişmeleri takip etmek açısından kullanılan toplumun en yüksek gelir elde eden yüzde 20″sinin elde ettiği payın en düşük gelir elde eden yüzde 20″sinin elde ettiği paya oranı şeklinde hesaplanan P80/P20 oranı bir önceki yıla göre 0,2 puan azalarak 7,7’ye gerilemiştir. Ayrıca, Ginikatsayısı da, bir önceki yıla göre 0,007 puan azalış ile 0,413 olarak tahmin edilmiştir. Tüm bu göstergeler gelir dağılımındaki eşitsizliğin azaldığına işaret etmektedir.”
“Tüm kesimleri gözeten bir yaklaşım sergiledik”
Yeni yıla ait bütçede toplumun tüm kesimlerini gözeten ve koruyan bir yaklaşım sergilediklerini savunan Yılmaz, açıklamasına şöyle devam etti:
“2025 yılı bütçemizde de toplumun tüm kesimlerini gözeten ve koruyan vatandaş odaklı bir yaklaşım sergiledik. Sosyal yardım bütçemizin büyüklüğünü, 2025 yılında 651 milyar liraya çıkararak ihtiyaç sahibi vatandaşlarımızın yanında oluyoruz. Vatandaşlarımızın daha ucuz elektrik ve doğal gaz kullanabilmeleri için 2025 yılı bütçesinde 472 milyar lira kaynak ayırdık.
2022 yılı Ocak ayından itibaren asgari ücreti vergi dışı tutmaktayız. Bu kapsamda 810 milyar lirası gelir vergisi, 43 milyar lira damga vergisi olmak üzere toplam 853 milyar lira vergi istisnası öngörüyoruz. Doğalgaz ve elektrik sübvansiyon destekleri ve asgari ücretin vergi dışı tutulmasını da dikkate aldığımızda sosyal harcamalara ayırdığımız kaynaklar 1 trilyon 976 milyar liraya ulaşmaktadır.
Eğitim, sağlık, istihdam ve sosyal destekler başta olmak üzere, kapsamlı politikalar ile beşeri sermayemizi ve sosyal bünyemizi güçlendirmeye, gelir dağılımını iyileştirmeye devam edeceğiz. Kararlı bir şekilde mücadele ettiğimiz enflasyonda yaşanan düşüşler, gelir dağılımına da olumlu katkılar sağlayacaktır.”
Source: Dünya Gazetesi
Ekonomi profesöründen asgari ücretliler için yeni öneri
Kocaeli Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ferhat Pehlivanoğlu Haberler.com”da sunucu Abdurrahman Yazıcı”nın konuğu oldu. Çalışanların şartlarının iyileştirilmesinin konuşulduğu programda bu konuda atılacak adımlar ele alındı. Sunucu Abdurrahman Yazıcı konuğuna “Asgari ücretlinin şartları nasıl iyileştirilebilir?” sorusunu yöneltti. Prof. Dr. Ferhat Pehlivanoğlu, çalışanlara yapılabilecek sosyal ve ekonomik yardımlarla şartların iyileştirilebileceğini söyledi. Pehlivanoğlu konuşmasına şöyle devam etti: Tabii ki ekonomik ve sosyal koşulların iyileştirilmesini istiyoruz. Asgari ücretlinin ya da tüm çalışan kesimin satın alma gücünün iyileştirilmesinden bahsediyoruz. Vergi düzenlemeleriyle başlamamız lazım. Çalışanların eline geçen net ücret artırılmalı, alım gücü desteklenmiş olması lazım. Sosyal destekler gıda, barınma, ulaşım artırılabilir. Şu an yapılıyor ama bu daha da iyileştirilebilir. Çalışma koşulları iyileştirmek lazım. İşyerlerinde sağlıklı ve güvenlik standartlarının daha üst noktalara getirilmesi lazım. İş-yaşam dengesi gözetilmeli. Asgari ücretlilere yönelik ücretsiz eğitim programlarını sunulabilir.
Source: Abdurrahman Yazıcı