Özel; Özer’i, Demirtaş’ı, İmamoğlu’nu ve Özdağ’ı andı: Gündemleri CHP ile ortak
Van, krizle birlikte daha da yoksullaşmış. İşsizlik düzeyi zaten Türkiye ortalamasının iki katından fazla, daha da artmış. Sokakta özellikle gençlerin siyasete ilgisiz kaldıklarını gözlemledik. Bir yanda iktidarın dayatmaları ve kendi yandaşlarını kollaması, diğer yanda muhalefetin çözüm üretememesi de ilgisizliği büyütmüş.VANLILAR UMUTLUCHP, daha önceki mitinglerde alışkın olduğu kitleyi belki Van’da bulamadı. Ancak meydana gelenler yine CHP ölçülerinde düşünüldüğünde dikkate değerdi. Daha önceki mitinglerin aksine saat 14.00’ten 12.00’ye alınmıştı. Bu saat değişikliği de tatil gününde miting için erken bir saat. Çünkü Özel konuşurken bazı yurttaşlar hâlâ ellerinde bayrak alana girmeye devam ediyordu. Özel’e yönelik İstanbul’daki saldırının ardından Van mitinginde daha kapsamlı güvenlik önlemleri dikkat çekti. Özel’in yakın çevresinde 100’e yakın polis görevlendirilmişti.Sokakta konuştuğumuz insanlar, PKK’nin silah bırakma açıklamasından memnuniyet duyuyor. Ancak oluşacak yeni ortamın bilinmezliği de bir soru işareti olarak kafalarda. Vurguladığımız gibi oluşacak normalleşme ortamında işsizliğin ne boyutta giderilip giderilemeyeceği, iktidarın yandaşları yerine daha adaletli işe alımlar yapıp yapmayacağı kafalarda soru olarak duruyor. Özellikle gençlerin AKP’den hiçbir beklentisi kalmamış. Yerine kayyum atanan tutuklu Esenyurt’un seçilmiş belediye başkanı Ahmet Özer de Van Muradiye’li. Bu ortaklık, bir ölçüde CHP’ye yönelme getirmiş. Bu ortaklaşmaya dikkat çekmekte fayda var.
Source: Sertaç Eş
İktidarın ‘bağımsız birim’ oyunu: “Yüzde 10″u bile dönüştürülmedi”
Cumhurbaşkanı TayyipErdoğan, partisinin gruptoplantısında kentsel dönüşümkapsamında yaklaşık 2 milyon285 bin adet bağımsız birimidönüştürdüklerini söyledi.Muhalefetten eleştirileryükselirken CHP HatayMilletvekili Nermin YıldırımKara, konuya ilişkin ocakayında Çevre Şehircilik ve İklimDeğişikliği Bakanlığı’na verdiğisoru önergesinin aylar sonragelen yanıtını Cumhuriyet’lepaylaştı.‘ŞEFFAF OLMALI’6306 sayılı yasa sonrasında13 yıl boyunca, 2 milyon 117bin bağımsız birim yapıldığınıbelirten Kara, “Buradakitemel sorun, dönüştürülen‘bağımsız birim’ ifadesi çünkübağımsız birim dediğinizde,binanın içindeki tekil bölümlerikastetmiş, böylece haliyleyüksek bir sayı vermişoluyorsunuz” dedi. Bakanlığınve cumhurbaşkanınınbirbirinden farklı verdiklerisayıların ortalamasının 2milyon 200 bin bağımsız bölümolduğunu söyleyen Kara, “Busayının, kaç yapının dönüşümüve inşasına denk geldiğininanlaşılmadığına” dikkat çekti. Bu verilerle her yapıda enaz dört bağımsız birim olmasıdurumunda bile en fazla 550bin bina sayısına ulaşılacağınadikkat çeken Kara, “Bakanlıkverdiği yanıtta riskli binasayısını en az 6.5 milyonolarak belirtiyor. Demek kiiktidar, ilgili yasanın çıktığıgünden bugüne geçen 13 yıldadepreme karşı dayanıksız olan6 milyon yapının yüzde 10’unubile dönüştürememiş oluyor”dedi. Kara, “İktidar kurmaylarıhesabımızı beğenmiyorlarsaşeffaf ve gerçek verileriyayımlamalı” ifadelerinikullandı.
Source: Çağdaş Bayraktar
Kendi küçük, kalbi büyük Lüksemburg – Süleyman Tosunoğlu
Lüksemburg’a adım atar atmaz göğe uzanan modern finans kuleleri dikkat çekiyor. Burası, Avrupa’nın en büyük yatırım fonu merkezi ve ABD’den sonra dünyanın ikinci büyük finans merkezi. Gökdelenlerin arasından geçip tarihi merkeze vardığımızda ise bambaşka bir atmosferle karşılaşıyoruz. UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan bu eski kent, taş sokakları, kale surları ve köprüleriyle zamanda huzurlu bir yolculuğa davet ediyor.Tarihin ve modern yaşamın uyum içinde olduğu yine Lüksemburg adlı başkentte, Place Guillaume II ve Place d’Armes meydanlarındaki kafeler, sokak müzisyenleri ve kitapçılar şehre canlılık katıyor. Mimari zenginlik ve kültürel çeşitlilik, Lüksemburg’un sadece ekonomik değil, aynı zamanda sosyal anlamda da güçlü bir yapıya sahip olduğunu hissettiriyor.SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞE YATIRIMBir kahve molasında tanıştığımız genç bir yatırım danışmanının söylediği şu cümle dikkat çekici: “Burada ekonomi, disiplinle kültürün birleşimidir. Biz sadece zengin değiliz, aynı zamanda sürdürülebilirliğe yatırım yapıyoruz.” Lüksemburg’un çevreci politikaları, Avrupa Yeşil Mutabakatı’na tam uyum sağladığını gösteriyor.Mekânın sahibi ise “Her gün Almanya, Fransa ve Belçika’dan yaklaşık 300 bin kişi buraya çalışmak için geliyor” diyerek ülkenin yüksek maaşları ve güçlü sosyal haklarıyla bölgesel cazibe merkezi durumuna geldiğini anlatıyor.ÜÇ DİL, BİR KİMLİK“Kendi küçük, yüreği büyük” olarak nitelendirilen Lüksemburg’un tarihi, 963’e kadar uzanıyor. Ardenler’in eteklerinde, küçük bir kale etrafında kurulan bu topraklar zamanla Avrupa’nın en istikrarlı monarşilerinden biri haline gelmiş. 1839’da bugünkü sınırlarını kazanan Lüksemburg, İkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa Birliği’nin (AB) kurucu üyeleri arasında yer alıyor. Bugün yaklaşık 670 bin kişilik nüfusu olan ülkenin yüzde 47’sini yabancılar oluşturuyor.Lüksemburg, Avrupa Adalet Divanı da dahil olmak üzere birçok önemli AB kurumuna ev sahipliği yapıyor. Bu nedenle ülke, uluslararası diplomasi ve hukuk açısından stratejik bir rol oynuyor. Ülkede anayasal monarşi var ancak siyasi yönetim demokratik parlamenter sistemle yürütülüyor.Çoğunlukla koalisyon hükümetinin yönetimde olduğu Lüksemburg’da siyaset, uzlaşma kültürü ve şeffaflıkla yapılıyor. Avrupa değerlerine bağlılık, basın özgürlüğü ve hukuk devleti ilkeleri ise siyasi istikrarın temel taşları.Lüksemburg’un resmi dilleri Fransızca, Almanca ve Lüksemburgca. Eğitim sisteminde ve resmi işlemlerde üç dil de aktif olarak kullanılıyor. Bu çok dillilik, ülkenin kültürel çeşitliliğini ve uyumunu yansıtırken çocukların da küçük yaşta çoklu dil becerisi kazanmasını sağlıyor.KADIN HAKLARINDA İLERİCİLüksemburg, kadın hakları konusunda Avrupa’nın en ilerici ülkelerinden biri. Doğum izni, eşit ücret politikaları, yönetici pozisyonlarına erişimde yasal koruma ve destekleyici uygulamalar dikkat çekiyor. Toplumsal cinsiyet eşitliği devlet politikasıyla aktif biçimde destekleniyor.ÜCRETSİZ ULAŞIMŞehri keşfederken bizi en çok memnun eden uygulama ise toplu taşımanın ücretsiz olması. 2020’de yaşama geçen bu uygulama dünyada bir ilk. Otobüs, tramvay ve tren hatlarını kullanmak için hiçbir ücret ödenmiyor. Bu sadece yerel halk için değil, on binlerce çalışan ve turistler için de geçerli. Böylece çevreci ulaşım teşvik edilirken sosyal eşitlik de destekleniyor.Lüksemburg’da sanat galerileri, müzeler, tarihi yapılar kadar festivaller, konserler ve tiyatro etkinlikleri de dikkat çekiyor. Özellikle bahar aylarında yapılan geleneksel kutlamalar, ülkenin köklü geçmişini modern yaşamla iç içe geçiriyor. İki gün boyunca adım attığımız her noktada sadece bir ülke değil, son yıllarda dünya toplumlarının hasret kaldığı adalet, fikir özgürlüğü ve eşit yaşam modelinin gerçek bir örneğini gördük.
Source: Süleyman Tosunoğlu
Kaçak madende yaşamını yitiren Afgan madenci Nourtani’nin eşi Cumhuriyet’e konuştu: “Yaşayamıyoruz”
Zonguldak’ta ruhsatsızbir maden ocağında çalışırkenyaşamını yitiren ve cesediyakılarak gizlenmeye çalışılanAfgan işçi Vezir MuhammedNourtani’nin eşi Qamer GülMeliki, Cumhuriyet’e konuştu.Eşinin patronu tarafındanböbreğinin istenmesi dahilinsanlık dışı uygulamalaramaruz kaldığını belirtenMeliki, “Kocamı yaktılar. Buinsanlar dışarı çıktığında bizene yaparlar bilmiyorum” dedi.Eşinin olay günü maden sahibitarafından ısrarla arandığınıanlatan Meliki, “Eşim o günişe erken çağrıldı. Defalarcaaradılar, ‘erken gel’ dediler.Akşam bana telefon geldi;‘Kocan işe gelmedi, bize bir şeysorma’ dediler. Sanki bilerekyapmışlar. Ertesi gün haberalamadım, karakola gittim.Daha eve varmadan arayıpçağırdılar ” diye konuştu.Eşinin ölümünden önceyaşadıklarını da anlatanMeliki, maden ocağınınsahibi Enver Gideroğlu’nuneşinden böbrek talebindebulunduğunu söyledi. Meliki,“Eşim bir gün eve geldi,gülerek anlattı. ‘Patron bizdenböbrek istiyor’ dedi. Biz deşaka sanmıştık. Ama sonraanladık ki gerçekmiş. Diğerişçiler videolar gönderdi,patron babası için gerçektenböbrek istemiş. Eşim ise ‘Bencanımı kurtarmaya geldim,böbrek isteyen hâlâ var’demişti” ifadelerini kullandı.Türkiye’ye geldikten kısasüre sonra kimliklerinin iptaledildiğini belirten Meliki,“Geldikten iki gün sonraGöç İdaresi kimliğimiziiptal etti. Hastaneyegidemiyoruz, çocuklarımuayene ettiremiyoruz.Üç çocuğum var. Biriişitme engelli, biri ayağınıkaybetti. Ayağı için protezalamıyoruz. İş bulursamtemizlik, bulaşık yapıyorumama kiramız bile çıkmıyor.Oturduğumuz mahalledekicami hocası kiramıza biryıl destek oldu. Ne destekalabiliyoruz ne başka bir yeretaşınabiliyoruz. İran da bizikabul etmiyor, Afganistan’daise can güvenliğimizyok. Kayınpederim eşimiöldürmekle suçladı vebizi ölümle tehdit etti.Yaşayamıyoruz” dedi.‘BİZE NE YAPMAZLAR’Çocuklarının okulagidemediğini, hastaneyegötürülemediğini kaydedenMeliki, yetkililere “Bizepara değil, sadece kimlikversinler. Çocuklarımı doktoragötüreyim, okula göndereyim.Geçinmek zor ama asılkorkum bu işi yapanlar dışarıçıkınca bize zarar vermeleri”ifadeleriyle yetkililere çağrıdabulundu.BÖBREĞİ YOKTUNourtani’ye ilişkindavada Zonguldak 1. AğırCeza Mahkemesi, madensahipleri Enver Gideroğluve Hakan Körnöş hakkında“taksirle ölüme sebebiyetverme” ve “delil karartma”suçlarından 5 yıl 8 ay hapiscezası vermişti. Karar, ailetarafından üst mahkemeyetaşınmıştı. Sakarya BölgeAdliye Mahkemesi’ne sunulanitiraz dilekçesinde, Adli Tıpraporunda maktulün solböbreğinin bulunmadığıtespitine dikkat çekilerekbu durumun mahkemeceyeterince değerlendirilmediğivurgulanmıştı.
Source: Ufuk Sepetci
Devletten, Abdullah Öcalan imzalı istek belgesi
Bölücü terör örgütü PKK’nın, “Medya Savunma Alanları” olarak isimlendirdiği yer Irak’ın Kuzeyinde bulunan kamplarına verdiği isimdir. Yani bildiğimiz medya ile bir ilgisi yok. Örgüt, 5-7 Mayıs’ta kongrelerini başarıyla yaptığını açıkladı. Terör örgütünün silah bırakması da dahil olmak üzere ne kararlar aldığı bilinmiyor. Gelişmeleri yakından izleyen bazı kaynaklar, örgütün kongresini yapmadığını, gelişmeler hakkında onları bilgilendirdiklerini belirtiyor.
Örgütün önden duyurduğu pazarlıkvari ve tehdit içeren açıklamaları da iktidar kanadında hoşnutsuzluk yarattı. Örgütün, silah bırakma ya da örgütün feshedilmesi dahil hiçbir açıklama yapmaması da, “Pazarlığın kızıştığı” yorumlarına yol açıyor.
ÖCALAN’IN KOŞULLARI
Örgütün, söylemek isteyip de henüz açıklamadığı çok önemli istekleri var. Yani sanılmasın ki Örgüt adına hiçbir şey istenmiyor. Bu isteklerin neler olduğunu Doğan Kitap’tan çıkan “APO Olayının Perde Arkası” kitabımdan, Abdullah Öcalan imzalı belgeden aktarıyorum:
“Bana imkanlar tanındığında örgütü yasal çizgiye çekmeye hazırım. Bu konuda devletimizin de üzerine düşeni yapması gerekir. Devletin üzerine düşen, iç barışı sağlayabilmek için gerekli olan yasal düzenlemeleri yapmaktır.
Bunların başında af yasası, dağda ve cezaevinde olanlar için onların topluma karışmalarını sağlayacak bir af yasası gelir. Ben, bu konuda üzerime düşen her türlü katkıda bulunmaya hazırım. Bize bağlı halkım ve örgütümü demokratik devletin ülkemizin hizmetine uyumlu hale getirme imkan ve gücüne sahip olduğumu söylüyorum. Tüm gücümle bu yönde çaba harcamaya hazırım.
PKK, küçümsenecek bir örgüt değildir. Benim, PKK üzerinde otoritem vardır. Ayrıca halk da beni çok tutmaktadır. Bana imkan verilirse PKK’yı demokratik sisteme uyarlamak çabalarımı geliştiririm. PKK’yı yasal çerçeveye çekerim. Silahlı çatışmaları sona erdiririm. Hatta dağdaki elemanları yasal çizgiye çekerim. Bu da, devletin yasal imkan tanımasıyla olur.”
İMAMOĞLU’NA YASAKLANIRKEN
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun 31 yıl önce aldığı diplomayı “Yatay geçişte kurallara uyulmadığı” gerekçesiyle üniversite yönetim kurulu tarafından iptal edildi. Cezaevine konulan İmamoğlu’nun sosyal medya paylaşımlarını durdurmak için yasak üstüne yasaklar getirildi. Yani, İmamoğlu adına sosyal medya kullanımı yasaklanırken, Abdullah Öcalan, örgütüne telefonla bağlanıp talimat veriyor!
Bu ilginç durumu iktidara yakın yayın organlarından öğreniyoruz. Haberlere göre Abdullah Öcalan, “Kuzey Irak’ta toplanan teröristlere hitap etmek için İmralı cezaevinden telefonla bağlanmış.” Cezaevinde kendisine ayrıcalıklı uygulamalar başlatıldığı, sekreteryasının oluşturulduğu, yönetmelikte öngörülenden daha fazla açık havada kaldığı belirtiliyor. Ziyaretçilerinin de çok olduğu belirtiliyor. Onların kim olduğunu bilmiyoruz.
Adalet Bakanlığı yetkililerine sorduğumuzda, bunların doğru olmadığını belirtiyorlar. Ancak Dezenformasyonla Mücadele Merkezi, bu iddialarla ilgili açıklama yapmaması nedeniyle yazılanların doğru olduğu görüşü de yaygın. İmamoğlu susturulurken, Öcalan’a yönetmelikte olmayan ayrıcalıklar tanındığına ilişkin haberler de şaşırtıcı oluyor.
EVET, SORULAR ÇOK
Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, silahların gömülmesini değil, teröristlerin silahlarıyla birlikte gelip teslim olmalarını istiyor. Kahraman Türk silahlı Kuvvetleri’nin, Irak Kuzeyinde bulunan üsleri var. Gidip oradaki askerlerimize silahlarıyla birlikte teslim olmaları da mümkün.
Geçmiş dönemde de, Devlet “Pişmanlık Yasası” çıkarmıştı. Bu yasadan yararlanma süresini sekiz kez uzatmıştı. Kanundan yararlanan teröristler çok ağır suç işlemediyse cezaevinde yatmadan tahliye ediliyordu. Şimdi de “Etkin Pişmanlık” hükümlerinden yararlanma yolu açılabilir. Evet, bunlar konuşuluyor ama örgütle ilgili sorular da eksik olmuyor.
Örgüt yalnız dağda değil, şehirlerde de “milis yapılanmaları” var. Örgütün en büyük gelir kaynaklarının da devletin resmi belgelerine göre uyuşturucu nakli ve dağıtımı olduğu belirtiliyor. Gelişmeleri yakından izleyen eski Milletvekili Aytun Çıray’ın soru listesinden de bazı alıntılar yapalım:
-YPG/PKKda silah bırakacak mı? Karşılığında Anayasa değişikliği için şartları ne?
-PKK’nın silah envanteri biliniyor mu? Nereye, kime teslim edecekler?
-Suriye’de YPG’ye katılan PKK’lılar ve YPG/PKK’lılar ne yapacak?
-Avrupa’da ticari zincirler kuran PKK ne yapacak?
-PKK dünyanın üçüncü büyük narko-terör örgütü. Bundan vazgeçecek mi?
-PKK’nın çatı örgütü KCK ne olacak?
-Bu iş madem bu kadar kolay çözülecekti yıllarca hiçin beklendi? Bu dönemde verilen şehitlerimiz boşuna mı?
-Batılıların Abdullah Öcalan’ı Mandela’ya dönüştürmesi nasıl önlenecek?
Altay Paşa’dan uyarı
Emekli Korgeneral Altay Tokat, Jandarma Asayiş Kolordu Komutanı olarak görev aldı. Sınır ötesi operasyonları yönetti. Gelinen süreçle ilgili şu değerlendirmede bulundu:
“Son dönemde bazı insanlar PKK-PYD bölücü terörü hakkında yetersiz ve teorik bilgilerine dayanarak bilinçli ya da bilinçsiz PKK’nın siyasi uzantısı olan DEM Partiyi Kürt partisi olarak tanımlıyor. Bu mantıkla, Kürt kökenli vatandaşlarımızın tamamı terörist olarak töhmet altında bırakılıyor. Bu yaklaşım bölücü mihrakları sevindirmekten başka bir işe yaramıyor.
PKK, teröristlerden, milislerinden ve sempatizanlarından oluşur. DEM Partisine yakınlık duyanlar ve ilişki kuranlar, PKK ile savaşmış, şehit, gazi ve kahramanlardan meydana gelen dört milyonu aşkın seçmenden kesinlikle destek göremez. Bu ruhu herkes anlayamaz. Hatırlatıyorum.”
Geçmişte PKK sıkça “Ateşkes” ilan ediyor, bu süreci kadro, araç-gereç ihtiyaçlarını gidermek için kullanıyordu. İyice sıkışan örgütün benzer bir oyun içinde olup olmadığı üzerinde de geçmişten ders alıp önemle durulmalı.
Source: Saygı Öztürk
Kütahya”da dehşet evi! Nagihan Uyğur”u ailecek katletmişler, sebebi de olayın kendisi kadar feci…
Kütahya İl Emniyet Müdürlüğü’ne 4 Mayıs 2025 tarihinde başvuran H.E.T., kardeşi Nagihan Uyğur’dan bir yıldır haber alamadığını bildirdi. Bunun üzerine Cinayet Büro Amirliği ekipleri kayıp şahsın bulunması için kapsamlı bir çalışma başlattı. Soruşturma kapsamında, aile bireylerinden O.Ç.’nin ifadesine başvuruldu.
İSTİSMARA UĞRAYAN KIZI KONUŞMASIN DİYE KATLETTİLER
İPLE BOĞUP DEKİ KUYUYA ATTILAR!
İTİRAF ETTİĞİ GİBİ OLDU, NAGİHAN UYĞUR”UN CESEDİ BULUNDU
Polis ekiplerinin 8 Mayıs sabahı olay yerinde yaptığı kazı çalışmasında, kayıp Nagihan Uyğur’a ait olduğu belirlenen ceset bulundu. Ceset otopsi işlemleri için İstanbul Adli Tıp Kurumu’na gönderildi.
AİLENİN ELİNDEKİ 4 ÇOCUK ALINDI
7 KİŞİ TUTUKLANDI
Cinayetle bağlantılı H.T. (23), H.E.T. (22), F.Ç. (62), E.S.T. (20), E.Ç. (35), H.T. (40), G.U. (15) ve O.Ç. (37) adlı şahıslar gözaltına alındı. İçlerinden 15 yaşındaki G.U. savcılıktan serbest bırakılırken, diğer 7 kişi ise tutuklanarak Kütahya Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’na gönderildi.
BAŞKA CİNAYETLER DE VAR!
Yapılan araştırmalarda, aile fertlerinin geçmişte işlenen başka cinayetlerle de bağlantılı olduğu belirlendi. Nagihan Uyğur’un babası Mehmet Uyğur’un 2011 yılında kaybolduğu, daha sonra kardeşi Y.T. ve yeğeni H.U. tarafından öldürüldüğü ortaya çıkmıştı. Y.T.’nin bu olaydan sonra uzun süre firari olarak yaşadığı ve son olarak 2021 yılında Kütahya’ya taşındığı tespit edildi.
AİLECEK TOPLUMDAN İZOLE YAŞAMIŞLAR
Emniyet yetkilileri, ailenin toplumdan izole bir şekilde yaşadığını, sosyal medya uygulamaları dışında hiçbir iletişim yöntemi kullanmadığını ve Kütahya’da depremzede olduklarını söyleyerek kimliklerini gizlediklerini belirtti.Soruşturma sürüyor.
Source: Sevda Altunbaş
Ekonomi salon toplantılarıyla düzelmez
Ekonomi yönetimi, krizle boğuşan Türkiye için sık sık değiştirilen formüllerle çıkış yolu ararken, öte yandan yaşanan siyasi gelişmeler de ülkenin ödediği ve ödeyeceği bedelleri ağırlaştırıyor. Milyonlarca vatandaş ise enflasyon-faiz sarmalında en büyük yükü taşıyor, refaha erecekleri günü bekliyor. 2021’de derinleşen sorunlar, toplumun neredeyse her kesimi için bunalım yaratıyor. Açlık ve yoksulluk artık bir ülke gerçeği haline gelmiş durumda. Gelir dağılımındaki adaletsizliğin derinleşmesine, hukuk ve demokrasi sorunları da eklenince halkın büyük bir çoğunluğu karamsarlığa sürüklendi. Bu çerçevede Türkiye’deki ekonomik, toplumsal ve siyasi krizleri değerlendiren ve çözüm için öneriler getiren Ekonomiden Sorumlu Devlet eski Bakanı, İktisatçı Prof. Dr. Işın Çelebi, SÖZCÜ’ye önemli açıklamalarda bulundu. “Ekonomi yasaklarla yönetilmez” diyen Çelebi, üretim ve verimliliğe vurgu yaptı, sosyal politikalarla vatandaşların desteklenmesi gerektiğini belirtti. Çelebi, “Vicdanın kalbi adalettir, yönetenler mutlaka vicdanı ve adaleti dikkate almak zorunda” dedi.
SALON İKTİSATÇILARI
-Türkiye, şu an nasıl görünüyor?
Türkiye’deki yapı çok iç içe geçmiş durumda ve ciddi bir durgunlukla karşı karşıyayız. Döviz kurunu bir ölçüde sabit tutmanın yarattığı etki ve ithalatı teşvik edici politikalar, büyük ölçüde üretimi ve verimliliği cezalandıran bir yapıya dönüştürmüş vaziyette. Şu an Türkiye’de sessiz ve derinden bir durgunluk yaşıyoruz. Hem enflasyon düşmüyor hem de durgunluğu özellikle perakende sektöründe çok net görüyoruz. Bu çok ciddi bir sorun. Enflasyon içinde durgunlukla karşı karşıyayız. Ekonomiyi yönetenler pembe tablo çizsinler, gerçekleri biz sokakta toplum içinde yaşıyoruz. İktisatçıların halkın içinde yaşayarak ekonomiyi değerlendirmesi ve yönlendirmesi lazım, halktan kopuk yönlendirmeler işi iyice sıkıntıya sokuyor. Bazı iktisatçılar maalesef salonlarda konuşarak hareket etmeyi seviyor.
-Türkiye’nin karşı karşıya olduğu riskleri de düşününce, enflasyon nasıl düşecek?
Enflasyonla mücadele etmek üretimi ve verimliliği artırmaktan, talebi karşılamaktan, maliyetleri düşürmekten geçiyor. Yurt dışında da gümrük duvarlarını artıran bir belirsizlik var. Türkiye bugün Vietnam’ın, Bangladeş’in, Mısır’ın, Çin’in pazarı haline gelebilir. Bu da Türkiye’deki üretimi ve verimliliği çok ciddi tehlikeye sokar. Dünyadaki bu ticaret savaşları sonunda, döviz kurunu da biz sabit tuttuğumuz ve piyasalara bırakmadığımız için, ucuz ithalat cenneti haline gelip KOBİ’leri ciddi sıkıntıya sokabiliriz. Bir yanda 16 milyon emekli var, bir yanda 9 milyon asgari ücretli, bir yanda küçük ve orta ölçekli sanayiciler. Yani biz böylelikle ne yapıyoruz; emeklileri, yaşlıları, asgari ücretlileri sıkıntıya sokuyoruz. Hayat bir yandan pahalanıyor, alım gücü düşüyor.
-Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, yatırımcı arayışında. Yurt dışı gezileri sonuç verir mi?
Büyük sanayi gruplarına bakalım; kur ve faiz politikasından dolayı son derece sıkıntıdalar. Bugün üretmeyen, tamamen ithalata dayalı bir Türkiye var. İstediğiniz kadar ABD’ye gidin, IMF ile, Dünya Bankası’yla konuşun, gerçekler Türkiye’de sokakta yaşanıyor. O salonlarda iktisat bilimine ihanet edenler, şunu yıllarca söylediler; “Kuru sabit tutalım, enflasyonu düşürürüz. Kurun enflasyona etkisi yüzde 50.” Ama kurun enflasyona etkisi yüzde 10’du.
‘BİLİMSEL DEĞİL’
– Merkez Bankası raporları kurun etkisine vurgu yapıyor?
Merkez Bankası (TCMB) raporlarının doğruluğu bence tartışma konusu. O raporlar gerçeği yansıtmıyor. TCMB raporlarını tartışmaya açık hale getirmek lazım. TCMB raporları bilimsel olmaktan çok uzak. Gerçekleri yansıtmadığı için ciddi sorunumuz var; bugün onun için 80 milyon insan sıkıntıda. 16 milyon emekli sıkıntıda, 14-15 bin lira maaş alıyor, asgari ücretlinin maaşı 22 bin lira. Emekli ve yaşlı insanların ücreti mutlaka en az asgari ücret düzeyinde olmalı. Bir tek çözüm önerilemez. Bakım sigortası sistemini getirmek lazım, acil servislerde yaşlı bakım üniteleri kurmak lazım. Bunlar bile düşünülüp, uygulanmaya konulmuyor. Yaşlı ve emekli insanlar, ambulans bile bulmakta zorlanıyor.
-Üretim ve verimliliğe vurgu yaptınız ancak finansman sorunu nasıl çözülecek?
Bankalar ihracat kredisi vermiyorlar, döviz kazandırıcı hizmetlere kredi vermiyorlar. Döviz kazandırmak ve döviz kredisi kullanmak suç haline gelmiş vaziyette. Konuşarak ekonomi yönetilmez, iş yaparak ekonomi yönetilir.18’inci yüzyıl iktisat mantığıyla olmaz, 21’inci yüzyılın, 2025’in dünya ve Türkiye gerçeğine bakılarak ekonomi yönetilmeli. Demokrasi ve özgürlük gelişmeden, uluslararası hukuk gerçekleşmeden kalkınmanın olmayacağını düşünüyorum. Vicdanın kalbi adalettir, adalet ve vicdan iç içedir. Yönetenler mutlaka vicdanı ve adaleti dikkate almak zorundalar.
‘Finans çevrelerinin kazançlarını vergilendirelim’
-Tüm bu sorunların çözümü ne sizce?
Faizi ve kuru piyasalara bırakmalı, masa başında birtakım gerçek olmayan raporlarla, enflasyonu düşürmeye yönelik masa başında faiz ve kuru belirleme politikasını doğru bulmuyorum. Türkiye önceliğini üretime ve verimliliğini artırmaya vermeli. Türkiye kuru sabit tutarak sıcak paraya yılda 40 milyar doların üzerinde faiz ödedi. Benim ‘kiracı para’ dediğim bu para geliyor ve gidiyor. Buna biz döviz dolar bazında yüzde 40’a varan oranlarda prim ödedik. Bu, büyük bir haksız kazanç. O zaman bunu vergilendirelim. Bu ödenen faizi ve kazancı bir prim olarak değerlendirelim. Bu sıcak para getiren finans çevrelerinin de kazançlarını Türkiye’de bir nevi vergilendirecek formül yaratmamız lazım. Doğru yerde doğru adımları atmak önemli. Yanlış yerde yanlış şeyler söyleyip onun çok doğru olduğunu ispat etmek için propagandayla işi çözmek kısa dönemde belki olumlu etki yaratıyor ancak gerçek her zaman su yüzüne çıkıyor. Hakikati değiştirmek mümkün değil ki…
Ekonomi 5 milyon kişi için mi yönetiliyor?
-İktidar, gelir ve refahın arttığını söylüyor…
Türkiye’de ekonomi kimin için yönetiliyor? Kayıt dışı ekonomi için. Türkiye’de gayrisafi mili hasılanın (GSYH) yaklaşık 4’te 1’i kayıt dışı ekonomiden üretiliyor. Bunlar, en üst gelir grubu olan yüzde 20’lik dilimin 4’te 1’ini oluşturuyor. Bu dilimde nüfusa göre hesap yaptığımızda 16 milyon kişi varsa, kayıt dışı ekonomiyi üreten 4 milyon kişi. Yani biz ekonomiyi 4-5 milyon kişi için mi yönetiyoruz? Burada 80 milyon insan sorun yaşarken, 5 milyon insanın geliri ve refahı artıyor ve ekonominin iyi olduğunu söylüyoruz.
Mercedes kullanan da traktör kullanan da aynı vergiyi ödüyor
– Vergi politikaları eleştiriliyor, siz ne söylersiniz?
Türkiye’de üretmek, verimli çalışmak cezalandırılıyor. Biz verginin vergisini ödüyoruz. Yüzde 20 KDV veriyoruz, KDV’nin yüzde 45’inden ÖTV alıyoruz. Bir de Gelir Vergisi var, yüzde 40’a kadar çıkan. Çok yüksek vergi alıyoruz, vergiyi düşürüp, tabana yaymak lazım. Vergi oranları yüksek olduğu için kayıt dışı ekonomiyi büyütüyoruz. GSYH 1.2 trilyon dolarsa, bunun 4’te 1’i kayıt dışı ekonomi. Bu 300 milyar dolar eder, yani 11 trilyon 400 milyar liralık kayıt dışı eko-nomi var ve bunların vergisi yok. Ama buna karşın asgari ücretli ve emekli gelirinin yüzde 20-25’ini minimum, vergi olarak ödüyor. Toplam vergilerin yüzde 70’i dolaylı vergi, gelir dağılımını bozan bir unsur bu. Oysa vergi politikasının gelir dağılımında adaleti sağlaması lazım; adaleti sağlayıcı özelliğini de kaybetmiş vaziyette. Benzine, mazota inanılmaz vergi yükü getiriliyor. Mercedes kullanan da traktör kullanan da aynı vergi yüküyle karşılaşıyor.
Atatürk, Anadolu’ya çıktığında idama mahkum edilmişti
-Siyasi krizler de ekonomiyi etkiliyor. Ekrem İmamoğlu’na yönelik operasyon için ne söylersiniz?
Atatürk, 1920’de “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” derken, padişah tarafından idama mahkum edilmişti. O şartlarda Anadolu’ya çıktı. Bir an düşünelim o dönemi; yaşadığı sıkıntılar içinde neden TBMM’yi kurdu, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” dedi ve millete teslim oldu. Çünkü Atatürk, Cumhuriyet’i kurarken demokrasi ve özgürlüklerin bir arada gideceğini biliyordu ve hukukun üstünlüğüne inanıyordu. Bu bence tarihten alınacak, Türkiye Cumhuriyeti’nin verdiği en büyük derstir. Bu yüzden Türkiye, parlamenter sistemi yeniden kurmalı ve parlamentonun denetim yetkisini güçlendirmeli. Türkiye’nin buna ihtiyacı var. Çünkü Türkiye’de 85 milyon insan var, genç bir nüfus var ve bunlar siyasi parti üyesi değil, partiler üstü. “Atatürk’ün çocuklarıyız” diyen insanlar. Bu nedenle Atatürk’e layık olmalıyız ve Onun çizdiği çizgide önümüzdeki yüzyılları başarıyla tamamlamalıyız.
Source: Deniz Bilici Göçmen
3 ayda rekor: 271 bin kişi resmen milyoner oldu
Geçtiğimiz hafta faizler konusunda değerlendirmelerde bulunan AKP Ekonomi İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Nihat Zeybekci, “Ben parayı faizler bu kadar yüksekken faize yatırırım. Faizler yüzde 30’un altına gelirse o zaman insanlar parasını üretime yatırır” sözleriyle dikkat çekmişti.
Nitekim Zeybekci’nin eleştirdiği bu faiz ortamı son 5 yıllık süreçte ‘nas deneyi’ ile başlayıp ‘U dönüşü ile rasyonele’ dönen AKP’nin ekonomi politikalarının eseri. Parası olanın ihya olduğu, dar gelirliye ise ekonomik krizin faturasının ödetildiği son 5 yılda, Türkiye gelir dağılımında dünyanın en eşitsiz ülkelerinden biri haline geldi.
19.7 TRILYONUN %0.7’Sİ
Bu eşitsizlik bankacılık sektörünün mevduat dağılımında da açıkça görülüyor. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) aylık verilerine göre hesabında 1 milyon lira veya üzeri parası olan yurt içi yerleşik kişilerin sayısı 2025 yılı Mart ayı itibarıyla 2 milyon 100 bin 154 oldu. Hesabında 1 milyon lira üzerinde paraya sahip mudi sayısı, üç ayda 271 bin 222 kişi arttı. Bu mudilerin toplam mevduatı da mart sonu itibarıyla 15 trilyon 304 milyar 568 milyon liraya ulaştı. Bu verilere göre milyonerler bankalardaki mevduatın yüzde 78’i, 2.1 milyon mudiye (toplam mudinin yüzde 1’i) ait. Bankadaki parası 10 bin TL’yi bulmayan mudi sayısı ise 162 milyon 973 bin 185’e (toplam mudinin yüzde 89’u) ulaşıyor. Ve bu kişiler bankalardaki 19.7 trilyon liralık toplam mevduattan sadece yüzde 0.7 oranında (139.4 milyar TL) pay alabiliyor. 2020’de milyonerlerin toplam mevduattan aldıkları pay yüzde 55.37 iken 10 bin TL’ye kadar olan mevduatın payı yüzde 2.69 seviyesindeydi. Bu veriler son beş yılda gelir eşitliğindeki bozulmayı açıkça gösteriyor.
Faizi cebe koyan tüketimi tetikliyor
Ekonomist İris Cibre, x hesabından yaptığı paylaşımda bankalardaki toplam mevduatın yüzde 78’inin 2.1 milyon kişiye ait olduğuna dikkat çekerek, bu kişilerin her ay 400 milyar TL faiz ödemesi aldığını, bunun da kişi başına 291.5 bin TL’ye denk geldiğini söyledi. Tüketim ürünlerinde fiyat artışlarını körükleyen tüketici talebinin buradan kaynaklandığını ifade eden Cibre, serbest para piyasası fonlarda 162 bin yatırımcının 655 milyar TL tasarrufu olduğunu ve bu kişilerin de her ay 26.2 milyar TL (kişibaşı 162 bin TL) getiri sağladıklarını belirtti.
Source: Haber Merkezi
CHP”li belediyeler bildiğiniz gibi! Yeğenini müdür yaptı
Çanakkale”nin Çan ilçesinde rüşvet suçlamasıyla 2022″de görevden alınan Bülent Öz yerine vekâleten belediye başkanlığına getirilen Harun Arslan icraatlarıyla tepki topluyor.Harun Arslan, 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde, öz dayısının kızı Sevil Sezen”i önce belediye meclis üyesi yaptı.Sevil Sezen-Harun ArslanArdından, nisan ayı meclis toplantısında, Sezen”i Çan Belediyesi”ne ait Çan Belediyesi Taşımacılık İnşaat Turizm Gıda Temizlik Hizmetleri Petrol Tarım Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi”ne Yönetim Kurulu Başkanı olarak oyçokluğu ile seçtirdi.2024 yerel seçimlerinden sonra çok sayıda CHP”li belediyede yaşanan benzer skandalların ortaya çıkmasıyla CHP Genel Başkanı Özgür Özel “Bizde eş dost, akraba ataması olmaz, bir şekilde olmuşsa da geri alınır” demişti.İmamoğlu”nu ziyaret eden AB”li heyetten küstah sözlerÖzel”in zehir zemberek sözlerine Özdil”den cevapMağdur işçiler CHP Genel Merkezi”ne dayandı
Source: Www.star.com.tr
Putin”in teklifi sonrası Trump”tan son dakika açıklaması: Tamamen yeni bir dünya olacak
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Ukrayna savaşında üçüncü kez ateşkes açıklaması ve 15 Mayıs’ta İstanbul’da Ukrayna ile ön koşulsuz doğrudan görüşme teklifi sonrası ABD Başkanı Donald Trump’tan Rusya-Ukrayna savaşına dair açıklama geldi.Son dakika: Rusya”dan tarihi karar! Putin: Ateşkes ilan ediyoruz! Flaş Türkiye açıklaması”ÇOK BÜYÜK BİR GÜN”Trump, sosyal medya platformu Truth Social üzerinden yaptığı paylaşımda, “Rusya ve Ukrayna için muhtemelen çok büyük bir gün! Bu bitmek tükenmek bilmeyen ‘kan gölü’ umarız ki sona ererken kurtarılacak yüz binlerce hayatı düşünün” ifadelerini kullandı.”TAMAMEN YENİ BİR DÜNYA OLACAK”“Bu tamamen yeni, çok daha iyi bir dünya olacak” değerlendirmesini yapan Trump, “Bunun olmasını sağlamak için her iki tarafla da birlikte çalışmaya devam edeceğim. ABD bunun yerine yeniden inşa ve ticarete odaklanmak istiyor. Büyük bir hafta yaklaşıyor” diye konuştu.
Source: Mehmet Küçükkahveci
Talimat Erdoğan”dan! AK Parti vatandaşlara “Terörsüz Türkiye”yi anlatacak
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli”nin 1 Ekim”de Meclis”in açılışında DEM”li yöneticilerle tokalaşması ile başlayan Terörsüz Türkiye sürecinde, teröristbaşı Abdullah Öcalan”ın tarihi çağrısı ve terör örgütünün kongresini yapmasıyla birlikte ilk aşama tamamlanmış oldu. AK Parti de yeni süreçle ilgili toplumsal desteğin artması için tüm kadrolarıyla sahada olacak. TOPLUMSAL DESTEK ARTTI Edinilen bilgilere göre; AK Parti”nin yaptırdığı kamuoyu yoklamalarında, terörün sonlandırılması kapsamında terör örgütü PKK”nın elebaşı Abdullah Öcalan ve DEM Parti ile başlatılan görüşmelere ilk günlerde destek yüzde 50″nin altında kalıyordu. Sonrasında Cumhurbaşkanı”nın sahiplenmesi ve sürecin devlet politikası hâline gelmesi toplumsal desteği artırdı. Bu kapsamda Terörsüz Türkiye projesine olan desteğin yüzde 60″a dayandığı ifade edildi. PARTİ YÖNETİCİLERİ BİLGİ VERECEK Bazı çevrelerin “Öcalan”a af getirileceği” şeklinde yaptığı propagandaya karşı toplumun doğru bilgilendirilmesi için âdeta seferberlik ilan edilen AK Parti”de parti yöneticileri, milletvekilleri ve teşkilat yönetimleri, özellikle şehit ve gazi aileleri ile bir araya gelerek süreçle ilgili bilgi verecek. Terör örgütü PKK”nın silah bırakmasından sonra sürece ilişkin toplumsal desteğin daha da artacağı değerlendirmesi yapılıyor. ERDOĞAN”DAN DİKKAT ÇEKEN UYARI Cumhurbaşkanı Erdoğan”ın, kurmayları ile yaptığı toplantılarda yeni süreçle ilgili toplumun hassasiyetlerinin dikkate alınmasına sık sık vurgu yaptığı belirtiliyor. Erdoğan”ın şehit ve gazi ailelerinin incitilmemesini, sürecin her yönüyle doğru bir şekilde aktarılmasını, Öcalan”a af getirilmesinin söz konusu olmadığının vurgulanmasını istediği öğrenildi.
Source: Erdem Aksoy
Nuh Albayrak yazdı: Hindistan ve Pakistan, İsrail ve Filistin gibidir; barış mümkün değildir
Fitneci devletler yüzünden, savaşsız; katliamsız gün geçmiyor. Herkese, “Bir tek nükleer tehdit eksikti” dedirten Hindistan-Pakistan çatışması; çok şükür “savaş” aşamasına geçmedi. Ama bu iki ülke arasında “kalıcı” bir barış maalesef mümkün değildir! Yine kriz yaşanacağından kimse şüphe etmemelidir.Çünkü anlaşmazlıklar “doğuştan”dır! Türkiye”nin etrafına fitne tohumu ekenler, bu ülkelerin sınırlarını da mayınlarla çizmiştir. “Patlama”lar bitmeyecektir!BU FİTNENİN ALTINDA DA İNGİLİZLER VAR!Türkiye”de pek bilinmez ama doğuştan hasımlar Hindistan ile Pakistan ve bitmeyen kavganın kaynağı olan Keşmir, Cumhurbaşkanlığı Forsu”nda “Babür İmparatorluğu” adıyla yer alan Türk-İslâm devletidir!Babür Şah”ın 1526″da kurduğu bu devleti, sömürgeci İngilizler işgal etmek istiyordu. İlk teşebbüsü, 1556″da tahta çıkan Ekber Şah zamanında yapmışlardı. Tıpkı Osmanlı”yı çökertmek için Vehhabiliği kurdukları gibi; Hristiyanlık, Zerdüştlük, Hinduizm, Budizm parçalarından oluşan “Din-i İlahi” isimli ucubeyi de, 1582 yılında Ekber Şah”a kabul ettirmişlerdi.[1](Benzer bir sapıklığı, tam 400 sene sonra Türkiye”de “Dinler Arası Diyalog” adıyla dizayn edecek ve “Gizli Kardinal” Fetullah Gülen ile piyasaya süreceklerdi!)Neyse ki Peygamber Efendimizin (Sallallahü Aleyhi Vesellem), bin yıl sonra gelerek İslâmiyet”i güçlendireceğini müjdelediği İmam-ı Rabbanî Hazretleri (Kuddise Sirruh) (1564-1624) Müslümanların imdadına yetişmiş ve bu sapıklığı; yayılmadan temizlemişti.ORADA DA ÖNCE “TİCARET”LE BAŞLADILAR!İngilizler, İslâm”ın yeni merkezi haline gelen Babür Devleti”ne pis tırnaklarını geçirmişti bir kere! III. Selim Han”dan aldıkları gibi Ekber Şah”tan da “şirket ve ticaret” imtiyazı koparmışlardı. Tapınakçıların desteğiyle Hindistan ekonomisini hızla ele geçirmiş ve geniş araziler edinmişlerdi. Derken; hıyanet tiyatrosunun son sahnesini devreye sokarak, varlıklarını koruma bahanesiyle; peyderpey asker getirmişlerdi!Her yerde, farklılıkları tahrik ederek kamplaşmayı körükleyen şeytanî zekâ, Hindistan”ı da böyle parçalamıştı! Her kesime, “Siz daha üstünsünüz” diyerek, kitleleri çatıştırıyorlardı! Çünkü birbirleriyle uğraşanların, işgalcilere karşı birleşemeyeceğini iyi biliyorlardı!MÜMİNLERİ VE HİNDULARI BİRBİRİNE DÜŞÜRDÜLER!Her yerde uyguladıkları “Parçala, hâkim ol ve imha et” hıyanetini burada da tekrarlamış, İslâm adaletinde huzurla yaşayan Hinduları, “Hindistan”ın gerçek sahibi sizsiniz. Müslümanlar, tanrılarınızı kurban ediyor! Daha ne kadar göz yumacaksınız?” tahrikleriyle kışkırtmışlardı!Her kurban bayramında, devşirilmiş hocalara(!); “İnek kesmek 7 koyun kesmekten daha makbuldür” dedirtirken, Hindulara da, “Tanrılarınızı kurban ettirmeyin” diyerek kanlı çatışmalar çıkarıyorlardı. Sokaklarda Müslüman çocukların katledilmesini, kahkaha atarak izliyorlardı!Bir bayram öncesinde sarıklı ve cübbeli iki kişi, bir inek ile özellikle Hindu mahallesinden geçerek bu ineği kurban edeceklerini söylemiş, Hindular da, “Yetişin tanrımızı katledecekler” diye Hinduları toplamıştı. O sarıklılar ise “Müslümanlar yetişin kurbanımızı alıyorlar” diye bağırmıştı. İki taraf birbirine girmiş; görevini tamamlayan sarıklılar da, İngiliz elçiliğine gitmişti!Bu operasyonların baş mimarları Sir John Strachey, bu yüzden “Hindistan”daki en büyük gücümüz, iki düşmanın yan yana yaşaması” demişti.İNGİLİZLERE İNANDI, YAŞAMADIĞI ACI KALMADI!Hâkimiyeti arttırdıkça küstahlaşmış; sonunda Hükümdarın adını paradan kaldırmışlardı! Daha fazla dayanamayan II. Bahadır Han, Ocak 1857″de “seferberlik” başlatmıştı. İlk adım olarak, adını; paraya tekrar yazmış ve hutbeyi esaretten kurtarmıştı!Ne hazindir ki, Hindistan”daki Müslümanları katletmek için İngiltere”den getirilen silah ve askerlerin Mısır”dan geçmesine ise, Sadrazam Mason Reşid Paşa izin vermişti!Bu silahların işgalci İngilizleri daha da güçlendirmesi üzerine, devşirme komutan Mirza Bahş, ordudan ayrılıp İngilizlere teslim olursa affedileceği yalanını söylemiş, Bahadır Şah da; büyük bir hata yaparak 20 Eylül”de ordudan ayrılmış ve Delhi yakınlarındaki Hümayun Şah Türbesi”ne sığınmıştı.İngiliz Ordusu”nda istihbarat subaylığı yapan Papaz Hudson, bu haberi bekliyordu! İngiliz askerleriyle Hümayun Şah Türbesi”ne gitmiş ve Bahadır Şah”a, teslim olursa kendisine ve ailesine dokunulmayacağına söz vermişti! Bahadır Şah maalesef teslim olmuş ve Delhi”ye getirilerek Kale-i Mualla”ya hapsedilmişti.Öte yandan Şah”ın üç oğlunu öldürüp kanlarını içen Papaz Hudson, cansız bedenlerini de aynı kalenin kapısına asmıştı. Bir gün sonra ise başlarını keserek Hindistan Sömürge Valisi Henry Bernard”a göndermişti!Hudson yamyamı, hapiste iki gün aç tuttuğu Bahadır Şah ve hanımına “çorba” ikram etmişti! Ancak bütün açlıklarına rağmen ağızlarına almalarıyla çıkarmaları bir olmuştu. Biraz sonra yanlarına gelen Papaz, “Niçin içmediniz? Çok güzel çorbadır. Oğullarınızın etinden yaptırdım” diye alay etmişti! Meğer oğullarının kesik başını Vali”ye göndermeden önce kaynattığı suyu vermişti.Delhi”de 3 bin Müslümanı kurşunlayarak, 27 bin kişiyi ise keserek şehit eden İngilizler, diğer bölgelerde de sayısız katliam yapmıştı. II. Bahadır Şah”ın 1862″de zindanda vefatıyla, Babür İmparatorluğu tarih sahnesinden çekilmişti!Reşid Paşa”nın desteğiyle bu İslâm devletini yıkan İngilizler, sonraki operasyonları da, Osmanlı”yı; Midhat Paşa vasıtasıyla 93 Harbi”ne sokarak tamamlamıştı. Abdülhamid Han”ın asla istemediği bu savaş, sadece Türkler için değil bütün Müslümanlar için bir felâket olmuştu!İngilizlerin zulmü elbette Hindistan ile de sınırlı değildi. Gaziantep Tapu Kadastro Müdürü Eyyüb Sabri Bey”in 1978″de İstanbul”da yayınlanan “Esaret Hatıraları” kitabında anlattıkları, İngilizlerin aynı zamanda ahlâk yoksunu olduğunu göstermektedir:”1919″da, Mısır”ın Abbâsiyye Hastanesi”nde, benim de aralarında bulunduğum 20 binden fazla Müslüman esiri anadan doğma soyarak, İngiliz binbaşının önünden geçirdiler. Hoca Abdullah Efendi, “Hiç olmazsa edep yerlerimizi mendille örtmeye izin verin” diye çok yalvardı ama alay ettiler. Yafa Belediye Başkanı Ömer Baytar Efendi ve birçok âlim ve şerîf de aramızdaydı.”[2]İSLÂM”I ANLATAN KİTAPLARI VE ÂLİMLERİ YOK ETTİLERİlk yıllarda Müslümanlara saygı(!) gösteren; camileri tamir eden İngilizler, hâkimiyeti sağladıktan sonra bütün medreseleri kapatarak İslâmiyet”i unutturmuş; kurdukları Kadıyanîlik gibi bozuk fırkaları da, cahil bıraktıkları insanlara “İslâm” diye yutturmuştu!İkinci adımda ise 165 Misyoner koleji açarak, yeni nesilleri İslâm düşmanı yetiştirmiş ve devlet yönetiminde özellikle bu ilericileri(!) görevlendirmişlerdi.Diğer taraftan da “devlet eliyle” soygun başlatmış, asırlardır muhafaza edilen eşya ve hazineleri gemilerle Londra”ya taşımışlardı. Tam bir yağma mantığıyla hareket ediyor, hiçbir tarihî esere ve kültürel değere acımıyorlardı. Şah-ı Cihan”ın, hanımı Ercümend Banu (Mümtaz Mahal) için yaptırdığı meşhur “Tac-Mahal”in duvarlarındaki elmas, zümrüt ve yakut gibi mücevheratı bile söküp götürmüşlerdi.700 HİNDUYU ÖLDÜREN KAHRAMAN!İngilizlerin Müslümanlara zulmü, Hinduları güçlendirmişti. Bu güçlenme, sömürü ve işgalleri için tehdit oluşturmaya başlayınca, 1870″lerden itibaren tekrar Müslümanları destekler gibi yaparak “İki düşmanı dengede tut; rahat et” taktiğini sürdürmüşlerdi.Kulüplere, gazinolara, lokantalara hatta market ve mağazalara sadece İngilizler girebiliyordu. Bencilliğin zirvesindeki İngilizler, yerli halkı “hayvan” yerine koyuyordu. Fare öldürür gibi “insan” öldürüyorlardı!13 Nisan 1919 günü Pencap Eyaleti”nin Amritsar şehrinde Hinduların ayin yaptığı bir tapınağın önünde bisiklet turu atan dişi Misyoner, İngiliz İşgal Komutanı Reginald Dyer”e, “Ayini bırakıp, esas duruşa geçmediler” diye şikâyet etmişti. General”in gönderdiği 50 askerin, ayin yapan Hindulara, 10 dakika boyunca mermi yağdırması sonucu 700 Hindu ölmüş, binden fazlası yaralanmıştı. Bu katliamla tatmin olmayan İngiliz general, herkesi “4 ayaklı hayvan gibi” yürütmüştü.Güya soruşturma için gelen müfettiş, “Halka neden ateş açtırdın” diye sormuş, katil general de, “Komutan benim. Öyle lüzum gördüm” demişti. Müfettişin, “Peki insanları neden 3 gün boyunca hayvan gibi yürüttün” sorusuna ise, “Bir İngiliz kadının, en az Hindu tanrısı kadar mukaddes olduğunu anlattım” cevabını vermişti!Bu sözleri manşete taşıyan İngiliz basınının, “kahraman” ilân ettiği “Amritsar Kasabı”na, Lordlar Kamarası”nda da övgü yağmıştı!DEVŞİRDİKLERİ GANDİ BİLE İSYAN ETTİHristiyanlaştırılmış Hintli Porbandar Başpapazı”nın oğlu olan Mahatma Gandhi, 1888″de hukuk okumak için gittiği İngiltere”de devşirildiği halde, Güney Afrika”da gördüğü vahim manzaranın etkisiyle “bağımsızlık mücadelesi” başlatmıştı.Ağustos 1947″ye gelindiğinde, daha fazla direnemeyeceğini anlayan İngiltere, işgale son vermek zorunda kalmıştı ama tıpkı Ortadoğu”daki gibi; işgal günlerini aratacak fitneler ekip gitmişti!Babür İmparatorluğu, İngilizlerin yüz yıllık desteğiyle güçlenen Hinduların hâkimiyetindeki büyük yarımada “Hindistan”, Müslümanların ağırlıklı olduğu küçük bölüm ise “Pakistan” olarak ilan edilmişti.Ama asıl şeytanlık, ayrıntıda gizliydi!Entrikacı İngiltere, bu iki devlet arasında kalan; Müslüman Keşmir bölgesini; “Keşmir Emirliği” diye ayırmış ve başına da “Hindu Emir” getirmişti! Bu İngiliz vesayetçisi ise, Müslüman yurdu Keşmir”i; Hindistan”a teslim etmişti!Sizce bu mayınlar üzerine “barış” inşa edilebilir mi?DİKKAT… İKİ ŞER GÜÇ “ANLAŞTIK” DİYOR!Çok dikkat edilmesi gereken başka bir ayrıntı daha var.Orta Doğu”yu yakan da, İsrail hançerini göbeğimize çakan da, Türkiye”nin üç yıl önce bitirdiği Rusya-Ukrayna savaşını tekrar başlatan da İngiltere”dir. Ama buralarda da; Hindistan ve Pakistan”da da; İngiltere”nin adı hiç geçmemektedir.Bu, “İngiltere, fitnecilik işlerini bıraktı” demek değildir!ABD sadece “jandarma”dır, “beyin” hâlâ İngiltere”dir.Çünkü İngilizler “sinsi”dir; takıyeciliğin “dibi”dir!Şimdi ise, bu iki “şer” güç, “anlaştık” demiştir.Yahudi sermayesi ise, her ikisinin de müttefikidir.Şimdi bu “Şeytan Üçgeni”ne çok dikkat etmelidir.Tabii ki, bütün hesaplar yine Müslümanlar üzerinedir.Ama ne garip ki, Müslümanlar hâlâ gaflet içindedir![1] Mehmet Hasan Bulut, Yeni Dünya”nın Kurtları, IQ Yayıncılık, İstanbul 2018, s. 151.[2] M. Sıddık Gümüş, İngilizlerin İslâm Düşmanlığı, Hakikat Kitabevi, İstanbul 2017, s. 78-107.
Source: Nuh Albayrak
Ulaşım ve iletişimde engelsiz projeler
Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, 10-16 Mayıs Engelliler Haftası vesilesiyle yaptığı yazılı açıklamada Bakanlık olarak yürüttükleri projeleri anlattı. Bakan Uraloğlu, 2021-2025 yıllarını kapsayan 5 yıllık Erişilebilir Ulaşım Stratejisi ve Eylem Planı kapsamında herkes için erişilebilir, eşit koşullarda, kesintisiz, güvenli ve bağımsız şekilde bir ulaşım sistemi oluşturmak için çalışmalarını sürdürdüklerini kaydetti. ENGELSİZ ULAŞIM PROJELERİNE 100 MİLYON LİRA DESTEK Bakanlık olarak ulaştırma ve haberleşme alanında daha erişilebilir bir gelecek için Ar-Ge çalışmalarına da hız verdiklerini aktaran Uraloğlu, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Araştırmaları Merkezi (UDHAM) eliyle Ar-Ge projesi Destek çağrısına çıkıldığını anımsattı. Uraloğlu, “Herkes İçin Engelsiz Ulaşım temalı ulaştırma ve haberleşme alanında daha erişilebilir bir gelecek için hazırlanan 12 Ar-Ge projesine 100 milyon lira karşılıksız destek sağladık.” açıklamasında bulundu. Bakan Uraloğlu, destek hakkı kazanan projeler arasında “Dezavantajlı Kullanıcılar İçin Gerçek Zamanlı ve Talep Tabanlı Ulaşım Platformu”, “Yapay Zeka Destekli Kontrol Tasarımı”, “Kentsel Erişilebilirlikte Mikro Mobilite Çözümleri”, “Dezavantajlı Kullanıcılar İçin Yapay Zeka ve Görüntü İşleme Tabanlı Trafik Sinyalizasyon Sisteminin Geliştirilmesi”, “Görüntü İşleme ve Yapay Zeka Tabanlı Ulaşım Destek Sistemi”, “V2X teknolojisi tabanlı engelsiz kavşak sinyalizasyon sistemi” ile “Güvenli ve kapsayıcı ulaşım için gerçek zamanlı rehberlik sistemi” bulunduğunu kaydetti. ÜLKE GENELİNDE 40 HAVALİMANI “ERİŞİLEBİLİRLİK BELGESİ” ALDI Ülke genelinde 40 havalimanının “Erişilebilirlik Belgesi” aldığını belirten Uraloğlu, “Engelli yolcular için danışma noktalarından tuvaletlere, rampalardan sesli ve görüntülü bilgi sistemlerine kadar birçok erişilebilirlik düzenlemesi yaptık.” ifadelerini kullandı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından ilan edilen “2020 Erişilebilirlik Yılı” kapsamında T.C. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığınca “Erişilebilirlik Ödülleri” verildiğini anımsatan Uraloğlu, sözlerine şu şekilde devam etti: “Bu kapsamda “Erişilebilir Kamu Kurum ve Kuruluşları” kategorisinde Jüri ödülüne 1. sırada Sivas Nuri Demirağ Havalimanımız 2. sırada ise Balıkesir Koca Seyit Havalimanımız layık görüldü. Yolcu ve çevre dostu uygulamalarıyla dünya çapında başarılara imza atan havalimanlarımızda hayatı paylaşmaya hiçbir şeyin engel olamayacağından yola çıkarak erişilebilir hizmet ağı oluşturmak için tüm çalışmaları hassasiyetle takip ediyoruz.” TURUNCU MASA ERİŞİLEBİLİR ULAŞIM HİZMET NOKTASI Hareket kabiliyeti kısıtlı bireylerin Hızlı tren terminallerinde güvenli dolaşımını sağlamak amacıyla 2019 yılında “Turuncu Masa Erişilebilir Ulaşım Hizmet Noktası” uygulamasını da hayata geçirdiklerini anımsatan Uraloğlu, “Uygulamayla, engelli bireyler gar veya istasyon girişinde belirlenen yerden alınarak trendeki seyahat edeceği koltuğa yerleştiriliyor ve seyahat sonunda trenden alınarak gar veya istasyon çıkışındaki hizmet noktası butonunun bulunduğu noktaya kadar ulaştırılıyor. Turuncu Masa Uygulamasını tüm ulaşım türlerinde hizmet veren terminallerde yaygınlaştırılmasına yönelik çalışmalarımıza devam ediyoruz.” ifadelerini kullandı. Görme engelli vatandaşlar için de Marmaray ve Başkentray gibi banliyö trenlerinde de sesli bilgilendirme sistemi ile Braille (Görme Egelliler) alfabesiyle yönlendirme yazıları yer aldığını kaydeden Uraloğlu, “Yine demiryollarımızda kullandığımız araçları da engelli bireylerimizin ihtiyaçlarına uygun şekilde üretiyoruz.” açıklamasında bulundu. ENGELLİ BİREYLERİN YOLCULUKLARI ÜCRETSİZ VE İNDİRİMLİ Engelli bireylerin seyahatlerini daha kolay hale getirebilmek için Yüksek Hızlı Tren ve ana hat trenlerinde ücretsiz seyahat uygulamasının sürdürüldüğünü belirten Bakan Uraloğlu, “Devletimizin engelli vatandaşlarımıza sunduğu ücretsiz seyahat hakkı kapsamında 2017-2024 yılları arasında YHT ve ana hat trenlerinde yaklaşık 7,8 milyon engelli yolcumuzu ücretsiz seyahat hakkından yararlandırdık. 2025 yılının ilk dört ayında ise 350 bin 378 engelli yolcumuza hizmet verdik.” dedi. Uraloğlu ayrıca, 2025 yılında 531 bin 76 engelli vatandaşın Karayolu Taşıma Yönetmeliği çerçevesinde yüzde 40″a kadar indirim imkanından faydalanarak şehirlerarası otobüslerle seyahatlerini gerçekleştirdiğini ifade etti. YAYA GEÇİTLERİNDE “ENGELSİZ ULAŞIM” UYGULAMALARI Karayolları Genel Müdürlüğünün sorumluluğundaki devlet ve il yollarında da yaya geçitlerini engelli bireylerin faydalanabileceği şekilde tasarladıklarını kaydeden Uraloğlu, “Yol ağlarında çeşitli noktalarda hemzemin yaya geçitlerinin orta refüjlerini ve yaya yollarını engelli bireylerin kullanımına uygun olarak düzenliyoruz. Yeni ve mevcut yaya kaldırımları ve hemzemin yaya geçitlerinde de hissedilebilir yüzey, orta refüj düzenlemeleri, rampalar ve butonlu sinyalizasyon uygulamalarını hayata geçiriyor, yaya kaldırımlarını tekerlekli sandalye kullanıcılarının manevra yapmak için daha geniş alan ihtiyacını göz önüne alarak tasarlıyoruz.” ifadelerini kullandı. ENGELSİZ ULAŞIMA DİJİTAL ÇÖZÜMLER Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı olarak, engelli bireylerin ulaşımda karşılaştıkları zorlukları ortadan kaldırmak adına dijital çözümler geliştirmek için çalışmalara devam ettiklerini belirten Bakan Uraloğlu, “Ulaşımda erişilebilirliği sağlamak için, her noktada engelli dostu altyapılar inşa ediyoruz. “Herkes İçin Hareketlilik” adlı mobil uygulamamız engelli vatandaşlarımızın seyahatlerini kolaylaştıracak ve tüm ihtiyaçlarını karşılayacak modüllerle donatılacak. Uygulamada, refakatçi modülünden işaret dili çağrı merkezi desteğine kadar birçok hizmet sunacağız” açıklamasında bulundu. E-DEVLET”TEN ENGELSİZ HİZMETLER Bakan Uraloğlu, e-Devlet İletişim Merkezinin, Temmuz 2015 tarihinde web adresi üzerinden, Ağustos 2018 tarihinde ise mobil üzerinden arayan işitme engelli vatandaşlara görüntülü ve yazılı olarak online hizmet vermeye başladığını anımsatarak “e-Devlet İletişim Merkezimizden, 2025 yılı ilk 4 ayı dahil olmak üzere web üzerinden toplam 35 bin 667, mobil üzerinden de 9 bin 483 olmak üzere toplam 45 bin 150 işitme engelli vatandaşımıza hizmet verildi.” diye konuştu. PTT tarafından sunulan hizmetlere hareket kabiliyeti kısıtlı bireylerin erişimi amacıyla PTTMatik”leri erişilebilir hale getirdiklerini belirten Uraloğlu, “Ayrıca PTT tarafından engelli müşterilerine aylıkları diledikleri şekilde ister evlerinde ister iş yerlerinde ödeniyor. 2024 yılında 467 bin 239 ve 2025 yılının ilk 4 ayı itibarıyla ise 145 bin 441 adet engelli vatandaşımız aylıklarını evlerinde teslim aldı.” ifadelerini kullandı.
Source: Sabah.com.tr Ekonomi̇
Camide “Baby Shower” rezaleti! Soruşturma başlatıldı
Kocaeli”nin Kartepe ilçesinde bir camide düzenlenen “bebek mevlidi” birçok insan tarafından tepki çekti. Cami içerisindeki süslemeli masa, balonlar ve hediyeliklerle yapılan organizasyonun görüntüleri firmanın sosyal medya hesabından paylaşıldı. CAMİLERDE “BABY SHOWER” Camilerde “baby shower” adı altında dini hassasiyetlerin göz ardı edilerek ticari etkinlik yapılmasına vatandaşlar tepki gösterdi. Olayın kamuoyuna yansıması sonrası firma paylaşımını kaldırdı.MÜFTÜLÜK HAREKETE GEÇTİSosyal medyada hızla yayılan görüntüler tepki çekerken, Kocaeli İl Müftülüğü”nden yapılan açıklamada, camilerde düzenlenecek her türlü organizasyonun müftülük iznine tabi olduğu belirtilerek, söz konusu organizasyon için Kocaeli Müftülüğü”nden onay alınmadığı ifade edildi. SORUŞTURMA BAŞLATILDIMüftülük, gerekli incelemenin başlatıldığını duyurdu. Organizasyon firması (Betüşün konsept Dünyası) sahibi Gökhan M., “Camide yapılan şey baby shower değildir. Camide yapılan organizasyon, dinimiz gereği mevlit okutulması ve Kur”an-ı Kerim tilavetinden başka bir şey değildir. Camide parti yapılması veya müzik çalması, o tarz şeyler kesinlikle yapılmamıştır. Sosyal medyada baby shower diye lanse edilen şeyle kesinlikle uzaktan yakından alakası yoktur. Baby shower denilen şey doğum öncesi yapılan bir şeydir. Bu hepimize bebekken yapılan 40 mevlididir. Orada çocuk da vardır, Kur”an da okunmuştur” diye konuştu.”CAMİDE PARTİ OLMAZ” TEPKİSİOlayın sosyal medyada yayılmasıyla birlikte çok sayıda kullanıcı, “Cami ibadet yeridir”, “Bu mekânların kutsallığına saygı duyulmalı” ve “Camide parti olmaz” şeklinde paylaşımlarla tepkilerini dile getirdi.
Source: Www.star.com.tr
CHP”nin ezber bozma iddiası mı, yoksa dejavu mu?
T�rkiye”nin sahici ve iktidar alternatifi olabilecek bir muhalefete ihtiyac� var. CHP yeni bir imtihan ile kar�� kar��ya: Uzun bir aradan sonra yakalad��� ivmeyi ve toplumsal umut dalgas�n� s�rd�r�lebilir bir ba�ar�ya d�n��t�rme potansiyeline sahip olabilecek mi?
Ahmet Taha Yayman/ Stratejist-M�hendis
“Bizim iki g�c�m�z var hak ve halk.” B�lent Ecevit
Cumhuriyet Halk Partisi, son yerel se�imlerde elde etti�i ve uzun y�llard�r hasretini �ekti�i ba�ar�y� bir “iktidar y�r�y���”n�n ba�lang�c� olarak konumland�rma gayretinde. “De�i�im” ve “normalle�me” sloganlar�yla �ekillenen yeni d�nemde, parti y�netimi hem kendi i�indeki farkl� beklentileri y�netmek hem de geni�leyen se�men kitlesine umut a��lamak gibi zorlu bir dengeyi tutturmaya �al���yor.
Ancak bu iddial� s�ylemlerin ve artan �zg�venin ard�nda, CHP”nin kronikle�mi� baz� sorunlar�n�n ve T�rk siyasetinin yap�sal engellerinin hala pusuda bekledi�i ger�e�i g�z ard� edilebilir mi? Yoksa bu “yeni bahar” havas�, ge�mi�teki pek �ok “yeni ba�lang��” gibi, tan�d�k bir dejavuyla sonu�lanma riski mi ta��yor?
“Normalle�me” s�yleminin s�n�rlar� ve iktidar�n alan�
CHP”nin �nc�l�k etti�i “normalle�me” ve “yumu�ama” s�ylemi, kutupla�m�� T�rk siyasetine bir nebze olsun nefes ald�rm�� gibi g�r�nse de, bu s�ylemin s�n�rlar� ve s�rd�r�lebilirli�i �nemli bir soru i�areti ta��yor. �ktidar kanad�n�n bu s�rece ne kadar ve hangi �artlarda dahil olaca��, kendi siyasi ajandas�ndan ne �l��de taviz verece�i belirsizli�ini koruyor. Muhalefetin “normalle�me” ad� alt�nda iktidar�n
belirledi�i siyaset alan�na �ekilme ve kendi temel ilkelerinden uzakla�ma riski de mevcut. Zaten CHP taban� da buna itiraz ediyor. Acaba bu “yumu�ama” aray���, CHP”nin keskin muhalefet kimli�ini t�rp�leyerek, se�men nezdindeki “alternatif olma” potansiyelini zay�flat�yor mu? Yoksa tam tersine, farkl� kesimlerle diyalog kurarak toplumsal bir uzla�� zemini mi yarat�yor? Bu hassas denge, �n�m�zdeki d�nemin en kritik s�navlar�ndan biri olacak.
Ekonomik vaatler ve yap�sal ��z�m aray���
�lkemizin yap�sal ekonomik sorunlar�, her se�im d�neminde oldu�u gibi, yine siyasetin ana g�ndem maddelerinden biri. CHP, �zellikle dar ve orta gelirli kesimlere y�nelik vaatleriyle ve sosyal adalet vurgusuyla �ne ��kmaya �al���yor. Ancak bu vaatlerin ne kadar�n�n pop�list s�ylemlerden ibaret oldu�u, ne kadar�n�n ise �lkenin yap�sal ekonomik sorunlar�na kal�c� ��z�mler �retebilecek somut
projelere dayand��� se�men taraf�ndan dikkatle izleniyor. Enflasyonla m�cadele, istihdam yaratma, gelir da��l�m�ndaki adaletsizli�i giderme gibi konularda sunulacak politikalar�n sadece “daha iyi bir y�netim” vaadinin �tesine ge�erek, mevcut ekonomik paradigmay� sorgulayan ve alternatif sahici bir model sunabilen bir derinli�e sahip olmas� gerekiyor. Aksi takdirde, bu vaatler de ge�mi�teki pek �ok “kurtulu� re�etesi” gibi havada kalma riskiyle kar�� kar��ya.
Kadro derinli�i ve “yeni y�zler” ihtiyac�
Yerel se�imlerdeki ba�ar�, ��phesiz baz� yeni ve pop�ler isimleri CHP siyaset sahnesine ta��d�. Ancak partinin genel merkez kadrolar�nda ve potansiyel bakanl�k pozisyonlar�nda ne kadar derinlikli ve liyakatli bir birikime sahip oldu�u, toplumda ciddi soru i�aretleri olu�turuyor. CHP”nin ontolojik sorunu halka sahici bir umut verememesidir.
Y�llard�r muhalefette olman�n getirdi�i “devlet y�netimi tecr�besi eksikli�i” alg�s�n� k�rmak ve topluma “i�i bilen, ehil kadrolarla geliyoruz” mesaj�n� verebilmek, CHP i�in hayati �nem ta��yor. Sadece pop�ler fig�rler �zerinden y�r�t�lecek bir siyaset, uzun vadede s�rd�r�lebilir ve sonu� al�c� bir ba�ar� getirmeyebilir.
Partinin, farkl� uzmanl�k alanlar�ndan gelen, topluma g�ven veren, hikayesi olan ve siyasete “yeni” bir soluk getirebilecek isimleri siyasetin �n saflar�na ta��mas�, “iktidara haz�r�z” mesaj�n� g��lendirecektir.
Tabanla ili�kiler ve kimlik eksenli tart��malar�n a��lmas�
CHP”nin en b�y�k meydan okumalar�ndan biri, kendi geleneksel taban�n�n beklentileri ile yeni kazanmaya �al��t��� se�men kitlelerinin talepleri aras�nda bir denge kurabilmek. �zellikle “Alt� Ok” miras� ve sert laiklik gibi temel kimlik eksenli tart��malar, zaman zaman parti i�inde ve kamuoyunda gerilimlere yol a�abiliyor. “Herkesi kucaklama” s�ylemi, bu hassas kimlik fay hatlar�n� nas�l y�netece�i konusunda �nemli bir s�nav verecek. Partinin, hem kendi k�klerine sad�k kalarak hem de farkl� ya�am tarzlar�na ve d�nya g�r��lerine sayg�l�, �o�ulcu bir anlay��� benimseyerek bu tart��malar� a�mas� gerekiyor. Aksi takdirde, “eski hastal�klar�n” n�ksetmesi ve parti i�i kutupla�malar�n derinle�mesi riski her zaman mevcut.
Umut dalgas�n� s�rd�r�lebilir bir ba�ar�ya d�n��t�rmek
T�rkiye”nin sahici ve iktidar alternatifi olabilecek bir muhalefete ihtiyac� var. CHP yeni bir imtihan ile kar�� kar��ya. Uzun bir aradan sonra yakalad��� ivmeyi ve toplumsal umut dalgas�n� s�rd�r�lebilir bir ba�ar�ya d�n��t�rme potansiyeline sahip olabilecek mi? Ancak bu potansiyelin ger�e�e d�n��mesi, sadece iktidar�n y�pranmas�na veya konjonkt�rel avantajlara bel ba�lamakla m�mk�n de�il. Partinin, kendi i�sel sorunlar�yla cesurca y�zle�mesi, topluma g�ven veren somut ve uygulanabilir politikalar sunmas�, edilgen bir muhalefet anlay���ndan ��karak proaktif bir �ekilde g�ndem belirlemesi ve en �nemlisi, “de�i�im” ve “normalle�me” s�ylemlerinin alt�n� sa�lam bir vizyonla doldurmas� gerekiyor.
Aksi takdirde, bu “iktidar y�r�y���” de, T�rk siyasetinin tozlu raflar�nda yerini alan pek �ok “ka��r�lm�� f�rsat” gibi an�lma riskiyle kar�� kar��ya kalacakt�r. �n�m�zdeki s�re�, CHP”nin bu tarihi s�navdan aln�n�n ak�yla ��k�p ��kamayaca��n� g�sterecek. Bu sadece CHP”nin de�il demokrasimizin de b�y�k imtihan�d�r.
Source:
Kızılay”ın çadır stoğu ortaya çıktı: Deprem olursa 200 kişiden sadece birine çadır var
BirGün”den İsmail Arı”nın haberine göre; Kızılay’ın 2024 Yılı Faaliyet Raporu’nda yer alan veriler, olası bir deprem durumunda vatandaşın çadır bulamayacağını ortaya koydu. Açıklanan veriler mevcut çadır sayısının Esenyurt”a bile yetmeyeceğini gösteriyor
Kızılay’ın yemek kapasitesinin ise 1 milyon 18 bin kişilik olduğu açıklandı. Kızılay olası bir afet anında nüfusu 20 milyona yaklaşan İstanbul’da sadece 1 milyon kişiye yemek dağıtabilecek. Sadece megakentin Esenyurt ilçesinde bile 1 milyon kişi yaşıyor. Raporda Kızılay’ın afet bölgesine 48 dakikada ulaştığı ve afetten 53 dakika sonra beslenme desteğine başladığı da iddia edildi.
MARAŞ FELAKETİNDE YAŞANAN ÇADIR SKANDALI
Kızılay’ın eski başkan Kerem Kınık, 6 Şubat deprem felaketinde çadır sattığı için görevinden istifa etmek zorunda kaldı.
Kınık bir süre sonra kurulan TBMM Deprem Araştırma Komisyonu’nun 27 Mart 2023’teki toplantısına katıldı. Kızılay Başkanı unvanıyla milletvekillerine bilgi veren Kerem Kınık, “Deprem bölgesine 130 bin 271 çadır sevk edildiğini” açıklamıştı.
Ancak Kızılay’ın 2023 Yılı Faaliyet Raporu, bu iddiayı yalanlamıştı. Raporda, deprem bölgesine Kınık’ın iddia ettiği gibi 130 bin değil toplam 97 bin 957 çadır gönderildiği belirtildi. Gönderilen bu çadırların 46 bin 238’inin Kızılay’ın stokunda bulunduğu 51 bin 674’ünün de bağış olarak teslim edildiği belirtildi.
Source: Haber Merkezi
Türkiye”de planlanan milyonlarca euroluk düğünler tek tek iptal ediliyor: İşte nedeni
Hindistan ve Pakistan arasındaki çatışma, Türkiye”nin Pakistan”a yönelik destek açıklamalarının ardından boyut değiştirdi. Hindistan hükümeti, yaptığı açıklama ile 8 Mayıs gecesi Pakistan”ın 200″den fazla Türk yapımı İHA kullanarak Hindistan ordusuna ait birimlere saldırdığını duyururken, bu haberin ardından Hintli milyarderlerden peş peşe Türkiye”yi boykot çağrıları geldi.MİLYONLARCA EUROLUK DÜĞÜNLER TEK TEK İPTAL EDİLİYORPatronlar Dünyası”ndan Necla Dalan”ın haberine göre; son yıllarda başta İstanbul, Antalya ve Bodrum olmak üzere Türkiye”nin birçok bölgesinde servet harcayarak düğünler gerçekleştiren Hintli milyarderler, Pakistan ile başlayan çatışmanın ardından Türkiye”yi boykot etmeye ve düğün organizasyonlarını tek tek iptal etmeye başladı.
TÜRK VATANDAŞLARINA KAPIYI TAMAMEN KAPATTILAR
Hindistan’dan Türkiye’nin Pakistan’a verdiği desteğe tepki çok gecikmedi. Hindistan medyasında yer alan haberlere göre, Hint seyahat işletmeleri Türk turistlere yönelik kısıtlamalar getirmeye başladığını duyurdu. Goa”daki lüks tatil kiralama şirketleri, Türk vatandaşlarına hizmet vermeyi durdurduklarını bildirdi, bazı işletmeler ise Türk Hava Yolları ile ortaklıklarını sonlandırdığını açıkladı.
Özel Hint işletmelerinin Türk vatandaşlarına hizmet vermeyi reddetmesi ülkede etik ve hukuki tartışmalara yol açarken sosyal medyada da Türk turizmini boykot çağrıları yükselmeye başladı.
DÜĞÜN PAZARI YARI YARIYA KÜÇÜLECEKTürk turizmi açısından Hindistan, en büyük ziyaretçi sınıfında yer almasa da, Türkiye”yi tercih eden Hintlilerin çoğunluğunun ultra zenginlerden oluşması, yaşanacak gelir kaybının korkutucu boyutlara ulaşabileceğini gösteriyor. İstanbul, Antalya ve Bodrum”da zengin Hintliler”in gözdesi haline dönüşen düğün etkinlikleri, son gelişmelerin ışığında peş peşe iptal edilmekte. KM Event’in Kurucu CEO’su Meltem Tepeler, konuya ilişkin “Türkiye geçen yıldan beri fiyatlar çok yükseldiği için lüks düğünlerde biraz sıkıntı yaşasa da her zaman gözde ülkelerden. Son gelişmeler ışığında Hindistan’da Türkiye için ‘Düğünlere gitmeyin’ diye ciddi baskı var. Bu baskının karşılık görmesi düğün turizmi açısından ciddi sorun yaratır. Çünkü Türkiye düğün destinasyonunun yüzde 50’si Hint ve Hint kökenli zenginlerin düğünleridir. Ve bir Hint düğününün maliyeti 1 milyon eurodan başlıyor ve 10 milyon euroya kadar çıkabiliyor. Bu da çok büyük bir kayıp anlamına geliyor. Yani kayıp pazarın da yarı yarıya küçülmesi demek.” ifadelerini kullandı.
Source: Haber Merkezi
Tuna Nehri ve Kahlenberg Tepesi
Zemherinin ortasına düşmüş bir yetim çığlığı gibi duruyor bazen ayrılık.
“Bir zamanlar buralara…” diye başlayan dost tesellileri ve ilim tahsil etmenin manevi değeri genç yaşta memleket hasretine hüküm giymiş insanların gözlerindeki parıltıları çoğaltsa da yüreklerdeki yangını azaltmaya yetmiyor.
Elbette, bir zamanlar buralara Kanuni Sultan Süleyman’ın gölgesi vurmuş.
Bu sebeple olacak ki Tuna epeyce tanıdık geliyor insana.
Ama ya anneler!
Daha çocuk yaştaki yavrularından ayrı olmak annelerin yüreklerini burkmuyor mu?
Onların gözyaşları ta Türkiye’den, İstanbul’dan buraları sırılsıklam etmeye, ıslatmaya yetmiyor mu?
Yetiyor elbet.
Kahlenberg’in tepesinden baktığımda fark ettim, Tuna bir sülüne ne çok benziyormuş meğer!
Elini uzatıp dokunası geliyor insanın.
Bir dost kadar sıcak.
Bir arkadaş kadar samimi.
Bir yoldaş kadar yakın.
Bir sevgili kadar candan bakıyor Tuna ve fakat bir o kadar da mahzun, sessiz ve sitemkâr.
Tuna’ya baktıkça bir yerleri sızlıyor insanın,
O sitemli ve yürek yakan mazlumca akışını görmezseniz Tuna Viyana’ya, Viyana da Tuna’ya yakışıyor doğrusu. Tıpkı Boğaz’ın İstanbul’a, İstanbul’un da Boğaz’a yakışması gibi.
O da ortadan bölmüş Viyana’yı.
Ne var ki şehri, Tuna’nın coşkun zamanlarının öfkesinden korumak, taştığında etrafına zarar vermesini önlemek için, ikiye bölmüşler.
Nehrin akışına paralel olmak üzere ortasında bir kara parçası bırakarak hemen yanına, yeni bir nehir yatağı daha oluşturmuşlar ve Tuna’nın bir kısmının oradan akmasını sağlamışlar.
Tuna’nın Viyana’ya girişinden çıkışına kadar Tuna’yı ikiye ayırarak onun coşkunluğundan Viyana’yı korumuşlar.
Yeni yatak eskiye göre daha dar ama oldukça suni ve yapmacık bir görüntü veriyor.
O sebeple ben, daha çok, geniş yataklı eski Tuna’yı sülüne benzettim; yavaş yavaş süzülen bir sülüne.
Viyana’da sadece Tuna mı sülüne benziyor.
Elbette, hayır.
Burada, Anadolu’nun ve Trakya’nın birçok bölgesinden gelen gencecik kızların her biri de annelerinin ve babalarının sülün kızları.
Giyimleri, kuşamları, davranışları ve konuşmaları ile eminim onlar da Viyana’nın cadde ve sokaklarında süzüldükçe kendilerine hayran bırakıyorlardır Avrupalıları.
Daha gencecik hatta çocuksu yaşlarında; vatanlarından, ailelerinden, akraba ve akranlarından ayrılmak onlar için son derece zor olsa gerek.
Fakat, kendilerinin ifadelerine göre, bütün bunlardan daha zoru, “öz yurtlarında garip, öz vatanlarında parya” durumuna düşmeleri.
Başörtü takamamalarından dolayı kendi doğup büyüdükleri yurtlarında, daha büyük acı ve ıstırap yaşıyorlar.
Bu kızlar başörtü taktığı için Türkiye bu kızları hiçbir okulunda okutmuyor.
Ya başörtü ya eğitim diyor laik Türkiye.
Ama burada ikisine de müsaade ediyor Avusturya.
Acı ama gerçek.
Gene de şen şakrak ve mutlu görünmeye, okullarında başarılı olmaya çalışıyorlar.
Viyana’ya gittiğimizin üçüncü akşamı, otuz kırk kadar genç kız, bahçesi olan nezih bir pastaneyi bizim için ayarlamışlar.
Geç saatlere kadar Türkiye’den, sanattan, edebiyattan bahsederek sohbet ettik.
Bu gençlerin her biri bir pırlanta gibi.
Umut veriyorlar insana.
Son derece başarılılar okullarında.
Sosyal yanları Türkiye’deki yaşıtlarına göre daha ileri düzeyde, kendilerine güvenleri çok daha fazla.
Büyük bir bölümü iki, üç yabancı dil biliyor.
Şu durumda Avusturya bu gençlere kucak açtı ama bu ne kadar sürer. Avusturya bu başarılı Müslüman çocukları ileride ne kadar kabullenir… Bundan çok emin değilim açıkçası.
Tuna’dan bir de mini Körfez yapmış Avusturyalılar, buna küçük bir göl de diyebilirsiniz.
Viyana’dan İstanbul’a dönmeden bir gün önce, Tuna’dan bozma bu küçücük sevimli gölün kıyısında, kalabalık bir grup Üniversiteli erkek öğrenci ile piknik yaptık.
Gün akşama evrilirken beyaz kuğuların nazlı nazlı su danslarını izlerken; memleketten, Mehmet Akif’ten, Bediüzzaman’dan, Fethi Gemuhluoğlu’ndan, Üstad Necip Fazıl’dan, Sezai Karakoç’tan, Nuri Pakdil’den, Cemil Meriç’den, Cahit Ağabey’den, Erdem Bayazıt’tan, Akif İnan’dan…konuştuk.
Bu kıyıdan, olağanüstü büyüleyici grubu seyrederken bir yandan da inceden inceye yağan yağmurla birlikte ıslanmaya başladık. Gençlerden bazıları hesap yaptılar; bu yağmur aynı tempoda yağmayı sürdürürse bizi birkaç gün içinde ancak ıslatabilir dediler ve karanlık iyice bastırıncaya kadar kuğuların yanında kaldık.
Bu sırada akşam ezanı okundu ve hep birlikte orada büyük bir bataklığın üzerine, bataklığın da kurutularak değerlendirilmesi karşılığında Suûdîlere yaptırılan bir camide cemaatle namaz kıldık.
Viyana’dan ayrılırken, aklım hâlâ o tepede kaldı; hani, ikinci Viyana kuşatmasında Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın Osmanlı Otağ-ı Hümayunu’nu kurduğu, Viyana’yı kuş bakışı seyrettiğimiz Kahlenberg tepesinde…
Ferman Karaçam / Haber7
YouTube : youtube.com/c/Ferman Karaçam
Twitter : twitter.com/fermankaracam
Instagram : instagram.com/fermankaracam
Facebook : facebook.com/karacamferman
E-mail : fermankaracam@gmail.com
Web Sitesi : fermankaracam.com
Source: Ferman Kara
Hülya Avşar o soruyu sordu, Güzide Duran gözyaşlarını tutamadı
1996 Best Model of Türkiye birincisi Güzide Duran, 2008″de iş insanı Adnan Aksoy ile dünya evine girdi.
16 yıldır evli ve iki çocukları olan çift hakkında geçen aylarda ayrılık iddiaları ortaya atılmıştı. Uzun yıllar yurt dışında yaşadıktan sonra İstanbul”a dönen Duran, “Evet doğru, bir süreçten geçiyoruz şu an” demişti.
Galatasaray Teknik Direktörü Okan Buruk ile aşk yaşadığı öne sürülen Duran, bu dedikodunun ise tamamen gerçek dışı olduğunu söylemişti.
Şimdilerde “İşte Benim Stilim” yarışmasınde jüriliy yapan Güzide Duran, önceki gün Hülya Avşar”ın YouTube programına konuk oldu, boşanma süreciyle ilgili samimi açıklamalarda bulundu.
“Eşime çok aşık oldum. İstanbul”da sporda tanıştık. Boşanacağım diye evlenmedim. Hayalim beraber yaşlanmaktı. 18 yıllık emek varken bu kadar kolay bitiyor olması bana ağır geldi. İki çocuğumun babası, hâlâ seviyorum tabiki de” diyen Duran, Avşar”ın “Kalbindeki acı geçiyor mu?” sorusu karşısında ise gözyaşlarını tutamadı.
“ÇOCUKLAR ROMA”DA”
“Eşimle tanıştığımızda aklında hep yurt dışına gitmek vardı. Yurt dışını çocukların eğitimi için tercih ettik. Kızım 16, oğlum 13 yaşında 2-3 dil biliyorlar. Çocuklar Roma”da. Düzenlerini bozmam. Buraya gelseler sudan çıkmış balık gibi olurlar.”
“İşimi bırakmak kendi kararımdı pişman değilim. Türkiye”de olsaydım işimi bırakmazdım. Model olarak Çağla Şıkel”i beğeniyorum. Mankenlik eskisi gibi değil. Eskiden çok daha samimi ve güzeldi. Modeller değil influencerlar daha popüler oldu. Instagram”ı bile nasıl kullanacağımı bilmiyordum. Şimdi iş olarak bakmaya başladım.”
“Şimdi yalnız yaşıyorum. İlk başta çok kötü hissettim kendimi.”
“KÜÇÜK YAŞTA ESTETİK YAPTIRANLARA ÜZÜLÜYORUM”
“En güzel ülke Türkiye. ABD”de arkadaşlıklar daha soğuk. Sosyal insanlar değiller.”
“Küçük yaşta estetik yaptıranlara üzülüyorum.”
Source: Haber Merkezi
Suç ve ceza
İnsanları infiale sürükleyen iğrenç suç haberlerini sık sık duyar olduk. Gün geçmiyor ki kan donduran bir cinayet, zorbalık veya bir cinsel saldırı suçu basına yansımasın.
“Bir insan nasıl böyle bir alçaklığı yapabilir” tepkisi, kısa sürede isyana dönüşüyor. Bir sorumlu arıyoruz ve ilk aklımıza gelen ceza sistemimiz oluyor. Hepimiz cezaların yeterince caydırıcı olmamasından şikayet ediyoruz.
Ancak, konu gerçekten sadece cezaların caydırıcılığı mı, tartışılır….
Suç ve ceza, tarih boyunca beraber var olan kavramlar. Ama suç hep önden gitmiş, ceza onu takip etmiş. Yani toplum yaşamında önce bir fiil suç olarak tanımlanmış daha sonra o suçun önlenmesi için ceza bulunmuş. Düşünülen formül de gayet basitmiş: ” Suçu işleyene, pişman olacağı bir ceza verirseniz hem suçunu tekrar etmesini önlersiniz, hem de aynı suçu işleme potansiyeli olanları korkutup vazgeçirirsiniz.”
Bu önermenin gücü dayandığı basit mantıktan ileri geliyor. Nitekim, tüm dünyada insanlar, farklı çağlar boyunca bu ideal formüle inanmışlar. Ceza yeterince caydırıcı olursa suç işlenmez diye düşünmüşler, bugün de çoğunlukla böyle düşünüyorlar.
Ancak suç bilimin, psikolojinin ve sosyolojinin bugün vardığı nokta, bu formülü büyük oranda yanlışlıyor.
Hoşunuza gitmeyecek bir şey söylediğimin farkındayım, daha açık söyleyeyim: Cezaların caydırıcılığı belki suçu geçici bir süreliğine önlüyor ama, tek başında suçu yok etmeye yetmiyor.
Suçu önlemek için çok daha karmaşık ve tüm toplumsal yapıyı ilgilendiren süreçlerin çalışması, bireyleri suça iten koşulların değiştirilmesi gerekiyor.
“Suça iten koşullar” denilince genellikle yoksulluk anlaşılıyor. Oysa bunlar çok daha geniş bir kapsama yayılan özellikler. Örneğin, suçun kendisi övünülen, itibar kazanılan bir işe dönüşmüş olabiliyor.
Önümüzdeki örneğe bakalım… Ahmet Minguzzi yavrumuzu katleden kişiler hiç de utanmışa benzemiyorlar. Aksine, Tiktok ve Instagram hesaplarından iğrenç görüntüler eşliğinde aileyi tehdit eden mesajlar yayınlamaya devam ediyorlar. Böylesi insanlar ne ara türedi bilmiyorum, işlediği suç ile övünen, bu şerefsiz eylemi bir paye gibi algılayan çok sayıda hastalıklı insanın var olduğu açıkça görülüyor…. Bu psikolojideki insanlara ne kadar ağır ceza verirsen ver kar etmez. Koşullar işte bunun için önemlidir.
Dolayısı ile cezaları ağırlaştırmadan evvel, suç işleyenin övülmediği, suçun kahramanlık gibi pazarlanmadığı bir toplum düzenine ihtiyacımız var.
“Ceza” takıntımıza gelince… Bu durum, büyük oranda adalet sistemine olan güvenimizin sarsılması ilgili. İşin en başında olması gelenek “caydırıcı ceza” olmayınca diğer konulara da sıra gelmiyor.
TSE’YE DENETLEME YETKİSİ
Yaşam kalitemizin düşmesindeki en önemli etkenlerden biri standartlarımızın ya hiç olmaması veya doğru düzgün uygulanmaması. Oysa Türk Standartları Enstitüsü, hemen her konuda Türkiye’ye uygun standartlar geliştirmiş durumda hala da geliştiriyor.
Fakat ne evlerimizde bu standartlara uyulduğunu görüyoruz, ne otellerde, ne yollarda , ne lokantalarda, ne de marketlerde… Daha kötüsü, adeta standart düşmanı bir milletiz, ne yapıp edip kenarından dolaşmayı beceriyoruz.
Türkiye’de standartları TSE belirliyor ama uygulama ve denetleme işleri genellikle belediyelerde veya bakanlıklarda. Şayet TSE’ye bu kurumları doğrudan denetleme yetkisi verilirse çok şey düzelir.
TUVALETE BİLE OTOMOBİL İLE!
Adam, İstanbul’da lüks bir lokantanın kapısında otomobilini valeye teslim ediyor. Vale, geri geri giderken kontrolü kaybedip adamcağızın güzelim otomobilini bir yerlere çarpıyor. Gerçekten üzücü olay.
Ama işin bir de diğer bir boyutu var: Elimizden gelese tuvalete bile otomobil ile gidip kapısında valeye teslim edeceğiz. Bu denli vale merakı, bu denli özel hizmet merakı, kimselerde yok.
Gaffar Yakınca / Haber7
Source: Gaffar Yak
Trump, Putin”in Ukrayna ile “doğrudan müzakere” önerisini memnuniyetle karşıladı
ABD Başkanı Donald Trump, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin”in Ukrayna ile ön koşulsuz ve doğrudan görüşmelerin 15 Mayıs”ta İstanbul”da yeniden başlatılmasını önermesinin ardından “Rusya ve Ukrayna için potansiyel olarak harika bir gün.” değerlendirmesinde bulundu.
Trump, Putin”in Ukrayna ile “doğrudan müzakere” önerisinin ardından Truth Social sosyal medya hesabından açıklama yaptı.
“Rusya ve Ukrayna için potansiyel olarak harika bir gün.” ifadesini kullanan Trump, Rusya-Ukrayna Savaşı”nın sona ermesiyle binlerce kişinin hayatının kurtarılabileceğini belirtti.
Trump, “Tamamen yeni ve çok daha iyi bir dünya olacak.” değerlendirmesinde bulunarak, Rusya ve Ukrayna ile bu konuda çalışmalarını sürdüreceğini, bu ülkelerle ticareti geliştirmeye odaklanmak istediklerini kaydetti.
Başkan Trump, “Büyük bir hafta geliyor.” ifadesini kullandı.
Putin”in Ukrayna ile doğrudan müzakere önerisi
Rusya Devlet Başkanı Putin, basına yaptığı açıklamada, her şeye rağmen Kiev yetkililerinin 2022 yılı sonunda ara verdikleri müzakereleri yeniden başlatmalarını önerdiklerini vurgulayarak, “15 Mayıs Perşembe günü, müzakerelerin daha önce yarıda kesildiği yerde, İstanbul”da, doğrudan müzakerelerin özellikle de ön koşulsuz olarak yeniden başlatılmasını, hiç vakit kaybetmeden başlamasını öneriyoruz.” diye konuşmuştu.
Putin, “Yarın Sayın Cumhurbaşkanı (Recep Tayyip) Erdoğan ile bir görüşmemiz var. Kendisinden Türkiye”de müzakerelerin yapılması için böyle bir fırsat sağlamasını rica ediyorum. Ukrayna”da barış arayışına katkıda bulunma isteğini teyit etmesini umuyorum. Ukrayna ile ciddi müzakereler yapmaya kararlıyız.” ifadelerini kullanmıştı.
Bu teklifin, uzun vadeli sürdürülebilir bir barış olduğuna işaret eden Putin, “Bizim tekliflerimiz masada. Karar şimdi Ukrayna yetkililerine ve onların küratörlerine kalmış durumda.” demişti.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source: