“Sosyal Sorunlar Gündemi – Eğitim Hakkı, Çocuk İşçiliği ve Toplumsal Adalet”

Köylerdeki çocukların eğitim hakkından tasarruf!

Milli Eğitim Bakanlığı Destek Hizmetleri Genel Müdürü Ömer Fatih Karakullukçu imzalı ve 14 Mart 2025 tarihli, “2025-26 Eğitim-Öğretim Yılı Taşımalı Eğitim Planlamasında Dikkat Edilecek Hususlar” başlıklı talimat, Teftiş Kurulu, Strateji Geliştirme ve Bilgi İşlem Kurulu ile 81 il Milli Eğitim Müdürlüğü’ne gönderildi.

EĞİTİMDEN KISILACAK

Taşımalı eğitime son 5 yılda 22.7 milyar TL harcayan MEB, köy çocuklarının taşınarak okullara erişiminin, ‘Sorunsuz’ ve ‘Ekonomik” şartlarda sağlanmasını istedi. İklimi elverişsiz, öğrenci taşıma maliyetli yüksek ilçelerde, ne yapılacağına 3 ile 11 kişilik Taşımalı Eğitim Komisyonları karar verecek. Köylerde zorunlu eğitim çağındaki çocukların sayılıp, okulların açılıp-açılmaması belirlenecek. Okulu kapalı köyden, ilçedeki okullara taşınacak çocuk sayısı ve köyün okula uzaklığının maliyeti hesaplanacak. Taşımalı eğitim için 50 km olan uzaklık sınırı önce 30 km’ye düşürüldü. Şimdi 30 km’den uzak köylerdeki öğrenciler, pahalıya gelirse taşınmayacak.

ARAÇ SAYISI DÜŞÜRÜLECEK

Karakullukçu imzalı talimatta, “Öğrenci taşınması ekonomik olmayan, iklim ve ulaşım şartları taşınmaya elverişsiz ise köy çocukları yatılı okullara ve pansiyonlara zorunlu yerleştirilecek. Öğrenciler yerleştirilirken, bir köyün tamamen taşıma kapsamından çıkarılması veya araç sayısının azaltılması gibi ekonomik kriterlerle hareket edilecek. Öğrencilerin tamamı yatılı okullara sığmazsa geride kalanlar bir araçla taşınacak” denildi.

MEB Destek Hizmetleri Genel Müdürü Ömer Fatih Karakullukçu

Zorova Köyü’nün yolunu yürüyen öğretmen olur

Diyarbakır-Sur İlçe kırsalındaki Zorova İlkokulu’na alınacak ücretli öğretmen adaylarından istenen başvuru şartı pes dedirtti. 18 öğrencisi olan Zorova Mezra İlkokulu’nda 1. sınıf öğretmeni yok. Sur ilçesine uzaklığı 22 km olan okula sözleşmeli bir öğretmen alımı yapılacak. Sur Milli Eğitim Müdürlüğü ücretli öğretmenlik için başvuracak adaylara 18 km öğrenci servisine binme ve sonra köye ulaşmak için kalan 3 km’de ise başının çaresine bakma şartını kabul etmeyi, başvuru kriterleri arasına aldı.

Sur Milli Eğitim Müdürlüğü bu şartı kabul eden bir öğretmen bulmak için 16 Nisan 2025 tarihinde ilana çıktı. İlanda, “Zorova İlkokulu’nun 1. sınıf öğretmeni ihtiyacı bulunmaktadır. Şehir merkezine uzaklığı 22 km’dir. Satı Köyü’ne kadar 19 km servisle, kalan 3 km’yi de kendi imkanları ile gidecektir. Eğitim veya fen edebiyat fakültesi mezunları bu şartla başvurabilir” denildi.

Devlet baba öğretmeni yarı yolda bıraktı

Fen kendisi gidecek

MEB’in yaptığı yeni düzenleme, Anadolu Lisesi ile meslek lisesi olan yerlerde yaşayan ama fen lisesi kazanan öğrencileri de etkileyecek. Fen lisesi kazanansa da öğrenci, toplu taşıma olmaması şartıyla taşınacak. Yaşadıkları yer dışında bir Anadolu veya meslek lisesi kazanan öğrenciler taşınmayacak.

İmam hatipe parasız

Yaşadığı yerde İHO olmayıp da bu okulda okumak isteyen öğrenciler, eşleştirildikleri İHO’lara parasız taşınacak. Toplu taşıma varsa taşınmayacaklar. Öğrenci eğer eşleştirilen İHO’dan başka bir İHO’ya gitmek isterse, servisler onu da taşımayacak.

1 MİLYON ÇOCUK YOLLARDA

Türkiye’de 618 bin 56’sı ilköğretim, 394 bin 644’ü lise, 1 milyon 12 bin 700 çocuk, eğitim için köyden kente servislerle taşınıyor. 6-10 yaş arası ilkokul öğrencilerinin en çok taşındığı 3 il Şanlıurfa, Diyarbakır ve Van iken, 10-14 yaş arası ortaokul öğrencilerinin en çok taşındığı iller Hatay, Diyarbakır, Şanlıurfa, Van ve Şırnak.

İŞTE O BELGE

Köy çocuklarına para yok

Seçim öncesi köy okullarının açılma şartını köyde 10 çocuk olmaktan 5’e düşüren MEB, yeni bir karar aldı. Buna göre bir köyde 10 ilkokul ve 9 ortaokul öğrencisi varsa öğrencilerin tamamı tek araçla ve ekonomik olarak ilçeye taşınacak.

Bir tas çorba esirgendi

Kaynaştırma ve engelli öğrenciler, taşıma kapsamında değerlendirilmezken, okula nasıl ulaşacakları belirtilmedi. Taşıma kapsamı dışında olup da kendi imkanlarıyla ilçedeki okula giden köy çocuklarına, ücretsiz öğle yemeği de yok.

Source: Sultan Uçar


Hükümet, KKTC sessizliğini bozdu: ‘Ailevi konuları kamuoyu önünde tartışmıyoruz’

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Ankara’ya resmi ziyaret düzenleyen Norveç Dışişleri Bakanı Espen Barth Eide ile birlikte gazetecilere açıklamalarda bulundu. Gazze’ye saldırılarını sürdüren İsrail’i kınayan Fidan, bölgede ateşkesin bir an önce sağlanması gerektiğini ifade ederek Türkiye’nin iki devletli çözümü savunduğunu ve Gazze’de barışın sağlanması için diplomatik girişimlerin sürdürüldüğünü açıkladı. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ni (GKRY) tanıyarak, adada resmi olarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni yok sayan Orta Asya Türk Cumhuriyetlere ilişkin de konuşan Fidan; Türkiye’nin Türk dünyasına yönelik çalışmalarının kesintisiz devam ettiğini belirterek, “Anadolu’nun merkezinde kurulan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, Sovyetler Birliği döneminde de Türk dünyası ideali olmuştu. Bugün bağımsız Türk cumhuriyetleri varken de Türk dünyası ideali var. Bundan sonra da Türk dünyası ideali olmaya her zaman devam edecek” dedi. Son yıllarda meydana gelen küresel gelişmeler ve Orta Asya’daki ülkelerinin kapasite gelişimleri karşısında küresel aktörlerin dikkatini çektiğini, bunun Avrupa Birliği’nin (AB) de Orta Asya’ya ilgisi artırdığını bildiren Fidan, “Bu bizim açımızdan anlaşılabilir bir durum ancak bu karşılıklı ilginin AB tarafından istismar edilmeye çalışıldığını gördüğümüz alanlar da var. Elbette biz bu gelişmeleri tüm boyutlarıyla yakından takip ediyoruz” diye konuştu. ‘SAĞDUYULU HAREKET ETMEYE DEVAM EDECEĞİZ’Fidan, “Gerekli girişimleri yapıyoruz, dostlarımızla temas hâlindeyiz, görüş alışverişi hâlindeyiz, bilgilendirme hâlindeyiz. Türk dünyası idealimize uygun bir biçimde hareket etmeye devam edeceğiz. Bu son olaydan hareketle aramızı bozmak isteyen bazı maksatlı çevreler, bu sorunu bizim açıktan kamuoyunun önünde tartışmamızı istiyorlar. Biz prensip olarak, ailevi konuları kamuoyu önünde tartışmamayı tercih ediyoruz. Türk dünyasıyla aramızı bozmak isteyenlerin manipülasyonları bu açıdan başarılı olmayacak. Bu konuda attığımız adımlarla ve durduğumuz yerde Türk cumhuriyetlerine bizim gitmek istediğimiz istikameti belirlemiş haldeyiz, arkadaşlar. Bu konuda sağduyulu hareket etmeye devam edeceğiz. Her türlü konuyu aile meclisimizde ele almaya devam edeceğiz. Bu konudaki pozisyonumuz nettir. Kıbrıs Türkleri de büyük Türk dünyası ailesinin asli ve ayrılmaz bir unsurudur. Bu gerçek asla değişmeyecektir. Türk dünyası bir bütün olarak Kıbrıs Türk’ünün yanında olmaya devam edecektir. Bu konudaki politikamızı sabırla sürdüreceğiz. Herkesin aynı anlayış ve kararlılıkla hareket etmesi, ailemizi daha da büyütecek ve güçlendirecektir” ifadelerini kullandı. ‘İZOLASYON, ADANIN REFAHINI ETKİLİYOR’Kıbrıs konusunda ‘olmayan bir sorunu üretmeye çalışan, olmayan bir problemi varmış gibi göstermeye çalışan’ odaklar olduğuna işaret eden Fidan, Rum tarafının daha önce defalarca federasyonu reddettiğini anımsatarak, “Kıbrıs Türk tarafı federasyon modelinden çekilmiş durumda. Biz de sonuç vermeyecek müzakerelerle vakit kaybetmeyeceğimizi defalarca ifade ettik ve ondan sonra yeni bir model arayışında bulunmaya devam ediyoruz. Geçtiğimiz Mart ayında Cenevre’de yapılan toplantıda federal model BM tarafından telaffuz dahi edilmedi. Bunun yerine biz, adadaki iki tarafın iş birliği yapabileceği alanlar üzerinde durduk. Biz Türkiye olarak şunu görüyoruz: Bir taraftan adada bir dondurulmuş sorun var, iki tarafta kendi sınırları içerisinde, kendi idarelerini, yönetimlerini altında yaşamaya devam ediyor. Ama birbirlerine karşı koydukları karşılıklı izolasyon adanın tüm refahını etkiler bir durumda ortaya başladı” diye konuştu. Fidan, Akdenizde meydana gelen jeostratejik, jeoekonomik gelişmeler dikkate alındığında, adanın Rumuyla, Türküyle giderek bölgeden izole olmaya başlayacağına dikkat çekti. ‘TÜKENMİŞ FEDERASYON MODELİ’Türkiye’nin adadaki işbirliği ruhunun artırılmasının önemi konusunda Birleşmiş Milletler vizyonuyla örtüştüğünü vurgulayan Fidan, “Rumlar ve Avrupa Birliği ne derse desin, tükenmiş federasyon modeli artık masadan kalkmış durumda. Bu model de biliyorsunuz, Rumlar tarafından ortadan kaldırıldı, her iki girişimde de. Ama Kıbrıs Türklerinin daha fazla izolasyonunu hedef alan, daha fazla imkansızlıklar içerisinde boğuşmasına sebep olan bir müzakere süreci, bir çözüm süreci, bir anlaşma süreci hiçbir şekilde kabul edilebilir, makul, mantıklı değildir. Ama biz garantör bir ülke olarak, ana vatan olarak kendi görüşlerimizi, kendi tavrımızı her zaman büyük bir netlikle ortaya koyuyoruz. Bu geçen yıllarda her defasında Kıbrıs Türkünün izolasyonunun ortadan kalkmadığını biz gördüğümüz için bundan sonra artık yeni bir yol haritasıyla yolumuza devam etmemiz gerektiğini ortaya koyduk ve bu şekilde de gidiyoruz. Dolayısıyla bu yönde yapılan aksi propagandalara, negatif propagandalara itibar edilmemesi önemlidir. buradaki görüşümüz son derece nettir. Bu konuda, biz Birleşmiş Milletlerle de görüşüyoruz, Yunanistan tarafıyla da görüşüyoruz. Görüşlerimizi karşılıklı saygı temelinde ortaya koyuyoruz. Aynı görüşte olmayabiliyoruz ama ortak olunması gereken bir nokta: adada barışın, refahın ve sürdürülebilir kalkınmanın olmasını hedeflemenin başka yolları da var, bunu da hayata geçirmek mümkün” ifadelerini kullandı.DENİZ MEKANSAL PLANLAMA HARİTASI BM’YE SUNULACAKTürkiye’nin ayrıca Doğu Akdeniz ve Ege’deki hak ile çıkarlarını da sonuna dek koruğunu aktaran Fidan, Türkiye’nin daha önce kıta sahanlığının dış sınırlarını Birleşmiş Milletler nezdinde kayda geçirdiğini anımsatarak, “Kıta sahanlığımıza sondaj yapıldığı iddiası gerçek dışıdır. Öte yandan biz Doğu Akdeniz’deki kıta sahanlığımız içerisinde sismik araştırmalar yaptık, sondaj kuyuları da açtık. Sondaj ve hidrokarbon arama konusundaki önceliklerimiz bilimsel temellidir. ‘Siz şu coğrafyada niye yapıyorsunuz, bu coğrafyada niye yapıyorsunuz?’ vesaire konularını getiriyorlar ve bunları bilimsellikten, verilerimizden öte siyasete ve politik tartışmalara bağlayan bazı çevreler var. Bunu propaganda unsuru olarak kullanıyorlar. Son olarak, deniz mekansal planlamamızı hazırladık. Bunu da Birleşmiş Milletler’in ilgili birimlerine sunacağız. Kıbrıs, Ege ve Doğu Akdeniz’de tek taraflı herhangi bir adıma veya oldu bittiye izin vermeyeceğimizi zaten herkes biliyor. Bunu defalarca söyledik, her seferinde söylemeye devam edeceğiz ama duymayanlara, yani kulaklarında vardır duymazlar, işitmezler, yapacak fazla bir şey yok” diye konuştu. NORVEÇLİ BAKAN: BATILI MEVKİDAŞLARIM HATA YAPIYORFidan ayrıca, yeni Avrupa güvenlik mimarisinde AB üyesi olmayıp NATO üyesi olan Türkiye ve Norveç gibi Avrupalı devletllerin önemine de işaret etti. Norveçli Bakan Eide ise Fidan ile aynı fikirde olduğunu belirtti. İsrail-Filistin savaşına değinen Bakan Eide, ülkesinin bu konuda kesinlikle sessiz kalmadığını ve Filistin’i tanıyan sınırlı Avrupa ülkesinden birisi olduklarını vurguladı. Eide, “Başkalarının sessizliği beni endişelendiriyor. Batıdaki birçok mevkidaşım net biçimde görüşlerini ortaya koymayarak kritik bir hata yapıyor” dedi. Eide, ülkesinin iki devletli çözüm modeline verdiği desteği yinelyerek savaşın ve şiddetin durdurulmasının İsrail de dahil olmak üzere tüm bölge ülkeleri ve dünya için önemli olduğunu söyledi.

Source: Doğa Öztürk


Çocuk işçiliği artıyor: ‘Vatanı korumak, çocukları korumakla başlar’

Eğitim-İş, 23 Nisan’da çocuk işçiliğine dikkat çekti. Sendika, Türkiye’de artan çocuk işçiliğine ilişkin bir rapor yayımladı. Raporda, UNICEF’in 39 ülke arasında yapmış olduğu araştırmaya göre 2019-2021 yılları arasında çocuk yoksulluğunun en yüksek olduğu ikinci ülkenin yüzde 33,8 ile Türkiye olduğu açıklandı. Ayrıca “Yoksulluk ve Sosyal Dışlanma Altında Olanların Oranı’na (AROPE) göre de Avrupa ülkeleri arasında çocukların maruz kaldığı yoksulluk ve sosyal dışlanmanın en yüksek olduğu ülkenin yüzde 40.1 ile Türkiye olduğu belirtildi.EN YÜKSEK ORAN 2024’TE Türkiye’de son on yılda en yüksek çocuk işçilik oranının yüzde 22,3 ile 2024 yılında olduğunun ifade edildiği raporda, “Sadece 15-17 yaş aralığındaki çocuk işçi oranlarını veren TÜİK’e göre 2020 yılından 2024 yılına kadar geçen süreçte oran her yıl artış göstermiştir. Bu durumun nedenlerinin başında kuşkusuz ki yönetilemeyen ekonomik süreç bulunmaktadır. Bu iddiayı destekleyen cevap yine çocuklardan gelmiş, açıklanan istatistiklerde çocuklara neden çalıştıklarına dair yöneltilen soruya en fazla “Hanehalkının ekonomik faaliyetlerine yardımcı olmak” cevabı verilmiştir. Sonuçta sürekli yoksullaşan ailelerin çocuklarının eğitimini, beslenmesini, giyimini karşılayamayacak duruma gelmesi çocukların eğitim hayatından koparılmasına ve ucuz işçi olarak sömürü düzenine dahil olmasına neden olmaktadır” denildi.742 ÇOCUK İŞÇİ CİNAYETİÇocuk işçi sayısının yaklaşık 1 milyon olarak açıklandığı raporda, “Artan çocuk işçiliğin yanında gerek MESEM’de gerekse MESEM dışında çalışan çocukların maruz kaldığı iş kazaları ya da iş cinayetlerine de her geçen gün bir yenisi eklenmektedir. İSİG verilerine göre 2013-2024 döneminde en az 742 çocuk, 2025 yılının ilk iki ayında ise 9 çocuk işyerlerinde çocuk işçi cinayetleri sonucu hayatını kaybetmiştir” ifadeleri kullanıldı.‘VATANI KORUMAK, ÇOCUKLARI KORUMAKLA BAŞLAR’Raporun sonucunda şu ifadelere yer verildi: “Zorunlu eğitim çağındaki çocukların eğitim hakkından faydalanırken aynı anda çalışmasında ya da eğitim hayatından tamamen koparılmasında, MESEM ile mesleki eğitim adı altında piyasanın çocuk işçi sömürüsüne ortak olunmasında, yüzlerce çocuğun iş cinayetleri sonucunda hayatını kaybetmesinde tek sorumlunun siyasi iktidar olduğunu biliyoruz. Eğitim-İş olarak; piyasanın sömürü aracı olarak ağır işlerde çalıştırılan, çocuk işçi kazalarına ya da çocuk işçi cinayetlerine maruz kalan çocuklara karşı devletin görmezden gelen tavrı son bulana kadar mücadele etmeye, çocuklarımızı korumaya devam edeceğiz. Çünkü Başöğretmenimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi: “Vatanı korumak, çocukları korumakla başlar.”

Source: Taylan Gülkanat


Şener Üşümezsoy’la ilgili bilimdışı kanaatlerim

Anksiyete, depresyon, stres, panik atak, odalarda duramama, asık surat, daimi kaygı…*Şener Üşümezsoy’un neden olduğu şeyler ise şunlardır:*Yaşama sevinci, tasasızlık, boş vermişlik, içsel huzur, üç saat yoga yapmış gibi bir his…*O halde konuş Şener Hoca konuş.Söylediklerine aklım yatmasa da hoşuma gidiyor vallahi.*Sevgili Şener Hocam.Çok karışık konuşuyorsun, çok hızlı konuşuyorsun, bazen kelimeleri yuvarlıyorsun.Söylediklerinden hiçbir şey anlamıyorum, “İstanbul’da büyük deprem olmayacak” sözün hariç.Bu da bana yetiyor, hatta artıyor.*Bıktım usandım Celal Şengör’ün sürekli cehennemle korkutan vaizler gibi konuşmasından.Sen benim için altından ırmaklar akan cenneti anlatan vaizler gibisin Şener Hocam.*Geceleri mışıl mışıl uyumanın reçetesini veriyorum:*Üşemezsoy’u dinle, kuş gibi hafifle ve başını yastığa koyar koymaz bebekler gibi uyu.DEPREM VE KEDİM SEKTER – DEPREMDEN ÖNCE: Her zamanki gibi miskin miskin uyuyordu Sekter.*- DEPREM ANINDA: Tüylerinin herhangi birinde en küçük bir kıpırdama olmadı.*- DEPREMDEN SONRA: Zerre kadar ırgalanmadan miskin miskin uyumaya devam.TELEFONLARIN ÇALIŞMAMASIBÜYÜK depremin fragmanıydı yaşadığımız.Fragman bize gösterdi ki…Depremde telefon şirketleri yine sınıfta kaldı.*Aşırı yüklenme falan türü mazeretler kabul edilemez.Telefon şirketleri, bu soruna çare bulmak zorunda. ‘SKJELVET’ DİYE BİR FİLM BİR arkadaşım söyledi: Deprem filmi izleyince deprem korkusu hafifliyormuş.“O zaman bana bir deprem filmi tavsiye et” dedim. Bu filmi önerdi.*Oslo’da yaşanan depremi anlatıyor film.Başrolde Naci Görür tarzı bir jeolog var.*Bir başyapıt değil ama yine de sıkılmadan izletiyor kendini film.Deprem korkusunu hafifletmesi meselesine gelince…Yok, yok. Ben de öyle bir etki yaratmadı. Aksine kaygım daha da arttı.*Kıssadan hisse: Demek ki deprem filmleri, her bünyede aynı etkiye neden olmuyormuş.KARŞINIZDA İKİ FARKLI TÜRKİYESOSYAL MEDYA TÜRKİYE’Sİ- Herkes birbirine bağırıyor.- Herkes birbirine hakaret ediyor.- Herkes süper politik.- Herkesin yumrukları sıkılı.- Herkes birbirine düşman.- Herkes tahammülsüz, herkes öfkeli.- Herkes sabah akşam propaganda yapıyor.- Herkes sabah akşam İmamoğlu’nu konuşuyor.- Herkes sertlik yanlısı Tamil gerillası.- Herkes slogan atıyor.- Herkes aşağılayarak alay ediyor.- Herkes birbirine laf sokma derdinde.GERÇEK TÜRKİYE- Herkes o kadar da birbirine bağırmıyor.- Herkesin hakaret ettiği falan yok.- Herkes süper politik değil.- Herkesin yumrukları sıkılı değil, el sıkışmalar gırla.- Herkes birbirine düşman gibi bakmıyor.- Herkes öfkeli değil, çoğu yüzlerde anlayışlı bir tebessüm.- Herkes birer propagandist falan değil.- Herkes sabah akşam İmamoğlu’nu konuşmuyor.- Herkes sakin, herkes durağan, herkes işinde gücünde.- Herkes slogan atmıyor, millet normal konuşuyor.- Herkes aşağılayıcı alaycılığa yüz vermiyor, sokaklarda artistik yapan yok.- Herkes birbirine laf sokma derdinde değil, normal gündelik konuşmalar var ortalıkta.İTİKATTA / AMELDE2023 yılının aralık ayında yazdığım yazının başlığı şuydu:*İtikatta Naci Görürcü… Amelde Üşümezsoycu…*Bizim milli yaklaşımımız tam olarak böyle ve bu hiç değişmiyor.*İtikatta Naci Görürcüyüz.Yani Görür’ün söylediklerinin doğru olduğuna iman ediyoruz, inanıyoruz.*Amelde ise Üşemezsoycuyuz.Yani Üşümezsoy’un söylediklerine kulak vererek rahatlıyoruz ve depreme karşı hiçbir şey yapmıyoruz.

Source: Ahmet Hakan


CHP’nin 21. Kurultayı’na iptal talebi

Kurultay delegeleri Yılmaz Özkanat ve Hatip Karaaslan, CHP 21. Olağanüstü Kurultayı”nın iptali için harekete geçti. Özkanat ve Karaaslan”ın avukatı Onur Yusuf Üregen, Ankara 41. Asliye Hukuk Mahkemesi”ne yaptığı başvuruda, CHP”nin tarihi boyunca hukukun üstünlüğüne, şeffaflığa ve demokrasiye bağlılığıyla Türk siyasal hayatında önemli bir rol üstlendiği kaydetti. “İLKELERE AYKIRI” Dilekçede, 6 Nisan”da gerçekleştirilen 21. Olağanüstü Kurultay”ın, ilkelere aykırı şekilde yapıldığı ve parti içi iradeyi gasp eden yöntemlerle şekillendirildiği aktarıldı. Bu nedenle kurultayın iptali için yargı yoluna başvurulduğu ifade edilen dilekçede, 4-5 Kasım 2023″teki olağan kurultay başta olmak üzere, CHP İstanbul İl Kongresi gibi süreçlerin, akçeli ilişkiler, hukuka aykırı uygulamalar ve demokratik iradeyi sakatlayan müdahalelerle gölgelendiği belirtildi. Başvuruda şu ifadelere yer verildi: “Yokluk hali üzerine inşa edilen 6 Nisan 2025 tarihli Olağanüstü Kurultay da baştan sona hükümsüzdür. 21 Mart 2025″te alınan olağanüstü kurultay kararı hukuken geçersizdir. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, 4-5 Kasım 2023″teki kurultayda “şaibeli” bir şekilde genel başkan ilan edildi.” SESSİZ KALMAYACAĞIZ Delegelere yapılan baskılar ve oylamaların gizliliğine gölge düşüren uygulamaların olağanüstü kurultay sürecinin demokratik meşruiyetini tamamen ortadan kaldırdığı belirtilen dilekçede, şunlar kaydedildi: “Parti tarihimizde ilk kez bu kadar düşük aday başvurusu gerçekleşmiş, delegelere dayatılan listeler ve gözetlenen oy kullanımı, siyasi hayatımızda kara bir leke olarak yerini almıştır. İstanbul İl Kongresi”nde seçilen delegelerin hukuki geçerliliği olmamasına rağmen, bu kişiler kurultayda oy kullanmıştır. Bizler, hukukun üstünlüğüne, parti içi demokrasinin yaşatılmasına ve CHP”nin kendi geleneklerine olan sadakatine inanan kişiler olarak, bu hukuksuz sürece karşı sessiz kalmayacağız.” BALIKESİR”DEKİ SKANDAL 23 NİSAN KUTLAMASINA MÜFETTİŞ Balıkesir”de CHP”li Altıeylül Belediyesi tarafından düzenlenen 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı etkinliklerinde sergilenen direk dans gösterisi sosyal medyada büyük tepki çekti. Çoğunluğu çocuk olan katılımcılar önünde yaşanan skandal üzerine harekete geçen Balıkesir Valiliği, İçişleri Bakanlığı”ndan müfettiş talep etti. Açıklamada, “Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk”ün tüm dünya çocuklarına armağan ettiği bu anlamlı gün münasebetiyle Altıeylül Belediyesi tarafından yapılan bu etkinlikte, çocuklarımızın da bulunduğu bir ortamda toplumumuzun genel ahlaki değerleri ile bağdaşmayan böyle bir gösterinin yapılması kabul edilemez” denildi. Genel ahlaki değerlerle bağdaşmayan gösteriyi şiddetle kınayan İçişleri Bakanlığı da “23 Nisan ruhuna uygun olmayan bu olayla ilgili olarak mülkiye müfettişi görevlendirilmiştir” açıklamasını yaptı. Tepkilerin ardından Kültür Müdürlüğü görevinde bulunan yetkilinin görevden alındığını belirten Altıeylül Belediye Başkanı Hakan Şehirli ise benzer olayların yaşanmaması için önlem alınacağını belirtti. SABAH

Source: Dilhan Dumanoğlu


İletişim Başkanlığı infial yaratan deprem iddiasını yalanladı

İstanbul’da meydana gelen depremin bir sondaj gemisiyle ilişkilendirilmesi üzerine kamuoyunda tartışmalar yaşanırken, Dezenformasyonla Mücadele Merkezi’nden (DMM) net bir yalanlama geldi. GPS SATURN gemisinin depreme neden olduğu yönündeki iddiaların bilimsel temelden yoksun olduğunu belirten DMM, paylaşılan görüntülerin de yıllar öncesine ait başka bir platforma ait olduğunu açıkladı.

“GÖRÜNTÜLER 2018 YILINA AİT”

DMM”nin açıklamasında, sosyal medyada dolaşıma sokulan görüntülerin GPS SATURN gemisine ait olduğu yönündeki iddiaların gerçeği yansıtmadığı belirtildi. Görüntülerin aslında, 2018 yılında İstanbul Boğazı’ndan geçen Rönesans Endüstri Tesisleri’ne ait bir Jack-Up Sondaj Platformu’na ait olduğu ifade edildi.

“MARMARA”DA FAALİYETİ YOK”

Açıklamada ayrıca, GPS SATURN adlı geminin 2025 yılı itibarıyla Marmara Denizi’nde herhangi bir sondaj faaliyeti yürütmediği açıklandı. Geminin şu anda Karadeniz’de, Bulgaristan açıklarında bulunduğu ve yaklaşık 340 gündür sabit bir konumda demirli olduğu bildirildi. Bu nedenle, İstanbul depreminin bu gemiyle ilişkilendirilmesinin gerçek dışı olduğu vurgulandı.

“PANİK YARATMAYIN”

DMM, bu tür asılsız ve bilimsel dayanağı bulunmayan iddiaların toplumda korku ve panik ortamı yaratabileceğine dikkat çekti. Vatandaşlara sadece resmi kaynaklardan edinilen bilgilere itibar edilmesi çağrısında bulunuldu.

Source: Haber Merkezi


Şener Üşümezsoy, Celal Şengör”e patladı: Hoca falan değil, depremler sustu

İstanbul Silivri”de çarşamba günü yaşanan 6.2 şiddetindeki depremi 20 gün öncesinden bilen Prof. Dr. Şener Üşümezsoy, “Büyük İstanbul depremi geliyor” diyen Celal Şengör”e “Şengör topluma söylediklerinin öz eleştirisini yaptı mı? Celal, hoca değil” sözleri ile tepki gösterdi. “EN MANTIKLI ADIM ŞEHRİ TERK ETMEK” Şengör, “beklenen büyük İstanbul depremi” uyarısı yapmıştı. Yıllardır alınan önlemlerin yetersiz olduğunu belirten Celal Şengör, 23 Nisan”da meydana gelen depremlerin ardından yaptığı açıklamada “İstanbul topun ağzında. Yıllardır alınmayan tedbirler yüzünden vakit daraldı. Artık en mantıklı adım, şehri terk etmek” demişti. “BÜYÜK DEPREM YOLDA” DİYENLERE ATEŞ PÜSKÜRDÜ TGRT Haber ekranlarında yayınlanan Taksim Meydanı programına katılan Üşümezsoy, “Marmara Denizi”nde beklenen depremin meydana geldiğini ve artık büyük deprem olmayacağını” vurgulayarak, “büyük İstanbul depremi yolda” iddiasında bulunan isimlere sert tepki gösterdi. “BUNDAN SONRA ARTIK DEPREMLER SUSTU” Silivri”deki 6.2 şiddetindeki depremin son büyük sarsıntı olduğunun altını çizen Şener Üşümezsoy “Bundan sonra artık depremler sustu. Marmara Denizi”ni avucumun içi gibi bilirim. Kuzey Anadolu fayı yanal hareket eden bir sistem” dedi. Üşümezsoy “Celal Şengör topluma söylediklerinin öz eleştirisini yaptı mı? Celal, hoca değil” ifadelerini kullandı.

Source: Erdem Aksoy


Bakan Memişoğlu duyurdu: 37 bin atama yapılacak

Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu, Habertürk televizyonu canlı yayınında soruları cevapladı.Memişoğlu, Marmara Denizi Silivri açıklarında meydana gelen 6,2 büyüklüğündeki deprem nedeniyle bütün İstanbullulara geçmiş olsun dileklerini iletti.Deprem esnasında Ankara”da 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dolayısıyla düzenlenen törenlerde olduğunu ifade Memişoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan”ın talimatı üzerine hemen İstanbul”a intikal ederek AFAD”a geldiklerini anlattı.CHP Genel Başkanı Özgür Özel”in İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkan Vekilinin İstanbul”da meydana gelen deprem sonrasında düzenlenen afet yönetimi toplantısına davet edilmediği iddiasına ilişkin soru üzerine Bakan Memişoğlu, Büyükşehir Belediye Başkanı ya da vekilinin AFAD”ın koordinasyonunda yapılan toplantılarda her zaman yer aldığını söyledi.Memişoğlu, AFAD”ın organizasyonunda daha önceki depremlerde de toplantılar yapıldığını hatırlatarak, “Büyükşehir Belediye Başkanı veya vekili kimse onun otomatik olarak geldiği bir afet koordinasyon merkezi orası. Orada büyükşehir belediye başkan vekili de vardı. Bütün toplantılara katıldı. Biz, açıklama yaparken de masamızdaydı. Vali Bey de yanımızdaydı. Bütün gün onunla beraberdik.” diye konuştu.Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan”ın Ankara”dan İstanbul”a uçakla geldikten sonra akşamüstü AFAD”a uğradığını ve kendilerinin de o esnada orada çalıştıklarını aktaran Memişoğlu, “Belediye Başkan Vekilimizin olmadığı bir anda biz de geleceğini son anda öğrendik. Bütün gün Belediye Başkan Vekilimiz bizimleydi. Bugün de beraberdik. Depremi siyasallaştırmamamız lazım. Bu İstanbul”un ve Türkiye”nin sorunu. Bunu “sen yaptın” ya da “ben yaptım” değil hep beraber yapmamız lazım. Depremde herkes biz ne yapmalıyız? diye sormalı.” açıklamasını yaptı.Cumhurbaşkanı Erdoğan”ın liderliğinde 6 Şubat depreminden sonra büyük bir yenilenmenin yaşandığının altını çizen Memişoğlu, deprem bölgesindeki hastanelerin sayısının şu anda deprem öncesinden çok daha modern olduğunu söyledi.- “CUMARTESİ GÜNÜ BÜYÜK BİR TATBİKAT YAPIYORUZ”Sağlık Bakanlığının olası Marmara depremine karşı hazırlıklarının ne olduğuna ilişkin soru üzerine ise Bakan Memişoğlu, “Bu cumartesi günü büyük bir tatbikat yapıyoruz. Çok önceden planlanmış bir şeydir. Bu, 6 aydır yazışmaları olan bir tatbikat. İstanbul depremiyle ilgili. Daha önce de Çam Sakura ve çevresinde bir tatbikat yapmıştık. Bu yaklaşık 4-5 ay önceydi. Bu tatbikat ise iller arası yaptığımız bir tatbikat.” dedi.Depreme hazırlığın sadece kağıt üzerinde olamayacağını vurgulayan Memişoğlu, şöyle devam etti:”Depreme hazırlık bir mantalite doğurur dedik. 1999 depreminde bu ülke bir acı yaşadı. Ondan sonra devlet kurumları daha koordineli olacak şekilde AFAD organizasyonu ile depreme hazırlık aşamasını yaptı. Özellikle 5,8 şiddetindeki 2019″daki İstanbul depremi bize birçok şeyi öğretti. İstanbul ile ilgili sağlık tarafında da ne yapmamız gerektiğini çalıştık ve aynı zamanda da 6 Şubat depreminde de İstanbul bölgeye sağlık anlamında çok büyük bir destek verdi. Maraş ve Hatay”a sahaya 12. saatte gitmiştik. Sahra Hastanemiz ve tırımız 24. saatte orada kurulmuştu.”Bakan Memişoğlu, depremde ve sağlık sistemindeki insanların, otomatik olarak nasıl hareket etmesi gerektiğini önceden bilmesi gerektiğini vurgulayarak, deprem tatbikatlarına ilişkin şunları kaydetti:”0-12 saat çok kritik bir saat. Herkes ne yapacak, nasıl hareket edecek bununla ilgili bir süreç analizi yaptık. “Mevcut kapasitede biz 12 saat nasıl devam edebiliriz, İstanbul”a yardım gelmese de bunu nasıl yönetebilirizi hesapladık. 12-18 saatte ne yapacağımızı, 18-36 saatte neler olması gerektiğini, 36 saatte ne rutine gireceğini hesapladığımız bir çalışma yaptık. Bu çalışmada İstanbul”un içindeki sağlıkçılar da dahil nasıl hareket edeceğinin ezberlenmesi gerektiğini düşünüyoruz. “Deprem oldu mu İstanbul”da bütün ambulanslarımız talimat beklemeden çıksın” dedik. “Helikopterlerimiz var, otomatik olarak kalksın” dedik. Dün öyle kalktılar mesela. Benim “kalksın” dememe gerek yok. Kalksın ben ona havada komuta gerektiği zaman vereyim. Biz aynı zamanda referans hastaneler kurduk. İstanbul”daki bütün hastaneleri ve bölgeleri Anadolu”daki bütün hastanelerle eşleştirdik. İstanbul”u 10 bölgeye böldük. İstanbul bütün Türkiye”yi destekleyebilir ama bütün Türkiye”nin organize şekilde İstanbul”u destekleyebilmesi için İstanbul”u 10 bölgeye böldük. Bu 10 bölgede hangi şehir ve hangi alana gideceğini bilecek. O şehirdeki sağlıkçısından aile hekiminden, eczacısından özel hastanesine kadar herkesi de birbiriyle eşleştirdik. 16 il, Tuzla ve Kadıköy bölgesinden cumartesi günü oradan gelecek hangi hastaneye gidecek, nasıl gidecek onları bilecek. 2025 ve 2026″da sık sık tatbikat yaparak insanlara nereye gideceklerini öğretmeye çalışıyoruz. Sağlık anlamındaki ulaşımımızı da karayolu ile değil daha çok havayolu ve denizyolu ile planlıyoruz.”Bakan Memişoğlu, İstanbul”daki 6,2 büyüklüğündeki deprem sonrasındaki yaralıların durumuna ilişkin soruya, “En çok çarpma, atlama, alakalı omurga ve ayak yaralanmaları diyebileceğimiz ortopedik yaralanmalar oldu. Onlar da panik halinde hareketten, çarpmadan kaynaklı. Çok fazla atlayan yok ama kaçarken ayağını vuran yaklaşık 236 kişi. Şu anda 41 kişi kaldı, 38″i İstanbul”da 3 ise diğer şehirlerde olmak üzere onların da hepsinin ameliyatlarla ortopedik travmaya bağlı özellikle bacak kırıkları fazla.” yanıtını verdi. – “DOĞAL OLAN NORMAL DOĞUMDUR” YAZILI PANKARTSağlık Bakanı Kemal Memişoğlu, Sivasspor – Fenerbahçe futbol müsabakası sırasında futbolcuların açtığı “Doğal olan normal doğumdur” yazılı pankart sonrası yaşanan tartışmalara ilişkin soru üzerine şu değerlendirmeyi yaptı:”Ben Sağlık Bakanı”yım, biz Sağlık Bakanlığıyız. Hastalık bakanlığı değiliz. İnsanların sağlığı ile ilgili doğru bilgilendirmek ve onlarla ilgili sağlığını nasıl koruyacağını ve sağlıklı olanın ne olduğunu anlatmakla görevli ve mükellefiz. Sağlıkla ilgili doğrusu neyse onu bu topluma öğretmek, onunla ilgili uyarıları yapmakla mükellef olan bir bakanlığız. Ben sigara ile de mücadele ediyorum. Ben “Sigara sağlığa zararlıdır.” deyince sigara içenlerin hayatına müdahale mi ediyorum? “Kilo verin, zararlıdır.” dediğim zaman da insanların hayatına, özgürlüğüne müdahale mi ediyorum?”Sivasspor”un iki yıl önce de meme kanseriyle mücadele ile ilgili bir pankartının olduğunu ve sahaya onunla çıktığını anımsatan Memişoğlu, “Ben bu tartışmalardan esasında çok memnunum. Hiçbir kadının, hiçbir bayanın, hiçbir erkeğin, bir çocuğun hayatına zorla müdahale edecek bir mantalite taşımayız, bir politika da uygulamayız. Bunu düşünmek bile bir patolojik düşüncedir. Ben Sağlık Bakanı olarak öneririm ve doğruyu söylerim.” dedi.Sağlık Bakanı olarak doğru ve sağlıklı olanı söylemek ve bununla ilgili planlama üretip politika yapmakla mükellef olduğunu ifade eden Memişoğlu, “Biz kimseye hareket etmiyor, kimseyi zorlamıyoruz. Doğal olan normal doğum, normal yani. Gerektiği zaman, endikasyonu olduğu zaman, tıbbi olarak gerçekten zorunlu olduğu zaman ben genel cerrahım, tabii ki ameliyat yapacak. Sezaryen bir ameliyat, doğum şekli değil. Ameliyat ile çocuğun çıkarılmasıdır. Dünyada sezaryen oranı yüzde 15″tir. 10 doğumdan sadece bir veya ikisidir. Bizde 10 doğumdan 6″sı sezaryendir.” diye konuştu.Son 10 yıldır Türkiye”de sezaryen oranlarında artış yaşandığına dikkati çeken Bakan Memişoğlu, “Özel hastanelerde daha fazla maalesef. Onları da denetlemeye başladık. Yüzde 61″in üzerinde maalesef. Kimsenin özel hayatına ve kimsenin kararına karışmıyoruz. Net söylüyorum ki bebek için de anne için de normal doğum sağlıklı olanıdır.” dedi.- “BEN 1966 DOĞUMLUYUM, SEZARYEN DOĞUMLUYUM”CHP Genel Başkanı Özgür Özel”in bu konudaki eleştirilerinin hatırlatılması üzerine de Memişoğlu, şunları söyledi:”Ben Sağlık Bakanı”yım, kendisi de sağlıkçı. Bununla ilgili siyasete çok karışmış durumda sanıyorum. Tıbbi endikasyon dediğimiz, tıbben gereklilik başka bir şeydir. Keyfiyet başka bir şeydir. Biz keyfi olan sezaryen harici normal doğum olması gereken zamanlarda önerimiz, bunun doğal şartlarda bebeğe de faydası olanı, sağlıklı olanı tercih etmesidir. Sezaryen olan doğal değildir. Ben 1966 doğumluyum, sezaryen doğumluyum. Ben sezaryenim. Benim annem, bana “Baskı yaptırıyorsun.” demiyor ki. Ben diyorum ki tıbbi endikasyon olan her şeyin yapılması gerekiyor. Doğal olan normal doğumdur, siz ne yaparsanız yapın. Çocuğun hem akciğerinin gelişiminde ve bütün hücrelerinin gelişiminde her şeyin doğal olduğu yoldur. Tabii ki endikasyon olursa ameliyat olabilir. Türkiye”de 6 aydır bu oranlar, yüzde 2 düşmüş durumda.”- “SEZARYENİ TABİİ Kİ AZALTMAK İSTİYORUZ”CHP Ankara Milletvekili Tekin Bingöl”ün, sezaryen doğumla ilgili TBMM”de soru önergesi vermesine ilişkin soru üzerine Kemal Memişoğlu, “Arkadaşımıza anlatamamışız ve anlamak istememiş. Tıp merkezlerinde acil sezaryen yapabilirler ancak planlı, saatli sezaryenlerin hastanelerde olması tıbbi zorunluluktur. Sezaryeni tabii ki azaltmak istiyoruz. Buna neden karşı çıkıldığını çözemiyorum.” yanıtını verdi.Memişoğlu, “Sezaryeni ne kadar zamanda ne kadar düşürmeyi planlıyorsunuz?” sorusuna karşılık şunları söyledi:”Hedefimiz, primer sezaryeni yüzde 20 bandının üzerine çıkmayacak şekilde bir yola koymak. Anne baba adaylarını eğiterek, ikna ederek, doğrunun ne olduğunu anlatarak normal doğumu teşvik etmeye çalışıyoruz. Yaptığımız sadece budur. Dünyadaki bilimsel ortamlarda da bu şekildedir. Muhalefetteki arkadaşların da sağlık kökenli genel başkanın da bence savunmaması ve farklı yöntemlerle eleştirmemesi gerekirdi.”- “HASTANELERİMİZ HER YERE ULAŞABİLİYOR”Özel sektör, kamu, üniversite fark etmeksizin hepsinin sağlık hizmetini standart olarak sunması gerektiğini vurgulayan Memişoğlu, “Sırrı Süreyya Önder, bu sağlık sistemi ve “özel hastane” dediğiniz hastanedeki yetenek ve altyapı sayesinde bugün yaşıyor. Mecliste, “Bitti, sağlık sistemini yok ettiniz.” diyen insanlar, o hastanede nasıl bir sağlık sisteminin olduğunu gördüler. Ben teşekkür beklemiyorum ama üniversiteler, özel sektör ve devlet hastanelerimizde senede 1 milyar kez insanlara bakabiliyor, 800 binin üzerinde ameliyat yapabiliyor, her yere ulaşabiliyoruz.” şeklinde konuştu.- “37 BİN KADRO ALDIK, ÖNÜMÜZDEKİ HAFTA İLAN EDECEĞİZ”Bakan Memişoğlu, sağlık personeli atamasına ilişkin soru üzerine şunları kaydetti:”37 bin kadro aldık, önümüzdeki hafta hangi hastanede ne kadar personele ne kadar ihtiyacımız var, ilan edeceğiz. ÖSYM”ye yolluyoruz pazartesi itibarıyla. Mayısta 19 bin alacağız, 18 bin için de eylülde ilana çıkmış olacağız. Kılavuz, önümüzdeki hafta yayımlanmış olacak. Diyetisyen, sağlık yönetimi, hemşire, sağlık mesleklerinin hepsi olacak. KPSS”ye göre onların atamaları yapılacak.”ASELSAN tarafından açık kalp ameliyatlarında kullanılması için üretilen kalp akciğer makinesine ilişkin soru üzerine Memişoğlu, “Çok stratejik bir cihaz, bu cihaz olmasa kalp ameliyatı yapamazsınız. Bu cihazı Türkiye”de üretebilir hale geldik ve yüzde 90″ı da yerli. Türkiye, üretim konusunda da sanayi konusunda da sağlıkta artık kabuğunu kırıyor. Bizim iddiamız sağlık, savunma sanayisinden daha büyük bir sanayi olacak.” dedi.”Aile hekimleri tarafından verilen randevular hastanede görülmüyor, geri çevriliyor ya da erteleniyor.” şeklindeki iddiaların sorulması üzerine Memişoğlu, “Birkaç tane örnek yanlışlıkla olmuş olabilir ama genel olarak böyle bir durum yok. Hastanelerimizin yüzde 10 kontenjanını tamamen aile hekimlerine ayırdık.” ifadelerini kullandı.

Source: Www.star.com.tr


Hormon ilaçlarına getirilen kısıtlama trans bireyleri nasıl etkiliyor?

Getty Images2021deki Onur Yürüyüşünde elinde trans bayrağı tutan bir kişi.Sağlık Bakanlığına bağlı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu, 20 Kasım 2024te bazı hormon ilaçlarının artık yalnızca reçete ile satılabileceğini duyurdu.Kısıtlanan ilaçlar arasında trans erkeklerin kullandığı testosteron enjeksiyonları ve jeller ile trans kadınların kullandığı östrojen artırıcı kontraseptifler de bulunuyor.Bunlar trans bireylerin cinsiyet uyum süreçlerinde kullandığı hormon tedavisi ilaçları.Bakanlık bu düzenlemenin yanlış kullanımı ve suistimalleri önlemeyi amaçladığını söylüyor.LGBTİ+ aktivistler ise uygulamaların cinsiyet uyum süreçlerini olumsuz yönde etkilemesinden endişe ediyor.Uzmanlar bu ilaçların reçeteli satılması gerektiği konusunda hemfikir.Ancak LGBTİ+ bireylerin sağlık hizmetlerinde engellerle karşılaştıklarını vurgulayarak ilaçlara getirilen kısıtlamaların cinsiyet değişim sürecini de zorlaştırdığını söylüyorlar.Gazi Üniversitesinde psikyatri profesörü olan ve uzun yıllardır LGBTİ+ bireylerle çalışan Prof. Dr. Selçuk Candansayar, Eğer cinsiyet geçiş klinikleri, psikiyatrlar ve endokrinologlar siyasi baskı altında olmasaydı, bu reçete gerekliliği son derece doğru bir uygulama olabilirdi. Ancak mevcut şartlarda, çoğu trans birey kendi kendilerine aldıkları bu hormon tedavilerini tek çıkış yolu olarak görüyor diyor.İstanbulda yaşayan trans aktivist ve fotoğraf sanatçısı Üzüm, yeni düzenlemelerin etkilerine ilk elden tanık olduğunu söylüyor.BBC Türkçeye konuşan Üzüm yakın arkadaşları arasında intihar düşüncelerini tetikleyen yorumlar duyduğunu aktarıyor ve ekliyor:Birçok kişi Ne yapacağız? Yeniden kadın mı olacağız? diye soruyor.Ömrü boyunca bu hormon ilaçlarını kullanmak zorunda olduğunu belirten Üzüm, elinde son bir kutu ilaç kaldığını söylüyor.Teknik olarak ilacı yazdırması mümkün olsa da daha önce yaşadığı hastane deneyimlerinin kendisini korkuttuğunu ifade ediyor:Çok büyük travmalarım var. Çok kez doktorlar tarafından reddedildim. Hakarete uğradım. Bunları yaşadıktan sonra translar kurumlara olan güvenini kaybediyor.BBC Türkçe, bu haberle ilgili daha detaylı bilgi talebiyle Sağlık Bakanlığına başvurdu ancak yanıt alamadı.YANLIŞ KULLANILIRSA CİDDİ RİSKLERE NEDEN OLABİLİRTürkiyede cinsiyet değişimi, Türk Medeni Kanununun 40. maddesi kapsamında düzenlenmiş yasal bir süreç.Cinsiyet değiştirmek isteyen 18 yaşını doldurmuş, bekâr ve transseksüel yapıda olduğunun sağlık raporuyla belgeleyebilen kişiler mahkemelere başvurabiliyor.Mahkeme, cinsiyet değişimi için izin verdiğinde bu kişi, özel veya devlet hastanesinde ameliyat da dahil tedavi sürecine başlayabiliyor.Ancak birçok kişi bu süreci resmi yollardan değil kendi imkanlarıyla yönetiyor.BBC Türkçeye konuşan ancak ismini vermek istemeyen Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve Türkiye Psikiyatri Derneği üyesi bir hekim de cinsiyet değiştirmeye karar veren birçok kişinin psikiyatrist ya da endokrinoloğa erişmekte yaşadıkları güçlük nedeniyle kendi başlarına hormon tedavisi kullandığını söylüyor.Ankarada iki yıldır kendi imkanlarıyla geçiş sürecini yöneten Temmuz Hormonları nasıl güvenli kullanabileceğimizi birbirimize öğretiyoruz. Bu, topluluk içinde nesilden nesle aktarılan bir bilgi diyor.Getty ImagesUzmanlar, kişilerin hissettiği cinsiyetle yaşaması için hormon tedavisinin kritik olduğunu söylüyor.Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu, 20 Kasım 2024te yayınlanan kararla bu ilaçlara erişimi reçeteye bağladı ve eczanelere de ilaçların temini konusunda kota getirdi.Kararı eleştiren doktorlar dahi bazıları ömür boyu kullanılan bu ilaçların dikkatli tüketilmesi gerektiği konusunda hemfikir.Prof. Candansayar BBC Türkçeye yaptığı değerlendirmede Bunlar güçlü ilaçlar. Yanlış kullanıldıklarında kardiyovasküler hastalıklar, yüksek tansiyon ve hatta kanser gibi ciddi sağlık risklerine neden olabilir. Özellikle tıbbi gözetim olmadan kullanıldığında, östrojen ve progesteron tehlikeli olabilir diyor.Ancak Türkiyedeki mevcut koşullarda reçetenin cinsiyet değiştirme süreçlerine erişimi kısıtlayacağı uyarısında bulunuyor.İLAÇLARIN REÇETELİ SATILMASI NEDEN ELEŞTİRİLİYOR?Türkiye LGBTQIA+ Tıp Öğrencileri Ağı, hormon tedavisinin aniden kesilmesinin ciddi fiziksel ve zihinsel sağlık sonuçları doğurabileceği konusunda uyarıyor.Bunlar arasında ani sıcak basmaları, yorgunluk, uyku bozuklukları ve trans erkekler için bazı durumlarda adet döngüsünün yeniden başlaması bulunuyor.Cinsiyet uyum ameliyatı geçirmiş bireyler için hormon tedavisinin aniden kesilmesi kemik yoğunluğunda hızlı düşüşlere ve kardiyovasküler komplikasyonlara da yol açabiliyor.Temmuz içinde bulunduğu durumu, İki yıllık emek, iki yıllık maddi yük ve muazzam bir baskı. Nihayet kendimi rahat hissettiğim bir bedene kavuştum. Ama eğer hormonlara erişimim kalmazsa, bedenimin geriye dönük değişimini izlemek yıkıcı olabilir sözleriyle açıklıyor.Getty Images2021 yılında Kadıköyde bir eylemTTB üyesi hekim bu ilaçları reçeteyle kısıtlamanın insanların merdiven altı yollarla ya da kayıt dışı tedaviler kullanmasının önüne geçmeyeceğini, aksine bu eğilimi artıracağını düşünüyor.Bu hekime göre çözüm, cinsiyet uyumuyla ilgili insanların psikiyatristlere ya da diğer doktorlara ulaşmasını kolaylaştırmak:Bununla ilgili bir adım atmadan sadece erişimi güçleştirmek insanların sağlığı öncelenerek alınmış bir karar gibi durmuyor.TRANS BİREYLERİN NE KADARI İLAÇLARA ERİŞEBİLİYOR?Pembe Hayat LGBTİ+ Dayanışma Derneğinin öncülüğünde başlatılan bir çevrimiçi anket, 20 Kasım 2024teki reçete kısıtlamasının ardından trans bireylerin hormon tedavisi ilaçlarına erişiminde sıkıntılar yaşandığını ortaya koyuyor.Ankete katılanların yüzde 62si hormon tedavisine sorunsuz erişebildiğini söylüyor.Katılımcılar ilaçlara erişimde bürokratik engeller (yüzde 36), ecza depolarındaki tedarik sorunları (yüzde 32), artan maliyetler (yüzde 28) ve sağlık hizmeti sağlayıcılarına ulaşmadaki zorluklardan (yüzde 26) bahsetti.Ankete katılanların yüzde 77si ise tedavi ile ilgili mali yüklerinin arttığını ifade etti.Ankarada yaşayan trans aktivist ve 17 Mayıs Derneği Uluslararası İlişkiler Sorumlusu Janset Kalan, BBC Türkçeye Bu yeni düzenleme, trans bireyler açısından yalnızca sağlıkla ilgili ciddi sonuçlar doğurmakla kalmıyor, aynı zamanda yoksulluğu da derinleştirme riski taşıyor değerlendirmesinde bulundu.Kalan, cinsiyet uyum sürecine ilişkin sağlık hizmeti sunabilen sınırlı sayıdaki hastanede yaşanan yoğunluk nedeniyle, randevu bulmanın, tedaviye başlamanın ya da yeni reçete almanın da zorlaştığını savunuyor.Özellikle 25 yaş ve altı genç translarda gelecekleriyle ilgili kaygının daha da derinleştiğini belirten Kalan, başvurularda özkıyım gibi olumsuz düşüncelerin arttığını söylüyor.KISITLAMALAR ŞAŞIRTICIBBC Türkçenin konuştuğu LGBTİ+ hakları savunucuları kararı eleştiriyor.Avrupa, Uluslararası Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans ve İnterseks Derneği (ILGA) ilaç kısıtlamasının özellikle yoksul transların ilaçlara erişimine zarar vereceğini söylüyor.Dernek, Birçok trans artık bu hormonlara erişemeyecek ve hatta bazıları bunları temin etmek için sağlık riskleri ve fahiş fiyatlarla sonuçlanabilecek düzensiz yollara başvuracak uyarısında bulundu.Getty ImagesEylül 2022de İstanbulda LGBTİ+ karşıtı bir eylem gerçekleştirildiTürkiye LGBTQIA+ Tıp Öğrencileri Ağı da Hormonlara reçetesiz erişim konusundaki bu kısıtlama şaşırtıcı. Halen reçetesiz satılan ve ciddi risk taşıyan başka ilaçlar temin edilebiliyorken hormonlara reçetesiz erişimin faydaları risklerinden fazladır diyor.Kaos GLden İnsan Hakları Uzmanı Defne Güzel, Zaten Türkiyede cinsiyet uyum süreci koşulları ve cinsiyetin hukuken tanınması süreçleri oldukça zor işliyor. İlaçların kısıtlanması bu zorluğu pekiştiriyor yorumunu yapıyor.Güzel, üzerlerindeki baskının giderek daha da arttığını söylüyor ve ekliyor:LGBTİ+ların acil ihtiyaçları var. Sağlığa erişim, barınma, ve istihdam bunların başında geliyor. Nefret cinayetlerine, saldırılarına ve söylemlerine karşı durmak artık hayat memat meselesi. Bizler burada olmaya, hakkımızı savunmaya devam edeceğiz.TRANS KLİNİKLERİNE DENETİM NE ANLAMA GELİYOR?Sağlık Bakanlığının ilaçlarla ilgili kararından kısa süre sonra devlet hastanelerindeki trans klinikleri ile ilgili de bir gelişme yaşandı.30 Ocakta da kamu hastanelerinde denetim süreçlerini güçlendirmek amacıyla yeni bilimsel komisyonlar oluşturuldu.Bu komisyonlar arasında Cinsiyet Değişikliği Denetim ve Değerlendirme Bilimsel Komisyonu da bulunuyor.Bu komisyon, cinsiyet disforisi (cinsiyet hoşnutsuzluğu) tanısı alan hastaların başvurduğu hastaneleri inceleyecek.Alınan kararla birlikte, Cerrahpaşa, Hacettepe, Marmara, Kocaeli ve Çapa gibi üniversite hastanelerinde faaliyet gösteren trans klinikleri denetime tabi tutulacak.Sağlık Bakanlığı, cinsiyet değişikliğinin yanı sıra radyolojiden ortopediye pekçok dalda açıklan komisyonların sistemdeki aksaklıkları tespit edeceğini ve yeni bilimsel rehberler hazırlayacağını söylüyor.Bakanlık bu sayede sağlık sektöründeki kontrol mekanizmalarının daha etkili hale getirilmesini planlıyor.Prof. Candansayar, komisyonun Bürokratik anlamda cinsiyet değiştirme kliniklerini ortadan kaldırma amacı taşıdığını öne sürüyor.Prof. Candansayar, Baskı, heteroseksüel olmayan bütün cinsel yönelimlere dönük yorumunu yapıyor.Hükümetin LGBTİ+ bireyleri toplumun dışına ittiğini savunan Prof. Dr. Candansayar, Onları ayrımcılığa maruz kalmayı hak eden ikinci sınıf vatandaşlar haline getiriyor. Bu, temel insan özgürlüklerine yönelik bir saldırıdır diyor.Temmuz için mesele sadece trans topluluğunu ilgilendirmiyor.Hükümetin LGBT+ bireyleri Türkiyenin ekonomik ve sosyal sorunları için günah keçisi yapmaya çalıştığını savunan Temmuz, Ama bu sadece bizimle ilgili değil; bu, beden bütünlüğüyle ilgili bir mesele diyor.Temmuz insanları bu konuya duyarlı olmaya çağırıyor:Bedenlerimizi kontrol etmeye başlayan bir hükümet herkesi etkiler. Bu, trans haklarından çok daha büyük bir mesele.BBC Türkçe, Sağlık Bakanlığından konulara ilişkin yorum talep etti ancak yanıt alamadı.

Source: Bbc Türkçe


Erdoğan”ın eski başdanışmanı İlnur Çevik anlattı: Külliye”de bıyıksız adam yok! Benim kaç defa önümde oldu, “Bıyık bırakılacak” dedi Cumhurbaşkanı…

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 7 yıl boyunca başdanışmanı olarak görev yapan İlnur Çevik, Sarayda yaşadığı anları anlattı.T24ten Nursun Erele konuşan Çevik, en yakın zamanda erken seçim olması gerektiğni belirterek, Türkiye’yi seçime götürüp sistemi rayına oturtması şart, eğer torunlarını şu kadarcık! bile seviyorsa bunu yapmalı, aksi halde eyvah ifadelerini kullandı.Gündemdeki yeni sürece ilişkin de fikirlerini açıklayan Çevik, Dolmabahçe Süreci (*) nasıl büyük bir hayal kırıklığı ile son bulduysa şimdi de böyle olacak diye konuştu.GÖREVE NASIL GELDİ?Sarayda geçirdiği zamanlarda ne yaptığını da aktaran Çevik, Külliyedeki çalışma biçimini, üyesi olduğu istişare kurulunun neler yaptığını, danışmanların görevini ve Erdoğan ile yaptığı görüşmeleri anlattı:Hacettepe Üniversitesinde rektör danışmanı olduğum sırada Hasan Doğan (özel kalem müdürü) çağırdı, Cumhurbaşkanımız görüşecek diye, kalktım Külliye’ye gittim, kapıda müthiş bir kalabalık var, meğer Cumhurbaşkanı o gün muhtarları kabul ediyormuş, polis geldi bana, Siz nerenin muhtarısınız? diye sordu, Hacettepe’nin muhtarıyım dedim, işte öylece özel kaleme çıktık. Ardından Cumhurbaşkanı bekliyor denildi, içeri alındım, bana Elini taşın altına koyar mısın? diye sordu. Ertesi gün kongre var, yani Ahmet Davutoğlu’nu gönderecekleri, Binali Yıldırım’ı başbakan yapacakları kongre, ben sandım ki, Partiyi yeniden adam edeceğiz ama dedi ki, (Cumhurbaşkanı) Ben Yüksek İstişare Kurulu kuracağım sen de üye olur musun? ERDOĞAN İLE İLK VE SON TOPLANTIBeni önce Yüksek İstişare Kuruluna alacaklardı, sonra Fahri Kasırga (önceki genel sekreter,) Anayasa engel oluyor, kuramıyoruz dediği için olmamıştı. Sonradan kurdular ama oraya uzmanlığı olmayan bir ekibi TBMM başkanlarını filan aldılar. E, uzmanlık yoksa kurul ne üretebilir? Ardından 10 tane kurul oluşturuldu, beni de Güvenlik ve Dış Politikalar Kuruluna almışlar. O gün kurulda Cumhurbaşkanı herkese teker teker, Kaç çocuğun var? diye sordu, ben Beş kızım var dedim, sıra Gülnur Aybet’e gelince, Ben evli değilim dedi, Cumhurbaşkanı döndü bizlere, Bunu evlendirin dedi. O gün kendisini ilk ve son kez görmüş olduk, bir daha toplantıya katılmadı, toplantıları İbrahim Kalın yönetiyordu.OTEL ODALARINDA OTURUYORUZBir çok dış geziye gittik ama aynı uçağa binmedik. Cumhurbaşkanı ayrı bir uçakla bakanlarıyla gidiyor, biz ayrı gidiyorduk başdanışmanlar olarak, Oralara gidiyoruz ama ne için gidiyoruz? Ne yapacağımızı filan da bilmiyoruz. Otel odalarında oturuyoruz. Önceden temaslar yapılıp bize randevu alınsa mesela, orada görüşmeler yapabilseydik. Bu hiç olmadı. Turistik gezi bile olamadı çünkü elçiliğin bize verecek arabası yoktu.KÜLLİYENİN HASTANESİ VAR MI?Bir ameliyathane var ama o fikir Turgut Özal’ın ani ölümünden sonra gelişti. Aslında 7 bin kişinin çalıştığı yerde hastane olmaz mı? Külliye’nin de kendi hastanesi var poliklinik gibi. Başı ağrıyan, grip olan gider.BIYIK İTİRAFIÇevik, Cumhurbaşkanının ilginç bir tutumu var, örneğin Atatürk sözcüğünü hiç kullanmaması? sorusuna şu yanıtı verdi:Evet öyle bir takıntısı var, hep Mustafa Kemal hep Mustafa Kemal. Atatürk demesi zor olmasa gerek ama ancak zor zamanlarda kullanıyor o sözü. Bıyık takıntısı da var, onun gibi.Çevik, Külliyede bıyıksız adam yok. Benim dışımda yoktu. Ben de kemoterapi geçirmiştim, o yüzden çıkmıyordu bıyığım. Benim kaç defa önümde oldu, Bıyık bırakılacak dedi (Cumhurbaşkanı) hatta Mevlüt Çavuşoğlu bile bıyık bırakmak zorunda kaldı. Hasan Doğan da bıyık bıraktı dedi.

Source: Haber Merkezi