“Sosyal Sorunlar Gündemi – Eğitimden Kadın Haklarına”

Narin Güran vakası: Eğitim, etik ve sorumlu ebeveynlik için bir çağrı

Bu olay, ahlaki ve etik eğitimin ihmal edilmesinin sonuçlarını net bir şekilde ortaya koyarken, okulların, toplumların ve ailelerin sorumlu ve duyarlı bireyler yetiştirmedeki rolünü yeniden hatırlatıyor.ÜLKEYİ SARSAN VAKANarin Güran vakası, aile içindeki kontrolsüz dinamiklerin ve etik rehberliğin eksikliğinin ne kadar yıkıcı sonuçlara yol açabileceğini gösteren bir örnek oldu. Potansiyel dolu genç bir kadın olan Güran, kendisini toksik ve baskıcı bir ortamda buldu ve bu durum nihayetinde onun erken ölümüne yol açtı. Vakaya dair ayrıntılar, istismar, ihmal ve bireysel hakların ihlaline ilişkin iddialar, aile üyelerinin davranışları veya ihmalleri nedeniyle yargılanmasıyla sonuçlandı. Kamuoyunun öfkesi, ailenin Narin’i korumak yerine zarar veren bir ortam yaratmasında odaklandı. Bu trajedi, bu tür olayların gelecekte nasıl önlenebileceği sorusunu gündeme getirdi. Adalet sistemi kararını vermiş olsa da daha geniş toplumsal sorular halen geçerliliğini koruyor. Bu tür olayların tekrar yaşanmaması için hangi adımlar atılabilir?GELECEK NESİLLERİN ŞEKİLLENDİRİLMESİNDE EĞİTİMİN ROLÜEğitim, genellikle ilerici ve adil bir toplumun temeli olarak görülür. Ancak bireyleri şekillendiren şey sadece akademik bilgi değil, aynı zamanda hem resmi eğitim hem de aile terbiyesi yoluyla aktarılan değerler, etik ve yaşam becerileridir.OKULLARDA AHLAKİ VE ETİK EĞİTİMNarin Güran vakası, okulların geleneksel derslerin yanında ahlaki ve etik eğitime öncelik vermesi gerektiğini acil bir şekilde ortaya koyuyor. Saygı, empati ve çatışma çözümü gibi konular, erken yaşlardan itibaren müfredata entegre edilmelidir. Bu dersler yalnızca teorik değil, deneyimsel olmalı ve öğrencilerin eylemlerinin başkaları üzerindeki sonuçlarını anlamalarını teşvik etmelidir. Akran arabuluculuğu, zorbalık karşıtı kampanyalar ve sosyal-duygusal öğrenim gibi programlar, saygı ve hesap verebilirlik kültürünün oluşturulmasında kritik bir rol oynayabilir. Öğretmenler, rol modeller olarak, öğrenciler arasında istismar veya ihmal belirtilerini erken tespit edebilmek ve ele alabilmek için gerekli eğitimlerle donatılmalıdır.TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ VE GÜÇLENDİRMEGüran vakasının önemli bir yönü, toplumun bazı kesimlerinde kadınlara yönelik baskıcı tutumlarla ilgilidir. Eğitim sistemleri, bu tür klişelere aktif bir şekilde meydan okumalı ve toplumsal cinsiyet eşitliğini teşvik etmelidir. Okullarda karşılıklı saygı ve eşitlik üzerine verilen eğitimler, zararlı toplumsal cinsiyet normlarını yıkabilir. Rıza ve sağlıklı ilişkiler üzerine düzenlenen atölyeler gibi özel girişimler, gençlerin istismarcı davranışları tanıyıp bunlara direnmelerine yardımcı olabilir ve onların saygılı bireyler olarak yetişmesini sağlar.SORUMLU EBEVEYNLİK: ETİK İLKELERİN İLK OKULUOkullar önemli bir rol oynasa da bir çocuğun ahlaki ve etik pusulasının temeli evde atılır. Narin Güran vakası, bir çocuğun dünya görüşü ve davranışlarının şekillenmesinde sorumlu ebeveynliğin ne kadar kritik olduğunu trajik bir şekilde hatırlatıyor.AÇIK İLETİŞİM VE DUYGUSAL DESTEKEbeveynler, çocuklarının düşüncelerini ve endişelerini dile getirmekte kendilerini güvende hissedecekleri bir ortam yaratmaya çalışmalıdır. Açık iletişim, güven inşa eder ve çocukların kendilerine değer vermelerini sağlar. Bu, özellikle akran baskısı, zorbalık veya aile içi çatışmalar gibi konuların ele alınmasında önemlidir. Çocuklar, destekleyici ve anlayışlı bir ortamda büyüdüklerinde, olumsuz duyguları içselleştirme veya zararlı davranışlar sergileme olasılıkları daha düşüktür. Sorumlu ebeveynlik, yalnızca çocuğun fiziksel ihtiyaçlarını karşılamakla kalmaz, aynı zamanda onların duygusal ve psikolojik iyiliğini de beslemeyi içerir.ÖRNEK OLARAK ÖĞRETMEKÇocuklar, ebeveynlerinden aldıkları doğrudan talimatlar kadar onları gözlemleyerek de öğrenir. Ebeveynler, günlük etkileşimlerinde etik davranışlar, empati ve saygı modellemelidir. Bu, başkalarına nazik davranmayı, çatışmaları barışçıl bir şekilde çözmeyi ve eylemlerinden sorumluluk almayı içerir. Çocuklar bu değerleri uygulamada gördüklerinde, onları içselleştirme ve kendi yaşamlarında uygulama olasılıkları daha yüksektir. Bunun tersine, saldırganlık, dürüst olmayan davranışlar veya ihmalle dolu bir ev, çocukların taklit edeceği tehlikeli bir örnek oluşturur.DİSİPLİN VE ÖZGÜRLÜK ARASINDA DENGEGüran vakasında eleştirilen temel başarısızlıklardan biri, disiplin ve özgürlük arasında bir dengenin sağlanamamasıydı. Aşırı kontrol, ihmal veya cezalandırıcı ebeveynlik, hoşnutsuzluk, isyan veya ebeveynler ile çocuklar arasında iletişimde tamamen bir kopukluğa yol açabilir. Etkili ebeveynlik, çocukların kimliklerini keşfetmelerine ve kararlar vermelerine izin verirken, net sınırlar koymayı içerir. Bu denge, çocukların bağımsız olarak zorluklarla başa çıkmalarına olanak tanıyarak, sorumluluk ve özerklik duygusu geliştirmelerine yardımcı olur.ETİK VE TOPLUM: PAYLAŞILAN BİR SORUMLULUKAileler ve okulların ötesinde, bir bütün olarak toplum, etik değerleri teşvik etme ve savunmasız bireyleri koruma konusunda kolektif bir sorumluluk taşır. Narin Güran vakası, istismar veya işlev bozukluğunun belirtilerine göz yummanın tehlikelerini çarpıcı bir şekilde hatırlatıyor.TOPLUM DESTEK SİSTEMLERİToplumlar, kriz içindeki bireyler ve aileler için sağlam destek sistemleri oluşturmalıdır. Komşular, öğretmenler ve geniş aile üyeleri, istismar veya ihmal belirtilerini fark ettiklerinde müdahale etmeye istekli olmalıdır. Kamu bilinci kampanyaları, insanların endişelerini misilleme korkusu olmadan bildirmesini teşvik edebilir. Danışma merkezleri ve yardım hatları gibi destek ağları, ailelere çatışmaları ele almak ve durumlar kötüleşmeden önce yardım aramak için kaynaklar sağlayabilir. Toplum bağlarının güçlendirilmesi, risk altındaki bireyler için bir güvenlik ağı oluşturabilir.MEDYA VE SOSYAL ETKİMedya, toplumsal tutumları şekillendirmede güçlü bir rol oynar. Zararlı normlara meydan okuma, şefkat ve hesap verebilirlik mesajlarını güçlendirme gücüne sahiptir. Narin Güran gibi vakaların haberleri, yalnızca sansasyonel yönlere değil, aynı zamanda çıkarılacak derslere de odaklanarak hassas ve eğitici olmalıdır. Sosyal medya platformları, genellikle olumsuzluğu teşvik ettiği için eleştirilir, ancak sorumlu ebeveynlik, toplumsal cinsiyet eşitliği ve etik davranış kampanyalarını teşvik etmek için kullanılabilir. Etkileyiciler ve düşünce liderleri, değişimi savunmak ve eylemleri teşvik etmek için platformlarını kullanabilir.İLERİYE BAKIŞ: NARİN GÜRAN VAKASINDAN ALINACAK DERSLERNarin Güran’ın aile üyelerinin mahkumiyeti, yasal sürece bir kapanış getirmiş olsa da bu tartışmanın sonu değildir. Bu trajedi, eğitime, ebeveynliğe ve etik sorumluluğa yönelik yaklaşımlarda anlamlı değişim için bir katalizör görevi görmelidir.1-Eğitimde politika reformları: Hükümetler, okul müfredatlarında ahlaki ve etik eğitimin dahil edilmesini zorunlu kılmalıdır.2-Ebeveyn eğitim programları: Toplum merkezleri ve STK’lar, iletişim, disiplin ve duygusal zekâya odaklanan ebeveynlik stratejileri üzerine atölyeler sunabilir.3-Yasal koruma güçlendirilmesi: İstismardan korunmaya yönelik yasalar titizlikle uygulanmalıdır.4-Empati ve nazikliği teşvik etmek: Toplumun her seviyesinde empati ve nezaketin teşvik edilmesi gerekir.Sonuç: Narin Güran vakası, adil ve şefkatli bir toplum inşa etme konusundaki eksikliklerimizin acı bir hatırlatıcısıdır. Eğitim, sorumlu ebeveynlik ve etik ilkelerin rehber olarak benimsenmesiyle, onun anısını onurlandırabilir ve gelecekte böyle trajedilerin önüne geçebiliriz.Günün Sözü: “Eğitim, ekmek ve sudan sonra, halkın en zorunlu ihtiyacıdır.” (Dante Alighieri)EĞİTİMDEN, BİLİMDEN, BAŞÖĞRETMENİN İZİNDEN AYRILMADIĞINIZ AYDINLIK GÜNLERİNİZ OLSUN.

Source: Ebru Doğdu


Gündelikçi sigortası zamlandı

Ev hizmetlerinde haftanın ya da ayın belli günlerinde sürekli çalıştırılan işçiler için uygulanan sigorta hükümleri 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun geçici 9. maddesinde düzenleniyor. Kanun uyarınca, evde çocuk bakıcısı, hasta bakıcı, gündelikçi, bahçıvan veya konut kapıcısı olarak çalışmalar ev hizmetleri olarak kabul ediliyor. Bu kişilerin çalıştıkları her gün için sigorta primi ödenmesi gerekiyor. Ev hizmetlerinde ayda on gün ve daha fazla çalışanlar ve on günden az çalışanlar olmak üzere iki farklı sigorta primi uygulanıyor. AYDA 10 GÜN VE DAHA FAZLA ÇALIŞTIRILAN İŞÇİ İÇİN GÜNLÜK PRİM 283,89 TL Ayda on gün ve üzerinde ev hizmetlerinde işçi çalıştıranlar, brüt ücret üzerinden prim öderler. Asgari ücretle çalışan bir işçiyi ev hizmetlerinde 10 gün çalıştıranlar 2024 yılında günlük 218,36 TL üzerinden aylık toplam 2.183 TL prim ödediler. Bu işçileri 30 gün çalıştıranlar ise 6.550 TL prim ödemesi yaptılar. 2025 yılında ev hizmetlerinde asgari ücretle ayda 10 gün işçi çalıştıranlar günlük 283,89 TL üzerinden on gün için 2.839 TL prim ödeyecekler. Ayda 30 gün çalıştıran işverenler ise 8.516 TL ödemek zorunda olacaklar. TBMM gündeminde bulunan kanun teklifi ile imalat sektörü dışındaki sektörlerde primler 1 puan artacak. Teklifin yasalaşıp yürürlüğe girmesinin ardından ödenecek prim tutarı ayda on gün çalıştıranlar için 2.925 TL’ye, 30 gün çalıştıranlar için ise 8.776 TL’ye yükselecek. Ev hizmetlerinde çalıştırılan işçi emekli ise sosyal güvenlik destek primi (SGDP) ödenmesi gerekiyor. Emekli işçiyi 2024 yılı eylül ayından sonra on gün çalıştıranlar 2 bin 150 TL, 30 gün çalıştıranlar ise 6 bin 450 TL prim ödediler. 2025 yılında ise on gün çalıştıranlar 2 bin 795 TL, 30 gün çalıştıranlar da 8 bin 386 TL prim ödeyecekler. 10 GÜNDEN AZ ÇALIŞTIRILAN İŞÇİNİN PRİMİ Ev hizmetlerinde ayda 10 günden az süreyle işçi çalıştıranlar iş kazası ve meslek hastalığı için prim ödemek zorundalar. Bu primi ödemek hem işçiyi olası iş kazası risklerine karşı güvenceye alıyor hem de işvereni sigortasız işçi çalıştırma suçlamasından kurtarıyor. 2024 yılında on günden az süreyle ev hizmetlerinde çalıştırılan işçiler için günlük 13,34 TL olan prim tutarı, gelecek yıl 17.34 TL’ye yükselecek. Asgari ücrete kadar olan ücretlerden gelir vergisi ve damga vergisi alınmadığı için ev hizmetlerinde asgari ücretle çalıştırılan işçiler için ayrıca vergi ödenmiyor. Ancak, asgari ücretin üzerine ödeme yapılırsa, bu kazancın vergisinin ödenmesi gerekiyor. KİMLER EV HİZMETLERİNDE İŞÇİ ÇALIŞTIRABİLİR? Ev hizmetlerinde çalışanların işvereninin gerçek kişi olması gerekir. Şirket üzerinden ev hizmetlerinde işçi çalıştırılamaz. Ev hizmetlerinde işçi çalıştıranlar “kolay işverenlik” hükümlerinden yararlanırlar. Ayda on günden fazla işçi çalıştıranların e-Devlet’ten giriş yapıp kolay işverenlik bölümünü seçerek “Ev hizmetlerinde on günden fazla çalıştırılacaklara ilişkin form” doldurmalılar. İşçi ve işverence imzalanan form, en yakın sosyal güvenlik merkezine verilir. Formda işçinin işe başlama tarihi, evde ne iş yapacağı, ayda kaç gün çalışacağı, ücret tutarının ne olacağına ilişkin bilgiler doldurulur. Kolay işverenlik uygulaması dolayısıyla işverenler her ay prim hizmet belgesi düzenlemekten ve bu belge için damga vergisi ödemekten kurtulurlar. İŞÇİ EKSİK GÜNLERİNİN PRİMİNİ KENDİSİ TAMAMLAYABİLİR Ev hizmetlerinde ayda 30 günden az sigortalı olarak çalışanlar, eksik günlerinin primini kendileri ödeyerek prim günlerini ayda 30 güne tamamlayabilirler. Farklı işverenlerin yanında her birinde on günden az çalışanlar, 30 günlük sürenin tamamının primini kendileri ödeyebilirler. Primini kendileri ödeyenlerin ödemeleri gereken prim tutarı 2024 yılında günlük 216,69 TL iken yeni yılda 283,89 TL olacak.

Source: Habertürk


İmralı Meclis”ten ne istiyor?

Konumuz terör elebaşı Öcalan”ın son mesajı.Ama önce kısa bir özet geçelim.PKK Türkiye”de tartışmasız biçimde bitti. Eleman devşiremiyor, eylem yapamıyor. Kalanlar parmakla sayılıyor ve kafalarını saklandıkları yerden uzattıkları anda avlanıyorlar. Türkiye partisi illüzyonuyla kurulup PKK”ya adam toplayan HDP, evlatlarını PKK”ya kaptıran annelerle baş edemedi, sonunda kepenk kapattı. Onun yerine kurulan DEM Parti”nin ise oy aldığı kitle üzerinde bile tesiri yok. Sokak çağrıları cevapsız arama hükmünde.Irak”taki ve Suriye”deki terör yapılanması için tik-taklar çok hızlı artık. Bağdat için PKK istenmeyen örgüt; askeri-hukuki operasyonlar yapılıyor. Özgürleşen Şam”ın yeni yönetimi ise “ya silah bırak, ya silah bırak” diyor PKK-YPG”ye. Ahmed eş-Şara”nın “Suriye bölünmeyecek” açıklaması Amerikan rüyasının sonu demek onlar için.TÜRKİYE NE DİYOR, O ÖNEMLİ…Nitekim SDG bayrağını indirdiler, ABD bayrağı çektiler olmadı, yeni Suriye bayrağı çektiler olmadı. İsrail”e, ABD”ye, Esed”e yalvardılar olmadı. Çalmadık kapı bırakmadılar ama çıkışı da bulamadılar.Komşulardan çok Türkiye”nin ne dediği önemli zaten.Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan, Çarşamba günü grup toplantısında “bölücülerin ya silahlara veda edeceğini ya da silahlarıyla birlikte Suriye topraklarına gömüleceğini” ilan etmişti.Silah bırakmak dışında bir seçeneği yok terör örgütünün. Kaldı ki uluslararası hukuktan doğan haklarını kullanmakta Ankara”nın elini korkak alıştırdığını da kimse söylemez.Velhasıl İmralı”ya giden heyete de, İmralı”dan gelen mesaja da, bundan sonra olacaklara da bu çerçevede bakmak gerekir.ZATEN BİTİK PKK”YA NEDEN SESLENİLİYOR PEKİ?PKK içinde bir şekilde yer almış, PKK-ABD yönlendirmesiyle sınır ötesine geçmiş ama cebinde hala “Türkiye Cumhuriyeti” kimliği taşıyanlara son bir şans vermek için.”Silahı bırak, eve dön” demek için. Terör örgütüyle bağını kesenler annesiyle kucaklaşabiliyor çünkü.Terör örgütü elitleri örgütü feshetmezse Şam ve/ya Ankara eliyle yapılacak yok edici operasyondan önceki son çıkış aslında bu.Amaç PKK-YPG içindeki alt kadroları kurtarmak. Analarını ağlatmamak.İMRALI PKK-YPG”YE SİLAH BIRAKTIRABİLİR Mİ?2013″te bıraktıramamıştı. O tarihte Arap Baharının etkisiyle başı dönen Ortadoğu”da “dört parçayı birleştirerek büyük Kürdistan”ı kurabilecekleri” fısıldanmıştı kulaklarına.Türkiye”de Gezi olaylarına, 17-25 Aralık FETÖ operasyonlarına, Kobani kalkışmasına, PKK-DEAŞ-DHKPC-FETÖ ortak yapımı terör saldırılarına ve Erdoğan”ın seçimlerde kaybetme ihtimaline güvenmişlerdi.Kandil”in kart elebaşları PKK gençlik örgütlenmesi YDG-H”ya devşirdikleri 13-17 yaşındaki çocukları kendilerine canlı kalkan yaparken, “barış güvercini” diye pazarlanan Selahattin Demirtaş “YPG Fırat”ın doğusuna geçecek siz de mal mal bakacaksınız” diye meydan okuyordu.Devlet, Erdoğan liderliğinde PKK”lıları dağdan indirmeye çalışırken CHP belediyelerinin vazgeçilmez şarkıcısı Suavi Diyarbakır meydanlarında “dağlara dağlara” diye haykırıyordu. Velhasıl Öcalan”ın ne dediğinden bağımsız olarak ne PKK elitleri ne PKK”nın siyasi organı o tarihte silah bırakmadılar.Sadece seslendiği taban sessizce boşalttı önceden doldurduğu alanı. Oy veriyor ama gerisini getirmiyor.Bugün silah bırakır mı terör örgütü ve partisi, meçhul. Belki yolun sonunu görüp teslim olurlar, belki İran-İsrail sayesinde biraz daha zaman kazanmak isterler. Göreceğiz.İMRALI”NIN ADRESİ DE YANLIŞ, HESABI DA…Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan”ın terörist başından getirdiği mesaj yanlış adrese bir kere.PKK”ya seslenip “örgütü feshet, silahı bırak” demesi gerekirken TBMM”ye seslenip “çağrı yapmaya hazırım” demiş Öcalan. Çağrıyı ne karşılığında yapmayı umuyor acaba?15 Temmuz öncesi çukurla barikatla yapamadığını şimdi yapacağını sanıp Türkiye”de özerk alan mı istiyor? Hani, PKK-YPG terminolojisinde “Kuzey Kürdistan” diye andıkları şehirleri kast ederek. Geçiniz.Yeni sivil anayasa yazılırken –sanki Türkiye”de etnik dini mezhebi farklılıklar anayasal olarak tanımlanıyormuş gibi- Kürtlere ayrıcalık mı istiyor? “Türkiye Cumhuriyeti devleti Türklerin ve Kürtlerin ortak devletidir” gibi bir cümle için mi döktü PKK bunca kanı?Ya da Kürtçenin resmi dil olarak anayasaya yazılması konusunda Meclisteki partilerle “pazarlık” yapabileceğini mi sanıyor? Buldan ve Önder bunun için mi dolaşacaklar partileri? Hangi önerileri götürecekler muhataplarına? Ne diyecekler? Bekliyoruz.Hal bu ki AK Parti iktidarları döneminde atılan adımlar, yapılan demokratik açılımlar sayesinde “Kürt sorunu” diye bir sorun kalmadı. Geride kalanın buz gibi “terör sorunu” olduğu ortada. Hal böyle iken hangi siyasi çözümün arayışında acaba İmralı?· Herkese iyi seneler…

Source: Fadime Özkan


2025’te ailenizi genişletin

Ama gelin görün ki Türkiye’de hayvanseverlik, sokak hayvanlarına, kedi, köpeklere yapılan kötülüklerden sonra bu hayvanlarla sınırlandırılıyor. İşte bu nedenle farklı hayvanlara sevgilerini gösteren ünlüleri görmek hayli hoşuma gidiyor.Nehir Erdoğan’ın ördek sevdiği videoyu görünce içim ısındı gerçekten. Ördek güzel tabii ama ben yine bizimkilere döneceğim.Yeni yıldan beklentim barınaktan, sokaktan kedi ve köpeklerin sahiplenilmesi, her canın sıcak, sevgi dolu bir yuva bulması. Sokağa atacaksanız değil, gerçekten bakacaksanız 2025’te ailenizi patili bir çocukla genişletmenizi çok isterim.Yeni yıl hedefinizi yazınFit bir vücudum var, “Spora gideceğim” dediğimde genellikle “Ama senin ihtiyacın yok ki” cümlesiyle karşılaşıyorum. Ama şunu çok iyi biliyorum ki; sporun amacı zayıflamak değil. Spor aslında bir kültür meselesi. Ve ben bu konuda kendimi son derece kültürsüz, akılsız, kendini yönetemez, sedanter yaşamına dur diyemez biri olarak görüyorum. Kendime saygımı kazanabilmek için de yeni yılda spora başlama hedefi koyuyorum. Uzun zamandır, özellikle de kolesterolümün 300 olduğunu öğrendiğim günden beri aklımda olan bu değişime kesin karar vermeme sevgili Aşkın Koç’la yaptığım telefon görüşmesi neden oldu aslında. Bir sabah aradığımda spordan yeni çıktığını ve toplantıya gitmekte olduğunu söyledi. Ve sporun toplantılarda, günlük yaşamında gerek enerjisine, gerekse de özgüvenine nasıl katkı sağladığından söz etti. Kendine olan sevgisini ve hayata karşı pozitif yaklaşımını artırdığını da ekledi. Bunlar aslında bildiğimiz ama kulak arkası ettiğimiz gerçekler. Aşkın’dan da duyunca artık daha fazla kayıtsız kalamadım ve 2025 hedefime düzenli sporu yerleştirdim. Bu köşe yazısı kendime mektubum. Cayarsam, kaytarırsam burada duracak ve beni hedefe kilitleyecek. Eğer siz de bugün kendinize bir yeni yıl hedefi koyacaksanız, bunu mutlaka bir yere yazın. Hiç kaybolmayacak bir yer olması önemli. Dilerseniz yazıp bana mail de atabilirsiniz. Yeni yıla yeni hedeflerle girmek iyidir.Mutlu bir yıl diliyorum hepinize.

Source: Ömür Gedi̇k


Neler konuştuk neler

Koca bir yıl. E ülkemizin de maşallahı var, bitmiyor tartışması, kaosu, sallantılı, çalkantılı gündemi…Yazıp çizerek naçizane doğrularımızı anlatmaya çalıştık. Dokunduysak zihinlere, bazen de kalplere, ne mutlu.Neyse… Dedim ya şöyle bir baktım.Yıla Dilan-Engin Polat çiftinin haberleri damga vurmuş. Ve ben çok eminim, seneye de devam edecek bu sözde fenomenlerin konuşulmaları.Çünkü yaptıkları yanlarına kâr kaldı gibi algılanıyor şu anda.Keşke yeni yılda boş insanların boş muhabbetlerini yapmasak. Haberin konusu ne olursa olsun onlar isminin geçmesinden mutlu oluyor.Tıpkı Nihal ve Bahar Candan kardeşler gibi. Onlar da üst sıralarda yer almışlar 2024’te.Bizim aşkı meşki seven meraklı toplum, Mert Demir ile Serenay Sarıkaya’nın aslında ‘balon’ olan aşkını da konuşmuş. Binlerce kez arama yapılmış, on binlerce kez haber olmuşlar.Ahh ahhh…Son düzlükte meşhur ikili girmiş devreye…Mehmet Ali Erbil ile Serdar Ortaç listede üst sıraları zorlamış. Bir de kadınların birbirleri hakkında atıp tutmalarını çok konuştuk. Açık açık yapılan hakaretlerin, kuyu kazmaların yanında masalarda birbiri hakkında konuşanlara da şahit oldu bu kulaklar. Meğer yüzlerine gülüp ne işler çeviriyorlarmış arkalarından.E tabii ki sahnedeki isimlerin kıyafetleri… Moda uzmanı olan toplumun belli bir kesimi, onları da diline doladı. Malum sahneye çıkanların yarısından fazlası artık çok iddialı giyiniyor.O yüzden ahlâk bekçileri de çokça mesai yaptı bu sene.Bakalım 2025’te bir şey değişecek mi… Sanmam ama yine de bir umut yahu.Avukata bak!Narin’in cansız bedenini taşıyan, onu dere kenarına bırakan Nevzat Bahtiyar’ın avukatı Ali Eryılmaz, mahkeme başkanının kararları açıklamasının ardından bir tweet attı ve “Adalet yerini buldu, birlikte başardık” dedi. Kusura bakma ama ben sende vicdan kırıntısı bile göremiyorum. Türkiye’nin içini sızlatan Narin duruşmasında en büyük şüphelilerden biri 4 küsur yıl ceza alıyor ve sen sevinç naraları atıyorsun. Ayıptır. Kaldı ki bana göre tıpkı aile üyeleri gibi o da biliyor ama susuyor, onun da söylemediği şeyler var. Her şeyi geçtim, bu adam o ufak Narin’in cansız bedenini aldı taşıdı.Sonra 19 gün boyunca sustu, sakladı.Sen bir avukat olarak nasıl bu adamı savunursun? Nasıl “başardık, kazandık” dersin? Amacın bundan sonra böyle davalar alıp, para kazanmak mı? Amacın reklam yapmak, ismini duyurmak mı?Kabak tadı verdiİnternette önüme astrolog Nuray Sayarı’nın katıldığı bir programdaki sözleri düştü. “Parasız erkek gereksiz erkektir. Güçlü kadınlar için para önemli. Ne yapayım ben çulsuz adamı” demiş.Bir erkeğin çalışıp para kazanması gerektiğini her zaman söylerim. Öyle yan gel yat yok tabii ki. Ama bir kadının böyle çirkin bir cümle kurmasını da kusura bakmayın kaldıramam!Bu tip açıklamalar yapanlara ve böyle düşünenlere şöyle sorularım var:◊ Paralı erkekler sizi ne yapsın?◊ Sen yan gel yat, o adam sana neden baksın?◊“Güçlü kadınım” derken tam olarak kastın nedir?◊ Parayı neden bu kadar kutsuyorsun?◊ Mesela tam olarak ne kadar parası olması lazım bir erkeğin?Ooo anneye bakTrabzonsporlu futbolcu Enis Destan nişanlanmış. Haberden sonra annesi, müstakbel gelinini yerden yere vurmuş. “Bizim tercih etmediğimiz biri. Kıyafetleri bize uygun değil, ayrıca oğlumdan 10 yaş büyük. Buldu tabii pırlanta gibi çocuğu hiç kaçırır mı” demiş.Ya kusura bakmayın ama ben bu art arda yapılan açıklamalara çok güldüm. Ama evlenen sen değilsin ki, oğlun.Demek ki mutlu, demek ki seviyor, istiyor. Böyle müdahalelerin dönemi geride kalmadı mı ya? Ben genç kızın yerinde olsam, kendi ruh sağlığım ve mutlu bir ilişki için kayınvalideyle asla bir araya gelmem.

Source: Orkun Ün


Disiplin Kurulu”na sevk edildi! CHP Kars Milletvekili İnan Akgün Alp”ten açıklama

Bugüne kadar Kars hakkında 189 önerge verdiğini belirten Alp, “103 tane konuşma yapmışım.” ifadesini kullandı. Alp, şunları kaydetti: “(Kars”ta) 22 yıldır bu parti seçim kazanmıyordu, ben kazandım. Girdiğim seçimi dirayetimden söke söke kazandım. Gece gündüz demedim, yüzlerce gencimle, arabamla binlerce müşahidimle sandıklarımı tuttum, kazandım. Ben kendimi Kars halkına emanet etmişim. Birkaç gündür Türkiye”nin her tarafından telefon, mesaj alıyorum, herkese selam ediyorum. Soruyorlar bana “CHP”nin Kars milletvekili ihraç mı olacak?” diye. Ben ihraç olmam, ilaç olurum ilaç. Ben nasıl ki Kars”ın sorunlarıyla uğraştıysam, Türkiye”nin toplumsal barışına da ilaç olacağım. Yarın buradan yeni bir dünya kurulacak. 2025 yılında Türkiye”nin üzerine bir bahar doğacak ve Kars da burada bu ülkede en onurlu yerini alacak. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın. Biz doğru bildiğimizi savunuruz, doğru bildiğimizi savunmaya devam edeceğiz.” CHP Kars Milletvekili İnan Akgün Alp, 27 Aralık”taki CHP Parti Meclisi Toplantısı”nda kesin ihraç istemiyle Disiplin Kurulu”na sevk edilmişti.

Source: Internet Haber


Taliban”dan kadınlara “pencere” yasağı

Afganistan da 2021 Ağustos ayında iktidarı ele geçiren Taliban ın kadınlara yönelik kısıtlamalarına bir yenisi daha eklendi. Taliban lideri genellikle kadınları kullandığı yerlere bakan pencereleri yasakladı. Taliban lideri, yeni inşa edilecek binalarının genellikle kadınların kullandığı yerlere bakan pencereleri olmadan inşa edilmesini emretti. Kararnameye göre halihazırda bulunan pencereler de kapatılacak. MÜSTEHCEN EYLEMLERE YOL AÇABİLİR Taliban Hükümet Sözcüsü Zabihullah Mücahid in yaptığı açıklamada, Yeni binalarda avluyu, mutfağı, komşunun kuyusunu ve kadınların genellikle kullandığı diğer yerleri görebileceğiniz pencereler olmamalı. denildi. Mücahid, Kadınların mutfakta ya da avluda çalıştığını görmek müstehcen eylemlere yol açabilir ifadelerini kullandı. AFGANİSTAN DA KADINLARA YÖNELİK KISITLAMALAR Taliban ın 2021 Ağustos ayında iktidarı ele geçirmesinin ardında kadınlara ve kız çocuklarına yönelik çok sayıda kısıtlama getirildi, kadınlar kamusal alanlardan giderek silindi. Taliban, kız çocukları ve kadınlar için ilköğretim sonrası eğitimi yasakladı, istihdamı kısıtladı ve parklara ve diğer kamusal alanlara erişimi engelledi. Son zamanlarda çıkarılan İslam hukukunun sıkı bir şekilde uygulanmasını teşvik eden yasa kapsamında kadınların kamusal alanda konuşması bile yasaklandı. Bazı yerel radyo ve televizyon kanalları da kadın seslerini yayınlamayı bıraktı.

Source: Habertürk


Bursalı “üreten kadınlar” BEBKA desteğiyle kafe açtı

İznik”te geçmişte belediyede kent konseyi başkanlığı, genel sekreterlik gibi görevlerde bulunan Havva Çandar, 2014″te ev kadınlarını iş hayatıyla tanıştırmak için yaptıkları el emeği ürünleri değerlendirebilecekleri bir dernek kurdu.

Daha sonra 2018″de kooperatifleşerek İznik Üreten Kadın Girişimci İşletme Kooperatifi adıyla yola devam eden kadınlar, BEBKA desteğiyle Bursa Hüdavendigar Kent Parkı içinde açtıkları işletmelerinde de hem el emeği ürünlerini satıyor hem de kafe hizmeti veriyor.

Coğrafi işaretli Bursa şeftalisinin kurabiyesi, tarhana, salça, erişte, reçel, marmelat gibi gıda ürünlerinin yanı sıra pek çok el işi hediyelik eşya, mumluk, süs malzemesi gibi kadınların elinden çıkan 46 farklı ürün tüketiciyle burada buluşuyor.

İznik Üreten Kadın Girişimci İşletme Kooperatifi”nin kurucusu ve başkanı Havva Çandar, AA muhabirine, Bursa ve İznik”te şimdiye kadar yaklaşık 2 bin 500 kadının hayatına dokunduklarını söyledi.

Çandar, ​​​​​​derneği ilk kurdukları zaman 150 kişi olduklarını, kooperatifleşmenin ardından sayısı da artan kadınların artık birer iş insanına dönüştüğünü ifade etti.

Kadınların iş yaşamında olması amacıyla yola çıktıklarının altını çizen Çandar, sözlerini şöyle sürdürdü:

“İş hayatında zaten kadınlarımız var ama iş dünyasında olmayan dışarda olan binlerce eli maharetli kadın var. Maddi olarak 2024″te BEBKA ile bir proje yaptık. Biz onların desteğiyle ve tabii ki ortağım ve eşimin desteğiyle bu gördüğünüz koskoca kafeyi kadınlarımızla kurduk, yürütmeye de gayret ediyoruz. Şu anda en büyük desteği bize veren İl Ticaret Müdürümüz İsmail Aslanlar”dır.”

Çandar, ürünleri İznik”teki atölyede imal ettiklerini, daha sonra kafede satışa sunduklarını aktardı.

Kafede çok çeşitli yöresel tatları ve Bursa”daki diğer kadın kooperatiflerinin ürünlerini de satışa sunduklarını belirten Çandar, “Bursa kozmopolit, göçmen ağırlıklı bir ilimiz. O yüzden hepsinin yöresel tatlarını buluşturuyoruz. Kafede sadece benim ürünüm yok. Burada 10 kooperatif ürününü de alıyorum.” diye konuştu.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.

Source:


Suriyeli Abdürezzak: Vatanınıza dönün, ülkeyi hep birlikte kalkındıralım

Baas rejiminin 61 yıl sonra çökmesinin ardından ülkelerine gitmek isteyen Suriyelilerin Hatay”ın Reyhanlı ilçesindeki Cilvegözü Gümrük Kapısı, Kumlu ilçesindeki Zeytindalı Kara Hudut Kapısı ile Yayladağı ilçesindeki Gümrük Kapısı”ndan çıkışları devam ediyor Türkiye”nin dört bir yanında yaşayan Suriyeliler, ülkelerine gitmek için ev eşyalarıyla geldikleri sınır kapılarından memleketlerine dönüyor. Memleketi Hama”ya gitmek için Zeytindalı Kara Hudut Kapısı”na Konya”dan gelen Abdürezzak Abdülrezzak, “Allah”a şükürler olsun, kendi memleketime gidiyorum. Suriye”de savaş bitti, özgür oldu, her şey daha da güzel olacak. Hama”da beni ve 5 kişilik ailemi babam, annem ve kız kardeşlerim bekliyor” dedi.Konya”da 10 yıldan bu yana yaşayan Abdürrezzak, kaldığı süre zarfında çok memnun olduğunu belirterek, “Türkiye”den Allah razı olsun, çok güzel insanlarla tanıştım. Bizlere çok iyi baktılar, değer verdiler. Gelecekte inşallah ziyarete geleceğim. Gençlere sesleniyorum. Vatanınıza dönün ve Suriye”yi hep birlikte kalkındıralım, biz yapmazsak kim yapacak. Herkes dönsün” diye konuştu.

Source: Www.star.com.tr


Suriye”deki Alevi toplumunun önderlerinden Raci Nasır, devrik rejimin tüm kesimlere zulmettiğini belirtti

Alevi toplumun önderlerinden Nasır, Baas rejiminin çökmesinin ardından Suriye”deki gelişmeleri ve beklentilerini AA muhabirine değerlendirdi.

Nasır, Suriye”nin köklü tarih ve medeniyete sahip bir ülke olduğunu belirterek, “Rahmet, sevgi ve hayır dinleri bu ülkeden yayıldı. Tarihsel olarak bu ülkede sevgi, kardeşlik ve merhamet hayatı yaşıyoruz. Suriye bir bahardır ve bu bahar tek bir çiçekten oluşmuyor.” ifadelerini kullandı.

Ülkedeki din ve mezhep farklılıklarının bir zenginlik olduğuna dikkati çeken Nasır, “Tarih boyunca bu ülkede tüm mezhepler beraberce yaşadı. Bu mezhepler bir arada, sevgi ve saygı çerçevesinde bir hayat yaşıyor.” diye konuştu.

Nasır, çöken Baas rejiminin ülkede toplumun tüm kesimleri ayrıştırdığını vurgulayarak, “Rejim toplumun tüm renkleri arasına nefret tohumları ekti ve zulüm yaydı. Suriye”de toplumumuzun her kesimine adaletsizlik uyguladı.” dedi.

Esed rejiminin işlediği suçların sorumluluğunun, toplumun belli bir kesimine yüklenmemesi gerektiğine işaret eden Nasır, “Ülkede nasıl ki tüm kesimler zulme uğradı, bu grup da (Alevi toplumu) rejimden zulüm gördü ve mağduriyet yaşadı. Bu suçların sorumluluğunu rejimle çalışan sembol isimler taşımalı. Onlardan hesap sormalıyız.” şeklinde konuştu.

“Herkesin gerçek bir vatandaş gibi muamele görmesini umuyoruz”

Nasır, Sednaya Hapishanesi”ndeki vahşetin uluslararası toplumda büyük yankı uyandırdığını anımsatarak, “Sednaya Hapishanesi”nde yaşananlar son derece tehlikeli ve insanlık dışı bir suç. Bu hapishanede hangi mezhepten olursan ol, rejime düşman olan herkes yer alıyordu.” ifadelerini kullandı.

Ülkenin bulunduğu şu durumda ışık ve büyük bir “umut enerjisi” olduğunun altını çizen Nasır, “Bunu, devrimin kazanmasının ilk gününde ve yeni yönetime geçişte de gördük.” diye konuştu.

Nasır, gelecekten umutlu olduklarını dile getirerek, “Gelecekte Suriye”deki baharın korunmasını, herkesin anayasa çatısı altında kendine yer bulmasını, çoğunluk-azınlık ayrımı yapılmadan herkesin gerçek bir vatandaş gibi muamele görmesini umuyoruz.” dedi.

“Suriye, ister milli açıdan, ister dini açıdan bir bahardır”

Ülkede yeni yönetimle birlikte tüm kesimlerin birlik ve beraberlik içinde yaşamasını istediklerini anlatan Nasır, “Suriye, ister milli açıdan, ister dini açıdan bir bahardır.” şeklinde konuştu.

Nasır, Allah”tan Suriye”yi ve bileşenlerini, toprak bütünlüğünü, halk arasındaki sevgi bağlarının korumasını temenni ettiklerini dile getirdi.

Kurulan yeni yönetimin başarılı olmasını umduklarını kaydeden Nasır, “Vatandaşlık açısından herkesi tek çatı altında toplayan bir anayasanın oluşturulmasını Cenab-ı Allah”tan niyaz ediyorum.” ifadesini kullandı.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.

Source:


İstanbul”un barajlarındaki doluluk oranı yüzde 40″ın üzerine çıktı

İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi (İSKİ) verilerine göre, bu yıl en düşük 21 Kasım”da yüzde 27,49 seviyelerine kadar gerileyen barajlardaki doluluk oranı, son dönemdeki yağışların etkisiyle yükselişini sürdürdü.İstanbul”a su sağlayan barajların doluluk oranı bugün itibarıyla yüzde 40,23 oldu.Su miktarı Istrancalar”da yüzde 98,41, Terkos”ta yüzde 43,03, Sazlıdere”de yüzde 35,57, Alibey”de yüzde 23,91, Büyükçekmece”de yüzde 36,83, Ömerli”de yüzde 41,86, Darlık”ta yüzde 35,44, Elmalı”da yüzde 80,26, Pabuçdere”de yüzde 39,96 ve Kazandere”de yüzde 64,62 ölçüldü.Azami 868 milyon 683 bin metreküp su biriktirme hacmine sahip baraj ve göletlerdeki su miktarı ise 349 milyon 49 bin metreküp seviyesinde kaldı.Barajlar dışında kente su sağlayan Yeşilçay ve Melen”den 2024″te 518,18 milyon metreküp su alındı.Bu yıl şu ana kadar barajlara düşen yağış miktarı, metrekare başına 709,22 kilogram oldu.Kentte günlük su tüketimi, dün itibarıyla 3 milyon 69 bin metreküp ölçüldü.- SON 10 YILIN DOLULUK ORANLARIİSKİ istatistiklerine göre, barajların bugün itibarıyla doluluk oranları 2014″te yüzde 60,78, 2015″te yüzde 58,68, 2016″da yüzde 51,08, 2017″de yüzde 63,58, 2018″de yüzde 81,76, 2019″da yüzde 36,99, 2020″de yüzde 20,29, 2021″de yüzde 48,87, 2022″de yüzde 33,09, 2023″te yüzde 52,11 iken bugünkü oran yüzde 40,23 ölçüldü.- “SU KAYNAKLARIMIZI KORUMAK TOPLUMSAL BİR SORUMLULUKTUR”Türkiye İsrafı Önleme Vakfı (TİSVA) Mütevelli Heyeti Başkanı Halil Fatih Akgül, barajların su seviyesinin artmasını AA muhabirine değerlendirdi.Akgül, “İstanbul”da baraj doluluk oranının yüzde 40″a ulaşması bir rahatlama sağlasa da su kaynaklarının sürdürülebilir şekilde korunması için bireysel ve toplumsal adımlar atılması hayati önem taşımaktadır.” dedi.Su tasarrufunun bireysel alışkanlıklarla başlayacağını ve toplumsal farkındalıkla desteklenmesi gerektiğini ifade eden Akgül, “Su kaynaklarımızı korumak, yalnızca bireysel değil, aynı zamanda toplumsal bir sorumluluktur. Günlük yaşamda alacağımız küçük önlemler ve toplumsal düzeyde uygulanacak politikalar, bu krizi aşmamızda büyük rol oynayacaktır.” dedi.Bireysel önlemler arasında diş fırçalarken ve bulaşık yıkarken musluğu kapatmak, kısa süreli duşlar almak tasarruflu cihazlar kullanmak gibi alışkanlıkların su tüketimini ciddi oranda azaltacağını belirten Akgül, sebze ve meyve yıkama suyunun çiçek sulamada kullanılması, su kaçaklarının hızlıca tamir edilmesi ve yağmur suyu toplama sistemlerinin evlere entegre edilmesinin de önemli olduğunu vurguladı.Çocuklara su tasarrufu bilincinin küçük yaşta kazandırılması gerektiğini vurgulayan Akgül, yeni inşaat projelerinde yağmur suyu hasadı ve geri dönüşüm sistemlerinin zorunlu hale getirilmesi gibi yasal düzenlemelerin hayata geçirilmesi gerektiğini vurguladı.Akgül, tarımda damla sulama tekniklerinin yaygınlaştırılması ve sanayide su tasarruf teknolojilerinin kullanılmasının da su kaynakları üzerindeki baskıyı önemli ölçüde azaltacağını kaydetti.Yerel yönetimlerin su tasarrufunda başarılı bireylere ve işletmelere teşvik programları uygulamasının farkındalık yaratmada etkili olacağını söyleyen Akgül, “Su kaynaklarının korunması sadece bugünü değil, geleceğimizi de şekillendirecek bir sorumluluktur.” ifadelerini kullandı.

Source: Www.star.com.tr


Bakan Göktaş duyurdu: Kamuda 1830 engelli vatandaş istihdam edilecek

Bakan Göktaş, Saray Engelsiz Yaşam ve Rehabilitasyon Merkezi”ne ziyarette bulundu. Ziyaretinde, merkezde hizmet alan, aralarında özel gereksinimli bireylerin de bulunduğu mehteran takımı tarafından karşılanan Göktaş, merkezdeki atölyeleri gezdi, buradaki engellilerle sohbet ederek, yeni yıllarını kutladı. Engelli bireyler de Bakan Göktaş”a atölyede keçeden yaptıkları el emeği broşu hediye etti. Göktaş, kendisine hediye edilen broşu yakasına taktı. Ziyaretinde basın mensuplarına açıklamalarda bulunan Göktaş, yılın son gününde merkezde hizmet alan engelli bireylerle bir araya gelerek yeni yıl dileklerini ilettiğini söyledi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan”ın liderliğinde son 22 yılda hayatın her alanında devrim niteliğinde yenilikler hayata geçirildiğini vurgulayan Göktaş, kamuda engelli istihdamında 12 kat artış sağlandığını belirtti. Bakan Göktaş, bugüne kadar 70 bin 878 engellinin kamuda istihdam edildiğini ifade ederek, “Yeni yılla beraber bizim de bir müjdemiz olacak engelli bireylerimize yönelik. Yeni bir atamamızı daha gerçekleştireceğiz. 1830 engelli vatandaşımızın EKPSS üzerinden kamuda istihdamını sağlayacağız. Hem engelli vatandaşlarımıza hem de ailelerine buradan hayırlı uğurlu olması dileklerimi iletiyorum.” diye konuştu.

Source: Internet Haber


Kamuda 1830 engelli vatandaş istihdam edilecek

Bakan Göktaş, Saray Engelsiz Yaşam ve Rehabilitasyon Merkezi”ne ziyarette bulundu.

Ziyaretinde, merkezde hizmet alan, aralarında özel gereksinimli bireylerin de bulunduğu mehteran takımı tarafından karşılanan Göktaş, merkezdeki atölyeleri gezdi, buradaki engellilerle sohbet ederek, yeni yıllarını kutladı.

Engellilerin toplumsal yaşamın her alanında aktif bir şekilde yer almasını son derece önemli buluyoruz. Bu kapsamda, engelli vatandaşlarımıza bir müjde vermek istiyorum: Kamu kurumlarımızdan aldığımız sayı doğrultusunda yeni yılla beraber 1830 engelli vatandaşımızın daha e-KPSS…— Mahinur Özdemir Göktaş (@MahinurOzdemir) December 31, 2024

Engelli bireyler de Bakan Göktaş”a atölyede keçeden yaptıkları el emeği broşu hediye etti. Göktaş, kendisine hediye edilen broşu yakasına taktı.

Ziyaretinde basın mensuplarına açıklamalarda bulunan Göktaş, yılın son gününde merkezde hizmet alan engelli bireylerle bir araya gelerek yeni yıl dileklerini ilettiğini söyledi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan”ın liderliğinde son 22 yılda hayatın her alanında devrim niteliğinde yenilikler hayata geçirildiğini vurgulayan Göktaş, kamuda engelli istihdamında 12 kat artış sağlandığını belirtti.

Bakan Göktaş, bugüne kadar 70 bin 878 engellinin kamuda istihdam edildiğini ifade ederek, “Yeni yılla beraber bizim de bir müjdemiz olacak engelli bireylerimize yönelik. Yeni bir atamamızı daha gerçekleştireceğiz. 1830 engelli vatandaşımızın EKPSS üzerinden kamuda istihdamını sağlayacağız. Hem engelli vatandaşlarımıza hem de ailelerine buradan hayırlı uğurlu olması dileklerimi iletiyorum.” diye konuştu.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.

Source:


CHP Genel Başkanı Özel”den yeni yıl mesajı:: İnancımızı, azmimizi ve kararlılığımızı koruyoruz

Özel, yeni yıl dolayısıyla bir mesaj yayımladı. Mesajında 2024 yılını değerlendiren Özel, “Ekonomide kötü gidişin devam ettiği, küçük bir azınlık dışında, milyonlarca yurttaşımızın bile isteye yoksullaştırıldığı, var olan hukuksuzlukların, yenileri eklenerek sürdürüldüğü bir yılı yaşadık. İşçilerin, kadınların, çocukların ve hatta bebeklerin güvende tutulmadığı, 6 Şubat 2023 depremlerinin yaralarının hala sarılmadığı bir yılı geride bıraktık.” görüşünü savundu. Özel, Suriye”de yaşanan gelişmelere işaret ederek, Suriye”de ısrarla dile getirdikleri 4 öncelikleri bulunduğunu hatırlattı. Bunları, “Suriye”nin toprak bütünlüğünün korunması, tüm Suriyelileri temsil edecek, insan haklarına saygılı bir rejimin oluşması, Suriye”de bulunan Türk askerinin güvenliğinin, Türkiye”deki yurttaşların huzuru ve refahının temin edilmesi, Türkiye”deki Suriyelilerin güvenle evlerine dönecekleri bir geri dönüş programının acilen hazırlanması ve uygulanması” olarak sıralayan Özel, iktidarı bu kapsamda adımlar atmaya davet etti. 31 Mart”ta yapılan yerel seçim sonuçlarını değerlendiren Özel, partinin 47 yıl sonra Türkiye”nin birinci partisi olduğunu, milletin 31 Mart”ta nüfusun yüzde 65″ine, ekonominin yüzde 80″ine karşılık gelen belediyeleri CHP”ye emanet ettiğini belirtti. Özel, “O günden itibaren, önümüze çıkarılan tüm engelleri milletimizle birlikte kararlılıkla aşıyor, hiçbir ayrım yapmadan toplumun tüm kesimlerine hizmet götürüyoruz. Çünkü biz, Türkiye’nin birinci partisi olmanın sorumluluğuyla çalışıyoruz. Kutuplaşmaya karşı beraberliği, kısır kavgalar yerine milletin barışını savunuyoruz.” değerlendirmesini yaptı. Özel, yapılacak ilk seçimlere umutla baktıklarını belirterek, şunları kaydetti: “Yaşanan tüm güçlüklere, tüm ekonomik zorluklara rağmen asla yılmıyor, yurttaşlarımızın sıkıntılarının çözüleceği bir gelecek için inancımızı, azmimizi ve kararlılığımızı koruyoruz. 2025 yılı, çok daha büyük bir mücadelenin yılı olacaktır. Yeni yılda da Türkiye”nin dört bir yanında halkımızla bir arada olacağız. Türkiye ittifakını meydan meydan büyüteceğiz. Artık Türkiye”de, Avrupa Birliği”ne tam üyelik hedefini yakalayacak, güçlü bir sosyal devleti inşa edecek ve bu ülkenin gencine yaşlısına umut olacak bir iktidarın ayak sesleri duyulmaktadır. Yoksulluğu bitireceğimiz, gelir adaletsizliğini ortadan kaldıracağımız, gençlerimize dünyanın başka ülkelerinde değil güzel ülkemizde hayal kurduracağımız, Cumhuriyet”i yeniden kimsesizlerin kimsesi yapacağımız günler yakındır.” Tüm vatandaşların yeni yılını kutlayan Özel, tüm branşlardan sporculara da daha büyük başarılara imza atacakları bir yıl dileğinde bulundu. Özgür Özel, “Siyasetin, kavga, polemik, gerginlik üretmek yerine halkımızın sorunlarına çözüm üreten bir zeminde tartışılacağı, kavga değil çare üreten siyasetçilerin vatandaşın sorunlarını çözmekte yarışacağı bir yıl temenni ediyorum. Karda, kışta zor koşullarda görev yapan Mehmetçiğimize en içten selamlarımı gönderiyor, bu vatan için canlarını feda eden tüm şehitlerimize bir kez daha Allah”tan rahmet diliyorum.” ifadelerine yer verdi. Erdoğan’dan yeni yıl mesajı: Milletin ekmeğine göz diken fırsatçılarla mücadelemiz sürecekEkonomi

Source: Dünya Gazetesi


2025 yılına ülkelerinde girecekler: Türkiye”den Allah razı olsun

Kilis”teki Öncüpınar Gümrük Kapısı”nda yoğunluk oluşturan Suriyeliler, Gönüllü Geri Gönderme Birimi”ndeki işlemlerinin ardından ülkelerine gidiyor.Ülkesine dönmek üzere Öncüpınar Gümrük Kapısı”na gelen 18 yaşındaki Hasan Bekri, “Türkiye”ye teşekkür ederim. Suriye”de savaş bitti, Suriye”ye gidiyoruz. Türkiye”den Allah razı olsun.” dedi.- “2025 YILINA MEMLEKETİMDE GİRECEĞİM”Bekri, “2025 yılına memleketimde gireceğim. 12 yıldır memleketimi görmüyordum. 2025 savaşların olmadığı bir yıl olur inşallah.” ifadelerini kullandı.23 yaşındaki Ahmet el-Halid ise 5 yıl önce savaştan kaçarak Türkiye”ye sığındığını belirtti.Ülkesine döndüğü için mutlu olduğunu anlatan Halid, “5 yıldır toprağımızı göremiyorduk. Esed de gitti çok şükür rahatladık. 2025 yılının güzel bir yıl olmasını istiyorum. Ülkemize gideceğiz inşallah iyi olacak. Savaşın olmadığı bir yıl istiyorum.” dedi.22 yaşındaki Ali Ali de 10 yıl önce Türkiye”ye sığındığını, ülkesine gideceği için mutlu olduğunu ifade ederek, “Yeni yılda Suriye”ye gidiyorum, çok mutluyum. Yeni yıldan savaşsız ve güzel bir hayat bekliyorum. Savaş bitti Esed kaçtı gitti, şimdi tekrar ülkemize dönüyoruz. Türkiye”den Allah razı olsun.” diye konuştu.

Source: Www.star.com.tr


Devlet Bahçeli”den İmralı-DEM görüşmesine ilişkin açıklama

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli”nin 28 Aralık”ta İmralı”da gerçekleştirilen Abdullah Öcalan-DEM görüşmesine ilişkin ne diyeceği merak ediliyordu. Bahçeli, yeni yıl mesajında bu konuya dair ilk açıklamasını yaptı. Devlet Bahçeli”nin açıklaması şu şekilde; Yeni yılın arifesinde en kalbi duygularla, hürmet ve muhabbetle selamlarımı iletiyor, milli varlığımız ve birliğimiz payidar olsun diyorum. Tarihsel değişimlerin hızlandığı, coğrafya temelli hesapların güncellendiği bir yılı geride bırakıyor; yepyeni ümitlerin, düğümü açılmamış beklentilerin, gün yüzü görmemiş gelişmelerin kundağı ve kuluçkası olan taptaze bir yıla giriş yapıyoruz. Takvim yapraklarından kopan her yılın samimi, sağlıklı, sağduyulu, safsatadan uzak ölçüde muhasebe ve mütalaası hiç kuşkusuz geleceğin doğru okunmasında altın bir fırsattır. Önyargıların tasallutuna kapılmadan, hayatın gerçeklerine kapanmadan, politik ve ideolojik dogmaların sinsi davetine kanmadan akli, ahlaki ve ruhi arka plana dayanan sosyal, ekonomik ve siyasal kalkınma vizyonuyla yeni yüzyılı lehimize çevirmemiz mümkündür. Mücadelemiz süper güç Türkiye’nin gerçekleşmesine hizmettir. Yaşanmış ve hıfza emanet edilmiş yılları üst üste biriken hadiseler yığını veya meydana gelmiş hikâyeler mecmuu olarak değil, ders alınması gereken, sonuç çıkartılması icap eden, bununla birlikte önümüzü aydınlatması lazım gelen bir zaman kervanı şeklinde ele almak en makul tercihtir. Ağırlaşan yüklerden kurtulmanın, çağın hızına ayak uydurmanın, değişmez değerlerimize tutunmanın, her anı karmaşık karar vermeyi ve keskin zekayı gerektiren tarihi misyonumuz istikametinde inançla ve irfanla yürümenin haricinde her arayış, her amaç, her arzu çıkmaz sokaktır.2024 yılı Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni yüzyılında ilk eşik, ilk eşref, ilk etaptır. Bu vasfı ve varlığıyla 2024 yılının maşeri vicdan ve milli hafızada mühim ve müstahkem bir mevkie tekabül ettiği her türlü izah ve ifadeden varestedir.Türk ve Türkiye Yüzyılı hedeflerinin tıpkı bir saat kadranı gibi işleyen ve sesi işitilen çarkı önümüzdeki yüzyılın ana çerçevesini ihata etmektedir.Yerimizde saymaya, vakit kaybetmeye, olanla yetinmeye, hayatı ve hadiseleri uzaktan seyretmeye ne halimiz ne de hakkımız vardır.En başta Asya, Afrika ve Ortadoğu olmak üzere; tüm dünyanın zor sınavlardan, zorlu sınamalardan geçtiği tarihi bir kavşakta ülkemizin muazzam bir şuurla kalkışa geçmesi, yoğunlaşan dış basınca karşı iç barış ve kardeşlik kümesini bütünlük içinde tutma gayesi ve gayreti ancak büyük medeniyet ve milletlere has bir meziyet olarak değerlendirilmelidir. Doğası gereğince, hayat ve siyaset geriye değil ileriye doğru akmaktadır. Bu akışı kesmek, değilse bile debisini azaltmak amacıyla yapılan veya yapılması muhtemel olan çoklu provokasyonlara karşı uyanık olmak, her türlü ihtimali gözeterek milli ve manevi ortak paydada kenetlenmek tehlikeleri en az seviyeye indirecek hamle üstünlüğünü ikmal edecektir. İnsan kaderinin göze çarpan müessir ve münhasır özelliklerinden birisi de bugün atılan adımların kendisini nereye götüreceğini bilmemesidir. Kader planımıza koordinat çizen bir başka vaki gerçek de şudur: Ağzımızdan çıkan her söz ebediliğin bir köşesinde erguvan gibi kanamakta ve yankılanmaktadır. Bu nedenle bin ölçüp bir konuştuğumuz sözler bir yanda özümüzün hüneri, diğer yanda da özgüvenimizin hüsnüniyet ve hüküm özeti olmalıdır.Klişelerle beslenen, ezberlerle benimsenen, statükoyla belirginleşen, peşin hükümlerle belgelenen bir hayat ve siyaset sürecinin yeni ufuklara yelken açması, tehlikeleri aşarak güvenli limanlara demir atması görülmüş, duyulmuş, tecrübe edilmiş bir şey değildir.Yeni yüzyılın ana çatısı kutuplaşmayı dışlayıp kucaklaşmayı esas amil kabul eden kaynaşma menşeli yeni bir siyasetle örülmelidir.Kronik ve kemikleşmiş ihtilafları üzerinde uzlaşılmış milli ilkeler temelinde ele almak artık bir mecburiyettir.Yeterince dış düşman varken, yeterince iç huzur ve barış hazinemizi yağmalamak için kuyruğa giren zulüm ve zillet failleri ortadayken, aramızda ve içimizde muhasım odak üretmenin hiçbir sonu olmayacağı gibi sonucu da yoktur.Bu mukadder gerçeği müdrik bir vicdanla ve objektif esaslara bağlı bir görüş derinliğiyle kavramak meselelerin can alıcı noktasına nüfus etmeyi kolaylaştıracak, ülkemize ve milletimize mukayeseli üstünlük kazandıracaktır.Türkiye dar kalıplara, vesayet kapanlarına, taviz ve teslimiyet kabuklarına sığmayacak, sığdırılamayacak kadar büyük bir ülkedir.Türkiye Cumhuriyeti, bütün Türk vatandaşlarının şan ve şerefi; istiklal ve istikbal şevketidir.Türk milleti ayrılmayacak, ayrışmayacak, kopmayacak, bölünmeyecek kadar iç içe geçen, aynı zamanda mensubiyet onurunu şuur hisarlarında bayraklaştırmış her insanımızın birbiriyle yekvücut halinde birleşerek can verdiği beşeri bir zirvedir.Hiçbir zırva, hiçbir zırlama, zehir karışımlı hiçbir zıtlık bu zirveyi aşağıya çekemeyecektir.Türk tarihi, Türk kültürü, geçen Türk asırları üzerinde yaşadığımız coğrafyayı vatan yapan kardeşlik kuvvesinin ve kader ortaklığı kudretinin marifetiyle önümüzdeki yüzyıla izi ve iradesi asla silinmeyecek bir mühür vuracaktır.Bu kapsamda herkesin milli ve manevi değerler muhtevasında birleşmesi ve el ele vermesi yalnızca bugünümüzü değil aynı şekilde geleceğimizi de güvenceye kavuşturacaktır.Tarihi bir film şeridine benzer şekilde geri sarmak söz konusu değildir.Ancak tarihin ve coğrafyanın ötelerin ötesinden süzülüp gelen mesajlarına kulak verilmesi, buna müzahir bir gelecek kubbesinin altında toplanılması, ezcümle Türk ve Türkiye Yüzyılı vizyonunun hayata geçmesi kaçınılmazdır, bu siyasi ve stratejik yükseliş elbirliğiyle sağlanacaktır.Komşu ülkelerde vasat bulan kırılmalar, yumuşama göstermeyen sert cepheleşmeler, devamlı mesafe alan soğuk ve sıcak çatışmalar, biri biterken diğeri başlayan dış bağlantılı operasyonlar; ortak tarih, inanç ve kültür boyutlarıyla birlikte jeopolitik sarkaç da dikkate alındığında Türkiye’nin her zaviyeden ilgi sahasına girmektedir.Özellikle 27 Kasım 2024 tarihi itibariyle Suriye’de yaşanan seri ve baş döndürücü gelişmeler katil Esad’ın 8 Aralık’ta ülkesini terk etmesiyle yeni bir dönemin miladı olmuştur.Suriye’nin istikrarı, huzuru ve barışçıl siyasi ortamı bölge ülkeleriyle Türkiye’nin ortak yararınadır.Suriye’de provası yapılan ve devamlı tahrik edilen etnik ve mezhep temelli kamplaşmanın ülkemiz ve bölgemiz adına devasa tehditler vaat ettiği de açıktır.Şam’da tezahür eden geçiş hükümetinin ilerleyen aylarda geçici yönetimi kurması, Suriye’de yaşayan her kesimi ve herkesi bir ve eşit telakki etmesi, bu ülkenin derlenip toparlanmasının ana dinamiğini oluşturacaktır.Bölgesel ve küresel çıkar gruplarının, yayılmacı siyaset takip eden vandal emelli ülkelerin Suriye’yi iç savaş şartlarına sürükleme hazırlıklarına tetikte ve teyakkuz halinde duruş göstermek elbette mutlak bir zorunluluktur.Belirlenmiş takvim çerçevesinde demokratik mekanizmaların gecikmeksizin çalıştırılarak Baas kalıntılarının tamamıyla silinmesi, seçimlerin olabilecek en kısa sürede yapılarak meşruiyet sorunlarının çözülmesi temennimizdir.Suriye’nin siyasi ve toprak bütünlüğü tartışma kabul etmeyen bir konudur.Üniter Suriye Cumhuriyeti daima Türkiye Cumhuriyeti’nin dost ve kardeş ülkesi olacaktır.İki ülke arasında kurulacak siyasi temaslar ve sahici diyaloglar bölge barış ve istikrarına çok güçlü destek verecektir.Dahası terörizme karşı ortak eylem planı ve ortak direniş kararlılığı iki ülke güvenliğini, karşılıklı yapıcı ve pozitif ilişkiler ağını tahkim ve temin edecektir. “PKK”nın tasfiyesi kaçınılmazdır” Yeni şartlarda, dönüşen konjonktürde, değişen güç dengelerinde, oyun kurucu Türkiye’nin karşısında PKK/YPG terör örgütünün Irak’ın kuzeyiyle birlikte Fırat’ın batısı veya doğusunda tutunması hayaldir ve tasfiyesi kaçınılmazdır.Mücavir topraklardan kaynaklanan terörist emel ve eylemlerinin harekat ve manevra sahası kalmamıştır.Silahlar ya gömülecek ya da silah tutanlar gömülecektir.Yurt içinde ve yurt dışında elinde silahla gezen hiçbir caniye ve terör örgütüne müsamaha yoktur.Bu çerçevede Suriye’de teessüs eden geçiş hükümetinin açıklamaları umut ve memnuniyet vericidir.Ne yurt içinde ne de yurt dışında teröre kesinlikle ödün verilmeyecektir.Türkiye Cumhuriyeti terörle mücadelesini dirayet ve cesaretle icra etmektedir, buna da devam edecektir.Geldiğimiz bu aşamada Kürt kardeşlerimiz oynanan kanlı oyunun içyüzünü okumuş, hıyanetin azılı figüranlarını tanımış, emperyalizmin cinayet kampanyasını görmüştür.Bu nedenle bölücü terör örgütünün Kürt kardeşlerimizin iradesine ve istikbaline ipotek koyma teşebbüsü boşa düşmüştür.Türk ile Kürt’ün arasına girmek, fitneye koçbaşılık yapmak, bozgunculuk ve bölücülük dayatmasıyla bin yıllık kardeşliği baltalamaya çalışmak boşuna bir hevestir.Türk milleti bu ihanete boyun eğmeyecektir.Komşu coğrafyalar kaynayıp karışmışken; dahası ülkeler deprem geçirirken Türkiye’nin milli birlik ve kardeşlik hissiyatını çok güçlü şekilde sahiplenmesi hayranlık uyandıran bir hususiyettir.İlkel, iradesiz ve inkarcı anlayışın hastalıklı bir uzvundan ibaret olan bugünkü yamalı ve yaralı muhalefet ne söylerse söylesin, bölücü terörün ülke gündeminden çekip çıkarılmasından korkup çekinen melez ve devşirme sözde milliyetçiler hangi iftiralarla avunursa avunsun, Türkiye iki asırlık ağırlığından kurtuluş için inisiyatif almıştır.Büyük çapta Türk-Kürt kardeşliğiyle inşa ve ihya edilen Türk milleti kimliği yeni yüzyılın demokratik itibarı, haysiyet ve hürriyet timsali olmayı hak etmektedir.Manasız kuşkulara, maksatlı kurcalamalara ve mesnetsiz kuruntulara yer yoktur.Ortada yeni bir çözüm veya açılım diye bir süreç hiç yoktur.Olan ve olması gereken milli beka ve gelecek adına muhataplarının aktif, önşartsız, hesapsız, hilesiz, güven veren ve hasbi şekilde devreye girmesidir.Oyalanacak ve israf edilecek vakit kalmamıştır.Türkiye için kader ve karar anı gelmiştir.Ya bir ve beraber kardeşçe yaşayacağız ya da dış dayatmalarla, bölgesel fay hatlarının kırılmasıyla tetiklenen şiddetli bir yıkıma maruz kalacağız.Sabırla, sebatla, anlayışla, hoşgörüyle, milli ilke ve ülkülere sadakatle birlik ve kardeşliğimizi perçinlemenin, pekiştirmenin ve pekleştirmenin tarihi mesuliyeti omuzlarımızdadır. “Hayırlı başlangıcın ivmesi olmuştur” Türk vatanı; üzerinde yaşayan, altında yatan, henüz doğmamış bulunan herkesindir.İmralı ile DEM Parti temsilcileri arasında 28 Aralık 2024 tarihinde gerçekleştirilen görüşme ve bu görüşmenin genel hatlarıyla medyaya yansıyan bazı bölümleri demokrasiyi, Türk-Kürt kardeşliğine bağlanan umutları nispeten takviye etmekle kalmamış hayırlı bir başlangıcın ivmesi olmuştur.Sırayı sözden eylem safhasına geçiş almalı, nihayetinde müspet ve müşahhas sonuçların kademe kademe sahnelenmesi gecikmeksizin ifa ve ilan edilmelidir. 2025, Türk ve Türkiye Yüzyılının ikinci yılıdır. “Ne müzakere ne de mütarekeden söz açılabilecektir” Bu yıl içinde önümüzdeki yüz yılın barış ve huzur temeli ortak iradenin eşgüdümünde kazılacaktır.Ne müzakere ne de mütarekeden söz açılabilecektir; terörsüz ve huzurlu Türkiye’nin müteyakkız doğruluşuyla yeni yüzyılın müjde ve mükafatını ihtiva eden mütemadi manifestosu çok yakında tekemmül edecektir.Sınırlarımızın diğer yakaları krizden krize savrulurken kendi içimizde birbirimizin can suyu olmanın zamanı gelip çatmıştır.Devir Türk Devri, Yüzyıl barış içinde var olacak Türkiye’nindir.2024 yılında uzaya ayak basan Türk astronotunun önümüzdeki dönemlerde sayıları artmalıdır.Erzincan’ın İliç ilçesinde bulunan bir maden işletmesinde yaşanan toprak kaymasında hayatlarını kaybeden işçilerimiz Türk milletinin tamamının yüreğine ateş düşürmüştür.Acılarımızın, kayıplarımızın ve gözyaşlarımızın kimliğini sorgulamak akıl dışılıktır.2024 yılında ilk uçuşunu yapan Milli Muharip Uçağımız Kaan hepimizin, milletimizin tamamının ortak gururudur.Doğumuz üzülürken batımızın sevinmesi diye bir şey hiç görülmemiştir.Türk ve Kürt kardeşliğini hiçbir tuzak ve tertip tahrip edememiş ve edemeyecektir.Diyarbakır’ın Bağlar ilçesinde katledilen Narin yavrumuz, Tekirdağ’ın Malkara ilçesinde hayattan kopartılan Sıla yavrumuz 2024 yılında hepimizi kahretmiştir.Adımız ve anılarımız acılarımız kadar bir ve aynıdır.Çözümsüzlüğe havale edilip muhasım çevrelerin eline koz olarak geçecek, müteakiben aleyhimize silah gibi kullanılacak hiçbir sorun alanımız olmamalıdır.Milli birlik ve dayanışma hasletimiz Cudi kadar göz alıcı, Toroslar kadar sıralı, Fırat kadar engin, Dicle kadar coşkun, zeybek kadar canlı, bar, horon ve karşılama kadar heyecanlıdır.Türkiye iç çatışma girdabına asla düşmeyecektir.Ortadoğu’nun kaos salgını Türkiye’mize bulaşamayacaktır.Bilakis ve bilahare dostluk ve barış kuşağı etrafımızı kuşatacaktır.2025, Türk ve Türkiye Yüzyılının huzur ve sükûnet sayfasını iyice aralayacak, anlaşmazlık ve uyuşmazlık kilitlerini açan ferah, feragat ve refah sıçramasıyla uçurumları kapatacaktır.Emevi Camii’nde kılınan şükür namazından rahatsız olan, garabet şeklinde şükür namazının kazası olmayacağını söyleyerek dinden diyanetten ne kadar uzak olduğunu gösteren, okunan Fetih Suresi’nden dolayı da bunalıma giren kifayetsiz muhterisler basit ve bayağı tutumlarının bedeli yüksek akıbetine muhakkak katlanacaklardır.2025, Türkiye’nin ve Türk milletinin yılı olacaktır.2025, bin yıllık kardeşliğimizin çelikleştiği, bölünme rüyası görenlerin sukutu hayale uğradığı, bölücü terörün kökünün kazındığı kutlu doğuma sahnelik yapacaktır.1 Ocak 2025’te karşılayacağımız mübarek üç ayların ve bir gün sonra idrak edeceğimiz Regaip Kandilinin nice manevi güzelliklere vesile olması niyazımla birlikte; büyük Türk milletinin, bütün Türk vatandaşlarının, Türk-İslam aleminin, huzur ve barışa susamış insanlığın yeni yılını kutluyorum.Yöresi, kökeni ve anasının dili ne olursa olsun milletimin her evladını hasret, hürmet ve muhabbetle kucaklıyor, en iyi dileklerimi paylaşıyorum.Filistin’de varoluş mücadelesi veren kardeşlerimize Rabbim’den kolaylıklar diliyorum.Vatan ve millet yolunda kara toprağın bağrına giren kahraman şehitlerimize, Gazze ve Lübnan başta olmak üzere soykırıma maruz kalan mazlum din kardeşlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmetler temenni ediyorum.Yeni yılda; yeni Türkiye, yeni yüzyıl ve yeni hayatın muhterem kazanımlarıyla Türk milletinin yeni bir destan yazacağına canı gönülden inanıyorum.

Source: Internet Haber


Bahçeli: Türkiye için karar anı geldi

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, yeni yıl mesajında, DEM Parti nin İmralı ziyaretine ilişkin, İmralı ile DEM Parti temsilcileri arasında 28 Aralık 2024 tarihinde gerçekleştirilen görüşme ve bu görüşmenin genel hatlarıyla medyaya yansıyan bazı bölümleri demokrasiyi, Türk-Kürt kardeşliğine bağlanan umutları nispeten takviye etmekle kalmamış hayırlı bir başlangıcın ivmesi olmuştur dedi. Bahçeli, Sırayı sözden eylem safhasına geçiş almalı, nihayetinde müspet ve müşahhas sonuçların kademe kademe sahnelenmesi gecikmeksizin ifa ve ilan edilmelidir ifadelerini kullandı. MHP lideri, Bu yıl içinde önümüzdeki yüz yılın barış ve huzur temeli ortak iradenin eşgüdümünde kazılacaktır. Ne müzakere ne de mütarekeden söz açılabilecektir; terörsüz ve huzurlu Türkiye’nin müteyakkız doğruluşuyla yeni yüzyılın müjde ve mükafatını ihtiva eden mütemadi manifestosu çok yakında tekemmül edecektir ifadelerini kullandı. Bahçeli nin açıklamaları şöyle: Yeni yılın arifesinde en kalbi duygularla, hürmet ve muhabbetle selamlarımı iletiyor, milli varlığımız ve birliğimiz payidar olsun diyorum. Tarihsel değişimlerin hızlandığı, coğrafya temelli hesapların güncellendiği bir yılı geride bırakıyor; yepyeni ümitlerin, düğümü açılmamış beklentilerin, gün yüzü görmemiş gelişmelerin kundağı ve kuluçkası olan taptaze bir yıla giriş yapıyoruz. Takvim yapraklarından kopan her yılın samimi, sağlıklı, sağduyulu, safsatadan uzak ölçüde muhasebe ve mütalaası hiç kuşkusuz geleceğin doğru okunmasında altın bir fırsattır. Önyargıların tasallutuna kapılmadan, hayatın gerçeklerine kapanmadan, politik ve ideolojik dogmaların sinsi davetine kanmadan akli, ahlaki ve ruhi arka plana dayanan sosyal, ekonomik ve siyasal kalkınma vizyonuyla yeni yüzyılı lehimize çevirmemiz mümkündür. Mücadelemiz süper güç Türkiye’nin gerçekleşmesine hizmettir. Yaşanmış ve hıfza emanet edilmiş yılları üst üste biriken hadiseler yığını veya meydana gelmiş hikâyeler mecmuu olarak değil, ders alınması gereken, sonuç çıkartılması icap eden, bununla birlikte önümüzü aydınlatması lazım gelen bir zaman kervanı şeklinde ele almak en makul tercihtir. Ağırlaşan yüklerden kurtulmanın, çağın hızına ayak uydurmanın, değişmez değerlerimize tutunmanın, her anı karmaşık karar vermeyi ve keskin zekayı gerektiren tarihi misyonumuz istikametinde inançla ve irfanla yürümenin haricinde her arayış, her amaç, her arzu çıkmaz sokaktır. 2024 yılı Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni yüzyılında ilk eşik, ilk eşref, ilk etaptır. Bu vasfı ve varlığıyla 2024 yılının maşeri vicdan ve milli hafızada mühim ve müstahkem bir mevkie tekabül ettiği her türlü izah ve ifadeden varestedir. Türk ve Türkiye Yüzyılı hedeflerinin tıpkı bir saat kadranı gibi işleyen ve sesi işitilen çarkı önümüzdeki yüzyılın ana çerçevesini ihata etmektedir. Yerimizde saymaya, vakit kaybetmeye, olanla yetinmeye, hayatı ve hadiseleri uzaktan seyretmeye ne halimiz ne de hakkımız vardır. En başta Asya, Afrika ve Ortadoğu olmak üzere; tüm dünyanın zor sınavlardan, zorlu sınamalardan geçtiği tarihi bir kavşakta ülkemizin muazzam bir şuurla kalkışa geçmesi, yoğunlaşan dış basınca karşı iç barış ve kardeşlik kümesini bütünlük içinde tutma gayesi ve gayreti ancak büyük medeniyet ve milletlere has bir meziyet olarak değerlendirilmelidir. Doğası gereğince, hayat ve siyaset geriye değil ileriye doğru akmaktadır. Bu akışı kesmek, değilse bile debisini azaltmak amacıyla yapılan veya yapılması muhtemel olan çoklu provokasyonlara karşı uyanık olmak, her türlü ihtimali gözeterek milli ve manevi ortak paydada kenetlenmek tehlikeleri en az seviyeye indirecek hamle üstünlüğünü ikmal edecektir. İnsan kaderinin göze çarpan müessir ve münhasır özelliklerinden birisi de bugün atılan adımların kendisini nereye götüreceğini bilmemesidir. Kader planımıza koordinat çizen bir başka vaki gerçek de şudur: Ağzımızdan çıkan her söz ebediliğin bir köşesinde erguvan gibi kanamakta ve yankılanmaktadır. Bu nedenle bin ölçüp bir konuştuğumuz sözler bir yanda özümüzün hüneri, diğer yanda da özgüvenimizin hüsnüniyet ve hüküm özeti olmalıdır. Klişelerle beslenen, ezberlerle benimsenen, statükoyla belirginleşen, peşin hükümlerle belgelenen bir hayat ve siyaset sürecinin yeni ufuklara yelken açması, tehlikeleri aşarak güvenli limanlara demir atması görülmüş, duyulmuş, tecrübe edilmiş bir şey değildir. Yeni yüzyılın ana çatısı kutuplaşmayı dışlayıp kucaklaşmayı esas amil kabul eden kaynaşma menşeli yeni bir siyasetle örülmelidir. Kronik ve kemikleşmiş ihtilafları üzerinde uzlaşılmış milli ilkeler temelinde ele almak artık bir mecburiyettir. Yeterince dış düşman varken, yeterince iç huzur ve barış hazinemizi yağmalamak için kuyruğa giren zulüm ve zillet failleri ortadayken, aramızda ve içimizde muhasım odak üretmenin hiçbir sonu olmayacağı gibi sonucu da yoktur. Bu mukadder gerçeği müdrik bir vicdanla ve objektif esaslara bağlı bir görüş derinliğiyle kavramak meselelerin can alıcı noktasına nüfus etmeyi kolaylaştıracak, ülkemize ve milletimize mukayeseli üstünlük kazandıracaktır. Türkiye dar kalıplara, vesayet kapanlarına, taviz ve teslimiyet kabuklarına sığmayacak, sığdırılamayacak kadar büyük bir ülkedir. Türkiye Cumhuriyeti, bütün Türk vatandaşlarının şan ve şerefi; istiklal ve istikbal şevketidir. Türk milleti ayrılmayacak, ayrışmayacak, kopmayacak, bölünmeyecek kadar iç içe geçen, aynı zamanda mensubiyet onurunu şuur hisarlarında bayraklaştırmış her insanımızın birbiriyle yekvücut halinde birleşerek can verdiği beşeri bir zirvedir. Hiçbir zırva, hiçbir zırlama, zehir karışımlı hiçbir zıtlık bu zirveyi aşağıya çekemeyecektir. Türk tarihi, Türk kültürü, geçen Türk asırları üzerinde yaşadığımız coğrafyayı vatan yapan kardeşlik kuvvesinin ve kader ortaklığı kudretinin marifetiyle önümüzdeki yüzyıla izi ve iradesi asla silinmeyecek bir mühür vuracaktır. Bu kapsamda herkesin milli ve manevi değerler muhtevasında birleşmesi ve el ele vermesi yalnızca bugünümüzü değil aynı şekilde geleceğimizi de güvenceye kavuşturacaktır. Tarihi bir film şeridine benzer şekilde geri sarmak söz konusu değildir. Ancak tarihin ve coğrafyanın ötelerin ötesinden süzülüp gelen mesajlarına kulak verilmesi, buna müzahir bir gelecek kubbesinin altında toplanılması, ezcümle Türk ve Türkiye Yüzyılı vizyonunun hayata geçmesi kaçınılmazdır, bu siyasi ve stratejik yükseliş elbirliğiyle sağlanacaktır. Komşu ülkelerde vasat bulan kırılmalar, yumuşama göstermeyen sert cepheleşmeler, devamlı mesafe alan soğuk ve sıcak çatışmalar, biri biterken diğeri başlayan dış bağlantılı operasyonlar; ortak tarih, inanç ve kültür boyutlarıyla birlikte jeopolitik sarkaç da dikkate alındığında Türkiye’nin her zaviyeden ilgi sahasına girmektedir. Özellikle 27 Kasım 2024 tarihi itibariyle Suriye’de yaşanan seri ve baş döndürücü gelişmeler katil Esad’ın 8 Aralık’ta ülkesini terk etmesiyle yeni bir dönemin miladı olmuştur. Suriye’nin istikrarı, huzuru ve barışçıl siyasi ortamı bölge ülkeleriyle Türkiye’nin ortak yararınadır. Suriye’de provası yapılan ve devamlı tahrik edilen etnik ve mezhep temelli kamplaşmanın ülkemiz ve bölgemiz adına devasa tehditler vaat ettiği de açıktır. Şam’da tezahür eden geçiş hükümetinin ilerleyen aylarda geçici yönetimi kurması, Suriye’de yaşayan her kesimi ve herkesi bir ve eşit telakki etmesi, bu ülkenin derlenip toparlanmasının ana dinamiğini oluşturacaktır. Bölgesel ve küresel çıkar gruplarının, yayılmacı siyaset takip eden vandal emelli ülkelerin Suriye’yi iç savaş şartlarına sürükleme hazırlıklarına tetikte ve teyakkuz halinde duruş göstermek elbette mutlak bir zorunluluktur. Belirlenmiş takvim çerçevesinde demokratik mekanizmaların gecikmeksizin çalıştırılarak Baas kalıntılarının tamamıyla silinmesi, seçimlerin olabilecek en kısa sürede yapılarak meşruiyet sorunlarının çözülmesi temennimizdir. Suriye’nin siyasi ve toprak bütünlüğü tartışma kabul etmeyen bir konudur. Üniter Suriye Cumhuriyeti daima Türkiye Cumhuriyeti’nin dost ve kardeş ülkesi olacaktır. İki ülke arasında kurulacak siyasi temaslar ve sahici diyaloglar bölge barış ve istikrarına çok güçlü destek verecektir. Dahası terörizme karşı ortak eylem planı ve ortak direniş kararlılığı iki ülke güvenliğini, karşılıklı yapıcı ve pozitif ilişkiler ağını tahkim ve temin edecektir. Yeni şartlarda, dönüşen konjonktürde, değişen güç dengelerinde, oyun kurucu Türkiye’nin karşısında PKK/YPG terör örgütünün Irak’ın kuzeyiyle birlikte Fırat’ın batısı veya doğusunda tutunması hayaldir ve tasfiyesi kaçınılmazdır. Mücavir topraklardan kaynaklanan terörist emel ve eylemlerinin harekat ve manevra sahası kalmamıştır. Silahlar ya gömülecek ya da silah tutanlar gömülecektir. Yurt içinde ve yurt dışında elinde silahla gezen hiçbir caniye ve terör örgütüne müsamaha yoktur. Bu çerçevede Suriye’de teessüs eden geçiş hükümetinin açıklamaları umut ve memnuniyet vericidir. Ne yurt içinde ne de yurt dışında teröre kesinlikle ödün verilmeyecektir. Türkiye Cumhuriyeti terörle mücadelesini dirayet ve cesaretle icra etmektedir, buna da devam edecektir. Geldiğimiz bu aşamada Kürt kardeşlerimiz oynanan kanlı oyunun içyüzünü okumuş, hıyanetin azılı figüranlarını tanımış, emperyalizmin cinayet kampanyasını görmüştür. Bu nedenle bölücü terör örgütünün Kürt kardeşlerimizin iradesine ve istikbaline ipotek koyma teşebbüsü boşa düşmüştür. Türk ile Kürt’ün arasına girmek, fitneye koçbaşılık yapmak, bozgunculuk ve bölücülük dayatmasıyla bin yıllık kardeşliği baltalamaya çalışmak boşuna bir hevestir. Türk milleti bu ihanete boyun eğmeyecektir. Komşu coğrafyalar kaynayıp karışmışken; dahası ülkeler deprem geçirirken Türkiye’nin milli birlik ve kardeşlik hissiyatını çok güçlü şekilde sahiplenmesi hayranlık uyandıran bir hususiyettir. İlkel, iradesiz ve inkarcı anlayışın hastalıklı bir uzvundan ibaret olan bugünkü yamalı ve yaralı muhalefet ne söylerse söylesin, bölücü terörün ülke gündeminden çekip çıkarılmasından korkup çekinen melez ve devşirme sözde milliyetçiler hangi iftiralarla avunursa avunsun, Türkiye iki asırlık ağırlığından kurtuluş için inisiyatif almıştır. Büyük çapta Türk-Kürt kardeşliğiyle inşa ve ihya edilen Türk milleti kimliği yeni yüzyılın demokratik itibarı, haysiyet ve hürriyet timsali olmayı hak etmektedir. Manasız kuşkulara, maksatlı kurcalamalara ve mesnetsiz kuruntulara yer yoktur. Ortada yeni bir çözüm veya açılım diye bir süreç hiç yoktur. Olan ve olması gereken milli beka ve gelecek adına muhataplarının aktif, önşartsız, hesapsız, hilesiz, güven veren ve hasbi şekilde devreye girmesidir. Oyalanacak ve israf edilecek vakit kalmamıştır. Türkiye için kader ve karar anı gelmiştir. Ya bir ve beraber kardeşçe yaşayacağız ya da dış dayatmalarla, bölgesel fay hatlarının kırılmasıyla tetiklenen şiddetli bir yıkıma maruz kalacağız. Sabırla, sebatla, anlayışla, hoşgörüyle, milli ilke ve ülkülere sadakatle birlik ve kardeşliğimizi perçinlemenin, pekiştirmenin ve pekleştirmenin tarihi mesuliyeti omuzlarımızdadır. Türk vatanı; üzerinde yaşayan, altında yatan, henüz doğmamış bulunan herkesindir. İmralı ile DEM Parti temsilcileri arasında 28 Aralık 2024 tarihinde gerçekleştirilen görüşme ve bu görüşmenin genel hatlarıyla medyaya yansıyan bazı bölümleri demokrasiyi, Türk-Kürt kardeşliğine bağlanan umutları nispeten takviye etmekle kalmamış hayırlı bir başlangıcın ivmesi olmuştur. Sırayı sözden eylem safhasına geçiş almalı, nihayetinde müspet ve müşahhas sonuçların kademe kademe sahnelenmesi gecikmeksizin ifa ve ilan edilmelidir. 2025, Türk ve Türkiye Yüzyılının ikinci yılıdır. Bu yıl içinde önümüzdeki yüz yılın barış ve huzur temeli ortak iradenin eşgüdümünde kazılacaktır. Ne müzakere ne de mütarekeden söz açılabilecektir; terörsüz ve huzurlu Türkiye’nin müteyakkız doğruluşuyla yeni yüzyılın müjde ve mükafatını ihtiva eden mütemadi manifestosu çok yakında tekemmül edecektir. Sınırlarımızın diğer yakaları krizden krize savrulurken kendi içimizde birbirimizin can suyu olmanın zamanı gelip çatmıştır. Devir Türk Devri, Yüzyıl barış içinde var olacak Türkiye’nindir. 2024 yılında uzaya ayak basan Türk astronotunun önümüzdeki dönemlerde sayıları artmalıdır. Erzincan’ın İliç ilçesinde bulunan bir maden işletmesinde yaşanan toprak kaymasında hayatlarını kaybeden işçilerimiz Türk milletinin tamamının yüreğine ateş düşürmüştür. Acılarımızın, kayıplarımızın ve gözyaşlarımızın kimliğini sorgulamak akıl dışılıktır. 2024 yılında ilk uçuşunu yapan Milli Muharip Uçağımız Kaan hepimizin, milletimizin tamamının ortak gururudur. Doğumuz üzülürken batımızın sevinmesi diye bir şey hiç görülmemiştir. Türk ve Kürt kardeşliğini hiçbir tuzak ve tertip tahrip edememiş ve edemeyecektir. Diyarbakır’ın Bağlar ilçesinde katledilen Narin yavrumuz, Tekirdağ’ın Malkara ilçesinde hayattan kopartılan Sıla yavrumuz 2024 yılında hepimizi kahretmiştir. Adımız ve anılarımız acılarımız kadar bir ve aynıdır. Çözümsüzlüğe havale edilip muhasım çevrelerin eline koz olarak geçecek, müteakiben aleyhimize silah gibi kullanılacak hiçbir sorun alanımız olmamalıdır. Milli birlik ve dayanışma hasletimiz Cudi kadar göz alıcı, Toroslar kadar sıralı, Fırat kadar engin, Dicle kadar coşkun, zeybek kadar canlı, bar, horon ve karşılama kadar heyecanlıdır. Türkiye iç çatışma girdabına asla düşmeyecektir. Ortadoğu’nun kaos salgını Türkiye’mize bulaşamayacaktır. Bilakis ve bilahare dostluk ve barış kuşağı etrafımızı kuşatacaktır. 2025, Türk ve Türkiye Yüzyılının huzur ve sükûnet sayfasını iyice aralayacak, anlaşmazlık ve uyuşmazlık kilitlerini açan ferah, feragat ve refah sıçramasıyla uçurumları kapatacaktır. Emevi Camii’nde kılınan şükür namazından rahatsız olan, garabet şeklinde şükür namazının kazası olmayacağını söyleyerek dinden diyanetten ne kadar uzak olduğunu gösteren, okunan Fetih Suresi’nden dolayı da bunalıma giren kifayetsiz muhterisler basit ve bayağı tutumlarının bedeli yüksek akıbetine muhakkak katlanacaklardır. 2025, Türkiye’nin ve Türk milletinin yılı olacaktır. 2025, bin yıllık kardeşliğimizin çelikleştiği, bölünme rüyası görenlerin sukutu hayale uğradığı, bölücü terörün kökünün kazındığı kutlu doğuma sahnelik yapacaktır. 1 Ocak 2025’te karşılayacağımız mübarek üç ayların ve bir gün sonra idrak edeceğimiz Regaip Kandilinin nice manevi güzelliklere vesile olması niyazımla birlikte; büyük Türk milletinin, bütün Türk vatandaşlarının, Türk-İslam aleminin, huzur ve barışa susamış insanlığın yeni yılını kutluyorum. Yöresi, kökeni ve anasının dili ne olursa olsun milletimin her evladını hasret, hürmet ve muhabbetle kucaklıyor, en iyi dileklerimi paylaşıyorum. Filistin’de varoluş mücadelesi veren kardeşlerimize Rabbim’den kolaylıklar diliyorum. Vatan ve millet yolunda kara toprağın bağrına giren kahraman şehitlerimize, Gazze ve Lübnan başta olmak üzere soykırıma maruz kalan mazlum din kardeşlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmetler temenni ediyorum. Yeni yılda; yeni Türkiye, yeni yüzyıl ve yeni hayatın muhterem kazanımlarıyla Türk milletinin yeni bir destan yazacağına canı gönülden inanıyorum. Yeni yılımız hayırlı ve uğurlu olsun diyorum.

Source: Habertürk


Gazze Şeridi”nde çadırları sular altında kalan Filistinlilerin yaşam mücadelesi her geçen gün zorlaşıyor

İsrail”in 7 Ekim 2023″te başladığı saldırılardan önce yaklaşık 2,3 milyon Filistinlinin yaşadığı Gazze Şeridi”nde soykırım 15 aydan uzun süredir devam ediyor.

Birleşmiş Milletler (BM) verilerine göre, İsrail saldırıları nedeniyle can kaybı ve yaralanmaların yanı sıra Gazze”de her 10 kişiden 9″u yerinden edildi.

Gazze”de yerinden edilen Filistinlilerin büyük kısmı, İsrail saldırılarında oluşan ağır yıkım nedeniyle derme çatma çadırlarda yaşamak zorunda kalıyor. Havaların soğumasıyla da Gazze”deki Filistinlilerin yaşam koşulları daha da zorlaştı.

Gazze Şeridi”nde yerinden edilen ve çadır hayatına mahkum edilen Filistinliler, açlık, susuzluk ve dondurucu soğuk altında yaşam mücadelesi veriyor.

İsrail saldırıları altında ikinci kış mevsimine giren 2 milyon yerinden edilmiş Filistinli, yeni bir insani felaketle karşı karşıya.

Defalarca yerlerinden edilen Gazze halkı, yırtık, sökük ve artık kullanılamaz hale gelen kumaş ve naylon çadırlarda kalıyor. Filistinlilerin kaldığı çadırlar, kış mevsimindeki yağmurlu ve fırtınalı hava nedeniyle sular altında kalıyor.

Kıyafet, yatak ve battaniye gibi temel yaşam gereksinimlerine ulaşamayan Filistinliler, yağmur suları altında kalan çadırlarını ve yakınlarını korumak için gece boyunca uyuyamadıklarını ifade ediyor.

Yağmur suyu altında kalan çadırda engelli oğlunu suyun içinde buldu

Gazze kent merkezinde yer alan Yermuk Stadı”nda kurduğu çadırı yağmur suyu altında kalan Filistinli İyad Ebu Avde, AA muhabirine yaptığı açıklamada pazar gecesinden pazartesi gününe kadar şiddetli yağmur nedeniyle zor anlar yaşadıklarını söyledi.

Ebu Avde, “9 yaşındaki engelli çocuğum İbrahim”i çadırın içine sızan yağmur suyunun altında kalmış şekilde bulduğum anlar çok zordu.” ifadelerini kullandı.

“Her dakika yaşadığımız trajedi çok ağır, yaşam koşullarımızın iyileşmesi için tüm dünyanın müdahale etmesi gerekiyor.” diyen Ebu Avde, kumaş ve naylondan yapılmış çadırlarda yaşamak zorunda kalan göçe zorlanan Filistinliler için bir çözüm bulunmazsa gelecek günlerde gerçek bir felaketin yaşanabileceği uyarısında bulundu.

Filistinli baba kullanılan çadırların soğuklara karşı korumadığını, yağan yağmurlarda da birkaç kez sular altında kaldığını ifade etti.

Avde, bir buçuk aydan fazla süre önce Gazze”nin kuzey kesimine zorla gönderildiğini ve orada 8 kişilik ailesi için çadır dışında barınak bulamadığını kaydetti.

Soğuk nedeniyle ölüm korkusu

Gazze Şeridi”nin kuzeyindeki Beyt Lahiya beldesinden zorla yerinden edildikten sonra zor şartlar altında Gazze kentindeki Şati Mülteci Kampı’nda yaşayan Yahya Gabun ve ailesi de derme çatma çadırda hayata tutunanlardan.

Anne İman Gabun, kış ve aşırı soğuklardan korunmak için her türlü seçeneği denediklerini ancak tüm çabalarının başarısızlıkla sonuçlandığını söyledi.

Çadırlarının çok kez sular altında kaldığını aktaran Gabun, “Evimizde insan gibi yaşıyorduk. Kışın soğuğundan korunmak ve yağmurdan korunmak için yeterli battaniyemiz vardı ama evde temin ettiğimizi çadırda sağlamak hiçbir zaman mümkün olmuyor.” dedi.

Çadırda henüz bir yaşını doldurmamış Kays isimli bebek dahil olmak üzere 5 kişi yaşadıklarını belirten Gabun, soğuk ve ısıtma ekipmanı eksikliği nedeniyle çadırda trajik koşullar altında yaşadıklarını ve soğuklar nedeniyle ölümle karşı karşıya olduklarını belirtti.

Anne Gabun sözlerini şöyle sürdürdü:

“Soğuk havalarda ve yağmurda en çok korktuğum şey, İsrail saldırılarının gölgesinde dünyaya gelen ve tüm acıları bizimle birlikte yaşayan oğlum Kays. Her an oğluma bakıp onu dikkatle izliyorum, çünkü onun soğuktan ölmesinden ya da biz dikkat etmeden suya batmasından endişe ediyorum.”

Hayır kurumlarının ve yardım kuruluşlarının çabalarının amacına ulaşamadığına işaret eden Gabun, Gazze”nin kuzeyinden gelen yerinden edilmiş insanların yaşamsal ihtiyaçlardan mahrum kaldığını şu an her şeye muhtaç durumda olduğunu vurguladı.

Gabun, uluslararası kurum ve tüm yetkililere daha insani bir yaşam için acilen önlem almaları çağrısında bulundu.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.

Source:


Çatışmaların sürdüğü Sudan”da Hristiyanlar Noel”i kutladı

Doğu Afrika ülkesi Sudan”da Nisan 2023″ten bu yana ordu ve HDK arasında süren çatışmalar nedeniyle altyapı, ekonomi, eğitim ve sağlık gibi alanlarda ciddi yıkım yaşanırken halk, türlü zorluklarla karşı karşıya kalıyor.

Birleşmiş Milletlere (BM) göre, çatışmalar sonucu 20 binden fazla kişi hayatını kaybetti, ülkeden ayrılanların sayısı 3 milyonu geçti, 9 milyona yakın kişi ülke içinde yerinden edildi. 25 milyondan fazla kişi ise insani yardıma muhtaç durumda.

Ülke üst üste iki yıldır top ve kurşun sesleriyle bomba patlamalarının gölgesinde Noel kutlamalarına tanık oluyor.

Hartum”un sokaklarında dekoratif ışıklar ve kutlamalar daha önceki gibi olmasa da bu durum, Hristiyan inancına mensup Sudanlıların ordunun kontrolü altındaki bazı kiliselerde Noel”i kutlamasına engel olmadı.

Hartum”da bulunan Hristiyanlar, Umdurman bölgesinin Kereri Mahallesi”nde bir kilisede Hartum Valisi Ahmed Osman Hamza”nın da katılımıyla Noel kutlaması yaptı.

“Hükümet zor koşullara rağmen kiliseye destek veriyor”

Kereri Kiliseler Birliği Başkanı Papaz Angelo ez-Zaki, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Hartum Valisi Hamza”nın Noel kutlamalarına katılmasından memnuniyet duyduklarını ifade ederek bunun, hükümetin zor koşullara rağmen kiliseye verdiği desteği teyit ettiğini belirtti.

Zaki, “Savaş nedeniyle bazı kiliseler yıkıldı, bazı rahipler öldü, kiliseler büyük zarar gördü.” dedi.

Kiliseler için güvenli yerlerin HDK”nin kontrol ettiği bölgeler değil aksine ordunun kontrolü altındaki alanlar olduğunu kaydeden Zaki, “HDK milislerinin Sudan”da hiçbir dostu yok zira onlar Müslümanları ve Hristiyanları yok ediyor, kiliseyi ve diğer her şeyi yok ediyor.” diye konuştu.

Zaki, HDK”ye karşı savaşta Sudan ordusuna tam destek verdiklerini dile getirdi.

“Onlar bizim vatan kardeşlerimizdir”

Kilisedeki Noel kutlamasına katılan Hartum Valisi Hamza da “Noel sevincini Hristiyanlarla paylaşmaya geldik, onlar bizim vatan kardeşlerimizdir.” ifadesini kullandı.

Hamza, “Dinlerimiz farklı olsa da Sudan hepimizi birleştiriyor. Hepimiz Sudanlıyız, ayrıca hepimiz ordunun arkasında duruyoruz.” dedi.

Noel kutlamalarının Umdurman”da güvenlik ve istikrarın kanıtı olduğunu söyleyen Hamza, insanların savaş koşullarına rağmen normal hayatlarını sürdürdüklerini belirtti.

Vali Hamza, kutlamaya katılan Hristiyanların çoğunun asker olduğunu, oğullarının da ön saflarda görev yapan askerler olduğunu dile getirdi.

Hristiyanların mutluluğunu paylaşmak için birçok Müslüman”ın da etkinliğe katıldığına işaret eden Hamza, “Hristiyanları ve Müslümanları bu vatan birleştirdi.” diye konuştu.

Sudanlı Hristiyanlar

Ülkedeki Hristiyanların sayısına ilişkin resmi istatistik bulunamazken resmi olmayan verilere göre, Sudan”daki Hristiyanların, nüfusun yaklaşık yüzde 1,5 ile 5,4 arasında olduğu tahmin ediliyor. Bazı araştırmalara göre ise bu sayı 1,4 milyon olarak hesaplanıyor.

Sudan”da 2011 öncesine kadar Hristiyanlar, halkın yaklaşık yüzde 30″unu teşkil ederken Güney Sudan”ın ayrılmasıyla Hristiyan nüfusun büyük kısmı Güney Sudan”da kaldı.

Hristiyanların dinlerini özgür şekilde yaşadığı Sudan”ın farklı eyaletlerinde yaklaşık 500 kilise olduğu tahmin ediliyor.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.

Source:


HAK-İŞ: “asgari ücretin geçim ücreti olmaktan çıktığı bir Türkiye umut ediyoruz”

Hak İşçi Sendikaları Konfederasyonu (HAK-İŞ) Genel Başkanı Mahmut Arslan, yeni yıl için bir mesaj yayımladı.
HAK-İŞ olarak asgari ücretin geçim ücreti olmaktan çıktığı bir Türkiye umut ettiklerinin altını çizen Arslan, “2025 yılında; ekonomik krizlerin olmadığı, enflasyonun tek hanelere düştüğü, gelir dağılımı adaletsizliğinin ortadan kalktığı, refahın adil paylaşıldığı, istihdamın arttığı, işsizliğin azaldığı, asgari ücretin geçim ücreti olmaktan çıktığı ve sendikal baskıların son bulduğu emekçilerin yüzyılına yakışır daha güçlü bir Türkiye umut ediyoruz.” dedi.
Arslan, “Birlik ve beraberlik içerisinde sosyal diyalog anlayışıyla işçi-işveren ve hükümet hep birlikte bütün sorunlarımızın üstesinden gelebileceğimizi biliyoruz. Geçmişte başardık, yine yapabiliriz.” değerlendirmesinde bulundu.
“Barışın egemen olduğu bir dünya hayal ediyoruz”
2024″ün çalışma hayatı ve sendikal hareketler adına yoğun geçtiğini aktaran Arslan, “HAK-İŞ olarak Türk endüstriyel ilişkiler sistemini daha ileriye taşıyacak çalışmalara imza attık. Vergi, refahın adil paylaşımı ve emeklilik sistemi konusunda çözüm önerilerimizi içeren önemli raporları kamuoyu ile paylaştık.” ifadesini kullandı.
HAK-İŞ olarak 2025 yılında, savaşların son bulduğu ve barışın egemen olduğu bir dünya, ülkemizde de çalışma hayatındaki sorunların sona erdiği ve emekçilerin yüzyılı vizyonuna yakışır bir Türkiye umut ediyoruz. 2025 yılının ülkemize, milletimize, insanlığa ve büyük HAK-İŞ ailesine sağlık, mutluluk ve hayırlar getirmesini temenni ediyoruz.”

Source: Dünya Gazetesi


Sudan Tarım Bakanı Büşra: Sudan ve kıtlık kelimelerini yan yana getirmek tuhaf

Doğu Afrika ülkesi Sudan’da Nisan 2023’ten bu yana ordu ve Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasında çatışmalar devam ediyor.

Ülkedeki çatışmalar sebebiyle altyapı, ekonomi, eğitim ve sağlık gibi alanlarda ciddi yıkım yaşanırken halk, türlü zorluklarla karşı karşıya kalıyor.

Ordu ile bir zamanlar ona bağlı HDK arasında askeri reform ve entegrasyon gibi konulardaki anlaşmazlıklar nedeniyle süren çatışmaların sona ermesi için başlatılan tüm çözüm girişimleri sonuçsuz kaldı.

Birleşmiş Milletlere (BM) göre, çatışmalar sonucu 20 binden fazla kişi hayatını kaybetti, ülkeden ayrılanların sayısı 3 milyonu geçti, 9 milyona yakın kişi ülke içinde yerinden edildi. 25 milyondan fazla kişi ise insani yardıma muhtaç durumda.

Entegre Gıda Güvenliği Aşama Sınıflandırması”nın (IPC) 24 Aralık”ta yayınlanan raporunda, Sudan”ın eşi görülmemiş bir kıtlık krizinde olduğu ve nüfusun neredeyse yarısına denk gelen 24,6 milyon kişinin gıda güvensizliği yaşadığı belirtildi.

Bu nüfusun 15,9 milyonunun “kriz”, 8,1 milyonunun “acil durum”, 638 bininin ise “felaket” kategorisinde yer aldığı belirtilen raporda, ülkedeki 5 bölgede kıtlık tespit edildiği, Mayıs 2025″e kadar 5 bölgede daha kıtlık yaşanacağı ifade edildi.

Kıtlığa neden olarak kitlesel yerinden edilme, ekonomik sıkıntılar ve sosyal hizmetlerin çökmesi gösterildi.

Sudan, 75 milyon hektar verimli tarım arazisine sahip

Sudanlı Bakan Büşra, AA muhabirine, ülkesindeki gıda sorununu ve kıtlık yönündeki haberleri değerlendirdi.

Büşra, “Sudan ve kıtlık kelimelerini yan yana getirmek tuhaf. Sudan her şeyden önce bir tarım ülkesi ve bunu sağlayan tüm unsurlara sahip.” dedi.

Sudan’da tarıma uygun verimli arazinin tahminen 75 milyon hektar olduğuna dikkati çeken Büşra, “Sudan’da yağmur mevsimi de verimli geçiyor. Ayrıca dünyanın en uzun Nehri olan Nil Nehri buradan geçiyor. Nil suyu için 18 milyar metreküp tüketim kotamız var. Bununla beraber Sudan”a akan 5″ten fazla mevsimlik nehir var. Yeraltı suyunu saymıyorum bile. Sadece Nuba Su Havzasında 4 milyar metreküp su olduğu tahmin ediliyor.” diye konuştu.

“Sudan”da çok sayıda iklim bölgesi var”

Tarım Bakanı, Sudan”ın konumunun, çok sayıda mahsul ve meyveyi yetiştirmeye uygun olduğunu belirterek ülkedeki iklim çeşitliliğinin bunu sağladığını ve bunun pek çok ülkede bulunmayan bir özellik olduğunu ifade etti.

“Savan bölgelerde yetişen mısırı, soğuk bölgelerde yetişen buğdayı da yetiştiriyoruz” diyen Büşra, şunları kaydetti:

“Sudan’ın, Afrika”da olması, Kızıldeniz’e kıyısının olması, Asya ve Arap ülkelerine yakın olması ve Süveyş Kanalı yoluyla Avrupa”ya bağlanması sayesinde eşsiz bir coğrafi konuma sahiptir. Ticaret ve üretim girdilerinin değişimi konusu kolayca sağlanabiliyor.”

“Bütün bu gerçekler ortadayken Sudan ve kıtlık kelimeleri ilişkilendirilemez”

Bakan Büşra, Sudanlı çiftçilerin birikimli deneyimine dikkati çekerek “Bütün bu gerçekler ortadayken Sudan ve kıtlık kelimeleri ilişkilendirilemez.” ifadesini kullandı.

Bu yıl, Sudan halkının çoğunlukla tükettiği mısır ve darı gibi temel mahsuller de dahil olmak üzere 16 milyon hektarın hasadının yapılmakta olduğunu aktaran Büşra, “Bu iki mahsulü dış piyasadan temin etmek zor. Buğday ise dışarıdan kolayca alınabiliyor.” diye konuştu.

Büşra, “Kıtlık olduğunu iddia eden kuruluşlar, geçen sezon Sudan”da eylül ve ekim aylarında kıtlık olacağını iddia etmişlerdi ama bu da gerçekleşmedi. Aynı zamanda bu kuruluşlardan biri yanımıza gelerek mısır mahsulünü satın alma talebinde bulundu. Bir taraftan kıtlık ilan ediyorlar, diğer taraftan da bizden mısır alıyorlar.” dedi.

IPC”nin Sudan’da kıtlığın olduğuna dair raporuyla ilgili Büşra, şu değerlendirmeyi yaptı:

“IPC’nin kullandığı metodolojiye katılmıyoruz. Bu komiteyle birlikte çalışan bir grubumuz var. Raporların hazırlanmasında onlarla ortak oluyorlar. Komite, yayınlanan ortak rapora göre hareket etmeyerek yeni bir rapor hazırladı. Komite de raporu bize onaya göndermek yerine yayınladı ve haber ajanslarına sızdırdı. Raporu biz imzalamadan önce yayımladıkları kabul edilemez. Biz de IPC’den çekildiğimizi duyurduk.”

131 bin ton insani yardım ulaştı

Sudan İnsani Yardım Komiseri Selva Adem ise Sudan’a “dost” ülkelerden 131 bin ton insani yardım aldıklarını ve bunları Sudan”ın tüm bölgelerindeki ihtiyaç sahiplerine dağıttıklarını kaydetti.

IPC raporunun birçok nedenden dolayı mantıksız ve gerçekçi olmadığının altını çizen Adem, “Kıtlık ilan etmek için gereken temel unsurlar Sudan”da mevcut değil.” dedi.

Son olarak Adem, HDK’nin, “sistematik aç bırakma, şehirleri kuşatma, insani yardım dağıtımını engelleme” eylemlerine dikkati çekti.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.

Source:


Emine Erdoğan”dan yeni yıl paylaşımı

Emine Erdoğan, sosyal medya hesabından yeni yıla ilişkin paylaşım yaptı. Erdoğan paylaşımında, “Dünya, derin sınavlardan geçtiği bir yılı geride bırakırken Türkiye ise birlik ve beraberlik ruhuyla güçlenerek yoluna devam etti. 2025″e adım atarken dileğimiz, barışın her coğrafyada kök salması, savaş mağdurlarının yaralarının sarılması ve adil bir dünyanın inşasıdır.” ifadelerine yer verdi. Ayrıca paylaşımda yer alan videoda, Emine Erdoğan”ın Türkiye ve dünyada katıldığı programlardan kesitlere yer verildi.

Source: Internet Haber


Gazze”de zorla yerinden edilen Filistinlilerin çadırları sular altında kaldı

Gazze”nin orta kesimindeki Deyr Belah ile güneyindeki Han Yunus ve Refah”ta çadırlarda yaşayan Filistinliler, son birkaç saatte yağan şiddetli yağış nedeniyle yüzlerce çadırın sular altında kaldığını ve çöktüğü belirtti.

AA muhabirine konuşan Filistinliler, fırtınanın çok sayıda yıpranmış çadırda hasara yol açtığını; eşyaların yağmur sularında sürüklendiğini ve pek çok ailenin dün geceyi dışarıda geçirmek zorunda kaldığını aktardı.

Deniz seviyesindeki alanlar ile tarım arazilerindeki çok sayıda çadırın yağmur suları altında kaldığını kaydeden Filistinliler, sivil savunma ekipleri ve belediyelerin de imkansızlıklar nedeniyle olaya müdahale edemediğini ifade etti.

Filistinliler, İsrail saldırılarının devam ettiğine ve yardım malzemelerinin çok kısıtlı olduğuna işaret ederek, şiddetli soğuk havanın yaşadıkları sıkıntıları katlayarak artırdığını dile getirdi.

Bazı ailelerin su basmasını önlemek için çadırlarının etrafını toprak bariyerlerle çevrelediklerini kaydeden Filistinliler, ancak şiddetli yağmurun bunları da sular altında bıraktığını belirtti.

Sağanaktan etkilenen Filistinli aileler, maruz kaldıkları insani felaketle mücadele için uluslararası insani yardım kuruluşlarına barınak ve acil yardım sağlanması konusunda acilen müdahale çağrısında bulundu.

Filistin Sivil Savunma Müdürlüğü, gün içerisindeki açıklamasında dünden bu yana Gazze Şeridi”nde çadırları ve evleri yağmur suyu altında kalan yerinden edilmiş Filistinlilerden yüzlerce yardım çağrısı aldığını belirtti.

Sivil Savunma Müdürlüğü, ekiplerin sağanaktan zarar görenleri tahliye etmek için çalıştığını fakat barınmaya uygun yerlerin olmadığını da kaydetti.

Gazze Şeridi”nde, 29 Aralık pazar akşam saatlerinden bu yana şiddetli yağış ve soğuk hava dalgası etkili oluyor.

İsrail ordunun devam eden ağır saldırıları nedeniyle göçe zorlanan ve çadırlarda kalmak durumunda kalan Filistinliler, sağanak ve soğuk havada çadırlarda yaşam mücadelesi veriyor.

İsrail”in 7 Ekim”den bu yana Gazze Şeridi”ne düzenlediği saldırılarda yaklaşık 17 bin 492″si çocuk, 11 bin 979″u kadın olmak üzere 45 bin 541 Filistinli öldü, 108 bin 338 kişi yaralandı.

Enkaz altında halen binlerce ölü olduğu bildirilirken, halkın sığındığı hastane ve eğitim kurumları hedef alınarak sivil altyapı da tahrip ediliyor.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.

Source: