“Sosyal Sorunlar Gündemi – Emeklilikten Gençlere, Mizahın Sınırları”

Yardıma muhtaç emekli sayısı 12 kat arttı

En düşük emekli maaşının sadece 16 bin 881 liraya çıkarılmasının ardından milyonlar yine sefalete mahkum edildi. İktidarın emeklileri yok sayan politikaları nedeniyle emekli de yardıma muhtaç hale geldi. Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin sosyal yardımlarına başvuran emekli sayısındaki artış, milyonların geçim mücadelesini yeniden gözler önüne serdi. Yardım alan emekli sayısı 2023’ten bu yana 12 kat arttı.

2023 Eylül’de 6 bin 100 emekli belediyenin yardımlarından yararlandı. Bu rakam 2025 Haziran’da ise 74 bin 421’e yükseldi. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, “Emeklilik yeniden tanımlanmalı. Yoksullukla değil, insanca yaşamla anılmalı. Bu ülkede kimse yıllarca çalıştıktan sonra geçinememe korkusuyla yaşamamalı” dedi.

“En düşük emekli maaşı 16 bin 881 TL oldu. Bu rakamın hayatın gerçekleriyle ilgisi yok” ifadelerini kullanan Yavaş, “Kiralar, faturalar, ilaçlar, gıda derken; bir emekli bu maaşla nasıl geçinsin? Yıllarca alın teri döken, ülkesine hizmet eden insanlar bugün torununa harçlık veremiyor, markete giderken etiket okumadan bir şey alamıyor’’ dedi.

2 MİLYAR LİRAYI AŞTI

Belediye tarafından emeklilere yapılan toplam et desteği 405 milyon 355 bin 200 TL, yakacak desteği toplam 148 milyon 101 bin TL oldu. 534 milyon 498 bin 500 TL de genel ihtiyaç desteğinde bulunulduğu belirtildi.

Emekli için yapılan tüm yardımların toplamı 2 milyar 162 milyon 536 bin 200 TL olarak açıklandı. Öte yandan belediyeden yardım alan ve şartları uyan 74 bin 421 emekli vatandaşın Başkent kartlarına bugüne kadar 1 milyar 74 milyon 586 bin 500 TL’lik ödeme yapıldığı ifade edildi.

Son bir yılda yüzde 88’lik artış

Geçen yılın haziran ayında 39 bin 482 emekli Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin yardımlarından faydalanmıştı. Söz konusu rakam, Ocak 2025’te 59 bin 733’e, Şubat 2025’te 63 bin 803’e, Mart 2025’te 67 bin 449’a, Nisan 2025’te ise 68 bine çıktı. Belediyenin yardımlarından faydalanan emekli sayısı Mayıs 2025’te, 72 bin 108, Haziran 2025’te 74 bin 421 olarak açıklandı. Bu kapsamda 12 ayda belediyenin yardımlarından faydalanan emekli sayısındaki artış yüzde 88’e ulaştı. Emekliler 3 Temmuz’da maaşlarının insanca yaşam koşullarına çıkarılması talebiyle ülke genelinde eylemler düzenlemişti.

Source: Deniz Ayhan


Tunç Soyer”den dikkat çeken sözler: Şafak operasyonu ihtimali yok

İzmir Büyükşehir Belediyesi”ne yönelik düzenlenen “yolsuzluk” operasyonu kapsamında tutuklanan eski İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, “İçeride olmanın en güzel yanı sabaha karşı bir şafak operasyonuyla evinizin basılması ve gözaltına alınmanız ihtimalinin olmaması!” düşüncesini dile getirdi.

Soyer, “Gözaltına alındığınızda Devlet sizi nezarethaneye “atıyor” ve “kötü muamele” yapıyor. 3-5 saat değil tam 72 saat beton üzerinde bir çift battaniyeyle bırakıyor. 70 kişi tek bir alaturka tuvaleti kullanmak zorunda kalıyorsunuz. Bu da elbette taleplerin sıraya sokulmasıyla mümkün olabiliyor. Yani, 24 saatte bir kez yapılan temizlik nedeniyle son derece pis koşullarda ama ihtiyaç giderebiliyorsanız kendinizi mutlu hissediyorsunuz. Tutuklandığınızda ise Devlet sizi “emanet” olarak alıyor. Pek çok kuralla birlikte yaşayacağınız daha ilk andan anlaşılıyor ama o kuralların öğrenilmesi sürekli olarak “size söylerler” denildiği için biraz zaman alacağa benziyor.” ifadesini kullandı.

Soyer şunları kaydetti:

Gözaltına alındığım andan itibaren 5 gündür telefonsuz ve saatsizim. Benim gibi telefon elinden hiç düşmeyen biri için telefonsuzluğa alışmak da biraz zaman alacak galiba ama daha şimdiden alışmanın hoşuma gittiğini söyleyebilirim, zamanın akışını daha net hissedebiliyorsunuz. Hiç kuşkusuz zaman içeride yavaş akıyor.

İçerisi ilk andan itibaren bir tür sadeleşmeyi öğretiyor. Tek kişi kaldığım odamda bir karyola, bir plastik masa ve sandalye bir de fevkalade iyi çalışan bir vantilatör var. Bunlar ne kadar çok ve gereksiz eşyayla hayatımızı doldurduğumuzu düşündürttü bana. Ama daha çok kafa yormadan çok uykusuz geçen 4 günün ardından kavuştuğum yatağı çok sevdim ve deliksiz uyudum. İlk sabah çok kötü bir gaf yaptım. Uyandım, ışığı açmak için elektrik düğmesine bastım. Meğer acil durum düğmesiymiş, bir siren çaldı ve kısa süre sonra bir görevli kapıya geldi. “Çok özür dilerim ışığı açmak istemiştim” dedim. Neyse ki tüm süreçteki memurlar gibi çok büyük bir anlayışla “Sorun yok, tamam” diyerek rahatlattı beni.

Bu inzivada belli ki düşünmeye çok vaktim olacak ama ilk anda, benimle aynı kaderi paylaşan çok sevgili dostlarımı, çalışma arkadaşlarımı, yoldaşlarımı, birbirinden değerli insanları düşündüm.

Maalesef memleketimizde kötü haber hiç bitmiyor ve tez duyuluyor. İlk ziyaretçim Av. Deman Güler; Sevgili Zeydan Karalar, Muhittin Böcek ve Abdurahhman Tutdere Başkanların sabaha karşı gözaltına alındıkları haberini verdi. Çok üzüldüm, Zeydan Başkan daha dün akşam arkadaşının telefonundan benim için üzüldüğünü söylemişti. Dilerim akıbetleri bize benzemez ve tutuklanmazlar.

Maruz kaldığımız bu haksızlıklar kabul edilebilir değil. Hukuki dayanaktan yoksun suçlamalar ve tamamen hukuk dışı bir şekilde sürdürülen tutuklamalar aslında yok hükmünde ve mutlak butlanla batıl bence. Çünkü örneğin ben Türk Ceza Kanunu 158/1 maddesi nedeniyle tutuklandım. Bu madde hile ve desise ile bir çıkar ve menfaat elde etmek için bir kişinin aldatılmasını düzenleyen nitelikli dolandırıcılık suçudur. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı olarak ben planlı bir şekilde, hile ve desise yaparak bu suçu işlemişim. Kimi dolandırmışım, kimden ne menfaat elde etmişim bunların hiç biri savcılık dosyasında yok elbette ama ben bu suçtan tutuklandım. Onun için hukuken yok hükmünde bir karar diyorum.

Bugün ikinci ziyaretçilerim, önceki dönem Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ve değerli İzmir milletvekillerimizdi. Hem evimize, ailemize hem bana moral veren ziyareti için kendisine ve değerli eşlerine çok teşekkür ediyorum.

Dilerim Devletimizin aldığı “emanetler” fazla hasar görmeden ve itibarlarıyla birlikte sahiplerine ailelerine, ait oldukları hayata iade edilir. Adalet yerini bulur.

Zaman zaman cezaevi günlüğümü sizlerle paylaşmaya devam edeceğim. Arada sırada siz de bana yazarsanız sevinirim.

Source: Deniz Işık Balkan


Mizah maskesiyle değerlere hakaret! Sanat adı altında ne mukaddesat varsa aşağılandı

Mizah asırlar boyunca bu toprakların değerlerini aşağılamak için kullanıldı. Sözde komedi ve sanat adı altında milletin mukaddesatına dair ne varsa hedef alındı. 19. asırdan itibaren gazetelerin gündelik hayata girmeye başlamasıyla birlikte, karkatür sanatı da toplumda bilinmeye başladı. Dönemin atmosferi içerisinde, özellikle yabancı karikatüristlerin çizdiği karikatürlerde, Osmanlı Devleti”ni binbir emekle ayakta tutmaya çalışan ve imparatorluğun çöküşünü 33 yıl geciktiren Sultan 2. Abdülhamid Han, ağır hakaretlere uğradı. Gelin bir kaç örnekle inceleyelim… ASIRLIK KİRLİ SİCİL Davul dergisinin 27 Mayıs 1909 tarihli sayısının kapağında kasap çengeline asılmış devasa bir karikatür yayımladı. Karikatürde Sultan Abdülhamid”in uzun burnuyla alay ediliyordu. Karikatürde şu ifadeler yer alıyordu: “İstanbul”un muahharan gaib ettiği en büyük burun Tafsilat-ı lazime: Milyarderlerden biri bu burnu altı milyon liraya satın almak istemiş ise de maatteessüf elde edememiştir. Bu burun mukaddema Beşiktaş”a doğru uzamış iken bir hadise-i fevkalade neticesi olarak bu kere tebdil-i mekan etmiştir.” UTANMAZLIĞIN BÖYLESİ Karagöz dergisinin 19 Temmuz 1909 tarihli 102. sayısında tahttan indirilen Abdülhamid, kumarbaz ve paragöz olarak lanse ediliyordu. Sultan Abdülhamid karşıtı muhaliflerin çıkardığı Beberuhi dergisinin ikinci sayısında da Sultan Abdülhamit”in uzun burnu testereyle kesilirken resmediliyor. Burun kesildikten sonra da bir imparatorluğun hükümdarının suratı eşşek olarak tasvir ediliyordu. Musavver isimli dergi de yayımladığı bir karikatürde, Abdülhamid”in tahattan indirilişine yer verir. Fakat karikatürde, Abdülhamid”in etrafından kan damlaları akar. MÜSLÜMANLAR AŞAĞILANDI 1935 yılında Akbaba isimli dergide yayımlanan karikatürde ise Müslümanların sarığı kuru kafa bir iskette resmediliyor. Ve CHP”nin altı okuna atıf yapılarak, “Bu oklar varken, irtica kafasını kaldıramaz” deniliyor. 24 Temmuz 1931 tarihli karikatürde ise Müslüman Türk kadını, Yunan mitolojisindeki kadınlara benzetiliyor. 1933 tarihli bir karikatürde ise sarıklı cübbeli bir hoca, eli sopalı ve korkunç bir şekilde çizliyor. 28 ŞUBAT”TA ARTARAK DEVAM ETTİ 28 Şubat sürecinde ise bu saldırılar artarak devam ediyor. Gelin şimdi de onlara bakalım: 9 Mart 1998 tarihli Cumhuriyet Gazetesi”nde yayımlanan karikatürde, tesettürlü kadınlar alenen aşağılanıyor. “Bizler ikinci sınıf yaratık olmak istiyoruz” ifadeleri kullanılıyor. Böylece İslam”ın kadınlara değer vermediği algısı oluşturuluyor. UTANILACAK ÇİZİMLER! Cumhuriyet Gazetesi”nin 11 Mayıs 1997 tarihli nüshasında ise, çocuklar üzerinden bile İslam”â hakaret ediliyor. Başörtülü ve sarıklı çocukların varlığı inkar edilen karikatür, mizah tarihinin en aşağılık çizimlerinden biri olarak hafızalardaki yeriin koruyor. 8 Mayıs 1997 tarihli nüshalarında bulunan karikatürde ise türbanlı kadınlar vampir olarak lanse ediliyor. KARA MİZAH 25 Mart 1998 tarihli Cumhuriyet Gazetesi”nde ise başörtülü kadınlar, rejim karşıtı olarak gösteriliyor. Başörtülü kadınların evlatlarının kurduğu devlet, sanki mütedeyyin insanlar tarafından yıkılmak isteniyormuş gibi iğrenç bir kara propaganda yürütülüyor.

Source: Harun Sekmen


İşgalci değiliz depremzedeyiz

İzmir”de 30 Ekim 2020″de meydana gelen depremin ardından Büyükşehir Belediyesine ait Uzundere konutlarına yerleştirilen depremzedeler, tahliye kararının mahkemece durdurulmasına rağmen evlerindeki elektrik ve sularının kesildiğini savunarak tepki gösterdi. Depremzedeler adına açıklama yapan avukat Melahat Özge Oğuz, İzmir depreminin ardından evleri hasar gören ailelerin dönemin İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer tarafından Uzundere”deki konutlarına yerleştirildiğini hatırlattı. Ancak bu süreçten sonra 6 ayda bir tahliye yazılarının gelmeye başladığını ifade eden Oğuz, şunları söyledi: “10 gün önce İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından gelen yazı ile 9 ailemizin tahliyesini istediler. İzmir 6. İdare Mahkemesi”ne davamızı açtık ve yürütmeyi durdurma kararı aldık. Belediyenin göndermiş olduğu yazıda 4 Temmuz diyordu. Ancak idare mahkemesinden aldığımız kararla bu işlem durdu. Ama bugün biz hukuku yaşamıyoruz. Çünkü bugün 9 ailenin yürütmeyi durdurma kararına rağmen elektrik ve suyu kesildi.” “BU YAPILAN İNSANLIK DIŞI” Zor durumda kaldıklarını belirten depremzede Günay Boylu ise 30 Ekim depreminin ardından yüzlerinin bir türlü gülmediğini anlattı. İzmir Büyükşehir Belediyesine tepki gösteren Boylu, “Belediye her tebligat gönderdiğinde bize “işgalci” diyor biz işgalci değiliz. Bizler depremzedeyiz. Kimse isteyerek burada güle oynaya kalmıyor. Çok teşekkür ediyoruz. Tunç Soyer buraya depremzedeleri yerleştirdi. Biz burada zaman içinde şov malzemesi olarak kullanıldık. Her sene aynı terane “çıkın artık süreniz doldu” diyorlar. Bugün bir baktık, elektriklerimiz ve sularım kesilmiş. Biz burada elektrik ve suyumuzu ödeyelim diye teklifte bulunduk. Hatta kira da ödeyelim dedik. Yürütmeyi durduruyoruz. Karar belediyeye tebliğ edilmesine rağmen bir bakıyoruz, elektrik ve suyumuz kesiliyor” dedi. Boylu, evlerinin tamamlanmasının ardından konutlardan çıkacaklarını sözlerine ekledi. Metin Durur da yaşananların insanlık dışı olduğunu, mahkemeye rağmen zor durumda bırakıldıklarını anlattı.

Source:


Gençlerin dilinden anlamayanlara 20 Z kuşağı jargonu

Dijital çağın içinde büyüyen Z kuşağı, sosyal medya ve internet kültürünün etkisiyle son yıllarda kendisine özgü bir dil ve iletişim biçimi geliştiriyor. Bu dil, sadece kelimelerden ibaret olmayıp, aynı zamanda sosyal kimlik, psikolojik süreçler ve toplumsal ilişkilerin yansıması olarak karşımıza çıkıyor. Z kuşağının kullandığı jargonlar; bireylerin benlik algısı, sosyal bağları ve psikolojik dayanıklılığı üzerinde önemli etkiler yaratıyor. Ancak bu jargonlar, kuşaklar arası iletişimde zorluklara, yanlış anlamalara ve çatışmalara da yol açabiliyor. Klinik Psikolog F. Arzu Beyribey, Z kuşağının kullandığı jargonlar ile ilgili bilgi vererek ebeveynler ile yeni neslin gençlerine önerilerde bulundu.Z KUŞAĞININ EN ÇOK KULLANDIĞI 20 JARGON Gaslighting: Bir kişinin gerçeklik algısını manipüle ederek kendini sorgulatması, psikolojik istismar türüdür. Onun söylediklerine güvenmemek zorundayım, çünkü sürekli beni gaslighting yapıyor, Kendimi haklıyken, haksız hissettiriyor gibi söylemler buna örnek gösterilebilir. Pick Me Woman: Erkeklerin onayını kazanmak için diğer kadınları küçümseyen, kendini farklı göstermeye çalışan kadın anlamına gelmektedir. Sürekli Ben diğer kızlar gibi değilim diyerek dikkat çekmeye çalışıyor, tam bir pick me woman gibi kullanımları vardır. Simp: Karşı cinsin onayını almak için aşırı fedakarlık yapan, kendini değersizleştiren kişiye söylenmektedir. Örnek: Her istediğini yapıyor, karşılık beklemeden; tam bir simp olmuş. Ghosting: İletişimi aniden ve açıklama yapmadan kesme davranışıdır. Örnek: Bir anda mesajlarıma cevap vermemesi, beni tamamen ghosting e maruz bıraktı. Flex: Sahip olunan bir şeyi göstermek, hava atmak. Örnek: Yeni aldığı arabayı sürekli paylaşıyor, resmen flex yapıyor. Clout: Sosyal medyada veya toplumda sahip olunan prestij, güç veya popülerlik. O, sadece clout için bu tartışmaya girdi gibi kullanımları vardır. Cancel Culture: Bir kişinin veya kurumun hatalı davranışları nedeniyle sosyal medyada boykot edilmesi veya dışlanması şeklinde bilinmektedir. Örnek: Ünlü oyuncu, yaptığı açıklamalar yüzünden cancel culture a maruz kaldı. Mood: O anki ruh hali veya duygu durumunu ifade etmektedir. Bugün hiç konuşmak istemiyorum, tam bir mood halindeyim şeklinde çevrenizden duyabilirsiniz. Stan: Bir kişiye veya gruba aşırı hayranlık duymak, desteklemek. Örnek: O grubu yıllardır stan ediyorum, her şarkılarını dinlerim. Thirsty: Aşırı ilgi veya onay arayışı içinde olmak. Sürekli beğeni bekliyor, biraz thirsty olmuş gibi cümlelerle ifade edilir.Lowkey / Highkey: Lowkey gizli, fark ettirmeden; highkey ise açıkça, gizlemeden anlamına gelmektedir. Örnek: Lowkey onu seviyorum ama kimseye söylemiyorum. Vibe: Ortamın veya kişinin yaydığı enerji, his. Bu kafede çok güzel bir vibe var, burada kalalım gibi kalıplarda kullanılır. Salty: Bir konuda alınmış, kızgın veya kırgın olmaktır. Örnek: O, kaybettiği için biraz salty davranıyor şeklinde gençlerden duyabilirsiniz. Cap / No Cap: Cap yalan, abartı; no cap ise gerçek, doğru anlamında kullanılmaktadır. Örnek: Bu söylediğin tamamen cap, inanma. / No cap, gerçekten çok iyiyim. Extra: Gereğinden fazla abartılı, dramatik davranmak. Örnek: O, her konuda çok extra davranıyor, bazen yorucu olabiliyor. Love Bombing: Kısa sürede aşırı sevgi, ilgi göstererek karşı tarafı etkileme ve kontrol altına alma taktiği. İlişkinin başında sürekli hediyeler ve iltifatlarla beni love bombing yaptı en sık kullanımlarından biridir. Receipts: Bir iddiayı veya suçlamayı kanıtlayan belge, ekran görüntüsü veya videoya verilen isimdir. Örnek: Tartışmada haklı olduğunu kanıtlamak için receipts gösterdi. Shook: Şaşırmış, sarsılmış veya etkilenmiş olmak. O haberi duyunca tamamen shook oldum gibi söylemlerle ifade edilir. Slay: Çok başarılı veya etkileyici olmak, göz kamaştırmak. Örnek: Bugün kıyafetinle gerçekten slay yaptın. Woke: Sosyal adalet ve farkındalık konusunda bilinçli ve duyarlı olmak. Örnek: O, çevre sorunları hakkında çok woke bir insan. JARGONLARIN KUŞAKLAR ARASI ÇATIŞMALARINDAKİ ROLÜ Z kuşağı jargonları, ebeveyn kuşakları ile gençler arasında kuşak çatışmalarını derinleştirmektedir. Kuşak çatışması, farklı yaş gruplarının değerler, normlar ve iletişim biçimlerinde yaşadığı uyumsuzluk olarak tanımlanmaktadır. Jargonlar, bu çatışmanın dilsel boyutunu oluşturmaktadır. Örneğin, ebeveynler ghosting kavramını anlamayabilir ve bunu kişisel reddedilme olarak algılayabilir. Gençler ise bu terimi sosyal ilişkilerde sınır belirleme yöntemi olarak görür. Benzer şekilde, cancel culture ebeveynler tarafından aşırı tepki olarak algılanırken, gençler bunu sosyal sorumluluk olarak değerlendirir.Bu farklı algılar aile içi iletişimde çatışma ve duygusal kopukluk riskini artırabilmektedir. Klinik psikoloji açısından, bu çatışmalar stres, anksiyete ve problemli ilişkiler yaratabilmektedir. Bu nedenle, kuşaklar arası anlayış ve empati geliştirmek, psikolojik sağlığın korunması için kritik önemdedir.EBEVEYNLERE VE YENİ NESİLE 4 ÖNERİ Ebeveynlere; Jargonları Öğrenin: Z kuşağının kullandığı terimleri araştırarak, onların dünyasını anlamaya çalışın. Empatik Dinleme: Gençlerin duygularını yargılamadan dinleyin, güvenli iletişim ortamı yaratın. Esnek Olun: Geleneksel değerlerle modern yaşam arasında denge kurun, yeni neslin farklılıklarını kabul edin. Profesyonel Destek: Kuşak çatışması derinleşirse, psikolojik destek almaktan çekinmeyin.Yeni nesile; Bilinçli Dil Kullanımı: Jargonları iletişimi kolaylaştırmak için kullanın, aşırıya kaçmayın. Psikolojik Farkındalık: Manipülatif davranışlara karşı bilinçlenin, sınırlarınızı koruyun. Özgünlük ve Özsaygı: Başkalarının onayına aşırı bağımlı olmaktan kaçının, kendi değerlerinize odaklanın. Empati Geliştirin: Ebeveynlerinizin perspektifini anlamaya çalışarak kuşaklar arası köprüler kurun.Z kuşağının jargonları, onların kimliklerini, sosyal ilişkilerini ve psikolojik süreçlerini yansıtan dinamik ve çok katmanlı bir yapıya sahiptir. Bu terimler, sadece güncel dilin bir parçası değil, aynı zamanda bireylerin kendilerini ifade etme biçimleri, sosyal kimlikleri ve psikolojik deneyimlerinin göstergesidir. Klinik psikoloji perspektifiyle bakıldığında, jargonların hem işlevsel hem de zararlı yönleri vardır; bu nedenle bilinçli ve ölçülü kullanımları önemlidir. Kuşaklar arası iletişimde jargonların anlaşılması, empati ve esneklikle desteklenmelidir. Ebeveynler ve gençler arasındaki bu dilsel ve kültürel farklılıkların köprülenmesi, aile içi uyumu ve bireysel psikolojik sağlığı güçlendirecektir. Böylece, insan soyunun sosyal ve psikolojik evrimi daha sağlıklı ve sürdürülebilir bir zeminde ilerleyebilir.

Source: Habertürk


“Hayır” demekte zorlanıyor musunuz? Sebebi çok daha derinlerde saklı…

Hayatının bir noktasında sen de hissettin mi bunu? Bir ortamdasın… İnsanlar gülüyor, sohbet ediyor, seni seviyor gibi görünüyor. Ama sen içten içe şu soruyu soruyorsun: “Gerçekten beni mi seviyorlar? Yoksa sadece gösterdiğim hâli mi?” İşte bu sorunun içinden yükselen şey, görülme arzusudur. Ama sadece fark edilmek değil bu… Olduğun hâl ile, hiçbir rol yapmadan, hiçbir şeyi gizlemeden, olduğun gibi kabul edilme özlemidir. Çocuklukta başlar bu ihtiyaç. İlk bakışlarla, ilk sözlerle, ilk sessizliklerle… Ve eğer görülmediysen… Eğer hislerin ciddiye alınmadıysa, susturulduysa, yok sayıldıysa… Bir şey olur: İçten içe kendini saklamaya başlarsın. Ve zamanla, kendin olmaktan vazgeçip insanların seni sevebileceği bir benlik oluşturursun. Buna psikolojide “sahte benlik” denir. Ve görünmeyen, ama hayatını yöneten bu yapay kimlik, ilişkilerinde, kararlarında, en çok da içindeki boşlukta kendini gösterir. SENİ GÖRMEYE ÖNCE SEN BAŞLAMALISIN Sahte benlik bir anda oluşmadı. O, yıllar boyunca seni korumak için kurduğun bir zırh… Ama artık o zırh seni korumuyor. Aksine seni içindeki hayattan, duygudan ve özgünlüğünden uzaklaştırıyor. Peki ne yapmalı? Kendini dinlemeye cesaret et. Gün içinde ne hissettin? Bir şeye gerçekten mi evet dedin, yoksa hayır demeye korktuğun için mi? Gerçek benliğe dönüş, duygularını bastırmadan hissetmekle başlar. Kızgınsan, utanmadan kız. Kırıldıysan, yumuşamadan söyle. Çünkü seni sen yapan şey duygularındır. Sahte benlik o duyguları yok sayar. Gerçek benlik ise onlara kulak verir. GÖRÜLMEDİĞİN YERDE KENDİNİ KAYBEDERSİN Donald Winnicott”a göre her insanın içinde bir “gerçek benlik” vardır. Bu, doğal tepkilerle yaşayan, duygularını bastırmayan, kendiliğinden hareket eden bir yan. Ama gerçek benlik, her zaman dış dünyada kendini gösteremez. Bir çocuk, eğer duyguları karşılık bulmuyorsa… Ağladığında “abartma”, kızdığında “ayıp”, korktuğunda “saçmalama” deniyorsa… O çocuk, bir seçim yapmak zorunda kalır: Ya kendisi gibi olur ve sevilmemeyi göze alır… Ya da kendini bastırır ve görünmek uğruna sahte bir benlik geliştirir. Bu sahte benlik başta bir korunma şeklidir. Çocuk, sevgiyi kaybetmemek için “olması gereken” gibi davranır: Sessizleşir. Uyum sağlar. Rol yapar. Ama bu korunma şekli, zamanla kimliğe dönüşür. Ve yetişkin olduğunda kişi şunu fark etmez: “Ben kimim?” sorusunu değil, “Beni kimler beğenir?” sorusunu yaşıyordur. Bu noktada bir tehlike başlar: Kendi hislerini bastıran kişi, artık kendi iç sesini duyamaz olur. Ne istediğini, neyi sevdiğini, neye öfkelendiğini bilemez. Ve hayatının kararlarını başkalarının beklentilerine göre şekillendirir. Çünkü bir şey hâlâ içten içe haykırıyordur: Görülmek istemek. Ama ne pahasına? SAHTE BENLİKTE YAŞANDIĞINA DAİR SESSİZ İŞARETLER Gerçek benliğinden uzaklaşmış bir insan bunu çoğu zaman hemen fark etmez. Çünkü sahte benlik, seni korur gibi yapar. Topluma uyum sağlamanı, ilişkileri yürütmeni, “normale” yakın görünmeni sağlar. Ama içten içe çürütür. Eğer bu satırları okuyorsan ve içinden bir şey “belki de ben…” diyorsa, aşağıdaki sorulara dürüstçe cevap verebilirsin. 1. KARARSIZLIKTA BOĞULUYOR MUSUN? Basit bir seçimde bile “ya yanlış yaparsam” korkusuyla kıvranıyor musun? Çünkü sahte benlik, onay kaygısı yüzünden seni felç eder. Sen ne istiyorsun değil, başkaları ne der diye düşünmeye başlarsın. 2. HERKESE UYUM SAĞLAMAYA ÇALIŞIYOR MUSUN? Kalabalık bir ortamda herkesle iyi geçinmeye çalışıyor, ama çıktıktan sonra içten içe tükenmiş hissediyor musun? Çünkü gerçek benlik zorla herkese uymaz. Sadece sahte benlik “reddedilmemek” için sınırlarının ihmal edilmesine izin verir. 3. DUYGULARINI BASTIRIYOR MUSUN? Üzüldüğünde “güçlü olmalıyım” deyip yutuyor musun? Öfkelendiğinde “aman huzurum kaçmasın” diye içine mi atıyorsun? 4. SÜREKLİ TAKDİR VE ONAY PEŞİNDE MİSİN? “Birileri beni beğensin, birileri “aferin” desin” duygusu seni yoruyor mu? Sahte benlik, iç değeri kaybettiği için dışarıdan onay arar. Ama hiçbir alkış içindeki boşluğu doldurmaz. 5. KENDİNİ “DIŞARIDAN GÖRÜYOR” GİBİ MİSİN? Hayatına dışarıdan bakar gibisin. Sanki başrolde değilsin; oynuyorsun. Gerçek benlik yaşar, sahte benlik rol yapar. Eğer bu soruların birkaçına bile “evet” dediysen… İçinde hâlâ bir yerlerde seni çağıran gerçek bir ses var demektir. Ve o ses ne susar, ne de vazgeçer. Sadece görülmeyi bekler. ROL YAPMADIĞIN İLİŞKİLERİ SEÇ Sana kendin olma alanı tanımayan, seni şekillendirmeye çalışan insanlara sürekli “evet” dedikçe kendine “hayır” dersin. Gerçek benlik ancak güvenli alanlarda ortaya çıkar. Bu yüzden sadece seni sevenleri değil, seni duyanları seç. HAYIR DEMEYİ ÖĞREN Her şeye “tamam” demek, sevilmenin şartı değildir. Gerçek benliğe yaklaşmak, sınır çizebilmekle başlar. Hayır dediğinde sevgiyi kaybedeceğini sanıyorsan… Zaten o sevgi gerçek değildir. Dışarıdan gelen takdir geçicidir. Gerçek benliğin kalıcı bir desteğe ihtiyacı vardır: Senin kendi gözünde değerli olman. Bunu başkalarından değil, içinden beklemelisin. KÜÇÜK ADIMLARLA BAŞLA Gerçek benliğe dönüş büyük devrimlerle değil, küçük adımlarla olur. Bir sabah, bir mesajı yazıp silmemekle… Bir gün, istemediğin bir teklife “istemiyorum” diyebilmekle… Bir gece, kendini kimseye kanıtlamadan uyuyabilmekle… Çünkü gerçek benliğin en çok ihtiyacı olan şey budur: Olduğu gibi kabul edilmek. Ve bu kabulü önce sen göstermezsen, kimse gösteremez. Unutma yol arkadaşım, kendine sırtını dönen biri için, dünya da hep arkasını döner.

Source: Hakan Mengüç


Bakanlık açıkladı: Kamu görevlilerinin yüzde 76,88″i sendikalı

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca hazırlanan “4688 Sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu Gereğince Kamu Görevlileri Sendikaları ile Konfederasyonların Üye Sayılarına İlişkin 2025 Temmuz İstatistikleri Hakkında Tebliğ” Resmi Gazete”de yayımlandı.Buna göre, 3 milyon 16 bin 495 memurdan 2 milyon 319 bin 157″sinin herhangi bir sendikaya üyeliği bulunuyor.Memurların sendikalaşma oranı ise yüzde 76,88 olarak belirlendi.MEMUR-SEN ÜYE SAYISINDA İLK SIRADAMemur Sendikaları Konfederasyonu (Memur-Sen) 1 milyon 78 bin 831 ile en fazla üyeye sahip sendika oldu.Memur-Sen”i 560 bin 60 üye ile Türkiye Kamu Çalışanları Sendikaları Konfederasyonu (Türkiye Kamu-Sen), 166 bin 266 üye ile Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) takip etti.EĞİTİMCİLER BİRLİĞİ SENDİKASININ 428 BİN 618 ÜYESİ BULUNUYOR”Eğitim, Öğretim ve Bilim Hizmetleri”, 976 bin 80 sendikalı memur sayısıyla örgütlülüğün en fazla olduğu hizmet kolu oldu.Bu hizmet kolunda Eğitimciler Birliği Sendikasının (Eğitim-Bir-Sen) 428 bin 618, Türkiye Eğitim, Öğretim ve Bilim Hizmetleri Kolu Kamu Çalışanları Sendikasının (Türk Eğitim-Sen) 249 bin 447, Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikasının (Eğitim Sen) da 149 bin 13 üyesi bulunuyor.593 bin 903 sendikalı memur sayısına sahip “Sağlık ve Sosyal Hizmetler” hizmet kolunda, Sağlık ve Sosyal Hizmet Çalışanları Sendikasının (Sağlık-Sen) 273 bin 831, Türkiye Sağlık ve Sosyal Hizmetleri Kamu Görevlileri Sendikasının (Türk Sağlık-Sen) 130 bin 991, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikasının (SES) ise 27 bin 829 üyesi var.”Büro, Bankacılık ve Sigortacılık Hizmetleri” kolunda ise 269 bin 34 sendikalı kamu görevlisi bulunuyor. Bu hizmet kolunda da Büro Memurları Sendikası (Büro Memur-Sen) 117 bin 46, Türkiye Büro Çalışanları Sendikasının (Türk Büro-Sen) 88 bin 766, Devlet Memurları Sendikası (DMS) 20 bin 655 üyeye sahip.

Source: Www.star.com.tr


Tarihi reçete: 102 yaşındaki “dedeye” yazılan ilaç gündem oldu

İngiltere”de 102 yaşındaki bir adam, devlet hastanesi (NHS) üzerinden Viagra reçetesi yazılan en yaşlı kişi olarak kayıtlara geçti.Yaşlı adamın adı açıklanmasa da bu dikkat çekici bilgi, 80 yaş üstü bireylere verilen 250 bini aşkın Viagra reçetesi arasında ortaya çıktı. Uzmanlara göre bu sayı sadece buzdağının görünen kısmı olabilir; zira birçok yaşlı erkek bu ilacı özel olarak da satın alıyor.

2024″TE 4.7 MİLYON VİAGRA REÇETE EDİLDİ

İngiltere genelinde 106 klinik komisyon grubundan elde edilen veriler, geçen yıl NHS tarafından 4.71 milyon Viagra reçetesi verildiğini gösteriyor. Bu reçetelerin maliyeti ise toplamda 16.9 milyon sterlini buldu.

En çok reçete edilen yaş grubu 60″lı yaşlar olurken, yaşlı bireyler arasında da ilaca yönelik talep giderek artıyor. Özellikle yaşlı bireylere yönelik arkadaşlık uygulamaları ve flört sitelerinin yaygınlaşması, bu ilgiyi daha da körüklüyor.

“VİAGRA KUŞAĞINA” SOSYOLOJİK BAKIŞ

Kent Üniversitesi”nden sosyoloji profesörü Frank Furedi, bu durumu şöyle yorumluyor:

“Günümüz kültürü, “seks hayatı ömür boyudur” mesajını veriyor. Yaşlı erkekler, her ne pahasına olursa olsun aktif bir cinsel yaşam sürmeleri gerektiğini hissediyor. Bu durum onları hızla “Viagra kuşağı”na dönüştürüyor.”

EN ÜNLÜ KULLANICI HUGH HEFNER

Viagra kullanan yaşlılar arasında en çok bilinen isim, Playboy”un kurucusu Hugh Hefner idi. 91 yaşında hayatını kaybeden Hefner’in işitme kaybının, kullandığı bu ilaçlarla bağlantılı olabileceği belirtilmişti.

Source: Derleyen: Ozan Kılıç


Hamaney Aşura törenine katıldı: İran”ın dini lideri, savaştan bu yana ilk kez kamuoyu karşısında

ABD ve İsrail”in tehdit ettiği İran lideri Ayetullah Ali Hamaney, İsrail ile savaşın ardından ilk kez kamuoyu önüne çıkarak, Aşura törenine katıldı.Filistin caddesindeki konutunda yapılan muharrem ayı matem törenlerine önceki 3 gece katılmayan İran lideri Hamaney, bu gece düzenlenen Aşura töreninde yer aldı.İran liderinin sosyal medya hesabından paylaşılan görüntülerde, Hamaney”in salona girişiyle matem töreni için İmam Humeyni Hüseyniyesinde bulunanların, Damarlarımızdaki kan, Rehberimize armağandır sloganları atarak kendisine sevgi gösterisinde bulunduğu görüldü. Gözden Kaçmasın Gazze’de ateşkes gerçekten yakın mı Haberi görüntüle ABD Başkanı Donald Trump ve Tel Aviv yönetimi, İran ile İsrail arasında 12 gün süren savaş sırasında İran lideri Hamaney”i öldürmekle tehdit etmişti.Hamaney, saldırılar devam ederken ulusa sesleniş konuşmaları yapmıştı. Ateşkes sonrasında da bir konuşma yapan Hamaney, ABD”nin, İran”ın karşı saldırılarıyla yıpranan Tel Aviv”i kurtarmak amacıyla İran”a saldırılara katıldığını söylemişti.İran”da her yıl Hamaney”in konutunda yapılan muharrem ayı törenleri ilk kez Hamaney”in katılımı olmadan gerçekleştirilmişti. Hamaney, önceki 3 gece matem törenlerine katılmamıştı.

Source: Hurriyet.com.tr


Fenerbahçe”de “doping” kavgası büyüyor: Yeni mesajda “Acun” detayı

“Fenerbahçe”nin eski futbolcusu Allan Saint-Maximin”in “doping” sözleri gündeme bomba gibi düşmüştü.Fransız kanat oyuncusu, bir Fenerbahçe taraftarına gece geç saatlerde cevap verdi.”ACUN”A KARŞI DERİN BİR SAYGIM VAR”Fenerbahçeli taraftarın “En azından taraftarlara bir açıklama borçlusunuz” paylaşımına cevap veren Saint-Maximin, şu sözleri sarf etti:”Bir taraftar olarak hislerinizi anlıyorum ve bunun “Fenerbahçe kazanmak için hile yapıyor” şeklinde yorumlanmasını istemiyorum. Bu benim görüşüm değildi. Ben kulüp etrafındaki “yöntemlerden” bahsediyordum. Kulübe, taraftarlarına ve ayrıca neler yaşadığımı gören ve her zaman yanımda olan Acun”a karşı derin bir saygım var.””Size cevap vereyim; hasta olduğum sırada kulüple ortak çalışan ve kulüp doktorunun gözetiminde olan bir hastanenin sağlık ekibi bana şu meşhur iğneyi yapmaya çalıştı.””KORKTUĞUM GİBİ BU MADDE GERÇEKTEN YASAKTI””Söylenenin” aksine prosedürü durduran kesinlikle kulüp doktoru değildi, bendim. Bana gönderilen bu tıbbi ekibin davranışlarının ve iş yapma biçimlerinin anormal olduğunu hemen hissettim. Bu yüzden o anda, bunu denetlemesi gereken resmi kulüp doktoruyla iletişime geçtim ve bana vermek istedikleri ürünü açıkça onaylamasını istedim. Bunu yapamadı çünkü korktuğum gibi bu madde gerçekten yasaktı.””Hiçbir şey icat etmekle veya kimseyi aşağılamakla ilgilenmiyorum. Her şeyi kamuoyuna açıklamam gerekmiyor ancak kanıtlar orada ve ben de bunları takip ettim.””FENERBAHÇE”YE ZARAR VERMEYE ÇALIŞAN ÇOK FAZLA İNSAN VAR””Fenerbahçe”nin etrafında olan ve ona zarar vermeye çalışan çok fazla insan var. Nedenini anlamıyoruz. Bu iklim sağlıksız ve ben bundan bahsettiğimde, bunu hak etmeyen bu kulüp için işlerin değişmesi umuduyla söylüyorum.””Bu zor anlarımda yanımda olan, konuyla hiçbir alakası olmayan herkese teşekkür etmeyi unutmadım ve unutmuyorum. Fenerbahçe ve taraftarlar, siz her zaman kalbimde kalacaksınız.”

Source: Ramazan Dengiz


Evde bakılan aslan, duvardan atlayarak sokaktaki insanlara saldırdı

Pakistan”da ev ortamında bakılan bir aslan, evin bahçesindeki duvardan atlayarak sokaktaki insanlara saldırdı. Güvenlik kamerasına yansıyan olayda, aslanın yüksek duvardan büyük bir hızla atladığı ve doğrudan yoldan geçen bir adamın üzerine atladığı görüldü. TARTIŞMALAR ALEVLENDİ Yerel kaynaklardan aktarılan bilgilere göre, saldırı sonucunda 1 kadın ve 2 çocuk yaralandı. Mahalle sakinleri büyük korku yaşarken, olay kısa sürede sosyal medyada yayılınca kamuoyunda hayvanların evde beslenmesine yönelik tartışmalar da yeniden alevlendi.Yetkililer, olayın ardından aslanın kontrol altına alındığını belirtirken, hayvanın sahibi hakkında yasal işlem başlatıldığı öğrenildi. Uzmanlar, yırtıcı hayvanların ev ortamında tutulmasının hem insan sağlığı hem de hayvan refahı açısından ciddi riskler taşıdığını vurguluyor.

Source: Erdem Aksoy