**Sosyal Sorunlar Gündemi – Eşitlik, Ekonomi ve Toplumsal Adalet**

Maaş alamazken işlerinden de oldular

Maaş alamayan çalışanların bir kısmı icralık olurken ev kirası ve çocukların temel ihtiyaçlarını karşılamakta güçlük yaşadı. Güvenlik personelinin iş sözleşmelerinin sona erdiği, kendilerine resmi bildirim yapılmadan, sözlü olarak iletildi. Firma yetkilileri, ödemeleri taşeron firmaya yaptıklarını ancak bu firmanın ödeme yapmadığını savundu. Hastane şantiyesi önünde yapılan açıklamada, “Devlet büyüklerimizin sesimizi duyarak bizleri hastane bünyesine dahil etmeleri ve yaşadığımız mağduriyeti kalıcı olarak gidermeleri en içten beklentimiz” dendi.

Source: Cemil Ciğerim


‘Yolcu değil hancıyız, emri hak vaki olunca’: Ne demek istedi?

Cumhurbaşkanının 4. gençlik zirvesinde yaptığı konuşmanın iki paragrafı ilgi çekti. “…Bu ülkede yolcu değil, hancıyız. Biz burada ev sahibiyiz. Burada doğduk, burada büyüdük, burada yaşıyoruz. Burada doğduk, burada büyüdük, burada yaşıyoruz. Bize gazete manşetlerinden ömür biçenler oldu. Bize haritalar üzerinden güya yer gösterenler oldu.” “Emri hak vaki olana kadar da yine burada olacağız… Bu ülke bizim vatanımız. Bu ülke 86 milyon olarak hepimizin ortak yuvası, ortak çatısıdır.” *** Cumhurbaşkanı bu sözleriyle “Türkiye’deyiz, burası bizim vatanımız, gitmeyiz bir yere, kaçmayız” mı demek istedi, yoksa iktidarını, Saray’ı kastederek “Tanrı canımızı alıncaya kadar, burada kalacağız, oturacağız” mı demek istedi? CHP dahil muhalif siyaset erbabı, “Ölünceye kadar o koltukta kalmak istiyor” yorumunu çıkardı. Veya cumhurbaşkanı, “hancıyız, ecel gelinceye kadar” ifadeleriyle gerçekten iktidarının devam edeceği mesajını mı vermek istedi. *** Bilmiyoruz veya belki de ama metni okuduğumuzda, bu sonucu çıkarmakta zorlanıyorum. “Bu vatan bizim kaçmayacağız” diyor. İki noktaya işaret ediyor aslında. İlki, FETÖ’cülere gönderme yapıyor. İkincisi, kendisi hakkında sosyal medyada iktidarı kaybedince kaçacak, dahası hangi ülkeye kaçacağına ilişkin bile yorumlara yanıt veriyor. Benim okumam bu. *** İlk muhalif yorum bizi ve ülkeyi bugünkünden daha karanlık ve dahası kanlı bir gelecek bekliyor, iktidarı asla terk etmeyecek, yorumuna götürür. Yer yer bu karamsarlığı paylaştığım da oluyor. Fakat metni uç noktaya götürmeden yorumsuz okumak, başka bir iyimserlik de veriyor olabilir: İktidarı kaybedince bu ülkeden çekip gideceğimizi kimse düşünmesin… *** Geleceği bilemeyiz. Cumhurbaşkanı, gençlik zirvesinde konuşuyor. Ülkenin halkın derin sıkıntılarının ve CHP’nin yükselişinin, İmamoğlu ’nun serbest kaldığında cumhurbaşkanı seçilme olasılığının neredeyse kesin olarak görülmesinin, AKP saflarında doğurduğu şüphesiz hayal kırıklığı, belki de iktidarı kaybediyoruz olgusu/duygusu karşısında, AKP gençliğine ve saflarına cesaret şırınga ediyor. Alpaslanlardan dem vuruyor ve ülkeye kazandırdıklarının görülmediğinden de şikâyet ediyor: “Kaybedersek de hakkımızı verin!” yorumu çıkartılabilir. *** Kaybederse, bunca yargısal hukuksuzlukların soruşturulmayacağını sanmıyor, diyemeyiz. Fakat “Bu hukuksuzlukları yapanlar düşünecek, bizi yanılttılar” siyasi duruşunu alacak. FETÖ davasında olduğu gibi. Fakat yakın gelecek Saray’ı nereye sürükler, bilmiyoruz, kendilerinin de bildiğini sanmıyorum. Biz sadece yorum yapabiliyoruz. *** Tartışma konusu şu: Saray en sonunda “Yahu ne yaptıksa olmadı, aldığımız tüm şaibeli önlemler, yasaklamalar, yaptırdığımız hukuksuzluklar, CHP’yi dağıtma parçalama davaları, CHP belediyelerine karşı yürüttüğümüz algı operasyonları, hapisler, aşağılamalar, seçmen/sandık operasyonları, özgürsüzlük vb. hiç sonuç vermedi ve iktidarı kaybettik” diyeceğini düşünüyor mu? *** Bu kendilerine koydukları iktidarları için bir meşruiyet çizgisi midir? Veya sandığı devirir ve millet iradesini sıfırlarlar mı? *** Sanırım, ilki. AKP’nin DEM APO/ PKK ile kucaklaşma çizgisine kayması ve anayasa projesi bunu gösteriyor. Tek umudu bu… Bu yoldan yorumları geliştireceğiz.

Source: Orhan Bursalı


Yunanistan, Sırbistan, Azerbaycan, İsveç, Portekiz, İsviçre, BAE ve Avusturya’nın nüfusunu geçti: İşsizlik rekoru

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi, CHP Manisa Milletvekili Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu işsizlik verilerini değerlendirdi. Verilerin Türkiye’de işgücü piyasasında yaşanan derin krizi bir kez daha gözler önüne serdiğine işaret eden Bakırlıoğlu, şöyle devam etti: “TÜİK’in yayımladığı verilere göre işsiz sayısı bir ayda 316 bin kişi artarak 2 milyon 860 binden 3 milyon 63 bine yükseldi. İşsizlik oranı da yüzde 8’den yüzde 8.6’ya ulaştı. Ancak işgücü piyasasındaki asıl vahim tablo ‘geniş tanımlı işsizlik’ olarak bilinen atıl işgücü oranında ortaya çıktı. Atıl işgücü oranı Mart 2025’te yüzde 28.8 iken, Nisan 2025’te yüzde 32.2’ye çıktı. Bu oran 2014 Ocak’tan bu yana en yüksek seviye olarak kayıtlara geçti. Geçen yılın aynı döneminde ise bu oran yüzde 27.4’tü.” ARTAN KREŞ VE ANAOKULU FİYATLARI Bakırlıoğlu, kadınlar açısından tablonun daha da vahim olduğuna dikkat çekti. Kadınlarda atıl işgücü oranının yüzde 40’a dayandığına işaret eden Bakırlıoğlu, “Kadınların iş hayatından çekilmesinde en büyük etkenlerden biri, son dönemde fahiş şekilde artan kreş ve anaokulu fiyatlarıdır. Okul öncesi eğitim kurumlarının talep ettiği yüksek ücretler nedeniyle birçok kadın çalışmaktan vazgeçip çocuklarına kendisi bakmayı tercih etmek zorunda kalıyor” dedi. Bakırlıoğlu, işgücüne dahil olmayan nüfusun da arttığını, Mart 2025’te 30 milyon 710 bin olan işgücüne katılmayan kişi sayısının, Nisan 2025’te 30 milyon 866 bine yükseldiğini vurguladı. Eurostat verilerine göre Avrupa Birliği’nde işsizlik oranı yüzde 5.8 iken, AB ortalaması baz alındığında işsizlik oranı yüzde 11.6 civarında seyrediyor. Türkiye ise atıl işgücü oranı yüzde 32.2 ile Avrupa’dan ciddi şekilde ayrışıyor. STAT 170 KERE DOLUYOR Türkiye’de işsizlikte rekor artış yaşanırken, AB’de 2024 yılı işsizlik oranı yüzde 5.9 ile 2015 yılından bu yana en düşük seviyede gerçekleştiğine dikkat çeken Bakırlıoğlu, şunları söyledi: “Türkiye, sadece ekonomik göstergelerde değil, işsizlikte de Avrupa’dan koptu. Atıl işsizlik Nisan 2025 itibarıyla 13 milyona ulaştı. Bu, son 136 ayın en yüksek seviyesi. Bugün Yunanistan, Sırbistan, Azerbaycan, İsveç, Portekiz, İsviçre, BAE ve Avusturya gibi ülkelerin nüfusu 13 milyonun altında. Yani ülkemizde, birkaç sene önce derin ekonomik kriz ile boğuşan Yunanistan’ın nüfusundan bile fazla işsiz var. Türkiye’deki işsizler, Türkiye’nin en fazla seyirci kapasitesine sahip stadyumu olan Atatürk Olimpiyat Stadyumu’nu 170 kere doldurabiliyor. Bir yıl önce ise bu rakam 10.8 milyondu. Sadece son bir ayda 1 milyon 240 bin kişi daha atıl işgücü arasına katıldı.” ÖDENEKTEN YARARLANAMIYORLAR! Bakırlıoğlu, işsizlik ödeneğinden yararlananların oranına da dikkat çekti. Resmi işsizlerin yüzde 85’inin işsizlik ödeneğinden yararlanamadıklarını dile getiren Bakırlıoğlu, “Yani devlet, işsiz kalanın arkasında da durmuyor. Bu şartlar altında işsizlikle mücadele etmek, sosyal devlet anlayışını yaşatmak mümkün değil” değerlendirmesini yaptı. Bakırlıoğlu, iktidarı işsizlik verilerini “makyajlamak” yerine sorunun kaynağıyla yüzleşmeye ve çözüm üretmeye çağırarak, “Her alanda olduğu gibi iş gücü piyasasında da ülkemiz yıllar öncesine dönmüş durumda. Türkiye, bu yanlış politikalarla bir adım ileri değil, üç adım geri gidiyor” dedi.

Source: Mustafa Çakır


AKP’li belediyelerdeki ihaleler neden araştırılmıyor

Gün geçmiyor ki sabah uyandığımızda şafak operasyonları yapılmamış olsun… İBB operasyonlarının 6. dalgası da yapıldı. Bu “dalga operasyon” kelimesi Ergenekon, Balyoz gibi kumpas davalarında hayatımıza girmişti ve devam ediyor. İBB soruşturması kapsamında savcılığa yapılan suç duyuruları, tanıklar, gizli tanıklar ve iddiaları ile ilgili elde edilen bilgilerle operasyonlar yapılıyor. Operasyonlar yapılmadan önce soruşturmada tanıklık yapan kişiler, sosyal medya hesapları, malum medya organları; savcılığın talimatı ile operasyon yapan Emniyet güçlerinden önce ekranlarda sosyal medyada operasyonları yapıyor, yargılıyor, suçluyu tespit ediyor, utanmadan hüküm veriyor. Gözaltına alınan ve havada kalan iddialar ile tutuklanan kişilerden bazıları etkin pişmanlıktan yararlanıp ifadeler veriyor ve neticesinde savcılık ifadeyi samimi bulur ise adli kontrol ile serbest bırakılıyorlar. Savcılığın da işi zor! Öyle ya… Etkin pişmanlıktan yararlanan İBB bürokratlarından Ertan Yıldız basından okuduğumuz ifadesinde iddialar öne sürüyor ve kendisinin suçsuz olduğunu söylüyor. İBB’de, “rüşvet alan ve veren isimleri” beyan ediyor bu beyan ile adli kontrol şartıyla serbest bırakılıyorlar. İki gün sonra reklam ajansı sahibi Eyüp Subaşı isimli iş insanı etkin pişmanlıktan yararlanıyor. O da ifadesinde; “Suçsuzum” diye etkin pişmanlıktan yararlanan Ertan Yıldız’ın nakit olarak 5 milyon TL’yi DAP Yapı otoparkında verdiğini beyan ediyor. Her şey karmakarışık değil mi? Savcıların da işi zor! En son etkin pişmanlıktan yararlanan isim Aziz İhsan Aktaş oldu. İfadesinde çok ciddi iddialar var. İddiaların doğruluğu veya yanlışlığı ancak banka hesap hareketleri MASAK raporu gibi savcılık makamının ulaşacağı somut deliller ile ortaya çıkabilir. Belediyeden alacaklarını alamadığını söyleyen ve 75 milyon TL’lik alacağı için 1 milyon dolar rüşvet verdiğini itiraf ve iddia eden Aziz İhsan Aktaş ne hikmetse AKP’li belediyeler ve devlet kurumları ile yaptığı işlere ilişkin bir şey söylememiş. Bu iddialar açığa çıkarılıp kamuoyuna sonuçları açıklanmalı. Meslektaşım Bahadır Özgür bu firma hakkında ayrıntılı bir çalışma yaptı. Ancak merak ediyorum daha yeni Bahçelievler Belediyesi’nden aldığı ihale neden araştırılmıyor! Ya da 2018 ve 2024 yılları arasında Isparta Belediyesi’nden aldığı 6 ihale, Trabzon Büyükşehir Belediyesi’nden aldığı 2018-2020 yılları arasındaki 5 ihale neden araştırılmıyor? Ortak olduğu diğer şirketler ile birlikte diğer kurumlar Elektrik Üretim AŞ Zeytinburnu ve Kütahya Belediyesi, Sakarya Belediyesi, Diyarbakır Su Kanal İdaresi, Bağlar Belediyesi, Elazığ ve Kilis Belediyesi’nden aldığı toplamda yüzlerce ihale neden sorulmaz? Bu kişi rüşvet vererek işlerini hallediyorsa, ki ifadesinden onu anlıyoruz, diğer belediyeler ile ilgili neden soru sorulmuyor? Burada mantık hatası da var. Ya İBB’deki rüşvet iddialarıyla ilgili yalan söylüyor ya da AKP’li belediyeler dahil bütün işlerini rüşvetle yürütüyor. İşte bu “itiraf” nedeniyle 47 kişi gözaltına alındı. Aralarında büyük ihtimal tutuklananlar olacak. Bu satırlar yazıldığı sırada ifade işlemleri sürüyordu. Keza diğer dalga operasyonlarda da benzer süreçler işletildi. Oturdu herkes ülkenin geleceğini ilgilendiren bir soruşturmada iddianameyi bekliyor. Büyük ihtimal sadece, gizli tanık ifadeleri ve itirafçıların, iftira olduğu şüphesi ağır basan sözleri yer alacak. Üstelik yeni bir piyasa oluştu şimdi. İBB’yi tehdit eden edene… İBB’ye bir talepte bulunup olumlu cevap alamayan herkes İBB çalışanlarını savcılığa gidip şikâyet etmek ile veya ifade vermek ile tehdit ediyor. İBB’den alacağı olan firmalar diğer ödeme yapacak firmaların isim listesini soruşturma dosyasından almış ve o kişilere İBB’ye ödeme yapmayın alacağımız var bize yapın diye resmi yazılar gönderiyorlar. İş insanlarını da tehdit edenler ayrı bir çalışma içinde. Sonuçta yine aynı hikâyeyi izliyoruz. Dışarıda fırtınalar kopuyor ama adliye koridorlarında kulaklarını kapatanların dışarıda ne olduğu umrunda değil. Yıllar sonra yargılananlar beraat ettiklerinde suçlandıklarıyla kalacaklar.

Source: Murat Ağırel


İzmir’deki grevin sorumlusu?

Bu İktidar (ve elbette bu Rejim) ülkenin bütün sorunlarının temelinde yatan Başat Sorun’dur! Hiç kuşkunuz olmasın, İzmir’deki DİSK’e bağlı Genel İş’e üye Belediye işçilerinin grevinin altında da üç farklı nedenle, bu iktidarın sorumluluğu var. *** Bu üç nedeni açıklamadan önce, 9 Mayıs Cuma günü bu sütunda yayımlanan BAŞAT SORUN başlıklı yazımın bitişini, biraz kısaltarak bir özet yapmak istiyorum: “Ülkemizin temel sorunları son zamanlarda, 1) Ekonomi, (Geçim sıkıntısı) 2) Adalet, (Hukuksuzluk) 3) Doğal felaket, (Deprem) 4) Yolsuzluk, 5) Terör, (PKK) 6) Yasaklar, 7) Eğitim, 8) Dış politika (Ortadoğu) gibi sıralanmış. (Bu sıralamanın zamana ve gruplara göre değiştiğini de belirtelim.) Peki ülkemizin temel sorunu, başat çelişkisi ne? Bütün bu sorunların sebebi ne? 1) İktidarın hâlâ bir Din-Tarım Toplumu’nun kalıntıları, sınıfları ve değerleriyle toplumu biçimlendirmeye ve yönetmeye çalışması. 2) Ülkenin sorunlarını çözmeye uygun olmayan, 16 Nisan 2017’de empoze edilen ‘Şahsım Devleti Rejimi’ (Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi.) 3) Sorunları çözmek yerine ağırlaştıran ve yeni sorunlar yaratan Erdoğan/ AKP-Bahçeli/MHP-HÜDA PAR iktidarı. Dolayısıyla çözüm açık: Azgelişmişlikten kurtulmak için, onu besleyen bu rejimi ve bu iktidarı değiştirmek.” *** İzmir’deki DİSK, Genel İş işçilerinin grevinde de neden bu İktidarın sorumluluğu vardır: 1) İktidar, grev gibi, toplantı ve gösteri yürüyüşü gibi Temel Hakların ve Özgürlüklerin kullanılmalarını önemli ölçüde sınırladı ve kısıtladı. Bunu hem sendikaları bölerek ve baskılayarak hem de haklara sınırlama ve kısıtlamalar getirerek yaptı. Toplumda bu hakların kullanılmaları çok zorlaştırıldığı ve/veya engellendiği için, bunlar neredeyse unutulmak veya sorun yaratıyorlarmış gibi algılanmak durumunda kaldı. 2) İktidar, muhalif belediyelerin tümünü, mali ve hukuki abluka altına aldı, hem yetkilerini ve kaynaklarını sınırladı ve kısıtladı hem de bazılarının yöneticilerini görevden aldı ve/veya hapse attı. 3) İktidar yaptığı baskı ve engellemelerle, bütün toplumsal kurumların ve adaletin normal işleyişlerini bozduğu ve çarpıttığı için, Demokratik bir toplumdaki normal etkileşim, müzakere ve uzlaşma yolları etkin olarak kullanılamaz hale geldi. Böylece, İktidar, hem muhalif belediyelerin normal hizmetlerini yerine getirmelerini engelledi hem de olağan uzlaşma yollarını zorlaştırdı. Elbette bu durum, sadece belediye hizmetlerine değil, belediye işçilerine ödenen ücretlere de yansıdı. *** Başka nedenler de vardır ama İzmir’deki grevin altında yatan temel nedenler bunlardır. İktidar, kendisini seçen halka hizmet etmek yerine, belediye olanaklarını engellemeye başladı. Ülkenin sorunlarını çözmek için önce bu iktidardan kurtulmak gerekir!

Source: Emre Kongar


Yazı işçisi Orhan Kemal – OLCAY BAĞIR

Esmer, zayıf, orta boylu, bıyıklı, fötr şapkalı bir adamdır Orhan Kemal. Kendi deyişiyle “betonunda bile ot biten bereketli Çukurova toprakları”nda doğdu. Yıl 1914, eylülün 15’inde. Gerçek adı Mehmet Raşit Öğütçü’dür, beş çocuk babasıdır. Kaleminden başka kaybedecek bir şeyi olmayan bir yazı işçisidir. “SEN KİMDEN YANASIN DELİKANLI?” En iyi dostlarından biri olan, bir başka edebiyat devi, yazı ustası Yaşar Kemal’le hapis sonrası tanışırlar Adana’da, yıl 1943. Ortak bir arkadaşları tanıştırmıştır onları. Orhan Kemal düz yazıya yönelmiştir ancak o yıllar Yaşar Kemal şiire gönül düşürmüştür. Yazdıklarını Orhan Kemal’e okur sık sık. Bir keresinde yine okur bir şiirini. Anlatsın Yaşar Kemal: “Dinledi. ‘İyi, iyi… Güzel.’ dedi. Beni şöyle bir tepeden tırnağa süzdü. Gözleri yırtık ayakkabılarımın üstünde bir süre durdu. Keskin bıçak gibi sert bir sesle ‘Allah aşkına söyle delikanlı, sen kimden yanasın?’ diye sordu. O gün Adana istasyonuna gittik. Adana istasyonu bir yırtık pırtık insan pazarıdır. Binlerce insan gece gündüz, toprak gibi, o istasyonda kaynaşır durur. İstasyonun önü o zamanlar boştu. Her gün o düzlükte on beş, yirmi köy kalabalığı hasta sayrı, sıtmalı, kaynaşır dururdu… Üstleri başları paramparça binlerce insan… Hayvan hayatından daha aşağı bir durumda… Bir içimlik suya muhtaç insanlar… Orta Anadolu’dan dimdik gelmiş, Çukurova’da hastalanmış, sıtmadan zangır zangır titreyen insanlar… Orhan: ‘Bak’ dedi, ‘Şair arkadaş bunlardan yana mıyız, Temir Ağa’dan yana mı?’ Kimden yana olmalıydık? Orhan’ın sözleriyle her şey dank etmişti kafama. İşte o gün orada, Adana Garı’nın önünde kararımı verdim, kimden yana olmam gerektiğine. O gün bugündür de kararımdan hiç geri dönmedim.” O yıllarda Adana’da sürgünde olan Arif-Abidin Dino kardeşlerle de buluşur, sohbet ederler. Dino kardeşler kitaplar verir onlara, resimden, edebiyattan, sanattan, siyasetten, Çukurova insanından konuşurlar bir araya geldikçe. Nâzım’ın hücresinden sonra burası ikinci bir kültür okulu olur Orhan Kemal’e. İsim bile bulmuşlardır kendi aralarında: “Adana Akademisi.” “NASIL YAŞADIKLARINDAN HABERİM YOK” Orhan Kemal’e göre edebiyat, dünyayı değiştirmenin araçlarından biriydi. Kendi sözleriyle o “insanlığın, insanlık tarafından, insanlık için yönetilmesi çabası adına” sanat yapsa da edebiyatın çok işlevselliğini hiçbir zaman göz ardı etmemiştir. Onun kitapları okurunu biçimlendiren, onların dünyasında iz bırakan kitaplardır. Usta, eserlerinde hep yoksul insanları, işçileri, yaşam koşullarının zorluklarını anlatıp komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle 1956 yılında kovuşturmaya uğrar. Hâkim, Orhan Kemal’e bu durumun nedenini sorar. Usta ise “Ben gerçekçi bir yazarım. En iyi bildiğim konuları anlatırım. Varlıklı yurttaşların yaşayışlarını bilmiyorum, nasıl yaşadıklarından haberim yok” der ve beraat eder. “İNANDIĞIM DOĞRULARIN ADAMI OLDUM” Orhan Kemal, Bulgar Yazarlar Birliği’nin çağrısı üzerine gittiği Sofya’da, tedavi gördüğü hastanede 1970 yılında aramızdan ayrıldı, günlerden 2 Haziran’dı. Ustası Nâzım Hikmet gibi sıcak bir haziran günü ölmüştü. Yatırıldığı hastanede ölümünden bir gün önce hekimlerden aldığı kâğıda “İnsan dediğin birden ölmeli. Her şey birden bire olmalı… Böyle ölmek isterim, kimseye muhtaç olmadan… Eşe dosta selam. İnandığım doğruların adamı oldum, böyle yaşadım. Karınca kararınca bu doğruların savaşını daha çok sanatımda yapmaya çalıştım. Kursağıma hakkım olmayan bir tek kuruş dahi girmemiştir” yazmıştı. OLCAY BAĞIR YAZAR

Source: Olaylar Ve Görüşler


Kemal Bey, Kılıçdaroğlu’nu korumalı!

Yaşamın her alanında geçerli olan ama en çok siyasette vücut bulan bir söz vardır: Bir kişiye ancak kendisi zarar verebilir! CHP’nin yedinci genel başkanı Kemal Kılıçdaroğu , son günlerde yaptığı açıklamalarla bizde bu sözü çağrıştırdı. Elbette Kemal Bey’in farklı bakışı olabilir, ona da saygı duymak gerekir. Ancak bizdeki çağrışımda yalnız olmadığımızı vurgulayalım. Kılıçdaroğlu 13 yıllık genel başkanlığında başta CHP’nin daha geniş tabandan oy alması olmak üzere pek çok açılımı gerçekleştirdi. 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde elde edilen başarıda payı büyük. 4-5 Kasım 2023’teki 38. olağan kurultayda Özgür Özel ’le girdiği yarışı kıl payı kaybetmesi, beklediği durum değildi. O günlerde kurultaydan çok kurultay sonrasında devam edecek genel başkanlığında yapacaklarına kafa yoruyordu. Ancak kaybetmek de demokrasiye dahil! *** Bugün bunları anımsamak yerine, iktidarın CHP’ye ve CHP’li belediyelere yönelik çok yönlü saldırısında Kılıçdaroğlu’nun duruşunu yazmak isterdik. Bunun yerine CHP’nin 38. olağan ve 21. olağanüstü kurultaylarının iptaline ilişkin davaların birleştirilmesiyle oluşan 30 Haziran duruşması konuşuluyor. Mahkeme bir çuval dava oluşturup tüm iddiaları tek dosyada topladı. Dosyanın özü şu: Şüpheli: CHP’nin bugünkü yönetimi. Mağdur: CHP’nin bir önceki yönetimi. Sözümüz mahkemeden dışarı, davanın siyasi hâkimi de iktidar! Bu tabloya bakan kişi, dosyanın içine bile bakmaz, davanın CHP’yi içeriden böleceği yorumunu rahatlıkla yapabilir. Kılıçdaroğlu istese de istemese de gelinen noktaya isyan etse de davanın bir kefesine kondu. Kılıçdaroğlu’nu o kefeden sadece bir kişi çıkarabilir: Kendisi! Bu yazı dahil, kim ne dese boştur! 30 Haziran’daki olasılıklardan biri kurultayların iptal edilmesi. Bu kararın çıkması halinde, “Artık hak yerini buldu, CHP bundan sonra kendi iç düzenini kursun” mu denecek? Kesinlikle hayır. CHP’yi siyasetin dışına itmek için önemli bir kazanım elde edildiği düşünülecek ve derinleştirilecek. Sonra gelsin, İBB’deki gibi “CHP içine birinci dalga, ikinci dalga” ! CHP’nin bütün birleştirici gücünü kullanarak yargıyla açılmak istenen bu yaraya izin vermemesi gerekiyor. Yok mu bir aklıselim? *** Yazı aramızda köşe yazarlığımızın ilk yılları “solda birlik” gelişmeleri, çatlamaları, dağılmaları, buluşmaları, platformlarıyla geçti. Solda üç partinin birbiriyle yarıştığı 1980’ler, 1990’lar yaşadık. Şimdi CHP, bu karanlık gidişin hem en büyük hedefi hem en büyük alternatifi! Devlet partileşti, kurumlar partileşti, milleti kucaklayabilecek başlıca cumhuriyet gücü olarak CHP kaldı. İBB operasyonlarının adı yolsuzluğu bitirmek değil, solsuzluğu getirmek. Terörsüz Türkiye hedefi iki kanatlı: Bir kanadı Erdoğan ’ın sonsuz seçilmesi, öteki kanadı CHP’siz Türkiye! Sevgili Kemal Bey, Lütfen Kılıçdaroğlu’nu koruyun… Kurultay sürecinde yüzde yüz haklı olsanız bile, şu aşamada haklı kalın… Siyaset uzun soluklu! Tümüyle doğru yerde durduğunuzu düşünseniz bile, bazen doğruyu da korumak gerekir. Olmadık kullanımlara izin vermeyin. Bugün CHP genel başkanı gibi durmanız gerekir! CHP, bir bütün olarak karanlığı yarma yolunda ilerliyor. Bunun yerine CHP yarılırsa, altında Türkiye kalır! Ne olursa olsun, noktayı karamsar koymak istemiyoruz. Kemal Bey, Kılıçdaroğlu’nu CHP’nin iktidar yolculuğuna katın!

Source: Mustafa Balbay


Özel sektör öğretmenlerinin taban maaş isteği sürüyor: ‘Eşit işe eşit ücret’

Özel eğitim kurumlarında çalışan eğitim emekçileri geçim sıkıntısı yaşıyor. Öğretmenlerin on binlercesi asgari ücret civarında maaş alıyor. Özel okulda çalışan öğretmenler, kamuda çalışan meslektaşlarının dengi olan ücretlerin kendilerine de verilmesini ve bunun Taban Maaş Yasası ile güvence altına alınmasını talep ediyor. 2014 yılında kaldırılan Taban Maaş uygulamasının tekrar gelmesini isteyen öğretmenler başta Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin olmak üzere tüm yetkilileri sorumluluk almaya davet ediyor. Milli Eğitim Bakanlığı personeli olduklarını ve kamusal hizmet verdiklerini anımsatan öğretmenler, 2025-2026 eğitim-öğretim yılında haftalık 20 ders saati için aylık 60 bin TL’yi taban maaş olarak görmek istiyor. 52 GÜN NÖBET TUTTULAR Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası, taban maaşı taleplerinin Öğretmenlik Mesleği Yasası’na girmesi için geçen yaz TBMM’nin yanındaki Meclis Parkı’nda 52 gün boyunca eğitim nöbeti tutmuştu.

Source: Taylan Gülkanat


Halkın gündemi

Ülkemiz yeni bir bayramı karşılamaya hazırlanırken toplumun önemli çoğunluğu ekonomik sorunların burgacında kıvranıyor. Özellikle dar ve sabit gelirli aileler için iş, aş ve geçim derdi gündemin tepesine oturuyor. Geniş tanımlı işsizlik 13 milyon sayısına ulaşıyor. Siyasi iktidar istediği kadar suni gündemler yaratmaya ve bunların çevresinde siyaseti kilitlemeye çalışsa da vatandaş çektiği sıkıntıları, yaşam güçlüklerini unutmuyor. Örneğin anayasa tartışması gibi zorlamalar halkın gündeminde yer bulamıyor. BAŞAT KONU EKONOMİ Başta emekçinin, emeklinin, işsizin, dar ve sabit gelirlinin başat gündemini ekonomi ile ilgili konular oluşturuyor. Yılbaşından bu yana, enflasyon karşısında maaşlarda ve ücretlerde önemli aşınma yaşanıyor. Açlık sınırı asgari ücreti aşıyor. Birleşik Kamu-İş’in araştırma kuruluşu KAMU-AR’ın yaptığı çalışmaya göre açlık sınırı mayıs ayında 26 bin 452 liraya yükselirken yoksulluk sınırı da 81 bin 602 liraya ulaştı. Bu rakamlar, markette, çarşıda, pazarda yaşanan fiyat artışlarını da çarpıcı biçimde ortaya koyuyor. Halkın büyük bölümü bu fiyatlara yetişmekte zorlanıyor. Dolayısıyla banka ve kredi kartlarıyla günü kurtarmaya çalışıyorlar. Basına yansıyan bilgilere göre icra dairelerine UYAP üzerinden gelen dosya sayısı, son bir yılda 1.5 milyon artış göstermiş. Hemen her gün ortalama 26 bin yurttaş icralık oluyor. Ülkemizde her dört kişiden biri icralık haline gelmiş. ARA ZAM TALEBİ Bütün bu veriler, halkın büyük çoğunluğunun içinde bulunduğu ekonomik darboğazı çarpıcı biçimde ortaya koyuyor. Durumun ayırdında olan CHP Genel Başkanı Özgür Özel ’in, son günlerde yaptığı hamleleri, doğru ve yerinde yapılmış çabalar olarak değerlendiriyoruz. Burada ikili bir hedef ortaya çıkıyor. Birincisi iktidarın muhalefeti sıkıştırmaya ve sınırlamaya çalıştığı alandan çıkmak. İkincisi de geniş kitlelerin gündemi ile bütünleşerek onların sesi ve sözcüsü olmak. Ana muhalefet lideri Özel’in sahiplendiği ve yükselttiği ara zam talebi; enflasyon karşısında aldıkları ücretler, maaşlar erimiş olan asgari ücretlinin, memurun ve emeklinin çığlığıdır. İktidar bu çığlığa kulak vermelidir. ÖRGÜTLENME SEFERBERLİĞİ CHP lideri Özel’in, sendika ve konfederasyonlarla görüşmeleri sırasında dile getirdiği sendikal örgütlenme konusunu da çok doğru ve yerinde buluyoruz. Ülkemizde bugün yaşanan sorunların önemli bölümünün temelinde örgütsüzlük vardır. Çağdaş ülkelerde ve toplumlarda örgütlülük önemli bir ölçüttür. O nedenle solun, sosyal demokrasinin, muhalefetin ülke çapında bir örgütlenme seferberliği başlatması anlamlıdır. Kentlerden kırsala, hayatın tüm alanlarında toplumun tepeden tırnağa örgütlenmesi gerekiyor. Başta sendikal alanda olmak üzere hemen her konuda sağlanacak örgütlülük, muhalefetin de gücünü büyütecek ve işini kolaylaştıracaktır. EKONOMİ YÖNETİLEMİYOR Bugünkü siyasi iktidarın en zayıf yanı ekonomidir. Yıllardır işbaşında bulunan siyasal anlayış, sıkça bakan ve kadro değiştirmesine karşın, başta ekonomi olmak üzere ülkeyi yönetmekte zorlanmaktadır. Basına yansıyan Metropol’ün araştırmasına göre, halkın yüzde 72’si özellikle ekonominin kötü yönetildiğini düşünmektedir. Öyle ki iktidar blokunu oluşturan AKP seçmeninin yüzde 43.5’i, MHP seçmeninin de yüzde 42.7’si bile bu düşünceyi paylaşmaktadır. Diğer partilerin seçmenleri göz önüne alındığında, neredeyse her 10 seçmenden 9’u ekonominin kötü yönetildiğini ifade ediyor. İşte son günlerde ekonomi yönetiminde görülen fırtınaların gerisinde, bu gerçekler yatıyor. Muhalefetin, CHP lideri Özel’in, halkın gündemine yönelmesini doğru ve yerinde bir hamle olarak değerlendiriyoruz. İZMİR”DEKİ GREV DİSK’e bağlı Genel-İş üyesi 23 bin belediye işçisinin İzmir’deki grevi devam ediyor. Bu grevin temelinde, önceki başkan döneminde Türk-İş’e bağlı Belediye-İş ile imzalanan sözleşmenin baz alınması yatıyor. Bu arada olan İzmirliye oluyor. İzmirliler, bir an önce uzlaşıya varılmasını istiyorlar. Biz de CHP ve DİSK yönetimlerini çözüme odaklanmaya ve sürece yardımcı olmaya çağırıyoruz. Çünkü bu süreçte yaşanan olumsuzluklardan, iki tarafta yara almakta ve yıpranmaktadır. Bu bağlamda, İzmir siyasetinin saygın isimleri Aziz Kocaoğlu (eski İzBB Başkanı), Alaattin Yüksel (eski CHP Genel Başkan Yrd.), Kani Beko (eski DİSK Genel Başkanı), Musa Çam (eski DİSK Genel Sek.) ve benzer konumdaki isimlerden, bir “çözüm grubu” oluşturulabilir. Taraflar üzerinde etkili olabilecek böylesi bir kurul, arabuluculuk işlevini üstlenebilir. Kısacası, İzmirli daha fazla mağdur edilmemelidir.

Source: Mehmet Şakir Örs


Saddam Hüseyin”in ‘karakutusu’ gazetemize konuştu: Irak’ı Israil ve Iran sömürdü

YILMAZ BİLGEN – Irak’ın devrik devlet başkanı Saddam Hüseyin’in damadı ve genel sekreteri Dr. Cemal Mustafa El-Sultan “Suriye benzeri bir devrim yakın bir dönemde Irak’ta da yaşanacak” dedi. Sık sık ülke değiştiren El-Sultan, gazetemize konuştu. Devrimin bütün şartlarının hazır olduğunu söyleyen El-Sultan, başında olduğu Irak Ulusal Kurtuluş ve Değişim Hareketi’nin yoğun bir faaliyet içerisinde olduğunu belirtti. İŞGAL ZEMİNİNİ İRAN HAZIRLADI 1994 yılında Saddam Hüseyin’in kızı Hala ile evlenen Dr. Cemal Mustafa El-Sultan, dönemin kara kutusu olarak biliniyor. 60 yaşındaki El-Sultan “Tıpkı Suriye’de olduğu gibi Irak’ta da İran güdümlü yapı yıkılacak. Halkta çok büyük bir talep var. Halkımız Şii, Sünni, Türkmen, Arap, Kürt, Mesihî, Şabak fark etmeksizin esir durumda ve tüm kaynaklarımız acımasızca sömürülüyor. Irak korkunç bir fetret yaşıyor. Ülkemizi fiziki anlamda Batılılar işgal etti ancak arka planda esas aktör İran’dı. Sonra da anlaşma gereği tüm siyasi, ekonomik gücü ele geçirdi. Ülkemizin yağmalanması ve bölünmesinde Batı’nın en büyük müttefiki İran oldu. Bunu hem İran hem de ABD kanadı defalarca itiraf etti. Hatta bu projede İsrail işbirliği de çok açıktır. Her ne kadar düşman gözükseler de Orta Doğu’nun mevcut durumu ile ilgili Tahran ve Tel Aviv arasında ittifak var. İsrail Gate skandalı da bu anlaşma ve işbirliğinin ifşa olan kısmıydı” dedi. Irak’ta siyasi değişim ve köklü bir devrimin kaçınılmaz olduğunu belirten Dr. Cemal Mustafa El-Sultan “İran’ın Şii yayılmacılığı Lübnan’da ciddi yara aldı. Suriye’de zaten tamamen budandı. Yemen’de ise zor durumda. Esas güç merkezi Irak’ta ise Şiiler de dahil olmak üzere toplumun bütün kesimleri Tahran’dan ve sömürü düzeninden nefret eder hâle geldi. Biz Ulusal Kurtuluş ve Değişim Hareketi olarak hiçbir din, mezhep, millet farkı gözetmeden her kesimle irtibat halindeyiz. Büyük bir isyan dalgası ile İran işgalini bitireceğiz. Irak’ta değişim zamanı ve bu artık kaçınılmaz. İran’ın kolu, kanadı kırıldı. Sıra da Irak var. İran’ın sözde İsrail’e ve ABD’ye karşı İslami Direniş yalanı ile ilk yıktığı yönetim Irak Cumhuriyeti olmuştu. Ardından Lübnan, Suriye ve Yemen işgali geldi. Şimdi tarih döndü ve mezhepçi heveslerle çıktığı yolda İran katlettiği mazlumların hesabını verecek. Nasıl ki Suriye’de devrimciler 11 günde Şam’a girdiyse biz de 1 haftada Bağdat’ı özgürleştireceğiz” dedi. SADDAM”IN DAMADI EL-SULTAN: HALEPÇE, İRAN”IN İŞİ ran’ın, Irak ile Türkiye’nin arasını bozmak için her yola başvurduğunu söyleyen Dr. Cemal Mustafa El-Sultan “Ancak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin her daim ‘Türkiye bizim kadim dostumuz’ diyerek ticari, siyasi, askerî, enerji, sınır güvenliği ve terör konusunda işbirliği talimatı verdi. Hatta Türkiye’nin 15 kilometre Irak içlerinde operasyon yapmasına izin verdi. O dönem başka bazı özel anlaşmalar da yapıldı. PKK’nın Irak’a yerleştirilmesi dahil Türkiye’nin birçok sıkıntısı da Saddam’ın düşmesi sonrası başladı. Türkiye çok ciddi bir göç dalgasına maruz bırakıldı. 8 milyona yakın Iraklı Sünni ülkeden çıkmak zorunda kaldı. Sınırları tehdide dönüştü ve milyarlarca doları heba edildi. Bu süreçte İran sürgün ettiği Sünni Müslümanların yerine İran, Afganistan, Pakistan dahil dışarıdan 6 milyondan fazla Şii taşıdı. Bu demografik tasarımdan en fazla Türkmenler zarar gördü. Biz iktidarı aldığımızda tüm bu hukuksuzlukları bitirip İran’ın taşıdığı nüfusu geri göndereceğiz. Bugüne dek hep Saddam’a mal edilen Halepçe kimyasal silah kullanımının arka planında da İran var. Amacı Türkiye’ye Kürt bölgesinden insan sürmekti. Sonra da Suriye’ye benzer bir sürgün oldu. Bugün ortaya çıkan Suriye’deki YPG gerçekliğinin de arka planında o günkü coğrafya ve toplum mühendisliği yatmaktadır. Halepçe’yi vuran kimyasal silahlar kesinlikle İran’a aitti. Bunu birçok bağımsız kuruluş da gelip inceleme yaptıktan sonra tespit etti. Ancak suç Saddam yönetimine atılı kaldı. 800 MİLYAR DOLARLIK YAĞMA İran’ın 22 yılda 800 milyar dolardan fazla Irak petrolünü yağmaladığını söyleyen El-Sultan “Mezhep savaşını daha çok Irak’tan çaldığı paralarla finanse etti. Bununla birlikte İran her daim dost görünerek Türkiye’nin arkasından iş çeviren bir devlet olmayı sürdürdü. Saddam’ı bugünkü Orta Doğu manzarası için öldürdüler. Güçlü ve bölünmemiş bir Irak yeniden kurulacak. Tam 18 yıl cezaevinde kaldım. Ancak güçlü, bir ve bütün Irak idealimden hiçbir zaman vazgeçmedim. Her ne kadar Şii sömürü ve işgal döneminde tüm Türkmen, Arap, Kürt ya da din mezhep taraftarlarının Irak devleti ile bağı koparılmaya çalışılsa da bu halk vatanını seviyor. Yeniden güçlü ve millî bir Irak yönetimi istiyor. İran yolun sonuna geldi. Biz El Tecemmu, El Vatani El Irak’ı Tahrir ve Tağyir hareketi olarak bunu gördük ve emin adımlarla ilerliyoruz. İran’ın hayalindeki Fars İmparatorluğu için İslam dünyasını bölme planının kurbanı olan tüm kesimler o günü bekliyor. Bizim iktidarımızda Irak’ta PKK olmayacak. Haşdi Şabi olmayacak” ifadelerini kullandı.

Source: Cüneyt Akçatepe


Kurban

Rahmetli babam her kurban bayramında “dinsiz” ilan edilirdi. Çünkü… Kendisi gibi “dinsiz” ilan edilen komşularımız Orhan amca ve Sabri amcayla birlikte mahalle sakinlerini bayram namazında tembihleyip, bizim kurbanlar dahil, bütün komşuların kurban derilerini mahalledeki parkta toplarlardı, çürümesinler, bozulmasınlar diye ceplerinden para harcayarak kilo kilo tuzlarlardı, Türk Hava Kurumu’na ait kamyonetin gelmesini beklerlerdi. Bazen neredeyse hava kararıncaya kadar nöbet tutarlardı, sabırla, asla bırakmazlardı kurban derilerini, Türk Hava Kurumu kamyoneti gelinceye kadar başkaları kapmasın diye tuvalete bile sırayla giderlerdi. O arada, tarikatların cemaatlerin elemanları vızır vızır dolaşırdı sokaklarda, Türk Hava Kurumu’nun kamyoneti gelene kadar derileri kapmak için en az yirmi defa tur atarlardı. Ve, mahallenin kurban derilerini tarikatlara kaptırmayan, ne yapıp edip mutlaka Türk Hava Kurumu’na bağışlayan babalarımıza “dinsiz bunlar” derlerdi!

Halbuki, Türk Hava Kurumu milli gururumuzdu, Atatürk’ün emanetiydi, her bir kurban derisi, pilot demekti, savaş uçağı demekti, orman yangını söndürme uçağı demekti.

Sonra malum, AKP zihniyeti iktidara geldi. Türk Hava Kurumu adeta bile bile kasten iflas ettirildi, eşzamanlı olarak tarikatlara cemaatlere yol verildi.

Habire “vesayet”ten şikayet ediyorlardı ama, göz göre göre “tarikat vesayeti” oluşturdular. Tarikatlar hukuken suç olduğu için, Anayasa’ya aykırı oldukları için, tarihte görülmemiş bir kamuflaj icat ettiler, “dernek” veya “vakıf” adı altında faaliyetlerine devam etmelerini sağladılar. Tarikatları yasaklayan yasalar yürürlükte olmasına rağmen, dernek veya vakıf etiketiyle “durmak yok yola devam” etmelerini sağladılar.

(Türkiye’de ana damar olarak 40 civarında tarikat var, bunların 400’den fazla kolu var, heeepsi şu anda dernek veya vakıf adıyla çalışıyor. Sıddık Naci Eren vakfı mesela, 12 yaşındaki çocuğa tecavüzle gündeme gelmişti, vakıf denilen aslında Uşşaki tarikatıydı. Eminim hatırlıyorsunuzdur, Antalya’da bir öğrenci yurdunda görevli aşçı, üniversite öğrencisinin kafasını satırla gövdesinden ayırıp, kafayı sokağa fırlatmıştı, Alim Derneği’nin yurduydu orası, güya dernek dedikleri aslında Erenköy cemaatiydi. Adana Aladağ’da 11 yoksul kız çocuğu diri diri yanarak can verdi, Tahsil Çağındaki Talebelere Yardım Derneği’nin yurduydu, güya dernek dedikleri bildiğin Süleymancılar cemaatiydi. Hayra Davet vakfı var, özellikle savunma sanayimizdeki kadrolaşmayla sık sık haber oluyorlar, düpedüz Nakşibendi tarikatı… Altı yaşındaki bebeğin evlendirilmesiyle gündeme gelen Hiranur vakfı, aslında İsmailağa cemaatiydi. Beşir Derneği var, aslında Menzil cemaati… Sadakataşı Derneği var, Nakşibendiliğin Halidiye kolu.)

(Tarikatlar “dernek” etiketiyle “kamu yararına dernek statüsü”ne sokuluyor, izin almadan para toplayabilme yetkisi veriliyor, “vakıf” adı altında vergiden muaf tutuluyor. Devletin televizyonu TRT’de reklamları yapılıyor.)

(Öyle çok uzakta aramaya gerek yok, gizli saklı değil, İstanbul’un göbeğinde mesela, sarıklı şalvarlı cübbeli dolaştıkları “tarikat gettoları” var, ama hiçbir yerde tarikat yazmıyor, her yerde “vakıf” ve “dernek” tabelaları var.)

(Milli eğitim bakanı mesela, tarikatlara ne diyor, “sivil toplum kuruluşu” diyor. Dernek veya vakıf adıyla “sivil toplum kuruluşu maskesi” taktıkları tarikatların, okullarımızda etkinlik yapmasına izin veriyorlar; sınıfın ortasına maket mezar koyanlar, öğrencileri öğretmen masasına yatırıp kefenleyenler, çocukları vatan hainlerinin mezarına ziyarete götürenler, hep bu “sivil toplum kuruluşu” denilen tarikatlar… Okul gezisi adı altında çocukları topluca tarikat yuvalarına götürüyorlar. Altını çizerek okuyun lütfen… Türkiye’de 4.500 özel öğrenci yurdu var, bunların 3.500’e yakını vakıf ve derneklere ait! Devletin milletin kaynakları tarikatlara aktarılıyor, tarikatlar bu kaynaklarla yoksul çocukları besliyor, yoksul aileler de rızkımız kesilmesin diye tarikatlara köle oluyor. Özellikle devlet yurdu inşa etmiyorlar, yurt ihtiyacı arttıkça tarikatların eline düşen çocukların sayısı da artıyor. “Tarikat Erasmusu” bile var… Kendi aralarında uluslararası öğrenci değişim programı kurdular, yoksul Türk çocuklarını Mısır’daki, Irak’taki, İran’daki, Suriye’deki medreselere gönderiyorlar, vatan aidiyeti yok edilmiş “mutant nesil” yetiştiriyorlar.)

İşte bu tarikatlar, şu anda, kurban bayramı için, bütün Türkiye’yi reklam panolarıyla doldurmuş vaziyetteler… Dernek veya vakıf adı altında “kurban bayramı bağışı” topluyorlar. Kimisi Afrika’ya göndereceğiz diye topluyor, kimisi Gazze’ye göndereceğiz diye topluyor. Kimisi kurban bağışı olarak 4.000 lira topluyor, kimisi 8.000 lira topluyor, kimisi aynı kurban bağışı için 14 bin lira topluyor, kim ne tutturursa artık… Türkiye’de milyonlarca insanımız açlık sınırının altında yaşıyor, ayda bir gün bile kırmızı et yiyemeyen çocuklarımız var, bunlar hâlâ Afrika’ya bağış topluyor. Üstelik dedim ya, bunları “kamu yararına dernek” statüsüyle yapıyorlar. Kamu ama, bizim kamu değil, Afrika kamusu için para topluyorlar!

Çocukluk hatıralarımızdaki kurban bayramları bu hale gelmiş vaziyette… Kurban derisiyle filan uğraşmıyorlar artık, direkt parayı topluyorlar.

Dolayısıyla… Her kurban bayramı öncesinde olduğu gibi, dünyanın en büyük ailesine, sizlere, mübarek annemiz Zübeyde hanımın vasiyetini hatırlatarak, çağrıda bulunuyorum.

Zübeyde hanım, bir kadının yaşayabileceği en ağır üzüntüleri yaşadı, dört evladını kaybetti, eşini toprağa verdi, doğup büyüdüğü Selanik’i kaybetti, evini barkını kaybetti. Bu katlanılması çok güç acıların travmasıyla, oğlu Mustafa Kemal’in üzerine titriyordu. Bir bakıyordu ki Şam’a gitmiş, bir mektup geliyordu ki Trablus’ta vuruşuyor, bir duyuyordu ki Çanakkale’de boğuşuyor, bir ömür boyu oğlunun hasretiyle, O’nu da kaybedeceğim korkusuyla yaşadı. Oğlu hakkında idam fermanı çıkarıldığında mesela, üzüntüsünden sağ tarafına inme indi, bacağı tutmaz oldu.

Ama işte artık nihayet O’nun yanındaydı… Sakarya Zaferi’nden sonra Ankara’ya gelmişti, hepimizin hafızasına mıh gibi çakılan o bembeyaz tülbentini saçına atıyor, koyu mavi gözlerine o meşhur yuvarlak gözlüğünü takıyor, oğlunun önderliğindeki milli mücadelenin kazanılması için gece gündüz Kuran-ı Kerim okuyordu.

Ana oğul arasında imrenilecek bir saygı bağı vardı. Hazırlanmadan birbirlerinin karşısına çıkmazlardı. Aynı köşkün içinde, sadece birkaç metre mesafedeki odalarda yaşamalarına rağmen, oğlu haber gönderir, ziyaret edeceğini söyler, anne adeta bayram gibi hazırlanır, günlük kıyafetleri yerine misafir kıyafetlerini giyer, saçını tarar, öyle beklerdi.

Ama maalesef, anne hastaydı. Kurtuluş Savaşı’nın zaferle kazanıldığını görmeden son nefesini vermek istemiyordu, o mutlu günü görmeden “kendine yeni bir entari bile yaptırmamaya” ahdetmişti. Bir sabah… Salih’i kolundan yakaladı. Salih Bozok, oğlunun tee Selanik’teki mahalleden çocukluk arkadaşıydı. Oğlu ne zaman bir yere gitse, Trablus’a, Sofya’ya, annesini hep Salih’e emanet ederdi. Bu yüzden ikinci oğlu gibiydi, oğlu gibi severdi. Salih’i kolundan yakaladı… “Bir miktar param var, bağışlamak istiyorum” dedi. Salih “derhal” dedi, ilgili kişileri Çankaya Köşkü’ne çağırdı. Büyük Taarruz’a daha henüz bir sene varken, henüz vatan diye bir toprağımızın kalıp kalmayacağı bile belli değilken, oturdular, şahitler eşliğinde bağış tutanağını yazdılar, imzaladılar.

Fotoğrafını gördüğünüz bu belge… “Ankara Hükümeti Büyük Millet Meclisi Başkanı ve Anadolu Kuvayı Milliye Başkomutanı Gazi Mustafa Kemal Paşa hazretlerinin annesi Zübeyde hanımla, Darüşşafaka müdürü Ali Kami bey arasında, şahitler huzurunda imzalanan vasiyetname.”

“Zübeyde Hanım, her sene Ramazan ayının Kadir Gecesi’nde, Darüşşafaka öğrencileri tarafından okunacak Kuran-ı Kerim’in sevap ve mükafatının öncelikle Peygamberimiz Efendimizin mübarek ruhlarına, daha sonra Hazreti Peygamberimizin ailesine, gelmiş geçmiş bütün peygamberlere, dört büyük halifeye, hakk’a eren velilerle kadın erkek bütün müminlerin ve şehitlerin temiz ruhlarına ve Zübeyde Hanım’ın babası Feyzullah efendi ve annesi Ayşe hanım, ilk eşi Ali, sonraki eşi Ragıb, kardeşi Hüseyin efendi ile teyzesi Fatma, büyükannesi Emetullah, anneannesi Emine, kayınvalidesi Ayşe, görümcesi Hatice, Kerime, İsmet ve Naciye, manevi kızı Rabia hanım ile küçük oğulları Ömer ve Ahmet’in ruhlarına hediye edilmek şartıyla, Allah rızası için 20.000 kuruş kağıt parayı malından vakfederek bağışlamıştır.”

29 Kasım 1921

Darüşşafaka müdürü: Ali Kami bey (mühür)

Mustafa Kemal Paşa’nın annesi: Zübeyde hanım (mühür)

Evet… Atatürk’ün mübarek annesi Zübeyde hanım, elinde avucunda olan, sahip olduğu bütün parayı, Darüşşafaka’ya bağışladı.

Babasız büyüyen çocuk, bir ulusun kaderini değiştirdi. Bu çocuğu büyüten anne, bütün maddi varlığını, babasız büyüyen çocuklara harcanmak üzere Darüşşafaka’ya bağışladı. Sonra, bu anne tarafından büyütülen çocuk da, sahip olduğu bütün maddi varlığını, kaderini değiştirdiği ulusa bağışladı.

Bu ana oğul… Maddiyat odaklı günümüz dünyasını yeniden düşünmemizi gerektiren, insan biriktiren, ibret verici, ilham verici bir döngüdür.

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan Darüşşafaka, şefkat yuvası anlamına geliyor. Babası veya annesi hayatta olmayan, maddi durumu yetersiz, yetenekli çocuklarımıza “fırsat eşitliği” sağlıyor. Ortaokul birinci sınıfta sınavla alıyor, lise mezuniyetine kadar tam burslu, yatılı, kolej seviyesinde eğitim veriyor. Giyim, beslenme, sağlık, harçlık ihtiyaçlarını karşılıyor. Yükseköğrenimde burs desteğini sürdürüyor. Atatürk ilkelerine bağlı, evrensel değerleri benimseyen, kültürel donanımlı, vatana-millete karşı sorumluluğunun bilincinde, lider bireyler yetiştiriyor. Kutuplaşmadan bıkıp usandığımız şu dönemde bile, tüm renkleriyle, tüm ulusun “ortak paydası” olarak kalmayı başarıyor.

Kurban Bayramı vesilesiyle dünyanın en büyük ailesine çağrıda bulunuyorum, babasız büyüyen bir çocuk sayesinde kaderi değişen ulusumuzu, Zübeyde anne’nin vasiyetini yerine getirmeye davet ediyorum.

Eğitimde fırsat eşitliğine katkı sağlamak için, “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller” yetiştirmek için, çoban ateşi ruhuyla, Darüşşafaka’ya bağışta bulunmaya davet ediyorum. Lütfen, çevrenizi haberdar edin, teşvik edin.

Bu memlekette cehalete “kurban” giden fazlasıyla vatandaş var.

Gelin, insan fidanları ekelim.

Yılda bir defa üç beş garibana yarımşar kilo et vererek, belki kişisel vicdanlarımıza sevap hormonu enjekte edebiliriz ama, aslında topluma hiçbir faydasının olmadığını bilmeliyiz.

Çünkü, ihtiyaç sahibi vatandaşlarımızı, ancak ve ancak, eğitimli gençlerimizin yönettiği bir ülke doyurabilir.

Ben ve ailem Darüşşafaka’yı tercih ediyoruz ama, aslında, Zübeyde hanımın vasiyetiyle, bütün eğitim vakıflarını kastediyorum.

Darüşşafaka olabilir, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği olabilir, Çağdaş Eğitim Vakfı olabilir, Türk Eğitim Vakfı olabilir, Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı olabilir, Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği olabilir… Türkiye’yi ancak ve ancak, eğitimli gençlerimizin yönettiği bir ülke doyurabilir… Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesiller için, çağdaş eğitim için mücadele eden derneklere bağışta bulunalım, gelin lütfen, insan biriktirelim.

Source: Yılmaz Özdil


İmamoğlu çıksın diye kadınlar hatim indiriyor

CHP’li Özlem Çerçioğlu, Adalet Partili bir babanın, sosyal demokrat kızı. Oy vermek için evden çıkarken, Adalet Partisi’nin amblemi kırat olduğu için “Kıratın yemini vermeye gidiyorum” diyordu. Özlem Hanım, milletvekilliği yaptı, Aydın Belediye Başkanlığı, ardından Büyükşehir Belediye Başkanı olarak 16 yıldır başkanlık koltuğunda. Kırsal alana götürdüğü hizmetler, tarıma verdiği önemle her dönem oyunu artırıyor.

Yalnız Özlem Hanım değil, belediyenin üst düzey kilit görevlileri de kadınlardan oluşuyor. Örneğin genel sekreter yardımcısından imar dairesine, hukuk işlerinden park ve bahçeler başkanlığına, engellilere hizmetten ilçelere hizmet başkanlığına kadar hepsi kadın daire başkanı. Kadın müdürlerin sayısı ise saymakla bitmiyor. Hemen hepsi icracı. Yani, Aydın Büyükşehir Belediyesi ağırlıklı olarak kadınlar tarafından yönetiliyor.

YOKSULLUK HER ŞEYİN ÜSTÜNE ÇIKTI

Ülkede yoksulluk giderek artıyor. Başkan Özlem Hanım, “İnsanların durumunu yerinde görüyoruz, inceliyoruz ve sonuçta yardım ettiğimiz kişi sayısını üç kat artırdık. İnanın, yoksulluk tahmin edilemeyecek kadar yüksek. Türkiye’de geçim sıkıntısı her şeyin üstüne çıkmış. İnsanlar evine ekmek götürebilme çabası içinde. Kiracı, kirasını nasıl ödeyeceğini düşünüyor. Önce geçim derdi geliyor. Evet, sosyal yardımları artırıyoruz am inanın gelinen nokta tam anlamıyla vicdanları yaralıyor” diyor. Başkan şöyle devam ediyor:

“Yardımlarımızı her türlü gösterişten uzak bir biçimde yapıyoruz. Bakıma muhtaç o kadar insanımız var ki, onlara evde bakım hizmeti veriyoruz, hemşiremiz, sağlık görevlilerimiz evlere gidiyor, onların bakımlarını yapıyor, ilaçlarını veriyor. Otizmli çocuklarımıza destek için merkez açtık. Bu hizmet ailelerimizi de rahatlatıyor.

HER GÜN 700-800 KİŞİ ARANIYOR

Özel kalemdeki arkadaşlarımızın bir görevi de her gün en az 700-800 kişiyi telefonla aramaları. Onlara, ihtiyaçları olup olmadığı, belediyeden bir isteklerinin bulunup bulunmadığını soruyorlar. Şikayet konuları oluyor, bunları hemen çözmeye çalışıyoruz.

Üretim çok önemli. 50 hektarın altındaki vatandaşımızın tarlasına dronla gübre atıyoruz. Sivil havacılık kurumundan izinli olarak aldığımız büyük dronlarla bu hizmeti veriyoruz. Üreticimiz şunu biliyor, elinde satamadığı bir şey kalmaz. Üreticimizin elinde ne kaldıysa, hepsini biz alıyoruz, yemekhanelerimizde kullanıyoruz. Ege Et markamız ve 14 şubemiz var. Kooperatifimiz aracılığıyla haftada 70 ton et işliyoruz. Kart sistemiyle emeklilerimize yüzde 20 indirimli olarak et satışı yapıyoruz. Emeklilerimiz en çok kıymayı tercih ediyor. Piyasadan ucuza temin ettiğimiz için eti de piyasaya göre ucuz satıyoruz.

AYDIN’DA TEKSTİL VARDI!

Sümerbank’ın fabrikaları Nazilli’de olduğu gibi, Aydın’da da elden çıkarıldı. Fabrikanın yeri 177 bin metrekare. Tabii ki buralara göz koyanlar vardı. Yapılacak işlerden birinin yangın çıkartıp ağaçlarıyla birlikte alanı yok etmek olacağını Özlem Hanım bildiği için önlem aldı. İki itfaiye aracını sürekli olarak orada tuttu. Yangına anında müdahale edilmesi için ekip hep hazır bekletildi. Kendi deyimiyle “Efelik yapıp” belediye meclisinden bu alanın kamulaştırılması kararı aldı ve “Yeşil alan” olarak kayıtlara geçti.

Şimdi. O fabrika binasını restore edip fuara dönüştürülmüş. Sanat galerisi, otizm merkezi, sergi, kreş, bisiklet, yürüyüş yollarıyla Aydınlıların hizmetine açılmış. Daha yapılacak çok iş var. Bunlar da ilerliyor. Yalnız burada değil, kamulaştırılan 250 bin dönümlük alanda da park yapılıyor. Öyle böyle değil, Aydın parklar, bahçeler, yeşil alanlar kenti oluyor.

23 kültür merkezi bulunuyor. Kültür, sanat faaliyetlerine destekler devam ederken “Can dostları” olarak nitelendirilen hayvanlar da ihmal edilmiyor. 30 bin metrekare üzerine hayvan barınağı yapılmış. Yalnız barınak değil, ayrıca hayvan mezarlığı da bulunuyor.

“BİZİM KIZ” DİYORLAR

Özlem Çerçioğlu’nun, Aydın ve yöresindeki adı “Topuklu Efe” değil, ona kendilerine çok yakın gördükleri için “Bizim kız” diyorlar. “Bizim kız” köyleri boş bırakmıyor. Kadınları üretimin içine sokmuş. Bir kadın, “Üretici, satıcı olmadan önce ben hep kaynanama çay veriyordum. Şimdi, işim başımdan aşkın olunca, şimdi kaynanam bana çay getiriyor. İşin içine ekonomi girince, kadınların özgürlüğü de arttı” diyor.

Rahmetli Adnan Merderes’in memleketi Çakırbeyli’de, ne yapılsa CHP’ye fazla oy çıkmıyordu. Özlem Hanım, eşiyle birlikte Çakırbeyli’de bir ev yaptırdı. Onlardan biri gibi köyde yaşıyor. Kadınlar için tezgahlar kurdu, ürettiklerini satmalarını sağladı. Adnan Menderes anı evini, balmumu heykelini yaptırdı. Artık seçimlerde, Çakırbeyli “Oylar CHP’ye” diyor. Yalnız burada değil, kırsala götürülen hizmetler, oy dağılımında hayli etkili olmuş.

Yerel yönetimlerde kadının önemine değinen Özlem Çerçioğlu, “Daha çok kadın belediye başkanı ve muhtar olmalı. Şimdilik 30 kadın muhtarımız var. Bunların artması lazım” diyor.

Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu, Genel Sekreter Ertuğrul Yamen ile bir araya geldiğimizde, değerli meslektaşım Mustafa Balbay’la birlikte tutuklanan İstanbul Büyükşehir Belediyle Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu, diğer başkanların durumunu, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in çabalarını da sorduk. Özlem Hanım, “Dualarımız Ekrem Bey ve arkadaşları için” dedi. Özlem Hanım sözlerini şöyle sürdürdü:

“Burada yaygın bir uygulama başladı. Kadınlar kendi aralarında evlerde toplanıyor, Ekrem İmamoğlu için hatim indiriyor, cezaevinden bir an önce çıkması içir dua ediyorlar. Yaşlı teyzelerimiz de olup bitenlere çok üzülüyor. İmamoğlu’nun büyük bir haksızlıkla karşı karşıya olduğuna içtenlikle inanılıyor.

GERGİNLİK ZAMANI DEĞİL

CHP Genel Başkanımız Özgür Özel’e de, çalışmalarında destek olmalıyız. Bütün genel başkanlarımızın bu zamana kadar emeği çok büyük. Genel başkana destek olmak gerekiyor. Bunun arkası önü falan yok. Kurultay sürecinden sonra partimizde gerginlik oluştu. Bunun ortadan kalkması da lazım. Şimdi gerginlik zamanı değil. Genel başkana destek verilmeli. Sayın genel başkan, tüm gücüyle mücadele ediyor. Gecesine gündüzüne katarak insanlık üstü bir mücadele veriyor. Partide sade üyeden en üst noktaya kadar herkesin desteklemesine ihtiyaç var.

SIRA KİME GELECEK?

Gördüğüm kadarıyla vatandaşımız genel başkana destek veriyor. Yoksa bu kadar mitingler nasıl devam edebilir ki? Destek olmazsa tabii edilemez. Haftada iki miting yapılıyor. CHP koltuğuna oturan genel başkanlar, aynı zamanda Atatürk’ün koltuğuna oturan kişilerdir. Bu süreçte de kimseyi kırmadan, dökmeden kucaklamak, toparlamak gerekiyor. En kolay şey eleştirmektir, bölmektir. Ama bunlardan herkesin uzak durması gereken bir dönemdeyiz.

Belediye başkanları toplantısında, kendi aramızda ‘Şimdi tutuklama sırası kime gelecek’ diye konuşuluyor ya da düşünüyorsunuz. Çünkü, bunun bir ölçüsü yok. Ekrem başkanımızı ve tutuklu diğer başkanlarımızdan bazılarını izin süresince ziyaret ettim. Yine etmeye devam edeceğim. Zor günlerinde yanında olacağız.”

Source: Saygı Öztürk


Haklı isyan!

GÜNÜN YAZARLARI | ON NUMARA YAZARLAR | TÜM YAZARLAR

Anasayfa Yazarlar Hakkı Yalçın Haklı isyan!

Hakkı Yalçın
hakki.yalcin@fotomac.com.tr

03 Haziran 2025 | Salı
Haklı isyan!

Futbolda hüznü çocuklar büyüklerden daha derin yaşar.

Konyaspor maçında tribünleri dolduran Fenerbahçeli bir avuç insan çocuklarına kaşkol sallamayı öğretiyorlardı da çocukları kandırmak kolay değil artık. Onlar kaşkolün ne için sallanması gerektiğini iki haftadır Galatasaraylı çocukları izlerken öğrendiler çünkü.

Maçı gündüz gözüyle oynatmak protestolardan kaçmak için bir çıkış olabilir ama gökyüzünde dalgın gezen yıldızlara kefen biçilen geceler ne olacak? Galatasaray “beş yıldızlı” bir gecede gökyüzünden beslenirken ve tıklım tıklım tribünlerden taraftarlarına seslenirken!

Lig bitti Mourinho takımdan gidenlerin yerine alınacak isimlerin kalitesinin önümüzdeki sezon için belirleyici olacağını söylüyor. Yani diyor ki “para harcamazsanız bu takımdan bir halt olmaz!” Geçen sezon harcanan çuvalla para, verilen vaatler yetmedi. İmal ettiği gözyaşı şişeleri istiap haddini aştı. Bir kere olsun kendi hatalarından, oluşturamadığı takımdan ve arkadaşlıktan söz etmedi.

İnsanın bir kere olsun yüzü kızarır, “bu takımı şampiyon yapmam gerekirken yok ettim” diye Fenerbahçe taraftarından özür dilemesi gerekir ama çıt yok. Hesap vermesi gerektiği yerde transferlere sığınması Mourinho”daki zavallı ruhun dışa vurumudur. Yoksa bu ülkede Fenerbahçe”yi çuvalla para harcatarak ikinci yapacak yüzlerce teknik adam bulunur, üstelik Mourinho gibi mızıkçı ve ezik değil.

Olan Fenerbahçeli çocuklara oldu.

Mourinho Portekiz”de tatilini yapar, transferlerini yaptırır, niye kaybettiği soranlara Türkiye”deki organize işleri sebep gösterir, “yapıdan” bahseder, kapıdan bahseder, anahtarı nerede kaybettiğini bir türlü sorgulamaz! Onun karanlık dünyası bırakın yıldızları mum ışığına bile dayanamaz!

Galatasaray muhteşem görüntülerle görkemli bir sezonu yıldız yağmuru altında kapattı. 5 yıldızı formasına ve tarihine apolet yaptı. Törende en parlak yıldızı da alkışlattı, şampiyonluğa emeği geçen hamarat karıncaları da.

Galatasaraylı çocuklar için lunapark gibiydi gökyüzü. Bu sezon futbol Galatasaray”ın hakkını verdi, bizler de en çok emeği geçenlerin hakkını verelim. Yabancılık çekmeyen bir yıldız;

Osimhen de Vinci. Bir inci ancak bu kadar yakışırdı istiridye kabuğuna.

Okan Buruk şampiyonluğun istikrar abidesi olarak, “yaptıklarım yapacaklarımın teminatıdır” gerçeğinin altını çizdi.

Vefa; geldiği yeri unutmayan, geleceğine ışık tutan güzel insanları ayrı bir yere koymaktır. Muslera ve Mertens”in uğurlanma biçimi gurur yüklüydü. İkisinin de gözlerinde takım aşkının ve sadakatin parlak ışığı vardı. İkisi de omuzlarda bulutlara yükseldiler.

Ertesi günü Dzeko ve Tadic”in “üç paralık” veda fotoğraflarına bakınca yazılacak tek şey kalıyor geriye.

“Galatasaray boşuna şampiyon olmamış.” Bu manzara iki takım arasındaki yönetici kalitesinin de yansımasıdır.

Yıllar önce Fenerbahçeli bir arkadaşım, “bir yazında Fenerbahçe”yi tarif eder misin?” demişti de “İşte Fenerbahçe” başlıklı uzun yazının bir paragrafında bu cümleleri kullanmıştım. “Yüz yıllık tarihin kıyısına varabilmek için, bin yıllık emek vermiş bir kulüp. Efsanelerde yerini almış. Ne yaptıysa taraftarıyla birlikte yapmış.

Ateşlere basa basa yürüyen takım ruhu. Ayakları zincirlense de başlar göklerde. İşte Fenerbahçe.” Fenerbahçe şampiyonluğu kaybettiği için değerinden bir şey kaybetmemiştir ama bu yöneticiler ve böyle bir teknik adamla çok şey kaybetmiştir. Taraftarın “kulübü küçük düşürenlere” haklı isyanlarının sebebi de budur!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.

Ayrıntılar için lütfen tıklayın.

Etiketler :
Portekiz, Konyaspor, Türkiye, Okan Buruk, Muslera, Fenerbahçe, Galatasaray, Mertens, Mourinho

YAZARIN ÖNCEKİ YAZILARI
TÜM YAZILARI

‘Boş’rolde Jose Mourinho!! Çocuk ve futbol! Kurnaz!!

Anasayfa Beşiktaş Fenerbahçe Galatasaray Trabzonspor

Source: Fotomaç


DİSK temsilcisinin alaycı sözlerine tepki yağıyor…

Toplu iş sözleşmesinde İzmir Büyükşehir Belediyesi ve DİSK”e bağlı Genel-İş sendikası arasında anlaşma sağlanamazken, 5 gündür İzmir”de 23 bin işçi greve devam ediyor.

Grev kararı nedeniyle şehrin birçok bölgesinde toplanan çöp yığınlarını temizlemek için İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay sahaya inerken, vatandaşlarla birlikte yapılan temizlik sırasında İzmir 2 No’lu Şube Başkanı Ercan Gül ve Tugay arasında tartışma yaşanmıştı…

“BAŞKANIM GEL BURADA ÇÖP VAR TEMİZLE”

Gül, Cemil Tugay’ın çöp toplayarak grev kırıcılık yaptığını söyleyerek “Bir gün bir çöp görürsem burada arayacağım Başkan’ı “Başkanım gel burada çöp var temizle” dedi.

İşçilere seslenen Ercan Gül, şöyle konuştu:

-Allah var yukarıda iyi temizlik yapıyor. Allah var iyi çalışıyor. Gerçekten gördüm.

-Hemşehri İletişim Merkezinde olan arkadaşlarımız var. Vatandaş orayı arıyor. Orası da bizim sendikamızın numarasını vermiş.

-Bizim sendikamızı arıyor vatandaşlar ‘şurada çöp var müdahale edin’ diye.

-Bir gün bir çöp görürsem burada arayacağım Başkan’ı “Başkanım gel burada çöp var temizle’ diyeceğim bundan sonra.

EŞİ DAHİL 58 AKRABASI BELEDİYEDE

Ercan Gül’ün şu anda eşi dahil olmak üzere 58 akrabasının belediye iştiraklerinde çalıştığı ve bu isimlerin tamamının grevde olduğu öğrenildi.

Source: Haber Merkezi


CHP”li yönetim iflas etti! İzmir”de beceriksizliğin çöp dağları

AK Parti İzmir İl Başkanlığı bahçesinde Kurban Bayramı dolayısıyla bayramlaşma töreni düzenlendi.Saygı duruşunda bulunulması ve İstiklal Marşı”nın okunmasıyla başlayan törende, İl Başkanlığının hazırladığı sinevizyon gösterimi yapıldı.AK Parti Genel Sekreteri Eyyüp Kadir İnan, burada yaptığı konuşmada, İzmir Büyükşehir Belediyesindeki grev nedeniyle kentte yaşanan sorunları eleştirdi.Kentte CHP”li belediyecilik anlayışının şehirciliği çökerteceğini yıllar önce öngördüklerini belirten İnan, “Bugün, söylediklerimizi bir bir yaşıyoruz.” dedi.İnan, grev sürecinde İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay”ın çöp toplamak üzere sokağa çıkmasını, “Bir insan olarak takdire şayan, fakat bir idareci olarak CHP yönetiminin beceriksizliğinin belgesidir. Sayın Başkan hatırlatmak isterim, siz bu şehirde çöp toplamak için değil çöp toplatmak için seçildiniz.” şeklinde değerlendirdi.- “İZMİRLİLER SİZİN ÇALIŞANINIZ DEĞİL”İnan, yaşanan krizin yalnızca çöplerin toplanmasıyla sınırlı olmadığını belirterek, “Herkes zannediyor ki bu çöp dağları sadece toplanmayan çöplerden oluşuyor, hayır. Bu çöp dağları beceriksizliğin, ehliyetsizliğin, yönetim sorununun çöp dağlarıdır.” diye konuştu.İzmirlilerin vatandaşlık görevini yerine getirerek vergilerini ödediğini dile getiren İnan, şunları kaydetti:”İzmirliler sizin işçiniz, çalışanınız değildir. Biz İzmirliler olarak gerekli koşullarda çöpümüzü çöp konteynerlerine bırakmakla mükellefiz ama siz de o çöpleri toplayarak İzmirlilerin şehirdeki ihtiyaçlarını karşılamakla mükellefsiniz. İzmirliler vergisini ödüyor vatandaşlık görevini yapıyor. Siz parasını aldığınız hizmeti vermediğiniz gibi işinizi de vatandaşa yaptırmaya kalkıyorsunuz. Hem Türkiye”nin en yüksek çevre temizlik vergisini ödetip hem de çöpünü toplatmaya kalkarak yeni tür bir dolandırıcılık yöntemini de ortaya koyuyorsunuz.”CHP”li yönetimlerin 25 yıldır süregelen uygulamalarının bugünkü krizin temel nedeni olduğunu belirten İnan, “İzmir”de yaşanan durum en büyük şehircilik krizidir. 3 günlük mesele değildir, 25 yıllık CHP yönetiminin sonucudur.” ifadelerini kullandı.- ÖZGÜR ÖZEL”E ELEŞTİRİCHP Genel Başkanı Özgür Özel”e eleştiride bulunan İnan, “Özgür Özel İzmir”e gelip İzmir”in sorunlarını dert edinmek yerine, rantçıları, bantçıları, Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk soruşturmasının muhataplarını savunuyor.” dedi. Özel”in İzmir mitingine değinen İnan, şöyle devam etti:”CHP tarihinin en kötü mitingini yapmanın altındaki en büyük sebep yolsuzlara, arsızlara, ucu bucağı görünmeyen bu ahtapot gibi kolları uzamış çantacılara partisini esir, kendisini köle etmesindendir. Bugün İzmirlilere büyük eziyet çektiren hizmetsiz, beceriksiz belediyelerine sahip çıkmak yerine yargıdan adam kaçırmaya kalkmanızdandır. O nedenle İzmirli hemşehrilerimiz seni boykot etti, etmeye de devam edecek.”.İnan, kentteki sivil toplum kuruluşlarının grev sürecinde yaşanan sorunlara sessiz kaldığını belirterek, “4 gündür şehirde çöp dağları oluştu, trafik kilit, çalışanlar eziyet çekiyor. Şu büyükşehire söyleyeceğiniz tek bir laf yok mu?” dedi.Partisinin halkın yanında olduğunu vurgulayan İnan, “Bizim yoldaşımız elitler, tuzu kurular, sırça köşklerde oturanlar değildir. Bizim yoldaşlarımız İzmir”in arka sokaklarında Allah”tan ve devletten başka kimsesi olmayanlardır.” şeklinde konuştu.

Source: Www.star.com.tr


Sosyal medya mahkemesi yine yanıldı

Bu insanların bütün özel bilgileri ortalığa döküldü. Aşağılandılar, tehdit edildiler; gözaltına alındılar. Adaleti sağlamak için Sedat Peker’e davetiyle çıkaranlar bile oldu.Sonra ortaya çıktı ki meğer yumruk yiyen kişi önce bir kadını ağlatmış, olaylar bunun üzerine büyümüş. Burada kim haklı, kim haksız, kim haklıyken haksız tartışmasına girmeyeceğim. Bana kalırsa hepsi haksız.Önemli olan, gördüğümüz kısa bir görüntünün, önünü sonunu bilmeden verdiğimiz kitlesel tepkiler. Valilik, “Devlet sosyal medyadan yönetilmez” diye açıklama yapmak zorunda kaldı. Hele ki yapay zekâ çağında yaşıyoruz. Bu kafayla var ya, biz daha çoook kandırılırız çok.Nusret’e müstahak!Nusr’et ismiyle bilinen restorancı Nusret Gökçe’nin Münih’teki Şampiyonlar Ligi partisinden yaka paça kovulmasından niçin hepimiz mutlu olduk? E çünkü adam mantar gibi, her yerde bitiveriyor. Yetkisi olmadığı halde 2022 FİFA Dünya Kupası finalinde sahaya fırlamıştı, bir tek kazanan takım ve devlet başkanlarının dokunabildiği kupayı tokatlamıştı. Sonra Fener’in Euroleague şampiyonluğunda yine o! Sen başarılı bir işletmecisin. Otur dükkânının başında. Ne işin var kupa faresi gibi olur olmaz her yerde? Her organizasyonun kuralı, düzeni, kaideleri var… Açıklama yapmış Nusr’et: Hiçbir yerden kovulmadığını, gittiği her yerde sevgiyle karşılandığını falan anlatıyor. Kapı görevlisi tarafından yanındaki mihmandara yapılan “sevgi gösterisi”yse eğer… Batsın böyle sevda.Bağın ortasında 60 kişilik orkestraCuma akşamı İzmir-Torbalı’da, Türkiye’nin en büyük tek parsel üzüm bağı olan Arkas Bağları’nın ortasında, bir klasik müzik konseri yapıldı. Şef Gürer Aykal yönetimindeki 60 kişilik İzmir Filarmoni Orkestrası, bağın içine kurulmuş geçici sahnede 400 kişiye muhteşem bir konser verdi. 20 lüks bungalovdan oluşan Les Bungalows otelinin açılışı için yapılan konserde İzmir iş dünyası ve hatta Yunanistan’dan bile davetliler vardı. Doğayla bütünleşme temasını merkeze alan otelin yanında La Mahzen adında bir tadım restoranı ve üçüncü şubesi hayata geçen Montiano İtalyan restoranı da bulunuyor. Davet sahibi Lucien-Merve Arkas çifti, bu otelin Toskana’da planladıkları daha büyük bir agro-turizm projesinin ilk adımı olduğunu anlattı.“Hakkımızı yediler” demeyi çok isterdimTürkiye temsilcisi seçildiği andan itibaren eleştiri oklarının hedefinde olan İdil Bilgen, Hindistan’daki Miss World yarışmasında dereceye bile giremedi. Tacı, Taylandlı güzel Opal Suchata taktı.“Bize haksızlık ettiler” diye mızıkçılık yapmak istiyorum ama her iki yarışmacıya yan yana bakınca birincilik neden Tayland’a gitti, çok aşikâr: Opal, İdil’den fersah fersah güzel.Başta Bülent Ersoy olmak üzere İdil Bilgen’in seçilmesini eleştirenlere veryansın etmişti kimi isimler: Nebahat Çehre, Çağla Şıkel, İrem Derici, Fazıl Say, Aydan Şener…“Ben güzelden anlarım” kavgası çıkmıştı resmen.Eğer seçilse, “Biz demiştik, güzellik sadece dış görünüş değil, eğitim gibi şeyler önemli” diye çıkacaklardı ortaya. Şimdi anlamış bulunuyoruz ki bu bir bilim yarışması değil, güzellik yarışması.Ha bunu anlamak için Hindistan’a kadar gitmeye gerek var mıydı, o ayrı mevzu. İki fotoğrafı gösterseler kimseyi zahmete sokmadan söylerdim ben.

Source: Savaş Özbey


İzmir”deki grevde kim haklı kim haksız Deniz Zeyrek yazdı ciddi sorunları var

İzmir Büyükşehir Belediyesi ile DİSK”e bağlı Genel-İş arasında yaklaşık 23 bin işçiyi kapsayan toplu iş görüşmelerinden sonuç çıkmayınca sendika, 28 Mayıs gecesi grev kararını uygulamaya başladı. İzmir”i perişan eden grevde eleştiri okları Cemil Tugay”a yöneldi. Sendikayı hedef gösteren Tugay”a karşı sendikadan, “belediyedeki bürokrat maaşlarını açıkla” yanıtı geldi. Cemil Tugay başarısız Nefes gazetesi yazarı Deniz Zeyrek, “Kanaatimce iki tarafın da ciddi sorunları var” diyerek değerlendirmelerini bugünkü yazısında aktardı: “İZBB yönetimi, kriz yönetme konusunda en az belediyeyi yönetme konusunda olduğu kadar başarısız. Aday ilan edildiğinde eleştirdiğim ve bugünlerde bu konuda haklı olduğumu bir defa daha gözlemlediğim Cemil Tugay’ın geçmiş yönetime ve işçilere yönelik nobran tutumu orta yol bulunmasının önündeki en büyük engellerden biri. Tugay’ın vatandaşları işçilerin üzerine salma çabası da en basitinden etik değil. “Muhalefet belediyesindeki konfor alanı sayesinde uzlaşmaz davranıyorlar” Tek bir iktidar belediyesinde örgütlenip o belediyelerde ciddi bir hak mücadelesi veremeyen sendika yönetimi de CHP’li bir belediyedeki konfor alanını ve iktidar tarafından yaratılmış CHP karşıtı konjonktürü sonuna kadar kullanıyor. Üretimden gelen güçlerini kullanırken vatandaşa temizlik, ulaşım gibi alanlarda ciddi günlük sorunlar yaşatmayı bir sendikal hak olarak görüyorlar. Muhalefet belediyesindeki konfor alanı sayesinde uzlaşmaz davranıyorlar.” CHP yönetimini sorumluluk almaya çağıran Zeyrek, “İzmir’de yaşanan sorun, Cemil Tugay’ın tek başına halledebileceği, tek başına Cemil Tugay’a bırakılabilecek sorun değil.” ifadelerine yer verdi.

Source: Internet Haber


Adliyenin ayakkabı boyacısından akılalmaz oyun! “Gerekirse hakimin atamasını yaparım” dedi, gerçek bambaşka çıktı

İstanbul”da geçen sene yaşanan olay akıllara durgunluk verdi. Bakırköy Adliyesi”nde ayakkabı boyacılığı yapan Sedat Kesmez “dosyaları kapatırım” vaadiyle çevresinden para aldı. Ancak dosyalardan istenilen kararlar çıkmayınca yakayı ele verdi. Kendine verilen paraları da geri iade etmeyen Kesmez şikayet edildi. Önce gözaltına alındı sonra tahliye oldu. Savcı ve hakimlerin adını kullanan Kesmez için hapis cezası isteniyor.

DİPLOMA TEMİN ETMEYLE BAŞLADI
Halk TV”de yer alan habere göre taksi şoförlüğü yapan Ebubekir Baran (28), Sedat Kesmez (52) ile, ilk olarak bir arkadaşına lazım olan ‘diploma’ için temasa geçti. Kesmez’in adliyede çalıştığını bilen Baran, arkadaşı M. S.’nin istediği okur-yazarlık diploması için Kesmez ile görüştü. Kesmez, kısa süre sonra Baran’a dönüş yaptı. Kesmez, halk eğitim merkezlerinde verilen diplomayı 50 bin liraya temin edilebileceğini söyledi.
50 BİNİ İKİ PARÇA HALİNDE VERDİ
Kesmez’e ilk olarak 30 bin TL verildi. Diplomanın çıkması ile birlikte kalan 20 bin TL Kesmez’e verildi. Baran, Kesmez’in çevresinin geniş olduğunu ve birçok “işi” çözebildiğini görünce devam eden bir davası ile ilgili durumunu da gündeme getirdi. Baran, Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen bir davada haksız yere suçlandığını ve dosyanın bir an önce kapanmasını istediğini ifade etti.

“GEREKİRSE HAKİMİN ATAMASINI DA BEN YAPARIM”
Kesmez, Baran’a “Sen o işi bana bırak” dedi. Kesmez devamında “Hâkim ve savcıyı tanıyorum. Gerekirse senin dosyana bakacak hâkimin atamasını da ben yaptırırım” dedi. Baran, dosyayı nasıl halledebileceğini sorduğu Kesmez’den “Para olduğu zaman her şey hallolur” yanıtını aldı.
“250 BİN TL AMA SEN 120 BİN TL VER”
Baran, hakkındaki davada “Beraat” alacağı beklentisi ile Kesmez ile bu kez ‘para’ konusunu konuşmaya başladı. Kesmez, anılan dosyada beraat alabilmek için an az 250 bin TL alması gerektiğini ifade ederek “Ama sen yabancı değilsin” diyerek 120 bin TL ‘ödeme’ konusunda taraflar anlaştı.
KENDİ HESABINA YOLLATMADI
Baran, üzerinde anlaştıkları paranın 5 bin liralık kısmını, Sedat Kesmez’in oto tamir işi yapan oğlu H. Kesmez’e ait IBAN numarasına 9 Şubat günü gönderdi. Baran, paranın kalan kısmını da Kesmez’in hesabına gönderebileceğini söyleyince bu kişiden “Kesinlikle hesaba atma. Bu işler bildiğin gibi değil. Riskli ve tehlikeli. Gizli yapmamız gerekir” karşılığını aldı. Bu söylem üzerine ikili, Bağcılar’da bir araya geldi. Baran, hazırladığı 115 bin lirayı, çalıştığı ticari takside Kesmez’e teslim etti.

İSTEDİĞİ KARAR ÇIKMADI, PARASINI GERİ İSTEDİ
Kesmez, aldığı parayı dosyaya bakan hâkim-savcıya vereceğini söyleyerek Baran’ın yanından ayrıldı. Baran, parayı vermesinden sonra dosyası ile ilgili ‘beraat’ kararının verilmesini beklentisine girdi. Ancak, dosya ile ilgili herhangi bir kararın verilmediğini gördü. Durumu Kesmez’e soran Baran uzun bir süre oyalandı. Baran, yaptığı son görüşmede verdiği paranın iadesini istedi. Taraflar arasında gerilim çıktı: sözlü tartışma yaşandı. Kesmez, en fazla 20 bin lirayı iade edebileceğini söyledi.
GÖZALTINA ALINDI, İNKAR ETTİ
Baran, verdiği parayı alamayınca Kesmez hakkında CİMER’e başvuruda bulundu savcılığa da şikâyette bulundu. Dosyaya bakan Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı, Kesmez hakkında teknik takip kararı verdi. 10 Ekim 2024 günü ise Kesmez gözaltına alındı ve 11 Ekim’de tutuklandı. Kesmez, hem savcılık sorgusunda hem sulh ceza hakimliği ifadesinde, Baran’ın kendisine iftira attığını öne sürdü. Kesmez; Baran’ın, oğluna gönderdiği 5 bin TL için ise “Benden borç para istemişti. Verdiğim parayı iade etti. Dosyasında beraat alma vaadi ile kesinlikle para almadım” dedi.
15 NİSAN”DA TAHLİYE EDİLDİ
Tutuklanan Kesmez hakkında geçen şubat ayında dava açıldı. Nitelikli dolandırıcılık yapmakla suçlanan Kesmez, Bakırköy 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanıyor. 15 Nisan’da yapılan duruşmada tahliye edilen Kesmez hakkında, duruşma savcısı mütalaasına ise geçen 15 Mayıs’taki duruşmada açıkladı. Mütalaada, Kesmez’in hazırlanan iddianame kapsamında cezalandırılması talep edildi. Davanın bir sonraki duruşması ise eylül ayında görülecek.
Sedat Kesmez’in, çok sayıda kişiden ‘dosya kapatma’ vaadi ile para aldığı ifade ediliyor.

Source: Ufuk Dağ


İngiltere’den Türkiye’ye seyahat uyarısı: Dört şeyi yapmayın

İngiltere Dışişleri Bakanlığı, Türkiye’ye seyahat etmeyi planlayan vatandaşlarına yönelik seyahat tavsiyelerini güncelleyerek çeşitli güvenlik uyarılarında bulundu.

Bakanlık tarafından yapılan açıklamada; taksi kullanımı, kitlesel gösteriler, sahte içki riski ve kimlik taşıma zorunluluğu gibi konulara özellikle dikkat çekildi.

KAYITSIZ TAKSİLER GÜVENLİK RİSKİ TAŞIYOR

Güncellenen resmi seyahat sayfasında İngiliz turistlerin Türkiye’de karşılaşabileceği potansiyel riskler detaylandırıldı.

Bakanlık, özellikle ruhsatsız çalışan taksilerin önemli bir güvenlik riski oluşturabileceğine dikkat çekti.

Açıklamada, “Kayıtsız, taksimetresiz veya lisanssız araçlar ciddi güvenlik tehditleri barındırabilir” ifadelerine yer verildi.

Yetkililer, turistlere oteller aracılığıyla ya da güvenilir mobil uygulamalar üzerinden taksi çağırmaları tavsiyesinde bulundu.

Ayrıca, araca binmeden önce plakanın not edilmesi, taksimetrenin çalışıp çalışmadığının kontrol edilmesi ve yolculuk boyunca güzergah takibi yapılması önerildi.

PROTESTOLARDAN UZAK DURUN UYARISI

İngiliz hükümeti, Türkiye’nin bazı bölgelerinde zaman zaman düzenlenen protesto gösterilerinin zamanla şiddet olaylarına dönüşebildiğine işaret etti.

Özellikle İstanbul ve Ankara gibi büyük şehirlerde toplumsal olayların daha yoğun yaşandığına dikkat çekilirken, bu tür eylemlerde polisin göz yaşartıcı gaz ve tazyikli suyla müdahalede bulunduğu anımsatıldı.

Bakanlık, “Gösteri yapılan bölgelerden uzak durun. Olası bir eylem sırasında hızla bölgeden ayrılın” çağrısında bulundu. Ayrıca protestoların ulaşım hizmetlerinde gecikmelere ve iptallere yol açabileceği belirtildi.

SAHTE İÇKİYE KARŞI HAYATİ UYARI

Türkiye’de son yıllarda sahte içkiden kaynaklanan ölümlerde artış yaşandığını kaydeden İngiltere Dışişleri Bakanlığı, turistlerin bu konuda dikkatli olması gerektiğini vurguladı.

Açıklamada, yalnızca lisanslı işletmelerden içki temin edilmesi gerektiği, özellikle sokak satıcıları veya bilinmeyen kaynaklardan alınan ürünlerin ciddi sağlık riski taşıdığı bildirildi.

Şişelerin etiket ve kapaklarının orijinalliğinin kontrol edilmesi, ev yapımı içkilerden uzak durulması, otel veya güvenilir restoran-bar gibi tesislerde tüketim yapılmasının önemine işaret edildi.

KİMLİK TAŞIMAK YASAL ZORUNLULUK

Bakanlık, Türkiye’de fotoğraflı kimlik belgesi taşımamanın yasalara aykırı olduğunu hatırlatarak turistlere pasaportlarını ya da oturma izinlerini yanlarında bulundurmaları çağrısında bulundu.

Özellikle İstanbul gibi kalabalık şehirlerde güvenlik kontrollerinin yaygınlaştığı belirtilerek, polis kontrollerine karşı iş birliği yapılması gerektiği bildirildi.

Source: Haber Merkezi


Üsküdar Belediyesi”nin “Türk Dünyası” teklifine “Boraltan Köprüsü” hatırlatmalı tepki

Üsküdar Belediye Meclisinde, Türk Dünyası Belediyeler Birliğinden çıkılmasına ilişkin gündem teklifi tartışıldı.Üsküdar Belediye Meclisi Toplantısı, Meclis 1. Başkanvekili Ali Aral yönetiminde belediyenin hizmet binasında gerçekleştirildi.Meclis toplantısında, Üsküdar Belediyesinin Türk Dünyası Belediyeler Birliğinden çıkmasına ilişkin gündem teklifi konuşuldu.Gündem dışı konuşmaların yapıldığı toplantıda söz alan MHP Grup Başkanvekili Davut Uyguntürk, meclis gündemine gelen teklifi eleştirdi.CHP”nin 6 okundan birisinin milliyetçilik olduğunu belirten Uyguntürk, “Neden Türklükten, neden Türk dünyasından uzak olmak istiyorlar? Türklüğe ve Türk dünyasına yabancı olmak sırt çevirmekle belediyenin hedefi, amacı nedir? Bu işin mimarı kimdir?” ifadelerini kullandı.AK Parti Grup Sözcüsü Vefa Yunus Taylan da söz alarak, 1945″te yaşanan Boraltan Köprüsü olayı anlattı.Boraltan Köprüsü olayının CHP”nin geçmiş tarihindeki en önemli utanç vesikalarından birisi olduğunu dile getiren Taylan, “Sovyet Rusya zulmünden kaçarak Türkiye”ye sığınan 156 Azerbaycan Türkü”nün sığınma talepleri reddedilerek bir şekilde ölüme terk edildi. Bugün geldiğimiz nokta itibarıyla Türkiye Cumhuriyeti Devleti”nin savunma sanayisindeki yapmış olduğumuz atılımlarla, Karabağ”ı özgürlüğe kavuşturma şerefine hep beraber nail olduk.” ifadelerini kullandı.Türk Dünyası Belediyeler Birliği”nin 2000″de Bülent Ecevit”in başbakanlığı döneminde kurulduğunu ve 2003″te merkezinin İstanbul olduğunu dile getiren Taylan, birliğin tüzüğünde yer alan amaçlara ilişkin maddeleri aktardı.- SOSYAL DEMOKRAT BELEDİYELER DERNEĞİNE ÜYELİK TEKLİFİTaylan, Türk Dünyası Belediyeler Birliğine sırt dönen belediyenin buna muadil olarak meclis gündemine Sosyal Demokrat Belediyeler Derneği adı altında bir kuruluşa üye olma teklifi getirdiğini ifade ederek, şöyle konuştu:”Arkadaşlar belediyemiz hiçbir şekilde bir derneğe üye olamaz. Üye olup bir aidat külfeti altında kamu zararına sebep olamaz. Bu iki teklifin de art arda gelmesini tamamen dar ideolojik bir kalıbın yansıması olarak okumaktayız. CHP meclis grubunda birçok arkadaşımızın da tasvip etmediğini düşündüğüm bu teklifin, bir şekilde bu meclisten bir utanç vesikası olarak bizim hanemize yazılmaması için reddedileceğine inanıyorum.”Meclis 1. Başkanvekili Aral ise Türk milletlerine sırt çevirmek gibi bir durumun söz konusu olmadığını belirterek, birlikten çıkma nedenlerinin, Türk Dünyası Belediyeler Birliğinden beklentilerine karşın yeteri kadar hizmet alamamak olduğunu dile getirdi.Tekrar söz alan AK Parti Grup Sözcüsü Taylan, CHP”nin 21-25 Mayıs”ta İstanbul”da düzenlenen Sosyalist Enternasyonal Konsey Toplantısı”na ev sahipliği yaptığını hatırlatarak, bu oluşuma bağlı hiçbir ülkenin KKTC”nin tanınmasına yönelik bir çağrısı ve adımı olmadığını ifade etti.Tartışmaların ardından teklif görüşülmek üzere komisyona havale edildi.Üsküdar Belediyesi”nden skandal karar!

Source: Www.star.com.tr


14 yaşındaki çocuğu taciz eden şüpheli böyle yakalandı

İstanbul Emniyet Müdürlüğü ekipleri, bir uygulama üzerinden yapılan taciz içerikli yazışmaların sosyal medyada paylaşılması üzerine çalışma başlattı. Yapılan çalışmalarda, söz konusu yazışmaların H.Ş”ye (14) ait olduğu tespit edildi. “TEHDİT VE ŞANTAJLARDA BULUNDU” Polis ekiplerinin görüştüğü H.Ş, “2-3 hafta önce bir oyun uygulaması üzerinden ismini C. olarak söyleyen kişiyle tanıştığını, cep telefonu üzerinden konuşmaya başladıklarını, bu kişinin sonraki süreçte görüşmek istememesine rağmen kendisini rahatsız ettiğini, tehdit ve şantajlarda bulunduğunu” beyan etti. AVCILAR”DA GÖZALTINA ALINDI Bunun üzerine harekete geçen polis, kimliği tespit edilen A.D”yi (22) Avcılar”da gözaltına aldı. Şüpheli hakkında “çocuğun cinsel istismarı” suçundan yürütülen soruşturma işlemlerinin devam ettiği öğrenildi.

Source: Erdem Aksoy


Taciz iddiası otobüsü karıştırdı

İstanbul Arnavutköy”de otobüste taciz iddiası ortalığı karıştı. Birbirine tekme ve yumruklarla saldıran şahıslar cep telefonu kamerasıyla böyle görüntülendi.Olay, dün Arnavutköy”de gerçekleşti. Taşoluk – Arnavutköy seferini yapan yolcu otobüsünde bir kişi kadınları ve öğrencileri taciz ettiği iddiasıyla tepki gördü. Aralarındaki tartışma kısa sürede yerini kavgaya bıraktı. KADIN VE ÇOCUKLARA ALDIRIŞ ETMEDEN SALDIRDILAR Otobüs içerisine birbirine tekme ve tokatlarla saldıran şahıslar cep telefonu kamerasıyla görüntülendi. Görüntülerde şahısların otobüs içerisindeki öğrencilere, çocuklara ve kadınlara aldırış etmeden saldırdığı görüldü. Çevredeki vatandaşların araya girmesiyle kavga ayrıldı.

Source: Haberler